GÖREV: Agron'un Çırağı | I-II

By Pen_Queen

82.2K 3.1K 998

''Üzgünüm güzelim... Görevim bu; ya ölürsün, ya da ölürüm...'' -Görev: Agron'un Çırağı RomanceTR, Aksiyon-Ma... More

GÖREV: AGRON'UN ÇIRAĞI
Bölüm 1: Kaybolan Hatıralar
Bölüm 2: Kayıpların Bedeli Ödenecek |Kısım 1
Bölüm 2: Kayıpların Bedeli Ödenecek | Kısım 2
Bölüm 3: Tanımadıklarını Tanımalısın
Bölüm 4: Meslektaşlar
Bölüm 5: Küçük yolculuklardan çıkan büyük sonuçlar
Bölüm 6: Anlaşılması güç olan
Bölüm 7: Çelişkilerden Doğan | Kısım 1
Bölüm 7: Çelişkilerden Doğan | Kısım 2
Bölüm 8: Güven denilen kelimenin hiçbir anlamının olmadığı dünya
Bölüm 9: Tahmin Edilmeyen
Bölüm 10: Yalnızlığın Başlangıcı | Kısım 1
Bölüm 10: Yalnızlığın Başlangıcı | Kısım 2
Bölüm 10: Yalnızlığın Başlangıcı | Kısım 3
Bölüm 11: Kurmacalar
Bölüm 12: Agron Çağı
Bölüm 13: Karargâh Odası
Bölüm 14: Sana güvenmek güzel hissettiriyor
Bölüm 15: Profesörden Haberler
Bölüm 16: Kelebek etkisi
Bölüm 17: Sarmaşık Misali Demeter
Bölüm 18: Duyguların Zehri
Bölüm 19: Vyshe?
Bölüm 20: İntikam Damarı
Bölüm 21 : Ya ölürsün, ya ölürüm
Bölüm 22: Kayıp Yonga
Bölüm 23: Güvenmek, acıları unutmaya eşdeğerdi artık
Bölüm 24: Ayın karanlık yüzü
Bölüm 25: Zorunlu Kurbanlar
Bölüm 26: Acılar sonrası duyulan melodi
Bölüm 26: Acılar sonrası duyulan melodi | Kısım 2
Bölüm 26: Acılar Sonrası Duyulan Melodi | Kısım 3
Bölüm 27: Yüzleşilmesi gerekenler | Kısım 2
Bölüm 28: Kafes altında alternatif planlar | Kısım 1
Bölüm 28: Kafes altında alternatif planlar
Bölüm 29: Kırılmaz Kabuklar
Bölüm 30: Kabuktan Kopan Yonga | Kısım 1
Bölüm 30: Kabuktan Kopan Yonga | Kısım 2
Bölüm 31: Sahipsizler
Bölüm 32: Kazanılan Hatıralar
SON
Devam ediyor...
Bölüm 33: Yılların hançerleri hangi bedende yükseliyor?
Bölüm 34: Daha kaç defa yanıltacaksın? Yanılmaya devam ettiğin sürece...
Bölüm 35: Yağmur Kuşu
Bölüm 36: Sonsuza Dek

Bölüm 27: Yüzleşilmesi gerekenler

1.4K 59 5
By Pen_Queen

Elis, büyük bir savaşın içine girmekle kalmadı; sınanması gereken yalnızca bedeni değil, aynı zamanda zihni... Elis, acılarına ve korkularına karşı koyabilecek mi?



Bölüm 27: Yüzleşilmesi gerekenler

''Sana güveniyorum...''
Bardağı tutan elini önce aşağıya doğru eğdi, ardından da hızla yukarıya doğru savurdu. Elindeki bardak fırladı, aramızdaki onca kata rağmen merdiven boşluğunda yukarıya doğru çekilmeye başladı. Gözlerim hayretle açıldı, bardak yavaş çekimde bana doğru yol alırken aklımda onlarca felaket senaryosu oluştu.

O bardak Profesörün parmak izini taşıyan ve benim laboratuvara girmemi sağlayacak olan çok önemli bir araçtı ve biraz sonra olduğum kata ulaşamayıp yere çakılacak, paramparça olacaktı. Planımız tamamen alt üst olacaktı. Zira bardağı gören adamlar merdivenlerden düşmeyi göze alarak bardağa uzanıyor ve hızını yavaşlamasına neden oluyordu.

Bardağın on ikinci kata ulaşması imkânsız olduğu gibi, titreyen ellerimin onu yakalaması da imkânsızdı. Bardağın hızı an be an yavaşlarken on birinci kata kadar ulaştı ve ben onu yakalayabilmek için olabildiğince aşağıya doğru eğildim. Kendime olan tüm inancım yerle yeksan olmuş bir halde bardağa uzanmışken beni tamamen hayrete düşürecek bir mucize gerçekleşti ve bardak parmaklarım arasındaki yerini aldı. Üstü kana bulanmış cam bardağı yakalar yakalamaz dudaklarımdan şaşkınlık nidaları döküldü. İki yana kıvrılıp samimi bir gülücük oluşturan dudaklarım yakınımdan duyduğum adım sesleri ile aniden gerildi ve arkamı döndüğüm gibi çelik kapıyı açıp alandan çıktım. Karşıma çıkan uzun koridorun her iki yana kıvrılan duvarlarını görünce önce ne yapacağımı bilemedim, ardından da soluk soluğa kalmış Barkan'ın sesini duydum.

''Sağa!''

Koştum, ayaklarım çamura bulanmış gibi kayganlaşmış ve yorulmuş olmasına rağmen iki elimle sıkı sıkıya kavradığım cam bardakla delicesine koştum. Barkan, gitmem gereken her bir kıvrımı an be an tarif ederken hayatımda hiç olmadığı kadar heyecan doluydum. Dakikalar geçti, bir yerden sonra Barkan'ın sesi kesildi.

Korku, telaş ve adrenalin birleşip kalbimin göğüs kafesimi tırnaklamasına neden olurken sonunda durup soluklandım ve Barkan'a sesledim. Uzun bir süre ses vermeyişi, onun yakalanıp yakalanmadığı konusunda beni umutsuzluğa düşürürken bilmediğim yolları ilerlemeye devam ettim. Sık sık arkama bakıyor ve birinin peşimden gelip gelmediğini anlamaya çalışıyordum ki, biraz sonra biriyle çarpıştım.

Bardağı düşürmemek için hızla göğsüme yaslarken çığlık atmamak için kendimi zorladım ve çarptığım kişiye baktım. Benim boylarımda ve oldukça zayıf olan, üzerimdeki tuluma benzer siyah bir tulum giymiş ve sarı saçları kızıla çalmış kızı görür görmez kaşlarım çatıldı. Bebeksi yüzünden aşağıya dökülen terler, en az benim kadar yorgun olduğunu mırıldanırken dış görünüşünün bana ne kadar çok benzediğini düşündüm. Başımı hafifçe yana eğdiğimde o da eğdi ve biran için karşımda devasa bir ayna var sandım.

''Buradan git,'' diye mırıldanan kız, harekete geçmem için omzuma vururken bunun planın bir parçası olduğunu anladım.

Barkan, yalnızca kendi ile dikkat dağıtamayacağını bildiğinden sahte bir Elis oluşturarak benim rahat hareket etmemi sağlamayı amaçlamış olmalıydı.
Kızın söylediği yöne, sola doğru döndüğüm sırada koridorda adım sesleri duydum. Hemen ardındansa kız dramatik bir şekilde çığlık atıp tam tersi yönüme koşmaya başladı.

Bunu umursamaya çalıştım ve koşmaya devam ettim. Dakikalar sonra ise büyükçe bir alana geldim. O kadar büyük bir alana çıkmıştım ki, burasının da davet salonundan geri kalır bir yanı yoktu. Sağda ve solda onlarca çelik kapı vardı, yanlarında bulunan cam panellerin çoğunda ise şifreli giriş için izin gerektiren tuşlar mevcuttu.

Burasının gelmek istediğim yer olduğunu anlayabildim, sonunda laboratuvarın olduğu alana ulaşmıştım. Ancak hangi kapının Profesörün laboratuvarına açıldığını bilmiyordum.

Alana doğru koştum ve kapıların yanlarındaki panelde parmak izi gerektirenleri bulmaya çalıştım. Burada en az yedi tane kapı vardı ve bunlardan yalnızca üç tanesinde el izi gerektiren paneller bulunuyordu. İlk kapının yanına geldim ve giriş istediğimi belirten tuşa bastım. Panel hareket etti ve karşıma tamamıyla el şeklini andıran bir çukur çıktı. Elimdeki bardağa baktım, bardağı panele yaklaştırmayı denedim ancak bu mümkün değildi.

Barkan'ın nasıl yapacağımı dahi söylemeden beni buraya salmış olduğu gerçeğinin beni ne kadar sinirlendirdiğini görmezden gelmeye çalıştım. Telaşımdan dolayı yanaklarımı kaplamış ve makyajımı berbat eden gözyaşlarımı elbiseme silip etrafıma bakındım. Yaklaşmakta olan adım seslerini duyabiliyordum.

Bardağı uzunca inceledim, havaya kaldırıp ışığın altında yüzeyine baktım. Defalarca yüzeyine dokunmuş olmama rağmen üzerinde tek bir el izi görüyor olmamın bir işaret olduğunu düşündüm. Ardından vuran ışıkla belli belirsiz görünen kare bir bant olduğunu fark edince tırnaklarımı onu sökmek için kullandım. Biraz sonra ise bandı söktüm. Elimde, üzerinde el izi olan şeffaf bir kâğıt tutuyordum artık.

Kâğıttaki el izi elimi örtecek şekilde tuttuktan sonra paneldeki boşluğa yasladım ancak kırmızı bir ışık yanıp söndü, kilit açılmadı. Yanlış kapı olduğunu düşünüp hızla diğer kapıya koştum ancak ikinci kapıda aynı kırmızı ışıkla beni karşıladı.

Çaresizce son kapıya koşarken ardımdaki koridordan kuvvetli bir ses duydum. ''Olduğun yerde kal!''
Telaşla arkamı döndüm, onlarca ajanın üzerime doğru koştuğunu ve silahlarını tereddüt etmeden bana doğrulttuklarını gördüm. Çığlığım yine bizi yalnız bırakmazken korkum ellerimi titretti ve şeffaf kâğıdı yere düşürdüm. Mermer zemin üzerinde aniden kaybolan kâğıt korkumu ikiye katladı. Yere eğilip deli gibi kâğıdı aramaya başlarken ajanların bana doğru yaklaştığını gördüm.

Büyük alana çıkan adamlar hareketsiz kalmam için bağıradururken aniden irkilmeme neden olan ikinci bir gürültü alana yayıldı. Tavandaki havalandırmadan aşağıya düşen üç kişi aniden önümde belirip ajanlar ile arama bariyer oluştururken oluşan toz bulutunu def etmek için elimi sağa sola salladım. Ciğerlerime dolan tanecikleri def etmek için öksürdüm.

Önümde beliren üç kişinin polis olduğunu,üzerlerindeki kıyafetlerinden anladığımda biraz olsun güvende olduğumu hissettim. Ancak bu oldukça kısa sürdü zira alanda çatışmanın başlamasına neden olan başka bir insan topluluğu görüş alanıma girdi. Sol taraftaki koridordan birkaç kadının koşarak buraya geldiğini ve polislere ateş ettiğini gördüm. Onlarda başka bir teşkilattandı.
Kurşunlar duvarlara çarpıp birkaç avizeyi paramparça ederken alan loşlaştı. Kulakları sağır eden çatışma sesi ile biranda savaşın ortasında kaldım. Üç farklı teşkilat benim, dolayısıyla yonganın peşinden sürüklenip canları pahasına dövüşürken, bende görüşümü bozan gözyaşlarımla birlikte şeffaf kâğıdı arıyordum.

Teşkilatlardan birinin yetersiz gelmesi halinde patlayan silahların hedefinde olacağımdan ve kötü adamların beni parçalamak uğruna üzerime atlayacağından adım kadar emin bir halde ağladım. Bu durumda bile hıçkıra hıçkıra ağlıyor olduğum, çaresizliğimin bir göstergesiyken biranda parmaklarıma çarpan kâğıt kalbimi hızlandırdı. Kâğıdı kavradığım gibi elimin üzerinde sabitledim ve kapının yanındaki panele bastırdım.

Panel, yeşil ışıklar saçarak girişin onaylandığını mırıldanırken ağır çelik kapı iki yana açıldı ve ben beklemeden içeriye daldım.

İçeriye girmenin ve fırlayan mermilerin gazabından kurtulmanın heyecanı ile derin bir nefes alırken, içeriye girdiğimi fark eden polislerden birinin silahını fırlattığı gibi bana doğru koştuğunu gördüm. Hemen ardından da başka bir teşkilattan olan bir kadın peşinden onu takip etti.

Rahatlayan bedenim eski telaşına büründü ve kapının bu tarafında olan panellerdeki tuşlara rastgele basarak kapıyı kapatmaya çalıştım. Polis ve kadın süratle bana doğru koşarken, parmaklarım da süratle tuşlara basıyor ve kapının kapanması için dua ediyordum.

Bastığım son tuşlar kapıdan tiz bir ses çıkmasını ve iki yandan ağır ağır kapanmasını sağlarken birkaç adım geriledim ve bu defa kapının onlar gelmeden kapanmasını diledim.

En öndeki polis, kadından daha hızlı bir şekilde bana doğru koşarken korkunç bir şey gerçekleşti. Nereden geldiği belli olmayan bir kurşun aniden adamın başına saplanıp geçti ve bedeni sarsılıp biranda yere düştü. Polisin kan revan içinde yere serilen bedeninin üzerinden süratle atlayıp yoluna devam eden kadının da akıbeti değişmedi.

İki kişinin hızlı bir ölüme kucak açmasına neden olan adam ise kapanmak üzere olan laboratuvar kapısının ardından hızlıca geçip karşımda belirdi. Kapı ardından kapandı, dışarıdaki sesler yok olurken odada ikinci bir soluk yükseldi. Uzun bir boyu, geniş omuzları ve incecik bacakları olan adamın birbirine girmiş saç ve sakallarından yüzü zorlukla seçiliyordu ancak dudakları arasında tuttuğu kürdanı tükürüp gülümseyince onun kim olduğunu hatırlayıverdim.

Günlerce işkence gördüğüm o bodrumda beni öldüresiye döven adamlardan birisiydi bu. Küçük, kırık bir anahtarın olduğu kolyesini işkence aleti olarak kullanan bu adamın, en son barda gördüğümden beri yeniden karşıma çıkmayacağını ummuştum ancak işte buradaydı. Barkan'ın bardayken tek bir kişi hariç herkesi öldürdüğünü söylediği anı zihnime doluşurken, sağ kalan kişinin bu adam olduğunu anladım.
Cılız bedenimde bıraktığı yaralar onu görmemle sızlarken, adam vakit kaybetmeden kapının yanındaki panele ateş etti ve panel aniden patladı.

Burada, bu korkunç adamla kapana kısılmıştım.
''Vay, vay, vay...'' diye mırıldandı, alay edercesine. Adımlarım, onun bana doğru yaklaşması ile geri geri gitmeye başladı. ''Küçük Elisciğimiz görüşmeyeli pek bir yol kat etmiş.''

Kaşları havalandı, elinde tuttuğu silahı aheste aheste salladı. ''Hala küçük bir çocuk gibi mızmızlanıyor olmana rağmen o geri zekâlı Agron'u tavlamayı başarmışsın ha?''
Yutkunmak veyahut nefes almak için kendimi zorladım. Gümrük'e karşı yenilmiş tarafımın derinlere gömülmesi ve cesaretimin açığa çıkması için çabaladım.Adımlarım geri gitmeye devam etti, kaçabilirmişim gibi.
''O p*çin bana ne dediğini biliyor musun?'' Barkan'a ettiği küfür beni sinirlendirirken duygularımın dahi nasıl yönlenmesi gerektiğini şaşırdığını fark ettim. ''Gözlerim önünde onlarca adamımı öldürüp tek tek kanlarını içirdikten sonra bana ne dediğini biliyor musun ha?!'' diye aniden kükreyen adamın yükselen sesiyle irkilip geriye doğru tökezledim. Laboratuvarda bulunan geniş masalardan birine tutunarak düşmekten kurtuldum ve adamla arama engel koyabilmek amacıyla hızla masanın etrafını dolandım. Adam, aniden hareketlendiğimi görür görmez bana doğru atıldı ve masaya yapıştı. Şimdi aramızda bir metre genişliğindeki kalın masa dışında hiçbir şey yoktu.

Kolunu uzatsa beni tutabileceği gerçeği korkunçtu.

''Sana yaşattığım ve yaşatmayı planladığım her şeyi gün gelince bana ödeteceğini söyledi. O zamana dek de, benim için geleceği korkusu ile yaşamam için bedenime büyük bir iz bıraktı.'' Sesi, fısıltıdan farksız ve oldukça tehlikeli bir tınıda çıkarken, saçlarından neredeyse gözükmeyen yüzünün tiksintiyle buruştuğunu gördüm.

Adam, ellerini aniden masaya çarpınca korkuyla geriledim ve üzerindeki gömleği hırsla çekiştirip düğmelerini kopartan adamın açığa çıkan çıplak tenine bakakaldım. Esmer, kıllı göğsüne çarpan kolyesinin hemen altında, derin olmayan ancak tüm göğsünü kaplayan koca bir yaranın peyda olduğunu gördüm. Bunu Barkan'ın yapmış olması, tüm bunları Barkan'ın yapmış olması canımı yakıyordu ancak şuanda, tenimdeki onca yaranın sebebi olan adamın bu komik yaraya sahip olması ruhumu ferahlattı.

Bencil, vicdansız ya da gittikçe masumiyetini kaybeden bir kız olduğumu düşünmeme sebep olacak kadar rahatlattı, karşımdaki caninin bedenindeki bu yara.
Biran acı bir şekilde gülümsemek geldi içimden ancak adamın gözlerinde gördüğüm o nefret buna engel oldu.
''Şimdi, o p*ç burada değilken seninle son defa eğlenmeli miyiz Doğan?'' dedi,burnunu çekerek. ''Bunca zaman sana ne kadar nazik davrandığımı şimdi anlayacaksın.''

Korktuğum başıma gelmişti işte; Barkan yanımda değilken ve MİT bana yardım edebilecek konumda değilken düşmanlarım ile bir başıma kalmıştım. Tamamen savunmasız ve güçsüzdüm. Bu anahtarlı adam beni öldürmeye yeminliydi.

''Yonga bende!'' diye titrekçe mırıldandım ancak görünüşe bakılırsa şuanda yonga bile umurunda değildi. ''Artık bu o kadar önemli değil küçük Doğan,''dedi. Hâlbuki bunca zaman yonga için peşimde olduğunu sanmıştım.
Masaya çarptığı silahını sıkıca kavradı, hızla kaldırıp bana doğru çevirdi namlusunu. ''En başından yonganın yerini söyleseydin seni serbest bırakacaktık,'' dedi. ''Ama artık o b*ktan silahın benim için bir önemi kalmadı. Gürmen bana olan güvenini kaybetti ve beni Gümrük'ten attı!'' diye bağırdı.Masanın etrafını ağırca dolanmaya başladığında bende geriye kaçmaya devam ettim.


Bakışlarım hızla etrafa çevrildi, koca laboratuvarda kaçabilecek bir yer aradım. Bembeyaz ışıklar ile aydınlanan ve onlarca bilgisayarın, mikroskobun,adını bilmediğim teknolojik aletlerin dolu olduğu bu alanda silah olarak kullanabileceğim adamakıllı bir şey bile çarpmadı gözüme. Yanımdaki masalarda bulunan cam kapsülleri tutup fırlattım önce. Kırılan parçaların arasında adam kahkaha atıp üzerime gelmeye devam etti.
''Önceden benden emir alan adamların hepsi g*tüme tekme basmak için fırsat kolladı. Emrimdekilerin hepsi yonga için buraya gelirken ben kokuşmuş bir b*k çuvalı gibi bir köşeye fırlatıldım.''

Elime gelen mikroskobu tereddüt dahi etmeden kaldırıp fırlattım ancak ağır cihaz, adamın ayakları önüne düşüp parçalanmaktan başka hiçbir işe yaramadı.''Senin yüzünden işimden olduğum gibi en diptekinin bile gözünden düştüm.''

Bağırıp dışardaki polislerin içeriye yardıma gelmesi için yalvardım. Elime geçen her şeyi süratle adama fırlatırken aldığı yaralara rağmen elindeki silah ile bana doğru hareket eden adama karşı bağırıp durmasını söyledim. Gözyaşlarım durmadan akarken, Barkan'ın beni duyması, alelade bir köşeden fırlayıp yardımıma gelmesini ve beni kurtarmasını istedim. Defalarca ona seslendim ancak cevap gelmedi. Kime bağırırsam bağırayım, benden başka kimse yardım çığlıklarımı duymadı.

''Dur, dur!'' diye bağırdım. ''Bu neyi değiştirecek ki?''
Güldü, bu o kadar komiğine gitmiş olmalıydı ki, ellerini dizlerine yaslayıp şizofreni hastası gibi kahkaha atmaya başladı. Onun bu garip halleri beni şaşırtırken, fırsattan istifade ona karşı kullanabileceğim bir silah aradım.

Gözlerim kusursuz bir çizgi gibi azar azar etrafta dolaşırken, ileride-sağımda kalan bir demir parçası gördüm. Buzdolabını andıran cam bir dolabın yanında çapraz bir şekilde duran ve tek ucu, bağlı olduğu demirlerden ayrılmış parçayı sökebilirsem tehlikeli bir silaha dönüştürebilirdim.

Adam kahkahalar ata dururken beklemeden oraya doğru koştum ancak demire tutunmama iki adım kala adam silahını ateşledi. Laboratuvar mermi sesi ile parçalanırken kurşunun rüzgârını kolumun hemen yanında hissettim. Kurşun tenimi sıyırdı,elbisemin yırtılan parçasının altından sıcak kanım sızmaya başladı.

Dudaklarım korkuyla aralanırken hızla yarama baskı uyguladım. ''Görmeyeli bir vahşileşmişsin, gel seni uysallaştıralım,'' diye hırıldayan adam eşarbımdan tuttuğu gibi beni laboratuvarın ortasına doğru sürükledi. Beklemediğim bir anda beni ittirip yere fırlattığında, korkunç bir hızla yere çarptım ve bedenime dalga dalga yayılan acı ile iki büklüm oldum. Adamın elinde kalan siyah eşarbım, biraz sonra kenarda bir köşede kendini bulurken, yüzüme dökülen sarı saçlarım görüşümü kapadı.

Adam yanı başıma geldi, kaldırdığı ayağını tereddüt etmeden karnıma savurdu.Aldığım şiddetli darbe soluğumun kesilmesine ve iki büklüm kalmama neden olurken çaresizce ayağını itelemeye çalıştım. İkinci tekmesinde bedenim ters döndü ve dudaklarım arasından kızıl bir leke mermer zemine döküldü.

''Ölmeyeceğini bilsem, köpek gibi süründürürüm seni ama...'' dedi, keyifli bir şekilde. ''Beş para etmez bedeninin işkencelerimi kaldıramayacağını biliyoruz.''

Öksürüp ağzıma dolan kanı kustum ve elimi karnıma bastırıp acımın beni güçsüz düşürmemesi için uğraştım. Barkan neredeydi?
Barkan neredeydi?

Şuan düşünebildiğim tek şey oydu.

Elimi yere yaslayıp bedenimi zoraki oturur pozisyona getirdim ve başımı kaldırmadan adama baktım. Dağılmış üstü başı, birbirine girmiş uzun saçı ve elinde çevirip durduğu silahı ile asıl beş para etmez kendisi görünmesine rağmen dudaklarımı ısırmaktan başka hiçbir şey yapamadım. Burada, onun ellerinde can vermek istemiyorsam yanlış bir kelimenin dudaklarımdan kaçmasını engellemeliydim.

Ayağa kalkmak için kendimi zorlarken adam üçüncü bir tekme savurdu ve sert bir şekilde mermer zemine çarptım. Zaten iyileşmemiş yaralarım varken yenilerini kazanmak, tüm hücreleri zehirle dolmuş bedenim için oldukça ağır sonuçlara sebebiyet veriyordu.

Bir süre acı içinde kıvrandıktan sonra, en yakınımdaki masanın arkasına sürünerek sığındım. Adamın üzerimdeki gözlerinden kurtulmaya çalıştım.
''Dışarıda senin için kıyamet kopuyor ama bir sor, sence onca insan ölmeyi hak ediyor mu?'' diye bağırdı adam. ''Senin gibi gereksiz bir kız için kaç adam öldü biliyor musun?''

Oysa benim yüzünden onlarca kişiyi öldürdüğünü kendi gözlerimle görmüştüm.Acımasızca insanların hayatını sonlandıran kendisi değilmiş gibi yaralarıma tuz basması gülünçtü.

''Gürmen'e söyledim, ''Bu salak kızın hiçbir şeyden haberi yok, onu öldürelim,'' dedim ama hiçbiri beni dinlemedi. Sonra da bu salak kızın p*ç sevgilisi gelip ağzıma s*çtı!''

Ara ara kendi kendine konuşup daha sonra da sinirle bağıradururken, ben masanın çevresini sürünerek dolaşmayı ve hedeflediğim demir parçaya yaklaşmayı başarmıştım.
''Nereye gittin küçük s*rtük?!'' diye bağırdı adam. Bunun son şansım olduğunu düşünerek hızla ayağa kalktım ve dolabın yanındaki demir parçaya asıldım.

Adamın küfürler savurup bana doğru yaklaştığını duyunca, vücudumda kalan tüm gücü kollarıma yükledim ve demiri olduğu yerden sökmek için çabaladım. Demir gıcırdadı, yerinde sallandı ve biranda olduğu yerden söküldü. Kazandığım hızı kaybetmeden arkama doğru döndüğümde elimde savurduğum demir sopa süratle adamın suratına çarptı. Adam acıyla bağırıp yere kapaklanırken elimden kaymak üzere olan sopayı ikinci defa bedenine çarptım. Yerde kıvrandı, hiç duymadığım küfürleri savurdu. Beklemeden kapıya doğru koştum.

Kapıyı açacak ve MİT'e sığınacaktım. Şuan ki tek düşüncem oydu çünkü Barkan'dan yanıt alamadığım gibi beni öldürmeye çalışan bu adamla burada kalamazdım.

Kapıya koştum, parçalanmış panele rağmen açmak için uğraştım. Elimdeki sopa ile çelik kapıyı iki yana ayırmaya çalıştım ama olmadı. Ben boşa ter dökerken adam düştüğü yerden kalktı. Arkamı dönüp ona bakmak gibi bir hata yaptığımda, hızla inip kalkan göğsü ve kızgın bir boğayı andıran yüzü ile karşılaştım. ''Sen öldün!'' diye bağırdı ve üzerime koşmaya başladı. Elinde tuttuğu silahı da aynı anda ateşlemeye başlayınca çığlık atıp eğildim. Laboratuvar masalarının ve dolaplarının arkasına sığınarak ilerlemeye çalıştım ancak gözü dönmüş adam fırlayıp duran kurşunlar eşliğinde peşimden gelmeye başladı.

Silah her patladığında kurşunlar dört bir yana dağılıyor ve çarptığı camları paramparça ediyordu. Bedenimi es geçen kurşunların oluşturduğu akımı hissedebiliyordum. Bastığım her yer cam kırıkları ile dolarken kulaklarımdaki çınlamalar çığlık çığlığa kaçışmama neden oldu. Biraz sonra adamın kurşunları bittiğinde, silahını bir kenarı fırlatıp üzerime koşmaya başladı.

Ayaklanıp bu dört duvar arasında ondan kaçmaya çalıştım. Elime geçen şeyleri ona atmam hiçbir işe yaramadı. Koştukça savrulan saçlarım yüzüme çarptığından önümü net göremedim ve biraz sonra laboratuvarın sol köşesinin olduğu tarafta bulunan küçük basamağa çarpıp yere kapaklandım.

Düşmemi fırsat bilen adam gülüp saçlarımdan tuttuğu gibi beni ayağa kaldırdı.Çekiştirdiği saçlarım, saç derimi yerinden sökecek gibi canımı yakarken bağırıp elinden kurtulmaya çalıştım. Tek eli ile saçlarımı yolarken diğer elini karnıma dolayıp beni kendine bastırdı.

''Bırak beni!'' diye haykırdım. ''Canın çıkmadan asla!'' diye yanıt verdi.
Kollarına vurup, başımı geriye atıp çırpındım ama hiçbir işe yaramadı. ''Bırak,bırak!'' diye bağırdım. Ayaklarımı savurup tekme attım ama bir gram etkilenmedi. Saçlarımı iyice çekiştirince başım geriye düştü ve çığlık attım.Yüzünü kulağıma yaklaştırıp edepsiz sözler mırıldanırken korkuyla ağlıyordum.İğrenç nefesi tenime çarptıkça çırpındım ancak sonunda yorgun düşmemden dolayı hareketlerim yavaşladı.

Karşımdaki dolapların parlak camından bulunduğumuz konumu gördüğümde midem bulandı. Adamın kolları arasında kalmış, bedenim tamamen bedenine yapışmıştı.
''Senin ölümün bu dünyada en zevk aldığım cinayetim olacak,'' dedi. 


Continue Reading

You'll Also Like

362K 14.8K 31
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
70.8K 4.2K 31
Bir suçlu ile mektup arkadaşlığı...
2.6K 193 4
İsmim Rodeon, Rodya da derler. Dostoyevski'nin en ünlü romanı Suç ve Ceza'daki karakterin isminden geliyor. Tek bir harfi farklı, babam i harfini sev...
565K 46.1K 59
❝Çünkü beyefendi, siz, kelimelere sığmayan bir adamsınız.❞