Love Affair: Upside Down

By mauvelibris

60.1K 3.8K 2.2K

Kötü günler geride kalmış, atlatılan onca şeyin ardından derin bir nefes vermişlerdi. Bu sefer çok daha güven... More

prolog
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
⭐Final

19.

1.3K 100 100
By mauvelibris

Keyifli okumalar!


Ha Neul⭐️

''Basıyorum ya işte! İlerlemiyor bu...''

Elimdeki kumandaya bakıp huysuzlandım. Jungkook ise yanımda pür dikkat televizyondan açtığımız oyunda ilerliyordu. Oyunu anlamamıştım, içeriği bilmiyordum ve söyledikleri kadarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyordum ama olmuyordu.

''Hayatım...'' dedi derin bir nefes verip bana dönerken, gözlerini kumandaya indirip dudaklarını birbirine bastırdı. Gülmemeye mi çalışıyordu o?

''Bastığın yerde tuş yok. Boşa basıyorsun. Büyük tuşa bas.'' dediğinde kafam karışırken gözlerimi kumandaya indirdim. Parmağım boşluğa kaymış... Ne var ki bunda?

Söylediği yere basmaya başladığımda ilerleyen oyuncum ile birlikte gülümsedim. Oynamaya başlamıştım işte. Jungkook da gülerek bana bakıp hızlıca ekrana döndüğünde başarmama şaşırmamız kısa sürmüş ve benim oyuncum birden kaybolmuştu.

''Ee, ne oldu şimdi?'' dedim ve kumandanın üstündeki tuşlara gelişigüzel bastım.

''Öldün, Ha Neul... Bir an yapıyorsun sanmıştım ya.'' dediğinde gözlerini ekrandan ayırdı birkaç saniyeliğine.

Gözlerimi devirerek kumandayı televizyon ünitesine bıraktım.

''Saçma sapan şeyler. Senin için oynamaya çalışıyorum işte arada bir.'' diyerek isyan ettiğimde ayaklanmak üzere hareketlenmiştim ki bileğimden tutan el beni durdurmuştu. Yerden kalkmaya giriştiğim için dengem bozulup Jungkook'un dibine doğru düşmüştüm.

''Oyun oynayamıyorken çok şirin gözüküyorsun.'' dediğinde yüzlerimizin yakınlığından dolayı gözleri dudaklarıma inip tekrar odağını geri buldu.

Elimi göğsüne koyup şakayla ittim. ''Dalga geçme!''

Gülerek geri düştüğünde ben de kıkırdamıştım istemsiz. Tek elindeki kumandayı bırakıp bileğimden tekrar tuttu ve kendine yaklaştırdı.

''Gerçekten, çok tatlı gözüküyorsun, dayanamıyorum bazen.'' derken iyice kendine çekmiş ve kucağındaki yerimi almamı sağlamıştı.

Yanağımdan başladığı öpücükleri saçlarımı çekip açtığı boynuma doğru devam ettirdi. Art arda kondurduğu öpücükler yüzünden kıkırdadım.

''Oyununu oynasana sen.'' dedim hafif triple.

''İlgimi çekmiyor.'' dedi kondurduğu öpücüklerin arasından.

Boynumda hissettiğim dudaklarının varlığıyla hafiften gıdıklanmıyor değildim.

''Aishhh... İnanamıyorum. Benim güzel karım, Ha Neul'dü değil mi?'' dediğinde kıkırdamadan edemedim.

''Ne diyorsun?'' dedim gülerek.

''Bunu sık sık düşünüyorum ki keyfim yerine gelsin.'' derken belimi sardı.

Kafamı omzuna koyup bir elimi omzuna attığımda daha sıkı sarılmıştı.

''Jungkook sen spor yapmaya devam etmiyorsun.'' dedim aniden aklıma gelirken. ''Neden etmiyorsun?''

Taehyung ile o, yeniden salmışlardı. Daha doğrusu Taehyung'un daha fazla yapabileceğine dair inancım zaten yoktu ama Jungkook'u sporsuz düşünemezdim. Onu tamamlayan bir parçası gibiydi.

''Bütün gün dans edince insan, spor yerine geçiyordur diyerek pes ediyor. Halim kalmıyor onu yapmaya.'' dediğinde boynuna öpücük kondurdum.

''Yaşlandın sen herhalde.'' dedim gülerek. ''Hemen çöküyorsun falan.''

''Hiçte bile.'' dedi kendinden emin bir şekilde. ''Beni iş aşkım yoruyor. Hala gencim ve güçlüyüm. Kaslarımı daha dün gece full hd görmemişsin gibi konuşma.''

''Şu kaslarına da ne kadar güveniyorsun ya...'' dedim ve aklıma aniden gelen başka şey ile devam ettim. ''Kaç kişiye şov yapıyorsun onlarla? Stajyerlere, idollere ve tüm personellere görsel şölen değil mi?''

''Görsel şölen olduğunu kabul ediyorsun bak işte.'' dedi gülerek. ''Kimseye şov yapmıyorum. Sadece sana.'' dedikten hemen sonra devam etti. ''Kimin için kaslar yapılmaya devam ediyor sanıyorsun sen?''

İstemeden güldüğümde konuştum. ''Her şeyinin benim olduğunu bilmen güzel.''

''Sonuçta...'' derken burnunu saçlarım arasında gezdirdi. ''Sen benimsin, ben de senin.''

Bir süre daha sessiz sessiz kucak kucağa oturduğumuzda uykuya dalacağım diye düşünmüştüm ki, Jungkook'un boğuk sesini kulağımın tam dibinde hissettim.

''Bugün ikimiz de tembeliz anlaşılan...'' dedi ve derin bir nefes bıraktı. Kulağıma değen nefesiyle ürperirken devam etti. ''Sana sımsıkı sarılarak uyumak istiyorum.''

Beni tıpkı bir koruma kalkanı gibi sıkıca sardığında kuş kadar hafif hissediyordum, saatlerimi hatta yıllarımı burada geçirecek kadar tembelleşiyordum. Şuradan hiç çıkmasaydım çok güzel olurdu aslında...

Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki kapının zili buna engel olmuştu. Jungkook ile bakışıp kapıya döndüğümüzde konuştu.

''Kim geldi yine acaba?'' diye sordu.

Omuz silkip bacaklarının üstünden kalktığımda Jungkook peşimden ayaklanıp benimle birlikte kapıya doğru yürümüştü.

Kapıyı açar açmaz önden Diana, peşinden Taehyung hızlıca girmişti. Diana bir şeyler söyleniyordu ama duyamamıştım tam olarak.

Jungkook ile bu sefer gülerek bakıştığımızda kapıyı kapatıp ikimiz de peşlerinden ilerledik.

''Ne güzel selam verip içeri girdiniz öyle.'' dedi Jungkook üstündeki siyah sweat'i düzeltirken.

''Aishh... Sabahtan beri gidelim bebeğimize alışveriş yapalım diye tutturdu.'' dedi Diana kendini koltuğa bırakırken.

Taehyung oflaya puflaya Diana'nın yanına geçip kendini savunmaya başladı.

''Anne ve baba adayları ne yapar?" Bir süre sorusuna cevap vermemizi bekledi. "Çocukları için yavaş yavaş alışveriş yapmaya başlar. Bu böyledir.'' Geriye doğru yaslanıp kolunu başlığa uzattı.

''Taehyung!'' dedi Diana sesi yükselirken. ''Bebeğin daha kaç yeri oluşmamıştır kim bilir... Henüz çok erken.''

Jungkook televizyondaki oyunu kapatırken ikisinin bu halleri yüzünden gülme krizine girmişti. Sessiz sessiz gülüyordu. Gülümseyip didişen ikiliye döndüm.

''Yani... Cinsiyeti bile belli değil diyeceğim ama bu Taehyung için bir sorun teşkil etmiyor herhalde.'' dedim. ''Yine de, erken Taehyung-ah... Kız haklı. Hamile olan o! Ne zaman isterse o zaman yapsın.''

''Çocuğu biz taşımıyoruz diye fikir de veremiyoruz.'' dedi Taehyung, sonrasında kötü kötü baktı hepimize. ''Baba oluyorum ben de!''

Jungkook işini bitirdikten sonra yanıma oturup kolunu omzuma atarken konuştu. ''Taehyung-ah, ben arkandayım kardeşim. Babalar her zaman haklıdır.''

Diana, Jungkook'a bakıp gözlerini devirdi. ''Geleceğe yatırım yapıyor herhalde bu da.''

''Ne zaman bir şey tartışsak birbirinizi tutmak zorunda mısınız?'' dedim Jungkook'a bakarken.

Jungkook, Taehyung'a bakıp güldü. ''Yani ne olacak şu adam bir tanecik tulum falan alsa...''

Diana'nın bakışları yumuşarken Taehyung'a döndü.

''Ya aslında çok şirinler... Büyük alışverişi yapana kadar onları severdik.'' dedi Diana.

Taehyung şok içinde Diana'ya baktığında kıkırdamıştım.

''Ben de onu diyorum ya sabahtan beri!'' dedi, sonra Diana'nın bakışlarına dayanamamış olmalıydı ki gülümsedi. ''Neyse eninde sonunda aynı karara varıyoruz. Bu güzel.''

''Siz hangi odayı ayarlayacaksınız?'' dedi Jungkook.

Gerçekten daha yeni bir aylık olmuştu bebek, sekiz ay sonrasıyla ilgili plan yapmak da ne bileyim...

Taehyung, alt dudağını büzüp omuz silkti. ''Bilmem ki... Daha hiç konuşmamıştık.''

''Neyse, sabah midem bulanıyordu ama şimdi acıktım. Yiyecek bir şey yok mu?'' diye sorarak konuyu hızla dağıttı Diana.

Gülerek ayaklandım. ''Hemen getiriyorum. Aigoo~ Benim bebeğim ve onun bebeği acıkmışlar mı?'' dedim ve dayanamayıp Diana'nın yanağını sıktım.

''Getireceğin şeyleri kim hazırladı?'' dedi Taehyung. ''Sen hazırladıysan ilk önce Jungkook yesin.''

Gözlerimi kısıp Taehyung'a baktım. ''O ne demek?''

''Ben hazırladım! Problem yok.'' diyerek araya girdi Jungkook.

''Bir gün içine zehir attığım bir yemek hazırlayacağım ve sadece Taehyung ile Jungkook'a yedireceğim.'' dedim sinirle.

Hızla mutfağa doğru yürüdüğümde arkamdan gülüştüklerini duymuştum. Mutfakta hızlıca her şeyden koyduğum tabakları alıp salona ilerledim. İki seferde getirdiğim tabakları her birimiz elimize aldıktan sonra koltuktaki eski yerimi aldım.

Bir süre çubukların tabaklara vurduğu ses odada hakim olduğunda Diana sessizliğimizi bozdu.

''Jimin nerelerde?'' dedi. ''Yok ne zamandır.''

Kafamı salladım. ''Evet, özledim onu.''

''Şirkete geliyor şu ara. Tekrardan karışır aramıza.'' dedi Taehyung gülerek.

Jungkook baş parmağını kaldırdı. ''Güzel taktik, kardeşim.''

Konudan bağımsız olarak aklıma gelen şeyle Diana'ya döndüm. ''Bebek alışverişi değil de, sana hamile kıyafetleri almaya çıkalım. Çok güzel elbiseler oluyor!''

''Karnım yok ki... İlk zamanlar böyle hep bir şeylere sabırsızlanarak mı geçecek?'' dedi Diana ve iç çekti.

''Demek ki sabırsız olan sadece ben değilmişim...'' diye mırıldandı Taehyung.

''Seni duyuyorum ama ben...'' dedi Diana, Taehyung'a döndüğünde.

Diana'nın çalan telefonuyla birlikte hepimiz ona dönerken Taehyung ekrana doğru eğildi.

''Açma!'' dedikten hemen sonra Diana kaşlarını çatarak Taehyung'a bakınca, bakışlarını yumuşatıp gülümseyerek daha pozitif bir tonda konuştu. ''Yani sonra aç, hayatım. Şimdi ne gerek var ki?''

''Namjoon mu?'' dediğimde Diana kafasını salladı.

Telefonu sessize alıp koltuğa gelişigüzel attıktan sonra omuz silkti Diana. Anlaşılan açası yoktu onun da.

Taehyung ve Jungkook'un gözle görülür biçimde keyfi kaçarken Diana ile bakışmıştık. Ne olmuştu ki birden?

''Gören de Taehyung ve Jungkook hamile sanır. Benden çok duygu değişimi yaşıyorlar.'' dediğinde Diana, gülmüştüm.

Ama ikisi de oralı olmamıştı.

Cevapsız kaldığımızda biz de sessizleşip tabağımıza gömüldük. Kısa bir süre sonra tabakları mutfağa taşımış ve biraz daha sohbet ettikten sonra Jungkook ile sabahtan beri oynamaya çalıştığımız oyunu tekrar açtık. Çift kapışması yapmayı planladığımız yarışma Jungkook ve Taehyung rekabetiyle devam etmişti. Diana ve ben hemen ölmüştük çünkü.

''Jungkook-ah, çok beceriksiz herifsin.'' dedi Taehyung gülerek.

Jungkook gözlerini televizyondan ayırmadan cevapladı. ''Bir kere oyunu sen yaptın amına koyayım. Senin şu an önde olman bir anlam ifade etmez.''

İkisinin keyfinin yerine gelişini büyük bir mutlulukla izlerken Diana da rahatça bir nefes vermişti. Suratları düzelsin diye oyuna bile izin vermiştik...



Jungkook

Diana ve Taehyung gittikten sonra el birliğiyle ortalığı toplamaya karar vermiş, Ha Neul odadaki oyun malzemelerinin yarattığı dağınıklığı toplarken ben de mutfaktaki dağınıklıkla ilgilenmeye başlamıştım.

''Bir sürü kablo var, aishhh.'' diyerek yüksek sesle isyan ettiğinde kendi kendime gülmüştüm.

Gidip Ha Neul'ü öpücüklere boğmak istiyordum fakat benim güzel karım, ev dağınık olunca rahat etmiyordu.

''Çabuk topla oraları. İşimiz var sonra.'' diyerek ona seslendiğimde gülüşünü de net bir şekilde duymuştum.

Bir kulağım Ha Neul'de iken uğraştığım şeye geri döndüm.

Kafam çok doluydu. Arada bir durgunlaşıyordum ve Ha Neul bunu kolayca fark edebiliyordu. Ondan hiçbir şey saklamazdım ve her türlü sorunu ona anlattığımda daha rahat hissederdim ama şimdi anlatamıyordum.

Hala aklım Namjoon'un söylediği o laftaydı. Asla ne demek olduğunu öğrenememiştim. Boş boş konuşmuştu belki de sadece ama yine de kafa karıştırıcıydı. Namjoon laf kalabalığı yaparak insanın kafasını karıştırmada çok iyiydi ve kesin boş bir kuruntuydu.

Derin bir of çekerken aynı anda duyduğum telefon zil sesiyle irkildim. Mutfak masasında çalan telefon Ha Neul'ündü. Kaşlarımı çatıp ekrana baktıktan sonra çalışanı olduğunu görünce telefonu elime aldım. Akşam akşam bankaya çağırma ihtimaline karşın aramayı ben yanıtlayacaktım.

''Jungkook-ah, kimin telefonu?''

Ha Neul zil sesimiz aynı olduğu için anlamamış olmalıydı, ona cevap vermeden aramayı yanıtladım.

''Unnie!'' dedi Eunji. ''Özür dilerim akşam saatinde arayıp rahatsız ettim. Üstelik bugün tatiliniz ama mesaiye kaldım ve çıkış saatim geldi, arkadaşınız yüzünden çıkamıyorum.''

''Hangi arkadaş?'' dedim kaşlarım çatılırken.

''Bay Jeon?'' dedi Eunji fark edilir bir şekilde afallarken.

Gizli bir şeydi anlaşılan. Sesimi kısıp konuştum. Ha Neul benim telefonum olduğunu düşünmüş olmalıydı.

''Hangi arkadaş, Eunji?'' dedim.

''B-biri vardı işte şey... Adı neydi bu adamın aishh...'' dedikten sonra sıkıntıyla bacağımı sallamaya başladım.

''Yoonji miydi Yoongi miydi... Neyse işte o geldi.'' dediğinde kalp atışlarım hızlanırken elimi saçlarıma geçirip oradan da yüzümü ovaladım.

''Ne işi var onun orada?'' dedim.

''Sarhoş, efendim.'' dediğinde bir kez daha şok geçirmiştim. Gidecek yeri mi kalmamıştı?

''Ben geliyorum, Eunji. Tut onu orada.'' dedim ve söyleyeceklerini dinlemeden telefonu kapattım.

Sarhoşken neden bankaya gidiyordu? Ne saçma bir işti. Ha Neul telefonu açsaydı eğer, koşa koşa gidecekti. İyi ki ben açmıştım, gidip neden orada olduğunu öğrenebilirdim.

Ceketimi giyip salona ilerlediğimde Ha Neul üstüme bakıp kaşlarını çatarken yüzüme baktı.

''Nereye?'' diye sordu. Ne olduğunu söylersem beni göndermeyecekti...

''Şirket... Şirkete gitmem lazım. Hemen dönerim. Yarım saatlik işim var.'' dediğimde suratı asıldı.

''Jungkook-ah! Nereden çıktı birden?'' dediğinde ona doğru ilerleyip dudaklarını uzunca öptüm.

''Hemen döneceğim.''

Suratı biraz olsun düzeldiğinde hızla kapıya doğru ilerledim. Kapıyı peşimden çekip arabaya doğru koşar adımlarla ilerlediğimde Yoongi'nin neden orada olduğuna dair mantıklı bir kılıf uydurmaya çalışıyordum.

Arabayla resmen beş dakika içerisinde bankaya ulaştığımda inmeden önce büyük binasına baktım. O herifi dövmek için yıllardır bahane arıyordum. Her hareketi sinirimi bozuyordu. Hak ettiği gibi davranmam için en uygun an bu andı.

Bankadan içeri girdiğimde mesaiye kalan çalışanlar yavaş yavaş toparlanırken beni görmelerine bir hayli şaşırmış gözüküyorlardı.

Eunji yanıma panikle koşarak geldiğinde etrafa bakıyordum.

''Nerede?'' diye sordum.

''Bay Jeon! Ha Neul unnie nerede? O çıkartırdı.''

''Yoongi nerede?'' diyerek üstelediğimde Eunji derin bir nefes verdi.

''Unnie'nin odasında.'' dediğinde asansörün gelmesini beklemek istemediğimden merdivenleri ikişer ikişer çıktım.

Odanın kapısını hızlıca açtığımda Ha Neul'ün masasının karşısındaki koltuklarda uyuklayan Yoongi'yle birlikte başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim.

''Yoongi-ah!'' diyerek bağırdığımda odanın kapısını kapattım.

Uyanmamıştı, gerizekalı herif.

''Yoongi-ah!'' dedim daha yüksek sesle. Sinirden patlayacakmış gibi hissediyordum.
İrkilerek gözlerini açtığında yavaş yavaş dikleşti ve odada gözlerini gezdirdi. Gözleri beni bulduğunda bir süre boş boş baktıktan sonra alayla gülerek arkasına yaslandı. Neden gülüyordu? Daha çok sinirleniyordum.

''Ha Neul seni mi gönderdi bu sefer?'' dedi tekrar gülmüştü. ''Onu görürüm diye düşünmüştüm.''

''Bu sefer mi?'' dedim kafam karışırken. ''Onu mu görürsün diye düşünmüştün?''

Hücrelerim... Uyuşmaya başlamıştı.

Bir süre boşluğa baktıktan sonra derin bir nefes aldı. Ben ise hiçbir şey anlamamış bir şekilde ona bakıyordum. Eskiden olsa hiç beklemeden saldırırdım ama geçirdiğim dönüşüm yüzünden önce dinlemekle vakit harcıyordum. Bundan hiç memnun değildim.

Yoongi bir şeyler söylemeye karar vermiş gibi gözlerini yüzüme çıkarınca yumruğumu çok fazla sıkmaya başlamıştım.
''Her kendimi kaybedecek kadar sarhoş olduğumda buraya geliyorum. Ha Neul'ü görmek için." dediğinde yutkundum. "Sana bunları söylemeyecektim, Ha Neul için. Ama karşımda şu suratını gördüğümde kendimi tutasım gelmiyor ve her şeyi söyleme isteğimi bastıramıyorum işte.'' dedi ve ayaklandı.

Neler duyuyordum... Sikeyim! Ne diyordu bu herif?

O kadar sarhoştu ki, dengede duramıyor ve yalpalıyordu.

''Ona aşığım, Jungkook-ah. Sen hayatımızda yokken ona deliler gibi aşıktım, hala da öyleyim." Bana doğru meydan okurcasına yaklaştı. "Senden daha uzun süredir onu seviyorum. İlk andan beri.''

Duyduklarımı algılama güçlüğü çektim bir süre. Bu orospu çocuğu benim karıma aşıktı ve biz onu uzun süredir yanımızda tutmuştuk öyle mi?

Benim karıma...

''Ne diyorsun lan sen?'' dedim sonunda konuşurken. ''Ne diyorsun orospu çocuğu?''

Üzerine doğru yürüdüğümde hala sinir bozucu bir şekilde gülmeye devam eden suratını tek yumrukla gözlerimin önünden çektim.

Ben... Buna ihtimal vermediğime inanamıyordum. Beni sevmediği için ilişkimizden de hoşlanmadığını düşünmüştüm ama o Ha Neul'ü sevdiği için benden ve ilişkimizden nefret ediyordu öyle mi?

''Seni gebertmek istiyorum, Jungkook-ah." dediğinde tüm gücümle vurduğumdan dolayı patlayan dudağına aldırmadan doğruldu. "Benim hak ettiğim yerde sen olduğun için seni yok etmek istiyorum.''

Dayanamayıp güçlü bir yumruk daha indirdiğimde bu sefer öncekinden daha yüksek sesle inlemişti.

Beni gebertmek isteyen o muydu?

Yere devrilmesini fırsat bilerek yakasından tutarken üzerine oturdum. Hırsla beyaz yüzünü kana bulamaya devam ederken çıkardığı her bir sesten zevk alıyor ve altımda can vermesini diliyordum.

Benim yerimde kendisinin olduğunu mu hayal ediyordu?

Sikeyim, resmen bu orospu çocuğunun Ha Neul'ü kardeşi gibi gördüğüne emindim. Bunu beklememiştim. Söylediği ve yaptığı şeylerin nedeni kafamda artık daha netti.

''Hayatımıza girmeseydin, o benimle olacaktı..." dedi zorlukla ağzındaki kanı yana tükürürken.

Hala konuşuyordu lanet olsun, hala konuşabiliyordu! Sesini kessin istiyordum, o sesi sonsuza dek kesilsin istiyordum.

"Küçükken bana aşıktı, bunu zaten biliyordum...''

"Kes sesini!" derken konuşmasına tahammül edemeyip bir yumruk daha indirdim suratına.

"Sevgisinin karşılıklı olduğunu bilmiyordu..." dedi aniden yakalarımı kavrayıp beni kendine çekerken. Böylelikle yüzüne doğru eğilmiştim. "Büyümemizi beklemiştim. Büyümesini... O benimle olacaktı!'' diye bağırdı.

Hızla geriye çekilirken boğazına kapandım. "Sen hasta mısın?'' diye bağırdım. ''Ha Neul benimle evli! Birbirimize ne kadar aşığız görmüyor musun?'' dedikten sonra devam ettim. ''Seni abisi olarak görüyor, seni aramıza alıyoruz. Hissettiklerinin saçmalığının farkında mısın şerefsiz herif?''

Biraz daha bağırsaydım boğazım yırtılacaktı. Ellerim titriyordu, boğazını daha güçlü sıkamıyordum. Nefretle suratına bakarken Yoongi'nin dolan gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Ellerimi gevşetirken geriye çekildim. Bu hareketimle can havliyle öksürmeye başladı.

''Ben ona söylemiştim ki...'' dedi birkaç saniye sonra güç bulup. Sesi çaresiz çıkıyordu ve ben şu an ona hiçbir şey yapmıyordum, öylece nefes nefese onu izliyordum. Durup burada karıma ne kadar aşık olduğunu mu dinleyecektim?

''Ona aşık olduğumu söylemiştim.'' diye eklediğinde başımdan aşağı ikinci posta kaynar sular dökülmüştü.

Ha Neul biliyor muydu?

''Söylemiş miydin?'' dedim tamamen afallarken.

''Söylemiştim.'' dediğinde ikince kez, sindirebilmek adına gözlerimi yumdum. ''Daha geçenlerde Taehyung'u söylememesi için tembihlemiştim. Şu hale bak..." Güldü, sesi can çekişen bir kediden farksızdı ama o yine de güldü. "Kendim anlattım her şeyi.''

Taehyung da mı biliyordu? Kaç kişi kandırmışlardı beni?

Ha Neul bile bile yıllardır onu yanımızda mı tutmaya çalışıyordu? Her an dilindeydi, her yere çağırmaya çalışıyordu. Bunlardan ne çıkarmalıydım? Bunlar ne demek oluyordu?

Eğer bu gece şu herifi dövmekten gebertmediysem yine Ha Neul içindi. Bu noktaya gelene kadar kendimi onun için tutmuştum ama bundan sonrası için emin değildim.

''Onu bekleyeceğim. Her ne şekilde gelirse gelsin, ben onu her şekilde beklerim.''

Tahammül seviyemi aşmıştım. Suratına yumruğumu tekrar indirip yerdeyken üst üste vurduktan sonra bir şekilde yer değiştirmiş ve dayak yiyen konuma ben geçmiştim. Birkaç yumruk darbesinden sonra tekrar eski halimizi almıştık. Artık karşılık vermeyi kesmişti. Yüzü kan gölüne döndüğünde ayaklanıp son bir tekme daha attıktan sonra kapıya yürüdüm.

Gücüm kalmamıştı. Eğer kalbimin bu kadar sikildiğini hissetmeseydim onu ellerimde can verene dek dövebilirdim. Ama benim de canım yanarken bu zordu.

''Tekrar görüşeceğiz, Yoongi.'' diyerek kapıyı açtığımda dudağımın kenarındaki yarayı kontrol ederken yürümeye başladım.
Bankanın çıkışına doğru yürürken Eunji beni durdurdu.

''Bay Jeon?'' dediğinde ona dönmemle yüzümü görüp şaşırması bir olmuştu. ''Omo! Ne oldu yukarıda? Ha Neul unnieyi aradım ama açmadı.''

Suratına boş boş bakıp yürümeye devam ettiğimde bir kez daha seslenmişti ama bakmamıştım. Arabamın yanına ilerleyip sürücü koltuğuna yerleştiğimde direksiyonu tutup durdum birkaç saniye.

Karmakarışık hissediyordum. Daha o şerefsizin söylediklerini sindiremeden Ha Neul'ün bunları zaten bildiğini öğrenmek... Tanrım ona çok sinirliydim. Bunu nasıl saklamıştı? Hiçbir gizli saklımız olmadığını düşünmüştüm. Sonunda gerçekten kusursuz bir ilişkiye sahip olduğumuzu düşünmüştüm.

Arabayı sinirle çalıştırıp bir an önce eve gitmek adına gaza bastım. Saatler geçmiş gibi hissettiğim yolu bitirdiğimde arabadan inip kapıyı sertçe kapattıktan sonra bekledim birkaç saniye.

Ne yapmalıydım, ne söylemeliydim?

Etrafa bakındım önce, sonrasında dayanamayıp arabaya sert bir tekme attıktan sonra derin nefesler aldım ve sakinleşmeyi bekledim.

Sonunda eve doğru yürümeye karar verdiğimde bunu kaç kişinin bildiğini merak ediyordum. El birliğiyle saklayıp Yoongi'yi el birliğiyle falan mı aramıza almışlardı?

Aptal yerine konmuştum.

Ben, Jeon Jungkook. Beni aptal yerine koymuşlardı.

Zile bastıktan kısa bir süre sonra kapıyı gülümseyerek açan Ha Neul'e uzunca baktım. Gülümsemesine bir karşılık beklemiş olacaktı ki, sert bakan suratımla birlikte afallamıştı.

''Jungkook-'' dediğinde dinlemeden öfkeli adımlarla içeri girdim.

Salonun ortasında duraksadığımda peşimden kapının kapandığını ve yürüdüğünü duymuştum.

Yoongi, Ha Neul'e aşıktı. Benim yerimde kendisinin olması gerektiğini düşünüyordu... Beynimde tekrarlanan bu cümleler tüylerimi diken diken ediyordu. Karım hakkında düşündüğü şeyleri düşündükçe... Tanrım...

''Jungkook bir şey mi oldu?'' dediğinde Ha Neul, arkama dönüp dayanamayacağım güzellikteki bakışına aldırmamaya çalıştım.

Benden bir şey sakladığı düşüncesi beni çok sinirlendiriyordu ve kırıyordu. Saklamasını geçsem bile, o herife karşı olan davranışları...

''Jungkook-ah...'' dediğinde gözlerine daha fazla bakmamaya karar verdim.

''Bankaya gittim, Ha Neul. Eunji seni aramıştı. Yalan söyledim.'' dedim düz bir sesle.

Fırtına öncesi sessizlikti, biraz sonra çok sinirleneceğimi hissediyordum. Sadece denemek istiyordum, sakin olmayı ve onu incitmemeyi denemek istiyordum.

''Banka mı?'' dedi kaşları çatılırken.

Kafamı salladım ve alayla gülümsedim. ''Yoongi gitmiş. Sarhoş bir şekilde?''

Yüzü endişeli bir hal alırken dikkatle hareketlerini izledim. Yoongi'nin ona aşık olduğunu bilmediğini söylesin istiyordum. Yoongi'nin karıma olan hislerini yok etmek istiyordum.

Ha Neul'ü bir tek ben sevebilirdim. Ne hakla ona karşı bir şeyler hissedebilirdi? Orospu çocuğu!

''Jungkook-''

Panikle konuşmaya çalışmıştı ama durdurdum onu.

''Ne öğrendim bilmek ister misin?'' dediğimde cevap verdi hızlıca.

''Bir iki kez geldi sadece, Jungkook. Eğer devam ettiğini bilseydim... Sana söyleyecektim, yemin ederim!'' dediğinde kaşlarım çatıldı.

Sakladığı şeylerden biriydi... Benden daha kaç şey saklıyordu?

''Daha önce de o halde bankaya geldi ve bana söylemedin öyle mi?'' dedim sinirle. ''Keşke öğrendiklerim bununla sınırlı kalsaydı, Ha Neul.''

''Öğrendiğin şey bu değil miydi?'' dedi kafası karışmış bir şekilde.

''O orospu çocuğu neler söyledi biliyor musun Ha Neul?'' dedim oldukça yüksek bir sesle. İrkilmişti ama bu umurumda değildi.

Daha fazla yapamayacağımı biliyordum. Sakin kalamayacaktım.

''Bana, sana ne kadar aşık olduğunu anlattı.'' dedim tekrar bağırarak. ''Sana aşık olduğunu söyledi. Sana!''

Arkamı dönüp salonun ortasındaki sehpaya attığım tekmeyle sehpanın üzerindeki eşyalar devrildi ve çirkin bir ses salonda gezindi.

''Senin bildiğini söyledi. Sana söylemiş, Ha Neul!" dediğimde kafasını kaldırıp hızla bana baktı. Gözleri dolmuş, korkudan gözbebekleri titremeye başlamıştı.

''Bunları bile bile yanımızda tutmaya çalıştın, Ha Neul! Bunu neden yaptın?'' dedim. ''Ona nasıl davrandığını düşündükçe buz kesiyorum... Ne derece yakın olduğunuzu düşündükçe sakin kalamıyorum!"

Öfkeyle Ha Neul'ün üzerine yürüdüğümde geriledi.

''Artık öyle bir şey olmadığını söylemişti! Evleneceğimiz zaman, rahat hissetmem gerektiğini söyledi bana... Artık öyle bir şey yok dedi!'' dedi panikle. ''Bana karşı hiçbir şey hissetmiyordu ki artık, sana söylemedim boşuna sinirlenme diye-"

''Boşuna mı?'' diye bağırdım. ''Bunu öğrendiğin an bana anlatsaydın, onu hayatımıza sokmazdım bir daha. Biz yıllardır iç içeyiz!'' dedim ve parmaklarımı saçlarıma geçirip saç diplerimden çekiştirdim. ''Sana aşıkmış!''

''Jungkook-ah!'' diyerek yükseldiğinde artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. ''Özür dilerim... Sana söylemem gerekiyordu ama kaç yıl geçti...'' dediğinde onu böyle görmemle derin bir nefes verdim.

''Onun hisleri geçmemiş.'' dedim. Bakışlarım tekrar sertleşirken devam ettim. ''Aldığın ilgi hoşuna falan mı gidiyordu Ha Neul? Onu bilerek mi yakınında tuttun?'' dediğimde şoka girmiş gibi bana baktı.

''Jungkook, sen...'' dedi ve bir süre durup gözlerini yumdu. Açtıktan sonra devam etti. ''Ne söylediğinin farkında mısın?''

''Onu hiçbir zaman sevmedim. Biliyordum işte!''

''Sana en başta söyleseydim hayatımızdan atacağını sen de söyledin işte. O benim çocukluk arkadaşım, Jungkook. Sandığın kadar kolay değil!" diyerek karşılık verdi yüksek sesle. ''İlgiden neden hoşlanayım? Ne söylediğinin farkında mısın?''

''Çocukluk arkadaşın mı, aşkın mı?'' dedim. ''İlk aşkını aramızdan atmaya dayanamazdın belki de. Sen de haklısın!''

Suratıma tekrar şokla baktığında gözlerimi kaçırdım. Neresinden bakarsak bakalım, haksızdı. Her zaman olduğu gibi Ha Neul asla haksızlığını kabul etmiyordu.

''Jungkook...'' dedi yanaklarını silerken.

Pes etmiş gibi bana doğru bir adım attığında geriledim. Evi dağıtmak istiyordum. Yoongi'yi defalarca dövmek istiyordum. Sakinleşeceğimi hiç düşünmüyordum.

''Söylediği şeyler kafamda yankılanıp duruyor.'' dedim. ''Ha Neul, bana her şeyi anlattığını düşünüyordum. Gizlediğin başka neler var merak ediyorum.''

''Gizlemiyorum! Böyle olacağını bildiğim için bunları sana söylemedim." diye bağırdı ağlarken. ''Şu haline bak, kavga ettiniz değil mi?'' derken yüzümü gösterdi eliyle.

Yoongi'yi tekrar hatırladığımda yeniden sehpaya geçirdiğim tekmeyle sehpa bu sefer üzerindekilerle birlikte yere devrilmişti. Ani sesle Ha Neul çığlık attı.

''Kendini kaybettiğinde dönüştüğün adamı sevmiyorum, Jungkook!'' dediğinde kafamı hızla Ha Neul'e çevirdim.

Suçlu ben miydim? Ne demişti az önce?

''Hala aynı şiddete başvuran o çocuksun...'' dediğinde derin bir nefes verip söylediği şeyi anlamaya çalıştım.

''Suçlu ben miyim?'' dedim. ''Karımı seven başka bir adam olduğunu öğreniyorum ve o adam bizim dibimizde olan biri. Senin sürekli yanımıza çağırdığın biri!''

''Bana hislerinin bittiğini söylemişti diyorum! Dinlemiyorsun ki beni!'' dedi.

Suratına birkaç saniye baktıktan sonra salonun çıkışına doğru yürüdüm. Çok kırgın hissediyordum, çok fazla...

Bu his... Boktan bir histi ve kalbimi sikmek istiyordum. Sinirle birleşince daha kötü oluyordu.

Çıkmadan önce duraksayıp aklıma gelen şeyi söylemek üzere Ha Neul'e döndüm.

''Hala aynı bana asla değer vermeyen, benim haricimde herkesi düşünen o kızsın Ha Neul.'' dedim. ''Bu halinde bile seni sevdiğim için kendime inanamıyorum. Uzun süredir kendime inanamıyorum.''

Evden çıkıp kapıyı sertçe kapattıktan sonra biraz kapının önünde durup arabaya yürümeye karar verdim.

Hazmedemiyordum. O şerefsizin söylediklerine, Ha Neul'ün söylediklerine ve benden gizlenen şeyler varken bile Ha Neul'ün olayları kendi lehine çevirmesini hazmedemiyordum.

İnsanlara güvenmiştim. Hayatımda bir kez olsun onlara gerçekten güvenmiştim.

Ama unuttuğum bir şey vardı. Ben doğdugumdan beri yalnızdım, birinin beni uzun süre sevebilmesine imkan yoktu.

Ben, Jeon Jungkook'tum ve bu sefer fena alt edilmiş hissediyordum.



~~~




Ahh beeee neler oluyormuş burada?

Acil yorumlarınızı bekliyoruz, yorum yapmadan geçmeyiniz efendimmm ❤️

Kocaman öptük

Continue Reading

You'll Also Like

193K 19.5K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
3.6K 457 10
Aşıklar ve kadınlar, tarihin karanlık ve tozlu sayfalarında kaybolup gittiler. "Başka bir yüzyıla denk gelmeliydik, Madam Roseanne." ©rowena | nisan...
48.2K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
409K 33.9K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...