Love Affair: Upside Down

By mauvelibris

60.2K 3.8K 2.2K

Kötü günler geride kalmış, atlatılan onca şeyin ardından derin bir nefes vermişlerdi. Bu sefer çok daha güven... More

prolog
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
⭐Final

16.

1.2K 99 26
By mauvelibris

Keyifli Okumalar!

Diana💎

Ağzımdaki lokmayı rahatsızlıkla çiğniyorken daha fazla umursamamaya çalışmayı bırakarak yanımda dakikalardır yemek yiyişimi izleyen Taehyung'a döndüm.

"Yah! Ne bakıyorsun deminden beri?" dediğimde ani dönüşümle irkilmiş, pozisyonunu hızla bozmuştu.

Önündeki yemeği yemesi gerekirken dirseğini masaya dayamış şapşal gibi beni izliyordu.

"Taehyung-ah," dedi masanın karşısından Jungkook. "Bizi korkutuyorsun. Neyin var kardeşim?"

"Aish..." derken dikleşip saçlarını düzeltti Taehyung. "Karımı ve çocuğumu izliyordum. Bundan daha normal bir şey olamaz."

Bardağımda kalan portakal suyunu tek dikişte bitirip bardağı masaya koydum ve derin bir nefes verdim.

Jungkook ile Ha Neul umutsuzca bakıştılar. Ardından Ha Neul, mırıldandı. "Böyle olacağı belliydi bu çocuğun..."

"Hayatım," derken Taehyung'un dizini okşadım. "Kendini de doyurmalısın. Biz iyiyiz şu an."

"Diana," dedi Ha Neul. "Sen Taehyung'u kliniğe götürsene ya?"

"Demek baba olmak böyle bir his lan... Kocaman adam mal oldu yemin ederim." Jungkook ise kendi kendine konuşuyor gibiydi.

Ona aldırış etmedik.

"Evet!" diye bağırdı Taehyung ve yalvarırcasına bana döndü. Elleri, kollarımı sarmıştı. "Ne olur geleyim... Yanınızda olmak istiyorum. Lütfen!"

"Taehyung..." İtiraz etmek üzere mırıldandım. "Birkaç saat sonra iş yemeğin var zaten. Benim yüzümden işlerini hep böyle asacak mısın?"

"İş yemeği mi?" diye sordu Jungkook.

Taehyung oflarken Jungkook'a döndü. "Allen McCuller. Şu şirkete Jimin'in pozisyonunda işe aldığım adam. Daha yakından tanıyabilmek için bir yemek ayarladım. Bence buna gerek yoktu," dedikten sonra bana döndü. "Diana işte... Titiz."

"Aishh Taehyung-ah! Kız haklı. Adamı iyice tanıman gerekiyor." derken bana destek çıktı Ha Neul.

"Doğru, yüksek bir pozisyonda işe alacaksın. Jimin ile eşit olacak. Bu pozisyonda şirketinde çalışan adamların çoğunu tanıyordun, ilk defa bir yabancı alacaksın." dedi Jungkook ciddiyetle.

"Biliyorum, biliyorum..." dedi bıkkınlıkla Taehyung. "Şirketi kurarken bu kadar gerilmemiştim, cidden beni geriyorsunuz."

"Biz dikkatli olman gerektiğini söylüyoruz." deyip Taehyung'un düşmüş suratına bir öpücük kondurup geri çekildim.

Bana baktığında hafifçe dudağı yana doğru kıvrıldı. "Olacağım," dedikten sonra Jungkook ve Ha Neul'e döndü. "Zaten adam Boston'da çok iyi bir eğitim almış. CV'si muazzamdı."

"İyi bari..." diye mırıldandı Jungkook. "Jimin'i ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Şirketten her çıktığında para ödeyecek." dediğinde hepimiz aniden kahkahalara boğulduk.

Gülüşümüz kesildiğinde Taehyung'tan da yaptığı espriye en azından bi' gülümsemesini falan bekleyerek suratına bakmaya başlamıştık. Ama onun mimiği kıpırdamıyordu.

"Ciddiyim," dedi. "En kısa zamanda bunu uygulamaya başlayacağım."

Jungkook bir süre düşündükten sonra omuz silkti. "Hak ediyor."

Ha Neul, dehşetle Jungkook'a baktı bu sefer. "Acımasızsınız..."

"Acımasız olan o," dedi Taehyung sinirlenirken. "Boşuna maaş veriyorum herife. Kahveye uğrar gibi arada uğrayıp geri gidiyor."

"Jimin'in arkadaşımız oluşu bu gerçeği değiştirmez." dedi Jungkook. "O berbat bir çalışan."

Sonuçta yaptığı iyi bir şey değildi Jimin'in. Onu şu noktada Ha Neul ile koruyamazdık. Konuyu kapatırsak daha iyi olacaktı.

"Ee?" dedi birden Taehyung ve karnıma doğru eğildi. "Nohut, beğendin mi yemeğini?"

Jungkook, boğazında kalan içkiyle öksürük krizine girdi bir süre. Ha Neul'ün yardımlarıyla kendine geldiğinde Taehyung'a yüzünü buruşturmuş bakıyordu.

"Nohut ne lan?"

Güldüm. "Benim suçum. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Nohut diye kaldı öyle..." Taehyung'a baktım. "Tae de hızlıca benimsemiş."

"Çocuk doğduğunda tüm bunları ona anlatacağım. Aslan parçasının gördüğü muameleye bak... Nohutmuş..." derken gözlerini devirdi iğrenerek Jungkook.

"Aslan parçası mı?" Ha Neul, çubuklarını hızla masaya bırakıp Jungkook'a gözlerini kısarak baktı. "Kız olmadığını nereden biliyorsun?"

"Erkektir," dedi net bir sesle Jungkook. "Erkek adamın erkek çocuğu olur."

"Yah!" derken Jungkook'un dizine vurdu Ha Neul. "Taehyung doğuruyor sanki!"

"Arkadaşlar..." derken birbirlerine girmeden uzanarak ikisini durdurdum. "Bunu tartışmamız için daha aylar var..."

"Doğru," dedi Taehyung. Heyecanlanmış görünüyordu. "Evet.. evet öyle."

***

Avuçlarımın arasındaki cam bardağı, soğuktan rahatsızlık duyduğum an masaya bıraktım. Soğuk bardağın çevresinin oluşturduğu ıslaklık hissiyle ellerimi pantolonuma sürerek kurularken gergin gergin Namjoon'u izliyordum.

İkimize buzlu kahve söylemiş ve onu odama davet etmiştim. Bu bir nevi özür dilerim, demekti. Hala o gün için pişmanlık duyuyordum. Beni Taehyung ile o halde gördükten sonra bir daha asla konuyu açmamıştı. Hiç yaşanmamış gibi devam etmişti.

Ama bugün, ona sunduğum fırsatla sanki bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Öyle ki bana düşünceli düşünceli bakıyordu. Sonunda birbirimize gülümseyip durmayı kesmemiz, Namjoon'un bir şeyler söylemeye cesaret etmesiyle gerçekleşti.

"Diana," derken o da kahvesini masaya bıraktı ve masama doğru bedenini yaklaştırdı.

Namjoon gözlerime hep çok dikkatli bakıyordu. Bu onun bakış tarzı olmalıydı fakat çok derindi. Bazen onunkilere yetemiyordu bakışlarım ve uzun süre göz kontağı kurmakta zorlanıyordum. Tıpkı şu an da olduğu gibi.

"Nasılsın?" diye sordu. Ardından inanılmaz bir atmosfer yarattı yalnızca bakışları ve ses tonuyla. "Gerçekten nasıl olduğunu soruyorum."

Derin bir nefes verdim. Onunla konuşursam hafifleyebilirdim. Ona anlatırsam belki, her şey geçerdi. Şu zamana kadar kendi özelime dair şeyler anlatmaktan hep kaçınmıştım. Taehyung, Namjoon'dan hoşlanmıyordu. Ona bir şey anlatmak istemememin sebebi buydu. Ama Namjoon hep beni sonsuza dek dinleyebilir ve rahatlatabilirmiş gibi bakıyordu. Her seferinde ona yaslanabilirmişim gibi dimdik duruyordu. Etrafına yaydığı güven sinyalleri o kadar kuvvetliydi ki ben çoğu zaman kendimi zor tutuyordum.

Belki de sadece anlatmalıydım. Anlat gitsin Diana...

"Nereden başlamalıyım..." derken hüzünlü bir gülüş attım. "Namjoon-ssi?"

Namjoon masanın üzerinden ellerime uzandı. "Bir psikologla konuşur gibi değil..." derken okşadı hafifçe. "Bir yakınınla konuşur gibi anlat." Sıcak bir gülümseme gönderdi.

Pekala, tamamen gevşediğimi hissediyordum.

Nohut, doğru bir şey mi yapıyoruz?

"Taehyung'u çok seviyorum." dedim bir anda.

Dudaklarımdan dökülen ilk şeyin bu olmasını beklemiyormuş gibi Namjoon da bakışlarında bir an donukluk yaşadı. Ben ise çoktan anlatmaya dalmıştım kendi kendime.

"Tartıştığımız anlar kendime katlanamıyorum. O anın bir parçası olduğum için kendimden nefret ediyorum." Göğsüm titrediğinde duraksadım. "Ama artık tartışmayacağız. Hepsi geçti." Toparlanıp geriye yaslandığımda Namjoon ile ellerimiz ayrıldı. "Biz gerçek bir aile olacağız."

Namjoon, dikkatle beni dinlerken duymayı beklediği şeylerin bunlar olmadığını yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum.

Önce boğazını temizledi. Ardından, "Tartıştığınızı bilmiyordum ama tahmin etmek pek de imkansız değildi." dedikten sonra sözlerini seçerek özenle konuşmaya devam etti. "Taehyung zor bir karaktere benziyor, Diana. Özür dilerim... Yani onu hiç tanımaya fırsatım olmadı ama..."

"Değil," dediğimde duraksadı. "Onun sadece o yanlarını gördüğün için böyle düşünmen normal. Ama zor bir karakter değil, aksine o çok yumuşak biridir. Duygusal... Sadece son zamanlarda... İnsanlara bazen böyle şeyler olur, değil mi?"

Ne diyordum... Çaresizce saçma sapan konuşup duruyordum. Namjoon, problemli insanlar olduğumuzu düşünecekti. Taehyung'u ne sanıyordu? O mükemmel bir insandı, hakkında kim bilir neler düşünüyordu...

"Diana," derken biraz daha eğildi masaya. "Elbette..." Beni rahatlatmaya çalışıyor gibi bir hali vardı.

"Hepsi geçecek çünkü..." Gözlerim nohuta değip tekrar Namjoon'a yükseldi. "Güzel bir sebebimiz var." İstemsizce gülümsemeden edemiyordum.

Nohut... Beni mutlu ediyordu. Bana umut veriyordu. Düşündüğüm gibi değildi, o bizi kurtaracaktı. İşler daha kötüye gider gibi düşünüyordum ama sadece yanılıyordum. Nohut bizim kurtarıcı meleğimizdi.

Namjoon karnıma baktı bir süre. Şifreli konuştuğumdan algılamakta güçlük yaşıyor olmalıydı. Kafası karmakarışık olmuş gibiydi. Onun kafasını yeterince danışanları şişiriyordu. Kendi sorunlarımdan bahsetmemeliydim.

O an telefonumun zil sesi sayesinde Namjoon kendine gelmiş ve dağınık bakışlarını odamda gezdirmişti.

"Ah, Taehyung..." derken telefonuma ulaştım ve çağrıyı sonlandırıp telefonu çantama attım.

Namjoon'a döndüğümde ayaklanmış olduğunu görmüştüm.

"Çıkmam gerekiyor, Taehyung aşağıda olmalı." dediğimde anlayışla kafasını salladı. "Teşekkür ederim Namjoon," dedikten sonra gülümsedim. "Beni dinlediğin ve her zaman dinleyebileceğin için."

Söylediğim hoşuna gitmiş gibi güldü. "Çok doğru... Her zaman dinlerim, Diana." Omuzumu okşadı hafifçe. "Yarın görüşürüz o halde. Ben biraz daha buradayım."

Kapıya doğru ilerlediğinde, "Görüşürüz," diye seslendim. "İyi akşamlar!"

Namjoon odasına gidince çantamı hızla toparlayıp paltomu astım koluma ve kısa bir süre içerisinde kliniği terk ettim.

Taehyung'un arabasını gözlerimle bulunca camını indirmiş bana bakmakta olduğunu görmüştüm. Elini camdan uzatıp sallayınca gülümsedim ve ona doğru koştum.

Arabadan inip beni karşıladığında kolları arasında bir süre sallandım. Saçlarıma öpücükler kondururken şirin bir sesle nasıl olduğumu soruyordu.

"İyiyim, Taehyungie~" dedikten sonra düzelttim. "Yani iyiyiz."

"O halde gidebiliriz." dedikten sonra arka koltuğun kapısını açtı ve içeri oturmamı bekledi.

İçeriye kurulduğumda kapıyı dikkatlice kapattı ve ön koltukta yerini aldı. Aynadan beni izlerken kemerini takıyordu.

"Diana, kötü hissettiğinde söyle, eve gidelim tamam mı?" diye tembihlediğinde kafamı salladım.

"Hayatım, şu yemek işinden neden bu kadar kaçmak istiyorsun?"

"Kaçmak istemiyorum," diye itiraz etti. "Sadece şu an sıcacık evimize gidip birlikte zaman geçiriyor olabilirdik. Daha güvenli..."

Taehyung yemek yüzünden eve geç gelebileceği için beni yalnız bırakmak istememiş ve son çare kendisiyle gelmemi teklif etmişti. Daha doğrusu yemeği iptal edecekti fakat ben buna izin vermemiştim.

"Tae..." dediğimde aynadan bana bakmayı kesip omuzlarını silkti ve arabayı çalıştırdı.

Yol boyu Taehyung ile günümüzün nasıl geçtiğini birbirimize anlatmamız, mekana ulaştığımızda son bulmuştu. Taehyung'un rezerve ettiği restorana bir bakış attım, muazzam lüks görünüyordu.

"Bu kadarına gerek var mıydı gerçekten?" derken arabadan inmiş, restoranın girişine doğru ağır adımlar atmıştım.

Taehyung, park edilmesi adına anahtarını siyah takım elbiseli adamın avucuna koyduktan sonra gülümsedi ve hızla yanıma geldi. Kolunu hafifçe kırıp bana uzattığında koluna girdim. Böylece birlikte yürümeye başladık.

"Şirketin sahibiyim, beni ciddiye alması gerekiyor." dedi kısaca.

O... Çok şık görünüyordu. Adamı tavlamak mıydı amacı bilmiyordum ama... Ben kesinlikle düşerdim. Yani sonuç olarak düşüyor da sayılırdım. Her neyse, Taehyung'u eve giderken kendimle götürebileceğim için çok şanslı hissediyordum.

Deniz manzaralı mükemmel bir köşeye doğru yönlendirildiğimizde çalışanların Taehyung'a gösterdiği saygı beni etkilemişti. Benim kocam büyük bir adamdı ha?

Nohut... Dünyaya bir an önce gelmek için sabırsızlanıyor olmalısın.

Gelişimizle birlikte çoktan burada bizi beklemekte olan Allen McCuller, ayaklanıp kısaca eğildi. Taehyung ise buna gerek duymadan elini uzattı ve ikisi bu sayede tokalaştı. Böylece bir iş yemeğine ilk kez tanıklık etmiş oluyordum. Pek özel bir yanı yoktu sanki, ortamdaki resmi atmosferi saymazsak...

Allen ile tanıştığımda onun hakkında ne düşünmem gerektiğine henüz karar vermemiştim. Yemek boyunca onu gözlemleyecektim. Aslında abartılacak bir şey yoktu, sadece Taehyung'un yüksek pozisyonda işe alacağı ilk yabancı adamdı kendisi. İçimize sinmesi gerekiyordu.

Tanışma faslını atlattıktan sonra yemeklerimizin gelmesiyle daha samimi bir sohbet havası yaratan eşim, Allen'ı sevmiş gibi duruyordu. Ben de adamı hoş bulmuştum, yalan söyleyemezdim. Öncelikle kibardı ve gerçekten ne zaman ne söylemesi gerektiğini iyi biliyordu.

"Oralı mısın peki? Boston'da fazla zaman geçirdik, orası bizim için özeldir." dedi Taehyung.

İngilizce konuşurkenki karizmatik ses tonuyla birlikte tüm dikkatimi yemekten alıp kendisine verdim. Allen ise Taehyung'un sorusunu çoktan cevaplamaya başlamıştı bile.

"Ah, öyle mi? Çok seyahat ettiğim için, özellikle de son yıllar, pek orada duramadım ama Boston'lıyım." derken kafasını salladı.

"Ben lise hayatımı orada geçirdim, gerçekten güzel bir şehir..." Taehyung bana döndü. "Değil mi hayatım?"

Gülümsedim. "Evet, öyle. Oradan biriyle tanışma fırsatı yakalamak güzel bir tesadüf oldu."

Allen da gülümsedi, bir süre gözlerini ikimiz arasında gezdirdikten sonra yemeğinden bir lokma daha almak üzere bakışlarını tabağına çekti. O sırada da Taehyung yanağıma doğru eğildi birden.

"Kötü hissediyor musun?" diye fısıldadıktan sonra nazikçe öpüp geri çekildi.

Kafamı olumsuz anlamda salladığımda kaşları havalanmıştı. Bu sefer daha güçlü yeniden salladım. Bu onu tatmin edince boştaki eliyle yanağımı okşayıp önüne döndü. Allen'ın sesiyle ben de Taehyung'un yan profilini incelemeyi kesmiştim.

Fazla derin olmasa da en azından daha samimi konulara değinmiş, Allen'ı daha yakından tanımaya çalışmıştık. Ben pek konuşmasam da Taehyung bu süreçte kendinden de bahsetmişti. Yemekten sonra kadeh kaldırılmış, ben ise onlara yalnızca suyumla eşlik edebilmiştim. Keyifli, sandığımdan daha rahat bir iki saat geçirmiştik.

Girişte, restoranın önünde, ayrılmak üzere dikildiğimizde Taehyung yeniden tokalaşmak üzere elini uzattı. "Doğru bir karar verdiğime inanıyorum."

Allen, kendinden emin bir şekilde Taehyung'un bileğini kavradı. "Sizinle çalışmayı dört gözle bekliyorum, efendim."

"İyi dinlen Allen, yarın seni görmek istiyorum." dediğinde Taehyung, belimi sardı.

Allen'a kısaca ben de tanıştığıma memnun olduğumu dile getirdikten sonra ondan ayrılmış ve Taehyung ile dakikalar önce görevlinin kapının önüne getirdiği arabasına ilerlemeye başlamıştık.

Arabaya binmeden biraz kapısına yaslandı Taehyung ve gömleğinin ilk iki düğmesini açarken derin bir nefes verdi.

"Oh be... Rahatladım yemin ediyorum." dediğinde gülerek onu izliyordum.

Ona gururla bakmayı abartmış olacaktım ki beni kendine çekerken kaşlarını çattı. "Bakışlarını neye yormam gerektiğini bilmiyorum, eğer sonsuza dek böyle bakarsan..."

"Taehyung," derken sözünü kestim. Ellerim göğsüne dayalıyken onu hayranlıkla izliyordum. "Seninle gurur duyuyorum. Sen mükemmel bir koca, mükemmel bir yönetici, mükemmel bir baba-"

Taehyung'un dudaklarıyla, sabaha kadar devam edebileceğim sayma işlemi hemencecik son bulmuştu. Beni öpüp geri çekildiğinde avuçları saçlarımda gezinmeye başladı.

"Sana sahip olmam, beni özel yapan tek şey. Ben sıradan bir adamım Diana." Bu sefer avuçları yanaklarımı kaplayınca suratıma eğildi. "Sen o gözlerinle bana bakmazsan, ben hiçbir şeye benzemem."

Gözlerinde uzun bir süre takılı kaldıktan sonra kafamı huzurla göğsüne yasladım. Kolları arasında beni sararken yükselip alçalan göğsü, yoldan geçen araba seslerini kulağımda uğultuya dönüştürüyor ve odağımdaki tek ses kalbinin atışları oluyordu.

Yine sonsuza dek yaşamak isteyeceğim bir anla başbaşaydım ve yine Taehyung bu anın başrolünü oluşturuyordu.

Uzun süredir kavga etmiyorduk, gerçekten her şeyin düzelmeye başladığını hissediyordum. Bebeğimizin varlığı bize iyi gelmişti, artık hiçbir sorun kalmadığına inanmak istiyordum.

~~~







Oylar için teşekkür ederiz, hikayemizi okuyup vote vermeniz bizi mutlu ediyoooor:")

Yorumlarınızı da bekliyoruz, öptüm

Continue Reading

You'll Also Like

10K 786 25
Biri çabalamak istiyordu, onun güzel ve narin sevgisine karşılık vermek istiyordu fakat diğeri artık solmuştu,bıkmıştı Yıllarca bu aşkın aleviyle ya...
211K 21K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
136K 8.4K 25
yoojin.kim_: Ya sen en mükemmel arkadaşsın biliyorsun değil mi?😘☺️ ...... pjm95: Evet. Sende öyle... En mükemmel arkadaş...🙂 *KİTAP YETİŞKİN İÇER...
130K 13K 22
Sadece basit bir şarkı, Ve bizim hikayemiz tam da böyle başladı.