changbin arabayı yol kenarındaki dinlenme tesislerinden birine çektiğinde felix'le hala aynı saçma kavgayı ediyorlardı.
"yani jisung'un tuvalete gitmesi gerekince arabayı durduruyorsun ama joe istediğinde bunu yapmıyorsun, öyle mi?"
gözlerimi devirirken changbin'in de aynısını yaptığına emindim. ikisi de arabayı terk etmişti tabi ki ama tartışma devam ediyordu. korkunç kısmıysa felix sol kolunda joe'yu tutuyordu. şu an kesinlikle iguanalı bir sharpay evans havası veriyordu ama pek de umursayamadım. çünkü bu araba hareket ettiğinden beri kafası omzuma yaslı olan minho'yu uyandırmam gerekiyordu.
hafifçe ona döndüm. biraz ağlamıştı sanırım ama ne zaman ağladığına emin değildim. yanakları kızarıktı ve kurumuş dudakları sarkmıştı. bana kalsa sonsuza kadar burda uyuyabilirdi ama onu kaldırmam ve mümkün olduğunca kısa sürede chan'le barıştırmam gerekiyordu.
bu biraz manyakça farkındayım ama ikisini de üzemezdim. hyunjin kime aşık olacağımızı seçemeyeceğimizi söylerken haklıydı. eğer bana böyle bir seçenek verilse minho'yu seçmezdim. en azından seçmeyeceğime inanmam gerekiyor, çünkü eğer bilerek bunu yaptıysam bu beni arabadaki en kötü insan yapar. sikeyim arabayı, belki de dünyadaki en kötü insan yapar.
minho hafifçe kıpırdandığında artık düşünmeyi kesip onu kaldırmam gerektiğini anladım tabi ki. omzunu dürterken mümkün olduğunca naziktim. ama o bir hayvan olduğu için uyanmamıştı. bu yüzden biraz daha sert bir şekilde dürttüm.
"minho, uyan hadi."
küçük bir mırıltı çıkarmıştı ama uyandığını söyleyemezdim. gülümsedim, zaten en ufak hareketine gülümsüyordum.
"uyan, hyung."
bu sefer kahverengi gözlerini görebilmiştim. kızarmışlardı. esnemelerinin arasında onları ovuşturuyordu. daha da geniş gülümsedim. çünkü şu an tapılası gözüküyordu, her zamanki haliydi yani.
"geldik mi?" kısık sesi kulaklarıma ulaştığında oturduğum yerde dikleştim. şimdi zor kısıma gelmiştik işte. ona chan'e aşık olduğunu hatırlatmam gerekiyordu. bu sayede ait olduğu yere, chan'e gidecekti. zor kısmı hatırlatmak değildi, zaten onu çok özlediği belliydi. en ufak fırsatta koşacaktı chan'e. zor olan bunu ağlamadan yapmak zorunda oluşumdu.
"hayır gelmedik. mola verdik sadece."
"beni niye uyandırıyorsun o zaman amına koyayım?"
tekrar uyumak için omzuma yatmaya yeltendiğinde vücudumu ona döndürdüm. baygın gözleriyle bana yalvarıyordu. uyursa chan'i düşünmeyecekti, canı da acımayacaktı. bu hissi biliyordum. ama kalkıp sevgilisine gitmesi gerekiyordu.
"uyandırdım çünkü..." ellerimi omzuna koydum ve hafifçe sarstım. hala esniyordu ve sadece bir gözü açıktı. üstelik ağzını kapatma zahmetine de girmemişti. normal da büyük ihtimalle tiksineceğim bu davranışının güzelliği karşısında ağlamak istiyordum ben de.
"...çünkü şimdi chan'in yanına gidiyorsun ve jeongin buraya geliyor."
"jisung-"
"hyung, seni seviyor. kaybetmekten korkması çok normal. şimdi sevgilinin yanına git ve onu öp. sonra da o adamı engelle."
minho'nun kaşları hayretle havaya kalkarken ben dolmuş gözlerimdeki yaşları akıtmamak için yanağımın içini dişlemekle meşguldüm. kafamı cama çevirip arabasının yanında yere çökmüş chan'e baktım. sarı saçları darma dağınıktı ve korkunç gözüküyordu. hayır gerçekten, göz altları morarmıştı ve her an ağlayabilecek gibiydi. çünkü minho'yu çok seviyordu, onsuzluğa dayanamıyordu. ki ben bu hissi de biliyordum. minho gözlerimi takip edip ona baktığındaysa gözlerinden geçen acıyı gördüm. yemin ederim gördüm. sevdiği adamı o halde görmek onu kahretmiş olmalıydı. zaten ne zaman kavga etseler ikisi de perişan olurdu.
tekrar bana döndü. "engellemem gerektiğini mi düşünüyorsun?"
güven verici olduğunu düşündüğüm bir gülümseme astım dudaklarıma. boğazım düğümlenmişti, ve ne kadar yutkunursam yutkunayım geçmeyeceğine emindim.
"chan için her şeyi yapman gerektiğini düşünüyorum. o senin için yapıyor çünkü."
minho yeniden chan'i izlemeye başlarken ben onu izliyordum. ve elimin altında omuzlarını tuttuğum bedenin her hücresinin en iyi arkadaşıma gitmek için çırpındığının farkındalığı altında ezilmemeye çalışıyordum.
"git hadi. üzülmeyin böyle değersiz bir şey için."
"jisung, seni seviyorum."
kolları belime dolandığında hiç hissetmemem gereken hislerle karşılık verdim ona. ve dolan gözlerimi görmemesi için kafamı boynuna gömdüm.
"ben de seni. hadi git şimdi."
minho benden ayrılınca bir kaç saniye durakladı ama ikna edici olduğunu bildiğim bakışlarım arabadan inmesine sebep oldu.
havalı adımları artık kafasını dizlerine gömmüş olan chan'e ulaşana kadar elleri ceplerindeydi. tam önünde durduğunda ben de arabadan indim. hyunjin yanıma gelmişti. bir elini sol omzumda hissettim ama ona dönemedim.
minho ayağıyla hala onu farketmemiş chan'in bacağına hafifçe vurdu. chan kafasını kaldırdığındaysa hızla ayağa fırladı. ne konuştuklarını duyamayacak kadar uzaklarındaydım. ama az çok tahmin edebiliyordum. minho ayaklarıyla asfalt zemini kazımaya çalışıyordu. elleri de hala ceplerindeydi. chan de bir şeyler söylemişti. her ne dediyse minho kahkaha atmıştı.
gözlerimi kapatma hissine karşı koymaya çalıştım. gerçekten çok çalıştım. çünkü birazdan öpüşeceklerdi ve ben bunu her gördüğümde içimdeki minho'yla birlikte olabileceğine inanan jisung bir darbe daha alıyordu. benim onu yok etmem gerekiyordu. bu yüzden her seferinde izliyordum.
chan zaten çok geçmeden elini minho'nun yüzüne atmış ve anlına düşen saçlarını geriye taramaya başlamıştı. kafamı hyunjin'in omzuna yasladığımdaysa barışmışlardı bile. en azından minho'nun dudaklarına kapanan chan'inkiler bunu gösteriyordu.
"sapık mısınız siz?"
jeongin elindeki iki fincan kahveyi bize doğru uzatırken kafamı hyunjin'in omzundan kaldırdım. yutkunmam gerekiyordu. kahvemi elime aldığımda da jeongin diper tarafıma geçti.
"barıştıklarına göre sizin arabaya mı geliyorum?"
kafamı salladım ve kolumu omzuna atıp kendime doğru çektim. biz orada kahvelerimizi yudumlarken changbin, felix ve seungmin de yanımıza geldi. sıradan bir sohbet içindeydik. yani seungmin felix'i yargılarken diğerlerimiz onlara gülüyorduk. çok geçmeden minho ve chan de yanımıza gelmişti zaten. tekrar arabalara dağılıyorduk.
kahvemin bitmiş bardağını çöp tenekesine atmaya gidiyordum. ama chan'in omzumu tutuşu beni durdurdu. ona döndüğümdeyse gerçekten mutlu gözüktüğünü gördüm.
"teşekkür ederim."
"sorun değil dostum. her zaman."
chan kolunu omzuma doladı ve beraber arabaya yürümeye başladık. ve bütün hayatım boyunca neden minho'ya aşık olduğumu gizleyeceğimi tekrar hatırladım. chan çok mutluydu, minho da öyle. önemli olan da buydu zaten.
~
minho :
merhaba
bak bunu yaparak ilişkimi riske atıyorum
ama beni dinlemen lazım
unknown :
minho?
minho :
chan'e seni engelleyeceğimi söyledim
ama bunu yapmayacağım
bana söz vermelisin
bir daha asla yazmayacaksın tamam mı?
unknown :
bi saniye
neden
engellemelisin
beni engelle
hemen beni engelle
minho :
hayır
senin bir suçun yok
unknown :
ne demek bir suçum yok
minho beni engelliyorsun
hemen
minho :
seni engellemeyeceğim
unknown :
iyi de neden
herkesi engelledin
chan ne istiyorsa yaptın buna devam et ve beni engelle
minho :
sorun da bu zaten
ben chan ne istiyorsa yaptım
ve bunu söylerken kötü bir amacım yok
onu seviyorum tabi ki yapacağım o da benim için her şeyi yapıyor
ama sana güveniyorum
neden bilmiyorum ama güveniyorum
sadece bir kez kendi istediğimi yapacağım
o yüzden bana mesaj atma
unknown :
minho ben
ben sizin aranıza giremem
sana bunun için yazmadım anladın mı beni
kendimi kötü hissediyordum
yalnızdım
ve sana uzun süredir aşığım
hayaydı
beni engellemelisin
lütfen yap bunu
minho :
bak
ben chanle tanıştığımda 10 yaşındaydım
ona aşık olduğumda 13
çıkmaya başladığımızdaysa 15 yaşındaydım
bu ne demek biliyor musun
unknown :
birlikte büyüdünüz
onu seviyorsun
onun için her şeyi yaparsın
beni engelle
minho :
tanrım neden seni engellememi istiyorsun
bana aşıksın
seninle konuştuğum için sevinmen gerekiyor
ve hayır
yani evet onu seviyorum ve birlikte büyüdük
ama başka bir anlamı daha var
bunu daha önce kimseye anlatmadım
unknown :
git ve chane anlat
lütfen
minho :
anlatamam
çünkü ben chane aşığım ama onun aşık olduğu minho ve ben farklı insanlarız
unknown :
ne diyorsun sen
minho :
chanin kafasında bir minho var
hayvanları seven kıskanç her zaman mutlu ve onu dinleyen bir minho
en sevdiği renk pembe
dans etmeyi seviyor
kedileri var
unknown :
bu sensin zaten
minho :
evet
ben bu minhoyum
ama aynı zamanda değilim
ben de olan özelliklerin hepsi chan tarafından özenle seçilmiş özellikler
ve ben daha önce hiç bunun dışına çıkmadım
şimdi sadece sana güvendiğimi ve seni engellemeyeceğimi söylüyorum
çünkü bu benim hissettiğim ve onun seçmediği tek şey
unknown :
minho bu doğru değil
sen dünyadaki en harika insansın
eşsiz özelliklerin var ve hepsi sana ait
böyle hissetmenin tek sebebi chanin hayatın boyunca orda olması
şimdi lütfen beni engelle
minho :
bunu bilemezsin
seni tanımıyorum bile
unknown :
ben seni tanıyorum
sen mükemmelsin
chan seni bu yüzden seviyor
minho :
çok garipsin
bana aşıksın ama chanle olmamı istiyorsun
unknown :
ben senin mutlu olmanı istiyorum
lütfen engelle beni
minho :
engellemeyeceğim
sen de mesaj atmayacaksın
unknown :
inatçı orospu çocuğunun tekisin
minho :
hey
benimle düzgün konuş
unknown :
öylesin
hadi git artık
minho :
vedalaşmayacak mıyız
unknown :
minho biz senle hiç merhabalaşmadık zaten
ben bir bok yedim
şimdi de kimse görmeden temizliyorum
minho :
ben gördüm ama
unknown :
kim olduğumu bilmiyorsun
sorun yok o yüzden
minho :
öğrenebilirim biliyorsun di mi
unknown :
nasıl olacak o
minho :
kendi yöntemlerim var ;)
unknown :
minho git hadi
chanle değil misin
neden benimle konuşuyorsun
minho :
bilmem
içimden öyle geliyor
ama haklısın
birazdan changbinlerin evine gidicez ve dün gece ki kavganın make up seksini yapacağız
gitmeliyim gerçekten de
unknown :
biliyorsun sana aşık birine sevgilinle sevişeceğiniz zamanları söylememelisin
minho :
benimle konuşmak istemiyorsun
benim açımdan bakarsan sadece bana kendisini engellemem için yalvaran birine sevgilimle sevişeceğimi söyledim
unknown :
yeterince adil
hadi git
minho :
hoşçakal
kendine dikkat et
unknown :
sen de
✔️✔️
•••
aa minho
ayıp