"AMNESIA" -ErrorInk-

By 0ZeynepKaymak0

38.1K 2.6K 17.5K

"Ya sever ya da nefret edersin. Ama ben, sende ikisini de başardım." ... Geçmişinde ne olduğunu bilmeden fısı... More

Bölüm 1 Parça 1 - Unutulmuş Anılar
Bölüm 1 Parça 2 - Yeni Yola İlk Adım
Bölüm 2 - Error
Bölüm 3 - "Yardımcı"
Bölüm 4 - Düşünceler
Bölüm 5 Parça 1 - "Ben iyiyim."
Bölüm 5 Parça 2 - Küçük Keşifler
Bölüm 6 - İğrenç Bir Arkadaş
Bölüm 7 Parça 1 - Düğün Çiçeğim
Bölüm 7 Parça 2 - Nightmare
Bölüm 8 - İlk Savaş
Bölüm 9 - Gerçek Kahraman Dediğin
Bölüm 10 - Hınç
Bölüm 11 Parça 1 - Telafi
Özel Bölüm - Bilinçsiz 1 Hafta
Bölüm 12 - "Sen güçlüsün."
Bölüm 13 - Mutluluk.
Bölüm 14 - Çocukluk
Bölüm 15 - Bir Başlangıç Daha
Bölüm 16 - "Onu seviyorsun."
Bölüm 17 - En Korkunç Dans
Bölüm 18 - Bazı Sürprizler
Bölüm 19 Parça 1 - Ziyaret
Bölüm 19 Parça 2 - Tedavi

Bölüm 11 Parça 2 - Yalancı

1.3K 95 654
By 0ZeynepKaymak0

Bölüm 11 Parça 2:

Yalancı

"Nereye kadar saklanabilirsin ki..?"

- - -

Kuklalarına boş gözlerle baka baka el yapımı salıncağında yavaşça sallanan dalgın siyah iskeletin bekleyeceği son şey, Boşluk'taki ölümcül sessizliği bozacak hızlı adım sesleri ve 'neşe' dolu bir nida olurdu.

"Selam Error!"

Ink'in sesini duyduğu anda Error'ın içini, muhteşem bir tiksinme ve kin çevreledi. Son zamanlarda nefretini, pes etmesi için Ink'e daha çok belli ediyordu- ama bu, sadece onun kararlılığını durduramayacağını bir kez daha anlamasını sağlıyor ve Error'ı çıldırtıyordu.
Ink o her ne kadar kötü davranırsa davransın, arkadaş olma inancından ödün vermiyordu çünkü.
Nasıl bu kadar azimli, ya da Error'ın açısından, nasıl bu kadar işsiz olabiliyordu?

Yaratıcı'nın bugünki neşesine ters düşen ise, yok edici'nin moral bozukluğuydu. Biraz- yok, genelde olandan biraz fazlaydı bu seferki hüznü. Birkaç şeyi gereğinden fazla düşünmüş ve içinden çıkılamaz bir hal almıştı o düşünceler.
Ink'in sözlerine öfkelenip bağırmak yerine bir istisna yapıp susturacak kadar.
Belki umursanmadığını anlarsa Ink, yanından def olabilirdi, diye düşündü Error.

Birkaç laf geveledikten sonra ise Ink, 'düşmanının' bugün ona karşı tepkilerinin farklı olduğunu anca anlayabilmişti. Sadece bedeni buradaydı ve iç dünyasından kopmuyordu.
Ayrıca morali çok yerinde durmuyor, söylediği onlarca lafa karşı aldığı yanıtlar bir baş sallama veya duyamadığı kısa mırıldanmalardan ibaret kalıyordu- sinirlenmiyor ve onu öldürmekle tehdit etmiyordu bile!

İç dünyasından ayrılması için Error'ın planıyla zıtlaşıp iyice yanına yaklaşarak oturdu, her an şekil ve renk değiştiren gözleri soru işareti şeklinde kaldı ona gözlerini dikerken. İkisi de durgun durgun aşağıya bakıyordu ki Ink yine sessizliği sonlandırdı, ama farklı bir konuyla.

"Sorun ne..?"

"Sana ne." dedi kısık bir sesle Error, biraz sonrasında. Hâlâ gözünü baktığı yerden ayırmıyordu. Ona niye söylesin ki? Düşmanına neden düşüncelerimi anlatsın ki?
Bunları kendine sorup, sessiz kalmaya devam etti.

"Errooor, hadi, bana anlatabilirsin! Söz, bundan kimseye bahsetmem," tırnak işareti yaptı parmaklarıyla. "Bir şey olmamış gibi 'düşmanlığımıza' devam ederiz!"

Yaratıcı, en son Error'ın önüne yaklaşıp dibinde el salladı, bu ise Error'ı sonunda dalgınlığından kurtarıp Ink'e bakmasını sağlamıştı sonunda. Ama Error bunun üzerine sinirlenmişti:
Şu Götkuşağı ne zaman gidecek ve onu yalnız bırakacaktı artık?!

"Git başımdan, ciddiyim..." başını hafiften mavi atkısına gömdü ve salıncağı kavramış ellerini sıktı bunları söylerken. Error patlama noktasına gelmişken, yaptığı atkının kullanılmasına sevinen Ink inancını biraz daha arttırdı o sırada. Yok edicinin bu tepkilerinin sadece kabullenmemezlikten ibaret olduğunu biliyordu. Ona cidden zarar vermeyeceğini, öldürmeyeceğini ve böyle bir şeye teşebbüs etmeyeceğini...

Bu yüzden onunla 'arkadaş' olmak istiyordu ya.
O yüzden bu kadar ısrarcıydı ve gitmek yerine, onunla konuşmaya yer arıyordu.

"Hem, arkadaş olmak için fena bir adım olmaz..." diye mırıldandı Ink.
Error'ın moral bozukluğunu pek ciddiye almamış ve bu çabalarının kolayca işe yarayacağını düşünmüştü içten içe.

"Sonuçta, arkadaşlar dert paylaşır değil mi..?"

Ink'in bu konuşmaları boyunca bir iki söz fısıldamaktan başka bir şey yapmamış Error, bu sözüne karşı ilk biraz güldü. Oldukça sahte ve korkutucu bir gülüştü bu. Ink'i şaşırtmayı becermişti.

"'Arkadaşlar dert paylaşır'... Arkadaş ha?"

Yüzünü düşmanına döndü yapmacık gülümsemesini yüzünde tutarken. Görünüşünün, Ink'in o 'masum' gülüşü kadar sahte olduğunu birkaç kez içinde tekrar ederek kalktı. Bunu Ink istemişti.

"Arkadaşlar birbirine rol de yapmaz, değil mi Götkuşağı?!"

Neden böyle bir şeyi söylediğini anlamamış Ink bu söze karşı normalde kafa sallayıp onaylardı- sonuçta yanlış bir şey değildi söylediği.
Onu alıkoyan, Error'ın kinli bakışlarının kendisine doğru olmasıydı. O iğneleyici bakışı gördüğü gibi bunun bir ima olduğunu anladı.

"Birbirleri için gerçekten sevinip üzülürler, kandırmazlar birbirlerini..."

Ama, Ink ona rol yapmıyordu ki. Hiçbir zaman rol yapmamıştı. Error ile yakınlaşmak, onunla takılabilmek, onu mutlu edebilmek gerçekten istediği şeylerden birisiydi her zaman. Error'ın dediğini anlayamamıştı.
O yüzden bu soruya cevap verecek uygun sözü bulamamış yaratıcı, ona şaşkın gözlerle bakındı sadece. Ink'in bu yanıtı ise Error'ı daha ciddi ve öfkeli yapmaya yetti.

"O değişik gözlerini bön bön bana dikerken bile aptalı oynuyorsun Ink! Ne demek istediğimi biliyorsun!"

Error ona biraz daha yaklaştı; Ink'in gözünü korkutmak için. Her yaklaştığında Ink bir şey söylemek istemediği için adım adım geri çekiliyor, Error ise biraz daha ilerleyip üstüne geliyordu. Parazitleri artıyor ama o bunu iplemiyordu bile! Sadece patlamıştı.

"Senin ruhun yok, duyguların bile yok! Bize karşı hissettiğin her masum hareket, sahte ve rolden ibaret!" Omzundan beline inen, boyaların bulunduğu boya kemerindeki gökkuşağı sırasına konulmuş şişeleri gösterdi, "O garip boyaları içiyor ve bize karşı bir şeyler hissediyor gibi davranıyorsun! En komiği, herkes sana inanıyor!"

Ink'in renk değiştirip duran güzel gözleri, beyaz birer nokta halini aldı. Tepki veremiyor ve sadece kafasını eğebiliyordu, ne diyebilirdi ki..?

"Hiç pişmanlık duymadan, bu oyuna devam ediyorsun! Ve cidden, çok iyi bir yalancısın!"

Sarı şişeyi tek seferde kaptı ve gözlerini kısarak iyice kavradı yok edici. Şu mutluluk duygusunu veren boya, Ink'in o 'kibar muhafız' rolü oynarken kullandığından.
Ink başta onu geri almaya yeltendi- fakat çabalarının boşa olacağını bildiğinden, yavaşça uzattığı elini geri çekti.

"Ama biliyor musun..."

Küçük şişe, Error'ın onu fırlatmasıyla paramparça oluverdi ve sarı boya 'zemin'de büyük bir iz bıraktı.

"BEN BU OYUNUNA KANACAK KADAR APTAL DEĞİLİM INK! SENİN GİBİLERİNE YETERİNCE ŞAHİT OLDUM!"

Yaratıcı tepkisiz kalmakta ısrarcıydı. Çıt yok, hareket yok, mimik bile yok. Sadece her saniyede içini daha çok saran acı bir boşluk, boğazındaki yumru ve o.

Error'ın onun adına böyle düşünmesi... Onu kırmıştı. Ama onu asıl kıran şey, söylediklerinin doğru olmasıydı. O sadece duyguları yansıtabilir veya boyaları sayesinde bir şeyler hissedebilirdi. Gerçekten birini sevemez, gerçekten birinden nefret edemezdi. Gerçekten gülüp ağlayamazdı, asla içindeki o boşluk onu terkedemezdi.

"NE KULLANILMAYA, NE DE SENİN GİBİ BİR YALANCIYLA ARKADAŞ OLMAYA NİYETİM VAR, TAMAM MI?! KENDİNİ KANDIRIP DOST OLMAYA ÇALIŞMAKTAN VAZGEÇ ARTIK!"

"E-error, tamam.. dur.. n-ne olur..."

Kırılgan bir sesle ve kekeleyerek de olsa en sonunda ressam, bir şey söylemiş, fakat yine de yanaklarından birer yaş süzülmesine engel olamamıştı. Canı çok yanmıştı.

Ink'in bu hâliyle bağırmayı bırakmış ve az çok sakinleşmiş Error ise, ona üzülmek yerine içten içe biraz daha güldü gözbebeklerindeki iki mavi damlaya bakarak: Ne oldu Götkuşağı, doğrular canını mı acıttı? Mutlu yalanlarınla daha mı iyiydin?

Ardından, Ink bir eliyle gözlerindeki yaşları silmeye çalışıp, diğer eliyle Broomie'yi kavrayarak Çizim Küresi'ne bir portal oluşturmuş ve sakince Boşluk'tan ayrılmıştı. İstediğini alan yok edici de salıncağına tekrar binip dalmaya dönmüştü.

•✴•✳•❇•✳•✴•

Ve gerçekliğe geri uyanmıştım. Gözlerimi zar zor açabiliyor, hatırladığım tek anıyı da geri unutmamak için ayrıntısına ayrıntısına tekrarlıyordum kafamda. O an 'hissettiklerimi', bana söylenenleri...

Ruhun yok, duyguların gerçek değil. Gerçekten sevemezsin, gerçekten kin duyamazsın. Sadece kendini kandırıyorsun.

Bir anı hatırladığıma içten içe çok sevinmiş, ama aynı zamanda aslında, farkında olmadan büyük bir acı gerçekle yüzleştiğimi görmüştüm.
Sevememek, üzülememek, öfkelenememek...
Sonsuza dek içimde bulunacak anlamsız boşluk...
Şu ana kadar tanıdığım tüm iyi kişileri gerçekten sevdiğimi zannetmem...

Bilincimin yerinde olduğu son saniyeleri aklıma getirdim sonra. Doğru ya, UnderFell'e saldırırken Error, ipleriyle vücudumu parçalamak ve boynumu kırmak üzereydi. Nasıl şu an kızıllarla donatılan bir odada rahatça durabiliyordum?
Gerçekliğe ciddi ciddi dönüp, neler olduğuna baktım bir de.

Tahminimin dışında bir sima görmedim: Artık uyanmama sevinmek yerine bana acımaya başlamış Dream, öfkesini her an serbest bırakabilecek bir Sans ve bir şey olmamış gibi, köşedeki tabureye oturmuş sakin sakin Karaltan'ın gecesini izleyen RB. Tek ortak yönlerimiz ise, sayılamayacak sıyrıklarımız ve sessizliğimiz.

Merak ettiğim çok şey vardı. UnderFell şu an nasıl, Error gitti mi, nasıl buraya geldim ve ne kadar zamandır baygınım?
Fakat hâlâ sersemliğimden kurtulamayan halimle ben, onlara bakıp ağır ağır doğrulurken ağzımdan sadece bir söz çıkarabildim.

"N.. N'oldu..?"

"Bir de soruyor! Ne olmadı ki! Şu zenci kemik torbası ağzımıza sıçıyordu!" kırmızı giyimli iskelet, haklı isyanını kollarını açarak ve kaba sesini yükselterek gösterdi. Kırmızı gözbebeği kızgınlık seviyesini betimlercesine parladı.

"Herkesi dayak manyağı yaptıktan sonra onu anca durdurabildik! Bir dahakine bilincini bir milyoncudan almazsan seviniriz!"

Haksız da sayılmazdı hani.
Dream bu sözün hemen arkasından ona "boş yapma" temalı bir bakış atıp kafatasına küçük bir yumruk geçirdi ve böylece aksi arkadaşın sıradaki hakaretleri yarıda kaldı.

"Fell, sence bu şakası yapılacak bir şey mi?"

Sessizce bir iki şey söylenip homurdanan Fell göz devirirken, Dream yanıma yaklaştı ve omzuma dokundu okşarcasına. Zorla gülümsemeye çalıştı.

"Neyse, sen iyi misin peki..?"

Gülüşünün sahte olduğu belliydi, ama yine de çabası için, gülümsemesine küçük bir karşılık verdim ve kafamı sallayarak onayladım.
Şu an elimdeki tek anıyla ne yapacağım konusunda garip hissetsem de, fiziksel açıdan ciddi bir sorunum yoktu. Gözlerini gülümsemesini bozmadan yere kaçırdı.

"Sevindim..."

Geri dönen sessizliği durdurmak için Dream; ara sıra UnderFell'de şu anda bir sıkıntı olmadığını, Fell ve RB'nin inatçılığıyla savaşa katılması ile zor da olsa Error'ı pes ettirip buradan çıkardıklarını, benim adıma ikinci bir koma yaşayacağıma dair korkularını anlatıyordu. Fell ise bazen Error'ı ve 'korkak' halkını bize kesiyor, bazen de Dream'in dedikerini birkaç ayrıntı ekleyip onaylıyordu.

Bu kadar şey konuşulurken RB'den hâlâ ses çıkmıyordu. Başta konuşmayı sevmediğinden ve soğuk kişiliğinden zannetmiştim- ama dikkat edince gördüm ki yüzündeki ifade soğukkanlılıktan çok rahatsızlığı andırıyordu. Birkaç dakika önce ağlamış gibi duruyordu- ki burnunu hâlâ çekiyordu. Ayrıca yanmış yanaklarını saklamaya çalışıyordu.
Merak ettiğim şeyi anlamış Fell ise, altın dişiyle oynamayı bırakıp çirkin bir sırıtmayla RB'yi gösterdi.

"Pfft, o bücürü sorma. Papyrus'u görünce ağlayıp sarılmaya çalıştı salak."

RB, bu söze gücenip kedi yavrusu misali büzülerek kafasını daha çok eğdi. Sessizce "Sadece biraz heyecanlanmıştım..." diyebilmişti tek.
Adına üzülmüştüm, Fell'e biraz sinirlenmiş ve ona uyarıcı bir şekilde kaşlarımı çatmıştım.
O ise, bunu umursamadan yüzünü her zamanki asık hâline getirdi ve yerdeki siyah kürklü montunun tozlarını silerek giyindi. Çekmeceden kıyafetlerinin altına sakladığı küçük hardal koleksiyonundan bir hardal alıp kapıyı açtı.

"Her neyse.. Hadi sen de iyileştiysen gidin artık." küçümseyici bir biçimde dişlerini sıktı. "Zaten sizin burada durmanıza izin vererek yeterince iyilik yaptım. Bir de Patron birazdan gelir ve sizi odamda görürse hiç iyi olmaz."

Dediğine uyarak kendimi hafiften toparladım sersemliğimden kurtulmak için. Kalkmaya pek hazır değildim- hâlâ süren yorgunluğum ve boynumdaki ince sızı sağ olsun. Ama hazırlıksız olmaya alışıktım, heh.
Bunu daha kaç kez yaşayacağımı kendi kendime bıkkınlıkla sorup, fırçamı elime aldım.

Fell, odadan ayrılmayı yıllarca diliyormuş gibi kapıyı kapattı ve buradan duyulabilen ritim tutmuş adımları ile aşağıya indi minik bir neşeyle.
RB de bunu fırsat bilerek, daha fazla rahatsızlık hissini taşımamak için bir 'pencere' açıp çabucak uzaklaştı.
Ben de onların arkasından gitmeye niyetlendim, ama Dream'in sözleri...

"Ink, bunu çok tekrarladığımı biliyorum ama... Ah, her neyse, sanki yine bir sorun olmadığını söylemeyecekmişsin gibi."

"Arkadaşını ne hâle getirdiğine bir bak."

...Fırçamla portal açacakken duraksamama sebep olmuştu. Bir şey demek istemiyordum, aynı senaryoyu yaşamaktan korkuyordum. Şu an hiç Dream'le aramı tekrar bozmak ve ikimizi de üzmek için uygun zaman değildi.
Benim bile zar zor duyabileceğim bir sesle fısıldadım.

"Özür dilerim... İğrenç birine döndüğüm için."

Ve bu basit özürün ardından, portala doğru ilerledim. Bu konuyu uzatmaya gerek yoktu. İstesem de bu gerçeği şu an söylemek doğru olmazdı. Hem onların üzülmemesi için, hem de işleri daha da berbat etmekten korktuğum için.

~ • • • ~

OuterTale...
Canavarların yeraltı yerine, Dünya'nın dışına hapsedildikleri bir evren...
Baktıkça sakinleştiren ve adeta ilaç görevi gören o yıldızların hemen altında, gördüğüm kadarıyla Error'ın bile sevdiği muhteşem güzellikte bir evren...
Tam şimdi ihtiyaç duyduğum evren.

O evrenin hangi bölgesine gideceğimi de, Frisk ve tavsiyesi sağ olsun seçmiştim.
Seçimimden emin şekilde, yıldızların ve Ay'ın en parlak, en net izlenildiği yere, Şelale'ye ilerledim.

Doğru yerlerden geçtiğimi o küçük tahta kulübe sayesinde kesinleştirmiş ve kulübede kafasını gömüp güzel rüyalara dalmış Outer'a, görmediğini bilsem de tebessüm etmiştim ilerlerken. OuterTale'in insan ve canavarları da mekânı kadar hoşuma gidiyordu doğrusu.

Kısa bir müddet içinde ise, istediğim yere gelmiştim. Frisk'in abarttığı kadar vardı- kötü moralleri yükseltecek, ister istemez kişiyi mutlu edecek ve ne kadar kalınırsa kalınsın sıkmayacak bir yerdi burası. Parlak mavi çiçekler, gezegenin tek renk ve düz zeminini süslemek istercesine kaplamış, manzarayı daha da güzel kılmıştı.

Birkaç adımdan sonra, çiçeklerin arasına resmen çöküp, bacaklarımı kendime çektim.
Durgun gözlerle, zerre hareket etmeden yıldızları izledim uzun bir müddet. Birbirinden farklı sorular soruyordum kendime.

Tüm anılarıma eğer beklersem ve inanırsam, tekrar kavuşabilir miydim mesela?
Ne kadar uzun süreceği umrumda değildi- hatırladığım şey beni üzse de, bir şey hatırlayabilmek, ümidimi ve azimimi çok arttırmıştı.
Eğer uyandığım anda tamamen iyi olsaydım, yerimde zıplayıp gördüğüm herkese sarılabilirdim.
Ya da o kadar çok sevinebilseydim.

Kuşağımda bulunan, ışıl ışıl ve renkli şişelere bir baktım.
Sarı olandı, değil mi..? Bana "Mutluluk" duygusunu veren...
Elime sarı şişeyi aldım ve inceledim anlamsızca.

Herkesin her an hissedebildiği duyguları hissetmek için ben, bu küçük şişelerdeki boyalara muhtaçtım, öyle mi..?
Bu boyaların ne işe yaradığını önceden bilsem de, bu kadar önemli olduklarını bildiğimi söyleyemezdim...
Galiba Error'ın bana o gün söyledikleri, sert ama doğru olandı.
Ben o "tatlı ve iyi kalpli" muhafız rolünü oynamaktan hiç bıkmamış ve devam ettirmiştim.
Yanlışlıkla dışımdan söyledim kendime.

"Yalancı."

Söylediğim birkaç kez tekrar edildi.

"Yalancı."

"Yalancı."

"Yalancı."

İlk şizofrene dönüşümü birinin görmesinden dolayı tırsıp çeviklikle arkamı dönmüştüm.
Fakat sonradan seslerin, bir kişiden değil, etrafımdaki yüzlerce çiçekten geldiğini farkettim ve yerime aynı pozla geri oturdum. Çiçekleri meraklı meraklı izledim bir iki saniyeliğine.
Söylediklerini tekrar edebilen bir çiçek türü, ha? Tuhaf.

"Yalancı."

Dişlerimi sıktım ve gözlerimi kapatarak sessiz kalmaya çalıştım. Ciddiye alınacak bir şey yoktu, alt tarafı birkaç yankıydı işte, değil mi?

"YALANCI."

Yine de bu söz her tekrarlandığı zaman kötü oluyordum. Bir yerden sonra bacaklarımı kendime daha çok çekmeye ve yumruklarımı sıkmaya bile başlamıştım.
Ve bir anda, daha önce hiç duymadığım yumuşak bir sesten gelen soru...

"Seslerden mi korkuyorsun?"

Söylediğinin ardından, Frisk gibi küt saçlara, iki çizgili bir kazağa ve botlara sahip, fakat grilerle çevrilmiş ve gözleri dipsiz birer kuyuya andıran, dimdik ayakta bir insan yavrusunun baş ucumda olduğunu farkettim.
Çiçeklerden birisini elledi sakince, yüzünde tek bir duygu belirtisi yoktu.

"Evet, bazen can acıtıcı olabiliyorlar. Ama bilirsin, onlar sadece ses. Sana zarar veremezler, sadece onları görmezden gel."

Sonra bana döndü, anlık göz göze geldik. Varla yok arası minik bir gülümsemeyle sözüne devam etti.

"Geri gelmene sevindim. Biraz daha komada kalsaydın bütün ÇokluEvren cehenneme dönebilirdi."

O belirsiz gülümsemesini yüzünden eksiltmeyerek bembeyaz küçük elini uzattı bana.

"Ben Core bu arada."

"Memnun oldum." Pozitif bir tonla söyleyip elini sıktım.
Başta biraz ürkütücü gibi dursa da Core, hiç kötü birisine benzemiyordu. Kendi kendine fısıldadı.

"Düşündüğüm gibi."

"Ha?"

Biraz şaşırsa da, sakinliğinden gram ödün vermeyerek geçiştirdi söylediğini.

"Yok bir şey..."

Bu garip tanışmanın hemen arkasından Core, yanıma oturup kısa bacaklarını ileriye uzattı ve sonra, şakacıktan boğazını temizleyerek konuştuğu konuda bir değişiklik yaptı.

"RB'yi tanıyor musun?"

Sorduğu soruya güldüm biraz, alaycı bir yanıt verdim. Cidden bu çocukla bu kadar alıp vermedikleri neydi?

"Tabi ki..."

"Onu ilk Boşluk'ta görmüştüm, kendini zorla ayakta tutuyor ve bacakları titriyordu. Kollarını birbirine kenetlemişti ve gözleri kocaman açıktı- gözyaşları hâlâ yavaşça yüzünden akıyordu.
Yanına biraz yaklaştım, ve elimi ona doğru, hafif yukarıya uzattım. Onu Omega Zaman Çizelgesi'ne, onun gibi evreni ve halkı yok edilmiş, terkedilmiş kişilerin olduğu yere götürecektim.
Ben, evreni yok edilmişlerin koruyucusuydum."

O, yıldızlara kara ve duygusuz gözleriyle bakarak uzun uzun konuşurken çıtımı çıkarmamaya özen gösterdim merakla.
Bu insanın anlattıkları gerçekten ilgimi çekmişti.

"Bu teklife cevap olarak ilk bana o şoktan kurtulamamış küçücük gözbebekleriyle baktı. Kenetlediği kollarını ayırdı ve sanki onları kontrol edemiyormuş gibi kolları, aşağı sarktı.

'Ona.. suçunun cezasını çektirmeden mi..? Kardeşime yaptığının sonuçlarına.. katlandırmadan mı..?'

Ona sakince intikamın maalesef şu anda çok riskli olabileceğini ve Omega Zaman Çizelgesi'nde iyi olacağını söyledim. Evet, eski dünyasına asla geri sahip olamayacaktı, ama bu, yeni bir yaşama başlayabileceğinin bir göstergesiydi.

Fakat RB, yeni yaşamını kabullenip benimle gelmek yerine, hiç beklemediğim bir anda oluşturduğu mızrağını boğazıma dayadı. Elimi geri çekmiş ve bir şey söyleyememiştim, sadece onun kararlılığını anlatan parlak turkuaz gözüne bakabiliyordum endişeyle. En az kendisi kadar kararlı bir sesle dedi ki:

'Tanrı şahidim olsun ki, o kardeş katilinden intikamımı alamadığım sürece, hiçbir yere gitmeyeceğim!..'

Açtığı 'pencere'ye doğru hızla ilerledi ve yanımdan ayrıldı sonra."

RB ve inatçı kararlılığı...
Aslında, RB'nin yaptığı şey kötü sayılmazdı.
Kendisini riske atmaktan korkmuyor, sadece ailesinin ve dostlarının iyiliğini istiyordu.
Dünyasını geri istiyordu.
Ve şimdi dünyası yok edilmiş, tek o yaşayabilmişti.
Ya da buna onun gözünden yaşamak deniyorsa...
İntikam istemekte haksız değildi.

"Error'dan intikam almak istemesini anlıyorum- ama bunu tek başına yaparsa onun da sonu evreninden farksız olacak."

Error'dan intikam almak, ha?
Benim gibi...
İkimiz de onun yüzünden acı çekiyor ve zor durumda kalıyorduk.
İkimizin de almayı arzuladığı intikam, aynı kişidendi.
İkimiz de bu intikam için her şeyi yapabilirdik...

"Peki, şu an nerede olabilir..?"

Aklıma bir anda gelen fikirle Core'a sorduğum bu değişik soruya o, ilk bir durup bana baksa da, çok uzatmadan cevap verdi.

"Genellikle UnderTale'de görüyorum onu, oranın kendi evrenine benzediğini söylüyor..."

Cevabını onaylayıp bu kadar yıldız gözetlemenin yeterli olduğunu savunarak, hiç zaman kaybetmeden ayağa kalktım.

"Seninle tanışmak güzeldi," UnderTale'e fırçamla bir portal açtım, ve minik bir gülümsemeyle son kez şu güzel gökyüzüne ve ona dönüp el salladım.
Bu çocuğa çok ihtiyacım olacaktı. Ve borcum.

"Teşekürler, Co-

Ama o çoktan ortalıktan kaybolmuştu. Önce yerdeki birçok mavi çiçeğe ve onunla oturup konuştuğumuz yere öylece bakakalmış, sonra da omuz silkerek portala atlamıştım RB'yi bulabilmek için.

~ • • • ~

Uzun zamandan sonra, buraya yeniden gelebilmek güzeldi. Yeni yaşamıma başladığım yerdi burası sonuçta.
Kollarımı önümde bağlayarak, bir göz gezdirdim evrene.

Güzel bahar havasında tek bir değişiklik yapmamış yeryüzü, etraftaki insan ve canavarların sonsuz neşesini, barış içinde oluşunu temsil ediyordu.

Ve o neşeli insan ve canavarlardan birisi, yanıma yaklaşıyordu...

"HOŞ GELDİN, INK! SENİ TEKRAR BURADA GÖREBİLMEK MUHTEŞEM PAPYRUS'U VE İNSAN FRISK'İ ÇOK MUTLU ETTİ!"

Ah Papyrus, dediği gibi muhteşem oluşu ve çocuksu heyecan dolu tavırlarıyla beni az da olsa yine mutlu etmeyi başarmıştı. Koşarak yanıma gelmiş ve şimdiden bir sürü şey sormuştu.
Onun aksine her gün buradaymışım gibi yavaş yavaş gelip kısık gözleriyle yaralarımı izleyen Frisk ise, Papyrus'un da moralinin bozulmaması için dudaklarını yukarı kıvırdı ve beni nazikçe selamladı.

"Hoş buldum, hoş buldum.."

Frisk başka bir şey söylemeden, eliyle beline sıkıştırdığı havası inik futbol topunu biraz uzağındaki arkadaşlarına şutladı ve yanlarına koştu- adıma daha fazla üzülmemek için yaptığını anlamış, ama bunun hakkında konuşmama kararı almıştım.

Papyrus benimle bol bol konuşmaya ve güzel bir sohbet açmaya niyetli gibiydi, ama bulmam gereken biri vardı. Ve o, Frisk için hazırladığı yeni Bulmaca'lar ve ağabeyi Sans'in bulmaca konusunda ne kadar tembel olduğundan bahsetmeye başlıyordu ki, elimi enseme götürerek onunla takılmayı kibarca reddettim.

"Çok üzgünüm, ama şu an halletmem gereken ciddi bir işim var..."

"OH."

Üzüleceğini ve onu geçiştirdiğimi düşüneceğini sanmıştım; lakin o öylesine iyi niyetliydi ki, anlayışla karşılayıp istediğim zaman onunla konuşabileceğimi söylemiş, hatta tekrar geldiğimde bu sefer beni özel bir spagetti ile karşılayacağına dair söz vermişti.

Sonrasında, bir şeye acelesi varmış gibi hızlı ve büyük adımlarla yanımdan ayrıldı. Son olarak, yürümeye devam ederken arkasını dönüp elini salladı ve neşeli yüksek sesiyle benden basit bir şey istedi.

"LÜTFEN BU SÖZÜMÜ BANA HATIRLAT, OLUR MU?"

Ben de ona elimi sallayarak, isteğini yerine getireceğimi gösterdim.
Ciddiyetimin yerini 'mutluluğun' almasından memnun bir şekilde, RB'yi bulmaya adadım kendimi yine.
Tahminen ne zaman bu RB ortalıktan kaybolup kendini aratmaktan vazgeçerdi acaba-

"Dostum, gözünü seveyim. Şu alternatif şeylerine bir sahip çık. Yoksa kendimin üç yüz versiyonunu görmek canım psikolojimi bozmaya başlayacak artık."

Sol kolumda hissettiğim baskıyla soluma baktım.
Kolumu sıkıca tutup zorla gülümseyen Sans, dindirmeye çalıştığı bir siniriyle arkadaki RB'yi işaret ediyordu sıkılmış bir hâlde.

Tabi ben, Sans'i hâlini zerre takmayıp, RB'yi gördüğüm gibi 'mutluluğumu' biraz daha arttırarak kolumu çekmiş ve çoktan yanına gitmiştim.
Sans ise bu davranışıma uygun yanıtı, sayıklayarak ve ellerini kapüşonlusunun ceplerine yerleştirerek gitmekte bulmuştu.

Sırtını duvara yaslamış, bu barışçıl dünyayı büyük bir hayranlık, belki de kıskançlık ile gizli gizli izleyen RB, beni hiç beklemediğini dibinde belirdiğim gibi yerinde sıçrayarak ve hemen kendine gelip yüzüne soğuk maskesini takarak açıkça söylemişti bile.

Onu biraz daha kuytu bir köşeye, binaların arkasına çektim, ve onun amacımın ne olduğu hakkındaki sorularını, iki omzundan tutarak kenara ittim.
Yüzümde durduramadığım gülüşüm ile, daha fazla beklemeden direkt konuşmayı başlattım.

"RB... Küçük bir antlaşmaya ne dersin..?"

~11. Bölümün Sonu~

• • •

• • •

Allah iyiliğimi vere aq

Bölümü çok erken attım biliyorum ama bok gibiydim
Ayrıca reelden BİRİLERİNİN kitabı okumasıyla "mütüşlü cringe" geçirmiştim sormayın

Bu sefer seviyemi koruyup kelime sayısını azalttım-
Seviyeye bak amk +3300 kelime

RB biraz fazla önplandaymış gibi duruyor ama merak etmeyin, bu çok sürmeyecek owu

Veeee bu bölümü düğün çiçeğem glich-chan'a ithaf ediyorum uwuwuwu 💐

He soru şeysi vardı demi:

1-) Ink sizce ne yapacak?¿

2-) Hatırladığı ilk anı hakkında düşünceleriniz neler???

3-) Core hakkındaki düşünceleriniz peki?

Daha 4K okunma için teşekkür etmemişken kitabın 5K olmasına ne demeli..?
Cansınız siz 💞

Geldik fanartlara... Beni hayatta tutan şeyler...

-Naib- tarafından, şu atkı sahnesini çizmiş ve... DÜŞTÜM. SERİ. ❤❤❤

0xXGamePowerXx0 tarafından, Full body Ink çizmek tam bir işkenceyken bir de bana özel yapman... LuwWWWW 💓

Bir_Gotkusagi_Fani/InkySansss95 tarafından, valla çok sevdim, aşırı şirin olmuş amk yine düştüm aynı sen 👌💖

Ve son olarak GachaWolfyPJ tarafından, mübarek madalyon, oldukça hoş, yeriw 💕

Medya yine RB oğluşuw, normalde Ink falan koyacaktım ama sevdiğim az çizimlerimden biriydi o valla, bir hafta kıçımı yırttım onun için,,

Welp, söyleyeceklerim bitti.
Şimdilik hoşçakalın şirin tatlış okurlarım!
Buuuu kadar seviyorum hepinizi böyle KOC-CA-MAN~! 💘💘

• • •

• • •

✏❇(3352 Kelime)❇✏

Continue Reading

You'll Also Like

28.3K 2.7K 16
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
1.1M 112K 35
Oyunculuk kariyerinin dibe çöktüğü sırada bir gay dizisinden teklif alan Kim Taehyung ve ilk kez başrol olacak olan Jeon Jeongguk'un ortak projesi. |...
45.5K 6.5K 30
Babasının istediği için ondan iki yaş küçük olan ve zorbalık yaptığı çocuk ile kendi rızasıyla evlenen minho, jisung ile kendi arkadaşlarının olduğu...
132K 13.4K 29
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.