BULUTLAR DA AĞLAR

بواسطة Anesrum

577K 48.8K 8.9K

Namverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının... المزيد

BİRİNCİ BÖLÜM: "BİR BELAYA ÇEKİLİYORUM"
İKİNCİ BÖLÜM: "PROBLEM ÇOCUK VE ISLAK HAVLU"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ EROLTU"
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "BİR PANDA SAPIK ÇIKIYOR"
BEŞİNCİ BÖLÜM: "HAPİSHANEDE ANLAŞMA"
ALTINCI BÖLÜM: "BİR ARABA DOLUSU DAYAK MI?"
YEDİNCİ BÖLÜM: "UFF ÇOCUK"
SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENİM HAYALİM"
DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GENÇ GİBİ"
ONUNCU BÖLÜM: "ŞAG"
ON BİRİNCİ BÖLÜM: "ORİON"
ON İKİNCİ BÖLÜM: "NAMVERÂN'IN AFFI"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "KİŞİSEL ÖĞRETMEN"
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEÇİMLER VE GETİRDİKLERİ"
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: "BULUTLAR AĞLARKEN VERİLEN KARAR"
ON ALTINCI BÖLÜM: "CENNETTEN DÜNYANIN MERKEZİNE"
ON YEDİNCİ BÖLÜM: "AV HAKKINDA"
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "ANNE VE BABA"
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: "KÖPEK BALIKLARI"
YİRMİNCİ BÖLÜM: "BARİSTA KIZ"
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ"
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "ARKADAŞ OLMAK?"
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "İLK ARKADAŞLARIM"
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ÖZÜRLER UTANÇTAN GELMEZ"
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM:"ARAMIZDAKİ SINIRLAR"
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: "BELKİ DE İNSANLAR DEĞİŞİR"
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "HER BİRİMİZİN KABUSLARI"
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "KURDUĞUMUZ İLK BAĞ"
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GÜN"
OTUZUNCU BÖLÜM: "SONUN BAŞLANGICI"
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM: "SİZİ BİRLEŞTİREN BAĞ"
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM: "BABAMIN MUTLULUK GÖZYAŞLARI"
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "SU HERKESİ BİRLEŞTİRİR"
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ONU TANIMIYORSUN BİLE!"
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM: "TABULAR YIKILABİLİR"
OTUZ ALTINCI BÖLÜM: "FARKINDALIKLAR VE YENİLİKLER"
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM: "BANA BENZEYEN BİRİSİ"
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GİTME O GÜZEL GECEYE USULCA"
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KALBİMİZDEKİ HİÇ GEÇMEYEN YARALAR"
KIRKINCI BÖLÜM: "ELVEDA VE YENİDEN GÖRÜŞÜRÜZ"
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM: "ARKADA BIRAKILAN"
KIRK İKİNCİ BÖLÜM: "CANAVARLARA ACIMA"
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ'IN KALBİ"
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEN GECE MİSİN?"
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM: "FATİH İÇİN, BENİM İÇİN"
KIRK ALTINCI BÖLÜM: "AMA KORKUYORUM"
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM: "TEŞEKKÜR EDERİM"
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BAŞARACAĞIZ"
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM: "IŞIL"
ELLİNCİ BÖLÜM: "YARISI TOPRAĞA GÖMÜLMÜŞ PAPATYALAR"
ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM: "SEN ÇOK GÜZELSİN"
ELLİ İKİNCİ BÖLÜM: "HER DEFASINDA BANA GEL"
ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ÖLÜM KOKAN ELLERİM"
ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÖRMÜYORUM VE DUYMUYORUM"
ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "İSTEDİĞİN NE?"
ELLİ ALTINCI BÖLÜM: "NAMVERÂN OLMANIN KURALI"
ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM: "KADER DEDİĞİMİZ O KÜÇÜK ŞEY"
ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENDE BİR PROBLEM VAR"
ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KENDİNİ MEMNUN ET"
ALTMIŞINCI BÖLÜM: "SANA GELDİM"
ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALBİMİ KIRMA"
ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM: "KUKLA"
ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "HASTALIK GİBİ, SAĞLIK GİBİ"
ALTMIŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "MİNİ MİNİ MİNE"
ALTMIŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "BİZ BİR TAKIMIZ"
ALTMIŞ ALTINCI BÖLÜM: "GÜNERİ EVİNDE ACİL DURUM"
ALTMIŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "KÖTÜ KADIN MÜZEYYEN"
ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BU EVDE SAĞ KALMALIYIZ"
ALTMIŞ DOKUZUNCU BÖLÜM: "YAZ KIZIM: KENDİMİZİ NASIL FAKA BASTIRDIK?"
YETMİŞİNCİ BÖLÜM: "TOMBALA"
YETMİŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALIPLAR KEKLER İÇİNDİR!"
YETMİŞ İKİNCİ BÖLÜM: "SANA ACIYORUM"
YETMİŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "O BENİM ANNEM!"
YETMİŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "YENİDEN ANNE VE BABA"
YETMİŞ ALTINCI BÖLÜM: "HER ŞEY YOLUNDA"
YETMİŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "HİKÂYEMİZ DEVAM EDECEK"
YETMİŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GÜNEŞLER DE GÜLÜMSER, YILDIZLAR DA!" [FİNAL]
BDA
RUHUMDAKİ LEKELER
BEN DÖNDÜM!

YETMİŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "AYLİN İLE ENVER"

4.9K 439 120
بواسطة Anesrum

Bölüm şarkısı (yeniden);

ARASHI - Love So Sweet [Hana Yori Dango dizisi Açılış Şarkısı (Bir çoğunuzun Boys Over Flowers olarak bildiği dizinin orijinali olan anime/manganın Japon yapımı, BOF'tan yıllar önce çıkmış olan dizisi.)]


Ağabeyleri bizimde şimdilik evlerimize gitmemiz gerektiğini, Bediz'i merak etmemelerini gerektiğini ve de kusurlarına bakmamamızı söyleyerek yanımızdan ayrılmıştı. Bediz sadece bize bakıp kafasıyla iyi olduğunu belli eden bir hareket yapmıştı ama hiçbirimiz buna inanmamıştık. Oğlanlar da onunla gitmek istese bile ağabeyleri izin vermemişti ve arkadaşlarının evine doğru yol almıştı.

Kızlara her şeyin iyi olacağını, Bediz'in biraz yalnız kalması gerektiğini ve endişelenmemelerini çünkü yanında ağabeylerinin olduğunu söyleyerek evlerine yolladım. Kayınço da diğerleri de yanımızdan alıp götürdüğünde Ulaş ile yalnız kalmıştık. Beraber durağa doğru yürümeye başladığımızda ikimizde konuşmuyorduk.

Yürümeye devam ederken karşıdan bir grup liselinin geldiğini fark ettim. Yakınlarda bir meslek lisesi olduğunu biliyordum, büyük ihtimalle bu grupta orada okuyordu. Kızlardan oluşan grup kahkahalar atarak yürürken bir yandan birbirlerini ittiriyor, heyecanla bir şeyler konuşuyorlardı. Alsa böyle birisi olmamıştım. Bana göre çok çocuksu şeylerdi. Belki de genç olmak böyle bir şeydi ama büyükannemin her zaman dediği gibi ben genç olmadan bir yetişkin olduğum için böyle şeyleri anlamıyordum.

Gruptan bir anda bağrışlar yükseldi. Birisi kurt gibi ulumaya, başka birisi ise ıslıklar çalmaya başladığında kızların direkt olarak Ulaş'a baktığını gördüm. Açıkça ona bakarak uluyorlar, bağırıyor, ıslık çalıyorlardı. Işıl'ın rol yapışını saymazsak daha önce kimse gözlerimin önüne Ulaş'a bu şekilde davranmamıştı. Erkek arkadaşıma baktığımda açıkça kızardığını ve utandığını gördüm. Demek haberi olmadan tanımadığı birisi ona asıldığında vereceği doğal tepki buydu.

Kızlardan birisi "Vuuuuuuuuuu!" diye bağırınca uzandım ve öylece karşıya dimdik bakan suratımı bozmadan Ulaş'ın elini tuttum. Kızların ona karşı ulumaları onu o kadar çok utandırmıştı ki kendini gizlemek için elinden geleni yapıyor olsa bile tuttuğum elini hemencecik elime sarmıştı ve sımsıkı sarmıştı.

Ben hiçbir şey olmuyormuş gibi davranırken el ele tutuştuğumuzu gören kızlar bir anda sustu ve gözlerini bize dikerek yanımızdan geçtiler. Ulaş kızaran yüzünü saklamak için başını bana doğru çevirmişti ama bir faydası yoktu. Trafik lambası gibi parıldıyordu resmen.

Kızlar yanımızdan geçip gitmeden önce bir tanesi "Hrrrr!" diye hırlayınca Ulaş daha da utandı. Kızlar ise kocaman bir kahkaha patlatarak yanımızdan geçip gitti.

Kızların kahkahaları bizden uzaklaşırken Ulaş'a baktım. "İşte şuan tam olarak domatese benziyorsun. Kıpkırmızı, yusyuvarlak."

"Az önce resmen taciz edildim." dedi kızaran yüzünü eski haline getirmek için boşta kalan eliyle yüzünü yellerken. "Ama müdahale etmek için hiçbir şey yapmadın. Ne biçim kız arkadaşsın sen?" Kızmış gibi davranıyordu ama bir yandan da hâlâ elimi sımsıkı tutuyordu.

"Ne yapmamı bekliyordun?" diye sordum. Sonra da tutuştuğumuz ellerimizi kaldırdım. "Yapmam gerekeni yaptım zaten."

"Sen gerçekten garip bir kızsın." dedi hayretle bana bakarken. Rengi biraz olsun normale dönmüştü. "Hiç kıskanmadın mı?"

"Neden kıskanmalıymışım?" Kaşlarımı kaldırdığımda hayretle bana bakındı.

"Elimi tutmasan herhalde kaçırırlardı beni." dedi coşkuyla, tepkisizliğimin onu gıcık ettiğini biliyordum. "Beni, beni, Ulaş'ını."

"Bihter'e bağlama." dedim ciddi suratımı bozmayarak. "Kıskanmalı mıydım seni?" Omuz silktim. "Bence hayır. Çünkü onlar potansiyel bir tehdit değildi, seni beğendikleri için öyle yaptılar. Bende elini tutarak beğendikleri erkeğin benimle birlikte olduğunu ve avuçlarını yalayıp eve gidince oyuncak ayılarına sarılıp ağlamaları gerektiğini gösterdim."

"Vay canına." dedi hayretle. Yeşil gözleri birkaç saniye benim üzerimde dolaştı, ardından yola döndü. İç geçirip "Bu tarz şeylerden hiç anlamıyorsun değil mi?" diye sürdürdü lafını.

"Emin ol bu hareket laf dalaşına girmekten daha etkiliydi." Bende ona bakmayı kesip yola döndüm. "Sen erkeksin, anlamazsın."

"Sen Nam'sın, sen hiç anlamazsın." Ulaş beni küçümsediğinde içimdeki bir yan ona hak verdi ama bunu ona söyleyecek değildim.

"Namverân." dedim yavaşça. "Adımı düzgün söyle."

"Nam. Nam. Nam. Nam. Nam." Çocuk gibi bir anda adımı kısaltmaya başladığında onu susturmak imkânsız hale gelmişti. Sürekli olarak adımı söylüyor bunu yaparken de sağa sola yalpalanıp duruyordu. "Nam. Nam. Nam. Nam!"

"Tamam yeter!" diye çemkirdim en sonunda dayanamayarak.

"Beni üzme bak, elini bir daha tutmam." Ulaş dudaklarını sarkıttığında iç geçirdim.

"Sevgilim mi var yoksa iki yaşında kıskanç bir bebeğim mi bilmiyorum."

Tuttuğu elimi kendine doğru çekti ve hemen ardından elimi bırakıp omzuma sarıldı. Ancak göğsüne gelebiliyordum, inanılmaz bir boy farkımız vardı. "Hangisi olmamı tercih edersin?"

"Otuz yaşında aklı başında bir adam?" diye sorduğumda kaşlarımı kaldırarak, kafasını iki yana salladı.

"Elendi."

"İki çocuk babası aklı başında bir adam?"

Bunu söylememle Ulaş'ın gözlerinde şimşekler çaktı. "Yani benden bebeklerin olsun mu istiyorsun?"

Bunu öyle bir tonda söylemişti ki kızarma sırası bana gelmişti. Yanaklarım yanarken "Hayır!" diye çıkıştım. "Öyle demedim!" Hemen omuzlarımdaki kolundan kurtuldum.

"İnanamıyorum Nam! Bedenimde gerçekten gözün var." Kahkaha attığında ne kadar eğlendiğini biliyordum. Beni sinir etmek ve de utandırmak için bilerek yapıyordu.

"Bir daha aynı şeyi söyle, bak ben sana neler yapıyorum." Dişlerimin arasından konuştuğumda pes etmiş gibi ellerini kaldırdı.

"Kızma sevgilim."

"Sus, bana sevgilim deme bundan sonra." Hızlandım ve onu arkamda bıraktım ama birkaç adımda bana yetişti.

"Ne diyeyim?" dedi dalga geçer gibi. "Devrem mi? Hacı mı? Babuş mu? Birader mi?"

"Devrem iyidir." dediğimde oldukça ciddi bir sesle, gözleri kocaman açıldı. Birkaç saniye yerine çivilendi.

Onu arkamda bırakmış yürümeye devam ederken sinsice güldüm ama o bunu göremiyordu elbette. Bana yetişmek için koşmadan hemen önce "Ya! Namverân!" diye bağırdı arkamdan.

Eve gitmeden vazgeçmiştik, biraz şehirde gezmeye karar vermiştik. Sonbaharın son demlerinde Ulaş son bir kez dondurma yememiz gerektiğini söylediğinde ikimizde dondurma almış, onu yerken Samsun'da belli bir rotamız olmadan dolaşıyorduk. Ulaş sürekli bir şeyler anlatıyor ya da çocukları görüp duraksıyordu. Küçük çocuklar hemencecik onunla kaynaşıyordu. Onlarla top oynuyor, onları basket potasına kaldırıp basket atmalarını sağlıyor, küçük kızların ayak bağcıklarını bağlıyordu. Tüm anneler Ulaş'ı çok seviyordu.

Yeniden durmuştuk, Ulaş dondurmasını bana vermişti. Oldukça ciddi bir şekilde nasıl top sektirileceğini on yaşında bir grup çocuğa anlatıyordu. Anneler çocuklarını izlerken gülümsüyorlardı, Ulaş'ın yardımı onları mutlu ediyor olmalıydı.

Ulaş'ı izlerken kendi kendime gülümsediğimi fark ettiğimde ilk defa bu gülüşü suratımdan silkmek yerine daha da kocaman gülümsemeye karar verdim. Onu gerçekten seviyordum. Dışarıdan kabadayı gibi görünmeye çalışan bu çocuk parkta yere düştü diye bir kız çocuğundan daha çok ağlayan bir bebekti. Daha sonra o kızı gülümsetmek için onunla ip atlamıştı. Çocuklar benden ne kadar kaçıyorsa ona o kadar fazla koşuyordu. Ulaş'ı seviyordum, bu hayat dolu yanına imreniyordum. Kendini kapatmadan yaşamasını, elinden geleni yapmasını çok seviyordum.

Onunla gurur duyuyordum.

Ben zihnimde erkek arkadaşımı överken bir ses bana "Affedersin?" dedi. Arkamı döndüğümde benden uzun bir kadınla karşılaştım. Kadının göğsünde biten denizin dalgalarına benzeyen çok açık kumral saçları vardı. Yüzü küçük ve yuvarlaktı. Gözleri de tıpkı yüzünün şekli gibi, yan yana dikilmiş düğmeler misali yuvarlaktı. Güzel bir canlılıkla parıldayan gözleri koyu kahverengiydi. Biraz kemerli, bazı insanların kusur olarak sayabileceği bir burnu vardı. Bir tane dudağının kenarında, bir tane de sol gözünün altında olmak üzere iki tane beni vardı suratında. Uzun bir palto giyinmişti, ayaklarında topuklu ayakkabı vardı. O şeytanları nasıl giyiyorlardı bilmiyordum ama kadın bundan rahatsızmış gibi durmuyordu.

Çirkin bir kadın değildi ama dönüp iki kere bakacağınız birisine de benzemiyordu.

"Buyurun?" diye sordum kadını incelemeyi kesip. Aynı şekilde o da beni incelemiş gibiydi.

"Ben sanırım kayboldum. Buraları hiç bilmiyorum." O konuşurken Ulaş koşarak yanımıza geldi.

"Sorun ne?" diye sordu elimdeki dondurmasını ve ayaklarımın ucundaki çantasını alırken.

"Kayboldum. Yardımcı olabilir misiniz çocuklar?" Kadın yeniden konuşunca kaşlarımı çattım. Çocuğa benzeyen bir halim olduğunu düşünmüyordum.

"Çocuk olsak yardım edemezdik sanırım size." dediğimde iğneleyici bir şekilde, Ulaş gözlerini devirdi.

Kadın ne dediğimi anlamış gibi önce gözlerini kocaman açtı, ardından da kafasını salladı. "Özür dilerim, bir kız kardeşim var. O sizden biraz daha büyük. O yüzden kendimi yakın hissettiğim için size öyle seslendim. Kusuruma bakmayın." Boştaki elini bize doğru uzattı. Diğer elinde sımsıkı telefonunu tutuyordu. "Ben Aylin."

"Ulaş." dedi erkek arkadaşım kadının, Aylin'in elini tutup sıkarken. "Bu da kız arkadaşım Namverân." Eğer adımı düzgün bir şekilde söylemese onu parçalardım.

"Memnun oldum Ulaş, Namverân. Ne diyordum?" Elindeki telefona bakınca söyleyeceği şeyi hatırlamış gibi gözlerini kırpıştırıp bize döndü. "Heh! Yolumu bulmama yardım edebilir misiniz?"

"Tabii ki." dedim iç geçirerek. Özür dilemişti bu yüzden üzerine fazla gitmeyecektim. "Nereye gitmek istiyorsunuz?"

"Aslında buraya erkek arkadaşımla tatile geldim. O haşlanmış mısır almaya gidince kendimi köpek sevmeye fazlaca kaptırmışım sanırım. Kendime geldiğimde olmam gereken yerden baya uzaklaşmıştım. Yön duygum berbattır, nereden gidip geri dönmem gerektiğini de kesinlikle bulamadım. Sanırım bu süreçte daha da kayboldum." Mahcup bir şekilde gülümsedi.

"Merak etme Aylin." dedi Ulaş. "Sen nereye gitmen gerektiğini söyle biz seni götürürüz."

Götürür müydük?

Soran gözlerle Ulaş'a bakındım, o da aynı şekilde bana karşılık verdi. Yardım etmek istiyordu, anlayabiliyordum.

"Tamam, o zaman ben şeye gitmek istiyorum." Elini çantasına soktu ve cüzdanını karıştırdı. Bir şeyler arıyor gibiydi. "Şeye..." Cüzdanını karıştırması bitince gözlerindeki endişeyi açıkça görebiliyordum. Aradığı şeyi bulamamış gibi bu sefer çantasını karıştırmaya başladı. "Şeye..."

"Hmm... Neye?" diye sordum yavaşça. Aylin biraz daha çantasını karıştırdı, sonra sinirle "Sikeyim!" diye bağırdı. Küfrettikten hemen sonra gözleri bizi buldu ve sanki çok ayıp bir şey yapmış gibi elleriyle ağzını kapattı.

"Özür dilerim!"

"Önemi yok, liseliyiz biz, emin ol neler neler duyuyoruz." Ulaş onu rahatlatmak için gülümsedi. "Nereye gitmen gerektiğini bilmiyor musun?"

"Aslında otelin bir kartviziti vardı ama onu sanırım odada bıraktım." Omuzlarını oynattı. "Şu aralar kafam biraz dalgın, her şeyi bir yerde unutuyorum."

"Bir sorun mu var?" diye sorduğunda Ulaş, çabucak nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorlardı ona şaşırmakla meşguldüm. Benim birisiyle bu kadar rahat muhabbet edebilmem için belli bir süre geçmesi gerekiyordu.

"Siz gençlerin de canını sıkmayayım." Aylin yumuşak bir şekilde gülümsedi. Gülümsediğinde gerçekten insanın içini ısıtıyordu ama Ulaş ile bu kadar çabuk kaynaşması sinirlerimi bozmuyor da değildi.

"Şurada bir çay bahçesi var, istersen orada bir çay içelim. Belki sende otelin adını hatırlarsın?" diye sordu Ulaş. Aylin soran gözlerle bana bakındı. Anlaşılan ne kadar rahat gözükse bile oldukça dikkatli birisiydi. Açıkça bizimle gelebilmek için benden izin istiyordu. Eğer ondan hoşlanmadıysam ya da onu yanımda istemezsem gelmeyecekti. Bu kadar nazik bir düşünceyle bana yaklaşmış olması nedensiz bir şekilde beni mutlu etti. Bende kafam onaylar bir şekilde salladım.

Aylin'i alıp çay bahçesine gittik. Oturduğumuzda Aylin Samsun'un ne kadar güzel olduğundan, hiç görmediği yerleri gördüğünden filan bahsetmeye başladı. Tanımadığı insanlarla bu kadar kolay anlaşabilmesi beni hayrete düşürmüştü açıkçası.

"Evden zar zor izin alabildim buraya gelebilmek için. Erkek arkadaşım bu tatili benim için ayarlamıştı, onu geri çeviremezdim. Babama kızlarla geldiğimi söyledim." Aylin çayını içerken içindeki sıkıntıyı anlattığında kaşlarımı çattım.

"Yalan söyledin yani."

Kafasını salladı. "Evet."

"Yalan söylenmesiyle ilgili bir sorunum yok." Önemsiz bir şeymiş gibi davrandım. Emindim ki babası olgun bir adam olsa ondan saklamazdı. Eğer yalan söylediyse muhakkak sebepleri olmalıydı. Açıkça yalan söylediğini kabul etmesi dürüst birisi olduğunu da gösterirdi.

"Mecbur kalmadıkça yalan söylemeyi hiç sevmiyorum ama insan bazen mecbur kalıyor. Yine de siz beni örnek almayın, yalan söylemeyin." Laf arasında abla tavsiyesini de verdiğinde Ulaş güldü.

"Bu yüzden mi canın sıkkın? Yalan söylediğin için mi dalgınsın?" Ulaş'ın sorusuyla Aylin bardağı altlığa bıraktı.

"Bir bakıma." dedi. Kahverengi gözleri bizim üzerimizde dolaştı. "Çünkü öğrendiğinde babamın nasıl bir tepki vereceğini çok iyi biliyorum. Ondan bir şey saklamak istemiyorum ya da bir şey şeyleri değiştirmek istemiyorum ama..." İç geçirdi. "Hayat bazen sizi buna zorluyor."

"Baban biraz baskıcı birisi sanırım?" diye sorduğumda Aylin hemen buna karşı çıktı. Aslında konuşma şeklinden babasıyla arasının iyi olmadığını düşündüğümden bu tepkisi beni şaşırtmıştı.

"Hayır, kesinlikle değil. Baskıcı olan babam değil, çevrem."

"Çevren mi?" Gözlerimi kırpıştırdım. Böyle bir yanıt beklemiyordum. Ulaş sakinde Aylin'i dinlerken kadın yeniden bardağı eline aldı ama çayı içmek yerine öylece içindeki sıvıya bakındı.

"Babam insanların benim hakkında neler diyeceğiyle çok fazla ilgileniyor. Aman laf gelmesin. Aman kötü söz söylemesinler. Bu yüzden beni çok fazla sıkıştırıyor. Bazen kendimi bir kafesteymişim ama kafesin her yanı kapalıymış da boğuluyormuşum gibi hissediyorum." Aylin konuştuğunda kaşlarımı çattım. Babasına şimdi daha çok sinir olmuştum. Bir babanın görevi çocuğunun arkasında olmak, ona doğru yolu göstermek, her daim onu korumak değil miydi? Neden onun babası da kızının arkasında olmak yerine bu şekilde davranıyordu?

"Bence çok güzel idare ediyorsun." dedi Ulaş sanki Aylin'e cesaret vermek ister gibi.

Aylin önce bana sonra da Ulaş'a baktı, hemen ardından da "Teşekkür ederim ablacım." dedi. Bunu söyleyerek net bir çizgi çekiyordu. Bana da demek istediklerini açıkça belli ediyordu.

Ablacım diyorum, benden rahatsız olmana gerek yok.

"Yine de baban..." Devamında ne diyebileceğimi bilemedim. Yeni tanıştığınız birisinin suratına karşı baban bir pislik, diyemezdiniz sonuçta. Yine de Aylin demek istediğimi anlamış gibiydi. Kahverengi gözlerinde açık bir şekilde kırgınlık vardı.

"Onu seviyorum, o benim babam. Yine de böyle görmüş, onu değiştirmenin bir yolu yok." dedi olgun bir şekilde. İşte hayatımdaki insanlardan beklediğim olgunluk böyle bir şeydi ama benim hayatımda Makber adında bir drama kraliçesi, Güneş adında bir utangaç Ninja ve de Bediz adında bir sirk maymunu vardı.

Kızları hatırlayınca hafifçe gülümsedim. Ne olursa olsun onlar benim arkadaşlarımdı.

"Zor olmalı." dedi Ulaş. "Baş etmesi."

"O kadar da zor değil." dedi Aylin gülümserken. Tıpkı zorlandığını, sevmediği bir işi yaptığını ve de çokça yorulduğunu bildiğim ama buna rağmen asla şikâyet etmeyen bir de yetmezmiş gibi bana cesaret vermek isteyen annem gibi gülümsemişti. "Erkek arkadaşım her daim yanımda. Enver-"

Bir anda donup kaldığında kaşlarımı çattım. "Sorun ne?"

"Enver!" dedi endişeyle. "Onu aramayı unuttum. Kesin her yerde beni arıyordur." Telaşla çantasındaki telefonuna davrandı, ekrana birkaç kez dokundu. Şarjı bitmiş olacaktı ki ekran açılmadı. Oflayarak bize döndü. "Şarjı bitmişti, doğru ya, o yüzden arayamamıştım."

"Benim telefonumu kullanabilirsin." dedi Ulaş telefonunu uzatırken.

Aylin bana doğru baktığında gülümsedim ve kafamı salladım. Böylece telefonu aldı ve sevgilisinin telefon numarasını tuşlamaya başladı. Telefonu kulağına yaslayıp erkek arkadaşının aramayı cevaplamasını beklerken bize ithafen "Bu yüzden Namverân'ın yanına gelmiştim ama siz öyle şirin çıktınız ki ne söyleyeceğimi unutup muhabbete daldım." Duraksadı. "Alo? Enver? Benim Aylin!"

Aylin sevgilisiyle konuşmaya başlayınca Ulaş bana doğru eğildi. "Duydun mu?" dedi kulağıma fısıldayarak. "Sana bile şirin dedi. Bu kadın kesinlikle azize filan."

"Kapa çeneni." dedim yalandan bir kızgınlıkla. "Hem sen neden beni kız arkadaşım diye tanıttın?" Kafamı çevirip ona baktığımda kaşlarını kaldırdı.

"Ya ne diye tanıtacaktım?"

"Devrem diye." dediğimde anında suratı düştü.

"Ciddi olamazsın."

Sinir bozucu bir şekilde gülümsedim. "Gayet ciddiyim."

Tam konuşacaktı ki Aylin "Buranın adı neydi?" diye sordu.

"Ben ona konum yollarım, daha kolay bulur." dedi Ulaş ama hâlâ odağında ben vardım. Aylin onaylayıp konuşmaya dönünce Ulaş "Kız arkadaşıma devrem demeyeceğim." dedi.

"O zaman babuş filan diyebilirsin, sorun değil."

Kaşlarını çattı. "Dalga geçmeyi kes."

"Dalga geçmiyorum ki." Alınmış gibi baktım. "Ben ne zaman şaka yaptığımı gördün?"

Ulaş sinirle iç geçirdi, Aylin de telefon konuşmasını bitirip Ulaş'a telefonunu geri vermişti. Ulaş Aylin'in sevgilisine konum attım. O yanımıza gelene dek sohbet etmeye devam ettik. Aylin bize yakın arkadaşlarından bahsetti. İsimleri Sıla, Eren ve Tuğçe'ydi. Anlattığı kadarıyla Sıla Makber'den de beter bir şeydi. Tuğçe ise fazla hassas ve kinci birisine benziyordu. Bende en iyi anlaşacağımı düşündüğüm kişi olarak Eren'i seçtim.

"Biliyor musun, kesinlikle iyi anlaşırdınız!" dedi Aylin hevesle. "Eren senin portreni yapmak isterdi. Gözlerin çok güzel."

Hafifçe kızarmış gibi hissettim. "Teşekkür ederim."

"Eren ressam mı?" diye sordu Ulaş şaşırmış bir şekilde. Etrafımızda bu kadar yetenekli insanlar yoktu.

Aylin gururla arkadaşı için "Evet." dedi. "Hem de çok iyidir."

"Genelde ne tarz resimler yapıyor? Kimleri çiziyor?"

Aylin dirseğini masaya, yanağını da avucuna yasladı. Arkadaşlarından bahsederken öyle heyecanlanıyordu ki onları gerçekten sevdiğini görebiliyordum. Öyle bahsediyordu ki onları sevmek istiyordunuz. Emindim ki bilerek kavga ettikleri zamanlardan ya da kötü huylarından bahsetmiyordu. "Genelde kadın modellerle çalışıyor. Erkekleri sevmiyor. Nü çalışıyor ayrıca."

"Erkekleri neden sevmiyor?" diye sordu Ulaş. Nü'nün ne demek olduğunu anlamadığına adım kadar emindim.

"Neden mi?" Aylin barizmiş gibi gözlerimize baktı. "Eren kadınlardan hoşlanıyor."

Ulaş bir anda kıpkırmızı kesilince kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. "Gerçekten mi?" diye sordu Ulaş.

"Evet..." Aylin doğruldu ve tartmak ister gibi bize bakındı. "Bu sizi rahatsız mı etti?"

"Hayır... Ben... İlk defa hemcinsinden hoşlanan birisiyle karşılaşıyorum da." Duraksadı Ulaş. "Ya da duyuyorum."

"Akya ile fingirdeyen sen değil miydin?" dediğimde dalga geçer gibi, Ulaş itiraz etti.

"O başka bir kere."

"Hayır değil." Güldüm.

Ulaş kızardı. "Başka." Hemen Aylin'e döndü. "Lütfen Eren'i yargıladığımı düşünme. Onu destekliyorum. Ama-" Bana döndü yeniden ve kelimelerin üstüne basarak "o başka!" dedi.

"Tamam, tamam." Aylin bir kahkaha attı. Onu oldukça eğlendiriyor gibiydik. "Siz Akya ile başkasınız, eminim Namverân da bunu anlamış olmalı."

"Umarım anlamışsındır Nam." Ulaş sinirle arkasına yaslanıp kollarını birbirine kavuşturduğunda güldüm.

Onu sinir etmeye devam etmek için "Beni de mi nü modeli yapmak isterdi?" diye sordum Aylin'e.

Aylin önce Ulaş'ı izledi, rahat tavrından sorun etmediğini düşünüyordu büyük ihtimalle ama onun daha kelimenin anlamını bilmediğinden haberi bile yoktu. "Sanırım küçük olduğun için tamamen soymazdı."

"Soymak mı?" Ulaş'ın bir anda kulakları dikildi.

"Evet, soymak?" Aynı yüz ifadesiyle karşılık verdim. "Eren beni çizmek istermiş ya."

"Bir dakika..." Ulaş kollarını çözdü ve masada öne doğru eğildi. "tam olarak ne demek?"

Aylin sahte bir şekilde gülümsediğinde nasıl toparlayacağını soran gözlerle bana bakındı. Ben ise arkama yaslanmış şeytani bir şekilde gülümsüyordum. Benden medet bulamayınca Ulaş'a döndü. Ulaş sinirle karışık karmaşık gözlerini ona dikmiş bir yanıt bekliyordu.

"Şey..." dedi Aylin sözlerini toparlamaya çalışırken. "Nü'de genelde modeller isteğe göre ya tamamen ya da yarı çıplak olurlar."

"NE?" Ulaş haykırdığında neredeyse tüm çay bahçesi bize bakındı. Sanki ben Eren ile anlaşmışım gibi Ulaş bir anda bana döndü ve yavru köpek bakışlarıyla "Bunu yapamazsın! Olmaz! Olmaz!" diye motor gibi konuşmaya başladı.

Bu karmaşanın ortasında da Aylin'in sevgilisi geldi.

Enver Aylin'den de uzundu. Aylin ile Ulaş'ın aynı boylarda olduğunu düşünürsek en iyisi Enver'in yanına yaklaşmamaktı. Yoksa Ulaş ne kadar kısa olduğumla ilgili bir sürü gereksiz espri yapardı. Enver'in açık kahverengi sakalları, aynı renkte dalgalı saçları vardı. Gözleri çikolata kreması gibi gözüküyordu. Bıyıklarının hemen üzerindeki burnu gerçekten çok güzeldi. Temiz, güven veren bir yüzü vardı. Aylin'i görünce hemen koşarak ona sarılmış, birkaç dakika boyunca soluklanmıştı. Çok endişelenmiş olmalıydı.

"Aklım çıktı Aylin!" diye onu azarladığında Enver, Aylin yavaşça kafasını okşadı.

"Amanın, endişelendin mi?" Enver kızan gözlerle ona bakındı ama Aylin kafasını okşayarak sanki köpekmiş gibi onu sakinleştirdi.

O sırada hâlâ bana bakınan yavru köpeğime baktım ve Aylin'in yaptığı gibi bende elimi onun saçlarına daldırıp sevmeye başladım. "Tamam, sakin ol." Anlaşılan on yedi ya da yirmi yaşında olmaları fark etmiyordu, erkek erkekti. Hepsi birer köpekti hem de en yalakasından, sürekli sevgi isteyeninden.

"Bir daha bu kadar çok uzaklaşma. Zaten yön duygun neredeyse hiç yok." Enver geri çekildi, bu sefer baya baya sevgilisini paylamaya başladı.

Aylin sakince onu dinliyordu, bu kadar endişelenmiş olması onu mutlu etmiş gibiydi. Enver birkaç dakika daha konuştuktan sonra onu susturmak için koluna girdi ve bize doğru çevirdi. "Seni yeni arkadaşlarımla tanıştırayım." Sağ eliyle beni işaret etti. "Bu Namverân." Ulaş'ın saçını okşamaya devam ederken başımla selam verdim, o da bana karşılık verdi. "Bu da Namverân'ın erkek arkadaşı Ulaş." Ulaş kendisinden büyük bir erkekle tanıştırılmanın getirdiği ciddiyet mi bilmem hemen beni kendisinden kurtardı ve ayağa kalkıp elini uzattı. Enver ile ikisi el sıkışırken Aylin gülmemek için kendini zor tutuyordu, ben ise gözlerimi deviriyordum.

"Demek benim sevgilimi kurtaranlar sizsiniz." Enver Aylin'in yanına oturduğunda başımla onayladım.

"Kurtarmak fazla ağır kaçar. Yanında oturduk ve sohbet ettik sadece." dedim.

"Bir de telefonunuzu kullanmama izin verdiniz." Aylin hatırlatır gibi işaret parmağını kaldırdı. Sonra sevgilisine dönüp "Seni aradığım Ulaş'ın telefonuydu." dedi.

Enver ilk önce Ulaş'ı süzdü, ardından kıskanılacak bir tarafı olmadığına karar vermiş gibi gülümsedi. "Teşekkürler."

"Önemli değil. Yardım edebildiğimize sevindik." dedi Ulaş.

"Sizin gidecek bir yeriniz varsa sizi tutmayalım." Bunu söyleyen bendim, sonuçta buraya tatile gelmişlerdi. Vakitlerini bizimle oturarak harcamak istemeyebilirlerdi.

"Aslında yemeğe gidecektik." dedi Aylin sevgilisine bakarak.

Aylin'in yönlendirmesiyle Enver bize dönüp "Sizde gelmek ister misiniz?" diye sordu. Üzerimizde okul üniformalarımız vardı ve saat neredeyse yedi olmuştu. "Misafirimiz olarak tabii ki. Aylin'i kurtardığınız için teşekkür olarak düşünün." Gülümsediğinde bunu Aylin'in zoruyla değil, gerçekten isteyerek söylediğini düşünmüştüm.

"Aslında biz kalksak iyi olur." dedi Ulaş telefonuna bakarken. Ben sorgulayan gözlerle ona bakarken daha çok benim için "Fatih'in yanına gitmemiz gerekiyor." diyerek bir açıklama yaptı.

"Fatih kim?" diye sordu Aylin merakla. Oturduğumuzdan beri o ve Ulaş sürekli ailelerinden ve de arkadaşlarından bahsettiği için iki tarafta herkesi tanıyordu ama Fatih'in adı bir kere bile geçmemişti.

"Fatih mi?" Ulaş ne diyeceğini düşünür gibi Aylin'in sorusunu yeniledi.

"Kardeşimiz." dedim gülümseyerek. "Fatih bizim kardeşimiz."

Aylin bunu üstelemedi. "Pekâlâ."

"Gerçekten gitmeniz gerektiğinden emin misiniz? Doğru düzgün teşekkür edemedik." Enver yeniden sorduğunda kafamı iki yana salladım.

"Gereği yok, herkesin yapacağı bir şey yaptık." Ben bunu söyledikten sonra ayaklandık. Enver ile Ulaş el sıkışırken bende Aylin ile vedalaşıyordum. Sarılmak istediği apaçık ortadaydı ama ben bir hamle yapmadığım için bunu içinde tuttu. Elini uzattı, bende elini sıktım.

"Teşekkürler Namverân." Gülümsedikten sonra bana doğru eğilip "Ulaş ile birlikte çok şirinsiniz." diye fısıldadı.

Bende gülümsedim. "Teşekkür ederim." Birkaç saniye Aylin'e baktım. Daha önce onun gibi birisiyle tanışmamıştım. İnsana nedensizce büyük bir güven veriyordu, oldukça içten ve de samimiydi. Bu yüzden kendime engel olmadım ve asla birisine yapmayacağım bir şekilde "Kendine dikkat et Aylin abla." dedim.

Sözüm onu gülümsetti. "Sende kendine dikkat et ablacım. Birbirinizi kaybetmeyin."

Sonra eşleri değiştirdik. Bu sefer ben Enver ile el sıkıştım. "Tekrar teşekkürler." dedi.

"Önemli değil, umarım güzel bir tatil geçirirsiniz."

Nazik bir şekilde gülümsedi. Aylin'in neden ondan hoşlandığını anlayabiliyordum, nazik ve güler yüzlüydü. "Teşekkürler Namverân."

Ulaş'ın "Nam, hadi gidelim." Lafıyla elim Enver'in elinden çektim ve ikisine de el sallayarak çay bahçesinden uzaklaştık. Ulaş'ın yüzü asılmış gibiydi, sanki içinde bir dert vardı. Durağa doğru yürürken onu izledim ama bunu fark etmedi bile.

"Sorun ne?" diye sorduğumda önce bir şey demedi ama hemen sonra iç geçirdi.

"O adama içim ısınmadı."

Şaşkınlıkla ona bakındım. "Neden?"

"Bilmiyorum. İyi bir enerji almadım ondan. Umarım Aylin'i üzmez."

"Ağzını hayra aç şom ağızlı." dedim ona kızarak. "Şom ağzınla insanların ilişkilerini bozacaksın."

"Nam." dedi hâlâ önüne bakarken.

"Namverân." dedim bende bunun üzerine.

"Nam, senin için hâlâ en yakışıklı erkek ben miyim?"

Sorusu beni şaşırtmıştı. Olduğum yere çivilenip ona bakındım. O da durmuş ve de bana bakıyordu. Gözlerinde anlamadığım bir bakış vardı. Hem endişeli hem de üzgündü sanki. Sıkıntıyla gözlerini kaçırdığında sorusunun kaynağını anladım. Sabah onu açıkça kıskanmayışım ve şimdi Enver ile tanışmamız onu rahatsız etmişti. Enver gerçekten yakışıklıydı ve insanı kendine çekiyordu. Anlaşılan onu kendine rakip olarak görmüştü, hareketleri de bu yüzden değişmişti.

"Ulaş, senin için hâlâ en güzel kadın ben miyim?" diye sorduğumda sorusunu değiştirerek, hiç düşünmeden gözlerini bana dikip cevap verdi.

"Evet!"

Gülümsedim ve yanına gittim. Gözlerinin içine bakarken parmak uçlarımda yükselip yanağına bir öpücük kondurdum. "Ee o zaman?" dediğimde kızardı. Sabahki gibi elini tutup peşimden sürüklemeye başladığımda utancını gizlemeye çalışıyordu.

Buna rağmen gizleyemediği sevinciyle "Aptal." dedi. Elimi biraz daha sıkı tuttu.

"Sensin o aptal." diye cevap verdim gülerek. 

Aylin ile Enver yeni hikâyem GÖNÜLDELEN'in karakterleri. Hikaye Aylin ile Enver'in Ulaş ve Nam ile tanışmasından bir sene sonra başlıyor.  GÖNÜLDELEN'in ilk iki bölümü profilimde yayında. 


❤️

15:26

27.12.19

ANESRUM.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

1.2M 44.5K 50
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
2.3M 106K 48
Beril AYAZ...Türkiye'nin en büyük gizli servisin de çalışan,bir çok başarıya imza atan ve haksızlığa tahammül edemeyen baş belası bir ajan... Dante D...
812K 47.2K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
13K 9.8K 56
(DÜZENLENİYOR) "İnanıyorum... Güzel günlerin geleceğine inanıyorum, inanmak zorundayım. Hayatın bir adaleti varsa bana güzel günleri göstermeliydi. B...