Beni Sev Romeo

Por rozemoon_

30.6K 3.8K 1.1K

Evet, o Romeo'ydu. Yalnız ben Juliet değildim. -Tamamlanmış hikayedir.- 27.11.20 #1 chick-lit ..... Kapak tas... Mais

Giriş
1.Bölüm
2.bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.Bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
Yeni Hikaye
16.bölüm
17.bölüm/ Yiğit
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.Bölüm
FİNAL
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2
Yeni hikaye

10.bölüm

993 153 26
Por rozemoon_

Bölüm10: Ah Romeo, neden Romeo'sun sen?

Bölüm şarkısı: Aydilge/ Aşka gel

İyi okumalar

........

Hayat bazen bize oyunlar oynar. Bu oyunlar bazen bir biber gibi acı olsa da bazen de annenizin yaptığı çikolatalı kekin ardından kapta kalan harcı parmağınızla sıyırınca yaptığınız yaramazlığın farkında olmanızla birlikte aldığınız tadın yüzünüze oluşturduğu gülümseme kadar tatlıdır.

Hayatın tatlı oyunlarıyla sık karşılaştığımı iddia edemem. Hatta bu konuda çoğu zaman bir fikre sahip olmadığım için susmayı ve bir adım geriye çekilmeyi tercih ederim. Çünkü ben, kendi başıma açtığım belalarla uğraşırım hep.

Babamın arabasını direğe çarptığımda ondan arabayı saklamak için köşe bucak kaçtığımla, Melek'in ödevine sakarlığımla kahve döküp o gelmeden aynısını yapmak için uğraşmalarımla, annemin ocağa koyduğu yemeyi tembihleyip evden ayrılması ile o yemeyin ocakta olduğunu unuttuğum aynı saniyelerde evi yakmaktan son anda kurtarmalarımla...

Hal böyleyken dostlarım, bütün bir haftanın bir ömür gibi geçtiği ama sonuna büyük bir hevesle vardığım günün akşamı Yiğit'in 1 hafta önce attığım takibi kabul etmesini, üstüne üstlük bana istek yollamasını beklemiyordum. Görüyorsunuz ya, hayatın yolu benim yanımdan bucağımdan geçiyor olmalı ki bir selam çekmeyi akıl ediyor sonunda, ne bileyim göz kırpıyor, gülümsüyor bana.

Normal bir kız olsam ben de onun isteğini kabul etmek için 1 hafta bekler ve intikamımı alırdım. Ama sonunda Yiğit'i görmek olan bir yolu bütün zorluklara rağmen aşmaya çalışırken yolun ucunda Yiğit'i elinde feneriyle görünce böyle bir lüksüm kalmıyor ve Romeo'nun isteğini kabul etmeyi tercih ediyorum.

Can sıkıntısından ona buna bulaştığım ve insanları kendimden bezdirdiğim, tahmin edemeyeceğiniz kadar fazla tatlı yapıp aileme yedirdiğim ve zamanın daha hızlı geçmesi için bir sürü çizim yapıp sonucunda hiçbirini beğenmeyip çöpe attığım o berbat haftanın bu kadar berbat geçmesinin tek sebebi, hafta sonu Yiğit ile barınağa gitmek için sözleşmiş olmamızdı. Normalde olduğundan 3 katı yavaş geçen ve benim sabrımın son damlalarını da tükettiğim bu 5 günün sonunda ,Yiğit'in isteğini görmek evin içinde çılgınlarca dans etmem için yeterli bir olaydı.

Fakat sonra dans etmenin de yetmeyeceği bir şey gerçekleşti. Yiğit ben ona ulaşmaya çalışmadan kendiliğinden bana mesaj attı. Bu bir 'gel kollarıma, sarayım seni Nehirciğim' mesajı değildir de nedir söyleyin? Romantik ruhumun yine iş başında olduğunu ve Yiğit'in sadece sözünü tutan bir beyefendi olduğunu da söyleyebilirsiniz tabi ama bu pek heyecanlandırıcı olmaz, değil mi?

Bana hala gitmek isteyip istemediğimi soran mesaja karşılık dayanamayıp ona altında ima yatan bir cümleyle neden takip isteğimi yeni kabul ettiğini öğrenmeye çalışıyorum. Buraya pek fazla girmediğini söylüyor bizimkisi. O herkese açık paylaştığın fotoğraflarda güzel gözlerin pek de öyle demiyor Yiğitciğim ama sen daha iyi bilirsin.

@yigitdincer : Anneni ikna ettiğine hala eminsen yarın 12'de hazır ol, kaçırıyım seni

Telefonu kalbime bastırıp yerimde zıplıyorum. Siz de yapıyorsunuzdur böyle şeyler, tek olmadığımı söyleyin lütfen!

@nehir_topal:Nerede buluşacağımızı konuşalım bence. O iş çoktan tamam.)

Aslında karşılaşacaklarından haberi bile olmayan anneme bir an için üzülüp sonrasında tekrar içinde bulunduğum durumun mutluluğuna dönüyorum.

@yigitdincer :  Ben seni alırım ama bir hayvanın sorumluluğu zordur. Hazır olduğunuza emin misiniz Nehir Hanım?

Mesajı deli gibi sırıtmama sebep olurken parmaklarım beynimin kontrolünden çıkıp kalbimin kontrolüne bırakıyor kendini.

@nehir_topal: Ayıp ettin ve kalbimi kırdın şuan. Sen bendeki 10 parmaktaki 10 marifetin farkında mısın acaba? Her işin altından kalkarım ben koçum,dert etme sen."

Dudağımı dişlerken gelen gülücük emojisini Yiğit'in suratında hayal etmekten alamıyorum kendimi.

@yigitdincer: Biraz deli olduğunun farkındaydım ama bu kadar iddialı oluğunu ve içinde bir ağır abinin yattığını farkına varamamışım, kusuruma bakma lütfen. 150'lik boyuna başka ne gibi şeyler sığdırdın merak ediyorum.

@nehir_topal : Öncelikle koskoca 1 metre 60 cm olan bana 150 demeni görmezden geliyorum. Ayrıyeten delilerden de zarar gelmez.

@yigitdincer: Kim demiş bunu?

diye sorup gülüyor.

@nehir_topal A-ah duymamış olamazsınız avukat bey. Üstad Nehir diye güzel ve yetenekli çok ünlü birinin sözüdür bu.

@yigitdincer: Başka ne diyor bu güzel ve yetenekli Üstad Nehir?

@nehir_topal: Avukat ve yakışıklı olan, 190 boylarında, kumral ve yeşil gözlü bir beyefendi ona kahve ısmarlarsa bütün sözlerini söyleyebileceğini. Ayrıyeten sana tanıdık indirimi bile yaptım. Bir kahveye bütün çok önemli sözlerimi öğreneceksin. Daha ne?

@yigitdincer: Hahahahaha. Bazen şaka mı yapıyorsun ciddi misin emin olamıyorum. Sanırım bu fırsatı kaçırmayacağım. O zaman yarın 12 de hazır ol, seni almaya geleceğim.

@nehir_topal: Tamamdır.d

Ona her şakanın altında bir ciddiyetin yattığını söylemiyorum. Onun yerine yüzümde huzurlu bir gülümsemeyle yerimde debelenmeyi tercih ediyorum. Çünlü şuan resmen ve resmen Yiğit ile flört ettiğimi kendime inandırıyorum şekerlerim.

Sabahın 8'inde heyecandan ayağa dikilmemin nedenini sizlere anlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Kendime gelebilmek için ılık bir duş alırken ve ardında daha çok vaktim olduğu için güzel bir kahvaltı masası hazırlayıp annemin uyanmasını beklemeye başlıyorum.

Üstüme geçirdiğim siyah kot etek tulumun içine mavi bir bluz geçirirken koluma geçirdiğim bilekliklerle giydiklerimi şenlendirmeyi tercih ediyorum. Yüzüme hiçbir şey sürmek içimden gelmeyince, dudağım kuruduğu için renksiz bir parlatıcıyı sürmekten öteye gitmiyorum. Kendimi hazır hissettiğimde ise çantamı hazırlayıp aşağı iniyorum.

Ben hazırlanana kadar ev ahalisi ayaklanmış ve çoktan hazırladığım masaya oturmuş, kahvaltı ediyorlar.

"Günaydıın." diyerek masaya oturunca annem beni baştan aşağı süzüyor. "Cumartesi,cumartesi nereye böyle? Hazırlanmışsın?"

Seni çıldırtacak bir şey yapacağım anneciğim ama şuanlık bunu bilmene gerek yok.

"Hiç öyle bir kaç işim var." diye geçiştiriyorum annemi. Melek pis pis gülünce masanın altından bacağını çimdikliyorum.

Yediğim iki üç lokma şeyle saati görmem hızla ayağa kalkmama sebep oluyor. Çünkü saat tam 12'yi 5 geçiyor dostlarım. Telefonu elime alınca Yiğit'in mesajını görüyorum.

Açıklama yapmadan "Ben kaçtım." diyerek ayağa kalkıyorum. Çantamı koluma takmam,ayakkabılarımı giymem ve kapıyı açıp dışarı adımımı atmam birbirini seri bir şekilde takip ediyorlar.

Kafamı kaldırıp etrafa bakıyorum. İlkbaharın güzel ağaçlarının kokusu burnuma geliyor ve yolda duran arabayla gözlerim kesişiyor.

Baş edemiyorum bahar çiçeklerim. Tam da şuanda beni tutacak birine ihtiyaç duyuyorum. Beni tutacak, sakin olmamı söyleyecek, gerektiğinde benim yerime mantıklı cümleler kurmayı bilecek ve evimin kapısının önünde arabasında beni bekleyen Yiğit'in gerçek olduğunu belirtecek.

Yavaş adımlarla bahçeden çıkarken ve arabanın kapısını aynı yavaşlıkla açarken bu sakinliğimi Yiğit bana "Selam." dediğinde koruyamıyorum maalesef.

Böyle ormanları düşünsenize bir. Dipsiz bucaksız. Yeşilin her tonunu içinde barındıran. Sonra o ormanı küçültün,küçültün ve 1 çift gözün içine sığdırın. Yiğit'in gözleri işte tam da o sonsuz ormanda gizli gibi.

Ona gülümseyip "Selam." dediğimde arabayı çalıştırıyor. Ben sesinin biraz bozuk olduğunu düşünürken bir de üstüne öksürünce "Hasta mısın?" diye soruyorum. Tam konuşacakken bir kere daha öksürüyor.

"Kusura bakma, bu hafta biraz yoğun geçti. Koşuşturken üşütmüşüm sanırım. Önemli bir şey yok." diyor. Nedense hiç de önemsiz gibi gelmiyor söyledikleri. Elim istemsiz olarak alnına gidince karşıya bakmayı bırakarak bana dönüyor. Yaptığım şeyin farkına varınca gözlerim dizlerime kayıyor.

"Şey, yani ateşin var mı diye, yani hastayım deyince, bir de benim annem hemşire olduğu için ondan dolayı bakayım dedim." onun hala bana baktığını gözlerim yere bakıyor olsa da anlıyorum. Olayı toparlayabilmek için kafamı kaldırıp "İyi yönünden bakarsak ateşin yok ve hala gözlerin yeşil ve güzel." diyorum.

Allah aşkına beni bir durdurun. Toparlayamıyorum ben hiçbir şeyi. Battıkça batıyor,adama dümdüz yürüyorum.

Yiğit'in gözleri tekrar yola dönerken bir eli direksiyonda diğer eli ensesine gidiyor. "Teşekkür ederim." derken onun gerçekten de utanınca çok tatlı olduğuna  emin oluyorum.

"Senin de yüzün, bugün farklı sanki. Yakışmış, yani güzel olmuş."

Elim istemsizce yanağıma gidecek oluyor ama son anda fark edip indiriyorum havadan. Yiğit bana iltifat ediyor dostlarım. Hem de yüzüme hiçbir şey sürmediğim bir gün.  Demekki Yiğit makyajsız beni daha güzel buluyor. Eve gidince bütün makyaj malzemelerini çöpe atmazsam ne olayım!

Ona çok da yüksek olmayan bir sesle teşekkür ederken ortamda oluşan gergin havayı Yiğit dağıtıyor.

"Peki, Üstad Nehir'in özellikle istediği bir evcil hayvan var mı?"

Adımı bastırarak söylemesine gülüp kafamı sallıyorum.

"Aslında köpekleri de çok seviyorum ama hep bir kedim olsun istemişimdir. Annemde kediye daha sıcak bakar gibi. Köpeği dışarıdan gezdirmek falan gerekiyor. Şimdi mezun olmak üzereyim ve iş güç derken vaktim yetmeyebilir. Bir de Melek'i küçükken bir kere köpek ısırmıştı. Köpekleri seviyor ama yine de hep bir adım geride duruyor. Kedim olursa evdeki herkes ilgilenebilir. Bu arada sen nerden biliyorsun bu barınağı?"

"Lise yıllarımda hafta sonu gönüllü olarak çalışıyordum. Yani çalışmaktan kastım hayvanlara yemlerini vermek, sularını tazelemek gibi şeyler." diyor.
Bunu söylerken sanki gizli bir şeyden bahsedermiş gibi hissediyorum. Tatlılığı karşısında kalbim yumaşık oluyor bir pamuk şeker gibi.

Ard arda kurduğum cümlelere takılmayıp sorumu cevapladığında içimden benim geveze oluşuma alıştığını düşünüyorum dostlarım. Bana alışsın ya, gözleri beni arasın, beni özlesin.

"Ne güzel, hala gidiyor musun peki?"

"Vakit buldukça gitmeye çalışıyorum." diye cevap veriyor bana.

Güzel bir arabanın içerisinde, yanımda hem kalbi hem kendi güzel bir adamla yolculuk ediyor olmaktan duyduğum mutluluğu dile getirememek çeneme dem vuruyor ve sürekli Yiğit'e bir şeyler sormak istiyorum dostlarım.

"Bu arada." diyorum "Siz Demir ile iş yerinde mi tanışmıştınız?"

Kırmızı ışıkta durunca kafasını saniyelik olarak bana çevirip "Hayır aslında." diyor.

"Benim bir arkadaşım var. Uzaktan kuzenim daha doğrusu. O, Demir'in liseden arkadaşıymış. Öyle tanışmıştık. Kafamız uyuşuncada arkadaş olduk."

İlk defa duyduğum şey karşısında gözlerim kısılıyor. Demir'in bunu neden daha önce söylemediğini sorgularken buluyorum kendimi.

"Kafanız mı uyuştu? Demir ile kafası uyuşan insanları hiç anlamam. Sinir bozmak konusunda bir numara." diyip kuzenimi hiç umursamadan gömüyorum.

"Burada arkadaşımı savunmam gerekiyor sanırım. Çünkü kendisi adam gibi adamdır." diyen Yiğit'e elimi sallayıp "Peh."diyorum eskilerin yaptığı gibi. "Yazık sana, çok yanlış arkadaşlıklar kurmuşsun."

O bana gülünce devam ediyorum.

"Örneğin ben kader mahkumu olarak muhattap oluyorum Demir ile. Normalde deli eder beni. Yine de seviyorum ama azıcık. Söyleme sakın bir yerleri kalkar şimdi."

Yiğit gülüp kafasını tam dönmeden gözünü kırpıp söylemeyeceğine söz vermeyeceğini dile getiriyor. Tabi ben o sırada göz kırpışına düşmekle uğraştığım için ona bir şey söyleyemiyorum.

Çok geçmeden araba rengarenk boyalı ve büyük denilenebilecek bahçeli bir yerde duruyor. Heyecanla "Geldik mi?" diye soruyorum. Yiğit beni onaylayınca ellerimi çırpıp arabayı istop ettirmesini beklemeye başlıyorum sabırsızlıkla.

Araba durunca kapıyı açıp dışarı çıkmam uzun sürmüyor. Kapıyı kapatırken Yiğit de iniyor arabadan.

"Rengarenk boyamışlar, ne kadar tatlı olmuş." diyorum.

"Aslında onları biz yaptık. Bir arkadaşım vardı, en alta kedi, köpek, kuş resimleri çizmişti. Biz de boş vakitlerimizde boyamıştık. Öyle böyle derken buna dönüştü."

Yiğit'e gözlerimi açıp bakarken "Ciddi olamazsın, profesyonel işi gibi olmuş."
Diyip tekrar gözlerimi rengarek boyanmış tahtadan yapılı barınağa çeviriyorum.

"Bu tarz işleri seviyorum sanırım." diyor Yiğit. İnce ruhlusun da ondan. Ah Romeo, neden Romeo'sun sen? İnce ruhunu mu seveyim ben senin,yeşil gözlerimi mi, sen söyle.

O önden bahçenin kapısından girdiğinde barınağın düşündüğümden daha büyük olduğu fark ediyorum. Yiğit'i takip ederek bende bahçenin içine adım atıyorum.

"Peki en sevdiğin renk ne?"

Aklım hala barınağın rengarenk boyalı duvarlarında olduğu için sorum konudan çok uzak gibi gelmiyor bana. Ama Yiğit cevap vermeden önce neden bahsettiğimi anlamak için bir saniye duraksıyor.

"Hiç düşünmedim." diyor omzunu silkerek. "Ayırt etmiyorum sanırım."

Sözlerinin ardından  kapısında çan olan binanın içine adım atıyor. Onun arkasından takip ederken karşı duvarda asılı aynadan görüntümüze gözüm takılıyor.

O boyuyla posuyla önümde dururken ben yanında minicik kalıyorum. Hayır şaka yapmıyorum doslarım. Adamın yanına geçtiğimde o koskoca ihtişamıyla bir dağ , ben de öyesine bir dağ çiçeği oluveriyorum işte.

"Ben ayırt ederim. En çok maviyi seviyorum. Bir de yeşili. Mesela sana da en çok koyu yeşil yakışır bence. Gözlerini ortaya çıkarması açısından." son cümlelerim kendi kendime bir düşünüş ve sonunda vardığı sonuçtan memnun olan birinin kararlı ses tonunu barındırıyor.

Yiğit bir tasarımcı olduğum için tavsiyemi göz önünde bulunduracağını söylediğinde bundan öylesine bir muhabbet içerisindeymiş gibi bahsediyor ama ben, beni ciddiye almasının sevincini yaşamadan edemiyorum.

"Yiğit, hoşgeldin." diyen bir adam önümüze atılarak Yiğit ile şu erkeklere özgü hareketlerle selamlaşıyor. Adamla kısaca "nasılsın, iyi misin" muhabbetini döndürdükten sonra Yiğit koluma dokunarak "Mert, Nehir'i tanıştırayım. Kendisi bir kedi sahiplenmek istiyor. Ben de yardımcı olmak için getirdim." diyor. Ardından gözlerini adının Mert olduğunu öğrendiğim adamdan bana çevirerek "Nehir Mert veteriner. Uzun zamandır burada çalışıyor." diye tamamlıyor cümlesini.

Adam bana elini uzatınca hafifçe  tutarak memnun olduğumu söylüyorum. Bulunduğum ortamı merak ettiğimden olsa gerek adamın ne yüzüne doğru düzgün bakıyorum, ne de bana ne diyor diye dinleyebiliyorum.

"Harika yapıyorsun Nehir. Keşke bütün hayvanlarımızı birileri sahiplense. Daha sokaklar dolusu hayvan var ama kapasitemiz bir yere kadar yetiyor." diyor üzgün bir şekilde. Dediğini anlayabilmem bir kaç saniyemi alıyor çünkü dikkatimi anca karşımdaki adamda toplayabiliyorum.

Aynı konudan duyduğum üzüntüden bahsederken bir yandan da bir yere doğru yürümeye koyuluyoruz. Farklı bir kapıdan arka tarafa çıktığımızda ağzım açık kalıyor çiçeklerim. Çünkü önde gördüğümden kaç kat büyük bir bahçeye açılıyor bu kapı. Sağ ve sol olmak üzere büyük, telli kafes gibi yerlerde bir sürü köpek görüyorum.

"Havalar ısındığı için köpekleri dışarıda tutuyoruz.  Enerjilerini atmaları için bahçeye çıkarmamız gerekiyor çünkü." diyen Mert eliyle köpek kulübelerini gösteriyor. Kimisi küçük kimisi büyük köpekçikleri seven 3 4 kişi görünce, onların sorumlu kişiler olabileceğini düşünüyorum. Onların yanı sıra normal giyinimli bizim gibi insanlarda oluyor barınağın içinde.

Bahçenin köşesinde ana binaya göre daha küçük olan bir yere gidiyoruz. Mert kapıdan girerken burada kedilerin olduğunu söylüyor. Gördüğüm her hayvanı aynı anda sevmekle ilgili düşüncelerimden Yiğit'e bahsedince gülüp böyle bir şeyin maalesef olamayacağını, barınağın içinde bir iç savaş çıkarmak istemeyeceğimizi söylüyor.

İşin doğrusu ne kadar gülüyor olsam da kafeslere tıkılmış hayvanlara içim burkuluyor, burnumun direği sızlıyor. Neredeyse yarısının bir yarasının veya da sakatlığının olması iyice moralimi bozuyor. Hepsini iyileştirme gücüm olsa ne iyi olurdu,değil mi? Hepsini iyileştirip ayrı ayrı ilgilenebilseydim mesela. Maalesef bu düşünceler sadece hayalde kalıyor.

Aşırı kabarık tüyleri olan pek de büyük olmayan beyaz, siyah benekli kedi bana bakıp miyavladığında, sanki yardım istiyormuş gibi geliyor.

Yere eğilip kedileri çağırmaya özgü o "pisi pisi" nidasıyla yanıma çağırmaya çalışıyorum onu. Aramızda teller olduğu için sadece telin önüne gelebiliyor. Parmağımı telin arasından geçirdiğimde hayvanları bir hapishaneye kapatmışız gibi hissediyorum.

Aşırı küçük patilerini kaldırıp elimi tutmaya çalılınca kıkırdıyorum. Yere çömelmiş halimle yanımda duran Yiğit "Seni sevmiş gibi gözüküyor." diyor. Ona gülümsüyorum. "Bende onu çok sevdim." diyorum.

Mert yanıma eğilip "Sol kulağında bir problem var. Geldiğinde çok küçüktü. Bir kadın bakmak için almış. Doğuştan gelen kulağında bir problem olduğunu öğrendiğinde bakmak istememiş." diyor. Kadına kendi kendime kızarken en azından sokağa atmadığı için şükredip tatlı kediye bakıyorum.

"6 aylık daha. Eğer kendini buna hazır hissediyorsan, o seni seçmiş gibi gözüküyor."

Tellerin arasından tekrar parmağımı uzattığımda parmağımı yalayan tatlı kediyi sahiplenmekten başka çarem kalmıyor çiçeklerim. Bana bakıp miyavladığında onu içime katasım geliyor. O an annemin ne diyeceğini asla umursamıyorum. Oysaki akşam annemin tansiyonunun düşeceğini, zavallı babamın onu sakinleştirmeye çalışacağını , şeytan kardeşim Melek'in ise krizi fırsata çevirerek iyi evlat rolleriyle annemin yanında duracağını hayal etmek pek de zor değildi benim için.

Yiğit yanıma eğilip "Bence çok şirin bir kedin oldu." dedi. Yüzümde oluşan tedirgin ve şüpheli bakışlara karşılık bana güven vermek için söylenen sözlerdi bunlar.

"Tamam o zaman." diyerek ayağa kalktığımda ismini daha hiç düşünmediğim kedimi sahiplenmek istediğimi söylüyorum Mert'e.

"Yalnız hemen olmayabilir. İkematgah bilgin,kimlik kartı fotokobin, bir kafes ve imza atman gereken 2 3 kağıt var." diyor Mert.

"Hadi ya, hiç düşünmemiştim bunların gerektiğini. Yarın getirsem, hemen alabilir miyim peki?" dediğimde onaylıyor kafasıyla beni.

En azından annemin gazabından bir günlüğüne daha kurtulduğumu düşünerek bardağın dolu tarafından bakmaya çalışıyorum.

Minik kediciğime yarın görüşeceğimizi söylerken yere oturduğum için pislenen tulumumu ellerimle silkeliyorum.

Geldiğimiz yoldan geri dönerken Yiğit "Bir dakika" diyerek köpek kafeslerinin birinin önüne gidiyor. Kendisi simsiyah olduğu halde 4 ayağı beyaz olan köpeğin yanına giderek başını okşuyor.

"Gel kızım, özledin mi beni?" dedikten sonra patisini uzatan köpeğe "Aferin benim güzel kızıma."diyerek iki eliyle kafasını tutuyor. Hasta olduğu için arada bir hapşurunca biraz burnu kızarıyor. Onun bu tatlılığıyla köpekle oynamasına gülmeden edemiyorum.

"Yiğit buraya sık mı geliyor?" diye soruyorum Mert'e. Beni kafasıyla onayladıktan sonra "Mutlaka boş vakitlerinde uğrar." diyor.

Yiğit'in kalbinin güzelliğinde hülyalara dalmışken köpekle oynayan Romeo'nun yanına giderek "Beni de tanıştırır mısın lütfen?"diyorum.

"Tabi" diyip köpeği gösteriyor. "Adı Benekli. Bayadır burada olduğu için kendisiyle bir tanışıklığımız oldu."
Köpekten bir insandan bahseder gibi konuşmasına kıkırdayıp köpeğin kafasını okşuyorum ben de. Elim köpeği tutan Yiğit'in eline değince elektirik çarpmışa dönüyorum ve elimi geri çekiyorum dostlarım.

Sizlere o anda bütün İstanbul'a 1 hafta yetecek voltajda elektiriği bir anda bana yüklemişler gibi hissettiğimi söylersem,inanır mısınız? Ama inanın, bunun adına Romeo etkisi deniyor çünkü.

"Artık gidelim mi?" diye sorunca Yiğit Benekli'yi son kez severek ayağa kalkıyor.

"Yarın belgeleri toplarsan kedine kavuşabilirsin. İsim düşündün mü hiç?" diye soran Yiğit ,arkada kalan beni beklemek için duraksıyor. Hızlı adımlarla yanına varınca "Düşünmedim ki hiç. Melek ile karar veririz diye düşündüm." diyorum.

İlk girdiğimiz kapının oraya geliyoruz. Mert bana tekrardan gerekli olan belgeleri hatırlatınca ona teşekkür ediyorum ve barınaktan yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ayrılıyorum.

Yiğit'e dönüp "Teşekkür ederim."diyorum. "Her şey için."

Arabanın açtığı kapısına yaslandığı haliyle içeri girmeden önce son kez bana bakarak "Ne demek, benim için bir zevkti." diyor.

Benim içinde Romeo diyemiyorum. Beraber geçirdiğimiz her an bir zevk!

________________&&&_________________

Bir ayın sonunda bölüm atabilen bana ne denir? Beklettiğim için özür dilerim hepinizden.

Kitabımızın görülmesi bin kişiyi geçti, bu yüzden çok mutluyum. Umarım en  kısa sürede oylarda da aynı sayıları görebiliriz.

Bölüm için tarih vermemekle birlikte çok geçiktirmeyeceğim bu sefer,inşallah.

Çok kısa bir süre içinde yeni bir kitap gelecek. Burdan da haber veririm. Ona da bakarsanız çok sevinirim❤
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere👋 

Continuar a ler

Também vai Gostar

DERİN Por İrem ÜZPEK

Mistério / Suspense

12.1K 598 52
******* "Siz hiç bu hayatta en güvendiğiniz insan tarafından öylece sokağa atıldınız mı? Hayır hayır, bu öyle ortada bırakılmak gibi bir şey değil. H...
SOLUK Por Leyla Aslan

Ficção geral

2.7K 121 12
Bir mücadele. Sonu gelmeyen bir serzeniş. Geçmişin ve geleceğin her saniyesi acı bir hikaye. Bir ölümle bitecek olan yolculuk...
5.7K 856 11
Cümlem, karşımda gördüğüm adamla kesilirken karşımdaki adam yüzündeki kaygısız gülümsemesiyle "Merhaba," dedi. "Ben biraz kaybolmuş biraz da aşığım...
37.2K 2.3K 31
"Her şehidin ardından bir türkü söylenirmiş" diye fısıldadı zorlukla. Gözlerimden akan yaşları sildi. Son defa mı değiyordu elleri tenime? "Sende a...