SOĞUK SEMT

By ElaSelviNur

182K 10K 2.6K

Sessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere dü... More

❌ 1. BÖLÜM ❌
❌ 2. BÖLÜM ❌
❌ 3. BÖLÜM ❌
❌ 4. BÖLÜM ❌
❌ 5. BÖLÜM ❌
❌ 6. BÖLÜM ❌
❌ 7. BÖLÜM ❌
❌ 8. BÖLÜM ❌
❌ 9. BÖLÜM ❌
❌ 10. BÖLÜM ❌
❌ 11. BÖLÜM ❌
❌ 12. BÖLÜM ❌
❌ 13. BÖLÜM ❌
❌ 14. BÖLÜM ❌
❌ 15. BÖLÜM ❌
❌ 16. BÖLÜM ❌
❌ 17. BÖLÜM ❌
❌ 18. BÖLÜM ❌
❌ 20. BÖLÜM ❌
❌ 21. BÖLÜM ❌
❌ 22. BÖLÜM ❌
❌ 23. BÖLÜM ❌
❌ 24. BÖLÜM ❌
❌ 25. BÖLÜM ❌
❌ 26. BÖLÜM ❌
❌ 27. BÖLÜM ❌
❌ 28. BÖLÜM ❌
❌ 29. BÖLÜM ❌
❌ 30. BÖLÜM ❌
❌ 31. BÖLÜM ❌
❌ 32. BÖLÜM ❌
❌ 33. BÖLÜM ❌
❌ 34. BÖLÜM ❌
❌ 35. BÖLÜM ❌
❌ 36. BÖLÜM ❌
❌ 37. BÖLÜM ❌
❌ 38. BÖLÜM ❌
❌ 39. BÖLÜM ❌
❌ 40. BÖLÜM ❌
❌ 41. BÖLÜM ❌
❌ 42. BÖLÜM ❌
❌ 43. BÖLÜM ❌
❌ 44. BÖLÜM ❌
❌ 45. BÖLÜM ❌
❌ 46. BÖLÜM ❌
❌ 47. BÖLÜM ❌
❌ 48. BÖLÜM ❌
❌ 49. BÖLÜM ❌
❌ 50. BÖLÜM ❌
❌ 51. BÖLÜM ❌
❌ 52. BÖLÜM ❌
❌ 53. BÖLÜM ❌
❌ 54. BÖLÜM ❌
❌ FİNAL ❌
❌ GAZEL ARSLANOĞLU ❌
❌ GİRAY DEMİRSOY ❌

❌ 19. BÖLÜM ❌

3.6K 209 46
By ElaSelviNur

GAZEL'İN  ANLATIMINDAN; 

İnsanlar beni yordukça kendi kabuğuma, içime çekiliyorum. Orda duruyorum bir süre, dinleniyorum. Kafamı boşaltıyorum. Bütün cümlelerden, kelimelerden hatta harflerden kendimi kurtarıyorum. Zihnimin en ücra köşelerinde kendimi kaybediyordum. Kendi kendimi bulduğum tek yerdi orası. Belki de bu yüzden bu kadar çok seviyordum yalnızlığı. Birçok kişinin korktuğu yalnızlık, benim evim gibiydi.

Karanlık etrafa yavaş yavaş hakim olmaya başlarken, Güneş de yerini Ay'a teslim etmişti. O tuhaf sarılma şeysinden sonra Giray hiçbir şey söylemeyip, arkasına bile bakmadan gitmişti. Bende arabaya binip Osman'ın yanına gelmiştim. Geldiğim gibi de Osman'ın ev eşyalarını topladığını görünce, az da olsa dinmiş olan sinirim baş göstermişti ve ani bir sinir krizi ile ona girişmiştim. Yarım saat boyunca saç başa kavga etmiş sonunda da yorulup yere yatmıştık.

Hemen yanımda yatan Osman malına baktım. Saçlarımı koparmıştı hayvan! Boynundaki ve yanaklarındaki tırnak izlerini görünce gülmeye başladım. Onunda saçları dağılmıştı ve boynundaki ve yanaklarındaki tırnak izlerim kan toplamıştı. Tişörtünün de yaka kısmı yırtılmıştı. Bu hâli gözüme oldukça komik gelirken daha fazla dayanamayıp daha sesli gülmeye başladım. Osman ilkten tuhaf tuhaf bana baksa da sonunda o da gülmeye, pardon anırmaya başlamıştı. Gerçekten de anırıyordu hayvan. Gülerken domuz sesleri falan çıkarıyordu ve bu sesler benim daha da gülmeme neden oluyordu. Uzun bir süre gülmediğim için çenem ağrımış ve gözlerimden de yaş gelmişti.

Osman ile yerde çamış gibi yatarken arka cebimdeki telefonu titredi. Kalçamı havaya kaldırıp telefonu alırken gelen mesaja baktım. Yağız mesaj atmıştı. Yarım saat sonra mekânda olmamı ve acil olduğunu söylüyordu. Telefonu kapatıp yavaşça ayağa kalktım ve yerde halâ yatan Osman'a elimi uzattım. Osman halâ susmamış, gülmeye devam ediyordu. Elimi görmemişti bile. Onun bu hâline sırıtıp, koltuğun üzerindeki ceketimi alıp evden çıktım.

Mekâna geldiğim gibi arabayı diğer üç siyah arabanın yanına park edip indim. Arabayı kilitleyip anahtarı ceketimin cebine koyarken bir yandan da mekânın giriş kapısına doğru yürüyordum. Oldukça tercih edilen bu bar, kuyruk sırasının uzunluğundan bu gecenin kalabalık olacağı anlaşılıyordu. Hem olduğu konum nedeniyle hem de mekanın güzelliğiyle benim bile favori yerim olmuştu. Daha fazla beklemeden korumaların açtığı yoldan içeriye girdim. Içeride çalan hareketli müziğe herkes eşlik ederken bu saatte bile buranın bu kadar marjinal olması tuhaf ama güzeldi. Etrafa kısaca göz gezdirip merdivenlere yönelip Giray'ın odasına doğru gitmeye başladım. Her köşede öpüşen çiftler midemi bulandırırken bir an önce odaya girmeyi amaçlıyordum. Kapının önüne geldiğim gibi içeriye dalarken içerdeki herkes bana bakmıştı. Içeride Giray,Yağız ve Poyraz'ın dışında biri daha vardı. Istemsizce onu incelemeye başlamıştım.

Sarışın olan adamın saçları uzundu. Boyu Giray ile nerdeyse aynı gibi olsa da Giray ondan daha uzundu. Atletik bir vücuda sahip olan bu adam yine Giray'ın yanında zayıf kalmıştı. Gözleri mavinin en değişik tonu olurken nedense ondan iğrenmeme neden olmuştu. Mavi gözün herkese yakıştığını düşünmüyordum hatta bazılarında da itici duruyordu. Kirli sakalları olan adamı incelemeyi bırakıp onlara doğru bir adım daha atıp Yağız'ın yanına geçtim. Adam beni incelemeye devam ederken Giray'ın seslice öksürmesi ile gözlerime bakmaya başlamıştı. Daha sonra Giray'a dönüp elini uzattı.

"O zaman seni iki gün sonra olan davete bekliyorum. Bu sefer de gelmemezlik yaparsan fenâ bozuşuruz haberin olsun Giray!"

Giray adamın elini tutup sıkarken, despot hâlinden hiçbir taviz vermemişti.

"Tamam Barbaros, uzatma. Geleceğiz merak etme. Iki gün sonra görüşürüz o zaman?"

Nedense Giray'ın onu geçiştirdiğini hissetmiştim. Adam ona cevap vermeden elini çekip bana doğru gelmeye başlamıştı. Adam iyice dibime girerken bu yakınlıktan hoşlanmayıp bir adım geri gittim. Istemsiz çatılan kaşlarımın yanında elimde  belimdeki silaha gitmişti. Adam bu hareketime şaşırsa da bir şey demeyip elini uzattı.

"Acaba adınızı bana bahşeder misiniz Leydim?"

Bu dediklerine karşı vücudum gerilmeye başlarken kaşlarımı daha çok çatmama da neden olmuştu.

"Sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum. Ayrıca nesiniz siz, kraliyet ailesinden falan mı? Her neyse Giray artık başlayalım mı, yeterince boş yaptık."

Giray ve diğerleri bıyık altından gülerken adamı eli havada bırakıp büyük masanın karşısındaki deri koltuğa oturdum ve ayağımı diğer bacağımın dizine koyarak telefonumu çıkardım ve telefonla uğraşıyormuş gibi yaptım.

"Tekrar görüşmek üzere Leydim. Giray, davetimde bu hanımefendiyi de görmek isterim."

Adam başka bir şey demeden odadan çıkarken, telefonu kapatıp tekrar cebime koydum ve oturduğum yerde biraz daha dikleştim.

"Bu yavşaklığın kaçıncı seviyesi böyle!"

Ağzımdan çıkan sözler ile herkes yerine geri otururken ilk cevap Poyraz'dan gelmişti.

"Son seviyesi. Barbaros tanıyabileceğin en yavaş heriftir."

Düzelen kaşlarım merakla kalkarken Giray'a döndüm.

"Kim bu yavşak? Ve lütfen sıradaki av olduğunu söyle bana."

Giray nefesini sesli bir şekilde havaya bırakıp oturduğu yerde geriye doğru yaslandı.

"Maalesef ki av değil. Barbaros çok eski bir arkadaşım. Yani en azından öyleydi. Bundan bir sene önce falan bana yalan söyleyip arkamdan iş çevirdi sonra da kendini affettirmek için böyle arada gelir gider ve benim de onu affettiğimi sanır."

Anladım dercesine başımı aşağı yukarı sallarken bir soru daha yönelttim.

"Peki ya bu davet işi ne?"

"Tamamen gereksiz bir şey. Bu şerefsizin babası öldü, bütün mal varlığı da buna geçti onun için de davet veriyor. "

Poyraz sorduğum soruya cevap verirken daha fazla ona bakmadan tekrar Giray'a dönmüştüm. Poyraz ile ne yapacağımı halâ daha bilmiyordum. Benim elimden bir daha sahip olamayacağım bir şeyi almıştı ve ben bunu bir türlü hazmedemiyordum. Evet belki 'anne' kelimesi benim için çok yabancı olsa da yine de üzülmüştüm. Şu anda bu konuları düşünmemek için kafamı iki yana sallayıp konuşulan konuya odaklandım.

"Hey, sen iyi misin? Sana sesleniyoruz."

Yağız endişeyle bana bakarken, Giray'a baktım.

"Ah, evet iyiyim. Dalmışım sadece. Beni bu akşam niye çağırdığınızı söyleyecek misiniz artık?"

Kendimi iyi hissetmiyordum ve burdan bir an önce çıkmak istiyordum. Biraz da olsa rahatlamak adına ceketimin cebinden sigara paketimi çıkarıp içinden bir dal alıp dudaklarım arasına sıkıştırdım. Paketi tekrar cebime koyup bir zamanlar Giray'dan ceplediğim çakmağı çıkardım. Sigarayı tutuşturduktan sonra oturduğum yerde biraz daha yayıldım ve sol elimdeki çakmağı döndürmeye başladım. Yağız kucağındaki bilgisayarından bir şeyler yaparken, Poyraz aşağıyı kontröl etmek için gitmişti. Giray masasının üzerindeki içkisini içerken, gözleri benim ve çakmak arasında mekik dokuyordu.

Sigaramı bitirdiğim gibi izmaritini küllüğe bastırıp, elimdeki çakmağı da cebime koydum.

"Artık söyleyin ne söyleyecekseniz. Işim var gitmem lazım."

Giray kaşlarını çatarken, umursamadan Yağız'a baktım.

"Yarın bir mekân basacaksınız. Adam bizden aldığı silahların parasının bir kısmını halâ ödemedi. Göz dağı verecek ve parayı alacaksınız."

"Kiminle gidicem mekanı basmaya?"

"Poyr-"

Hızla Giray'ın lafını keserken, sinir hızla vücuduma yayılırken ayağa kalktım.

"Ben onunla hiçbir yere gitmem. Kendim giderim daha iyi!"

"Ben gelirim seninle. Beraber gideriz."

Yağız'ın dediklerine karşı Giray'a bakarken herhangi bir tepki bekledim. Giray'ın kafasını onaylar anlamda sallarken tam konuşacaktı ki onu beklemeden hızla odadan çıktım.

Bar kısmına geçip otururken barmen hemen önümde bitmişti.

"Viski"

Barmen başını sallayıp giderken aradan çok geçmeden önüme bardağı bırakmıştı. Barmen tekrar işine dönerken ben de dertlerime ve yalnızlığıma döndüm. Oldukça yüksek ve hareketli olan şarkı başımın ağrımasına neden olurken daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. Bardaktaki viskiyi tek dikişte içip sertçe masaya bırakırken, arka cebimden çıkardığım yüz lirayı bardağın altına koyup mekândan çıktım.

Sarı arabam tam karşıdan bana bakarken gülümsedim. Elimde kalan belki son şey bu arabaydı. Bir sürü arabam vardı fakat onlara da el konulmuştu ve lanet olsun ki hiçbir şey yapamamıştım. Arabamın kilidini açıp yerime otururken kemer takma gereksinimi duymadan arabayı çalıştırıp sahile doğru sürmeye başladım. Bu şehire geldiğimden beri sahile pek gidememiştim ve açıkçası da özlemiştim.

Arabayı park edip, torpidodan kulaklıklarımı alıp aşağı indim ve arabayı kilitledim. Denize en yakın olan banka otururken, kulaklıklarımı kulağıma taktıktan sonra diğer ucunu telefona taktım. Rap tarzı şarkılar dinlemeyi sevdiğim için Taladro şarkılarını sırayla dinlemeye başladım. Kulaklarımda hayatın tüm acımasızlıkları, hileleri, oyunları yankılanırken keyifle geriye yaslandım. Cebimdeki sigara paketini tekrar çıkarıp içinden aldığım tek dalı dudaklarım arasına sıkıştırırken yine Giray'ın çakmağı ile alevledim. Paketi bu sefer bankın üzerine bırakırken çakmağı yine bırakmamış, elimde döndürmeye başladım.

Ben birçok kişinin düşüncesinin aksine güçsüz biriydim. Ben bu gücü geçmiş zamanlarda hiç istemedim. O zamanlardaki durum beni bu hâle getirmişti. Ama yine de bana soracak olursanız güçlü falan değildim hatta her yerim yara bere içindeydi. Ne yaramı saran oldu ne de kabuk tutmasına izin veren oldu. Benim yaralarım hep açıktı. Kan akışı hiç durmuyor, sürekli devam ediyordu. En acısı da ne zaman bu yaralarla yaşamaya alışsam yeniden bir yenisi daha ekleniyordu.

Saat ilerliyor, şarkılar bitiyor ve önümdeki izmarit dağı büyüyordu. Bu sefer Ay yerini Güneş'e bırakmıştı. Şafak çoktan sökmüştü. Arkamda arabaların korna sesleri gelmeye başlamıştı. Arada sırada geçen insanlar bana baksada bunu önemsemiyordum. Saatler işlemeye devam etti. Kalabalık artarken yanında sesi de beraberinde getirmişti.

Saatin kaç olduğunu tam olarak bilmesem de güneş yakıcı sıcaklığına ulaşmıştı. Cebimdeki telefonun titremesi ile olduğum yerde sıçramıştım. Telefonu cebimden çıkarıp kimin aradığına bakarken, arayan kişi Yağız'dan başkası değildi.

"Yağız ?"

"Gazel nerdesin?"

Sesi oldukça heyecanlı geliyordu. Onu bu kadar heyecanlandıran şeyi merak etmiştim.

"Sahildeyim. Ne oldu?"

Arkadan birkaç tıkırtı sesi gelirken yavaşça ayağa kalktım ve arabaya doğru yürümeye başladım.

"Şey diyecektim ya, bugün mekan basmaya gidicez ya buraya gelsen de hazırlık yapsak?"

Dediklerine göz devirirken, ilk defa bir yeri basmaya gittiği her yönden belli oluyordu.

"Ben şimdi eve gidip üstümü falan değiştireceğim. Sonra da gelir seni alır basacağımız mekâna gideriz. Sende bu arada hazırlan ve sakin ol tamam mı?"

"Tamam tamam. Ben zaten hazırım. Dün gece pek uyuyamadım da. Bekliyorum ben seni."

Telefonu kapatıp cebime koydum ve arabaya binip Osman'a doğru sürmeye başladım. Giray ile bu konuyu konuşacak ve o Sancar şerefsizinden her şeyimi geri alacaktım.

Arabayı gelişi güzel park edip indim ve eve girdim. Bizimki televizyon karşısındaki koltukta uyuyamamıştı. Onun bu hâline gülümseyip koltuğun üzerindeki battaniyeyi üzerine örtüp açık televizyonu kapattım ve hızla banyoya geçtim. Üzerimi çıkardığım gibi duş kabininin içine girdim ve hızlıca yıkanmaya başladım.

Üzerime havluyu sardığım gibi arka odaya geçip üzerime giyinmeye başladım. Siyah kargo pantolonumu giyerken ayaklarıma da çorap giyip siyah postallarımı giymiştim. Atış bıçaklarımdan iki tanesi botlarımın içine koyup bağcıklarını çok sıkı olmayacak şekilde bağladım. Üzerime siyah kısa kollu tişört giyip, boynuma da zincir kolyelerimi taktım. Saçlarımı tarayıp hızla kuruturken daha fazla oyalanmadan silahımı belime koyduğum gibi telefonumu ve deri ceketimi alıp sessizce evden çıktım. Arabaya binip çalıştırırken bugünün kazasız ve belasız bitmesi için dua ediyordum.

Mekâna geldiğim gibi arabayı öylece bırakıp indim ve mekâna girdim. Sadece çalışanlar ve bizim üç silahşör vardı. Yağız beni gördüğü gibi yanıma gelirken onun bu hâline göz devirmeden edemedim.

"Yağız biraz sakin ol. Alt tarafı gidip biraz racon kesicez. Hadi çıkalım."

Diğerlerine bakmadan çıkıp arabama bindim. Yağız'ın da binmesi ile meşhur mekana doğru gitmeye başladık. Yağız'ın bu hâli beni kuşkandırıyordu. Umarım her şey yolunda gider ve ona bir şey olmadan geri dönerdik.

Mekana geldiğimiz gibi arabayı park edip indik. Yağız tam gidecekken onu kolundan tutup arabanın arkasına çektim. Bagajı açıp içinden çelik yelek aldım ve ona verdim.

"Tişörtünü çıkart ve yeleği giy. Üzerine de tişörtünü giy. Ceket giymeyi de unutma. Yelek olduğu belli olmasın. Acele et."

Aradan çok geçmeden giyinmiş bir şekilde gelmişti yanıma. Derin bir nefes alıp içeriye doğru ilerledik. Mekan Medusa'nın aksine oldukça basıktı. Içerisi içki ve ter kokusu kokarken şimdiden midem bulanmıştı. Yağız ile beraber ilerlerken bir yandan da etrafa bakıyordum. Yukarıya çıkan merdiveneler, oldukça pis olan yerler ve birbirinden pezevenk adamlar vardı. Merdivenlere yönelip yukarıya çıktık. Dar koridorda ilerlerken diğer kapıların aksine daha büyük olan kapıdan içeriye girdik. İçerdeki adamların hepsi bir anda bize bakarken içimden gelen gülme isteğini bastırdım. Adamın ismini sormadığım aklıma gelince başka yoldan sordum sorumu.

"Bu leş mekanın sahibi kim?"

"Hayırdır, çok mu beğendin?"

Her hâlinden 'ben şerefsizim' diye bağıran adama doğru yürüyüp tam önünde durdum.

"Yok. Sende bize ait olan bir şey varmış. Onu almaya geldik."

Adam oturduğu yerden ayağa kalkarken silahını çekmiş ve alnıma dayamıştı. Yağız tam bize doğru gelecekti ki elimi kaldırıp onu durdurdum.

"Kimin itlerisiniz lan siz, sahibiniz kim?"

"Giray Demirsoy"

Sadece iki kelime. Evet, sadece iki kelime yetmişti adamın alnımdan silahı çekmesi ve birkaç adım geri gitmesi bir olmuştu

"Paranın kalan kısmını ödemenin zamanı geldi ha?"

Ben dikkatle adama bakarken, adamın arkamdaki birisine kafasıyla işaret yaptığı gibi tam arkama dönecektim ki boğazımda hissettiğim keskin acıyla bir anda yere yığıldım. Adam başımın ucunda eğilip yüzüme gelen saçlarımı geriye doğru ittirdi. Gözlerim kapanmış fakat az da olsa olanları duyuyordum. Fakat en son duyduğum şeyi hayatım boyunca hiç duymamalı dilerdim.

"Uyuşturucunun keyfini çıkar güzelim."

BÖLÜM  SONU

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 84.3K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
45.1K 2.9K 56
"Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir" demiş Tolstoy. Yavuz da, Bahar'ın şehrin...
385K 14.3K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
302K 31.7K 43
Peki ya biz? Açılmak üzere duran süslü bir kurdale miyiz? Yoksa açılması neredeyse mümkün olmayan gösterişsiz bir kördüğüm mü?