BAYAN MOO: KATİLİN PEŞİNDE

By birincitanesii

4K 300 3.5K

Evrenin henüz Dünya tarafından bilinmeyen bir gezegeninde cinayet işlendi. Hulari'de bu cinayet bir ilkti ve... More

"BAYAN MOO"
⭐GEZEGEN REHBERİ⭐
BİRİNCİ BÖLÜM: "BAYAN MOO VE CİNAYET"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "SORGU"
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SIRRI KABUL ETMEK"
BEŞİNCİ BÖLÜM: "GİZEMLİ PALŞİN KASABASI"
ALTINCI BÖLÜM: "İŞKENCE"
YEDİNCİ BÖLÜM: "ARAYIŞ|PART BİR"
SEKİZİNCİ BÖLÜM: ARAYIŞIN ARDINDA|PART İKİ.
DOKUZUNCU BÖLÜM: "ORMAN VE ŞİFACININ EVİ"
ONUNCU BÖLÜM: "BÜYÜ VE MEKTUP"
ON BİRİNCİ BÖLÜM: "GİZEMLİ MEKTUP"
ON İKİNCİ BÖLÜM: "BÜYÜCÜNÜN AVUCUNDA YANAN EVREN"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "GÜCÜN PEŞİNDE"
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÜCÜN KALBİ"
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: "KAVUŞMAK VE SAVAŞMAK"
ON ALTINCI BÖLÜM: "SARDİNYA'NIN LANETİ"
ON YEDİNCİ BÖLÜM: "KANİCE SIRADAĞLARI"
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "PİYAKKALARIN İNİNDE"
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: "MİNBA'NIN KURTULUŞU"
YİRMİNCİ BÖLÜM: "AXKAR KALESİ"
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "GEÇMİŞ ZAMANIN BİRİNDE"
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "BÜYÜYE KAVUŞMAK"
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "VARLIK ve YOKLUK"
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "KRAL'IN YOLU"
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "SAVAŞIN ZEHRİ"
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: "RUH DÜĞÜMÜ"
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "GÜÇLERİN SAVAŞI"
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "DÜNYA'DA BİR GÜN"
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "GERÇEKLİĞİN ZIRHIYLA MÜCADELE"
OTUZUNCU BÖLÜM\FİNAL: "BİR SONUN BAŞLANGICI"
*SON SÖZ*

İKİNCİ BÖLÜM: "PES ETMEK İLE KAYBETMEK"

206 31 264
By birincitanesii

****

"Sakin olun, lütfen." Gözlerinden akan duygunun içinde tereddütten çok bu duruma nasıl düşmüşlüğünün sorgulaması vardı. Moo ellerini havaya kaldırdı. "Buna nasıl inanabildiniz?" Bay Boo'yu kınarcasına süzdükten sonra, Erona'ya döndü. Gerginlikten kuruyan dudaklarını hafifçe ıslattı. "Özellikle büronun amiri buna nasıl inanabilir?" Erona yanındaki iki adama silahları indirmesi için işaret yaptığında sinirliydi. Bembeyaz saçları, saçlarına yapışık şakaklarından bir ter damlası yanaklarını boyamıştı. "İnanmadım ilk başta." Bayan Moo kapının ardında onu bekleyen sironileri* hissedebiliyordu.

(Sironi: Polis)

"Kapının ardındalar değil mi?" Bay Boo'nun eğilen başını bir onaylama olarak algıladı, Moo. Bu yaşanılanlara gerçekten inanmıyor, inanmak da istemiyordu fakat gerçeğin ta kendisinden sıyrılmak beklediğinden zor olacak gibi duruyordu. Marweti olayı ateşleyen kişiydi ve o söndürmeliydi. Erona araya girmeden öncelikle Moo'nun kendisini dinlemesini istiyordu "Bay Boo, dışarıdaki sironilere lütfen beklemeleri gerektiğini söyleyin." Bay Boo kaçarcasına odadan çıkmıştı. "Demin ilk başta inanmadığınızı söylediniz, sizi inandıran şey neydi?" Erona, Marweti'ye baksa da Marweti pek oralı olmamıştı.

"Unno silahının üstünde dna izlerine rastladık." Bu nasıl olabilirdi? Moo çıldırmak üzereydi. "Bakın ben bir şey yapmadım." Erona ve Marweti'ye yaklaşmaya çalıştığı an da kendine dönen silahla korku dolu kalbinin üstüne avucunu yasladı. "Yine de ben yapmadım. Gerçekten, bu cinayetin içinde bir şey var." Marweti gülercesine bir ses çıkardı. Bu sinir bozucu sesi umursamayacak kadar kendini kötü hissetmeye başlamıştı Moo.

"Kamera da maktulün evine son giren kişi sensin." İsyan dolu bir sesle bağırdı, Moo. Damarlarını yarıp geçen isyan çığlıklarını susturamamış, yalnızca tepkisini geciktirecek kadar kendini tutabilmişti. "Ben yapmadım diyorum size!" Yüzüne taktığı o soğukluk maskesini çıkarmıştı. Kendisinin masum olduğunu ispat etmeliydi. "Bakın, size yardım edebilirim." Marweti, kendi maskesini çoktan çıkarmış bir şekildeydi. Onun yüzüne tedirginlik değil, alaycılık konmuştu. "Senin yaptığını bulduk işte Moo, nasıl bu kadar dahi olabildin onu merak etmekteyim?"

Erona araya girdi, o'ysa kendi kelimelerini daha yüreğinden kusamamış, içindeki ifadeleri ortaya çıkaramamıştı. "Sironiler!" Kapı kırılırcasına açılmış, içeriye dalan sironilerin yüzü Bayan Moo'nun üzerinde durmuştu. Toplam da on kişiydiler ve üstündeki tek tip üniformalarıyla geniş omuzlarını ve iri bedenlerini ortaya seriyorlardı. "Lütfen zorluk çıkartmayın Bayan Moo." Moo sorundan ziyade bir olay çıkartmayı düşünüyordu. "Bakın ben suçlu değilim, ben yapmadım!"

Sironiler Marweti'ye baktı. "Götürebilirsiniz, sorgusunu yapacağız." Bu üç kelime Moo'nun kaderini etkileyecek, belki de kendisine yıkım getirecekti. "Lütfen." Kollarından tutan iki sironi de fazlasıyla kaba ve iriydi. Birkaç teknik hamle yaparak kurtulmaya çalışsa da bu onları güçsüzleştirmemiş aksine daha büyük önlem alarak tutuşlarını sertleştirmişlerdi. Bayan Moo, zorla dışarı çıkartılırken Erona terli alnını üstündeki kumaşa sürerek derin bir nefes aldı. Ciğerlerini arşınlayan oksijen vücudunu esnetmiş, anlık bir rahatlamayı beraberinde getirmişti. "Ben iyi değilim." Marweti onayladı. "Kimse iyi değil, bu beklenmedikti." Erona herhangi bir bulutüsün üstüne oturdu. "Onu fazla sevmesekte o aramızdaki en iyilerdendi Erona," Erona Marweti'nin kurcaladığı kâğıt parçalarını çekiştirircesine avuçlarına aldı.

"Kendinden çok emindi," lacivert gözleri dna raporunu tekrardan okudu. İçten içe Bayan Moo'nun yapıp yapamayacağını yeniden sorguluyordu. Aklına giren tilkilerin kuyrukları şimdi dört bir yandaydı. Onlarından ucundan yakalamalı, kendini tatmin etmeden emin olmamalıydı. "Dna raporunu yüzlerce kez inceledim Erona. Bunu kabullenmeliyiz." Marweti bu davanın kapanmasını istiyordu. "Dediklerinde haklısın." Erona'nın gözleri geçen tüm yıllara rağmen iyi görüyordu ve hata payı yoktu. İçine çöreklenen o hissin karşılığı neydi? Bir tereddüt kıvılcımı neden yüreğinin ortasına çöreklenmiş, gırtlağını sıkmaktaydı?

Cevabını veremiyor, bu da onu çileden çıkartıyordu. Zihnini tazelemesi gerektiğini düşündü. Bu ona belki iyi gelebilirdi. "Bayan Moo'nun sorgusuna ben girmek istiyorum." Marweti, Erona'nın yanındaki bulutüse oturdu. Geceden kalma işkolik bedeni tutulmuştu. Dişlerini sıkmış, canını yakan o hafif sızının bedenini terk etmesi için birkaç saniye beklemişti. "Ona karşı en iyi ben objektif olabilirim." Marweti'nin kişiselliği ön plana çıkarmasından çekiniyordu, kendisinin yapmasının daha uygun olacağını düşündü. Zihni onunla birlikte oynayan kukla gibiydi Erona'nın. Bedeni başkası tarafından yürütülüyor, zihni kendisinde kalıyordu.

O esnada Bayan Moo Sironiler tarafından zorlukla büro binasından çıkartılmıştı. Kızıl gözleri sinirden gerilmiş, göz çukurcuklarındaki damarlar genişlemişti. Gözleri az kalsın dolacaktı fakat kendisini tutmak için çok çabaladı. "Sakin kalmalıyım," mırıltısını duyan iki sironi umursamadan onları uçan bir bulutüse bindirdi. Tüye benzer bu bulutüs çok ince ve küçük görünse de on bir kişiyi rahatlıkla himayesine almıştı. "Gidebiliriz." Şef Sironi, bulut kümesi Bulutüse emrettiği saniyede bulutüs mesajı almış, gökyüzünü ısıtan ve ışıklandıran yıldızların o bereketli kızıllığında yolculuğunu gerçekleştirmeye başlamıştı.

"Bayan Moo, bedeninizde bir hasar ya da zorlanma yok değil mi?" Aralarındaki en iri olan sironi Bayan Moo'nun bedenini rahatsızlık verici bir şekilde süzdü. "Hayır, yok ayrıca o iğneleyici gözlerinizi üzerimden çekin." Küçük gözlerini tenine gömmek ister gibi sıkı sıkıya büzdü, "lütfen." Dişlerini sıkmış, bedenindeki gergin ateşi kelimelerine dökmemek için parmaklarını sıkıştırarak elini yumruk haline getirmişti. Yanan avucunu hissettiğinde hızla kendisini bu hareketten alı koydu. Sinirini sonra çıkarması gerektiğini düşündü. Daha sonra, belki de çok daha sonra bu sinirinin icabına bakabilirdi. Bayan Moo'nun çıkıştığı sironi başını sallamış, tek bir kelime dahi etmeden, kafasını havada gittikçe yükselmeye başlayan bulutüse yöneltmişti. Bayan Moo'nun çok kaba biri olduğunu düşünmeden de edememişti.

Bulutüs gökyüzünde o kadar çok yükselmişti ki, bazı ince bulutçukların nem tanelerinin üzerine yapıştığını hissetti, Moo. Ne zaman sahip olduğu bulutüse binse hep bundan şikayetçi olurdu. Her şeyden önce bu cinayet davasından nasıl sıyrılacağını düşünmeliydi. Dna denilen o kanıtın nasıl oraya bırakıldığını bilmiyordu. Unnoya dokunmuş olmalıydı fakat nasıl? Çıldırmaktan bitap düşecekti. Bulutüs, hava trafiğinin ışıklarında durduğunda arkada, kendilerinden çok uzakta fısıldanan bir kaç ses duydu. Kaşlarını hafifçe büzerek kulaklarını dört açtı. Belki kendisiyle ilgili olabilirdi.

"Gerçekten bu kadar kötü bir cinayeti nasıl işleyebilir. Üstelik bir kadını on altı parçaya bölmek..." Kendisine bakıldığını hissetse de o, dikkatini dağıtmak istemedi. İçinde sivrilttiği bir bıçak vardı. O bıçağın körelen ucunun sivrilmeye başladığını, sonra da git gide tenine saplandığını fark etti. Kadın parçalara ayrılmış. Bu kelimeler zinciri zihninin fakir ve boş odalarının içinde yankı yapmıştı. "Ne yapmış ki?" Meraklı bir fısıltının bu kadar işine yarayacağını bilmezdi, Moo. "Ortalığı karıştırmak için kurbanın oyulmuş gözlerinin içine şarap doldurmuş. Şarabın özellikle seçildiğini, nadir bulunan eski bir mahzenden çıkarıldığını tespit ettiler." Bu da neydi böyle? Kendisi zekiydi fakat böylesine bir şuursuzluğu yapacak kadar zeki değildi.

Bayan Moo'ya göre katiller ve akıl hastaları gezegenlerinin en akıllı canlılarıydı.

Bulutüs yoğun hava trafiğinin içine yeniden karıştığında yanındaki sironinin üniformasının ceplerini sıyırdığını, telaşla yanındaki sironiyi dürttüğünü gördü. Tam tahmin ettiği şeyin gerçekleşmeyeceğini duyumsayıp sevinirken yanındaki sironinin cebindeki damgalayıcıyı çıkartmasıyla hayalleri tuzla buz olmuş, kırıkları etrafa savrulmuştu. "Bayan Moo?" Bezgin bir ifadeyle döndü. "Hatanızı fark ettiğinizde çok geç olacak." Bileklerini açtı. Parmakları sırtını dönmüş, avuçlarına yer hazırlamıştı.

Bileklerinin içine mahkumlara özel olan o damgayı vurduklarında iğnenin o acımtırak sızının tenine işlemesini an be an seyretti. Engel olmaya çalışsa bile bu mümkün olmayacaktı. On sironiye karşı bedenen güçsüzdü, aklını her ne kadar kullanmak istese bile... Yüzlerce metre yükseklikten bulutüs hava trafiğinin ortasına atlamak delilikten başka açıklanamazdı. Üstelik suçlu olmasa da bu hareketi farklı şeylere yorumlanabilir, Moo'yu suçlu durumuna sokabilirdi. Sakince bekledi. Suskunluk, dilini okşayan zehirli bir kelimeydi.

Bileğindeki işlem tamamlandığında kırmızı çarpı işaretini ve o çarpı işaretinin altındaki birbirini boğan siyah ve mor yılanların canlılığına hayretle baktı. Kızıl gözleri, bu çarpı işaretini ve yılanları binlerce suçlunun üstünde görmüştü, şimdiyse onun bileklerinde tüm canlılığıyla parlayan bu işareti görmek, umutlarını kabul etmese de biraz da olsa yıkmıştı. Bu işareti taşıyor olmak her şeyi biraz daha kısıtlayacaktı. Her daim izlenecek, her hareketi didik didik araştırılıp incelenecekti.

"Yakışmadı." Homurdanmasını kimse takmadığında deminki sironileri dinlemeye karar verdi. Ancak talihsiz olduğunu bir kez daha kabul etmişti, Moo. Kimse bir şey konuşmuyordu. Bulutüs Başka bir bulutüsün yanından hızlanarak geçtiğinde varmaya yaklaştığını anladı. Bulutüsler hedefe ne kadar yaklaşırsa o kadar hızlanırlardı.

"Bedeninize sıkı sıkı tutunun." Baş Sironi kollarıyla vücudunu sarmış, sert ve tok sesiyle emrini vermişti. Herkes kollarını göğsünde çaprazlayarak sıkı sıkıya ayakta tutunmaya çalıştı. Bulutüs, hızla yere doğru alçalmaya başladı. Bir ara öyle hızlıydı ki Bayan Moo bir sironinin geniş gövdesinin üstüne düşecek gibi olmuş, kara zorla dengesini sağlayarak dik durabilmişti.

Önce uzaktan ağaçları, birbirine yapışmış bitki topluluklarını gördüler sonra da şehrin betonlarını. Bayan Moo, diğer binalardan çokça büyük ve dikkat çekici olan binayı gözüne hemen kestirdi. Bulutüs onun önüne yavaşça açıldığında, bedenlerine sardıkları kemerden kollarını açtılar. Bayan Moo, hızla yere doğru atılmak istediğinde kendisine engel olan beş sironi ondan önce karaya basmışlardı. "Buyrun, Bayan Moo." Kendisine elini uzatan Sironiye normalde zevkle karşılık verirdi fakat şimdi asla böyle bir inceliği yapacak gücü kendinde bulamamıştı. Sivri bakışlarıyla karaya kendisi inmişti.

Kendini boğazlayıp sıkan bu ruh ağrısının dar kuyularına saplanıp kalmış, kurtulamamıştı. Sironilerden bir tanesi kolunun üstündeki kare biçimindeki cihazın üstündeki düşmelere dokundu. Ardından önünde beliren üç boyutlu ekrana bakarak konuşmaya başladı: "Efendim, cinayet zanlısı, Bayan Moo'yu getirdik." Moo, sinirden tepinmemek 'hepiniz kahrolun!' diyerek herkesi etrafına toplamamak için zor durdu. Büyük gösterişli binaya doğru yaklaşan bu on bir kişi elbette gezegen halkının dikkatini çekmişti. Bayan Moo'yu tanıyan birkaç sivil vatandaş birbirleri ile tartışamaya bile başlamıştı.

"Bu o mu?"

"Evet, evet! Kesinlikle o!"

"Ne yapmış ki?" Mırıldanmalar ondan uzaklaştıkça zor duyulur hale gelmişti. Bir yandan itilerek yürümek bir yandan da kulağını delip geçen o merakın fitilini ateşlemek güçtü.

"Unno silahıyla cinayet işleyen kişi o'ymuş!" İç çekmeler, türlü türlü ayıplama klişeleri... "Bekliyordum, fazla kibirli biriydi. Egoist." Bir an da duraksayan Bayan Moo bu düzenli sıranın ritmini bozmasıyla birkaç sironi yere düştü. Sinirle arkasını dönüp küçük bir nokta gibi gözükeni kendileri hakkında konuşan kadınlara baktı. Dayanamayıp bağırdı, bağrını deşen bir acı, o acıyı kimsesiz bırakan yalnızlığıyla baş başaydı.

"Aptallar! Hepiniz aptalsınız! Hiçbir şeyi bilemeden yargılayan ön yargıdan ibaret kötü kalplerini benden uzak tutun!" Artık o kişiler kaybolmuştu. Fakat sinirleri bozulan Moo'nun dayanma surları gözyaşlarının yanaklarına hücum etmesiyle son buldu. Onlar iki kişiydiler, şimdilik. Ancak sonra tüm gezegen duyacaktı.

Kimsesizliği ve yalnızlığı avuçlarına sinen bir günahtı sanki ve o günahı işlememek üzere toprağa defnetmişti. Kimse onu sevmemiş, kimse onun yapıp yapamayacağını sorgulamamıştı. Bir sironi Bayan Moo'nun omuzlarından tutarak çekiştirdi. "Bu öfkenizi ve kininizi anlıyorum. Biz işimizi yapıyoruz sayın, Moo. Fazlasıyla geç kaldık. Biz, daha fazla sizi zorlamaya mahkum olmadan gidelim." Küçük bir hıçkırığı içine gömdü, Moo. İçindeki o kimsesiz mezar taşının üstüne bir de cinayet işleyen bir kadın damgası basılmıştı.

Yalnızca başını sallamakla yetinerek omuzlarından çekiştiren sironiyle birlikte binadan içeriye girdi. Bina on beş katlıydı. İlk on katı güvenlikten mensup olan amirlerin odaları ve toplantı odalarıyla doluydu. Kendisi içeriye adım attığından beridir herkes onu izliyordu. "Bakmayın bana!" En sonunda dayanamayıp bağırsa da buna engel olamamıştı. Sanki inadına yapıyorlar gibiydi. Sinirleri ömründe hiç bu kadar gerilmemiş, birbirine yapışık o sinir uçları bu kadar yıpranmamıştı. Kendilerini sekizinci kata taşıyacak duvara yaklaşırken yanlarındaki sironilerin yavaş yavaş dağıldığını fark etti. Sadece sironilerin amiri olan, baş sironi yanında kalmıştı.

"Yaptığınız şey doğrultusunda bu biraz zor."

"Ne?"İrkilmişti.

"Diyorum ki yaptığınız şey doğrultusunda size bakmamalarını istemeniz, saçmalık. Sahi..." Başını eğerek Bayan Moo'nun kızıl gözlerini kendi gözlerinin hapsi altına aldı. "Nasıl işlediniz o cinayeti?"

O an Bayan Moo'nun aklından geçen tek şey şuydu: "Acaba ben bu sironinin üstüne atlasam, kaç yıl hapiste kalırım?"

"Üstünüze atlayacağım." Bunu sahiden söylemiş miydi? İkisininde gözleri pörtleyerek kocaman olmuştu.

"Şimdi mi?" Bayan Moo kelimelerinin ve sironinin kelimesinin altında yatan imayı geç fark etmişti. Yüzü kızıl gözleri gibi kıpkırmızı olmuş, suratını ve bedenini sironiden hafifçe uzaklaştırmıştı. "Siz... Siz... İğrençsiniz!" Uzun koridorun sonundaki duvara şifreyi giren sironiye yalnızca bunu diyebilmişti. Sironiden ise çıt çıkmıyordu. Ortaya çıkan küçük kapıdan önce Bayan Moo, ardından büyük cüsseli sironi girerek, kapıyı kapattı. Sironi nefesini içine çekti, huzursuzlanmış, içini gıcıklandıran o hissi boğazından tükürüp atmak istemişti ama büyük bir ayıplaması vardı. O hissi bilmiyordu. "Özür dilerim, Bayan Moo." Diyebildi.

"Üzgünüm." Bayan Moo'nun kalbi buzdan bir kaleyle çevrili gibi gözükse de aksine o affedici ve olumlu bir kimliğe sahipti. İşinden dolayı kendine bile bazen mesafeyle yaklaşacak kadar garipti, kaldı ki çevresine çok samimi davranabilesin. Başını sallayarak düşüncelerini öldürmek istedi. En olmadık zamanlarda düşünmemesi gereken şeyler beynini işgal ediyor ve Moo, o düşünce selinin azgın sularına kapılıp gidiyordu.

"Sorun değil," öksürerek cılız çıkan sesini temizledi. Şimdi daha düzgün ve vurgulayıcıydı ses tonu. "Önemi yok." Gerçekten de Bayan Moo içinde önemi pek yoktu. Samimiydi. İnmeleri gereken kata girdiklerinde kapının ardındaki boğuk duyulan sesler kalabalıktı. Kapı açıldı, kapının ardındaki birçok güvenlik amirinden yalnızca ikisi Bayan Moo'nun bir kelime dahi etmesine müsade etmeden kolları arasına çekiştire çekiştire yürümeye başladı. "Bırakın, yürüyebilirim!" İki kişininde suratı öyle soğuktu ki, Moo, buz dolu bir kovanın içinde yıkansa öyle bir soğukluğu hissedip üşüyemeyeceğini biliyordu. Dudakları düz, bakışları sabit, belli bir yere odaklıydı.

"Nereye gidiyoruz?" Sessizlik. "Hey!" Şansını zorladığının farkındaydı. Sıkılan kollarından da hissettiği kadarıyla kendisi için hoş olmayacak bir yere doğru gidiyordu. "Sorgu odasına değil mi?" Kollarının üstündeki hissettiği ikinci baskıyla inledi. Canı bu sefer daha çok yanmıştı. Kireç gibi bembeyaz teninin üstünde çekiştirilmekten kalan morarmaları bugün ya da yarın görmesi muhtemeldi.

"Ben cevabımı aldım." Kapının önüne vardıklarında bunu anlamıştı. Sorgu odalarının kapıları her zaman daha büyük, içi geniş ve soğuk olurdu. Dedektiflik hayatında birçok sorguya şahit olmuş ancak kendini o sorgunun merkezinde olacağını düşünememişti. Kapının üstündeki yere şifreyi yazdıktan sonra kapı kendiliğinden açıldı. İçeriye itilircesine girdi. Ayakkabılarının topukları zeminin üstünde dans ederken kendinden bu sefer emin değildi.

Sorgu odasının karanlığının altında bir cüsseyi gördü.

Kapı kapandı, ışıklar açılmadı.

Ya kendi ışığını yakıp, karanlığı alt edecekti. Ya da karanlığın içinde boğulup giden ışığının ellerinin altından kayıp gitmesini izleyecekti.

*

BÖLÜM SONU.

Continue Reading

You'll Also Like

5.8K 1K 33
Tüm hayatını annesinin sevgisizliğiyle geçirmiş ve yalnızlıktan korkan ama yalnızlığa muhtaç bırakılan Dünya bu korkusuyla doğum gününde yüzleşmek zo...
6.8M 624K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
189K 12.8K 62
Dünya baştan koymuştu kuralı. Vampirle Elf yan yana bile gelemezdi. Olmazdı. Vampirler Elflere yasaktı, Elfler Vampirlere. Peki nasıl kavuşacaktı Alt...
6.2K 543 8
-Toprağı Kokan Menekşeler- "Asena Aytekin," kulağıma değen kalın erkek sesi kaybolan bilincimi; dudaklarından çıkan isimle geri getirdi. "Sen, benim...