İNTİKAM MELEĞİ 2

By K_kumralhanim

67.8K 3.6K 2.1K

* İntikam Meleği adlı hikayemin 2. kitabıdır. * Devamı niteliğindedir... ☘️☘️☘️☘️☘️ Satranç hayat gibidir... More

🏆 TANITIM 🏆
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
☘️ DUYURU ☘️
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
DUYURU ☘️
24. BÖLÜM
YENİ BİR HİKAYE DAHA
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM

8. BÖLÜM

3K 178 83
By K_kumralhanim

MEDYA: Adel Melek Soylu = İNTİKAM MELEĞİ

😍😍😍

Bölüme geçmeden önce, son olayları hatırlamak adına, isterseniz bir önce ki bölümü okuyun. 💙💜

*****

Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzme. Sen kaldırabiliyorsan onlarda kaldırabilir.

🌻🌻🌻🌻🌻

Adel telefonun diğer ucundan duyduğu sese oldukça şaşkındı hala. Çünkü o ses, Vildan Hanım'a aitti. Evet evet, genç kız yanlış duymuyordu. O ses, gerçekten de onun sesinin ta kendisiydi.

Ama anlayamıyordu. Vildan Hanım'ın Kuzey'le ne işi olabilir ki? Ne planından bahsediliyordu? Yoksa, yoksa... Şaşkın gözlerle Kuzey'e bakmaya başladı. O ise tedirgince bakıyordu genç kıza.

Ama Adel, diğerlerinin bakışlarını üzerinde hissedince bu aklındakilerini sonra, yalnız başına düşünmeyi tercih edip telefonu kulağından çekip aramayı sonlandırdı. Ve sesini normal tutmaya çalışarak başını kaldırıp konuştu.

"Son aranan numarayı aradım ama telefon çaldı çaldı, açan olmadı."

Onlarda kafalarını aşağı yukarı sallayarak onaylamışlardı. Kuzey ise rahatlamıştı. Bir an gerçekten Vildan Hanım aramayı cevaplayacak sanmıştı çünkü. Ama iyiki de öyle bir şey olmamıştı. Ve haliyle çokta rahatlamıştı. Hira ve Murat'ta bunun işe yaramadığını düşünerek üzgün ve çaresizce önlerine dönmüşlerdi. Oysaki o kadar eminlerdi ki, o numaranın Vildan Hanım'a ait olduğundan.

Ama zaten öyleydi...

Kerem ise dikkatli bir şekilde sevdiğine bakıyordu. Yüzünde anlamlandırmaya çalıştığı bir bakış vardı Adel'in. Genç adam da bunu elbette farketmişti. O sevdiği kızın her bakışını, her yüzünün aldığı ifadeyi, her mimiğini bilirdi çünkü. Ve bunu da anlamıştı. Ama tek, genç kıza dikkatli bir şekilde bakan o değildi. Onunla beraber Defne'de, Adel Melek'in o yüz ifadesini anlamaktan veya fark etmekten ziyade biliyordu o aramanın cevaplandığını. Çünkü tam yanındaydı ve duymuştu o sesi. İkisi çok yakındı birbirine. Defne genç kızın tam yanındaydı. Dolayısıyla da o aramanın cevaplandığını, karşı tarafın sesini duymasıyla anlamıştı. Yengesinin sesiydi o ses...

Bunların ne anlama geldiğini o da çok merek ediyordu. Düşünüyordu Adel Melek gibi. Bir anlam çıkarmaya çalışıyordu bunlardan. Ama bir türlü çıkmıyordu o anlam... Fakat çıkaracaktı. Yarın ilk işi, aklında ki soruların cevaplarını verebilecek asıl kişinin yanına gitmek olacaktı. Bunun başka bir yolu, başka bir çözümü yoktu. Aklına en iyi çözüm olarak sadece bu gelmişti.

Bir süre sonra Murat'ın isteğiyle oyunu sonlandırdılar. Ve erkekler koltuklara otururken kızlar da mutfağa gittiler atıştırmalık bir şeyler hazırlamak için. Defne'de içecekleri hazırlamıştı. Ve onlarla birlikte salona geri döndüler. Herkes hem konuşuyor, hem de önündeki atıştırmalıklardan yiyordu. Ama Adel, düşüncelere dalmış durumdaydı yine.

Yine ve yeniden...

Vildan Hanım ve Kuzey... Ne karıştırıyorlardı? Hadi Vildan Hanım'dan artık beklenirdi bir şeyler. Sonuçta kendi oğluyla ayırmıştı onu. Ama ya Kuzey? Onu değişmek için gittiği yerde tanımıştı. Önce Hira'yla, ondan sonra Kuzey'le tanışmıştı. Çokta iyi arkadaş olmuşlardı. Kuzey, Hira'yı ve kendisini hep korumuştu. Korumaya - kollamaya çalışmıştı. Peki, onun bütün olanlarla ne ilgisi vardı? Arkadaş, hatta ondan daha da öte kardeş bildiği Kuzey'in bu olanlarla ne alakası vardı? Vildan Hanım, o sırada telefonda ne planından bahsetmişti? O sırada bunu Kuzey'in duyduğunu sanmıştı ama sandığı veya bildiği gibi de değildi işte. Her şeyi Kuzey yerine Adel duymuştu çünkü. E o zaman, bütün bunlar ne anlama geliyordu???

"Adel."

Ceren'in sesiyle birlikte düşüncelerinden sıyrılmak zorunda kaldı. Başını kaldırdığında herkesin kendisine baktığını gördü. Kerem dikkatli bir şekilde bakıyordu yine.

"Efendim." diye cevap verdiğinde bu sefer de Hira'nın sesi duyuldu.

"Düşüncelisin." sesi de meraklı bir şekilde çıkmıştı. Gülümsemeye çalışarak yanıtladı.

"Hayır canım, ben iyiyim." dedikten sonra, "geç oldu, ben artık gideyim." diye ekledi. Ceren hemen, "burada kal istersen. Zaten ev yakın, gitsen ne olacak, gitmesen ne olacak." dediğinde tam itiraz etmek için ağzını açmıştı ki, Ceren'in o masum bakışlarını görünce susmak zorundaymış gibi hissetti. Ve ardından diğerlerine baktı tek tek. Hira'da kalmasını ister gibi bakıyordu genç kıza. O da yavaşça başını sallayarak onayladı. Zaten 1 yıl önce onları hiç bir şey söylemeden terk etmişti, tam 1 yıldır da karşılarına bile çıkmamıştı. Ne aramıştı, ne de sormuştu. Bunları yapmak zorunda kalmıştı en azından. Bari bunu kabul etmeyerek üzmesindi sevdiklerini.

Ondan sonra da Defne ve Kerem'e beklentiyle bakmaya başladılar. Defne hemen kabul ederken, Kerem, sevdiği kıza bakıyordu. Gözlerinin içine içine üstelik... Adel ise gözlerini kaçırmakla yetinmişti. O duygu yüklü bakışlarıyla bakıyordu ona. Diğerleri de Kerem'in Adel'e öyle baktığına sevinmişlerdi elbette. Tek bir kişi hariç tabi... Ve bu kişi de Kuzey'den başkası değildi.

Onların mutlu olmasını istemiyordu. Ve onların bu mutluluklarını görmekte istemiyordu. Artık mutlu olamayacaklardı ama... Kuzey'in artık planını devreye sokması lazımdı. Bu mutluluklarına gölge düşürecekti. Artık bir daha onlar için mutluluk haram olacaktı. Belki tekrar mutluluğa bile erişebilirlerdi zorla. Tabi o zaman da hayatta olurlarsa... Genç adamın bu düşüncelerle dudağı yana doğru kıvrıldı. Ve ardından hafifçe bir gülümseme yayıldı yüzüne. Ama onun bu yüz ifadesini bu sefer Kerem'le birlikte Adel'de farketmişti.

İlerleyen saatlerde Hira oturduğu yerden kalkıp Adel'e ve Defne'ye odalarını gösterdi. Ardından onlara kendi pijamalarından verdiğinde genç kızlara da sadece teşekkür etmek kaldı. İkisinin de odaları aynıydı. İstanbul'da ki gibi bir villa da oturmuyorlardı çünkü. Normal, müstakil bir evdi. Nasılsa geri döneceklerini düşündükleri için aceleden ilk buldukları evi tutmuşlardı. Murat'ta Kerem'e kalacağı odayı göstermişti aynı dakikalarda.

Hepsi de kafalarında ki soru işaretleri ve düşünceler silsileleriyle uykularının gelmesi için gözlerini kapattılar.

**********

Sabahın o güzel güneş ışığı odayı aydınlatmaya yetmişti. Önce Adel, ondan sonra da Defne yavaşça gözlerini açtılar.

Birbirine 'günaydın' dedikten sonra da yavaş adımlarla odadan çıktılar. Saat daha 6'ydı. Ve bugün dersleri vardı hepsinin de. Aynı zamanda konferansta. Tabi Adel ve Murat hariç diğerleri o derslere misafir öğrenci olarak gireceklerdir yine. Bu konferanslar bitene kadar öyle olacaktı. Zaten bittiğinde de geri döneceklerdi İstanbul'a.

Kim bilir? Belki dönmeyeceklerdi. Belki o zamana kadar her şey eskisi gibi olacaktı. Eski mutluluklarına geri döneceklerdi belki de. Kim bilebilir? Salona indiklerinde herkes kahvaltıya geçti. En fazla yarım saatin ardından yakın bile olsa eve geçmek zaman alabileceği için Hira ve Ceren, Adel ve Defne'ye kendi kıyafetlerinden verdiler. Murat'ta aynı şekilde Kerem'e.

Defne'nin ise kendi içinde kurduğu plan geri tepmişti. Bugün okulun ve konferansın olduğunu çoktan unutmuştu o. İşte bu kafasında ki soru işaretleri sağ olsundu. Ama okuldan sonra mutlaka gidecekti onun yanına. Çünkü kafasında ki soru işaretlerini sadece o giderebilirdi. Onunla konuşmaktan başka çaresi yok gibi hissediyordu.

Hazırlandıktan sonra hepsi de evden çıkıp arabalarına bindiler. Önden Adel'in arabası ilerlerken, Kerem'de bir süre arabanın arkasından baktı öylece. Bir kaç dakika sonra o da üniversiteye doğru sürmeye başladı.

Hepsi de otoparka park ettiler arabalarını. İnip kampüse doğru yürümeye başladılar. Adel ve Murat, kendi bölümlerinin dersliklerine doğru ilerlerken, diğerleri de kendi bölümlerini ilgilendiren dersliklere doğru yürümeye başladılar. Kerem yine Adel'le aynı derste olacaktı. Çünkü ikisinin de bölümleri aynıydı...

Genç kızdan sonra Kerem'de aynı sınıfa girdi. Büyük sınıfta gözlerini gezdirince aradığını da bulmuş oldu. Yani Adel'i. Oraya doğru yavaş adımlarla ilerlerken önüne bir kızın çıkmasıyla birlikte durdu.

"Merhaba Kerem, ben Ecrin. Bak benim yanım boş. Buraya oturabilirsin."

Genç adam tam red etmek için ağzını açmıştı ki, ona konuşma fırsatı vermeyip kolundan tuttu ve kendi yanına oturtması bir oldu. Kerem'in kaşları çatılmıştı. Böyle emrivakilerden nefret ediyordu çünkü. Üstelik bunu daha tam olarak tanımadığı biri yapınca deliye dönüyordu resmen. Şu an da olduğu gibi. Tam kalkmak için hareketlenecekken gözü Adel'e kaydı ve onda ki kıskanç bakışları görünce vazgeçip oturmaya devam etti. Aynı zamanda da sırıtmasını engelleyememişti.

Genç kız ise öfkeyle onlara bakıyordu. Yanlarına gidip Kerem'in elinden tutmayı, onu sahiplenmeyi o kadar çok isterdi ki... Hatta eğer birlikte olsalardı, tam da bunu yapardı. Ama şu an ki şartlar ve bulundukları konum buna izin vermiyordu işte. Ancak böyle öfkeyle bakmakla yetinebiliyordu.

Kıskançlık bütün damarlarında dolaşıyordu adeta. O kızın Kerem'in kolundan tutup yanına oturtmasıyla deli gibi kıskanmaya başlamıştı zaten. Ama Kerem'in de itiraz etmeyip onun yanında oturmaya devam etmesiyle bir o kadar da öfkelenmişti. Ellerini yumruk yapmaktan artık kızarmaya başlamıştı. Hala kıskançlık akan gözleriyle onlara doğru bakarken öğretmenin derse girmesiyle birlikte zorla da olsun bakışlarını onlardan çekmek zorunda kaldı.

**********

Bugünlük bütün dersler bitmişti. Ama Adel Melek kendini bir türlü derslere verememişti. Bu 3 ders sadece öfkeli gözlerle o ikisine bakmakla yetinmişti.

O Ecrin denen kız sürekli Kerem'le konuşma çabaları içerisindeydi. Kerem ise bundan fazla rahatsızlık duymuştu ama bunu Adel'e belli etmemek için büyük çaba sarf etmişti. Ecrin'e ilgiliymiş gibi davranmaya çalıştı. Ama sadece çalıştı...

Genç kız son defa onlara öfkeyle baktı. Aslında bütün öfkesi Kerem'eydi. Onun yanına oturmayı kabul ettiği için. Red edebilirdi değil mi? Direkt oradan kalkabilirdi. Ama bunların hiçbirini yapmanıştı. Hala onlara büyük bir öfkeyle bakarken, Kerem'in de gözleri ona değdi. Ve o bakışları görünce de ileri gittiğini anladı. Yine yaptığı bir şeyden pişmanlık duyuyordu işte. Keşke başta oturmasaydı kızın yanına. Sırf Adel'i kıskandırmak için oturmuştu ama hata yaptığını maalesef ki yeni anlıyordu. İş işten geçince.

Zaten hayat böyle değil miydi? Pişmanlık duyulacak şeyi önce yapar, ve sonra da o pişmanlıklar doya doya yaşanırdı. Bu hep böyleydi. Kerem'in ise Adel'in gözlerinde gördüğü tek şey öfke ve kıskançlıktı. Ama saf kıskançlık. Ve bunların yanında kalbi kırılmış biri gibi bakıyordu genç adama.

Umursamamaya çalışıp sınıftan çıktı ve çıkışa doğru hızlı ve sinirli adımlarla yürümeye başladı. Fakat bir süre sonra arkasında sevdiği adamın sesini duyup adımlarını durdurmuştu.

"Adel."

Yavaşça arkasını döndüğünde Kerem'in kendisine üzgün gözlerle ve pişmanlıkla baktığını gördü. Ama umursamamaya çalıştı. Genç adam, Adel'e doğru bir adım atmıştı ki, onun da hemen tek elini yukarı doğru kaldırıp 'dur' işareti yapmasıyla Kerem durmak zorunda kaldı. Adel Melek'in tersine gidilmemesi gerekiyordu çünkü. Genç adam bunu elbette biliyordu. Ve hala ona aynı bakışlarla bakıyordu. Adel'de omuzlarını silkip arkasını döndü ve yürümeye devam etti.

Bu kafayla hiç konferansa giremezdi. Çünkü kafasını veremeyeceğini biliyordu. Otoparka gittiğinde arabasına binip son sürat eve doğru sürmeye başladı.

Ama Kerem'de konferans salonuna gitmek yerine otoparka doğru yürümeye başladı. Adel'le konuşmalıydı bir an önce. Baş başa... Arkadaşları da onun konferans salonuna değil de otoparka doğru gittiğini görünce peşinden gitmeye başladılar. Nedenini sormadan.

Sonuçta hepsi de soluğu evde aldılar. Hira'gilin oturduğu evde. Bir süre sonra salonda otururken de Ceren dayanamayıp sormuştu Kerem'e ne olduğunu. Çünkü eve geldiklerinden beri hiç değişmeyen yüz ifadesinden anlamışlardı zaten bir şey olduğunu. Kerem'de anlatınca, onlarda tabi Adel'in tarafını tutmuşlardı. Çünkü Kerem'in böyle bir şey yapması hataydı.

Adel'de çoktan eve gitmiş ve üzerini değiştirmişti. Ama hala sinirliydi. Elinde ki kıyafetlerle birlikte evden çıkıp Hira'gilin oturduğu eve doğru yürümeye başladı. Sonuçta onundu kıyafetler. Amacı bir an önce vermekte değildi aslında. Sadece kafası dağılsın diye gitmek istemişti onlara. Biraz da olsun öfkesini dindirebilmesi için. Tabi Kerem orada değilse. Ve Adel olmamasını her şeyden çok istiyordu. Ama hayatta her istenilen de olmuyordu maalesef.

Genç kız zile bastı. Hira oturduğu yerden kalkıp kapıyı açmaya gittiğinde karsısında Adel'i görmeyi tahmin edememişti doğrusu. Tabi o, Kerem'in de olduğunu düşünmüyordu.

"Adel, hoşgeldin." dedi içten bir gülümsemeyle Hira. Ardından da, "geçsene." diyerek kapının önünden çekildi girmesi için. Hala dinmemiş olan o öfkesine rağmen hafif bir gülümsemeyle içeri adımını attı.

"Ben, kıyafetlerini getirdim."

"İyi yaptın. Bu sayede sen geldin işte." diye bir cevap verdiğinde genç kızın gülümsemesi artmıştı. Zaten sadece Hira başarabiliyordu bunu. İkisi de salona geçtiklerinde Adel'in gördüğü yüzle birlikte gülümseyen yüzü yine düştü. Yine yerini sinirli gözlere bıraktı. Kerem'de ona bakıyordu o eşsiz duygu yüklü bakışlarıyla.

Ama yine de iğerlerine ayıp olmasın diye sinirli bir soluk verip o da oturdu yanlarına.

**********

Genç adamın bütün planı hazırdı. Bu gece, bu iş bitecekti. İntikam alırken sadece Adel ve arkadaşları üzerinden oynamayacaktı herhalde dimi? Elbette hayır.

Önce Adel ve Kerem'in sevdiklerinden başlamalıydı işe. Zaten babası ve Vildan Hanım'ın da düşünceleri bu yöndeydi. Önce Adel ve Kerem'in ailelerinden başlayacaktı. Zaten Kerem'in amcası ve yengesi, Adel'in ailesine gitmişti misafirliğe. Çok sevmişler, anlaşmışlardı birbirleriyle. Bu akşam da iki aile orada toplanmaya söz vermişlerdi. Kerem, Defne ve Adel hariç tabi.

Aileleri bu hayattan tamamen yok olduklarında ise, işte bu genç kız ve genç adam için çok büyük bir yıkım olacaktı.

Ve daha onların acıları dinmeden, o çok değer verdikleri arkadaşlarına gelecekti o sıra. Hepsi de bu dünyadan göç edeceklerdi öbür dünyaya. Ve onlardan sonra da sıra, artık bu hayatta yapayalnız kalmış olan Adel ve Kerem'e gelecekti. En son onlardı. Önce, onların sevdikleri, değer verdikleriydi.

Genç adamın bu düşüncelerle birlikte yüzünde bir zafer sırıtması yer almıştı.

**********

Onlar ise hala otururlarken, Adel Melek'in telefonu çalınca arayana baktı önce. Kardeşi Arel arıyordu. Yüzünde ki sıcacık gülümsemesiyle diğerlerine söyleyerek ayağa kalktı ve aramayı cevaplandırıp telefonu kulağına götürdü.

Kardeşiyle konuşa konuşa dün gece kaldığı odaya girdi. Uzunca bir süre konuştular. Ve yarın için kahvaltı davetini elbette red etmedi genç kız. Konuşmaları sonlandığında ise arkasını döndüğünde karşısında Kerem'i görmeyi beklemiyordu. Göz devirmemek için kendini zorladı ve sonunda başardı da. Sürekli bu şekilde karsısında belirip duruyordu çünkü. Dün yemekten sonra, mutfakta da böyle olmuştu.

Genç kız hiç bir şey söylemezken, genç adam ona doğru ilerlemeye başladı yavaş adımlarla. Aynı zamanda da onun gözlerine bakıyordu. En derinine üstelik...

"Özür dilerim."

Kerem'in sesini, ve söylediği şeyi duyunca başını aniden kaldırıp o da genç adamın gözlerine bakmaya başladı. Bir süre sadece bakıştılar. Ama en sonunda, "pardon?" diye bir tepki verdi genç kız. Ondan sonra da derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

"Neden özür diliyorsun ki benden? Burada asıl özür dileyecek biri varsa, o da benim. Bunu sen de benim kadar iyi biliyorsun. Ama ben, özür dilemeye bile tenezzül etmedim değil mi? Peki sen neden diliyorsun ki?" diyerek konuşmasını bitirdi. Ama Kerem'e konuşma fırsatı vermeden tekrar konuştu.

"Artık sen özgür birisin sonuçta. İstediğinle konuş."

Evet. İçi yana yana bunları söylemişti resmen. Oysa ki onu bir kızla olma düşüncesi bile ne kadar sinirlendiriyor, öfkelendiriyordu. Fakat yapacak başka bir şeyi de yoktu ki. Yapmak zorundaydı. Üstelik artık o da buradaydı. Annesi Vildan Hanım. Onu dinlemeliydi. Belki de haklıydı. O oğluna iyi gelmiyordu. Kim bilir?

Bir süre daha baktı sevdiği adamın gözlerine. Onda ki o bakışları görünce kendisinin de gözleri doldu dolacaktı yine. Ama kendini zor tutuyordu ve bunu belli etmemeye çalışıyordu. Daha sonra da kapıya doğru adımlarken, Kerem birden onun bileğinden çok sert olmayacak şekilde tuttu. Onun bunu yapmasıyla birlikte genç kız adımlarını durdurdu. Ama tenleri birbirine değince de ikisinin vücudu titredi hafifçe. Uzun zaman sonra, yani 1 yıldan sonra sadece ikinci temasları olmuştu bu. İlki zaten tesadüf eseri o üniversitede çarpıştıklarında olmuştu. Tenleri ikinci defa temas etmişti. Haliyle heyecandan içleri bile türemişti. Çünkü hala birbirine deli gibi aşıklardı...

Bir süre sonra Kerem'in fısıltı şeklinde çıkan sesini duydu.

"Her şeyi, biliyorum."

Adel'in de ani bir hareketle başını ona doğru çevirmesi bir oldu.

Ağzından, "Ne?" diye bir nidanın da çıkmasını engelleyememişti. Kerem'de derin bir nefes alarak konuştu.

"Evet, biliyorum her şeyi. Annemin yüzünden gittiğini biliyorum. Seni, onun zorladığını biliyorum. Defne söyledi."

Genç kız şaşırdı elbette. Ağzının bir karış açık kaldığının bile farkında değildi. O nereden biliyordu ki?

Aklında ki bu soruyu ona sormayı akıl edebilmişti ama. "O nereden biliyor ki?"

"Ona da Hira söylemiş." diye bir cevap verdiğinde, genç kızın yine aklında bir soru oluştu. Peki Hira nereden biliyor? Tabi, yine aklında oluşan bu sorusunu da içinde bırakmadı.

"Hira nereden biliyormuş peki?"

Genç adam o soruya da cevap verdi.

"Ona da Murat söylemiş."

Genç adam hafifçe güldü daha sonra. Bu, Adel'in gözünden kaçmamıştı. Resmen bir döngünün içindeydiler... Sanki kulaktan kulağa oynuyorlardı... Biri diğerine bir şey söylüyordu, o da başka birine aynı şeyi söylüyordu. Döngü haline gelmişti artık bu. Kerem gülmesin de kim gülsündü?

Adel'de bundan başka bir soru sormadı genç adama. Zaten bütün sorular Murat'ta bitiyordu. O nereden biliyor diye sorarsa da, en saçma soru bu olurdu. Çünkü Murat'a da her şeyi Adel anlatmıştı zaten. Ama onlara da kızamıyordu açıkçası. Kerem'in de öğrenmesi bir bakıma iyi bile olmuştu. En azından artık kendisine öfke ve nefretle bakmıyordu. Hatta şu bir kaç gün iyi bile davranıyordu. Bu şehir de, 1 yıl sonra ilk karşılaştıkları ve sonra ki olaylar da davrandığı gibi davranmıyor, o günler de baktığı gibi öyle öfkeyle, nefretle bakmıyordu... Yani bu yönlerden, öğrenmesi iyi bile olmuştu. Her ne kadar kendisi söyleyemiyor olsa da, başkasından öğrenmesi Adel için de iyi olmuştu. Çünkü öğrenmesini istediği halde, Vildan Hanım yüzünden kendisi söyleyemiyordu.

Kerem'e, ona gerçekleri söyleyen Defne'ye, ve Hira'ya gerçekleri anlatan Murat'a diyecek bir şeyi yoktu.

Adel tekrar hareketlendiğinde Kerem onun bileğini bırakmadı.

"Ama ben, hala seni seviyor, ve aynı zamanda özlüyorum. Şu an, yanımda olsan bile."

Kerem'in söyledikleriyle birlikte bedeni kaskatı kesildi. Dili lal olmuştu genç kızın. Ama bunu zaten Adel biliyordu. Yani kendisini hala sevdiğini. Onun bu duruşu, ve bir şey söyleyememesi tamemen heyecandandı. Elleri ve ayaklarının titrememesi için de kendini zor tutuyordu. Çünkü 1 yıldan sonra ilk defa Kerem'in kendisini hala sevdiğini onun ağzından duyuyordu. Dün gece kendisi söylemişti genç adama zaten. Genç adama, onu sevdiğini söylemişti Adel. Evet, ama genç adam öyle bir şey söylememişti karşılık olarak.

Ama şimdi söylemişti işte. Adel'in hiç beklemediği bir anda. Hiç beklemediği bir zamanda. İşte hep böyle olmuyor muydu zaten? İnsanın bekledikleri, o an içinde gerçekleşmeyebiliyordu. Daha çok, beklemedikleri bir zaman da gerçekleşiyordu.

🌻🌻🌻🌻🌻 

💜 Bölüm biraz-cık kısa olabilir. Ama aslında kısalığından değil. Ben kafamda ki kurguya göre yazıyor, ve aklımda ki olaya göre bölümü bitiriyorum. Bu bölümün de böyle biteceği, daha bölümü yazmaya başlamadan önce aklımdaydı zaten. Ondan yani... 💙

Continue Reading

You'll Also Like

151K 8.1K 51
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
195K 9.6K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
557K 20.5K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...