İNTİKAM MELEĞİ 2

By K_kumralhanim

67.8K 3.6K 2.1K

* İntikam Meleği adlı hikayemin 2. kitabıdır. * Devamı niteliğindedir... ☘️☘️☘️☘️☘️ Satranç hayat gibidir... More

🏆 TANITIM 🏆
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
☘️ DUYURU ☘️
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
DUYURU ☘️
24. BÖLÜM
YENİ BİR HİKAYE DAHA
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM

12. BÖLÜM

2.7K 143 71
By K_kumralhanim

Mutluluğun çoğu zaman, tam dibimize kadar gelip, göz kırparak yanımızdan geçtiği çok olmuştur.

💮💮💮💮💮

Adel Melek üzerinde ki şaşkınlıktan zorla kurtuldu. Gözlerini yüzükten çekip Kerem'in gözlerine çıkardı. O ise genç kıza hâlâ beklentiyle bakıyordu. İkisi de çok kırılmışlardı bu yolda, çok acı çekmişlerdi. Adel bilmeyerek yapmak zorunda bırakılmıştı ama Kerem bilerek, sözleriyle kırmıştı sevdiğinin kalbini, yakmıştı canını. Ve şimdi de korkuyordu. Adel'in kendisini sevdiğini elbette biliyordu ve bunu gözlerinden de görebiliyordu. Ama, yine de teklifini red etmesinden, kabul etmemesinden korkuyordu.

Kerem, nam-ı diğer 'Şeytan' bir tek sevdiği kıza yeniliyordu, bir tek ona söz geçiremiyordu. Bir tek onu kaybetmekten korkuyordu. Ya şimdi de teklifini red ederse? Çünkü daha çok erken diye düşünebilirdi. Hem, böyle bir teklif de beklemiyordu zaten. Ama genç adam ne yapsındı? Artık Adel'den ayrı kalmak istemiyordu. Ve bunun için de tek çözümü bu olarak düşünmüştü. Haklıydı da aslında.

Çok şey yaşamışlardı onlar... Çok yara almışlardı... Çok acı çekmişlerdi... Bir gün yüzleri gülse, diğer gün o gülümsemeyi de almışlardı onlardan... Pek mutlu olamamışlardı... Hatta mutsuz oldukları gün sayısı daha fazlaydı... Oldukça fazlaydı hem de... Düşmanları bir türlü peşlerini bırakmamıştı... Hâlâ daha bırakmıyorlardı... Belki yine yorulacaklardı... Yeni düşmanlar eklenecekti belki de... Ama onlarda mutlu olmayı hak etmiyorlar mıydı? Ediyorlardı elbette. Hem de herkesten daha çok hak ediyorlardı mutlu olmayı.

Genç adam dikkatini karşısında duran güzeller güzeli kıza vermeye çalıştı. Ama onu baştan aşağı süzmeden de yapamadı. Giydiği elbiseyi başka bir zaman olsa asla giymesine müsaade etmezdi. Edemezdi. Ama kendisi vardı sonuçta yanında. Evet, Kerem şu an bu durumdayken bile kıskançlığını konuşturmadan yapamıyordu.

Genç kız daha ne düşündüğünü bile bilmiyordu. Karşısında ki bu adamı seviyordu. Hem de deliler gibi... E o zaman daha ne düşünüyordu ki? Yüzünde birden oluşan gülümsemeyle birlikte Kerem'e bakmaya başladı.

"Evet." şaşkınlıktan sesini daha yeni bulmaya başlamıştı. Bu yüzden genç adam da şaşkın bir bakışla, "efendim." dedi kendinden istemsiz bir şekilde. Tam duymamıştı çünkü. Genç kız gülümsemesini arttırarak, "evet." diye tekrarladı. Bu sefer sesi daha yüksek çıkmıştı. Ve tekrar;

"EVEEET." demesi bir oldu.

Kerem'de gülümsedi. Yüzünde akıl almaz bir gülümseyiş oluştu. Hemen yüzüğü kutunun içinden çıkarıp, yavaş ve nazikçe sevdiğinin sağ yüzük parmağına taktı. Hiç beklemeden de Adel'e birden sarılıp, eş zamanlı olarakta belinden sıkı bir şekilde tutarak havaya kaldırması bir oldu. Ve mutlulukla genç kızı kendi etrafından döndürürken, Adel'de sevinçli bir şekilde kollarını iki yana doğru açmıştı.

İkisi de çok mutluydular...

Umarlardı ki bu mutlulukları kısa sürmezdi...

Çünkü artık mutlu olmayı herkesten çok hak edenlerdi onlar...

Artık böyle bir yola çoktan imzalarını atmış sayılırlardı... Bunun için nikaha falan gerek yoktu şu an. Onların imzası AŞK'tı.

Şimdi ise ikisi bir olup, düşmanları alt etme zamanıydı. Ondan sonra elbet onlarda mutlu olacaklardı. Ve bu mutlulukta yakındı. Onlar inanıyorlardı...

İNTİKAM MELEĞİ ve ŞEYTAN yeniden birleşmişti... Bir araya gelmişlerdi tekrar... Artık onları kimse, hiç kimse, hiç bir güç durduramazdı... Onlar birlikte ve bir aradayken daha güçlüydüler... Ve artık hiç ayrılmayacaklardı. O gece birbirine söz vermişlerdi onlar. Birbirlerine daima güvenceklerine, ne olursa olsun birbirlerinden gitmeyeceklerine, birbirlerini bırakmayacaklarına, birbirlerini hep ve daima, daha güzel seveceklerine... Hepsine de söz vermişlerdi.

Artık onların birbirinden kurtuluşu da, kaçışı da yoktu. Olamazdı. Olmayacaktı... Onlar birbirlerinin kaderiydi... Bunu onlarda pekala biliyorlardı. Her zorluğu aşıp yeniden aynı havayı soluyan onlardı çünkü. Aşkın tesadüfleri sevdiğinin en büyük kanıtıydı onlar... Ne kadar süre ne niçin ayrı olurlarsa olsunlar, yine de birbirini sevmekten vazgeçmemiş iki aşıktı onlar... Yeniden aynı ortamı solumayı başarmış iki insandı onlar ve artık birbirlerinden kaçışı da yoktu. Olamayacaktı...

Onlar daima tek yürekte iki kalp, tek kalpte iki aşk ve tek bedende iki insan olarak kalacaktı. İsteseler de birbirlerinden kurtulamazlardı. Zaten onlarda kurtulmak falan istemiyorlardı.

Onlar birbirlerinin canlarıydı...

Kim kendi canını almalarına izin verebilirdi ki Allah'tan başka..?

Onlar birbirlerinin hayatlarıydı...

Kim kendi hayatını kaybetmek isterdi ki..?

Elbette onlarda istemeyecek, buna izin vermeyeceklerdi.

Uzun, upuzun bir sarılmanın ardından genç adam, Adel'i yavaşça yere indirdi. Ama kolları hâlâ onun belindeydi. Genç kızın da kolları Kerem'in boynunda... Birbirlerine ışıldayan gözlerle bakıyorlardı. Kerem yavaşça genç kıza yaklaştı ve alnına küçük, nazik ama etkili bir öpücük bıraktı. Bu öyle etkiliydi ki, içi titredi Adel Melek'in.

Bu küçük öpücükte bir çok anlam vardı oysaki.

'Sen benim alın yazımsın' diyordu adam.

'Sen benim kaderimsin' diyordu.

'Seni seviyorum' diyordu.

Bu küçük ama aslında etkili öpücüğün anlamı da bir o kadar etkiliydi işte. Daha ne desindi, ne yapsındı genç adam hislerini ortaya dökmek için..?

Adel Melek bu öpücük sayesinde gülümsemesini arttırdı. Daha sonra da Kerem, onun saçlarına doğru eğildi ve kokusunu derince içine çekti.

"Yemin ederim, ilk başlarda kokundan anlamıştım benim için herhangi biri olmayacağını." diye fısıldadı ardından.

Ve ikisinin de ağzından iki kelimelik tek bir cümle çıktı...

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

Çünkü kalpleri de birdi onların... Bu güzel cümleyi aynı anda söylemeleri anormal değildi. Aşk'tı. Aşk...

Hala birbirlerinin gözlerinin içine bakarlarken, bir süre sonra kapı tarafından alkış sesleri duyulunca ikisinin de başları oraya çevrildi. Kerem'de göz devirmeden yapamadı. Elbette merak edip gelmişlerdi.

Her biri de tek tek içeri girip tam karşılarında durdular. İlk konuşan Hira oldu.

"Ama siz çok güzel yakışıyorsunuuuz." derken, Ceren'de cebinden telefonunu çıkarmış ve hemen güzel bir kare yakalamıştı bile. Herkes onlara tebessümle bakarken, Arel'in sesi duyuldu bu sefer de.

"Artık yeniden eniştemsin ve bu çok yakın bir zaman sonra resmiyete de dökülecek. Sonunda bee."

Diğerleri gülerlerken, Adel sadece şaşkınlıkla bakıyordu kardeşine. Selin'de onun yanındaydı. Abisi Serhat'ta tam arkalarında. Onlarda biliyorlardı yani. Kerem, sevdiği kızın şaşkın bakışlarını anlayarak konuştu.

"Tabiki Serhat abi de bilecekti güzelim. Bunlar için önce ondan izin almalıydım sonuçta."

Genç kız da başını çevirip Kerem'e gülümseyerek bakmaya başladı. İşte bu düşünceli hallerini çok seviyordu. Sevmişti bu ince düşüncesini de...

"Teşekkür ederim." dedi gülümseyerek.

"Teşekküre hiç gerek yok Melek'im. Ne de olsa, o da benim bir abim." dediğinde ise Adel'in yüzünde ki gülümseme daha nasıl olabiliyorsa büyümüştü. O sırada Serhat'ın sesi duyuldu.

"Tabi önce bana söyleyecekti. Benden habersiz kim kimin teklifini kabul ediyor. Kardeşimi o zaman verir miyim ben?!"

Kaşları çatıktı ama tam aksine, yüzünde bir gülümseme vardı.

**********

Ahmet Aksoy'un emriyle düzenlenen saldırıdan sonra kendisi de soluğu İzmir'de almıştı. Ve onları takibe de almıştı. Adamlarına da takip ettiriyordu, kendisi de takip ediyordu.

Onlardan oğlu Bulut'un intikamını alacaktı. Şu an ise cafenin kapısının önünde nefretle onların mutluluklarını izliyordu.

'Bu mutluluğunuz kısa sürecek' diye mırıldandı yaşlı adam kendi kendine.

'Şimdi doya doya tadını çıkarın' diye yine mırıldandı. Ve;

'Çünkü çok kısa sürecek' diye mırıldanarak arkasını dönüp arabasına doğru yürümeye başladı. Sürmeye başlamadan önce ise adamlarından birini aradı hemen.

"Plan ne durumda?" diye de sordu karşı taraf aramayı cevaplar cevaplamaz.

"Hazırlanıyor efendim. Az kaldı." diye cevapladığında ise Ahmet Aksoy elini sertçe direksiyona vurdu.

"Hızlandırın o zaman. Yarına hazır durumda olsun!"

Karşı taraftan yanıt gecikmedi.

"Emredersiniz efendim."

Ve telefonu kapattı iki tarafta.

Yaşlı adam başını o cafeye doğru çevirdi öfke ve nefret dolu bakışlarla. Onların mutlulukları kısa sürecekti. Çünkü çok kısa bir sürede, o adam oğlunun intikamını alacaktı onlardan.

Ama o bilmiyordu ki, kendisi onlara plan kurarken, zaten bir planın, oyunun içinde bulacaktı kendisini. Çünkü meşhur İntikam Meleği ve Şeytan'la baş etmekte o kadar kolay değildi. Olmayacaktı da.

Ahmet Aksoy onları bir planın içine sokmak isterken, sokmaya çalışırken, zaten bir planın, hem de oyunların en güzelinin içinde bulacaktı kendisini. Kimin gününü göreceği de çok kesindi...

**********

Sabahın güzel güneşi odayı aydınlatmaya yetmişti. Genç kız çoktan uyanmıştı bile. Ama daha yataktan kalkmamıştı. Üşengeçlikti işte. Zaten gece de heyecanla koymuştu başını yastığa. Ve heyecanı yüzünden uyuyamamıştı fazla.

Bir süre sonra ise sonunda başını yastıktan kaldırabilmişti. Ve gerinip yataktan da kalktı ağır adımlarla. Yatağın üstünde oturur pozisyona gelip yüzünde ki uzun zamandır hiç oluşamadığı sıcak bir gülümsemeyle camdan dışarıya bakmaya başladı. Dakikalar sonra ise başını sağ eline doğru indirdi. Diğer eliyle ise orada durduğu yüzükle oynuyordu. Dün geceyi hayatı boyunca unutamayacağı bir gerçekti. O kadar güzel bir geceydi ki onun için.

Hala yüzünde ki gülümsemeyle yüzüğüne bakarken kapı zilinin sesi, kendine gelmesini sağladı. Ve yataktan kalkıp kapıyı açmaya gitti. Karşısında Kerem'i görünce de büyük bir şekilde gülümsemeye başladı.

"Günaydın." dedi Adel. Genç adam ise ona yaklaşıp kollarını sıkı bir şekilde beline doladıktan sonra dudağına da küçük bir öpücük kondurdu. Günaydın öpücüğüydü o.

"Sana da günaydın güzelim."

Birbirlerine hâlâ gülümseyerek bakarlarken Kerem yine konuştu.

"Hadi gel." diyip kızın belini serbest bıraktı ve elinden tuttu götürmek için.

"Nereye?" diye sordu Adel'de, haklı olarak. Genç adam da;

"Hep birlikte kahvaltı yapacağız." diyerek bu sefer gerçekten de Adel'in elinden doğru çekiştirdi.

"E, ama üzerim." diyerek kendi üzerini süzdü Adel Melek. Kerem'de onunla birlikte üzerini süzdüğünde, "senin her halin güzel." dedi. Bu sözünden sonra ise Adel'de ikna oldu elbette ve birlikte Hira'gilin oturduğu eve doğru yürümeye başladılar. Tabi ikisi de gülümsüyorlardı...

Eve girdiklerinde, kendileri hariç bütün gençler de masanın etrafındalardı.

"Günaydın." diyerek giriş yaptı iki aşık el ele. Onlarda tek tek 'günaydın' dediler. Ve oturup hep birlikte bol sohbetli, bol gülüşmeli bir şekilde kahvaltılarını yaptılar. Güne güzel başlamışlardı. Peki gün nasıl bitecekti? Bu mutluluklarının aksi bir şekilde mi..? Şu an bilinmiyordu.

En fazla yarım saatin ardından kahvaltıları bitmişti. Bugün günlerden Cumartesi'ydi. Kızlar masayı toplarlamaya başlarken, erkeklerler de onlara yardım etmeye başladılar.

Bir süre sonra Adel'in telefonu çalınca, sanki kötü bir şey olacakmış gibi bütün kafalar ona döndü.

"Söyle." diyerek açtı genç kız telefonu. Arayan adamlarından biriydi.

"Adel hanım, emrettiğiniz üzere Kuzey'in babasını yakalayıp depoya götürdük."

Adel kısa bir an Murat'a baktı göz ucuyla. Ondan istemişti adamlarına bunu söylemelerini. Demek ki Murat'ta söylemiş hemen Kuzey'in babasını bulmalarını. İyi yapmıştı ama güne güzel başlanmıştı. Umardı ki, kötü hiç bir şey olmazdı. Babası, oğlunun yerini hemen, onları hiç uğraştırmadan söylerdi. Bunu hepsi de istiyordu aslında.

"Tamam. Biz hemen geliyoruz." diyip kapattı genç kız. Murat hariç diğerleri ona merakla baktıkları için açıklama yaptı.

"Kuzey'in babasını yakalamışlar."

Kısa, çok kısa bir süre birbirlerine baktılar. Ardından hepsi de evden çıktılar.

15 dakikanın ardından arabalar deponun önünde durunca inip hiç vakit kaybetmeden içeri girdiler. Kapıda ki korumalar da kendi adamlarıydı zaten. O yüzden onları görür görmez hemen deponun kapısını açmışlardı.

Kuzey'in babasının tutulduğu odaya girdiklerinde onu bir sandalyede elleri ve ayakları bağlı bir şekilde gördüler.

"Nasılsın bakalım Celal Çakır?" diye sordu Kerem. Kuzey'in babası ise Adel ve arkadaşlarını görünce hiç şaşırmamıştı. Çünkü bu deponun sahibinin onlar olduğunu tahmin etmişti. Kendisini kaçıranın onlar olduğunu...

"Ne istiyorsunuz?" diye sordu o da, ne istediklerini bildiği halde.

Adel konuştu hemen.

"Sen ne istediğimizi çok daha iyi biliyorsun!" diyerek ona doğru ilerlemeye başladı. Ve tam dibine kadar gidip, o korkutucu bakışlarını Celal'e yöneltti. O da elbette korkuyordu İntikam Meleği'nden ve Şeytan'dan. Ama belli etmemeye çalışıyordu. Başarıyor muydu? İşte orası meçhuldü.

"Bize, Kuzey'in yerini söyleyeceksin!"

"Beni yakalayıp buraya getirmekle hata yapmışsınız." derken Adel'de anlamaz gözlerle bakıyordu ona. Aynı şekilde Kerem ve diğerleri de. Çünkü bu adam, Kuzey'in yerini bilmiyor olamazdı. Tekrar Celal'in sesiyle birlikte ona bakmaya başladılar kaşları çatık bir şekilde.

"Gerçekten size oğlumun yerini söyleyeceğimi mi sandınız?"

Ona öfkeyle bakmaya başladı her biri de. Söylemeyeceğini tahmin etmişlerdi zaten ama bu yine de onların sinirlenmesini engellemiyordu. Ama yine de bir umut söyler diye de düşünmedi değillerdi. Çünkü karşılarında ki bu adamın kendilerinden korktuğunu pekala görebiliyorlardı. Bakışlarından belli oluyordu bu.

Adel'den önce Kerem onun yanına gidip, başının hizasına doğru eğildi ve dişlerinin arasından konuştu.

"Hemen bize, o itin yerini söyle!"

Celal'in de kaşları çatıldı hafiften.

"Doğru konuş Kerem. Benim oğlum 'it' falan değil. Asıl sen kendine -"

Kerem'in birden onun suratına yumruğu indirmesiyle, adamın cümlesi yarıda kesilmişti. Defne ise 'bu haldeyken, bu cesaret' diye içinden geçirdi. O sırada da genç adam bağırdı birden.

"Asıl sen doğru konuş lan benimle!"

Adel'in sesi doldurdu depoyu bu sefer.

"Kes lan sesini! Çabuk onun yerini söyle bize!" diye o da bağırdı.

Celal ise bu korkusuna rağmen yine de başını dik tutmaya çalıştı. Onlara tabiki de oğlunun yerini söylemeyecekti. Söylemeye de niyeti yoktu zaten.

"Hayır, size Kuzey'in yerini falan söylemeyeceğim."

Onlar gittikçe daha fazla öfkeleniyorlardı. Adel birden onun yüzüne tekme atıp sinirli adımlarla birlikte depoda ki o odadan çıktı. O'nun tekmesiyle birlikte Celal, acı içinde bağırnıştı. Ondan sonra Kerem'de aynı tekmeyi atıp sevdiği kızın arkasından çıktı. Ve ondan sonra da Hira, ardından da Enes birer yumruk atıp çıktılar aynı şekilde. Defne ve Ceren'de birer tane osmanlı tokatı niyetinde tokat atıp çıktılar. Hepsinin darbesinden sonra, Celal ise sadece acı içinde bağırıyordu. En sona Murat kaldı. O da Adel ve Kerem gibi tekme attı. Ama yüzüne değil. Tam kalp tarafına attı o tekmeyi. Ve ona iğrenircesine bakarak o da odadan çıktı öfkeyle.

Hepsi de çok öfkeliydiler. Deponun önüne çıktılar ama arabalara binmediler, çünkü her birinin de öfke saçıyordu gözlerinden. Adel hemen kapıda ki adamlarına dönüp konuştu öfkeyle.

"O adama kendiniz verin cezasını. Bizi yormayın şimdi!"

Sesi korkutucu çıkmıştı. Öyle ki, karşısında ki adamların da tüylerinin diken diken olmasına fazlasıyla yetmişti. Her sinirlendiğinde sesi böyle çıkıyordu zaten. Ürkütücü, ve korkutucu..! Adamlar korkuyla kafalarını aşağı yukarı hızlıca sallayarak onayladılar.

Bulmalılardı. O Kuzey'i bulmalıydılar. Hem de hemen. Bir an önce. Artık onların sabırları kalmamıştı çünkü. Öfkeleri biraz gider gibi oldu her birinin de. Ama Adel'in bir türlü geçmiyordu ki. Bunu anlayan Kerem'de ona yaklaşıp kızın yüzünü ellerinin arasına aldı ve gözlerinin içine bakarak güven aşılamak için yumuşak bir sesle konuşmaya başladı.

"Tamam güzelim. Sakin ol tamam mı? Onu bulacağız. Biz İntikam Meleği'yle Şeytan'ız. Biz yeniden birleştik. Bizi bundan sonra kim durdurabilir ki? Bulacağız canım, onu bulacağız."

Adel Melek biliyordu. Onu elbette, eninde sonunda bulacaklardı. Ama genç kızın sabredecek hali yoktu artık. Bu yüzden de onu hemen bulmalarını istiyordu. Hemen bulunmasını... Genç kıza şu an sadece başıyla onaylamak kaldı. Öyle de yaptı zaten. Kerem'de gülümsemeye çalışarak onun elinden tuttu. Ve böylelikle hepsi de arabalara doğru yürümeye başladılar.

Aynı zamanda Adel düşünüyordu her zaman ki gibi. Madem onlar Kuzey'i hemen bulamıyorlardı, o zaman onu buraya getirmek için bir plan yapabilirlerdi. Hem de bu öyle bir plan olmalıydı ki, o Kuzey'in hemen buraya, kendi ayaklarına kadar getirmeyi sağlamalıydı.

Sonra aklına birden bir plan geldi. Tabi yaaa, neden olmasındı? Pekala bu planı uygulayabilirlerdi. Biraz çılgınca bir plan olabilirdi ama Adel'den ne zaman normal bir plan çıkmıştı ki? Onun adımlarının durmasıyla birlikte, elini tutan Kerem'de durmuştu. Ve arkalarından ilerleyen diğerleri de...

"Ne oldu canım?" diye sordu Kerem.

Adel'de kısa bir sessizlikten sonra konuştu.

"Bir planım var. Biz Kuzey'i hemen bulamıyorsak, o kendi ayağıyla yanımıza gelir. Gelecekte." aynı zamanda da yüzünde sinsi bir ifade oluşmuştu. Diğerleri ise ona meraklı gözlerle bakıyorlardı.

Bu plan işe yaramalıydı. O Kuzey, buraya gelecekti. Hem de onların ayağına kadar, tam yanlarına... Artık Kuzey kurtulamayacaktı. Kurtuluş yoktu çünkü onlardan. İntikam Meleği ve Şeytan'dan..!

💮💮💮💮💮

Bölüm sonuuu... 💙

~~~~~~~~~~

Satranç hayat gibidir. Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işine yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey, tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 39.5K 22
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...
194K 9.5K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
935K 65K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
4.4M 123K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :