İNTİKAM MELEĞİ 2

By K_kumralhanim

67.9K 3.6K 2.1K

* İntikam Meleği adlı hikayemin 2. kitabıdır. * Devamı niteliğindedir... ☘️☘️☘️☘️☘️ Satranç hayat gibidir... More

🏆 TANITIM 🏆
1. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
☘️ DUYURU ☘️
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
DUYURU ☘️
24. BÖLÜM
YENİ BİR HİKAYE DAHA
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM

2. BÖLÜM

3.1K 175 63
By K_kumralhanim

Altını çize çize okuduğunuz kitaplar vardır. Çok sayfalı kalın kitaplardır bazen bunlar. Günler, haftalar hatta belkide aylar sürer okuyup bitirmek.

Bitirdiğinizde belki size hiçbir şey vermez o kitaplar ve siz harcadığınız zamana üzülürsünüz... Ama bir bakarsınız ki aklınıza bir çivi gibi mıhlanan altını çizdiğiniz o cümleler hayatınızı değiştirmiş, koca bir romandan sadece altı çizili üç-beş satır size hayatın anlamını öğretmiştir...

🌴🌴🌴🌴🌴

Genç kızın telefonuna bir mesaj gelmesiyle birlikte eline aldı. Mesaj instagramdandı. Kerem'den...

İki gün önce ki o kısacık yazışmadan sonra mesaj falan atmamıştı. Adel'de öyle. Mesajı açtığında okumaya başladı.

kerem.vuralx

Ne zaman içimden sana ait bir şeyleri söksem, kendimi parçalıyormuş gibi oluyorum.

Hani sen sevdiğini yarı yolda bırakacak kadar yüreksiz değildin, hani sen bana kalkmayı değil, düşmemeyi öğretecektin neredesin, neredesin?

Adel Melek'in gözlerinden yine bir damla yaş düşmüştü eş zamanlı olarak. Sanki kendisini üzmek, canını yakmak için yazıyordu böyle mesajları. Ama buna rağmen Adel'de onun mesajına nazaran masumane bir mesaj yazmak istedi. Ve Kerem'in mesajına cevap yazmaya başladı.

Bir süre sonra da genç adamın telefonuna bir mesajın gelmesiyle birlikte instagrama girdi. Mesaj Adel'dendi.

adel.melek_soylu

Ya benim ki, benim ki nasıl bir his biliyor musun? Oda çok geniş ama sığamıyorsun, kapı orada ama çıkamıyorsun, pencere açık ama nefes alamıyorsun... İşte öyle bir yerdeyim.

Kerem'in hafiften kaşları çatıldı. Bu da ne demekti şimdi? O kendi isteğiyle gitmemiş miydi zaten? Gerçi bıraktığı mektuba da zorunlu olduğunu yazmış ama, bu yine de bir şey değiştirmezdi. Sonuçta, onların ne hale geleceğini umursamadan çekip gitmişti. Genç adam yine hızını alamayıp mesajını yazdı. Amacı neydi, kendisi de bilmiyordu. Sadece Adel bilsin istiyordu. Arkasında nasıl bir enkaz bıraktığını bilsin istiyordu. Biraz da onunda canı yansın istiyordu.

Adel Melek'e yine mesaj geldi. Ondandı işte. Kerem'den. Ne kadar okumamayı düşünse de, dayanamayıp mesajı açtı.

kerem.vuralx

İşin kolayına kaçmadım. Uğruna ölmedim yani. Uğruna ölünecek sandığım biri için yaşadım hep. Sen bunu da bilmedin. Ben bir bakışına bir anlam yükledim, sen aşka kestirmeden gittin. Bir hayatın özetini bırakıp avuçlarıma, gittin. Git... Bana karanlığın ne demek olduğunu öğretmeden bütün ışıklarımı söndürdün.

İşte Adel, bu mesajdan sonra ne cevap verebilirdi ki? Kerem kazanmıştı. O kadar haklıydı ki... Bu hayatın oyunudur aslında. Ne kadar akıllı olursanız olun, ne kadar mükemmel planlar yaparsanız yapın, ne kadar hayat ustası olursanız olun ve ne kadar tecrübeye sahip olursanız olun... Sonuçta hayat sizi kendi oyununun içerisine çeker ve oynamanızı sağlar. Nerede başlayıp nerede biteceği belli olmayan, size ait olmayan ama benimsemek zorunda kalacağınız bir oyundur bu.

Ama genç kız yine dayanamayıp mesajını yazdı ona. O sırada Kerem'e bir mesaj geldi. Telefonu eline alıp baktığında Adel'dendi.

adel.melek_soylu

Belki başka bir zaman başka bir yerde. Sonuçta yarım kalan her şey tamamlanmaya muhtaçtır.

Kerem mesajı okuduğunda yüzünde alaycı bir ifade belirmişti. Hah, 'başka bir yerdeymiş'. Nerede olacak? Daha onun nerede olduğu, nereye gittiği belli bile değil.

Gerçi artık bulamayacaklarını anlayınca aramayı bırakmışlardı onlarda. Bunları düşüne düşüne odadan çıkıp salona indi genç adam. Herkes salonda oturuyordu. Kerem'de yanlarına oturduğu sırada Hira'nın sevinçli sesi duyuldu salonda.

"Adel'de beni takip etmeye başladı."

Evet, Hira dayanamamış, genç kızı instagramdan takip etmeye başlamıştı. Adel görünce şaşırmıştı, ama o da takip etmeye başlamıştı sonradan. Onlarda şaşırmışlardı saçını sarıya boyatmış olduğunu görünce. Hira ise böyle küçücük bir şeye, özellikle de Adel'le ilgili olursa çok seviniyordu işte.

"Nasıl yani? Sen onu takip mi ediyorsun?" diye sordu Ceren. Hira ise başıyla onayladı. Ardından Kuzey birden bağırmaya başladı.

"Nasıl yaaa?! O bizi, sadece bir mektupla bırakıp gitti farkında mısın?!"

Hira'da ona cevap olarak bağırarak konuştu.

"O bizi öylece bırakıp gitmez. Ben eminim, geçerli bir sebebi vardır mutlaka..!"

"Nasıl bir açıklaması olabilir lan bunun! Gitti işte. Bizi umursamadan çekip gitti. Bizim ne hale geldiğimizi bilmiyor musun sen! Serhat abi, Sarp abi... Hepimiz ne hale geldik lan! Hele Kerem, mahvoldu onun yokluğunda. Sonra Arel, Selin, Yağmur. Nerede onlar ha! Nerede?"

Evet, bir de onlar vardı dimi? Yağmur tekrardan Amerika'ya ailesinin yanına gitmişti dayanamayıp. Arel ve Selin ise İzmir'de okumaya karar vermişlerdi. Lise 4'e geçmişlerdi onlarda ve İzmir'de okuyorlardı. Burada kalıpta ablalarının hatıralarını görmek istemiyorlardı. Bu, her gördüğünde onu hatırlamak demekti ve Onlarda bunu istemiyorlardı. Çok kızgınlardı çünkü genç kıza. Hem de çok.

Adel'in annesi ve babası da onlarla birlikte İzmir'e gitmişlerdi zaten. Oraya taşınmışlardı.

Artık derslerinin saatleri geldiği için evden çıktılar. Arabalarına binip üniversiteye doğru sürmeye başladılar.

Aynı dakikalarda genç kız da kendi okuduğu üniversiteye gelmişti bile. Daha dersinin başlamasına da vardı. Bu yüzden de herhangi bir banka oturdu ve yine düşünmeye başladı. Yine düşünceliydi işte. Her zaman ki gibi. Telefonuna bir mesaj gelmesiyle cebinden çıkardı. Mesaj instagramdandı. Ve kimden olduğu da belli değildi. Hafiften kaşları çatıldı.

gizli_kullanıcı

Sen O'nun yüzünden gitmiş olabilirsin. Arkanda bir enkaz bıraktığını bile bilmiyorsun üstelik. Herkes senin için ne kadar kötü haberin var mı? Ama olsun, ben onların bu hallerini görmekten çok zevk alıyorum. Yani sana anlatamam. Onlar ne kadar üzülüyorsa, ben o kadar mutlu oluyorum. Ama benden kurtulmuş değilsin! Çok yakında, çok yakında herkesten intikamımı alacağım. Sadece, bekle ve gör..!

Adel'in gittikçe kaşları çatılıyordu. Bu da kimdi böyle? Ne intikamından bahsediyordu? Sonra aklına gelen kişiyle birlikte, 'o olabilir mi' diye düşündü. Elif'in bilinmeyen abisi olabilir mi? Elif ölmeden önce söylemişti ona. Gerçi hala o söyledikleri aklındaydı. Hiç silinmemişti ki zaten. Söylediği şeyin ne anlama geldiğini düşünüyordu sürekli.

*****

"Sana, size yaşattığım o kadar şey için senden özür diliyorum. Biliyorum, yaptıklarım affedilir cinsten değildi, ama ben yine de özrümü dilemek istedim." diye konuştu Elif ama zorla konuşuyordu sanki.

Arada da kuru öksürükleri başlamıştı. Derin derin nefesler almaya başladı. Zorlandığı o kadar belli oluyordu ki. Ne yapacağımı bilemedim. Ama o, yine de konuşmaya başladı.

"Ben, ben ç-çok, ö-öz-ür dile-rim. Abilerime, çok iyi, b-bak." dedi ve yavaşça gözlerini kapatıp birden yere yığılıverdi.

*****

Evet, son sözleri bunlar olmuştu Elif'in. Bir türlü, o son cümlesinin ne anlama geldiğini anlayamamıştı. 'Abilerime, çok iyi bak.' demişti Elif. Hadi Kerem tamam da, bilinmeyen abisine nasıl bakacaktı ki? Kim olduğunu bilmiyordu bile.

En azından aralarından biri olduğunu tahmin bile edemiyordu...

Gerçekten Elif'in bilinmeyen abisi olabilir miydi bu kişi? Neden olmasın, elbette olabilirdi. Amacının intikam almak olacağını tahmin etmişti zaten Adel Melek. Ama o olmayadabilir. Böyle bir ihtimalde var sonuçta.

"Yine düşünceli gördüm seni."

Yan tarafından bir sesin gelmesiyle birlikte düşüncelerinden sıyrılıp o yöne doğru çevirdi başını. Yine O'ydu işte. Daha adını bile bilmediği kişi.

Adel bıkkın bir şekilde iç çekti.

"Ne istiyorsun yine?" diye sordu, sesi de soğuktu her zaman ki gibi.

"Hiiiiç, arkadaş olmak istiyorum sadece."

Adel Melek yerinden kalktı ve sinirli ve alaycı bir ifadeyle karışık bir ses tonuyla konuştu.

"Tabi, önce arkadaş olacağız. Bir süre sonra da birbirimize aşık olacağız dimi?"

Karşısında ki genç şaşırdı. Hem de oldukça fazla şaşırdı. Adel Melek, arkasını dönüp ilerlemeye başlarken aynı zamanda da ona son sözlerini söylüyordu.

"O bakışlarını bu kadar çok belli etmemen gerekiyordu."

Genç hala şaşkındı. Nasıl fark etmişti. Aslında o umursamaz değildi. Sadece öyleymiş gibi davranıyordu. Kendisinin ona olan bakışlarını bile fark etmişti sonuçta. O kadar da gizlemeye çalışmıştı üstelik.

Adel kendi dersliğine doğru ilerlerken telefonundan birisini arıyordu.

"Alo, buyur patron."

Genç kız yine gözlerini devirdi.

"Sana kaç defa söyleyeceğim bana 'patron' deme diye."

"Ne yapayım ya, alışmışım. Peki tamam, buyur Melek. Şimdi oldu mu?" derken sesinden sırıttığını da anlamıştı Adel Melek. O da ona ikinci adıyla hitap etmek istiyordu. Genç kız da hafifçe sırıtarak;

"Oldu Murat, oldu." dedi. Daha sonra da, asıl söyleyeceklerini söyledi.

"Hani şu bir kaç gündür benimle konuşma çabalarında olan biri var ya."

"Evet." diye cevap verdi Murat'ta. Çünkü o da biliyordu bunu. Arada Adel'in yanına gidiyordu. Hatta görenler şaşırıyorlardı sürekli. Çünkü genç kız kimseyle arkadaşlık kurmuyordu. Yanında hiç bir erkek bile görmüyorlardı. E haliyle şaşırıyorlardı. Onun yanına gittiği bir gün de, yanında görmüştü genç bir çocuğu. Adel'le konuşmaya çalışıyordu. Nasılsa İntikam Meleği ona haddini çok güzel bir şekilde bildirir diye de müdahale etmemişti, ne kadar istese de. Bir de Adel Melek'in tepkisi ters olur diye.

"İşte, bana o çocuğu araştırmanı istiyorum. Adını bile bilmiyorum."

"Sen merak etme patron. Bugün bütün derslerim bittiğinde, bu işi olmuş bil sen." dedikten sonra kapattılar aramayı. Murat başka bir üniversite de okuyordu. Bölümü de işletme. Ceren ve diğerleri belki anlarlar diye aynı üniversiteye gitmiyorlardı. Zaten onlar Murat'ı bazı işlerle uğraşıyor sanıyorlardı. Aslında öyleydi de. Ama aynı zamanda Adel'i de aramaya devam etmişti. Diğerleri aramaktan vazgeçmiş olabilirdi ama o vazgeçmemişti hiç bir zaman. Ama Murat onu bulamadan, Adel onu bulmuştu.

Bir adamından, Murat'ın da bu şehire geldiğini öğrenmişti. Böylelikle bulmuştu da. Aynı evde yaşamıyorlardı. Murat, Teyzesinde kalıyordu. Adel'de kendisine bir ev almıştı zaten.

Diğer taraftan Kerem'in de ilk dersi bitti ve kampüse doğru yürümeye başladı. Oradan herhangi bir banka oturdu. Derin bir nefes alıp, 'keşke sende olsan şu an yanımda, keşke' diye mırıldandı yine. Onu düşününce de aklına eski günler geldi. O güzel günler. Burukça gülümsemeden yapamadı. Ve tekrar mırıldandı; 'yanımda olsan, yine saçlarını okşasam büyük bir zevkle, kokunu derince içime çeksem, sana doya doya sarılsam, öpsem' dedikten sonra, 'neden gittin ha, neden' diye mırıldandı bu sefer de.

Ondan nefret ediyormuş gibi görünse de, bir türlü edemiyordu işte. Olmuyordu. Onu hala o kadar çok seviyordu ki. Nasıl nefret edebilirdi, unutabilirdi onu bu kadar severken? Nasıl???

Yanına bir kızın yaklaşmasıyla birlikte düşüncelerinden sıyrıldı. Kız yanına oturunca da kaşları çatıldı. Ama o hiç takmadan elini uzatarak, "tanışmak ister misin?" diye sordu cilveli bir ses çıkartarak. Tabi kız Adel'den olmasın, oldukça güzeldi, fiziği de iyiydi. Siyah, kıvırcık saçları beline kadar uzanıyordu. Sesi de fazla cilveli çıkmıştı zaten. Onun yerinde başka bir erkek olsa hiç durmazdı. Fakat Kerem'de işler değişiyordu.

Soğuk bir sesle, "hayır!" diye yanıt verdi. Genç kız ona biraz daha yaklaştı ve aynı ses tonuyla yine konuştu. "Emin misin?" ve elini Kerem'in sakallarında gezdirmeye başladı. Genç adam korkutucu bir şekilde kaşlarını çattı bu sefer de. Ne yaptığını sanıyordu bu kız böyle? Hemen onun elini, kendi yüzünden sertçe ayırması bir oldu. Ve aynı hızla da ayağa kalktı. Şimdi kız falan demeyecekti. Çok sinirlenmişti çünkü.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?!" dedi biraz yüksek çıkan sesiyle. Kampüste ki yakınlarında olan bazı kişiler duymuşlar, ve onlara bakmaya başlamışlardı. Kız ise onun sesiyle biraz-cık ürkmüştü.

"Ben, sadece tanışmak istemiştim." bu sefer de sesini masum bir tonda ayarlamıştı.

"Bende sana istemediğimi söylediğim halde ne hakla bana dokunmaya cüret edersin!" dedi, korkutucu çıkmıştı sesi.

"Ama nedeeeen, beni beğenmedin mi yoksaaa?" hala masumane bir ses tonu kullanmıştı. Kerem'de alaycı bir şekilde sırıttı.

"Senin neyini beğeneyim ben be. Anca böyle önünüze gelen, yakışıklı bir erkek gördüğünüzde asılmayı bilin. Başka bir şey bildiğiniz yok. Benim sevgilim senden daha güzel lan. Hatta, benim için dünyanın en güzel kızı o." diyip sustu. Ne söylemişti böyle? Tamamen düşüncesi dışında söylemişti o son cümleyi. Genelde ona asılan bir kız olduğunda hep Adel'i söylerdi sevgilisi olarak. Ama o zaman da gerçekten sevgilisiydi o. Peki ya şimdi? Kendi icraatı dışında söylemişti. Alıştığı için.

"Sevgilin mi var senin? Hiç yanında görmedim." kızın sesini duyunca kendine geldi. Eğer söylediği yanlışı düzeltip 'yok' derse bu kızın kendisinin peşini bırakmayacağını biliyordu. Ve Kerem'de bunu hiç mi hiç istemiyordu. Zaten kafası yeterince doluydu. Şimdi hiç bu kızla veya başka bir kızla uğraşamazdı. Zaten kalbinde hala o varken de, böyle bir şeyin mümkünü bile olamazdı ki. O yüzden de hiç düzeltmedi, ve demin yanlışlıkla söylediği şeyin arkasında durmaya karar verdi.

"Evet, var bir sevgilim. En azından o senin veya senin gibiler gibi değil."

Genç kızın şu an ne yaptığını bilmediği halde söylemişti üstelik bunu. Belki de şimdi yeni bir sevgili yapmıştı kendisine. Bunun doğruluğunu bile bilmeden, Adel'i karşısında ki kıza karşı savunuyordu işte.

"Öyle mi? Kaçırdık seni desene." dedi üzgün bir sesle. Daha sonra da, "kim peki?" diye meraklı bir sesle sordu. Kerem yüzüne alaycı bir ifade aldı.

"Onu aslında herkes tanır. Senin de tanımaman imkansız. O, İntikam Meleği."

Karşısında ki kız da elbette tanıyordu onu. Zaten lakabını duyması bile yetmişti ona. Korkulu gözlerle Kerem'e bakıyordu. Ondan kim korkmazdı ki sonuçta?

Genç adam da yüzünden silinmemiş olan alaycı gülümsemesiyle arkasını döndüğünde arkadaşlarını da görmesi bir oldu. Onlarda hepsini duymuştu. Zaten şu an kendisine buruk bir gülümsemeyle bakmaları da bu yüzdendi. Kampüste ki, yakınlarında olan herkes duymuştu o ismi. Ve hem korkarak, hem de şaşkınlıkla Kerem'e bakmaya başlamışlardı. Böyle bir şey beklemiyorlardı ki. Çünkü o da, Adel'in yaptığını yapıyordu. Adel Melek nasıl yanına hiç bir erkeği yaklaştırmıyorsa, Kerem'de yanına hiç bir kızı yaklaştırmıyodu.

Eee, ne demişler; KALP KALBE KARŞIDIR...

Kerem o bakışları umursamayıp arkadaşlarına doğru ilerlemeye başladı. Hala yüzlerinde buruk bir ifade vardı. İlk konuşan Enes oldu.

"Çok özlüyorsun dimi onu?"

"Özlemez miyim be kardeşim. O kadar çok özlüyorum ki. Ama bir o kadar da kızgınım ona. Fakat yine de yanımda olmasını o kadar çok isterdim ki."

Daha sonrada Ceren konuştu.

"Kim istemez ki? Hepimiz isterdik."

Adel'in ise bütün dersleri bitmiş, eve gelmişti bile. Odasına gidip üstüne eşofman takımını giyip evden çıktı. Daha hava kararmamıştı. Yürüyüş yapmak istiyordu biraz. Hava da güzeldi nasılsa. Kulaklığıyla müzik dinleye dinleye yavaş yavas sahile doğru yürümeye başladı.

**********

Tam 1 saattir sahilin etrafında müzik dinleye dinleye yürüyordu. Ara ara yavaş tempoyla koşuyordu da. Sahil havası ona biraz da olsun iyi geliyordu. En azından kısa bir süreliğine de olsun düşüncelerinden uzaklaştırmaya yarıyordu.

Biraz dinlenmek amacıyla banklardan birine oturdu. Hepsini de çok özlüyordu. Ailesini, Kerem'i, Hira'yı, Ceren'i, Yağmur'u, Kuzey'i, Enes'i, Sarp'ı, Serhat'ı, sevgilisi Kumsal'ı... Herkesi. Murat'tan bazı bilgiler almıştı onlarla ilgili. Mesela bir ara Sarp ve Serhat çok büyük bir kavgaya girişmişti Kumsal için. Çünkü ikisi de aynı kızı seviyorlardı. Serhat'ta bunu anlar anlamaz kavgayı başlatmıştı. Ama bir süre sonra da her şey tatlıya bağlanmıştı. Serhat ve Kumsal şimdi mutlulardı. Hatta yakın bir zamanda nişan tarihi bile kararlaştırmaya başlamışlardı.  Sarp'ta, Kumsal'dan vazgeçip arkadaşını seçmişti. Hira'nın ve Enes'in araları bir kere açılmıştı. Ama ertesi gün barışmışlardı. Şimdi onlarda çok mutlulardı şükür ki. Tabi Adel'siz ne kadar mutlu olabilirlerse artık.

Yağmur ise Adel'in gittiğine dayanamayıp tekrar ailesinin yanına Amerika'ya gitmişti. Adel buna çok üzülmüştü tabi. Onun yüzünden gitmişti çünkü. Ceren ve Murat'ta sevgili olmuşlardı. Adel bunu duyunca çok sevinmişti. İlk günden beri birbirlerine nasıl baktıklarını fark ediyordu zaten sürekli. Ve istediği de olmuştu işte. Ailesi de; yani Adel'in annesi, babası, kardeşi Arel ve Selin'de oradan taşınmışlardı. Bu da Adel yüzünden olmuştu işte. O gittiği için.

Murat yaşanan bütün olayları anlatmıştı ona ama tek bir şeyi atlamıştı. Ailesinin nereye, hangi şehire taşındıklarını söylememişti. Düşüncelerinden sıyrılıp oturduğu banktan kalktı ve eve doğru yine yavaş yavaş yürümeye başladı. Kulaklıkta hala kulağındaydı, müzik dinliyordu yine. Ve ayak uçlarına baka baka yürüyordu düşünceli bir şekilde.

Ama bu düşünceli hali yüzünden;  aynı sırada da, yine kulağında kulaklık, müzik dinleyerek ve Adel Melek gibi ayak uçlarına bakarak, düşünceli bir şekilde ters yöne doğru yürüyen kişiyi de fark etmemişti. Tabi o da Adel'i...

Kerem ve diğerlerinin bütün dersleri bitmiş ve eve gitmişlerdi. Gelmeden önce de bir cafeye gidip bir şeyler yedikleri için de pek iştahları yoktu.

Hepsi de salona geçip oturdular. Kuzey herkese bakarak, "eee, haftaya düzenlenen konferansa gidecek miyiz?" diye sordu. Evet, haftaya, İzmir'de bölümler arası, genel olarak hazırlanmış bir konferans düzenlenecekti bir üniversitede. Bugün hepsine de bilgilendirme yapılmıştı kendi derslerinde. Bu konferans hepsi için de çok önemliydi. Bölümleri, kendi alanları hakkında, uzman profesörler tarafından uzun ve kapsamlı bilgiler verilecekti. Onları için de çok önemliydi bu yüzden. O konferansa katılmak herkesin yararına olacaktı.  O bilgiler eğitim hayatında da, okulları bittiğinde kendi meslek hayatlarında da çok işlerine yarayacaktı çünkü.

Herkes Kuzey'i onaylayan şeyler söylerken, tek bir kişiden ses çıkmamıştı. Tabiki de Kerem'den... Hepsi de ona bakmaya başlayınca, ancak o zaman konuştu.

"Ben gelmeyeceğim."

Gerçekten gitmek istemiyordu çünkü. Zaten yeterince kafası doluydu düşünceleriyle. Bir de oraya kadar boşu boşuna gitmek istemiyordu. Konferansı da dinleyemeyeceği, dikkatini o konferansa veremeyeceği çok açıktı işte.

Ama Serhat'ın o otoriter ve itiraz istemeyen sesini duyunca da, işte o sözün üzerine söz söylemekte imkansızdı.

"Ne demek gitmemek! Sende gideceksin. Geleceğiniz için çok önemli o konferans!"

Kerem hiç bir şey söyleyemezken Serhat tekrar konuştu.

"Hem, bende geleceğim sizinle zaten. Bizimkileri bi göreyim. Onları merak ediyorum zaten." diyip derin bir nefes aldı.

Annesi, babası, Arel ve Selin'den bahsediyordu elbette. Ama sonuç olarak, hepsi de o konferansa gidecekti.

Continue Reading

You'll Also Like

TAKINTI By ❦

Teen Fiction

2.4M 44.5K 44
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
750K 8.9K 5
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...
164K 7.5K 55
Köyde geçen bir aşk hikayesi... O bir inci tanesiydi; Dışı dillere destan bir güzel... Naîf kırılgan ve nârin... Köy kurgusu ve abimin arkadasşı konu...
734K 39.3K 52
En candan gördüğün insanlar en çok canını yakanlardır...🥀🍂 -Mübrem ●●●Ferman Miroğlu ve Jiyan Miroğlu'nun hikayesine hoş geldiniz:)●●● Çoğu sahne...