Friends or Enemies/Peter Park...

By 4everavengers

15K 1.3K 2K

"Peter..." Demişti neredeyse fısıldayarak. Karşısındaki çocuk hiçbir şey demiyor, sadece suratına bakıyordu... More

Bölüm 1: Dost Ya Da Düşman
Bölüm 2: Yardım Eli
Bölüm 3: Çantanın Sahibi
Bölüm 4: İş Üstünde
Bölüm 6: Ufak Bir Yardım
Bölüm 7: Doğru Olan
Bölüm 8: Manipüle
Bölüm 9: Gerçekleri Görebilmek
Bölüm 10: Her Şeyin Başladığı Yer
Bölüm 11: Dostuz
Bölüm 12: Yüzleşme
Bölüm 13: İş Birliği
Bölüm 14: Kayıplar
Bölüm 15: Her Şeye Rağmen
Final/Bölüm 16: Her Zaman Ve Sonsuza Kadar

Bölüm 5: Bir Takım İtiraflar

847 85 154
By 4everavengers

Günümüz

Genç kız ellerini lavabo mermerine yaslayarak aynadaki yansımasına sıkıntıyla nefesini vererek bakmış, dilini dudağındaki yaranın üzerinde gezdirerek dün olanları düşünmüştü. Peter'ın kendisine vurduğuna ve kendisinin de ona vurduğuna inanamıyordu. İşler iyice çığırından çıkmıştı.

Omzuna düşen dağınık sarı saçlarını geriye atarak son bir kez yansımasına bakmış, açtığı musluktan yüzüne su çırparak kendisine gelmesini sağlamıştı. Soğuk su yüzünden üşüse de iyi geldiğini inkar edemeyecekti. Kendine gelmeye ihtiyacı vardı.

Banyodan çıkarak aşağı kata inen merdivenleri çabucak inmiş, kenardaki spor ayakkabılarını ve askılıktaki ceketini giyerek kapının yanında duran aynada üzerini kontrol etmişti. Rahatlık kendisi için daha önemli olduğundan basit bir tayt ve tişört giymiş, üzerine deri ceketini almıştı.

Fena görünmediğinin kanaatine varabildiğinde sırt çantasını alarak kapüşonunu başına geçirmiş, evden çıkmak için hareketlenmişti ki kapının açılmasıyla olduğu yerde kalakalmıştı. Kelvin evde değildi ve onun rahatlığı ile çıkıp gidecek, o dönmeden eve geri dönecekti. Böylelikle ona nereye gittiği hakkında yalan söylemek zorunda kalmayacaktı. Fakat yaptığı bu plan bariz bir şekilde iptal olmuştu. Çünkü genç adam direkt olarak karşısında şaşkın bakışlarla kendisine bakıyordu.

"Nereye böyle?"

Meredith ceketini çıkararak askılığa asan adamı izlemiş, kapüşonunun üstünden başını kaşıyarak omuz silkmişti. Ona yalan söylemekten nefret ediyordu.

"Evde bunaldım. Hava almaya çıkıyordum."

Kapıya ilerleyerek açmış, arkasındaki adama kısaca bakmıştı ki Kelvin'in yeniden ceketine uzandığını görmüştü.

"Sen ne yapıyorsun?" Demişti hayretle. Peşine takılmasını istemiyordu.

"Seninle geliyorum. Dün yaşananlardan sonra tek çıkmasan daha iyi olur."

Genç kız başını olumsuz anlamda sallayarak teşekkür amacıyla gülümsemiş, sohbeti uzatmamak için adımları geri geri giderken sırtındaki çantasını işaret etmişti.

"Önlemimi aldım. Geç kalmam."

Adamın bir şey demesine fırsat bırakmadan koşar adımlarla evin önünden uzaklaşmış, kısaca arkasına bakarak kendisini takip edip etmediğini kontrol etmişti. Sonuçta bu Kelvin idi. Ondan her şeyi beklerdi.

Hızlı adımlarla caddede ilerlerken ellerini cebine sıkıştırarak hareket eden ayaklarını seyrediyordu. Ne diye May'in teklifini kabul etmişti bilmiyordu. Peter kendisini görmeye tahammül edemiyordu. Şimdi onunla beraber akşam yemeği yemek, belki de muhabbet etmek zorunda kalacaktı.

Kalabalık caddeleri aşıp sonunda önceleri sürekli geldiği apartmana varmış, içeriye girerek merdivenleri birer ikişer tırmanmaya koyulmuştu.

Kapının önüne geldiğinde derin bir nefes alarak uzunca izlemişti tahta kapıyı. Apartmanın tanıdık rutubet kokusu ciğerlerine dolarken gözlerini sıkıca yumarak yumruklarını sıkmıştı. Her şey yolunda gidecek. Yemek yiyecek, biraz laflayacak ve eve döneceksin. Kendisine her ne kadar bunu tekrar etse de içinde anlam veremediği tuhaf bir korku vardı. Aslında korkunun nedenini biliyordu. Nedeni Peter'dı. Onunla yüzleşeceği için korkuyordu.

Terleyen avuç içlerini taytına silerek zile basmış, kısık sesle duyulan melodinin ardından kapı sonuna kadar açılmıştı. Kendisini içten gülümsemesi ve üzerine geçirdiği mutfak önlüğü ile May Parker karşılamıştı. Kot pantolon ve askılı bir bluz giymişti. Üzerindeki mutfak önlüğü ne olduğuna karar veremediği yemek lekeleri ile kaplıydı.

"Hoşgeldin canım!"

Genç kadın kollarını açtığında kendisi de kocaman gülümsemiş, kadının kolları arasına girerek sarılmıştı ki aldığı kokuyla yüzünü ekşitmişti. Tüm ev ıspanak gibi kokuyordu ve Meredith ıspanaktan nefret ederdi.

Gözleri kadının arkasına kaymış, holün duvarına omzunu yaslayan ve kollarını göğsünde kavuşturmuş öylece kendilerini izleyen arkadaşı ile bakışları buluşur buluşmaz gözlerini kaçırmıştı.

"Hadi orada öyle durma. İçeri gel." Hemen ardından arkasındaki yeğenine dönerek ellerini beline dayamıştı.

"Peter orada öyle durma da arkadaşının çantasını ve ceketini al."

Genç kadın apar topar mutfağa geri dönerken Meredith ve Peter ne yapacağını bilemez bir şekilde birbirlerine öylece bakakalmışlardı. Genç kız karşısındaki çocuğun bakışlarını anlamlandırmakta güçlük çekiyordu. Ne sinirli ne de nefret doluydu. Buz gibi soğuktu bakışları. Tüylerini diken diken etmişti.

Bir kaç saniye süren sessizliğin ardından Peter yengesinin talimatına uyarak elini kıza doğru uzattığında genç kız tereddüt etse de sırtındaki çantasını, hemen ardından deri ceketini çıkararak uzatmış, genç çocuk ikisini de kenarda duran askılığa asarken fermuarı aralık kalan çantanın içindeki ışıktan parlayan metali fark etmesiyle kaşları çatılmıştı.

Meredith neyi fark ettiğini anladığında çabucak fermuarı kapatmış, Peter'a yaklaşarak aralarında sadece bir adım mesafe kalacak şekilde durup gözlerinin içine bakmıştı. Bu mesafedeyken nefesi yüzünü gıdıklıyor, henüz bir kaç dakika önce çikolata yediğini kokusundan anlayabiliyordu. May'in haberi olsa tonlarca azar işitirdi.

"Yanımda bulundurmam gerekiyor. Emin ol kullanmak gibi bir niyetim yok."

Genç kız kurduğu cümlelerin ardından nefesini vermiş, nefesinin etkisi ile genç çocuk bir kaç kez kirpiklerini kırpıştırarak yutkunmuştu. Peter için de bu oldukça zordu. Sonuçta karşısındaki bir kaç hafta öncesine kadar en iyi dostuydu. Şimdi bu kadar yakın durduklarında onu ne kadar çok özlediğini fark etmişti.

"Pekala. Umarım öyle olur." Kızın suratına dahi bakmadan içeriye geçtiğinde Meredith derin nefesler alarak sakinliğini korumuş, hemen ardından normal görünmeye çalışarak masayı kurmaya başlayan kadına yardım etmeye koyulmuştu.

Beraber masayı kurmuş, yemekleri servis etmiş ve nihayetinde yerlerine kurulmuşlardı. Baş köşede May, sağında Peter ve hemen karşısında kendisi oturuyordu. Önündeki tabakta duran yeşil renkteki yemeğe bakarak yüzünü ekşitmemek için büyük bir çaba sarf etmiş, hemen ardından May'e bakmıştı. Kadın tabağındaki yemekten büyük bir çatal alarak ağzına götürmüş, iştahla yemeye koyulmuştu. Nasıl yiyebiliyordu aklı almıyordu. Gözlerini Peter'a çevirdiğinde onun da kendisinden farklı olmadığını görmüştü. Midesinin bulandığı her halinden belli oluyordu.

"E, nasıl? Beğendiniz mi?"

Meredith kadını kırmamak adına hızla büyük bir lokmayı ağzına tıkarak tüm oyunculuğunu sergilemişti. Onu kırmak en son istediği şeydi.

"Bayıldım! Şahane olmuş. Ellerine sağlık, May."

Genç kadın kızın masadaki elinin üstüne elini koyarak kocaman gülümsemiş, yeğenine dönerek kaşlarını çatmıştı.

"Tabağın bitecek, Peter."

Hemen ardından mutfaktan gelen kısık bir bip sesiyle kucağındaki kumaş mendili masaya bırakarak kalkmıştı. "Tatlı hazır! Gidip bir bakayım."

Kadın mutfağa ilerlerken Peter hızla masanın altına eğilerek gizlediği kese kağıdını çıkarmış, tabağındaki yemeğin yarısından fazlasını çabucak içine dökmeye başlamıştı. Genç kız gözünde canlanan anılarla istemsizce kıkırdamış, May'in duymaması için eli ile ağzını kapatmıştı. Bu sürekli böyle olmuştu. Genç kadın iki dost için bir şeyler pişirir, Meredith onu kırmamak için yerken Peter da kadın bir kaç saniyeliğine masadan kalktığı an tabağındakileri bir yere dökerdi.

Karşısında oturan çocuğun kahverengi gözleri kendi mavi gözleri ile buluştuğunda eski ciddi haline geri dönmüştü ki Peter'ın da gülmesi ile kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı. O az önce uzun bir süre sonra kendisine gülmüştü. Ve bu iyi hissettirmişti.

"Ne? Yemek berbat olmuş. Hem herkes senin gibi iyi bir yalancı değil."

Peter'ın son sözü ile ikisinin de yüzündeki gülümseme donup kalmış, tekrar eski hallerine dönmüşlerdi. Bir an için ikisi de aralarındaki sorunu unutmuşlardı.

Masaya dönen May yeğeninin tabağının neredeyse bitmek üzere olduğunu gördüğünde kocaman gülümseyerek yanaklarını sıkmış, kenardaki servis tabağından fazlaca koymuştu önüne. Peter yeniden doldurulan tabağına hayal kırıklığı ile bakarken Meredith de kendi tabağına dönmüş, sessizce yemeye koyulmuştu.

"Neyiniz var sizin? Hala aranızdaki sıkıntıyı çözemediniz mi?" Genç kadının bakışları ikisinin arasında gidip geliyordu. Bu kadar sessiz kalmalarına alışık değildi ve tuhaf geliyordu.

"Çözdük." Demişti çabucak genç kız, tabağındakileri zor da olsa bitirebildiğinde mendil ile dudaklarını silmişti. "Çözdük. Sadece yemeğe dalmışız."

Yemeklerini yemiş, tatlıları eşliğinde uzun uzun sohbet edip gülmüşlerdi. Uzun bir zamandan sonra Meredith ilk defa bu kadar rahat ve mutlu hissetmişti kendini. Sanki her şey eskisi gibiymiş, Peter ile her şey yolundaymış gibi hissetmişti. Sonsuza dek böyle sürmesini dilemişti.

Nihayet yemekleri bittiğinde May masayı toplamaya koyulmuş, genç kız da yardım etmek için boş tabaklar uzanmıştı ki elinden çekerek almıştı.

"Siz içeri geçin, rahatınıza bakın. Ben hallederim."

Peter ve Meredith ne yapacağını bilemez bir şekilde birbirlerine bakarken May ikisine hayretle bakmıştı. "Sizin aranızda kesin bir şey var. Konuşup halletseniz iyi olur." Kirli tabakları taşıması kolay olsun diye üst üste koymaya devam etmişti.

"E hadi ayak altında dolanmayın." May'den azar işitmelerinin ardından ikisi de Peter önde genç kız arkasında koridorun sonunda kalan odaya ilerlemişti. Peter'ın içeriye geçmesiyle Meredith de geçecekti ki kapı sertçe suratına çarpılmış, ne yapacağını bilemeyerek tahta kapıya bakmıştı uzun uzun.

Elini kapı kulpuna atsa da hızla geri çekmiş, gözlerini kapatarak derin bir nefes almıştı. Çekip gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Fakat May'e nasıl bir açıklama yapabileceğini de bilmiyordu.

Sırtını tahta kapıya yaslayarak yavaşça yere kayarak oturmuş, dizlerini göğsüne çekerek başını geri yaslamıştı. İçeriye girebilecek cesareti kendisinde bulamıyordu. Açık bir şekilde kendisini istemediğini belli etmişti genç çocuk. Bunu yapamazdı.

İçeriden gelen kısık adım sesleri kapının yanında durduğunda açılacağını sanarak arkasına dönmüş, fakat umduğu gibi olmamış, yeniden eski halini almıştı.

Kaç dakika orada öylece oturup karşısındaki duvarı seyrettiğini bilemiyordu genç kız. Ne düşüneceğini bile bilmiyordu. Büyük bir boşluktaymış gibi hissediyordu kendisini.

"Söylesene." Nihayet kapının ardından işittiği sesle dik bir konuma gelerek kulak kesilmişti. Rahatsız edici sessizlik bölündüğü için rahatlamıştı.

"Dün çaldığın tabletle ne yapacaksın?"

Meredith beklemediği bu soru karşısında ne diyeceğini şaşırmış, sıktığı yumruklarına çevirmişti bakışlarını. Her şeyi anlatıp bu yükten kurtulma isteği vardı içinde.

"Ben..." Diyerek söze girmeye çalışmıştı genç kız. Fakat ne diyebilir bilmiyordu. "Bunu söyleyemem."

Aralarına yeniden uzun bir sessizlik girdiğinde genç kız söyleyemediği için kendisine öfkelenmişti. Belki de söyleyebilseydi, her şeyi Peter'a anlatabilseydi aralarındaki bu problemi çözebilirlerdi. Ama öte yandan Kelvin vardı. Kendisiyle ilgilenen, büyüten, bildiği her şeyi öğreten adam. Ona nasıl ihanet edebilirdi ki?

Uzun sessizlik kapının diğer tarafında oturan genç çocuğun karnının guruldamasıyla bölünmüş, Meredith şaşırsa da gülmeden edememişti. Masada neredeyse hiçbir şey yemediği için acıkması gayet normaldi.

Bir kaç saniye sonra solunda, yerde hissettiği hareketlilik ile irkilmiş, eğilerek ne olduğunu kontrol ettiğinde mor ambalajlı bir çikolata paketi olduğunu fark etmiş, avuçları arasına alarak bakmıştı. En sevdiği çikolataydı.

"Neden?" Peter gofretini yerken zorlukla sormuştu sorusunu.  Genç kızın bir şey demeyeceğini fark ettiğinde ise devam etmişti.

"Neden, Meredith? Tüm bu olanlar neden? Ben hiçbirine anlam veremiyorum artık. O gün ihbarı duyduğumda o çatıda, karşımda sen vardın. Elinde tabanca, bana bakıyordun. Bu nasıl bir his biliyor musun?"

Genç kız elindeki pakede bakarak başını iki yana sallamıştı. Bahsettiği şeyi bilemezdi. Arkadaşına söylediği neredeyse her şey bir yalandan ibaretti. Nasıl hissettiğini düşünmek bile canını acıtıyordu.

"Aptal yerine koyuldum. Sen beni aptal yerine koydun. Belki de niyetin en başından beri buydu. Belki de başından beri dostum değildin."

Meredith başını hızla kaldırarak tüm bedenini tahta kapıya çevirmiş, kaşlarını öfkeyle çatmıştı. "Böyle bir şeyi nasıl dersin?" Hayal kırıklığı ile gözleri dolmaya başladığında istemsizce elindeki gofret sıkmıştı. Elinin altında parçalara ayrıldığını hissedebiliyordu.

"Sen dostumdun, Peter. Kim olduğundan ya da ne olduğundan haberim olduğunu mu sanıyorsun? Emin ol sana yalan söylemeyi istemezdim. Ama buna mecburdum. Beni anlamaya çalış, lütfen. Sen nasıl bana kim olduğunu söyleyemediysen, ben de sana o sebepten söylemezdim."

Bir kaç saniye içerisinde kapının aniden açılmasıyla irkilmiş, karşısında dikilen çocuğa çevirmişti gözlerini. Koyulaşan gözlerinden öfkelendiğini anlayabilmesi pek de zor olmamıştı.

"Madem gerçekten dostundum, söyle öyleyse." Demişti omuzlarını silkerek. Peter da sıkılmıştı artık tüm bu olanlardan. "Hem artık saklayacağımız hiçbir şey kalmadı. Söyle! Madem buna mecburdun, söyle artık! Neden o gece ihbar gelen çatıda silahlıydın? Neden kafede o adamın tabletini çaldın? Neden? Amacın neydi?"

Meredith dolan gözlerini sıkıca yumarak elleriyle yüzünü örtmüş, derin nefesler alarak ne yapacağını düşünmüştü. Anlatırsa araları eskisi gibi olur muydu? Risk almaya değer miydi bilmiyordu. Anlattığında kendisinden daha da nefret eder diye korkuyordu. Meredith son bir kaç haftadır hiç olmadığı kadar çok korkuyordu. Hayatındaki önemli yere sahip iki adamı da kaybetmekten korkuyordu.

"Beni yanına alan adam." Demişti fısıltı gibi çıkan sesiyle zorlukla. Dili bir türlü el vermemişti söylemeye. Titreyen ellerini yüzünden çekerek dizlerine yerleştirerek kendisini izleyen kahverengi gözlere bakmıştı. Sonunda kızın ağzından bir kaç kelime alabildiği için memnundu ve merakla devamını bekliyordu.

"Sen onu üvey babam olarak biliyorsun." Demişti oturduğu soğuk zeminden kalkarak. Daha önce Peter'a Kelvin'den söz etmemiş değildi. Fakat kısaca, üvey babası olduğunu söyleyerek geçiştirmiş, hiç karşılaşmamalarını sağlamıştı. Kelvin Wright kendisinin bir arkadaşı olduğunu öğrense ne yapardı bilmiyordu çünkü. Kendisine hep arkadaşlıkların önemsiz olduğunu, kimseye güvenmemesi gerektiğini söylemişti. Peter'ı öğrenirse tepkisi ne olurdu bilmiyordu. Belki azar işitirdi. Belki de hayal kırıklığına uğrardı. En korktuğu da buydu.

"Bay Wright mı? Bunun onunla ne ilgisi var?" Genç kız devam edip etmemesi gerektiğini düşünmüş, titreyen ellerini yumruk yaparak sıkmıştı. Ya şimdi ya hiç diye geçirmişti içinden. O esnada söylemezse bir daha cesaretini toparlayamayacağını düşünüyordu.

"Aslında her şey onunla ilgili. Tüm bu şeyler," Önüne dökülen sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmıştı. "Onun planının bir parçası. Çatı olayı, tablet...Ben de ona yardım ediyorum."

"Neden?" Diye haykırmıştı Peter kendisini tutamayarak. Merak ettiği onca soru varken sadece bu kelime çıkmıştı ağzından. Hemen ardından kızın bir şey demeyeceğini fark ettiğinde devam etmişti.

"Neden ona yardım ediyorsun? Neden polise gitmedin? Üstelik bu neyin planı, amacı ne?" Peş peşe sorduğu sorulara karşılık genç kız başını iki yana sallamıştı. Gözyaşları yanaklarına süzülürken ellerini sıkıca kavrayan eller ile irkilmiş, geri çekilmek yerine tutmasına izin vermişti." Söyle ki sana yardım edebileyim."

"O çocukluğumdan beri yanımda. Beni kurtardı! Her şeyime yardım etti, Peter. Beni bugüne o getirdi, bildiğim her şeyi o öğretti. Ona elbette yardım edecektim. Nasıl polise gidebilirim?"

"Resmen senin beynini yıkamış bu adam." Demişti Peter kıza karşılık. Karşısındaki arkadaşının perişan hali canını yakıyordu. Ona yardım etmek istiyor ama izin vermiyordu. Kelvin kızı adeta kuklası yapmıştı. Her halinden belli oluyordu.

"Hayır!" Diyerek itiraz etmişti çabucak. Ellerini çekerek gözlerindeki yaşları silmiş, çocuğa öfkeyle bakmıştı. Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirdi?

"Kelvin öyle görünmese de çok iyi bir adam! Bana her konuda yardımcı oluyor. Anlamıyor musun, Peter? Hayalini kurarak büyüdüğüm kişi o. Babam gibi."

"Bir baba çocuğuna böyle şeyler yaptırmaz, ondan kendisi için hırsızlık yapmasını istemez! Kendine gel Meredith! Gözünü aç artık! Adam seni kullanıyor göremiyor musun?" Peter da karşısındaki kız gibi sinirlenmişti. Resmen kendisini anlamamak için direniyor gibiydi.

"Asıl sen kendine gel! Kelvin hakkında bu şekilde konuşamazsın!" Karşısında dikilen çocuğu göğsünden geriye doğru sertçe iteklemiş, yaşlı yüzünü elinin tersiyle silerken karşısında kendisini hayretle izleyen arkadaşına öfkeyle bağırmaya devam etmişti. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor, ağzına geleni söylüyordu. Karşısındakini kırıp kırmadığını o esnada düşünemiyordu bile.

"Bazen ne kadar kötü görünse de Kelvin harika bir baba! Ve sakın bir daha onun hakkında böyle konuşma! Başkalarının aile meselelerine burnunu sokma!"

Sözleri bittiğinde nefes nefese kalmış, kendisini hayretle izlemeyi sürdüren çocuğa bakmıştı. Kendisine yaklaşmaya, elini tutmaya çalıştıkça bir iki adım gerileyerek aralarına mesafe koyuyordu. O anki öfkeyle ona vurabileceğini bile hissediyordu. Bu yüzden uzak durmaya çalışıyordu.

"Sana yardım etmeye çalışıyorum, Meredith. Gözlerini açmanı, adamın sana yaptıklarını görmeni istiyorum. Seni nasıl görüyor anlamıyor musun? Seninle işi bittiğinde ne olacak hiç düşündün mü? Belki de seni kapının önüne koyacak ve bir daha suratına dahi bakmayacak."

Genç kız suratı kıpkırmızı, gözleri dolu dolu çocuğa bakmıştı. Peter onu ilk defa o şekilde görüyordu. Gözlerinden adeta alevler çıkıyordu.

"Kes sesini! Senden bu konu hakkında yardım isteyen olmadı! Bu yüzden seni alakadar etmeyen şeylere burnunu sokmaktan vazgeç. Mahallenin dost canlısı Örümcek Adam olmaya devam et, Queens'i koru. Ama beni korumana ihtiyacım yok!"

Meredith kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Ne diye tüm bu cümleleri söylemişti bilmiyordu. Saçmalamıştı ve bir anlık öfkeyle dökülmüştü kelimeler dudaklarından. Sadece Kelvin'e söyledikleri sinirlendirmişti kendisini. İyi bir baba değildi, ama sonuçta kendisine kötü de olsa babalık yaptığını düşünüyordu. Ve onun hakkında böyle konuşması öfkeden deliye dönmesine sebep olmuştu.

Peter'ın bir şey demesine izin vermemiş, odadan çekip çıkmadan önce son bir kez şaşkın yüz ifadesine bakmış, hemen ardından koşarak odadan çıkıp ceketi ve çantasını alarak evden çıkmıştı. May Parker arkasından seslense de oralı olmamış, merdivenleri hızla koşarak inmişti. Gözyaşlarından etrafı bulanık görüyor, tökezlese de ilerlemeye devam ediyordu.

Sonunda apartmandan çıkabildiğinde basamaklardan birine oturarak kolları ile kendisini sarmalamış, ağlamaya devam etmişti. Peter'ı kırdığını biliyordu ve bunu nasıl düzeltirdi emin değildi. Ama genç çocuğun söyledikleri de kendisini kırmıştı. Kendisini en çok üzen ise söylediklerini düşündükçe yavaş yavaş hak veriyor olmasıydı.

1 yıl önce

Genç kız öfkeyle yumruklarını sıkıyor, burnundan soluyarak karşısındaki kitaplıkların arasındaki manzarayı izliyordu. Karşısında hiç tanımadığı kızıl saçlı bir kız ile öpüşen erkek arkadaşı duruyordu. Elleri kızın belini sıkıca kavramış, kızın parmakları ise çocuğun sarı saçlarına geçmişti. Gözleri sinirden dolarken yumruklarını daha çok sıkmıştı. İhanete uğramıştı.

Sert adımlarla yanlarına ilerlemiş, kitap raflarının önünde durduğunda üzerindeki önlüğü çıkararak çocuğun kafasına fırlatmıştı. Neye uğradığını şaşıran ikili yanlarında biten sarışın kıza döndüğünde genç çocuk çabucak ellerini çekerek kendisine dönmüştü. Meredith göğsünün sıkıştığını hissedebiliyordu. Kendisine bakması bile midesini bulandırmıştı.

"Meredith? Bugün izinlisin sanıyordum." Kızıl saçlı kız üzerine çeki düzen vermiş, sırtını kitaplığa yaslayarak ikisini izlemeye başlamıştı.

"Çift mesaiye kaldığını söylediğinde yardım etmek için gelmek istemiştim. Ama şu hale bak!" Öfkeyle bağırdığında kütüphanede gezinen bir kaç kişi bulundukları tarafa bakmış, raflara yaslanmış ve kendilerini dinleyen kız kaşlarını çatarak doğrulmuştu. O da sinirlenmiş görünüyordu.

"Sevgilin mi vardı?" Genç çocuk kendisine döndüğünde kız var gücüyle elini suratına geçirmiş, genç çocuğun yüzünde kızın yüzüğünün izi çıkmıştı.

"Adi herif!" Kız söylene söylene bulundukları yerden koşarak uzaklaştığında genç çocuk kızın arkasından bakakalmış, saçlarını geriye yatırarak derin nefesler almıştı. Meredith öfkeden titreyen ellerini başının iki yanına yaslamış, bir ileri bir geri yürümeye başlamıştı. Orada onu boğmamak için kendisini zor tutuyordu.

"Meredith. Anlatmama izin ver, lütfen!"

Genç kız büyük adımlarla kendisinden bir kaç yaş büyük olan çocuğun dibinde durmuş, kitaplıkla arasına sıkıştırarak bağırmaya başlamıştı. O sırada kendilerini izleyenler veya iş umurunda bile değildi. Oradaki işi çoktan bitmişti ama o istifa etmek yerine devam etmişti. Sırf onun için.

"Hangi yalanları anlatmayı düşünüyorsun? Dur tahmin edeyim! Hataydı, değil mi? Aslında beni seviyorsun, değil mi?" Kendisini şaşkınlıkla seyreden ela gözlerin içine tüm nefretiyle bakıyordu. Onun için her şeyi yapmıştı. Fazla mesaiye kalmıştı. Onun yapması gereken işleri sırf o kendisinden rica etti diye, yorulmasın diye yapmıştı. Halbuki sevgili bile sayılmazlardı. Hiç randevuya çıkmamışlardı. Ne zaman konusu açılsa genç çocuk bir şekilde bahane bulup konuyu kapatıyordu. Bunları yapmasını, ona yardım etmesini tek bir cümlesi sağlamıştı. Seni seviyorum. Bu cümleyi ne kadar da kolay kurmuştu.

"Peter söylediklerinde haklıymış." Demişti daha sakin bir tonla. Pişmanlık kaplamıştı bir an içini. Peter kendisini uyarmıştı. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da gerçeği ayırt edebilmiş ve kendisini uyarmıştı. Ama o sadece kulaklarını tıkamıştı. Karşısındaki çocuk yüzünden en iyi arkadaşını kırmıştı. Bu yüzden pişmandı.

"İşlerini yapmam için benim duygularımı kullandığını söylediğinde haklıymış! Sen beş para etmez birisin. İnsanları kullanmakta üstüne yok. Midemi bulandırıyorsun!" Karşısındaki suratın tam ortasına tükürmüş, arkasını dönerek gideceği sırada kolundan yakalaması bir olmuştu.

"Saçmalıyorsun, Meredith! Sen-" Cümlesini devam ettiremeden genç kız kolunu hızla çekerek kurtarmış, arkasında kalan çocuğu gömleğinin yakalarından kavrayarak kitaplığa sertçe çarpmıştı. O sırada, kendisine zorla antrenman ve egzersiz yaptıran Kelvin'e minnettar kalmıştı.

"Sakın!" Demişti resmen tükürürcesine. "Sakın bir daha bana dokunma!"

Yakalarını sert bir şekilde bırakarak koşar adım kütüphaneden çıkmış, gözyaşları yanaklarına düşmeye başladığında kenara bıraktığı bisikletine binerek pedal çevirmeye başlamıştı. Aklına ilk gelen yere sürmüştü. En yakın dostunun evine. Kendisine kırgındı, biliyordu. Ama ne olursa olsun, aralarında ne yaşanırsa yaşansın yanında olduğunu biliyordu. Kendisini kabul edeceğini biliyordu.

Pedallara biraz daha yüklenerek sokakları hızla aşmış, sonunda tanıdık apartmanın önüne geldiğinde bisikletinden inerek derin nefesler almıştı. Yaşlar hala yüzünü yıkamaya devam ediyordu.

Ceketinin cebine sıkıştırdığı telefonunu çıkararak rehbere girmiş, buğulu görmesinden dolayı zorlukla mesaj yazmaya koyulmuştu.

Kime: Peter
Aşağıdayım.

Mesajı iletilmiş, bir kaç saniye içinde ise görülmüştü. Aradan dakikalar geçmiş, orada beklemeyi sürdürmüştü. Fakat bir cevap yazılmadığında omuzları hayal kırıklığı ile çökmüştü. Gelmeyecekti. Aptalın teki yüzünden arkadaşını kırmıştı ve şimdi artık o da yoktu.

Apartmanın demir kapısı açıldığında arkasını dönerek dışarıya çıkan çocuğa bakmış, yüzüne buruk bir tebessüm yer edinmişti. Düşüncelerinde yanılmıştı. Peter Parker kendisini bırakmamıştı. Her zaman ki gibi yanındaydı ve yardım için her şeyi yapmaya hazırdı.

"Bu soğukta burada ne yapıyorsun? Neden yukarı gelmedin?" Genç çocuk üzerindeki montun fermuarını boğazına kadar çekerken kıza ilerlemiş, yanında getirdiği bir diğer montu omuzlarına atmıştı.

"Haklıydın." Demişti genç kız omuzlarına montu yerleştiren çocuğun her bir hareketini izlerken. Yaşlı suratına çatık kaşlarla bakıyordu.

"Jeff konusunda haklıydın. Bunca zaman niyeti sadece beni kullanmakmış." Gözyaşları yeniden akmaya başladığında Peter kıza olan kırgınlığını unutmuş, kollarını beline sararak kendisine çekmişti. Meredith kollarını çocuğun boynuna sıkıca sararak orada öylece gözyaşı dökmeye devam etmişti. İlk defa birinden hoşlanmıştı. Ve bunun bu şekilde sonuçlanmış olması canını acıtıyordu.

"Neden her konuda haklı olmak zorundasın? Seni dinlemeyi öğrenmem gerek sanırım."

Orada öylece, sessiz bir şekilde sımsıkı sarılmışlardı birbirlerine. Kaç dakika geçmişti bilmiyordu Meredith. Fakat sakinleşmeyi nihayet başarabilmişti. Peter'ın kendisine has kokusu kendisini hep sakinleştirmeyi başarmıştı. Ona minnettardı genç kız. Kendisine ihtiyacı olduğunda daima yanında oluyor, ağlamak istediğinde omuz, gülmek istediğinde gülümsemesi oluyordu. Mutluluğunu sadece onunla paylaşabiliyordu. Aynı zamanda üzüntüsünü de. Ve aralarında ne kadar büyük bir tartışma geçerse geçsin ihtiyacı olduğunda kendisi için orada olacağını biliyordu. Meredith onun için her şeyi yapmaya hazırdı, istese yeterdi.

Uzun bir kucaklaşmanın ardından genç çocuk kızı kendisinden biraz uzaklaştırarak yaşlı yüzünü elleri ile silmiş, içini ısıtacak bir gülümseme ile bakmıştı kendisine. O sırada düşünmeden edememişti genç kız. Peter'ın sevgilisi olacak kişi çok şanslıydı.

"Gidip onunla sert bir konuşma yapabilirim. İstersen bir kaç yumruk da atarım." Meredith dostunun söylediklerine kahkaha atmış, yanağına büyük bir öpücük bırakmıştı.

"Sen karıncayı bile incitmezsin." Genç çocuk gözlerini devirirken Meredith yeniden onun bu haline gülümsemeden edememişti.

Peter kolunu dostunun omzuna atmış, neredeyse sürükleyerek sokağa çıkararak beraber yürümeye başlamışlardı. "Sıcak çikolataya ne dersin?"

Meredith de kolunu dostunun beline atmış, kendisine kocaman gülümseyen yüzüne ağlamaktan kızarmış suratını çevirerek karşılık vermişti.

"Sen ısmarlıyorsan hayır demem."

Continue Reading

You'll Also Like

2.2K 238 6
"Felaketlerin yok ettiği aşkı tekrar felaketlerle bulacağımı tahmin etmemiştim." "Bende ilk aşkıma tekrar aşık olabileceğimi tahmin etmemişti...
2.7K 68 5
sadece çevirilerim olacaktır. bu kitap tamamen cedric diggory'e olan takıntım yüzünden yayınlanmıştır.
354K 32.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
767 100 3
"İstanbul'da yaşayan çoğu kişiden daha beyefendisin sen. Hani bir sürü kitapta, filmde önüne gelenlere 'İstanbul Beyefendisi' diyorlar ya bilmiyorlar...