Siyahın Vedası | Küller

De AgresifPelinsu

285K 13.3K 4K

Özgürlüğe doğru uçarken kanatlarınız sizi yakan ateşin küllerini savurur. Mais

Kısım II - Küller
Bölüm 51 - Şerefe
Bölüm 52 - Mühür
Bölüm 53 - Ödül
Bölüm 54 - Temas
Bölüm 55 - Kavga
Bölüm 56 - Kaçışın Yok
Bölüm 57 - Vahşi
Bölüm 58 - Sınırsız
Bölüm 59 - Nefret
Bölüm 60 - Neden?
Bölüm 61 - Şehr-i Su
Bölüm 62 - Grup
Bölüm 63 - Uşağın Oğlu
Bölüm 64 - Kurşun
Bölüm 65 - Ara Sokak
Bölüm 66 - Yangın
Bölüm 67 - Minotor
Bölüm 69 - "Sebebim"
Bölüm 70 - Güç
Bölüm 71 - Gerçek
Bölüm 72 - Acı
Bölüm 73 - Black
Bölüm 74 - Misilleme
Bölüm 75 - Annem
Bölüm 76 - İntikam
Bölüm 77 - Yeni

Bölüm 68 - Baskın

2.6K 188 133
De AgresifPelinsu

Dizlerimin üzerine kumlu zemine düşerken arka arkaya karnıma ağrılar hücum ediyordu. Ellerimi karnımın üzerine sardım, sanki karnımı tutmasam organlarım karnımda açılan her bir kesikten çıkacak, ortalık yere serilecek gibi canım yanıyordu. Kadının ilk darbesini kucakladıktan sonra geri kalanını sayamamıştım ancak hiç de merhametli olmamıştı. Karnıma yediğim her darbe belimi bükmüş, dizlerimdeki bütün gücü almıştı. Yere düşerken tek bir isteğim vardı: Sadece ölmek istiyordum.

Karnımı tutarak sırt üstü düştüğümde onu gördüm. Kalabalığın arasında bana bakan gözlerini, kısa gülümsemesini zihnime kazımıştım. Acı içinde kıvranırken bana gülümsüyor olması sinirlerimi bozuyordu. Bana böyle gülümseyeceğini tahmin edebilseydim, biraz daha aklı başında davranabilseydim bu kadının beni öldürmesine izin vermezdim. Sırf bana zevkle sırıtmasını silebilmek için yaşamaya çalışabilirdim.

Nefes alamaz hale geldiğimde yana doğru döndüm ve ağzımdaki kanı yere tükürdüm. Annem çocukken "Ağzından kan gelen insan yaşamaz," demişti. Ürperdim. Sahiden ölüyor muydum? Black'in ölümümden zevk almasına izin vererek mi ölüyordum gerçekten? Ondan intikam alamadan, ona sadece zevk vererek öleceksem ne diye katlanmıştım ki tüm bunlara? 

Acı çekeceğini ümit etmiştim. Bana bazen öylesine sıcak davranıyordu ki, o anlardan birini hatırlayıp bana biraz olsun üzüleceğini görmek istemiştim ancak o tüm bunların aksine bana gülümsüyordu. Bulanan gözlerimi kırpıştırdığımda gözümün önüne Aral'la kavga ettiği günkü kanlı gülümsemesi geldi. Aynıydı. Sadece bu kez üzerine bulaşan benim görünmeyen kanımdı.

Etraftaki kalabalıktan çığlıklarla yükselirken Black, yumruğunu boğazına götürdü ve gözlerimin içine bakarak işaret parmağıyla boynunu bir yandan diğer yana keser gibi yaptığında kadın başımı kaldırarak bıçağı boğazıma dayadı.

Nefes almaya çabalayarak boynumu düzelttim ve ona, aynı kanlı gülümsemeyle sırıtarak bakarken elimi havaya kaldırıp ona orta parmağımı gösterdim "Siktir!" diye bağırdım gücümün yettiğince. Haykırışımla birlikte bedenimdeki tüm yaralardan kan fışkırıyor gibi hissetmiştim. Ellerimi bedenime sarıp, tüm kesikleri kapatma arzusuyla yanıp tutuşuyordum.

Kadın, bıçağı iyice tenime batırırken acıyı boynumda hissedebiliyordum. Başlarda iğne acısı gibi gelse de gittikçe boğaz ağrısını andıracak bir şekilde yükselirken gözlerim kararıyordu. Kan, boğazımı dolduruyor gibi hissediyordum.

Kapılar açılıp ışıklar yükseldi aniden. Öldüğümü düşündüm ancak başımın üzerinde gezen karartılarla birlikte boynumdaki kesik acısı yerini baskıya bırakıyordu. Karnıma ve boynuma birileri tampon yaparken etraftaki kalabalıktan homurtular, çığlıklar ve hoşnutsuz mırıltıların olduğu bir kaos yükseliyordu. Bana ne denildiğini duymuyordum. Etrafımda bir şeyler konuşuluyordu ancak hiçbirini anlamıyordum.

Sedyeye kaldırıp ambulansa bindirildim. Ambulansın çığlıkları kulaklarımdan hiç silinmeyecek gibi yankılanırken her tarafımda bir el bana dokunuyor, baskı yapıyor ve bir şeyler söylüyordu ancak anlamıyordum. Derin derin nefes almaya çalışmaktan ciğerlerim yorulmuştu ve boğazım ağrıyordu. Başımın üzerindeki ışık artıp ambulans çığlıkları kaybolana kadar sadece istediğim tek şey karnıma bastırmamalarıydı. Geriye ise saf bir karanlık kalmıştı.

*

Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Uzun, derin ve rüyasız karanlığım yalnızlıkla doluydu. Rehabilitasyon gibiydi. Karanlığın içinde kaç saat geçirdiğimi, dakikası dakikasına sayabilirdim. Karanlığın içinde susuz kaldığım günlerin her bir satırını birebir yazabilirdim. Karanlıık o kadar sessiz ve yalnızdı ki düşünmeye, sıkılmaya ve hiçbir şey düşünmemeye vaktim bolca vardı. Başka bir dünya gibiydi, içerideydim ve istersem sadece gözlerimi kıparak kendi dünyamdaki herkesi dışarı atabiliyor, sokaklarda tek başıma yürüyebiliyordum. İstersem annemi görebiliyor istersem babamın kokusunu duyabiliyor, yüzünü göremesem de onunla birlikte barajın kenarlarında yürüyebiliyordum.

Işıkla kamaşan gözlerimi sımsıkı kapatıp bir kez daha açtığımda başımda ilk gördüğüm surat Ashley'in suratı olmuştu. Gülümsemek, ona sarılmak istedim. Hemen arkasından ayak ucumdaki Aral'ı gördüğümdeki rahatlama iyice artmıştı.

Göğsümü yeni bir nefesle doldururken karnımdaki gerginlik hissiyle birlikte saplanan ağrılar bedenimin acıyla topaklanıp kıvrılmasına sebep olmuştu "İyi misin?" diye sordu Ashley. Hiç bitmesini istemediğim bir dünyaydı karanlığım, vazgeçemeyeceğim kadar güzeldi.

Başımı aşağı yukarı sallayarak "İyiyim," dedim pütürlü sesimle.

Aral "Doktoru çağırmaya gidiyorum," dediğinde ancak ensesini görebilmiştim. 

Bana endişeyle bakan Ashley'e döndüm "Su," diye mırıldandım.

Ashley bir bardak su doldurup başımı suyu içebileceğim kadar kaldırmama izin verirken bana suyu yavaş yavaş içirdi. İkinci bardağı bardağı istediğim sırada doktor ve Aral odaya girmişti. Doktorum kır saçlı, yüzünde yeni yeni beliriyor gibi duran kırışıklarıyla kısa boylu ancak yüz olarak karizmatik bir adamdı. 

Bana gülümseyerek odanın içinde adımlarken "Bayan Lutz, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu ve ayakucumdaki dosyayı aldı.

"İyiyim," 

Dosyaya göz atarken "Ağrınız var mı?" diye sordu.

"Biraz,"

"Ameliyat sırasında spiralinizi de çıkardık, zarar görmüştü. Eğer yeniden tedavi almak isterseniz sizi yönlendirebilirim,"

"Hayır,"

"Peki yara izleriniz için tedavi almak ister misiniz?" diye sorduğunda doktora sadece bakarak başımı iki yana sallamıştım. Uyanır uyanmaz doktorumun bana tıbbı pazarlıyor olması hoşuma gitmemişti. Dosyayı aldığı yere bırakırken "Güzel bir iyileşme dönemi geçiriyorsunuz. Şanslısınız," dediğinde güldüm. Daha durgun bir ses tonuyla "Ah... Geçmiş olsun. Tekrar muayene etmek için geleceğim," dedi ve odadan çıktı.

Doktor çıktıktan sonra arka arkaya tahliller yapılmaya başlanmıştı. Kan alma, ultrason, tansiyon, EKG... Daha takip edemediğim birbir türlü muayenenin ardından yeniden odama geldiğimde beni sıcak yemekler karşılamıştı. Açlık hissi öylesine yoğundu ki dikişlerim patlayana kadar Ashley ile birlikte yemek yemiştik. Yemekten sonra serum ya da ağrı kesiciden kaynaklanan ağırlık ile tekrar uyuyakalmıştım. Onlara kaç gündür hastanede olduğumu, nasıl kurtulduğumu ya da nerede olduğumuzu sormamıştım çünkü bir an için de olsa bunları bilmek istemiyordum. Black'i düşünmek istemiyordum. Aşağı yukarı kestirebiliyordum ne kadar zaman geçtiğini, boynumdaki yara izi ve kırık baş parmağım iyileşmişti.

Tam olarak yıllardır aradığım boşluğu yaşama fırsatı sunulmuş gibiydi. Daha önce kürtaj sonrası da uykum oldukça yoğundu ancak bu kez, hiçbir şey düşünmeden ya da kimseyi duymadan geçirdiğim uzun saatlerin sonunda beynimdeki boşluk ve ferahlık hissi bana iyi gelmişti. Black'i, Aral'ı ve Ashley'i öylesine çok düşünüyordum ki her an kafam patlayabilecek gibi hissediyordum. 

Uyandığımda Ashley camın önündeki koltuğa oturmuş telefonunu kurcalıyordu. Ağrım olup olmadığını sorduktan sonra hemşire bana sabah kahvaltısı ile birlikte ilaçlarımı getirdi. Kahvaltımı ağır ağır yaparken Ashley beni yüzündeki hafif tebessüm ile izliyordu. Suyumdan bir yudum alıp alt dudağımdaki ıslaklığı dilimle temizledim ve onun gülümsemesine karşılık gülümseyerek kahvaltımı yapmaya devam ettim. 

"Melek," dediğinde başımı kaldırıp ona bakarken bir yandan da ağzıma attığım parçayı çiğniyordum "Gerçekten bu adam Aral mı?" diye sorduğunda ağzımın içinde ufalması gereken parça bir anda ağzımda büyümeye başlamıştı.

Suya uzandım ve bir yudum daha alıp ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra "Evet," dedim.

"Yani çok bir beklentim yoktu. Yaşlı, çirkin ve kaba bir adam hayal etmiştim ben ama... Tam tersi," dediğinde konuşmamak için ağzıma bir parça daha attığımda üzerinden ayırmadığım domates parçası ağzımda adeta erimişti ve bu da midemi bulandırmıştı. Bir yudum daha su için lokmamı yuttuktan sonra çatal ve kaşığımı tepsiye bıraktım.

Ağzımı peçeteyle sildikten sonra "Sabah sabah pizza hiç iyi bir fikir değilmiş," diye homurdandım.

Ashley gözlerini devirdi "Frittata," dediğinde ona kaşımı kaldırarak baktım.

"Fri- ne?" 

"Frittata, pizza değil," dedi.

Dudaklarımı kıvırıp önümdeki tepsiyi iterken aklıma İspanya'da olduğumuz gelmişti ancak karşımda pizzaya benzeyen şey beni edişelendiriyordu "Neredeyiz biz?" diye sordum önümdeki Frittata'ya bakarken.

"İtalya,"

Hayretler içerisinde açılmış ağzımı kapatmaya çalışırken "Ashley, bana her şeyi baştan anlatır mısın?" diye sordum.

Gülümseyerek bana doğru döndü "Bir an hiç sormayacaksın sandım. Sana bomba haberlerim var," diyerek yatağa doğru gelirken ellerimi bariyer gibi havaya kaldırdım.

Tepsiyi önümden alırken "Lütfen en baştan anlat," dedim.

"Tamam. Sen ortadan kaybolduktan sonra her yerde seni aradık, kamera kayıtlarını bulamadığımız için biraz kaybolmuş gibiydik. Sonra Alexandra isimli bir kadın bize İspanya'ya gelmemizi söyledi. Tabi bunu söylediğinde aradan üç gün geçmişti. Geldiğimizde sen hastanedeydin. Bir satanist ayininde kurban olduğunu düşünüyordu polis bu yüzden doktorunla birlikte seni koruma programı ile aldılar. Gerçek adını sadece doktorun biliyor... Yani... Amerikalı gerçek adını," dediğinde bana gülümsüyordu. Daha heyecanlı bir noktaya gelmiş gibi ellerini çırptı "Veee... Black tutuklandı," dediğinde yumruklarını zafer nidalarıyla havaya savurmuştu.

"Nasıl?" 

"Dedim ya, birisi olduğunuz yeri ihbar etmiş. Oradaki çoğu kişi takip edebildiğim kadarıyla büyük küçük cezalar aldı," dediğinde güldüm ve dikkatimi Ashley'in üzerinden alıp camdan dışarıya çevirdim. Sadece tutuklanması yetmeyecektir "Sen sevgilisi olarak dergilere çıktığın için dedektifler senin üzerine daha da düşüyor. Yakında geleceklerdir. Sen uyanana kadar Black'i hapiste tuttular, senin ifadene göre de hakkında karar verecekler," dedi.

Başımı iki yana sallarken "Bir şey ifade etmeyecek," diye mırıldandım.

Ashley gülümseyerek sağlam elimi avuçladı. Elimin üstünü okşarken "Sen sadece sevgilisi olduğunu kabul et ve orada iznin dışında olduğunu söyle," dediğinde bakışlarım tekrar ona dönmüştü "Bunun işe yarayacağını söylediler," diye kendini savundu.

"Kim?" 

Omuz silkti "Aral," dediğinde yeniden karanlığa dönmeyi diliyordum. Yeniden sessiz, karmaşası olmayan ve gözlerimi kapattığım anda seslerin, insanların ve eşyaların kaybolduğu o karanlığı arzuluyordum.

Yutkundum "Ne kadar zamandır uyuyorum?" diye sordum.

Ashley alt dudağını dişlerinin arasına alıp bir süre düşündükten sonra "Çok uzun zaman, bir ay sanırım," diye mırıldandığında genizden gelen bir kahkaha attım ancak bu karnımdaki dikişleri yeniden acıtmıştı.

Ellerimi karnımın üzerinde gezdirirken "Bu lanet olası şeyler neden hala iyileşmedi," diye homurdandım.

Ashley yüzündeki gülümsemeyi sildi "Defalarca ameliyat oldun, en sonuncusu iki hafta önceydi," dediğinde başımı arkaya attım ve gözlerimi kapattım. Tek dileğim biran önce  yeniden o karanlık dünyaya dönmekti. Orada işler daha kolaydı. "Yemek yemeyecek misin?" diye sordu Ashley. Başımı iki yana sallayarak olumsuz anlamda ses çıkardım ve gözlerimi kapattım. Günlerdir uyuyordum ve bunun sonunda ne ben kaldığım yerdeydim ne de benim etrafımdaki insanlar. Black neredeyse bir aydır hapisteydi peki ya bana bunu yapmaya zorladıkları kadın? O kadın ve çocuğu ne haldeydi? 

Az çok taşları yerine oturtabiliyordum. Alexandra eğer nerede olduğumu Aral ve Ashley'e söylediyse muhtemelen o şikayet etmişti. Sonunda istediğini beni hastanelik ederek yapmıştı. Black hala hapishanedeyse, belki de eski davayı da açma fırsatını elde etmişti. Alexandra bunu yaptıysa, şimdi Black'i delikten çıkaracak bir sağ kolu yoktu. Belki Aiden yardım ederdi belki de bir başkası ama Alexandra'nın delilleri ve benim şahitliğim jürinin ve yargıcın önünde onu ne kadar koruyabilirdi?

Odanın kapısına iki kez vuruldu. Beklediğimden daha kalabalık gelen adımlar odanın içine girdiğinde gözlerimi açtım. Karşımda iki takım elbiseli adam, kemerlerine taktıkları FBI rozetini göstererek içeri girmişlerdi. 

Göz göze geldiğimiz sarışın, orta yaşlı olan "Günaydın, Bayan Lutz," diye beni selamlamıştı. Bakışlarını Ashley'e çevirerek "Müsaadeniz olursa artık Bayan Lutz uyandığına göre onu sorgulamak istiyorum," dediğinde Ashley başını iki yana salladı.

"Üzgünüm, yalnız bırakamam," diye karşılık verdi kollarını önünde birleştirerek.

Polis zoraki bir gülümsemeyle "Kimsenin tesiri altında kalmadığından emin olmak istiyoruz," dedi.

Ashley aynı şekilde dedektifin gülümsemesini taklit ederek "İfadesinin doğru alındığından emin olmak istiyorum," dediğinde dedektif pes etmişti. 

Bana doğru adımladı ve elini uzatarak "Ben Dedektif Jones, bu da ortağım Dekker," diyerek kendini tanıttı. Elini usulca sıkıp tekrar örtünün altına soktuğumda beni dikkatlice izliyordu "O gece hakkında size soracaklarımız var," dedi.

"Sadece o gece hakkında da değil, sanıyorum," dediğinde usulca gülümsedi.

"Kayda alacağız, müsaadeniz var mı?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Yatağı neredeyse oturur konuma getirirken daha genç olan Dekker kamerayı tam karşımda kurmuş ve arkasına yerleşmişti. Jones kameraya sırtı, bana da yüzü dönük bir şekilde sandalyede otururken hemen arkasındaki Ashley kollarını önünde bağlamış ona dik dik bakıyordu.

Kayıt düğmesine basıldıktan sonra Dedektif Jones "Ellerinizi örtünün üzerine çıkarır mısınız?" diye sorduğunda ellerimi avuç içlerim bacaklarıma bakacak şekilde kucağıma koydum "Teşekkürler. Bize kendinizi tanıtır mısınız?" diye sordu.

"Ben Dee Heaven Lutz, yirmi altı yaşında... Hangi aydayız?" diye sordum. Kendimi en son nerede bıraktığımı bilmiyordum.

Jones "Sekiz mart," diye yanıtladı.

"Yirmi altı yaşındayım. Yaklaşık altı yıldır Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olarak Florida'da yaşıyorum," diyerek kendimi tanıttım.

Jones başını diğer yana yatırırken ellerini kucağında birleştirdi "Asıl kimliğiniz nedir?" diye sordu.

Ashley sert bir şekilde "Bunların önemi var mı?" diye sordu.

Jones, Ashley'e bakmadan "Evet," dedi.

"Türküm, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydım. Ne için geldiğim, vatandaşlık dosyamda yazılır," dedim ve gülümsedim.

Başını aşağı yukarı sallarken "Christopher Parvis Black ile nasıl tanıştınız?" diye sordu.

"İş yemeğinde. Black Sapphire Holding tarafından bir iş teklifi gelmişti, o yemekte tanıştık kendisiyle. Galiba staj yaptığım firmalardan birisinden alınan tavsiye doğrultusunda bizzat şirketi için eğitmek adına bana iş teklifi getirdi. En azından ben öyle biliyordum..." derken odanın kapısı gürültüyle açıldığında ben de dahil olmak üzere odadaki herkes başını kapıya çevirmişti. Aral kolunu tutan adamı silkeleyip kapıyı kapattı ve önce dedektiflere sonra da bana kısa bir bakış atıp Ashley'in yanında duran koltuğa oturduğunda hiç kimse ona itiraz etmedi.

Jones bakışlarını bana çevirdi "Devam edin," dedi.

"O geceki yemeğin sonunda yeterli olmadığımı söyledi ve ayrıldık. En azından ben öyle sanıyordum. Ayrı ayrı evlerimize döndük," 

"Tam tarihi hatırlıyor musunuz?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarı salladım "İki Eylül,"

"Devam edin lütfen," 

"Evime döndüm ancak kapıda bayıltıldığımı hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda onun evindeydim. Polise gidersem her şeyde rızamın olduğunu ve nüfusuyla kendini kurtarıp beni suçlu gösterebileceğini söylemişti. Hiçbir şekilde rızam olmasa da elinde rızamın olduğunu belirten belgeler olduğunu söyledi, hiçbir zaman o belgeleri görmedim ancak yine de korktum," Kısmen doğru şeyler söylüyordum.

"Bu tarihler arasında dışarıda arkadaşlarınızla olduğunuz fotoğraflar sosyal medyada, bunun hakkında ne söyleyeceksiniz?" diye sordu.

"Onun bir tür ceza ve ödül sistemi vardı. Beni serbest bırakıyor, sonra tekrar alıkoyuyordu," 

"Nasıl bir ceza ve ödül sistemi, anlatır mısınız?" 

"Ona karşı gelirsem, direnirsem eğer bana türlü işkenceler yapıyor ve...," dudaklarımı ıslattım ancak bu yeterli gelmiyordu. Uzanıp komodinin üzerindeki su bardağını alıp ağır ağır yudumladım "Onun istemediği bir şeyi yaparsam bana cezalar veriyordu. Bunlar üzerinde mum eritmek ya da kesmek gibi şeyler, fantezinin çok ötesinde," diye mırıldandım.

"Sizi rızanız olmadığı takdirde cinsel ilişkiye zorladı mı?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarı sallarken "Birçok kez," dedim.

Sorgu saatlerce sürmüştü. Birliktelikleri, işkenceleri ve Black'i anlattığım saatlerin sonunda akşam üzerine doğru sorgu bitmişti. Yorgun, mutsuz ve kızgındım. Anlattığım şeyleri kendime uzak kalıp dinlediğimde akıl almayacak şeylerdi ancak tüm bunları yaşamış, kabullenmiş ve istemiştim. Pişman mıydım? Hayır. Yaşadıklarımdan ve yaptıklarımdan pişmanlık duyarak kendimi daha da mutsuz ve ruhsuz hale getiremeyecek kadar çok pişmanlık yaşamıştım. Hayatımın geri kalanında yapmam gereken, tıpkı Aral'a yaptığım gibi de Black'ten kaçmak ve kendime yeni bir hayat kurmaktı. Bu kez içinde kimseye muhtaç kalamdan yaşayacağım bir hayat olmalıydı.

Akşam yemeğini görmezden gelerek Ashley'le arama perde gibi yatak örtüsünü çekerek gözlerimi kapattım. Uykum yoktu ancak sadece kendime küçük bir karanlık yaratıp onun içinde mutlu olmak istiyordum. Yeni hayatıma nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Annemi ve kardeşlerimi artık daha fazla arkamda bırakmak istediğimden emin değildim. Yeniden kürkçü dükkanına dönebilirdim ancak bu kez yine Aral'a kucak açabilir miydim, bilmiyordum.

Daldığım uykudan beni uyandıran şey soğuk rüzgar değildi. Onunla birlikte odaya dolan et kokusuydu. Gözlerimi açıp üzerimdeki örtüyü açtığımda gördüğüm ilk şey koltukta oturmuş, kucağında bilgisayarıyla uğraşan Aral'dı. Kedi gibi kesik kesik nefesler alırken sehpanın üzerini yokladım ancak orada poşet ya da paket yoktu. Yatağımın ayak ucundaki paketi gördüğümde sanki koku burnuma daha güçlü gelmeye başlamış gibiydi ve ağzımı sulandırıyordu. Yağlı, soslu ve sıcak ekmeğin kokusu bütün duyularımı uyandırmıştı.

Yataktan kendimi kaldırmaya çalışırken Aral'ın güldüğünü duymamla olduğum yerde kalmam bir olmuştu. Koltuğundan kalkıp bana doğru yürürken gülümsüyordu "Hala döneri bu kadar çok seviyor olman beni şaşırttı," dedi. Önce yatağımı yarım oturur bir konuma getirdi ve hemen arkasından da üzerinde dönerin olduğu sehpayı önüme çekti. 

Paketi hızlıca açtığımda içinde şekillerinden anladığım lavaş ve ekmek arası dört döner vardı. Hepsini yiyebilecek kadar aç hissediyordum kendimi. Paketin kenarlarını adeta canavar gibi parçalayarak açtım ve lavaşın arasında olanı aldım. Henüz bir lokma ısırmıştım ki Aral elindeki ayranı çalkalayarak bana geliyordu. Nerede olduğunu ya da ne yaptığını takip edememiş, sorgulamamıştım. Ayranı açıp önüme koyduğunda neredeyse kalbim durabilecek kadar mutluydum.

"Çok lezzetli," diye mırıldandım lokmalarımın arasında "Uzun zamandır ayran içerek yememiştim," diye mırıldandım. Nefes almadan tam iki buçuk döner yemiştik. Eğer dikişlerim patlayacak gibi hissetmeseydim muhtemelen tamamını yerdim ancak doyduğumu böyle hissetmek üzücüydü. Ne kadar üzücü olsa da döner yemiş bir şekilde yatağımda uzanıyor olmak mutluluk vericiydi.

Ellerimi karnıma sarmış, dikişlerim patlamasın diye tutarken Aral ortalığı toparlayıp yatağımın ucuna oturdu. Kocaman bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim," dediğimde başımı iki yana salladı ve uzanıp bir elini karnımın üzerine koydu. Yaptığı hareketin şokuyla öylece kalmıştım. Gözlerini karnıma dikmiş, parmaklarını hareket ettirmeden karnımın üzerinde tutuyordu.

Yutkundum "Ne yapıyorsun?" diye sordum. 

Kızarmış gözlerini gözlerime dikti bu kez "Beni terk ettiğin o günlerde öylesine öfkeye tutuşmuştum ki acı içinde kıvranmanı dilemiştim. Bana yaşattığın acıyı yaşamanı...," elini karnımın üzerinde okşarcasına hareket ettirdiğinde bütün bedenim ürperdi "Seni Barselona'da bulduğumda çok garipti. Sen günlerdir uyurken isteğimin bu olup olmadığını sordum. Yani, eğer ilahi adalete inanıyor olsaydım, böyle bir halde olmanı istemezdim," dedi ve elini geri çekti. Ellerini dağınık saçlarının arasından geçirirken "Durumundan dolayı mahkemeye online bağlanacaksın," dedi ve ellerini ceplerine daldırarak tam karşımda durdu. Beyaz gömleğinin kollarını katlamış, yakasındaki düğmelerin üç tanesini açmıştı. Birkaç günlük kirli sakalları yüzündeki yorgunluğu daha da ortaya çıkarmıştı.

"Bunları Alexandra mı yaptı?" diye sordum.

Başını aşağı yukarı salladı "Sen sadece tanıklık edeceksin, başka hiçbir şey yapmayacaksın. Ardından tanık koruma programına alacaklar seni," dedi.

Güldüm "Zaten öyle değil miyim?" diye sordum.

Başını iki yana salladı "Hayır. Seni muhtemelen Türkiye'ye geri gönderecekler. Şu an ABD'ye, İspanya'ya girişlerin denetim altında, özel izin olmaksızın birkaç yıl giremezsin. Florida, özel izinlerle bile birkaç yıl girmen kesinlikle yasak. Buradan gittiğimizde, artık burası da sana yasaklanacak," dediğinde ona güldüm.

"Sonra?" diye sordum alayla. Tanıklığımın Black'e dünyayı hapis etmesi gerekirken sanki bana hapis oluyordu.

Üst dudağını dişlerinin arasına alıp çekti "Sana yeni bir kimlik verecekler, yeni bir yer ve yeni bir iş. Nerede olduğunu kimse bilmeyecek. Yine." dediğinde yutkundum. Yine.

"Ya istemezsem, tanıklık etmezsem. Yine aynı programı geçerli mi kılacaklar?" diye sorduğumda başını aşağı yukarı salladı "Delilik, ben neden ceza çekiyorum. Black belasını bulsun diye uğraşıyoruz ama iş bak, yine ben hapis hayatını yaşıyorum," diye bağırdım.

Aral yürüyüş yanıma geldi ve ağzımı kapattı "Bağırman için söylemiyorum bunları, kapıda iki tane polis içeri daldığında güvenliğini garanti edemem. Burada kimin dost kimin düşman olduğunu bilmiyorum, seni koruyamam. Eğer sana nereye girmek istediğini sorarlarsa, Türkiye'yi söyle," dedi.

Bileğini tutarak elini ağzımdan çektim "Ya sormazlarsa?" diye sordum.

Gülümsedi "Bilmem," dedi ve bileğini elimden çekerek "Belirsizlik içindeyken Black'in tarafını mı tutacaksın?" diye sorduğunda ona dişlerimi sıkarak baktım. Bana gülümseyerek sırtını döndü ve sehpanın üzerindeki gözlüğünü takıp tekrar bilgisayarını kucağına aldı ve benimle iletişimini kesti. 


Merhabalar. Can sıkıntısıyla arayış peşinde bir bölüm yazdım ve uzunca bir aranın ardından düzenlemelerin sonunda yeni bölüm ile karşınızdayım. Affola. Umuyorum beğenmişsinizdir. Melek hikayedeki bedeli ödedi ve artık yavaş yavaş olayları artık çözmenin, biriken soru işaretlerini ayıklama vakti geldi. Lütfen, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.✌

Hikayeye yakışan şarkı önerisini yıllardır tekrarladığı için de @BernaK0 'ya teşekkürler!

Continue lendo

Você também vai gostar

21.7M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
112K 6.1K 17
"ya siz kafayı mı yediniz çocuk daha o çocuk iki gün önce papucu yırtıldı diye ağlayan kızı gelmiş bana koynuna al diyorsunuz o yetmezmiş gibi bid...
935K 55.8K 72
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...