SOĞUK SEMT

By ElaSelviNur

182K 10K 2.6K

Sessizlik. Burda öyle bir sessizlik vardı ki; Rüzgâr olduğunda sallanıp, dalına tutunamayan yaprağın yere dü... More

❌ 1. BÖLÜM ❌
❌ 2. BÖLÜM ❌
❌ 3. BÖLÜM ❌
❌ 4. BÖLÜM ❌
❌ 5. BÖLÜM ❌
❌ 6. BÖLÜM ❌
❌ 7. BÖLÜM ❌
❌ 8. BÖLÜM ❌
❌ 9. BÖLÜM ❌
❌ 10. BÖLÜM ❌
❌ 11. BÖLÜM ❌
❌ 12. BÖLÜM ❌
❌ 13. BÖLÜM ❌
❌ 14. BÖLÜM ❌
❌ 16. BÖLÜM ❌
❌ 17. BÖLÜM ❌
❌ 18. BÖLÜM ❌
❌ 19. BÖLÜM ❌
❌ 20. BÖLÜM ❌
❌ 21. BÖLÜM ❌
❌ 22. BÖLÜM ❌
❌ 23. BÖLÜM ❌
❌ 24. BÖLÜM ❌
❌ 25. BÖLÜM ❌
❌ 26. BÖLÜM ❌
❌ 27. BÖLÜM ❌
❌ 28. BÖLÜM ❌
❌ 29. BÖLÜM ❌
❌ 30. BÖLÜM ❌
❌ 31. BÖLÜM ❌
❌ 32. BÖLÜM ❌
❌ 33. BÖLÜM ❌
❌ 34. BÖLÜM ❌
❌ 35. BÖLÜM ❌
❌ 36. BÖLÜM ❌
❌ 37. BÖLÜM ❌
❌ 38. BÖLÜM ❌
❌ 39. BÖLÜM ❌
❌ 40. BÖLÜM ❌
❌ 41. BÖLÜM ❌
❌ 42. BÖLÜM ❌
❌ 43. BÖLÜM ❌
❌ 44. BÖLÜM ❌
❌ 45. BÖLÜM ❌
❌ 46. BÖLÜM ❌
❌ 47. BÖLÜM ❌
❌ 48. BÖLÜM ❌
❌ 49. BÖLÜM ❌
❌ 50. BÖLÜM ❌
❌ 51. BÖLÜM ❌
❌ 52. BÖLÜM ❌
❌ 53. BÖLÜM ❌
❌ 54. BÖLÜM ❌
❌ FİNAL ❌
❌ GAZEL ARSLANOĞLU ❌
❌ GİRAY DEMİRSOY ❌

❌ 15. BÖLÜM ❌

4.1K 222 27
By ElaSelviNur

Artık inancımı yitirdim, umudumun boynu bükük.

GAZEL'İN ANLATIMINDAN;

Ayrılırken karşındakinin 'kendine iyi bak' demesi kadar ikiyüzlüydü bu hayat. Çünkü seninle iyi olan birine sensizliği vaat edip, bundan sonraki hayatında iyi olmasını diliyorsun.

Gidenin 'hoşçakal' demesi kadar eksikti hayat. Çünkü senin ardından hoşluk değil boşluk kalıyordur oysaki fakat o bunun farkında değildir.

Ve hayat öyle bir şeydi ki, zorla fahişelik yapan birinin zevkle inlemesi kadar nankördü.

Elimdeki deri ceketi hemen önümde duran siyah spor çantasına zorla da olsa koyduktan sonra, çantanın fermuarını çekip kapattım. Çantanın askısını omzuma asıp, komedinin üzerindeki telefonumu pantolonumun cebine koyup, arabanın da anahtarını alıp odadan çıktım.

Bir karar vermiştim. Yeniden yurt dışına gidecek ve artık ne Arslanoğullarına ne de Yağız ve çetesine görünmeyecektim. Tıpkı buraya gelmeden önce olduğum gibi görünmez olup, bir hiç olacaktım. Asansöre binmeden merdivenlerden hızla inmeye başladım. Hiç kimseye görünmeden bir an önce bu lanet yerden uzaklaşmak istiyordum. Vedalar bana göre değildi, zaten veda etmek için de pek kimsem yoktu. Sessizce geldiğim bu şehirden yine sessizce gidecektim.

Karnımdaki acı yavaşlamama neden olurken derin nefes alıp inmeye devam ettim. Sonunda geldiğim giriş katında resepsiyona giderek çıkışımı yaptım. Giray denilen piçi vurduktan sonra ölmese bile hesabıma para yatırılmıştı. Beni bir süre idare edecek olan parayı yine de idareli kullanıyordum. Oda kartını resepsiyondaki kıza teslim ettikten sonra arkamı döndüm fakat döndüğüm gibi birine çarpmam bir olmuştu. Simsiyah gözlerin üzerine düşen ve çatılmış olan kaşlarla bana bakan Giray, bir dağ gibi önümde duruyordu. Bedenim anında kasılırken istemsizce nefesimi tuttum. Gözlerim onu gözlerinde daha fazla esir olamazken gözlerimi ondan çekip sağa doğru adım attım. Fakat adımım yine onun sağa doğru gitmesi ile havada kalırken bu sefer sola gittim. Tekrar önüme çekmesi ile nefesimi sesli bir şekilde dışarıya bırakıp kafamı kaldırıp ona baktım.

"Ne dikiliyorsun önümde? Çekilsene!"

Sesim nedendir bilinmez oldukça sert ve mesafeli çıkmıştı. Çatık olan kaşları daha da çatılırken, bana doğru bir adım daha atıp iyice bana yaklaşmıştı.

"Hayırdır, nereye böyle sessiz sessiz?"

Güldüm. Gülümsemem yüzümde oldukça yapay dururken ona bakmaya devam ettim.

"Sessizce geldiğim bu şehirden şimdi de sessizce siktir olup gidiyorum. Şimdi başka bir şey yoksa çekil yolumdan!"

Bir şey demeden önümden çekilirken hızla yanından geçtim. Geçerken sertçe omzuna vurmuştum. Otelden çıkıp otoparka indim. Sarı arabam olduğu yerden bana el sallarken ona doğru hızla yürümeye başladım. Kumandasından kilidi açıp çantamı arkaya attığım gibi sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. Arabayı olduğu bölmeden çıkarıp ilerlemeye başladım.

Birden karşıma çıkan Yağız ile sertçe frene basıp arabayı durduğum gibi indim. Gözleri dolmuş bana bakıyordu. Ah hayır, o gereksiz hemen gidip söylemiş miydi yani? Arka tarafa baktığım gibi onu gördüm. Omzunu duvar yaslamış bana bakıyordu. Onun arkasında ise o vardı. Poyraz.

Vücudumu saran anlık sinirle hızla belimdeki silahı çıkartıp ona doğrulttum. Mat siyah olan tabancamın hedefinde o vardı.

"Bu efsane makinenin ne olduğunu biliyor musun?"

Tek kaşımı kaldırarak sorduğum soruya karşı gözlerini kocaman açmış, afallayan bir ifade ile bana bakıyordu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Benden sonra şimdi de onu mu vuracaksın?"

Giray'ın geveze olduğunu daha önce söylemiş miydim? Ah kesinlikle öyleydi.

"Bu makinenin adı Walther P99 AS. İğneli ateşleme sistemine sahip ve 16 fişek kapasiteli şarjörü var. Aslında sevinmelisin, dünyanın en iyi silahıyla vurulacaksın. Merak etme teşekkür istemez. "

Elimdeki silahı daha sıkı kavrarken sadece ona bakıyordum. Durdum. Sadece bir an durup düşünmeye başladım daha sonra silahı indirip belime yerleştirdim.

"Biliyor musun? Buna değmezsin. Bir kurşun üç lirayken sen, üç kuruş etmeyen birisin."

Onları geride bırakıp arabaya dogru dönmem ile Yağız'ın dedikleri ile atacağım adımım havada kaldı.

"Ne yani sende mi gideceksin?"

Arkamı dönüp ona baktım. Ağlıyordu. Gözleri ve burnunun ucu hemen kızarmış, teni de beyazlamıştı.

"Yapma Yağız. Beni her an öldürmek isteyen bir arkadaşın, benden nefret eden diğer arkadaşın ve burdan bir an önce gitmemi isteyen sevgili ailem var. Beni bulduklarında bir kaşık suda boğmak isteyenlerin yanında duramam, durmam."

Bana doğru yürümeye başladı. Ellerini bana doğru uzatırken tebessüm ediyordu.

"Ben varım. Gazel, ben seni ablam bildim. Sen de artık benim ailemden birisin. Gitme ne olursun beni yeniden ailesiz bırakma. Beni yeniden kimsesiz bırakma."

Yağız daha fazla dayanamayıp bana sarılırken öylece kaldım. Bedenim anında gerilirken bunu önemsememeye çalıştım.

"Sana yardım edebilirim. Seni Aslanoğullarından koruyabilirim."

Giray'ın bana sunduğu teklif ile Yağız benden ayrılıp merakla bana bakmaya başladı.

"Karşılığında ne istiyorsun?"

Giray çarpık bir şekilde sırıtırken omzunu duvardan ayırıp ellerini pantolonunun ceplerine koydu.

"Benim için çalışacaksın."

"Ne?"

Dediği şeye oldukça şaşırken neden böyle bir teklif sunduğunu merak etmiştim.

"Dediğimi duydun. Benim için çalış ben de seni dış ve gereksiz etkenlerden koruyayım. Ayrıca benim iznim olmadan bu ülkeden hatta bu şehirden çıkabileceğini mi sanıyorsun?"

Dedikleri ile iyice afallarken ona bakmaya devam ettim. Bana doğru geliyordu.

"Ne demek istiyorsun?"

Kafasını iki yana sallarken cıkladı.

"Cidden bana bu kadar saf olmadığını söyle. Sen beni çok hafife alıyorsun yeşil kafa. Şimdi ya bizim tarafa geçer, aileye katılırsın ya da bu şehirde başı boş gezersin. Ayrıca beni vurduğun için aldığın para seni en fazla iki ay idare eder ya sonra ne olacak yeşil kafa? Karar senin. Iyi düşün ve kararını ver. Sana bir dakika mühlet. Süren başladı."

Hangisine şaşıracağımı bilemez hâlde halâ ona bakarken kabul etmekten başka şansımın olmamasına sıkı bir küfür savurdum.

"Tamam, kabul."

El mecbur kabul ettiğim teklif hiç içime sinmese de başka şansım yoktu. Giray piçi cevabım karşısında sırıtmış ve hemen patron edasına bürünmüştü.

"Tamam, o hâlde bizim mekâna geçelim. Malum defteri dürülecek çok adam var."

Söylediklerine göz devirirken arkamı dönüp arabama bindim. Herkes kendi arasına binerken sırayla otoparktan çıktık. Ilk başta sırayla; Poyraz, Yağız, Giray ve ben vardım. Hızla ilerlediğiniz yolda sadece birkaç kere trafik tıkanmış ama sonunda 'mekan' dedikleri yere gelebilmiştik. Arabaları yan yana park edip indik. Dört silahşörler gibi mekana girince istemsizce etrafı incelemeye başladım.

Duvarlar tuğla deseni olmakla birlikte siyaha boyanmıştı. Duvar diplerinde renkli spot ışıklar yanarken, loca kısımlar daha karanlıkta bırakılmıştı. Bir duvar tamamen içkiler ile doluyken, altlarına döşenmiş let ışıklar ile daha günaha davet eder bir hâle bürünmüşlerdi. Uzun ve siyah mermerden olan barmen tezgahı ve iç tarafında hepsi birbirinden değişik üç barmen vardı. Üst kata çıkan merdivenin alt bölümünde masalar vardı. Sana pisti geniş tutulmuştu. Duvarlarda çeşitli tablolar yer alırken tavanda kocaman disko topuna benzer bir şey vardı. Etraf ter veya içki kokmazken havandırmalar dikkatimi çekmişti. Düşünceli ve zevki piçti bu adam.

"Etrafı incelemeyi sonraya ertele ve peşimize takıl."

"Köpek miyim lan ben? Peşimize takıl diyor ya!"

Hızla yanından geçip merdivenlerden çıkan Yağız'ın yanına gittim. Merdivenleri asıp yukarıya geçtiğimizde ise yutkunmadan edemedim. Alt katın aksine tamamen kırmızı bir koridordu. Siyah ve kırmızının en çarpıcı tonuna sahip koridorun duvarlarında ahlaksız resimler yer alıyordu. Kaşlarım istemsiz çatılırken etrafa bakmaya devam ettim. Koridor yine spot ışıklar ve letler ile aydınlatılmıştı. Koridoru geçip bir kez daha merdivenlerden çıktık. Bu sefer de yine diğerlerinden apayrı olan koridora gelmiştik. Merdivenin başında duran kapı ile olduğum yerde dururken Giray elini uzatıp okuttu ve kapı açıldı. Içeriye girmemiz ile sadece mavi let ışıklar yanarken ilerlemeye devam ettik.

"Ne gizlemişsiniz be!"

Yağız dediklerime gülerken başka kimseden tepki gelmemişti. Gelmesini isteyen de yoktu! Koridorun sonundaki kapıdan içeriye girdigimiz gibi Giray büyük masanın ardındaki deri koltuğa oturup bana bakmaya başladı. Poyraz ve Yağız misafir koltuklarına otururken ben tam Giray'ın karşısındaki üçlü koltuğa oturup iyice yayıldım. Ayağımı diğer bacağımın dizine koyup, kolumu da koltuğun yaslanma yerine koyup ona bakmaya başladım. Odaya eskitme olan ahşap eşyalar ev sahipliği yaparken, karanlık bir görünüm vardı. Bu arada bu koltuk cidden çok rahattı.

"Başlayalım artık. Poyraz dosyayı getir, Yağız sen de ne bilmesi gerekiyorsa anlat."

Poyraz yerinden kalkıp dosyaların olduğu dolabı açıp içinden siyah dosyayı alarak bana uzattı. Elinden sertçe aldığım dosyaya bakmaya başladım. Ilk sayfasında adamın resmi vardı. Kırkbeş veya elli yaşında olan adam, kilolu ve sarışındı. Başımı kaldırıp Yağız'a bakmam ile anlatmaya başladı.

"Yılmaz Öztürk. Adam Öztürk Holdingin sahibi. Birkaç tane otel ve restoranı var. Bunun haricinde silah kaçakçılığı yapıyor."

Yağız sustuğunda kaşlarımı çattım.

"Bu kadar mı?"

"Bilmen gerekenler bu kadar."

Giray düz bir ifadeyle bana bakarken, oturduğum yerde dikleştim.

"Adamın suçunu bilmeden onu öldürmem."

Güldü. Samimiyetten oldukça uzak olan gülüşü bedenimin kasılmasına neden olurken, dedikleri ile şaşkınlığımı gizleyemedim.

"Öğreneceksin de ne olacak? Suçu olmasa ne olacak, yoksa vicdan mı yapacaksın? Kızım sen keskin nişancısın. Bunun ne olduğunu biliyorsun değil mi? Kiralık katilsin. Para karşılığında can alıyorsun."

Sustum. Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey demeden öylece durdum biraz. Yavaşça ayağa kalkarken kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtım. Çıkmadan omzumun üzerinden arkaya bakıp kesinlik verdim.

"Bu akşam işi biter."

Başka bir şey demeden kapıyı kapatıp aşağıya inmeye başladım. Ne diyebilirdim ki, haklıydı.

Seri katildim.

Para karşılığında da birilerini öldürüyordum.

Vicdanım da yoktu.

Mekândan çıkıp tekrar arabama binerek trafiğe karıştım. Osman'ın evine doğru hızla giderken, şimdiden içim daralmaya başlamıştı. Orman yoluna sattıktan kısa bir süre sonra gizemli kulübeye gelmiştim. Arabayı rast gele park edip indim. Eşyalarımın olduğu çantayı omzuma asıp eve girdim. Osman kıçı değişmiş uyuyordu. Ayağımı poposuna koyup hızla yere doğru ittim onu. Uyandığı gibi ayağa kalkmaya çalışırken tekrar düştü.

"Hemen kalk ve hazırlıkları yap. Orta menzillilerden birini ayarla ben duş alıp geleceğim. Hadi kaldır şu koca kıçını!"

Onu orda bırakıp küçük banyoya girerek üzerimi çıkarttığım gibi kendimi suya bıraktım. Buz gibi su vücudumdan akıp giderken, hızlı bir şekilde temizlenip çıktım. Temiz havlu ile kurulanıp, eşofman takımımı giydim. Akşam saatlerinde olacağı için şimdilik rahattım. Saçlarımı tarayıp kendi haline bırakıp banyodan çıktım. Elimdeki çantayı bir köşeye koyup televizyonun karşısındaki koltuğa yayıldım. Minyonları izliyordu pezevenk. Sarı şeyler ordan oraya koştururken, ben boş boş televizyona bakıyordum. Sanırım biraz uyumaktan bir şey olmazdı. Olduğum koltukta yan dönüp uzandım. Bir elim başımın altında yerini alırken diğeri karnımın üzerinde duruyordu. Sadece bir saatlik uyku için gözlerimi kapattım.

Omzunun sarsılması ile gözlerimi açarken elim çoktan diğer elin bileğinden yakalayıp sıkmaya başlamıştı. Osman normal bir ifadeyle bana bakarken bileğini bırakıp ayağa kalktım. Çoktan güneş batmış, karanlık çökmüştü.

"Hadi başlayalım."

Ben alt kata malum odaya doğru giderken o da arkamdan geliyordu.

"Ah Tanrım, seni uyandırmaktan nefret ediyorum!"

Onu unursamadan geçitten geçip, yer altındaki mahzene indim. Peşimden gelen Osman şifreleri girerek geçmeme izin verdi. Içeriye girdiğim gibi hemen giyinmek için arka tarafa geçtim. Her zamanki gibi siyah kargo pantolon ve siyah uzun kollu ince tişörtün üzerine çelik yeleğimi giydim. Üzerime kapşonlu ceket giyip önünü kapattım. Belime iki silah yerleştirip saçlarımı örtmek için siyah şapka taktım onun da üzerine kapşonlunun şapkasını taktım. Ayaklarıma çorap giyip, siyah postalları giyerek bağcıklarını sıkıca bağladım. Osman'nın yanına doğru giderken bir yandan da onu dinliyordum.

"Senin bebek halâ tamirde bununla idare et."

Bana uzattığı tüfeğe bakarken, alıp çantasına koydum. Bu bir Arctic Warfare Magnum yani AWM keskin nişancı tüfeğiydi. Bu tüfek aşırı hava koşullarına dayanıklı olmakla birlikte 1200 metreyi aşıyordu. Bu tüfeğin en iyi özelliklerinden biri ise, yivli civata tasarımı sayesinde buz çözücü özelliğe sahipti.

Büyük çantayı elime alıp mahzenden çıktım. Osman arkamdan bir şeyler gevelerken onu unursamadan evden çıkıp arabama doğru ilerledim. Tüfeği bagaja koyduğum gibi yerime geçip arabayı çalıştırdım ve ordan uzaklaştım.

Öztürk malikanesinin önündeydim. Tam karşı tarafında inşaat halinde olan yüksek bina vardı. Arabayı bir arka sokağa park etmiş ve yürüyerek buraya kadar gelmiştim. Hızla binanın içine girip gerekli yüksekliğe gelene kadar tırmandım. Sekizinci kata gelmem ile konumumu alıp tüfeği kurdum. Yere yatıp dürbünü ayalardım ve görüş açısı için beklemeye başladım.

Yaklaşık bir saat sonra adam sonunda görüş alanıma girmişti. Yanında genç bir kadın ile koltukta oturuyorlardı. Bir yandan kadına sırnaşırken bir yandan da telefonu ile konuşuyordu. Tam kafasını nişan aldım. Derince nefes verdikten sonra nefesimi tuttum. 3,2,1 ve bam! Adamın kafasından sıçrayan kanlar duvara ve kadının yüzüne gelirken kadın çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Evin bahçesindeki korumaların hepsi içeriye girerken, hızla yerimden kalkıp tüfeği çantasına koyup merdivenlere doğru koştum. Hızla indiğim merdivenlerden sonra dışarıya çıkıp koşmaya başladım. Korumalar çoktan dışarıya çıkmış ve beni fark etmişlerdi.

"Hassiktir!"

Hızla koşmaya devam ederken belimdeki silahı çıkartıp arkaya doğru rast gele ateş etmeye başladım. Sırtımda hissettiğim acıyla inlerken koşmaya devam ettim. Ikinci bir darbe yine sırtıma gelirken, köşedeki arabama doğru gidip hızla içine girip arabayı çalıştırdığım gibi gazı alevledim. Oldukları semtten çıktığım gibi Giray'ın evine doğru sürmeye başladım.

Evinin önüne geldiğimde arabayı içeriye sokup park ederek zor da olsa indim. Çelik yelek her ne kadar kurşunu engellese de yine de acısı hissediliyordu. Kapının iki yanına ellerimi dayayıp ayağımla kapıya vurdum. Birkaç saniyenin ardından kapıyı açan Poyraz, şaşkınca bana bakarken Giray'a seslendi. Giray kapıda durmuş bana bir şeyler söylerken, onu duyamıyordum. Daha fazla dayanamayıp kendimi yere bırakırken, düşmeden beni tutmuştu. Gözlerim kapanmaya yüz tutarken son gücümle kulağına doğru fısıldadım.

"Katilim."

BÖLÜM SONU

Continue Reading

You'll Also Like

14.3K 1.5K 107
TARİHİN GÖRDÜĞÜ EN ACIMASIZ KRALLAR OLDU. ŞİMDİ TARİH, EN ACIMASIZ PRENSESİ GÖRECEKTİ. AMA PRENSESİN ACIMASIZLIĞI ZALİMLEREYDİ. TARİHİN GÖRDÜĞÜ ÇOK...
46.4K 1.2K 31
Osmanlı'nın en keskin döneminde savaş entrika dolu duygusal bir macera... "Bu savaşta ya iktidar olacaksın ya da güç. Seni seçiyorum hatun. Bu sırada...
284 67 5
Bir ölüm, kaç hayata mâl olurdu? Bir yetime kaç el sarılırdı, hangi elin sıcaklığı gerçekti, hangi elin bileğine dikenlerden bir bileklik asılıydı? ...
824K 37.3K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...