Zifiri Cennet

By sondemlerimden

5.6K 1.1K 1.6K

Onunlayken tuttuğum nefeslerin haddi hesabı yoktu. Nefeslerimin hepsi bir olmuş benim katilim gibiydiler. O... More

Zifiri Cennet'01
Zifiri Cennet'02
Zifiri Cennet'03
Zifiri Cennet'04
Zifiri Cennet'05
Zifiri Cennet'06
Zifiri Cennet'07
Zifiri Cennet'08
Zifiri Cennet'09
Zifiri Cennet'10
Zifiri Cennet'11
Zifiri Cennet'12
Zifiri Cennet'13
Zifiri Cennet'14
Zifiri Cennet'15
Zifiri Cennet'16
Zifiri Cennet'18
Zifiri Cennet'19
d u y u r u
Zifiri Cennet'20
duyuru gibi
son duyuru
Zifiri Cennet'21
Zifiri Cennet'22
Zifiri Cennet'23

Zifiri Cennet'17

151 31 57
By sondemlerimden

***
Dikenli yollar var önümde sen beni unutma ölümde bile..
(Sen Hiç Sensiz Kaldın Mı?-Burak Öz)
***

17.BÖLÜM: *Kahküllü Kız Beni Son Kez Öpsene*

Eskiden sevmeyi yenilgi olarak düşünürdüm. Bu yüzden birini sevmekten, bağlı kalmaktan hep kaçmıştım.

Ta ki karşıma o çıkıp, benden izin dahi almadan hayatıma dahil olana kadar.

Yazdığı ilk günden beri onunla ilgili ne varsa hayran kalırken, şimdi onu seviyordum. Ona yeniliyordum.

On bir yıldır vazgeçemediğim kararlarımı onun için yıkıyordum ve bu hiç zor olmuyordu.

Bana bakmasından rahatsız olmuyordum. Bana dokunmasından, konuşmaya çalışmasından, beni öpmesinden ve daha çok şeyden korkmuyordum.

Eğer bir ailem olsaydı o koşulsuz tanıştırmak istediğim kişi o olurdu.

Sanki ondan öncem hiç varolmamış gibiydi.
Aynı ondan sonramın hiç varolmayacağı gibi.

Mert'le beraber geçtiğimiz sokaklarda hep bir anımızı gizleyerek devam ediyorduk, yürümeye.

Elim, avucundan hiç ayrılmıyordu.
Hoş zaten ayrılsın da istemiyordum. Ne çabuk alışmıştım bu sıcaklığa.

Elimi tutuşu dahi öyle güzel, öyle anlamlı ve özeldi ki.. Kaç bin tane düşünce geçiyordu kafamın içerisinde.

"Bakıyorum da beni taklite de başladın?"

Başta ne söylediğini anlamasamda biraz düşündükten sonra aklıma ona yazdığım anonim mesajı geldiğinde yüzümü eğip sırıttım.

"Ama güzel olmadı mı?"

"Sonucu çok güzel oldu."

Dedikten sonra avucundaki elimi yukarı kaldırdı ve dudaklarını değdirip öptü.

"Sen o yazdığım yazıyı görüpte paylaşana kadar kalbim duracak sandım."

Mert'in neredeyse her zaman yüzünde bulunan gülümsemesi dudaklarına yerleştirdiğinde ikimizi de durdurdu.

"Sadece mesajımı beklerken öyle hissettiysen, kim bilir metrodayken neler hissettin?"

Sanki hissetmemişti bana dokunduğunda bedenimde oluşan titremeyi, sanki hiç görmemişti tek bir sözünün etkisiyle yüzümün aldığı ifadeyi.

"Şimdi burada öpsem seni, tamda metroda söz verdiğim gibi. Kalbin ne h-"

Elimi hızla elinden çekip yavaşça koluna vurduktan sonra ondan ayrı ilerlemeye başladım.

Ben o anki duygularımdan bahsediyordum ama o hala öpmek derdindeydi.

Mert bana göre attığı kocaman adımlarıyla bana yetişip kolunu belime doladı ve beni tekrardan yanına çekti.

"Güzelim yani ben mesela demiştim. Şimdi öpece-"

"Mert sussana artık sen."

Hafif kızgınlıkla cümlemi tamamlasamda gülmeye devam ediyordu.

"Gülmesene. Çirkin de oluyorsun zaten gülerken."

Mert yüzünden gülüşünü sildikten sonra kısaca haklı olduğumdan bahsetti ve yürümeye devam ettik.

Haklı? Neye göre, kime göre?

"Mert nereye gidiyoruz?"

Metrodan indiğimizden beri nereye gittimizi ben bilmeden yürüyorduk. Belirli bir yer var mıydı gideceğimiz? Yoksa yok muydu bilmiyordum ama çokta uzaklaşmak istemiyordum.

Ne de olsa birkaç saat sonra o çocukla görüşüp sonrasında onunla konuşacaktım.

Hal ve davranışlarımla onu hayatıma kabul ettiğimi belli etsemde sadece davranışlarımla kalmasını istemiyordum.

Hissettirebildiğim kadar anlatacaktım da.

"Daha önce hastalığınla ilgili biriyle görüştün mü?"

Cevap verme gereksiniminde bulunmadan başımı olumsuz anlamda salladım.

Benimle ilgilenecek bir ailem dahi yoktu ki nasıl gidebilirdim ki?

Küçükken hep geri planda olurdum. İnsanlardan uzak olmamsa sebepsizce zaten annemin işine gelirdi. Bu yüzden sanırım hiç beni biriyle görüştürmeyi düşünmemişlerdi.
Ya da büyüdüğümde artık yalnız kalmaya bir şekilde hayatıma bu şekilde devam etmeye alışmıştım. Saatlerce birileriyle muhabbet etmeye alışkın olmadığım içinde gitmeyi hiç düşünmemiştim. Sonuçta kendimi biliyordum.

"Benim bir arkadaşım var ona gidip, görüşsek şimdi yanında ben de varken? Ne dersin?"

Mert belimdeki ellerini sıkılayıp, beni iyice kendine çekti.

Öyle biriydi ki söylediklerini hep hissettiriyordu ve bu onun her söylediğine inanmamı sağlıyordu. Yanımda olacağının garantisini kendisiyle sunuyordu.

Zifiri Adam güvenin ta kendisiydi.

"Mert ben yinede gitmek istemiyorum."

Ne de olsa alışmıştım böyle yaşamaya da.

"Sana ne demiştim? Artık seni anlayabiliyorum, bir şeyler söylemene gerek yok. İstiyorsun Kahküllü Kız."

Haklıydı. İstiyordum birileriyle görüşüp hastalığım hakkında bilgiler almak ama..

Aması yoktu aslında.

Bu hastalığa rağmen Mert'e nasıl alışabilmiştim? Onunla kısa sürede nasıl bu hale gelebildiğimizi merak ediyordum.

"Mesela ben bizim bu halde nasıl olabildiğimizi merak ediyorum Elvin."

Benim düşüncelerimi dışa vurduğunda ses çıkarmadım.

Arkamızda bıraktığımız yollardan sonra pembe bir binanın önünde durduk.

Zilin kenarındaki ufak, mavi tabelada 'Psikolog Adnan Güçlü' yazıyordu.
Mert hiç vakit kaybetmeden zile bastığında kapı açıldı ve içerideki asansöre bindik.

Altıncı kata ikimizdende tek kelime çıkmadan ulaştığımızda Mert'in yönlendirmesiyle koridor boyu ilerledik ve açık kapıdan içeri girdik.

Heyecan tüm hücrelerime işlemişti.

Girdiğimiz yer bekleme salonuydu. Masada oturan belki de otuzlu yaşlarına ayak basmış kadın yanımıza geldiğinde başımı yere eğdim.

"Mert Bey hoşgeldiniz."

Kadının cıvıl cıvıl neşeyle konuştuğunda sesi o kadar yakınımızdaydı ki bir adım geriledim.

"Ben Hayal'le görüşecektim de.."

"Tabi hemen haber verip geliyorum."

Yere çevirdiğim bakışlarımdan kadının ayaklarının kaybolduğunu farkettiğimde Mert'e döndüm.

"Çok sık mı geliyorsun buraya? Adını biliyor da kadın."

"Evet. Ailem burada olmadığı için onlar bu koca adamla uğraşmak zorunda kalıyorlar."

Derken eliyle kendini göstermeyi ihmal etmedi.

"Ve Hayal kim?"

Sorduğum soruyla Mert gülerken aklına bir şey gelmiş gibi irkilip gülümsemesini yüzünden sildi.

"Kıskanılıyor muyum yoksa?"

"Alttaki tabelada Adnan Güçlü yazıyordu. Hayal değince şaşırdım sadece."

"Hayal, Adnan Amcanın kızı ama o da bu bölümde okuyor. Adnan Amca şimdi yoktur burada, geç kaldık. Hayal de okuduğu bölüm ve babası sayesinde az çok bilgilidir bu konularda. Yeterli olur, yani en azından bize yeterli bilgiyi verebilir."

Cevap vermeme gerek kalmadan biraz önceki kadın yanımıza gülerek geri döndü.

Hayal'in biraz önce çıktığı oda da bizi beklediğini söylediğinde Mert teşekkür ettiğinde oradan uzaklaştık.

Durduğumuz aralık kapının önünde hem heyecan hemde korkuyla derin nefes alıp ilk Mert sonrada ben içeri girdik.

Karşı masada oturmuş kitap okuyan kız bizim girdiğimizi görmesiyle kitabı kapatıp aceleyle ayağa kalktı.

Yüzündeki gülümsemesi öyle büyüktü ki her halinden mutlu olduğu belliydi.

Masanın etrafında dolandıktan sonra Mert'in yanına geldi ve kollarını hızlıca boynuna doladı.

Bu kadar kısa sürede yanımıza gelip sarılmasının şokunu atmaya çalışırken, Mert'in beline yerleştirdiği ellerinde geziniyordu gözlerim.

Belindeki elleri gevşediğinde Hayal, Mert'in gamzesinin bulunduğu noktayı öpmesiyle bilinçsizce yana doğru geriledim.

"Şu minnak gamzene kadar özlemişim seni."

'Gamzene kadar özlemişim.' 
Gamzesine kadar özleyip onu öpmüştü.

Aralarındaki samimiyet gerçekten bu kadar büyük müydü? Yoksa ben mi abartıyordum.

Mert, Hayal'in dediklerine bir cevap vermeden ondan ayrılıp, biraz önce uzaklaşan benim koluma uzandıktan sonra beni kendine çekti.

"Hayal, kız arkadaşım Elvin."

Hayal'in gözleri yukarıdan aşağı beni talan ettiğinde rahatsızca yerimde kıpırdandım.

Yüzündeki gülümsemeyle elini bana uzattığında, gülümsemesi hala yüzünde gezinsede anlamamlandıramadığım bir şekilde moralinin bozulduğu belliydi.

"Ayşe abla Mert geldi dediğinde bende çok başka şeyler düşünmüştüm."

Çok başka? Mert'le beraber?

Kızın beni görmezden gelerek sadece Mert'e odaklanarak konuşması sinirlerimi iyice bozmaya başladığında sakinleşebilmek için derin nefes aldım. Hala yüzündeki gülümse sürmeye devam ediyordu.

"Kız arkadaşınla beni tanıştırmak için mi geldin?"

Gül'le benzedikleri tek bir nokta varsa o da ikisininde neşeyle konuşmalarıydı.

"Bizim aslında bir konuda sana ihtiyacımız var. O yüzden geldik."

"Peki bakalım. Geçin şöyle oturun ne de olsa seninle sonra da görüşürüz."

Mert buraya girmeden önce ailesi yerine burada onunla onların ilgilendiğini söylemişti ve kızın hal ve haraketlerine bakılırsa beraber çok vakit geçiriyor olmalılardı.

Asena'dan sonra bir de bu mu çıkmıştı?

Hayal tekrardan masanın etrafını dolanıp eski yerine geçip oturdu. Bizde onun karşısındaki tekli koltuğa ilerledik.

"Mert kusura bakma biliyorsun görüşmeler özel yapıldığı için tek bir tane koltuk var odada. İstersen Nevin'e sandalye getirsinler."

Gerçekten adımı Nevin'le karıştırmış olamazdı değil mi? Kasten yaptığına neredeyse emindim.

Mert biraz duraksadıktan sonra gözlerini Hayal'e sabitledi. Hayal'i gördüğümüzden beri durgun ve düşünceliydi.

"Görüşmeni Elvin'le yapacaksın o otursun ben şuraya otururum."

Söylediklerini desteklercesine Hayal konuşmadan Mert'in ilerletmesiyle ben koltuğa oturdum. O da koltuğun geniş kol koyma yerine -yanıma- oturdu.

"Ne hakkında konuşacaksın benimle."

Hala Mert'e bakarak tekil şahıslarla kurduğu cümleler beni iyice sinirlerimi gözlerimi kapatıp açtım.

"Hastalığım hakkında ve hasta olanda benim. Mert değil."

Mert'in eli saçlarımın uçlarında dolandığında sinirim geri çekilirken birazda olsa rahatladım.

"Anladım canım ama ben daha psikolog dahi değilim sana yardımcı olamam."

"Hayal ikimizde biliyoruz bunu, yardımcı olabilirsin."

Benim yerime Mert araya girdiğinde Hayal'in üstümdeki baskın bakışları Mert'e döndü.

"İyi, hadi konuşup halledelim bakalım."



•*•



Aradan geçen yaklaşık bir saatin sonunda Hayal'in benle olan konuşması bittiğinde, Mert'le olan konuşması sürmeye devam ediyordu.

Parmaklarımı sıkıntıyla oynamaya başladığımda bir yandan sessizce onları dinliyordum, bir yandanda aklımda Hayal'in söyledikleri geziniyordu.

"Küçüklüğümüzü hatırlıyor musun? Ben seninle evleneceğim diye peşimden koşardın."

En başından beri Mert'le konuşsada, şimdi yine Mert'i kastederek kurduğu cümlede bana bakıyordu. Gözleri gözlerimin içinde öyle geziniyorduki sanki bir şeyler arıyor gibiydi.

Kıskandırmaya mı çalışıyordu o beni?

Onu umursamadan bakışlarımı kaçırdıktan sonra önümdeki masada olan suyu alıp içmeye başladım.

"Küçüklük işte Hayal, yaptıklarımızın farkında dahi değildik."


Suyu yavaşça yudumlarken en başından beri yaptığım gibi bir yandanda Mert'i dinliyordum.

"Şimdi de Elvin'in peşinden koşuyorum ama aklım bu defa başımda."

Mert'in söyledikleri bittiğinde içtiğim suyun boğazıma kaçmasıyla öksürmeye başlamam bir olmuştu.

Boğazım tahriş olacak derecede öksürürken Mert panikle elimdeki suyu almak için uzandı ve daha ben ne olduğunu anlayamadan su üstüme döküldü.

Hayal eteğimin üzerindeki suyu saçma bir şekilde silkelerken bardağıda tekrardan eski yerine bıraktı.

Öksürüşüm biraz olsun kesildiğinde Mert'in daha fazla vurmasına izin vermeden arkama yaslanıp gözlerimi kapadım.

"İyi misin Elvin?"

Başımı iyiyim anlamında kısaca salladığımda birkaç kez daha öksürdükten sonra gözlerimi açtım. İkiside yüzüme merakla bakıyordu.

"Hayal senin burada yedek kıyafetlerin oluyordu. Elvin için getirir misin? Daha dolanacağız da üstü ıslak kalmasın."

Mert'in ricasıyla beraber Hayal hiçbir cevap vermeden odadan çıktı.

"Dikkatli içsene suyu. Korkuttun beni."

Sen, o kıza benimle evlenmek için peşimden koştuğunu birden söyle. Sonra dikkatsiz olan ben olayım.

Cidden miydi o gerçekten?

"Bir şey olmadı Mert, iyiyim şu anda."

Mert elini saçından geçirip karıştırdıktan sonra onların alnına düşmesine izin verdi.

"Az kalsın seni daha öpemeden ölüyordun Kahküllü Kız."

Kaşlarımı söyledikleriyle hızla çattığımda söylenmeye başlayacakken Mert'in kahkahası odayı doldurmaya çoktan başlamıştı.

Biraz önce alnına düşen saçları, hafif kısılan gözleri, kıvrılan dudakları, beliren gamzesi..

Ve dudaklarının arasından odaya dağılan melodi öyle güzeldi ki.

"Hatırlıyorumda eskiden böyle ne çok beraber gülerdik değil mi?"

Ne zamandan beridir  kapının önünde durduğunu bilmediğim Hayal içeri girip yanımıza kadar geldi.

"Sencede çok tapılası gülmüyor mu Elvin?"

Üzerimde gezinen bakışları cevabımı bekliyordu.

"Elvin daha çok çirkin güldüğümden yana."

Mert'in hayıflanarak söylediklerine gülmek istesem de becerememiştim.

Aklım Hayal'in söylediklerindeydi.

Tapılasıymış? İlgilendirir miydi ki onu?

"Gerçekten mi? Bu gülüşe çirkin diyebilecek kadar kaç gülüş gördün ki?"

Mert hakkında yaptığı yorumlar iyiden iyiye canımı sıkmaya başladığında birde elindeki kıyafetleri verme bahanesiyle Mert'in tam yanında duruyordu.

"Hastalığım yüzünden pek birilerinin gülüşünü izleme fırsatım olmadı. Doyasıya izlediğim tek gülüş Mert'in."

Mert'in gamzesi benim için ortaya çıktığında farkında olmadan bende gülüp devam ettim.

"Ve biraz önce de gördüğün gibi benim için güldüğünde gerçekten de tapılası oluyor ama doğru söylüyor. Benim haricimdekiler hep çirkin."

Hayal sayesinde söylediğim yalan ortaya çıktığında Mert yüzündeki memnun ifadesiyle bana bakıyordu.

Oturduğum koltuktan kalktıktan sonra Mert'in yanına gidip biraz önce Hayal'in ona verdiği kıyafetleri aldım.

"Nerede giyebilirim bunları?"

"Hayal sen bekle ben Elvin'i lavaboya götüreyim."

Hayal cevap vermediğinde Mert beni her zamanki gibi belimden tutup yönlendirmeye çoktan başlamıştı.

Geçtiğimiz dört kapıdan sonra lavabo diye düşündüğüm kapının önüne geldiğimizde Mert elini belimden çekip durdu.

"Beklemene gerek yok. Ben halledip gelirim."

Beklemesinin bir anlamı yoktu. Sonuçta şimdi benim yanımda dursada o kızla ve ailesiyle sık sık bir araya geliyordu.

"Elvin, Hayal'den hoşlanmadığının farkındayım."

Mert'in söylediklerine hiçbir cevap vermeden önümdeki kapıdan içeri girip, giyinmeye başladım.

Üzerimi giydikten sonra Gül'ün verdiği kemeri tekrardan takıp karşıdaki boy aynasından kendime baktım.

Verdiği kısa şort hafif bol gelsede, t-şörtü şortun içine doldurduğumda bolluğu gizlenmişti.

Bende dahi hafif kısa olan şort onun uzun boyu ve bacaklarıyla hiç yokmuş gibi gözüktüğünden emindim.

Islanmış eşyaları da katlayıp elime aldıktan sonra lavabodan çıktım.

Daha sonra biraz önce çıktığım odanın önüne geldiğimde kapıyı açacakken içerideki konuşma sesleriyle kapının kolunu tuttum.

"Olduğuna emin misin?"

Sorusunun yarısında geldiğim için tam olarak anlayamadığım için bekledim.

"Seninle dolanırken sorun yaşadığınızı siz kendiniz söylediniz. Ya da onu biriyle tanıştırmak istediğinde o korkarken ne yapmayı düşünüyorsun? Alışmasını beklemek zorundasın."

Mert'in cevabını duyabilmek için imkanım varmış gibi kapıya biraz daha yakınlaştım.

"Hayal ona geç kalmaktan korkuyorum ya da eğer dediğin gibi hasta değilse.."

Sesler kesildi.

"Yani ben tabikide söylediğin gibi hasta olmasını istemem ama Hayal ben değilde hayatına ya başkası girerse. O zaman ne yapacağım onsuz?"

Gülümsemem yüzüme yerleştiğinde Mert'i görebilmek için aralık kapıya yüzümü yakınlaştırdım.

Hasta olmam ya da olmamam umrumda değildi. Benim için sadece o vardı ve sadece o olacaktı.

"Elvin sadece hastalığını bahane ederek kendini geri planda tutuyor ama sayende artık bunun farkına varacak ve bu durum değişecek."

"Evet ama ben işinde daha uzman biri sayılmam."

"Söylediklerinin doğruluğundan eminim Hayal ve ben Elvin'in yanındayım atlatacak bu hastalığı."

Hayal küçükken yaşadığım ve atlatabileceğim basit bir şeyin olduğunu söylemişti.
Ailemin beni hastalığım yüzünden bıraktıklarını düşündüğüm için birileriyle etkileşime girmek durumunda kaldığımda hastalığımı bahane ederek kaçtığımı düşünüyordu.

Sosyal fobi hakkında bildiği şeylerden bahsetmişti ve benim anlattığım şeyleri o hastalık için yetersiz bulmuştu ya da eğer küçüklüğümde böyle bir hastalık beni hapsetsede, onu atlatmak yerine basit yolu seçip kaçtığımı düşünüyordu.

Hayalin'de söylediği gibi her şey inançtan geçiyordu. Kendimi hastalığıma inandırdığım için belki de bu kadar süre uzun sürmüştü. Yoksa şimdiye kadar atlatabilirmişim.

Mert'le çok yakın olup bana karşı sinir bozucu davranışları da olsa konu işine geldiğinde hala okumasına rağmen gayet başarılı ve bilgi sahibiydi.

"O çok güzel değil mi?"

Hayal'in sorusuyla gözlerimi kapattım. Gözümün önüne gelen beni anlattığı uzun mesajı geldiğinde tekrardan geri açtım ve Mert'i izlemeye devam ettim.

"İsminin anlamını verdiği çiçek kadar eşsiz o benim gözümde."

Duyduğum yere vuran topuk sesleriyle tutunduğum kapıdan geriledim ve Mert'i bakış açımdan çıkarmak zorunda kaldım.

Geçen sessizlikten sonra tekrardan Mert konuşmaya başladı.

"Onu ailemle tanıştırmak istiyorum ama sorunlar var. Belki onlardan önce sizinle tanıştırırım. Biliyorsun zaten ikinci ailem gibisiniz."

"Âh Mert yapma. Şimdi de yoksa beni ablan yerine mi koyuyorsun."

Hayal hayıflanarak konuştuğunda Mert ufak bir kahkaha atmıştı.

Ve şu anda durduğum noktadan göremesemde eminim ki çok çirkin gülmüştü (!)

"Mert sana kızgınım bana bir söz vermiştin ve tutmadın."

"Hayal, Elvin'le-"

"Mert Elvin ya da bir başkasının olması değil kızgınlığım. Bana bir söz vermen ve bu sözü tutmaman. Ben beklerken senin bir anda onu karşıma çıkarman."

Mert ona ne söz vermiş olabilirdi ki ya da Hayal neyi bekliyordu da beni görünce Mert ona verdiği sözü tutmamış oldu?

Beklemek. Mert'i bekliyor olabilir miydi?

İkisindende tek bir kelime çıkmıyordu. Tuttuğum eşyaları düzeltip aralık olan kapıyı biraz daha açtıktan sonra içeriye girdim.

Mert cama yaslanmış orada otururken, Hayal koltuğun arka kısmına yaslanmış kısa eteğiyle bacaklarını Mert'e doğru sergiliyordu.

İçeri girdiğimde Mert camdan ayrılıp benim yanıma doğru geldi, Hayalse yalnızca bize dönmekle yetindi.

Daha fazla burada durmak istemiyordum. İçim daralıyordu.
Aklımda takılı kalan tek bir şey vardı. Neydi Hayal'in beklediği?

"Hazırlanmışsın da.."

"Çok yakışmış kıyafetler."

Mert'in kısa ve tamamlanmamış konuşmasının hemen ardından konuşan Hayal'e cevap vermedim.

"Mert gidelim mi?"

Sesimde olmadan titrediğinde Mert aramızdaki mesafeyi bitirip iki elimi de yüzüme yasladı ve gözlerimizi birleştirdi.

Burada biraz daha kalmak bu halde de olsa durmak istemiyordum.
Hayal'in ne beklediğini merak ederken, öğreneceğim cevaptan korkuyordum.

"Ne oldu Elvin? İyi misin?"

Mert'in gözleri yüzümün her bir noktasına merakla bakarken gerileyip ondan uzaklaştım.

Hayal hala bizi izliyordu.

Mert daha fazla uzatmadan Hayal'e döndü.

"Hayal biz gidelim. Yardımcı olduğun içinde teşekkür ederim."

Gidişteki kadınla da vedalaştıktan sonra kapıdan çıkıp merdiven boşluğuna geldik.

Hayal, Mert'e bir şeyler söylerken hala onun konuşmasının bitmesini bekliyordum.

Ayağımla sessizce ritim tutarken açılan asansör kapısı ve beraberinde gelen köpek havlama sesiyle korkuyla irkilip bilinçsizce geride olan merdivenlere doğru adımladım.

Mert'in belimdeki elleri merdivenlerden düşmeme engel olsa da ayağımı burkmamla gözlerimi kapatıp acıyla çığlık attım.

Çığlığım boş merdiven arasında yankı yaparken bir yandan da Mert'in diğer bileğini sıkıyordum.

"Güzelim iyi misin? Canın yanıyor mu? Elvin cevap versene."

Gözlerimi açtığımda Mert'in endişeli suratına gülümsemeye çalıştım ama acıdan becerememiştim.

"İ..iyiyim."

"Kızım emin misin? Köpeğin kusuruna bakma, sizi yabancı görünce havladı."

Yüzündeki kırışıklıklar onun yaşını belli etse de, dimdik duruşuyla olduğundan genç gösteren adama dönüp ufacık gülümsedim.

"Önemli değil."


•*•


Biraz dinlenmem için tekrardan içeri girip bekleme salonundaki koltuklara hepimiz oturduğumuzda Mert hala benimle ilgilenmeye devam ediyordu.

İşin garibiyse biraz önce ayağımı burkmama sebep olan köpek şimdi yanımdan gitmeyip bana sürtünüyordu.

"Mert yanındaki hanım kızımızın kim olduğunu söylemeyecek misin?"

Adnan Bey'in neşeyle kurduğu cümleyle biraz önceki konuşmalar aklıma geldiğinde kasıldığımı hissettim.

Biraz önce Mert beni onlarla tanıştırmak üzere bunun Hayal'le sohbetini ederlerken şimdi Adnan Bey'le tanışacaktım.

"Kız arkadaşım, adını öğrendin zaten Elvin."

Adnan Bey genişçe gülümsedikten sonra memnun olduğunu dile getirdi.

"Eğer buraya gelmeseydim, benimle güzel kızımı tanıştırmadan gidecek miydin sen eşek sıpası."

"Yok amca zaten sizinle tanıştırmak için getirecektim Elvin'i zaten ama şimdi çıkmamız gerekiyordu."

"O kadar ciddi yani ilişkin?"

Mert başını salladığında Adnan Bey memnunca arkasına yaslandı ve sırttı.

"Küçükken benim kızın peşini bırakmayınca, benim kızı kaçıracaksın diye korkardım."

Neşeyle kurduğu cümleler benim moralimin bozulmasını sağladığında umursamamaya çalışıp yanımdaki köpeği sevmeye başladım.

"Mert hiçbirini hatırlamıyormuş baba."

Kurduğu cümlelerinden sonra Hayal babasına kollarını doladığında gözlerimin dolduğunu hissetmiştim.

Geçmişimdeki adamdan kurtulamayacak kadar bu kadar mı çok seviyordum ya da ben mi çok beceriksizdim de bir türlü unutamıyordum onu?

"Eskide kaldı Adnan amca çocuk aklı işte. Şimdi de Elvin'in peşinden koşuyorum ama bu defa ciddi."

Adnan beyin kahkahası salonda yankılandığında bir yandan da Hayal'in saçlarıyla oynuyordu.

"Kızım senin babanda korkuyor mu bu deli oğlandan? Belli olmaz buna bir bakmışsın kaçırmış seni. Baban sıkı tutsun yakanı."

Adnan Bey'in gülerek kurduğu cümlelerle Hayal'de dahil hepimiz sessiz kalmıştık.

Hayal benden pek haz etmese de hastalığımı anlatırken ona ailemden ve yaşadıklarımdan da bahsetmiştim.
Başlamışken her şeyi anlatmıştım ama pişman değildim.

Mert eğer anlatmamı istediyse demek ki gerçekten ona güveniyordu.

"Kusura bakma kızım yanlış bir şey mi söyledim?"

Durgunlaşan halimize bakan Adnan Bey endişeyle gözlerimin içine bakıyordu.

Gözlerim dolsa da onun iyi hissetmesi için hafifçe gülümsedim.

Hayal gözlerini bana kenetledikten sonra aklına bir şey gelmişçesine babasına yaslandığı göğsünden hızla geri çekildi ve aralarına mesafe bıraktı.

"Babam, yani aslında şey benim ailem yok. Yalnızım. Eğer merak ederseniz falan Hayal biliyor zaten olanları o anlatır sonra sorun değil."

Adnan Bey mahçupça yüzüme baktığında araya Hayal de girdi.

"Aslında kimsesizde sayılmaz. Mert hiç rahat bırakmıyor kızı. Resmen üzerine titriyor farketmişsindir halini."

Hayal'in ortamı dağıtmak üzerine kurduğu cümlelere gülmüştüm ama Mert benim aksime hiçbir tepki vermiyordu.

Hala sessizliğini koruyordu.

"Farketmez olur muyum? Hem kızım kimsesiz olur musun? Mert, Hayal, ben hatta Sevil teyzenle de tanışınca o da olacak. Gelinimiz olacaksın sonuçta. Aileyiz biz hep beraber."

Ben ne olduğunu anlamadan her şey hızlı bir şekilde ilerlerken kurduğu cümledeki gelin kelimesinde takılı kalmıştım.

Mert'le aramızda bir ilişki olsa da, belki de sevgili dahi sayılmazdık ve evlilik kavramı bir anda o kadar uzak gelmişti ki..

Suskunluğumu korudum.

"Amca biz kalkalım."

Adnan Bey daha sonrasında onların evine gideceğimiz adına bizden söz aldıktan sonra gitmemize izin vermişti.

Mert koltuğa uzattığım bacağımı yavaşça kaldırdığında ağzımdan ufak bir inleme kaçtı.

"Oğlum şu iki sokak ardında sağlık ocağı var. Bir göster kızın ayağını."

Mert, Adnan Bey'e sarılırken Hayal yanıma gelip kollarını belime doladı.

"Mert'le birbirinizi çok sevdiğiniz her halinizden belli. Onu üzüp zorluk çıkarma olur mu? Kaçma ondan sakın. Sende söyledin o herkesten faklı senin için. Sen güçlü bir kızsın. Hastalığının ciddi bir şey olmadığını da anlattım size. En yakın zamanda atlatacaksın. Seni sevdim yeni gelin. Kardeşime iyi bak."

Söyledikleri bittiğinde kollarını açıp Mert'in yanına gitti ve ona ilk geldiğimizde olduğu gibi kollarını boynuna doladı.

Adnan Bey yanıma geldikten sonra sıkıca bana sarıldı ve uzun sürmeden ayrıldı.

Gözlerim hala sarılan Hayal ve Mert'teydi.

Hayal aynı biraz önceki gibi bu seferde Mert'e bir şeyler söylüyordu.

İlk geldiğimizdeki Mert'in kolları yine Hayal'in beline sarılı haldeydi.

"Kızım.?"

Bakışlarımı onlardan çekip Adnan Bey'e çevirmiştim.

"Hayal ve Mert beraber büyüdü ve Hayal zaten Mert'ten üç yaş büyük. Ablası gibidir onun."

Kısa açıklamada bulunan Adnan Bey'e başımı hafifçe salladım.

En başından beri olanları algılamıyordum. Nasıl bir dengesizlikti bu. Geldiğimizden beri Hayal, Mert'e yakın davranıp, ben yokmuşum gibi davranırken şimdi bana ondan kaçma onu bırakma demişti.



•*•



Mert'le yolda sessizce sağlık ocağına doğru yürüyorduk.
Ta bi birde aklımdaki kocaman oluşan kaosla. O konuşmadan yürüdükçe düşüncelerim daha da çok artıyordu.

Sinirle unutup ayağımın üstüne basınca ağzımdan acıyla inilti kaçmıştı.

"Elvin kucağıma alayım mı?"

"İstemiyorum, iyiyim."

Mert kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

"Dışarı çıktığımızdan beri gerek yok diyorsun ama var. Yere bastıkça canın yanıyor. Yüzünden belli oluyor, gizleyemiyorsun kendini."

Haklıydı. Yürüdükçe ayağımın ağrısı iyice artmıştı ama onunla bu haldeyken beni kucağına almasını istemiyordum.

En azından ufak bir açıklama yapabilirdi ya da bana Hayal'den bahsedebilirdi ama o susmaktan başka bir şey yapmıyordu.

"Elvin kucağıma almama izin vermeyeceksen sırtıma gel. Yoksa senden izin almadan ben kucağıma alacağım seni ve inan ki bu hiç zor olmaz benim için."

Mert önümde eğildiğinde zorluk çıkarmadan sırtına binip bacaklarımı belinin etrafında, kollarımı da çok sıkmadan omzuna doladım.

Mert'in yanlarındaki elleri beni sabitlemek için bacaklarıma geldiğinde çıplak olan bacaklarım ürperdi.

"Elvin ortada sinirleneceğin ya da sessiz kalacağın bir durum yokken, boş yere günümüzü bozuyoruz."

"Ben miyim sadece günü bozan? Hayal'le geçmişinden bahsedildiğinden beridir susuyorsun. Geçmişini hatırlayınca, Hayal'e olan sevgin de mi ka-"

"Elvin, tamam yol boyu susalım biz en iyisi."

Sus demişti. Bana sırf o kızla ilgili şeyler söylediğim için sus demişti.

Dediğini yapıp sessizce etrafı incelemeye başladım. Sıkılmıştım şimdiden onunla bu halde olmamıza. Her seferinde bir şeyler oluyordu ve biz atlatmasını beceremiyorduk. Fazla tepkiler veriyorduk.

Mert'in elleri bacağımdan inip bilek kısmıma geldiğinde gözlerimi yumup çığlığımı serbest bıraktım.

"Özür dilerim unutmuşum, iyi misin?"

Cevap vermedim.

Mert hala yürümeye devam ederken baş parmağıyla burktuğum bileğimi yavaşça okşuyordu. Birazda olsa dokundukça acısada sesimi çıkarmıyordum. Acıdığı kadar da dokunuşu yakıyordu.

"Elvin özür dilerim."

Biraz önceki gibi susmaya devam ettim. Sonuçta o istemişti susmamı.

"Giyinip geldikten sonra odaya girmeden önce kapının önünde bizi dinlediğini biliyordum ve emin değilim ama Hayal de belki farketmiş olabilir."

Sorun Hayal ya da bir başkası değildi. Sorun Mert'in değişen tavırlarıydı.

"Hayal'le küçüklüğümüzden beri ayrılmadığımız için onunla çok yakınız."

Onunla olan yakınlığı rahatsız etse de bu yüzden ona kızacak değildim. Benim hayatım bu yönde değişmeseydi belki benimde çevremde yakın arkadaşlarım, tanıdıklarım olabilirdim.


"Ve kendisi benden üç yaş büyük, ablam gibi seviyorum onu. Hatta değerde veriyorum ona."

"Onunla ilgili ya da hatta yol boyu Hayal ve beni düşündüğünün farkındayım ama düşündüğün tarzda bir şey olamaz."

Söylediği gibi çok iyi tanıyordu beni. Yol boyu ikisi aklımdan çıkmamıştı. Mert'in davranışlarında bir sorun olmasa da, Hayal'in bana karşı takındığı tavrı ve davranışları canımı sıkmıştı.

"Birincisi hayatımda sen varsın. Seni sevdiğimi biliyorsun ve ikincisiyse Hayal'inde iki senelik süren bir ilişkisi var."

"Ne?"

Şaşkınca aklımdan çıkan soru şimdiye kadar süren sessizliğimi bozmuştu.

"Duyduğun gibi sevgilisi var, iki senedir beraberler."

"Babası.."

"Kimse bilmiyor. Sadece ben biliyorum ve bende eğer birini seversem, ilk ona söyleyeceğim diye söz vermiştim."

Hayal'in ilk beni gördüğündeni yüz ifadesi gözümün önüne geldiğinde elimde olmadan kaşlarımı çattım.

Ona söyleseydi eğer beni tanıştırdığında hatırlardı ama ona bir kez dahi benden bahsetmemişti apaçık ortadaydı.

"Hayal'le 4 aydır görüşemedik. Telefonda da anlatıp geçmek istemedim seni. Bugünde hem bahaneyle sizi tanıştırmak istemiştim. Aslında böyle değilde aranızın iyi olmasını isterdim."

Hiçbir cevap vermeden sessizce onu dinlemeye devam ettim.

"Sanırım daha önce hiç senden bahsetmeyip yanına getirince yanlış anladı. Sanki hastalığın için getirdiğimi yoksa onunla tanıştırmayacağımı düşündü o yüzden böyle davrandı."

Mert konuştukça düşüncelerim kafamda oturduğunda rahatladığımı hissettim.

Onunla aralarında bağ kuvvetliydi. İki sene olmasına rağmen ilişkisi olduğunu ailesi dahi bilmezken Mert biliyordu ve aynı şeyi Mert'ten de bekliyordu.

Bugünde yanına gittiğimizde, benim için kız arkadaşım demesinin hemen ardından hastalığımdan konuşmaya başlamıştık.

Mert bizi tanıştırmamıştı bile.

Belki de bana karşı takındığı tüm tavırlar bu yüzdendi. Kendisinin yaptığı gibi aynı şeyi Mert'ten de beklemişti.

"Hayal fazla samimi biridir. Davranışları tek bana özel olmasa da belki sana çok fazla yakın gelmiş olabilir. Bu yüzden bana gelip sarılıp, öpünce ne yapacağımı şaşırdım ve direkt konuya girdim."

Gamzenden öpünce..

Parmakları hala bileğimde gezinmeye devam ediyordu. Acımı dindirir gibi.

"Tanıştıramadım da sizi ve birbirinize de yanlış anladınız."

"Önemi yok Mert. Geçti artık."

"Önemi var. Konuşmuyorsun benimle. Ben seninle hep sabah ki gibi olmak istiyorum. İstediğimde sarılmak, elini tutmak hatta öpebilmek ama şu anda bileğine rağmen seni sırtıma dahi zor aldım, izin vermiyorsun."

Yaptığım saçma sapan kıskançlıkları bırakıp kollarımı boynunda biraz daha sıkıladım.

"Daha ben öpememişken, seni gamzenden öpebilecek kadar yakın olmasını beklemiyordum. Birde üstüne beni umursamıyormuş gibi olan davranışları olunca dayanamadım. Ben özür dilerim."

"Neyse Kahüllü Kız. Geçti artık, daha sonra tekrardan sizi buluşturmam gerekiyor. Malum gelinleri olacaksın onlarla iyi anlaşman lazım."

Alayla söylediklerine utançla başımı çevirip güldüm.

Mert'in bana anonimden ilk yazdığı güne dönsek, biride karşıma geçip bu adamla ilişkiniz olacak deselerdi kaçardım.

Şimdiyse ondan ayrı kalamıyordum ve evlilikten bahsediyordu.

Olur muydu? Bizim bir geleceğimiz var mıydı? Buna şu anda bir cevap veremeyecek kadar uzakta olsakta tüm geleceğimle beraber onunla olmak isterdim.

Bana güzel umutlarla gelen Zifiri Adam'a geleceğimi armağan etmek isterdim.

"Yine de hevesim kaçtı. Gamzenden öpmeyeceğim artık seni."

Mert aklına bir şey gelmişçesine kahkaha attı. Ben kahkahasını bulunduğum noktadan göremesemde tüm dikkatimle dinledim.

Kahkahasının sesi öyle güzel bir melodiyle yayılıyordu ki, bu adama olan hayranlığım her seferinde biraz daha artıyordu.

*"Sen gamzenden öpeceğim diye söz verdiğinde, senden önce ben öpmüştüm. Bende gülüşünden öpeceğim diye söz verdiğime göre, benden önce yoksa sen mi beni öpeceksin?"*

Her zamanki gibi olan alaylı konuşmasıyla boynumdaki elimi çözüp Mert'in yanağına hafifçe tokat attım.

"Vurduğun yerden öpücük biter Kahküllü Kız."

"Mert sapık mısın? Taktın öpmeye."

Sabırla gözlerimi kapattığımda Mert hala gülüyordu.

"Yok yok sen böyle değildin. Sonradan değiştin. Nerede benim ilk tanıştığım Mert?"

Hayıflanarak kurduğum cümlelerle Mert kahkahasını durdurdu.

"Sana ilk günde demiştim. Alışmanı beklediğimi."

"Yani hep alıştım diye bunlar."

"Tabi birde uzaktan izlemekte bir yere kadar. Yoruldum. Biraz sarayım kollarımla seni. Ufacık bedenini hapsedeyim kendime. Tüm yorgunluklarımızı unutalım."

Sağ elimi Mert'in saçlarına götürüp oynamaya başladım.

"Sonra saçlarınla oynayayım, biraz dinlendireyim ruhunu."

Saçlarındaki koku öyle güzeldi ki mest olmuştum.

"Seni gördüğüm günden beri  tüm kırıklarından doya doya öpmek istedim. Acını biraz olsun dindirsin diye sana hep dokunmak istedim."

Saçlarındaki elimi tekrardan boynuna doladım. O böyle güzel güzel konuşurken ağzımı açıpta tek kelime edemiyordum.

"Seviyorum demeyi değil de hissettirmeyi istedim."

Kollarımı boynunda sıklaştırıp hemen ardından başımı eğdim ve kulağının altından çene başlangıcını olan kısmını öpüp, derince nefes aldım.


Ben hala o noktada huzurla dinlenirken Mert'te başını benim öptüğüm kısma doğru çevirdi.



•*•



Sağlık ocağında oturduğumuz sandalyelerde sıranın gelmesini bekliyorduk.

"Mert 20 dakikadır bekliyoruz. Almayacaklar bence bizi içeri, hadi biz gidelim."

"Doktordan korkan küçük çocuk musun sen? Gidelim, gidelim takılı kaldın."

Tam ağzımı açıp Mert'e cevap verecekken karışımızdaki kapı açıldı ve içerinden çıkan hemşire yanımıza geldi.

"Doktor sizi bekliyor. Hasta içeri girsin, diğeri de benimle gelsin. Birkaç işlem yapmamız gerekiyor."

Güler yüzlü hemşirenin dediklerini yerine getirmek için Mert'ten ayrıldım.

Mert hemşireyle koridorda kaybolduğunda duvara tutunarak zorda olsa kapıya ulaştım.

Kapıyı tıklatıp, beraberinde gelen gel cevabıyla geçebileceğim kadar kapıyı aralayıp içeriye girdim.

İçerideki masada oturan doktor bilgisayarıyla ilgilenirken ne yapacağımı düşünüyordum. Yanımda Mert yoktu.

'Sen güçlü bir kızsın atlatacaksın. Hasta değilsin. Sadece kendine bir kalkan çekip, kendini herkesten uzaklaştırıyorsun.'

Hayal'in parça parça söyledikleri kafamın içinde yankılandığında, şimdiden terleyen ellerimi şorta silip birkaç adım daha attım zorlukla.

Sonunda bakma gereksiniminde bulunduğunda masadaki doktor gözlerini bilgisayardan çevirip bana döndü.

Bakışları üzerimde gezindiğinde, istemsizce yerimde haraket edip ayağımın üstüne basınca ses çıkarmadan acıyla yüzümü buluşturdum.

"Kusuruma bakma, yardım edeyim."

Konuşurken ben daha ne zaman geldiğini anlamadan hızla birkaç adımda yanıma kadar geldi.

Yardım etmek için hamle yapacakken telaşla gerileyip gülümsemeye çalıştım.

"Gerek yok. Halledebilirim, teşekkür ederim yinede."

"Gerek var. İnat etme, yemem seni. Doktorum ve görevim bu."

"O yüzden kastetmemiştim. Tabiki de sen doktorsun yardım edeceksin ama aslında ay yani hiç ö-"

Benim saçma sapan ne dediğimi bilmeden kurduğum cümleleri daha fazla dinlemeden kolunu belime doladıktan sonra, benimde kolumu tutup kendine sardı.

Bedenim titremesin, lütfen hemen sedyeye varayım.

Zorlukla sedyenin önüne geldiğimizde biraz önce belime bıraktığı kolumu belinden çektikten sonra geri çekilmek için hamle yaptığımda, o da belimi bırakmamak için sıktı.

Yaptığı şeyle ayağım yere değdiğinde dudaklarımın arasından inleme döküldü.

"Sana, seni yemem dedim. Yardım etmeye çalışıyorum sadece. Ne bu acele."

Hiçbir cevap vermediğimde biraz önce çektiğim elimi tekrardan beline bıraktı.

"Bacaklarından tutup kucağıma alacağım ve sedyeye bırakacağım seni haberin olsun. Sonra yine tepki verme."

"Gerek yok. Çıkabilirim."

Beni dinlemeden belimdeki elini sıklaştırdı ve eğilip bacaklarımın altından diğer kolunu geçirdi.
Daha sonrada hiç zorlanmadan kucağına aldı.

Bedenim kasılmaya başladığında gözlerimin dolduğunu hissedip başımı diğer tarafa çevirdim.

Daha sonra sedyeye eğilip beni tam bırakırken sert bir şekilde açılan kapıyla geri çekildi.

Başımı o tarafa doğru çevirdiğimde Mert panikle odaya dalmış yanımıza geliyordu.

Doktor benden uzaklaşıp bana yaklaşan Mert'in önüne geçip durdu.

"Kapı var orada değil mi? Her hasta gibi çalıpta girsene içeri. Hastam var görmüyor musun?"

Mert'in bakışları üzerimde dolandıktan sonra tekrardan önündeki doktora döndü.

"Hastanın yanında tanıdığı olarak durmak suç mu?"

Doktor hiçbir cevap vermediğinde Mert onun yanından geçip yanıma geldi.

"İyi misin? Hatırlayınca hemen geldim, üzgünüm."

Hastalığımı kastettiğinde cevap vermeden başımı olumlu anlamda salladım.

"Eğer izin verirsen bileğine bakmam gerekiyor."

Mert bakışları üzerimde kenetli bir şekilde biraz geri çekilip doktora geçmesi için yol açtı.

Doktor elini bileğime getirdikten sonra parmaklarını bileğimde gezdirmeye başlamıştı. Yaptığı haraketi o kadar hafif uyguluyordu ki görmesem belki de dokunduğunu hissedemeyecektim.

"Aynı şeyi bende yaptım ve bileğine ne olduğunu böyle anlayabilecek misin? Röntgen falan yazmayacak mısın?"

Doktor bakışlarını bileğimden ayırmadan nefesini verdi.

"Burası sağlık ocağı farkında mısın? Röntgen falan yok burada. Bakıyoruz işte."

Doktorun bileğimdeki dokunuşları sertleştiğinde acıyla iki büklüm olup inledim.

"Çek ellerini. Canını yakıyorsun. Hastaneye gideceğiz."

"Doktor olan sen misin? Bakıyorum işte."

"Sevgilisi olan benim ve o ellerini çek."

Hissettiğim acıyla benim için kullandığı sevgilim kelimesine dahi sevinemezken başımı doktorun bileğinde parmaklarına kenetledim. Baskıdan parmak boğumları beyazlamıştı.

Daha fazla acısına dayanamayıp çığlık attığımda ikiside beni farketmişçesine irkildi ve doktor parmaklarını çekti.

"Sadece incinmiş. Yazdığım kremleri alın ve sürün birkaç güne bir şeyi kalmaz. Birkaç tanede ağrı kesici yazacağım, acısının hafiflemesi için."

Bunları derken yan çaprazdaki masasına varıp reçete yazdı.

Mert sedyenin önüne geldiğinde hiçbir şey söylemeden beni kucağına aldıktan sonra doktorun yanına gidip elindeki reçeteyi aldı.

Daha sonrada tek kelime etmeden odadan çıktı.

Odadan çıkmanın rahatlığıyla nefesimi verip başımı Mert'in göğsüne yasladım.

"Niye sinirlendin ki bu kadar?"

Mert sanki dünyanın en saçma cümlesini söylemişim gibi yüzüme bakıp, çatılı kaşlarıyla bana baktı.

"Hangisini söyleyeyim. Ben hastalığın yüzünden endişelenip içeri korkuyla o anki dalıyorum ve sedyede sen yatarken o adamı yüzüne eğilmiş biçimde görüyorum. Ayağının acısı dudağına mı vurmuş?"

Biraz önce Mert'in attığı bakışın aynısını ona attığımda birkaç saniye duraksadım.

"Mert ben niye senin kucağındayım."

"Konumuz bu mu şu an Elvin. Üzerine basamıyorsun."

"Konumuz tam da bu. Sen yanımda yoktun o da üzerine basamadığım için yardımcı oldu ve sedyeye yatırıyordu."

Mert hiçbir şey söylemeden birkaç dakika sessizce bekledikten sonra tekrardan konuşmaya başladı.

"İncinmişmiş sanki biz anlamadık. Bir saat elin adamı-"

"Elin doktoru."

"Her ne haltsa ayağını okşadı bacağına baktı baktı. İncinmiş dedi. Bir bok bildiği yok. O adam oraya torpille gelmediyse bende Mert değilim."

"Mert tanımıyorsun bile onu. Hakkında konuşmasına ayıp bir kere."

Mert'in çatılı kaşları biraz daha çatıldığında durdu.

"Elvin seni şimdi öyle bir öperim ki asıl ayıbı şimdi görürsün."

Yüzüm utançtan kıpkırmızı kesildiğinde başımı mümkünmüş gibi omzuna biraz daha gömüp elimle yüzümü sakladım.

Mert'in gülüşü kulağıma ulaştığında en çokta şu melodiye hayran olduğum aklıma kazındı.

"Nefes alamayacaksın. Aç yüzünü, öpmeyeceğim."

Birkaç kere aralık bıraktığım parmaklarımın arasından nefes alıp sankinleştikten sonra yüzümü açtım.

"Kahküllü Kız şu anda kırmızı rengine bir kez daha aşık oldum. Yüzün kıpkırmızı."

Mert alayla söylenirken onu hiç dinlemeden göğsüne sinirle vurdum.


"Hay aksi kırmızıyı da senin aksine hiç sevmem."

Ciddiyetimi ölçercesine yüzüme bakıyordu.

"Sen ciddi misin?"

"Son derece. Kırmızı babamın en sevdiği renkti. Bana ne alırsa kırmızı renkte alırdı küçükken."

Mert daha fazla sorgulamadan yürümeye başladığında bir şeyler düşünüyordu.

Sesizce sürdürdüğümüz yoldan sonra taksi durağından Mert'in ayarladığı bizi bekleyen taksiye Mert'in kucağında ilerledik.

Mert canını acıtmamaya gayret gösterip taksiye beni bıraktıktan sonra o da yanıma yerleşti.

Taksiye gideceğimiz yeri tarif ettikten sonra Mert kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.

"Doktorla konuşurken zorlandın mı ya da sana dokunurken?"

"Mert, Hayal sanırım haklı."

"Ne konuda?"

"Hastalığımı bahane ederek herkesten kaçtığım konusunda. Ailem yüzünden yaşadığım travmadan ötürü birilerine alışmaktan korktum. Bu yüzdende hastayım deyip hep geri kaçtım belki de. Eğer gerçekten hasta olsaydım sana da hayatıma girmene izin veremezdim ama şu anda hayatımın tam merkezindesin ve bu çok kısa bir sürede gerçekleşti. Senin farkın belki de yazdıklarınla güven vermendi. Bu yüzden sana alışmaktan korkmadım."

Yaptığım uzun açıklamadan sonra Mert hiçbir şey söylemeden saçlarımdan öptü.

Taksiden inince Mert yine kucağına almak konusunda ısrar etse de karşı çıkıp ona yaslanarak beraber yürümeye başladık. Onun yanında olacaktık.

"Nereye gidiyoruz ya da kimle tanıştıracaksın beni?"

Mert'e cevap verecekken karşımdaki gördüğüm manzarayla nefesim kesilmişti.

"M.. Mert ona zar.. zarar veriyorlar."

Mert benim baktığım yere döndüğünde benim kolumu bıraktı.

"Elvin beni burada bekle. Hatta çocuğu buraya yollayacağım onunla uzaklaşın."

"Mert iki kişiler gitme."

Göz yaşlarım bir bir gözümden düşerken Mert'in tuttuğum kolunu bir yandan da bırakmıyordum.

"Elvin bana bir şey yapamayacaklar söz veriyorum ama çocuğa zarar verebilirler."

Hiçbir cevap vermeden kolunu bıraktığımda Mert o tarafa doğru koşmaya başlamıştı.

İki tane genç oğlan geçenki sohbet ettiğim şeker satan çocuğa saldırmışlardı.

Çocuğun acı çekmesini istemesemde hatta onun yanına Mert'le gelecek kadar onu önemsesem de Mert'e bir şey olmasından korktuğum için onu bırakmak istememiştim ama o çoktan gitmişti.

Mert sarışın olan oğlanı kolundan tutup çektikten sonra yumruk attı. Olanlar hızlı bir şekilde gelişirken Mert'in söylediklerinin aksine acıyla onlara doğru yürümeye çalışıyordum.

Bir yandan da çantamı açıp, içerisinden telefonumu çevirdikten sonra 155'i aradım. Bulunduğumuz yeri tarif ettikten sonra telefonu bırakıp onları odağıma aldım.

Canım yana yana yürüyordum.

Sanki attığım her adım nefesimi kesiyordu.

Kalbim acıyla batıyordu.

Karşıdan koşarak yanıma gelen çocuk bana sarıldığında hıçkıra hıçkıra ağlasa da onu sakinleştirecek durumda değildim.

Tek düşündüğüm Mert ve yanındaki oğlanlardı.

Mert'in burnundan akan kan yüreğimde yara açtığında çocuktan ayrılıp biraz daha ilerlemeye çalıştım.

İki oğlanda panikle Mert'in yanından uzaklaştığında Mert yere çoktan yığılmıştı.

Bedenim zangır zangır titrerken olanları algılamaya çalışıyordum.

"Abla, ağabey bıçaklanmış, karnında bıçak var."

Söyledikleri kalbime baskı uyguladığında ayağımın acısını umursamadan yerdeki Mert'in bedenine doğru koşmaya başladım.

Yerde kımıldamadan gözleri kapalı yatan bedenin yanına çömelip Mert'in karnındaki elini tuttum.

"Mert aç gözlerini."

Gözümden düşen damlalar bir bir Mert'in bedenine düştüğünde hala gözlerini açması için yalvarmaya devam ediyordum.

"Abla telefonun yanında mı?"

Biraz önce yere attığım telefonumu işaret edip Mert'e geri döndüm.

"Mert seninle daha konuşamadım. Hiç mi merak etmiyorsun ne diyeceğimi açsana gözlerini."

Arkamızda duran çocuk ağlarken bir yandan da telefondaki konuştuğu kişiye bir şeyler söylüyordu.

Mert gözlerini yavaşça kıpraştırarak açtığında yüzünü avuçladım.

"Mert beni bırakırsan seni asla affetmem."

"Elv..in ca..canım yanıy..or bı..bıçağı çıka..r."

Mert'in titreyen sesiyle yavaşça konuştuğunda gözlerimi kocaman açıp bir yandan da karnındaki bıçağa bakıyordum.

"Ben yapamam. Hayır Mert."

"Elvin.. bu halde be.. ben yapamam. Çı..çıkar güzelim o..nu oradan."

Titreyen ellerimle bıçağın sapını tutarken bir yandan da derin nefes alıyordum.

Canı yanıyordu, belki daha çok yakacaktı ama yapmalıydım.

Gözlerimi kapatıp bıçağı çıkarırken bir yandan da ağlayışlarım artıyordu.

Mert yüzünü buruşturarak inlediğinde uzatmadan bıçağı bir kuvvet çekip yana bıraktım.

Yanımdaki çocuk üzerindeki hırkayı bana verdiğinde Mert'in kanayan yarasına bastırdım.

"Mert dayan. Hemen yardım gelecek."

Elimdeki Mert'in kanına baktığımda düşen göz yaşlarım kanı akıtıyordu.

Sevdiğim adama onu sevdiğimi söyleyemeden, o gözlerini kapatmak üzereydi. Karşımda acı çekerken tek bir şey yapamadan elimdeki kanına çaresizce bakıyordum.

"Sen kır..mızıdan ne..nefret edersin. Bak..ma..sana kana."

Mert konuştukça ağlayışlarım her seferinde daha çok artıp çığlıklara dönüşüyordu.

Yanımdaki çocuğa ne zaman geleceklerini sormak için döndüğümde yanımda yoktu.

O da gitmişti..

Vakit kaybetmeden tekrardan Mert'e döndüğümde gözleri kapalıydı.

"Zifiri Adam aklımı yitirecek kadar çok korkutuyorsun beni, kalk ayağa."

"B..ba.. bana sen ne.. söyleye..cektin?"

Mert'in avucumun içine aldığım elini dudaklarıma götürüp öptüm.

"İyileştiğinde söyleyeceğim söz veriyorum. Eğer öğrenmek istiyorsan benimle kalacaksın Mert, gözlerini aç ve sakın kapatma."

Mert'in acıyla karışık gülüşü dudaklarına yerleştiğinde ilk defa gülüşünün canımı cayır cayır yaktığını hissettim.

"Ka..kahküllü K..ız be..ni son kez ö..öpsene."

Yarasına bastırdığım krem hırka kana bulandığında bastırmaya devam ettim.

Onun fiziksel olarak acısı büyüdükçe benimde ruhum acıyordu.

Ruhumdaki acı Mert'in acısıyla bir büyüyordu.

"Mert yapma bunu. Sanki son kezmiş gibi benden bunu isteme. Yaşayacaksın benimle. Daha saçımı okşayacaksın, beni bugünkü gibi utandırıp kıskandıracaksın. Sonra Adnan amcaya söz verdin. Beni daha onlara götüreceksin. Zifiri Adam daha önümüzde çok yol var."

"Ö..öp be..beni. Lü..t.fen"

Mert'in acıyla karışık çıkan sesi bedenimi çıkmaza sürüklediğinde Mert'in gözleri kapalı olan yüzüne eğildim.

Dudaklarımızın arasında çok az bir mesafe kaldığında onu da sonlandırıp dudaklarımızı birleştirdim.

Dudakları kan kaybından ötürü kupkuruydu.

Onu bir gün öpeceğimi bilsemde, böyle bir acıyla öpeceğim aklımın ucundan geçmezdi.

Düşüncelerimle beraberinde gözümden düşen damlalar ilerleyip Mert'in kuru dudaklarıyla buluşuyordu.

Öylece dudaklarında dudaklarımı dinlendirirken Mert zor da olsa gülümsemişti.

Böyle olmamalıydı. Onu öptüğümde hissedeceğim duygular bunlar olmamalıydı.

Mert'in dudağına ufak bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildim.

"Mert gülüşünden öpecektim. Öyle anlaşmıştık. Böyle değildi anlaşmamız. Atlatacaksın. Bunu da atlacaksın ve ben seni yine öpeceğim. Söz veriyorum."

Gidemezdi. O benden gidemezdi.

Bir sürü söz vermişti.

Zifiri Adam bana verdiği tüm sözlerini tutardı.

"Sen..i sev.. seviyorum Ka..kahküllü Kız."

Mert'in tüm yüzü bembeyaz kesildiğinde korkuyla elimi yüzüne götürüp bağırmaya başladım. Çığlıklarımız bulunduğumuz yeri dolduruyordu.

Neredeydi toprak rengi gözleri?

Neden kimse yoktu?

Sokaklar bomboştu.

Neden insan hep muhtaç kaldığında yalnız kalırdı?

"Mert seni seviyorum. Beni bırakamazsın."

Boş sokakta Mert'in ismini haykırırken ne duyan vardı ne gelen.




















































_______

Uzun bir aradan sonra tekrardan bölüm paylaşabildim. Bölüm hakkında en ufak bir fikrim yok gerçekten. En son ki duyuru ve attığınız mesajlar o kadar güzeldi ki dayanamadan kitabı tekrardan yayıma getirip, hızlıca bir şeyler yazdım ve paylaştım. Daha fazla sizi bekletmek istemedim.

Umarım güzel bir bölüm olmuştur.

Geçen gün yaptığım duyuru ve sonrasında kitabı kaldırdığım için gerçekten özür dilerim ama benim elimde olan bir şey değildi. Asla bu kitaptan ve sizden uzak kalmak istemezdim. Öyle yapmak zorunda kaldım ve yeni bir çözüm bulup, ismi değiştirdikten sonra böyle tekrardan sizinle bir araya gelebildim.

Hepinize çok teşekkür ederim, keyifli okumalar. Öptüm💜

Continue Reading

You'll Also Like

947K 27.1K 35
"Yapma." Sesimin titremesini istemesem de kollarının kıskacında ki bedenim tıpkı sesim gibi titriyordu. Göz kapaklarımı sımsıkı birbirine bastırsam d...
130K 1K 8
Aile baskısı olan bir genç ne kadar cesaretli olabilir? Hayallerini yaşamak sadece rüya mı? Belki de elinden tutacak bir ele ihtiyacı vardır. O el s...
2.1M 73.4K 75
Yaşamını hapishanede tutsak olarak geçirmiş bir adamın ona aşık olması ne kadar büyük bir sorun olabilirdi? (...) Ner...
3.5M 76.6K 25
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...