Aşk Bize Deplasman \Tamamland...

By MujganColpan

779K 54.6K 22.9K

Karışan numaralar, yanlış kişiye giden mesajlar ve küçük tesadüfler... Çelebi çocukluğundan beri Galatasaray... More

1- \Maç Nasıl Gidiyor?/
2- \Dün, Bugün, Yarın/
3- \Şampiyonluk Kadar/
4- \Doğal Afet/
6- \İkili Mücadele/
7- \Eşsiz Manzara/
8. Bölümden Ufak Bir Alıntı
8- \İlk Adımlar/
9- \Artçı Deprem/
Yeni Bölüm Geldi...
10- \Alabora/
Özel Bölüm \Tepetaklak/
11- \Mucizeler Ve İhtimaller/
12- \Derbi/
Ufak Bir Alıntı
13- \Ezeli Rekabet/
14- \Saklambaç/ (İlk Yarı)
14- \Dile Gelen Anılar/ (İkinci Yarı)
15- \Yangın/
Etkinlik Duyurusu
Özel Bölüm \Tepetaklak Devam/
16- \Galaksi/
17- \Merkür Retrosu/
18- \Karmaşanın Ayak Sesleri/
19- \İkilem/
20- \Seviş Ya Da Kaç/
Özel Bölüm \Bir Zamanlar/
21- \Dakika Bir, Gol Bir/
22- \İttifak Ve İtilaf/
23 - \"Friends With Benefits"/
24- \Yüzleşme/
25- \Maçın Son Düdüğü/
26- \Ters Köşe/
27- \Günahı Boynuna/
28- \Düştüm Mapus Damlarına/
29- \Düğün/
30- \Eskaza/
31- \Gitmek/
32- \Sevdaya Soyunmak/
33- \Sevsene Beni/
34- \Sobe/
35- \Uzak Ve Yakın/
36- \Yılbaşı/
37- \Yeni Yollar/
38- \Tatil Mayhoşluğu/
39- \Sevmeyenler Utansın/
40- \Zehirini Akıtmak/
41- \Özür Dilemek/
42- \Uçurum/
43- \Düşmek/
44- \Ressamın Suçu/
45- \Av Ve Avcı/
46- \Kararlar Ya Da Kazalar/
47- \Fillerin Güreşi/
48- \Kartal Aslanın Ağzında/
49- \Vefa/
50- \Adımlar/
51- \Beklenmeyen Misafir/
52- \Yıl Dönümü/
53- \Sürgün/
54- \8081 Kilometre/
55- \Sorgulamak/
56- \Çıkmaz Sokak/
57- \Ateşkes/
58- \Doğru Yer/
59- \Uzatmalar/
60- \Kapanamayan Mesafeler/
61- \Blöf/
62- \İnfilak/
63- \Sıcak Savaş/
64- \Gitme, Kal Bu Şehirde/
65- \Yapılması Gereken/
66- \Beyaz Bayrak/
67- \Final/
Özel Bölüm \2 Hafta/
Özel Bölüm \Kaçmak/
Özel Bölüm \Yeni Başlangıçlar/
Özel Bölüm \Çifte Sürpriz/
Özel Bölüm \Tatlı Endişe/
Özel Bölüm \Değişen Hayatlar/
Özel Bölüm \İlk Saat/
Özel Bölüm \Yeni Bir Düzen/
Özel Bölüm \Tatlı Heyecan/
Özel Bölüm \Anneler Günü/

5- \Defans Hattı/

25.1K 1.5K 407
By MujganColpan

Selam, ben geldim. Bölümleri olabildiğince sık atmaya çalışıyorum, arayı açmak istemiyorum. Yine size yaklaşık 4000 kelimelik bir bölümle geldim, daha yazmak istediklerim vardı ama hem bölüm erken gelsin hem de çok uzamasın diye böyle kaldı. Gelecek bölümü yazmaya yarın başlayacağım.

Sizi bölümle baş başa bırakıyorum, oy ve yorumlarınızı çekinmeden bırakabilirsiniz.

İyi okumalar...

Bölüm Şarkısı: Bu Kız - Son Feci Bisiklet

Televizyonun ekranında boşa akan bir film vardı. Dört kadın karanlık odanın içindeki gri koltuklara yayılmış derin bir sohbet içindeydi. Aleda ayaklarını karnına çekti ve kucağındaki kese kağıdından bir avuç çekirdek daha aldı. Konuşmanın en heyecanlı yerinde durmuştu, buna sinir olan Cemre elindeki yastığı ona savurdu. "Söylesene be, dizinin en heyecanlı yerinde reklam arasına giriyor sanki."

Genç kız yüzüne çarpan yastıkla biraz sarsılsa da umursamadı. Çekirdek kabuğunu önündeki kaseye atarak devam etti. "Şimdi mesajlaştığım Galatasaraylı var ya, bir de üst kattaki avukat." Genç kız onlara ikisinden de uzun uzadıya bahsetmişti.

"Evet?"

"İşte bunlar aynı kişi." Genç kız anlattığı iki konuyu tek cümleyle bağlamıştı.

"Hadi be?" İlk tepki Cemre'den gelirken Elif ufak bir şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı, genelde ifadesiz olan yüzünde görülebilecek en büyük tepkilerden biri buydu. Duyduğu şeyi aklında tarttı. Böyle bir tesadüfler silsilesi kulağa imkansız gibi geliyordu. Milyonların yaşadığı bir şehirde yollarının kesişmesi kaderin cilvesi olmalıydı.

"Ciddi mi la?" Selin içindeki Ankaralıyı saklayamamıştı. Kızlar apandisit ameliyatı olduğunu bahane ederek evine ziyaretine gelmişlerdi, zaten burası onların toplanma yerlerinden biriydi. Selin beş sene önce üniversite okumaktan için İstanbul'a taşınan fanatik bir Beşiktaşlıydı, onların tayfadan olan Alper'le dört sene önce bir maçta tanıştığından beridir genç kız da onlardan biriydi. Onlar kalabalık bir arkadaş grubuydu ve kendilerine "Kara Sevdalılar" diyorlardı.

Kara Sevdalılar birbirleriyle kardeşti, Selin gibi aralarına sonradan katılanlar olsa da çoğu beraber büyümüştü. Birbirlerine her zaman destek olmuşlardı. Onlar için birinin başının belaya girmesi demek hepsinin başı belaya girdi demekti. İhtiyacı olana hep beraber yardım edilirdi. Biri düşse ona sayısız el uzanırdı, gerekirse birbirlerini sırtlarında taşırlardı. Kardeşliği onlara büyükleri öğretmişti, onlarda kendilerinden küçüklere örnek oluyorlardı.

"Bunun olasılığı ne kadar? Matematiğim iyi değil ama Messi'nin Real Madrid'de oynaması gibi imkansız bir şey bu." dedi Cemre, elini çenesine koyup birkaç saniye düşündü. "Edoş, bu adam sana takıntılı falan olmasın? Filmlerdeki gibi belki gizlice numaranı bulmuştur ve yanlışlıkla yazmış gibi yapıyordur. Karşına çıkmalar falan, beni şüpheye düşürdü." Genç kız aklına gelen fikri heyecanla anlatıyordu.

"Sen hâlâ ergenliğinden çıkamadın mı?" Aleda arkadaşına gözlerini devirdi, Cemre'nin her zaman renkli bir hayal dünyası olduğu için artık yadırgamıyordu.

"Adam Türkiye'nin en zengin ailesinden birinin varisi, durup dururken Aleda'ya mı takacak?" Selin biraz mantıklı düşünmeye çalışıyordu.

"Neden olmasın? Bak bu adamda para da bok gibidir. Kız, bu seni kaçırmaya falan kalkmasın? Kesin mafya ile ilişkileri vardır." Genç kız kendi anlattıklarına fazlasıyla kaptırmıştı, elleri ile yüzünü sıvazladı.

"Ben senin bin bir renkli hayal dünyana sokayım. Alın şunun önünden oje ile asetonu, kafa yaptı herhâlde. Ne biçim fanteziler lan bunlar? Ne kullanıyorsun kızım sen?" Aleda biraz alayla karışık bir sesle konuşmuştu.

"Gündüzleri başarılı bir avukat, akşamları ise takıntılı mafya playboy. Buram buram ergenlik kokuyorsun." Selin hemen yanındaki kıza doğru uzanıp onu koklarmış gibi yaptı ve yüzünü buruşturdu.

"Siz alay etmeye devam edin, yakında şirketin önünde siyah arabalarla takım elbiseli adamlar falan gezerse görürsünüz." Cemre yastığı kucaklayıp yüzünü yumuşak yüzeyine gömdü.

"Gerçekten ilginç bir tesadüf ama Çelebi'nin gizli bir mafya olduğunu düşünmüyorum." Elif sessizliğini kırmış ve aklından geçenleri paylaşmıştı. Genç adamdan öyle karanlık bir hava almamıştı, Aleda'dan hoşlandığını anlamak zor değildi hatta bunu bir aptal bile anlayabilirdi ama takıntılı olduğunu sanmıyordu. "Senden hoşlanıyor ama saplantılı bir manyağa da benzemiyor."

Aleda başını geriye atıp tavana baktı, hayatına yeni birini almak istediğinden emin olamadı. Sırtına binecek yeni bir yüke hazır değildi. Zaten hayatı tıklım tıklımdı. Günden güne büyüyen bir şirketi, yakında reşit olacak ergen bir erkek kardeşi ve ergenliğin kıyısında bir kız kardeşi vardı. Başka şeylere ayıracak zamanı yoktu, özellikle de zengin bir ailenin biricik oğluna. Sosyetik aile dramları ile uğraşamazdı. Derin bir nefes aldı tam konuşmak üzereyken onu bölen Selin oldu.

"Bahaneler yükleniyor, yüzde doksan dokuz. Hayatıma şu an birini almak istemiyorum. Kardeşlerim var, şirket var. Aşka hazır değilim. Zamanım yok." Onun Aleda'yı taklit etmesiyle diğerlerini güldürmüştü. Aleda ise kaşlarını çatmıştı. Selin ona bakarak devam etti. "Farklı dünyaların insanıyız, olmaz bizden. O zengin bebesi, ben ise tribün kızı. Zaten ben onun gibi birinin isteyeceği bir kadın değilim."

"Yalan mı?" dedi Aleda soran gözlerle. O zaten Çelebi'ye derin sularının olduğunu söylemişti.

Her adamda Aleda'nın sularında kulaç atacak cesaret yoktu, o yüzden genç kız içini açacağı adamı seçerken çok dikkatliydi. Bir yemin etmişti kendine, kendini taşıyacak yüreği olamayan hiçbir adama kalbini açmayacaktı. Aşk cesaret işiydi, çıplak ellerle girilen ve bir kazananı olmayan bir savaş gibi. Kim kazanmak isterse sevdiğinin canını yakması gerekirdi, o zaman da yine kaybederdi. Çok sevip gardınızı düşürürseniz ve karşınızdaki sizin kadar sevmemişse darbeyi en hassas yerinizden yersiniz, belki ölmezsiniz ama çok şey kaybedersiniz.

Sonsuz aşk dedikleri ise emek isteyen bir şey, iki kişinin de karşı tarafı kendisinden fazla düşünmesi gerekir. Bir denge kurup uyum içinde savaşmayı başarmalısın. Hücum edeceğin zamanı bildiğin gibi geri çekilmeyi de öğrenmelisin. Her hamleni dikkatlice düşünmelisin ki ne senin ne sevdiğinin canı yansın. İki tarafta bütün gardını indirip birbirinin karşısında çırılçıplak kalabilmeli. Zamanla karşındakini hangi darbeye nasıl karşılık verdiğini bilecek kadar ezberlemelisin. En sonunda ise iki taraf birbirine karışıp sen ya da ben değil biz olmalı. İşte o zaman öyle bir gücünüz olur ki karşınızda kimse duramaz; ne başka insanlar, ne hayat, ne de zaman... İşte Aleda'nın istediği de buydu ama hayat karşısına henüz böyle birini çıkarmamıştı, çıkardığı kişiler de Aleda'nın verdiği şansı değerlendirememişti. O birilerine tekrar şans vermek istiyordu ama artık ciddi bir şeyler arıyordu.

"Aleda, sen kendi duvarlarının ardında yaşıyorsun. Hem kendine hem karşındakilere karşı önyargılısın. Karşındakinin iç dünyasını bilmeden farklı dünyaların insanıyız damgasını vurup tanımaya bile çalışmıyorsun. Kardeşlerinin ve işinin arkasına saklanarak kaçmaya çalışıyorsun ya da başka bahaneler üretiyorsun. Peşinden koşanları süründürüyorsun. O doğru kişiyi saklanarak bulamazsın." Selin'in amacı arkadaşına yardım etmekti, onu duvarların arkasına itenin yaşadıkları olduğunu biliyordu ve oradan sadece kendi isteğiyle çıkabileceğinin farkındaydı. Genç kızın aşk hakkında kötü tecrübeleri vardı, gardını indirip en hassas yerinden yediği darbelerden sonra onun için duvarlarının arkasından savaş meydanına çıkmak zordu. Arkadaşının istediği de onu cesaretlendirmekti, o yüzden samimi bir ses tonuyla konuşuyordu ve onu yargılamadığını hissettirmeye çalışıyordu.

"Ben saklanmıyorum sadece..." Genç kız cümlesinin devamını getiremedi. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Aklında arkadaşının haklı olup olmadığını tartıyordu. O bahaneler üretmiyordu, sadece gerçekçi bir gözle bakıyordu. Kaçtığını da sanmıyordu, önyargılı bir insan da değildi. Yoksa öyle miydi? Bir an kararsız kaldı genç kız.

Cemre sessizliği bozmak ve biraz ortamı şenlendirmek için konuşmaya başladı. "O değil de Eda'dan güzel sosyete gelini olur, bence düşün bu işi." Gülerek Aleda'nın şaşkın yüzüne bakıyordu. "Sana cicili bicili elbiseler de alalım, birkaç bin de makyaj malzemelerine yatırırız. Bir estetik doktoru ve diyetisyen de ayarlamamız lazım. Spor hocasını unutmayalım, böyle bol kaslısından. Diksiyonunu da biraz düzeltmeliyiz." dedi elini çenesine koyup ciddi bir şekilde düşünmeye başlamıştı.

"Ne?" Bir anda değişen konuya yetişmekte zorlanmıştı Aleda.

"Hiç kusuruma bakma, eşofmanlarınla katılamazsın sosyete etkinliklerine. Sen artık markete giderken bile abiye giyeceksin. Uyurken bile makyajlı olmalısın zaten. Kusuruma bakma ama Agop'un kör kazı gibi de yiyorsun, şimdi gençsin metabolizman hızlı ama birkaç seneye eşofmanlarına bile zor sığarsın. O yüzden diyetisyen ve spor hocası lazım, yakışıklı olursa daha iyi olur, hem biz de seninle spor yaparız. Gözümüz gönlümüz açılır. Estetik doktoruna gelince maşallah senin arka kaporta sağlam, bacaklar da sütun gibi ama şu göğüsleri biraz büyütebiliriz bence." Eğilip biraz yandan baktı, kızın göğüsleri küçük sayılmazdı ve vücuduyla orantılıydı zaten ona takılmak için söylüyordu.

Onunla birlikte Aleda da kendi göğüslerine baktı. Vücuduyla barışıktı ve kendini seviyordu. Göğüsleri de gayet hoştu. Kafasını kaldırıp arkadaşına baktığında sinsice güldüğünü gördü. "Bak, Türkiye'nin en zengin ailelerinden biri, yani paraya para demezsin kızım." Cemre hâlâ bıyık altından gülerek arkadaşıyla alay ediyordu.

"Bir, kimseyle parası için evlenmem zaten mal mülk dediğin kalıcı değil. İki, beni vücudum ya da yüzüm için sevecek birini yanımda tutmam, onlar gözleriyle severler. Nasıl ben bütün kalbimle insan gibi seveceksem karşımda da insan gibi sevecek birini istiyorum. Üç, gerçekten ihtiyacım olmadığı sürece kimsenin göz zevki için bıçak altına yatmam. Kimse için ne vücudumu ne kişiliğimi değiştiririm. Ben olduğum gibi güzelim, beğenmeyen varsa gitsin kendine dizinin dibinde eğitimli köpek gibi oturacak oyuncak bebek bulsun." Genç kız kendinden emin bir şekilde konuşmuştu.

"Yürü be kızım." Selin ameliyatlı olmasına aldırmadan uzandı ve Aleda'nın kafasını iki yandan tutarak alnına bir öpücük kondurdu. Cemre arkadaşının söylediğini gülümseyerek alkışlıyordu. Elif ise yüzündeki tebessüm ile onları izliyordu. Etrafında böyle güçlü kadınlar olduğu için mutluydu. Kendi ayakları üzerinde durabilen ve yere sağlam basan hemcinslerini gördükçe göğsü kabarıyordu. O cinsiyetçiliğin içinde büyüyen ve düşe kalka buraya kadar gelen bir kadındı, etrafında bununla mücadele edenleri görünce hem kendiyle hem onlarla gurur duyuyordu.

"Kızım bayılıyorum sana." Cemre kollarını sıkı sıkı arkadaşının boynuna sardı. "Bu arada şakasını yaptık, güldük eğlendik ama gerçekten de bir şans verebilirsin bu çocuğa. Yani başkasını beklemiyorsan tabi. Saatlerce mesajlaştığınızı söyledin, düşünce tarzı hoşuna gitmiş. Bence ona kim olduğunu söyleme, biraz tanımaya çalış. Bırak, kendi anlayana kadar sen de ölçüp tart kendi içinde." Kırk yılda bir mantıklı bir öneride bulunan kızın söylediği diğerlerinin de aklına yatmıştı. Aleda da ne yapacağını düşünürken arkadaşının fikrini de değerlendirecekti. Zaten adamı henüz birkaç kez görmüştü, her şeyi zamana bırakmak belki de en iyisiydi. Başını sallayarak koltuğun üzerine yaslandı.

"Zaten çok büyük bir kusuru var, olmaz bizden." dedi Aleda şakayla karışık.

"Nesi var?" Cemre merakla sordu.

"Beşiktaşlı değil, daha nesi olacak?"

Merdivenlerde ayak sesleri yankılanıyordu, genç kız salına salına merdivenlerden aşağıya inerken bir yandan da telefonuna gelen mesajları okumakla meşguldü. Bugün cumartesiydi, akşam halı saha maçları vardı. Grup şimdiden coşmuştu, takımların nasıl olacağına karar vermeye çalışıyorlardı. Gelen mesajlar Aleda'yı gülümsetti.

Cenk: Ben Alper ile aynı takımda olmam abi.

Alper: Siktir git lan o zaman.

Cenk: Top verdiğin mi var mal, gol atıcam diye gidiyorsun pas falan yok. Onu bırak bi bok da yapamıyorsun.

Alper: Gören de seni Ronaldo sanacak, sen daha orta sahadan kaleye kadar koşamıyorsun ki pas vereyim.

Miray: Cenk abi, Alper abi haklı valla. Son maç dilin bir karış dışarda ceza sahasında yatıyordun.

Cenk: Konuşana bak, sen o boyla gözükmüyorsun bile ama maşallah bir karış da dilin var.

Miray: Tüh, göremediğin için mi her maç çalım manyağı ediyorum seni.

Cemre: Valla on beş senedir değişmeyen tek şey sizin kavgalarınız.

Sinan: Hala her maçta kavga ediyorsunuz, bir büyüyemediniz amk.

Ahmet: Hadi karar verin takımlar kim kim olacak?

Genç kız son basamakta duraksadı ve her hafta tartıştıkları bu konuyu aynı cevapla bitirdi.

Aleda: Adım alırız sahada.

Ahmet: Selin yok, bir kişi eksiğiz. Ersin'i çağırayım mı?

Sinan: Ben iki kişilik oynarım Allah için çağırmayın.

Ahmet: Maç yapmışsınız neden haber vermediniz, diye söyleniyor sonra.

Cenk: Hiç çekemem, dangalak herifin teki. Ben Salih'i getiririm onun yerine.

Alper: Getir Salih'i, çocuk çok iyi kalede.

Genç kız danışmada duran çalışana gülümsedi. Öğlen arası olduğu için giriş katı biraz kalabalıktı. Bahçeye çıkmaya karar verdi, sigara içmek istiyordu. Dışarıya yürürken duvarlar üzerinde göz gezdirdi. Sol tarafta kırmızı renkte Hermes logosu vardı, S harfinin iki ucu ok şeklinde uzuyordu. İki farklı yönü gösteren bu oklar Türkiye'nin her yanına dağıtım yaptıklarının bir sembolüydü. Diğer tarafta da yeni yerleştirilen Themis logosu duruyordu. Altın harflerle yazılmış firmanın ismi ve yanı başındaki terazi. İki isim de mitolojik isimlerdi, Aleda bunu ilk kez fark etmişti. Bu ayrıntıya gülümseyerek dönen kapıdan çıktı ve çimlerin üzerindeki piknik masalarına yürüdü. En uzaktaki masaya oturup gelen bildirimlere bakmaya başladı.

Şükrü: Baklavasına mı oynuyoruz?

Çağlar: Her zamanki gibi, ben cevizli istiyorum.

Cenk: Sen maçı kazan da sonra başlarsın istemeye.

Şükrü: Aslında maçın en skorer ismisin Çağlar ama hangi kaleye atacağını öğretemedik sana be oğlum.

Çağlar: Bir kere kendi kalemize attık, dilinize düştük anasını satayım.

Miray: Maçı 3-4 kaybettik abi, gollerin ikisini sen attın. Karşı takımın yorulmasına bile gerek kalmadı.

Aleda: Üstüne gitmeyin çocuğun sonra çok gaza gelip her gördüğü kaleye top atmaya çalışıyor.

Hasan Abi: Gençler, benim ufak bir işim olacak yedi buçukta başlasak uyar mı size?

Aleda: Bize uyar Hasan abi.

Cenk: Tamamdır.

Alper: Sorun olmaz.

Bildirimler azalarak bitti. Aleda telefonunu masanın üzerine bırakarak üstündeki siyah, ispanyol paça pantolonun cebinden sigara paketini çıkardı. Dudaklarının arasına bıraktığı dalın ucunu tutuşturup derin bir nefes aldı. Zehirli duman ciğerlerine doldu ve birkaç saniye sonra dudaklarından dışarı sızdı. Her zamanki gibi kendini zehirlemekten tuhaf bir haz duydu.

O sırada kapının önünde arkadaşları ile sohbet eden Çelebi ise konuştukları konudan uzaklaşmış ilgiyle biraz uzaktaki kadını izliyordu. Üzerindeki bordo gömleğin üstten iki düğmesi açıktı ve kızın bembeyaz gerdanını ortaya sermişti. Altın bir kolye güzel boynunu süslüyordu. Bir fırçadan sıçramış boya damlaları gibi duran benleri fazlasıyla ilgi çekiciydi. Dolgun dudakları arasından sızan gri duman havaya karışıp kayboluyordu. Bu görüntü adamın içindeki arzuyu kabartsa da ona zarar verdiği için nefret etti, yine de ona karışmak gibi bir hakkı yoktu. Sonuçta aklı başında yetişkin bir kadındı.

Aleda uzamaya başlayan tırnaklarını izlerken genç adam yanına gitmek için bir bahane arıyordu. Aptalca olsa da küçük bir sebep bile yeterdi. Tam o sırada çalan telefonuyla arkadaşlarından özür dileyerek çimlere ilerledi. Çağrıyı yanıtlarken aynı zamanda kızın oturduğu masaya doğru yaklaşıyordu.

"Abiciğim, ne yapıyorsun?" Kız kardeşi telefonda adeta şakıdığı için bitmeyen neşesi telefondan bile hissediliyordu.

"İşteyim Ceylan, sen ne yapıyorsun?"

"Dersten çıktım biraz önce, senden bir şey istemek için aramıştım." Ceylan olabildiğince tatlı olmak için uğraştı.

"Ne oldu?" Çelebi cevap verirken bir yandan da birkaç metre ötesinde elindeki sigarayla uzağa dalmış kadını izliyordu.

"Bu akşam sende kalsam olur mu?" Genç kız evden kaçmak için bir bahane arıyordu.

"Tamam, ben biraz geç kalabilirim. Önemli bir davamız var o yüzden işim uzayabilir." Genç adam göz ucuyla kadına baktığında sonunda varlığını fark ettiğini gördü. Gözleri kesişince Çelebi onun mavi gözlerine dalmıştı. Birkaç saniye sonra aklı başına gelince kadına gülümsedi. Aleda adamın hoş tebessümüne karşılık verdi.

"Teşekkür ederim abiciğim, sonra görüşürüz o zaman." Çelebi kapattığı telefonu ne yapacağını bilmeyerek elinde salladıktan sonra kızın kendine bakan gözlerinden cesaret alarak yanına yaklaştı.

"Aleda Hanım, nasılsınız?" Kibar ve resmi bir dille konuşurken ses tonuyla da aralarındaki resmiyeti kırmaya çalışıyordu. Genç kız adamın bu çabasına gülümseyerek sigarasının külünü sirkti.

"İyiyim Çelebi Bey, siz nasılsınız?" Genç kız alayvari bir üslup kullanıyordu. Birkaç gün önce karşısındaki adamın saatlerce kendisiyle mesajlaşan adam olduğunu öğrenmişti, ondan beridir ilk kez konuşuyorlardı. Aleda bu ufak sırrı saklamaya karar vermişti, arkadaşlarının önerilerini dinleyerek zamana bırakacaktı.

"Sizi gördüm daha iyi oldum." İkisi de birbirine gülümsemeye başladı. Konuşmadan sadece birbirlerini izlediler. Ortada öyle bir boşluk oluşmuştu ki sanki birinin bir şey söylemesi gerekiyordu ama ikisi de ne söyleyeceğini bilmiyordu. Tam o sırada kapıdan çıkan Tuğba'yı gören Aleda ayağa kalktı. Onun arkasından da Arda ve Elif geliyordu.

Genç kız parmaklarının arasındaki sigaradan aceleyle son bir nefes daha çekip ucunu masanın cilalanmış yüzüne bastırdı. Ezilen izmariti kenardaki çöp kutusuna attıktan sonra Çelebi'ye başıyla selam vererek önünden geçti. Topukları kalın da olsa ayağındaki ayakkabılarla çimlerde yürümekte zorlanmıştı ama dengesini kaybetmeden bahçeden çıkıp binanın kapısından çıkışa uzanan taş parkelerle döşenmiş yola vardı. Genç adamda birkaç adım arkasından onun rüzgarda uçuşan saçlarını izleyerek Aleda'yı takip etti.

Semih ve Seda çoktan yanlarına gelen Hermes şirketi sakinleriyle sohbete başlamıştı bile. İyi anlaştıkları belli olan Arda ve Semih arabalar konusunda konuşurken Tuğba da Seda'nın ona söylediklerini gülümseyerek dinliyordu. Genelde sohbetlere katılmayan Elif ellerini önünde birleştirmiş etrafını incelemekle meşguldü.

"Aleda, biz de sana bakıyorduk canım." Tuğba samimi bir tavırla kızın kolunu okşadı, Aleda ise gülümseyerek karşılık verdi. Beraber öğle yemeğine gideceklerdi, onlar eşyalarını alırken Aleda da sigara içmek için aşağıya inmişti.

"Merhaba Çelebi, nasılsın?" Arda samimi bir tavırla elini yanlarına gelen adama uzattı. Çelebi adamın elini sıkarken kaçak bakışlarla yanında duran kıza baktı ve imalı bir sesle "Çok iyiyim Arda Bey." dedi.

"Beye hiç gerek yok." Adam bütün samimiyeti ile Çelebi'nin omzuna vurdu. Etrafındaki herkesle yakın olmaya gayret ederdi.

"Patron, gidiyor muyuz?" Kapıdan çıkan Abuzer sırtındaki çantayı bir omuzundan çıkarmış içinde bir şeyler arayarak geliyordu. Kafasını kaldırıp kendisine bakanları gördüğünde şaşkın bir şekilde gülümsedi.

"Biz de öğlen yemeğine gidiyorduk." Arda açıklama yapma gereğini duymuştu. Onun arkasından Tuğba konuştu. "Siz de bize katılsanıza?" Seda biraz önce konuşurken onların da öğlen yemeğine gittiğini söylemişti, o da hep beraber yiyebileceklerini düşünmüştü.

Arkadaşlar bu soruyla birlikte birbirlerine bakmıştı, Çelebi'nin adeta gözleri parlıyordu. Semih buna gülmek istese de kendini tuttu. Seda da sorun olmayacağını düşünüyordu, üç arkadaş gözleriyle bir oy birliğine vardı ve Semih Tuğba'nın teklifini kabul etti.

Kalabalık grup hep beraber otoparka doğru yürürken gidecekleri restorana karar vermeye çalışıyorlardı, en sonunda ortak bir karara vardılar. Seda ve Semih kendi arabalarına ilerlerken diğerleri de Arda'nın arabasına doğru yürüdü. Herkes dağılırken otoparkın ortasında duran Aleda ve Çelebi birbirine baktı. Aleda cebinden çıkardığı anahtarı elinde tutarken Çelebi de kendi arabasının anahtarını elinde sallıyordu. Birkaç saniye bakıştıktan sonra genç adam aklına gelen parlak fikirle gülümsedi.

"Tek araba mı gitsek?" Aleda'nın birer yayı andıran kaşları adamın teklifi ile havalandı. "Karbon salınımını azaltmak açısından söyledim, sonuçta doğayı korumalıyız." Çelebi teklifini tatlı bir bahaneyle açıklarken genç kızın yüzünde hoşnut bir gülümseme belirdi.

"Kesinlikle haklısınız."

Genç adam eliyle yol gösterir gibi Aleda'ya arabasını işaret etti. Genç kız adamın gösterdiği kırmızı, lüks arabaya doğru yürüdü. Çelebi kibarlık yaparak kızın kapısını açtığında Aleda genç adamın bu hareketine gülmemek için kendini sıktı. Böyle kibarlıklara alışık değildi, o arkadaşlarıyla ön koltuğa oturmak için kavga eder hatta arka koltukta otururken iki koltuğun arasından öne geçerdi.

Genç kız koltuğa oturduğunda Çelebi kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçmişti. O arabayı çalıştırırken Aleda gösterişli duran deri koltuklara bakıp yazda olmadıkları için şükretti. Çelebi arabayı otoparktan çıkarıp yirmi dakika kadar uzaklıkta olan restorana doğru sürmeye başladı. Bulduğu her fırsatta da yanında oturan kızı izliyordu, gözleriyle onu rahatsız etmekten çekinse de bakışlarını üzerinden alamıyordu.

Sahil yolunda ilerlerken Aleda arabanın penceresini açtı. Dirseğini ucunu kapıya dayayıp başını elinin üzerine koydu. Birbirlerini tanımadan mesajlaşırken konuşmak çok kolaydı ama şu an yan yanayken ikisi de birbirine yabancı olduğu için arabanın içinde bir suskunluk hakimdi.

Aleda yanlarından akıp giden yolu izlerken gözleri arada yanında oturan adama kayıyordu. Kendine baktığını fark etmişti, sürekli bir bahane bulup onunla konuşmaya çalışıyordu. Bu genç kızı rahatsız etmiyordu, aksine hoşuna gitmişti ama uzun zamandır biriyle arkadaşlıktan öte bir ilişkisi olmamıştı. Zaten yanındaki adamın da ne istediğini bilmiyordu, belki basit bir hoşlanmaydı hatta tavrı bütün kadınlara aynı olabilirdi. Sonuçta onun çevresindeki erkekler genelde modellerden ayrılıp oyuncuların kollarına koşuyordu. Çelebi'nin de bu konuda iyi bir ünü yoktu.

Genç kız denizi izlerken kendi düşünceleri arasına daldı, rüzgardan uçuşan saçlarının yanındaki adamın yüzüne tokat gibi çarptığının farkında değildi. Çelebi kızın pencereden giren havayla dans eden saçlarını izliyordu, burnunu gıdıklayan ve genç adamı mest eden bir kokusu vardı kömür karası saçlarının. Rüzgarda ahenkle sallanıyorlardı ve bu sanki izlenebilecek en güzel manzaraydı. Keşke şu an arabada değil de bir sahil kenarında olsaydık diye geçirdi içinden, zihninin içinde yanına genç kızı da alarak şehrin kalabalığından uzaklaştı.

Çok uzakta bir sahil kasabasındaydılar, güneşin bütün öfkesi dinmiş yavaşça gökyüzünden çekiliyordu. Denizin dalgaları usulca kıyıya çarparken kıyıya doğru esen tuz kokulu melteme kızın parfümünün tatlı kokusu karışıyordu. İkisi de güneşten yanmıştı, denizin tuzu tenlerine sinmişti. Sahilde ayak izlerini bırakarak yürüyorlardı. Mantığı Çelebi'yi o hayalden çıkarıp kendine gel nidaları ile bir güzel hırpaladı. Kendini çok kolay kaptırıyordu, mantığı onu tutmasa uçup giderdi. Yanında oturduğu kadını bir hafta önce tanımadığını hatırlattı kendi kendine, bu hızla devam ederse hayalleri şarampole yuvarlanırdı.

"Ah, özür dilerim." Aleda arabanın içinde çırpınan saçlarını elleriyle toparlayıp omzuna bıraktı ve pencereyi kapadı. Ekim ayının sonlarına geliyorlardı bu yüzden hava serindi.

"Sorun değil." dedi Çelebi içtenlikle. Rahatsız olmamıştı aksine halinden fazlasıyla memnundu.

"Hava atacağım ben de aklımca, görmüşüm sokakta diğerlerinden. Gidona bir asıldım, elimde kaldı. Bir elimdeki gidona bir de sokağın sonundaki merdivenlere bakıyorum. Sonrası yok." Semih masada oturanlara çocukluk anılarını paylaşıyordu, muhabbet nasıl buraya gelmişti farkında değildi.

"Ben hatırlıyorum. Merdivenlerden Sıdıka teyzenin bahçesine düşmüştün, koştuk yanına. Gidonu bir elinde sıkı sıkı tutmuş bırakmıyordu, diğer kolu zaten kırıktı, burnu da kanamıştı. İlk sorduğu şey ise bisikletin önünü kaldırmayı başarıp başaramadığı olmuştu. Ercan babamın bir gelişi vardı." Seda elini dudaklarına kapatıp gülmeye başladı, çocukluklarını hatırladıkça hâlâ gülüyordu.

"İki elinle şeyini doğrultamıyorsun daha, bisikletin önünü nasıl kaldıracaksın. Sana bisiklet alanda kabahat, eşek herif." Semih kalınlaştırdığı sesiyle babasını taklit ederken masadaki herkes gülüyordu. Suyundan bir yudum aldı ve anlatmaya devam etti. "O andan hiçbir şeyi hatırlamıyorum ama bunlar aklımdan çıkmıyor, bir ay kulağımda yankılandı."

"Hiç unutmam, on yaşımdayım. Komşunun ağacında erik topluyoruz arkadaşlarla, bir anda komşu çığlık atarak üstümüze koştu. Diğerleri kaçtı ben ağacın tepesindeyim, korkudan atlayamadım, üstünde olduğum dala sarıldım. Kollarımı bacaklarımı sarmışım ağaca kıpırdayamıyorum. Komşu da alttan değnek ile dürtüyor beni." Arda da etrafındaki gençlerle birlikte eski anılarına gitmişti, hatıraların bıraktığı buruk tebessümle anlatıyordu. "Bu da maymun gibi yapışmış, diyor alttan ihtiyar. Aksi herifin teki, inersem dayak yiyeceğim garanti. Çaresiz tutunmuşum dala, nasıl kurtulacağım diye düşünüyorum." Aleda ile göz göze geldiler, genç kız da bu hikayeyi çok iyi biliyordu. O yüzden aynı buruk tebessüm onun da dudaklarına yerleşmişti. "Birden birisi komşuya erik fırlatmaya başladı. İhtiyar delirdi, başladı onun peşinden koşmaya. Ben de dedim, fırsat bu fırsat. Attım kendimi aşağıya, bir koşuşum var sanırsınız arkamdan atlılar kovalıyor. Sonra bir baktım Veli de yanımda koşuyor, ihtiyar da peşimizde. Komşuya erik atan da oymuş, beni kurtarsın diye geri dönmüş." Aleda'nın aklına babasının çocukluk fotoğraflarındaki halleri geldi, babasının ona çocukluk hikayelerini anlattığı akşamları hatırladı. Başını omzuna yaslayıp dudağını ısırdı. Ne huzurlu zamanlardı, diye düşündü.

"Ah, güzel arkadaşım..." Arda derin bir iç çekti ve yanında oturan kendi kızı kadar sevdiği Aleda'nın elini sıktı. Genç kız babasını her anımsadığında durulurdu, suskunlaşırdı. Onu kaybetmiş olmaya hâlâ alışamamıştı. Sanki akşamları balkona çıksa onu orada sigara içerken bulacaktı ya da gece yarısı uyanıp mutfağa gitse onu sucuklu yumurta yaparken yakalayacaktı ve beraber bir gece yarısı kaçamağı yapacaklardı. Bir akşam üstü beraber maça gidecek, tribünde yan yana olacaklardı. Sabah erkenden kalkıp beraber balığa gideceklerdi. Aleda hiçbir şey tutamadığı için sinir olup söylenecek, babası ise fazla sabırsız olduğu için ona kızacaktı. "Sen on beş dakika balığı bekleyemiyorsun diye pes ediyorsun, kızım. Biz on beş sene şampiyonluk göremedik ama yine de pes etmedik." diyecekti. Aleda da babasının söylediklerinden sonra yine beklemeye başlayacaktı.

Tuğba destek olmak için kızın kolunu okşayıp küçük bir tebessüm etti, çok tanıma fırsatı olmamıştı ama onun hakkında çok şey duymuştu. Tanıyan herkes sevgiyle anlatırdı onu.

"Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın." dedi Arda, Aleda ile göz göze geldiklerinde kız sorun olmadığını belirtir gibi yavaşça göz kırptı. Avukatlar ortama aniden çöken hüznün sebebinin bir kayıp olduğunu anlamıştı. Çelebi genç kızın masada kaçırdığı bir şeyler gizli bakışlarını izledi, gözlerinin mavisi fırtınalı bir deniz gibiydi.

"Veli; Aleda'nın babası, benim de çocukluk arkadaşımdı. Kardeş gibiydik onunla, Aleda da benim kızım gibidir." Arda küçük bir açıklama yapmıştı.

"Başınız sağ olsun." dedi Seda kibarca. Semih ve Çelebi de ondan sonra baş sağlığı dilemişti. Genç adam kızın durgunluğunun sebebini anlamıştı, kendine bu kadar yakın olan birini kaybetmek zor olmalıydı. Masada kısa bir sessizlik yaşanırken Aleda camdan dışarıyı izlemeye başlamıştı, o sırada yemekler de gelmişti. Garsonlar tek tek tabakaları servis edip uzaklaşırken Tuğba sessizliği kırmak ve ortamı biraz neşelendirmek için uygun bir konu buldu.

"Aleda, neredeyse Kasım ayına giriyoruz, başladı mı kamp hazırlıkları?" diye sordu. Gözlerini tabaktan ayıran Aleda hızlıca başını salladı. "Evet Tuğba abla, yeri ayarladım. Ulaşım işini de amcamla konuştum, otobüs ayarlamak için. Elif ile programı hazırlayacağız, aklımda ufak tefek bir şeyler var." Genç kızın sesi fazlasıyla hevesliydi. Her sene yaptıkları geleneksel kampları yaklaşmıştı.

"Ne kampı?" diye sordu Çelebi merakla, elindeki çatal ve bıçağı iki yana bırakmıştı.

"Hermes olarak her sene kasım ayının bir hafta sonu bütün çalışanlarımızla kampa gideriz. Cuma akşamı mesai bitince yola çıkıyoruz, pazar akşamı ise dönüyoruz. İki gün boyunca bir sürü etkinlik düzenleyip eğlenceli ve samimi bir ortam yaratıyoruz. Sonuçta neredeyse her gün görüşen insanlarız ve beraber çalışıyoruz, böyle etkinliklerin insanların arasındaki bağları sağlamlaştırdığına inanıyorum. Birbirimizle ne kadar iyi anlaşırsak işimizi de o kadar iyi yaparız." Aleda fikrini diğerleri ile paylaştı, bu Çelebi'nin aklına da fazlasıyla yatmıştı. Kendileri daha önce hiç böyle bir şey düzenlememişlerdi, bazen önemli davalardan sonra mangal partisi verirlerdi ama iki günlük bir kamp daha büyük bir organizasyondu.

"Her sene birbirinden eğlenceli oluyor, bir sürü anı biriktiriyoruz aslında." Abuzer de patronuna destek vermişti.

"Çok güzel bir fikir, biz hiç böyle bir şey yapmadık." Seda genç kızın bu parlak fikrini takdir etmişti.

"İsterseniz siz de bize katılabilirsiniz. Hem çalışanların kaynaşması için güzel bir etkinlik olur, sonuçta aynı binayı paylaşıyoruz. Sizin için de eğlenceli olacağına eminim." Genç kız böyle bir şeyin eğlenceli olacağını düşünmüştü.

"Aslında olabilir." Bu fikir Semih'in de hoşuna gitmiş gibiydi ama bu en memnun olan kişi kesinlikle Çelebi'ydi.

"Güzel bir etkinlik olacağından eminim, diğer arkadaşlarımızla konuştuktan sonra sizinle bu konu hakkında detaylı bir şekilde konuşmak isterim Aleda Hanım." Çelebi'nin dudağının kenarı hafifçe yukarıya meyletti. Genç adamın orta sahada top önüne düşmüştü, peki gol atmayı başarabilecek miydi yoksa hücumu Aleda'nın güçlü defans hattında son mu bulacaktı?

Peki sizce Çelebi Aleda'nın defans hattını geçebilecek mi?

Karakterlerimi yavaş yavaş tanıyorsunuz sanırım, düşünce tarzlarını anlamaya başlıyorsunuz en azından. Özellikle bu bölümde Aleda'ya fazlasıyla değindim.

Hazır konuşmaya başlamışken devam edeyim, fark ederseniz bütün karakterlerim ile ilgili sizi bilgilendiriyorum. Hepsinin yaşadıklarını ufak ufak anlatıyorum, ilerde hepsininin derinliklerine ineceğiz. Bu karakterleri gerçekten özenle seçip bir araya getirdim, farklı şeyler yaşayan bir sürü karakterim var. Onların yaşadıkları ile aslında ben de size bir şeyler anlatmak istiyorum, değinmek istediğim yerler var. Bu kitap aslında benim hayatta olan her şeye karşı bir tepkim gibi, hepsinden ayrı bir kurgu çıkabilecek karakterlerim var. Ben size kelimelerimin arasından tepkimi göstereceğim, umarım siz de onların hikayelerini okurken bunu hissedersiniz.

Her detay önemli, hepsini bir kenara yazın. İlerde karşımıza çıkacaklar.

Bir de ufak notum var: Mesajlarda imla kurallarına uymuyorum, bilerek yapıyorum bunu. Bir doğallık yaratmaya çalışıyorum. Sonuçta hiçbirimiz imla kurallarına göre mesajlaşmıyoruz.

Öpüldünüz, görüşürüz.

\31 Mayıs 2020/

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 359 4
Kitap kapağı; oxxxll1y' a aittir teşekkürler🎀✨ "Sence ben sevilmeyecek birimiyim bora?" Yağmurun altında dolu gözlerim ile ona bakıyordum. Kafasını...
9.8K 653 7
Kinmiydi onların soluksuz nefes kesici aşklarını yok eden Yoksa İki kalbin birbirine olan güvensizliklerimiydi Sizde varmısınız yayla güzeli ile kom...
743K 6.5K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
5.3K 352 4
YÜZBAŞI ÖMER ATEŞ KARAPENÇE. & BAŞSAVCI FEHMİYE MİRA KORKMAZ İkilinin hikayesini okumaya var mısınız? Arkadaşlar beğenm...