Aşk-ı Memnu Reprise

By Elvedaburak

6.7K 150 93

Behlül vefasız, Bihter kurban, Nihal araya giren kara kedi mi? Herşey düşündüğünüz gibi mi gerçekten? Gelin b... More

Önsöz: Başka bir hikaye
1. Firdevs hanım & kızları
2. İkinci bahar
3. Benzemez kimse sana
4. Değişim rüzgarları
5. Yanlız kalabalıklar
6. İhtiras fırtınası
8. Şehvetin sonu
9. Maskeler
10. Sessiz ateşkes (kısa)

7. Köşe kapmaca

304 16 16
By Elvedaburak

Bihter için en iyi çare Behlül denen tehlikeyi yalıdan uzaklaştırmaktı. Bu sayede ortada risk teşkil eden birşey kalmayacaktı. Fakat ne bahaneyle onu evden gönderecekti? Onu taciz ettiğini söylese derhal kovulurdu da, ona karşılık verişini nasıl açıklayacaktı? Meseleyi başka türlü ele almaya karar verdi.
Bir gün kocası odasında işlere dalmışken kapısını çaldı. Adnan bey sevinçle yerinden kalktı:
- Hayatım?
- Sana kahve getirdim. Kendi ellerimle yaptım.

Adnan bey elindeki fincanı alıp onu dizine oturttu:
- Sen kahve yapmasını bilir miydin? Mutfağa girdiğini hiç görmedim.

Bihter lafına alınarak dizinden kalkmaya çalıştı:
- Aşk olsun!

Adam onu geri çekip elini öptü:
- Şaka yaptım! Sen yaptıysan mükemmel olmuştur. Elinin değdiği herşey gibi...

Yanağını okşayıp dudağına uzanırken genç kadın ayağa kalkıp ondan biraz uzaklaşarak:
- Seninle konuşmak istiyorum. Bilirsin lafı uzatmayı sevmem. Behlülün bir süre, hatta mümkünse temelli köşkten ayrılmasını istiyorum. 

Adnan bey bu söylediğine çok şaşırdı:
- Sana kötü bir harekette mi bulundu?

Sesi yükselerek:
- Bir terbiyesizlik ettiyse...

Bihter kocasına yaklaştı:
- Hayır! Kattiyen! Köşke geldiğimden beri bana saygıda kusur etmedi. Fakat etraftan duyduklarım pek hoş şeyler değil. Bilirsiniz Behlül beyin özel hayatı pek düzgün değil. Evde iki çocuk var ve onun bu başı boş tavırları onlara iyi örnek teşkil etmiyor.
- Yani çocuklar için mi gitsin istiyorsun?

Bihter ona söyleyip söylememek arasında gidip gelirmiş gibi düşünceli bir tavırla kocasının yüzüne baktı:
- Hem ondan hemde... evin içinde rahat edememekten. Yani bazı patavatsızlıkları... fazla laubali, nerde ne yapacağı belli olmuyo. Ona müdahle etmek istesem üstümde bir tedirginlik oluşuyor. Çekindiğimden değil de onunla fazla haşır neşir olmak istemiyorum.

Üstüne bastırarak:
- Behlül bey benim için nede olsa bir yabancı. Yani nasıl davranacağımı bilemiyorum. Anlıyor musun beni Adnan?

Kocası başını salladı:
- Bu konuda düşünmem için bana biraz zaman ver. Hiç kimseyi üzmeyecek bir karara varmam lazım.
- Ben seni yanlız bırakayım o halde.

Eğilip dudağına çabucak bir öpücük kondurdu:
- Kendini fazla yorma, olur mu hayatım?

Salına salına kapıdan çıkıp gitti. Adnan bey az önce durduğu yere baktı:
- Hınzır kız! İstediğini almayı nasıl da biliyor!

Bu son öpücük bir rüşvetti, ama buna gerek yoktu. Bir süredir Adnan beyde aynı mesele hakkında düşünüyordu. Behlülün el kol hareketleriyle Bihterle şakalaşmaları, ona sıcak davranışları son zamanlarda tadını kaçırıyordu. Her kadını etkileyecek güçte, çok yakışıklı bir gençti. Aslında Bihter bu eve ayak bastığından beri onu Behlülden kıskanıyordu. Önceleri sadece gülünç bulduğu bir histi, ama yavaş yavaş tüm benliğini ele geçirmeye başlıyordu. Şen ve canlılıklarıyla ne kadar da birbirlerine benziyorlardı. Hele yan yana geldiklerinde kalplere zarar bir resim çiziyorlardı.
Onları böyle gördükçe geride bıraktığı yıllar geliyordu aklına. Yaş itibariyle fazla bir harekette hemen yoruluyordu. Bihtere ne kadar ayak uydurmaya çalışsa da ona her zaman  yetişmek mümkün olmuyordu. Bu anlarda da Behlül kendini hemen belli ediyordu. Bu durum sinirlerini fazlaca geriyordu.

Yüksek sesle gülerek kendi kendine söylendi:
- Şaşılacak şey! Demek Bihter Behlülün hareketlerinden hoşnut değil!

Üstünden bir yük kalkmış gibi nefesini bıraktı. Aklı bazen ona öyle oyunlar oynuyordu ki...  Şüphe dolu düşünceler kalbini kemiriyordu... Yüzü kızarmadan nasıl...

Elini kaldırıp kendini sarstı:
- Hayır!

Onlara kesinlikle yer vermeyecekti. Mesele kendiliğinden hallolmuştu. Şimdi tek olması gereken Behlülü kırmadan köşkten göndermekti: 
- Bunun için nasıl bir bahane bulabilirim?

Genç adam ne kadar şımarık ve hoppa da olsa karşılıklı sevgi ve saygıları tartışılmazdı. Ailenin bir ferdiydi, onu çocuklarından ayrı tutmuyordu. Ona ayrı bir ev mi açmalıydı? Universite bitmek üzereydi. Artık kendi ayaklarının üstünde durma vakti geldi de geçiyordu. Yine de... Bugüne kadar hiç ayrılmamıştı köşkten. Nihal ve Bülent nasıl karşılayacaktı acaba bu kararı? En iyisi konuyu alıştıra alıştıra açmaktı.

Bir hafta geçmeden bir akşam yemeğinde meseleyi çaktırmadan masaya yatırdı:
- Behlül, okul nasıl gidiyor? Hiç bahsetmiyorsun?
- İyi amcacım. Şurda az birşey kaldı bitmesine.
- Universite bitince bir planın vardır umarım.

Genç adam bunu beklememişti. Lokmasını güçlükle yutarak:
- Efendim?
- Yani diyorum ki artık bir işin ucundan tutmanın zamanı geldi. Ne zamana kadar böyle ekmek elden su gölden...

Behlülün yüzü iyice düştü:
- Biliyorum amca. Size çok yük oluyorum...
- Ne demek oğlum! Sen benim neyi  kasttetiğimi iyi biliyorsun. Yarın öbürgün bana birşey olsa...
- Aman amca! Allah gecinden versin. O nasıl söz?
- Öyle! öyle! O zaman korkarım ki elinden birşey gelmezse işlerimi sana havale ederken gözlerim...
- Yapmayın!
- Yapacağım! Sana birinin bunu hatırlatması lazım! Sorumluluk alma zamanın geldi geçiyor. Yarın öbürgün bir aile kuracaksın. Neyle? Nasıl olacak?
- Emin olun hep bir asalak olarak yaşamayacağım. En kısa zamanda yakanızdan düşeceğime söz veriyorum.

Çok iyi bir espri yapmış gibi güldü. Hayatta en çok saydığı insandan, amcasından yediği lafların karşısında hala karizmasını çizdirmemeye uğraşıyordu. Halbuki içi kaynar kazan olmuş, fokurduyordu.

Adnan bey elini Behlülün omzuna koydu:
- Sen benim oğlumsun! Benim neyim varsa hepimizin. Ben her şekilde yanındayım. Yeter ki sen...

Genç adam omzundaki eli alıp öptü:
- Anladım.

Şimdiye kadar masadaki herkes susmuş Adnan bey ve Behlülü dinliyordu. Bihter ortaya bir öneri attı:
- Bence Behlül bey önce kendine güzel bir ev tutmakla başlasın.

Bunu derken kocasına manidar bir şekilde baktı. Behlül Adnan beyi kimin fişteklediğini anlamıştı. Karı kocanın isteği onu burdan en kısa zamanda sepetlemekti. Sessiz sessiz oturan Nihal birden atıldı:
- Ne gerek var ayrı eve! Burda hep bir aradayız. Zaten Behlülün yüzünü gördüğümüz yok. Taşınırsa artık hiç göremeyiz.

Bihter Nihalin saçını okşayarak:
- Olur mu öyle şey? Behlülün buraya sık sık uğrayacağına eminim. Kendi evinde daha rahat eder; utanmadan, sıkılmadan arkadaşlarını ağırlar.

Bülent lafa girerek:
- özellikle kız arkadaşlarını!

Nihal burun bükerek:
- Buraya da getirebilir, onu engelleyen mi var?

Yüzünü cici annesinden çevirirken o hala ona anlatmaya çalıştı:
- Hayır, ama yine de insanın kendi evi başka olur.

Nihal sinirlenerek masadan kalktı:
- BURASI ONUN EVİ!

Behlül onun kolunu tutarak müdahle etti:
- Nihal lütfen otur! Sakin ol!

Genç kız gözleri dolu dolu ona bakıyordu:
- Burdan gitmeyeceksin değil mi?

Ağlamak üzereydi:
- Hem nerden çıktı bu birden bire!

Behlül onu yapıştırmaya çalıştı:
- Birden bire olur mu şekerim! Ne zamandan beri bende aynı şeyleri düşünüyordum. Sevgili yengecim adeta aklımı okudu.

Bihtere kinayeli bakıp Nihale döndü:
- Bir işe yaradığımı ispat etmek istiyorum. Hemen çekip gidecek değilim. Universite bitsin, o zamana kadar kendime bir zemin hazırlarım sanıyorum.

Sesinde acınası bir tınıyla:
- O zamana kadar bana müsade edersiniz değil mi amcacım.
- O nasıl söz! İstediğin kadar...

Devamını Nihal duymuyordu bile. Behlülün ısrarıyla masaya geri oturmuş şimdi tabağındaki yemeği didikliyordu. Şimdiye kadar varlığını belli etmeden oturan matmazel Deniz çatalını elinden alıp tabağa bıraktı:
- Yemiyorsan zorlama. İstersen odana çıkabilirsin.

Nihal müsade isteyerek yukarı çıktı. İçi bir alev yumağı gibiydi. Kendini yatağına zor attı. İşte o kadın gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı bile. Sanki babasıyla olan bakışmalarını görmemiş miydi? Kesin o istiyordu Behlülün evden gitmesini. Önce babacığını almıştı elinden. Şimdi sıra Behlüle mi gelmişti? Neden tüm sevdiklerini ondan birer birer uzaklaştırıyordu? Ona tahammül göstermesi yetmiyor muydu? Çoktan beri Bihteri uzaktan gözlemliyordu. İlk başta samimi gelen halleri ona şimdi batıyordu. Herkese öyle bir tepeden bakışı vardı ki, küçümser gibi. Özellikle matmazel Denizle yıldızları barışmıyordu. Ciddi miydi yoksa onunla alay mı ediyordu belli değildi. Nihal söz konusu olduğunda onunla rekabet haline giriyordu. Nihalin her şeyini bilmek, ona matmazelden daha yakın olmak istiyordu. Bu ilgi genç kızı bunaltıyordu; o kadar katı kuralları vardı ki, onlara ayak uydurmak başlı başına bir işkenceydi. Misal: hizmetkarlarla samimi olmak yasaktı:
- Herkes kendi yerini bilsin!

Nezaketen uyulması gereken kurallar arasında koşmamak, yüksek sesle konuşmamak ve kahkaha atmamak vardı. Bir öğlen vakti Behlülle bahçede birbirlerini hortumla ıslatmışlardı. Deliler gibi eğlenmişlerdi. Ama Bihterden fırça yemekte gecikmemişlerdi:
- Sizden ummazdım Behlül! Ne bu bahçenin hali? Birde büyük olacaksınız! Kendinize bir bakın! Üstünüz başınız çamur içinde. Biri görse!

Yüzünün aldığı şekil ikisini de kahkahayla güldürmüştü. Genç kadın bembeyaz kesilmişti. Ona göre Nihal küçük bir hanımefendiydi; her zaman güzel ve bakımlı olmalı, oturmasını kalkmasını bilmeliydi. Onu kendinin bir kopyası gibi yetiştirmek istiyordu. Kıyafetinden parfümüne ve arkadaşlarına kadar her şeyine karışıyordu. Başlarda Nihal bunu hoş karşılamıştı, çünkü onun samimiyetine inanmıştı. Fakat zamanla bir aldatmacanın parçası olduğunu anladı. O Nihaldi, Bihter olmak sıkıcıydı. Hoşlanmadığı şeylerde ısrar ederek kendini saydırmaya çalışması; makyajsız çıkma Nihal! Saçını şu model kestir Nihal! Öyle gülme Nihal! Şöyle oturma Nihal! isyan bayrağını kaldırmasına neden olmaktan başka birşeye yaramadı.
Bihterde sonunda vazgeçti. Nihalin gözüne girmek için yaptıklarının faydadan çok zararı olmuştu. Bu kız onu dinlememek ve sevmemek için olağan üstü bir çaba sarfediyordu. Kabullenmişti artık.
Ama Nihal onun varlığını bu kadar çabuk kabullenemiyordu işte. 
Neden o da Bülent gibi olamıyordu? Bihter ve Bülent iki iyi arkadaş olmuşlardı. İlgiden hoşlanan Bülent Bihterde bir hazineye kavuşmuştu. Genç kadın ona sokuldukca Bülentte cesaretleniyor, kalbini tümüyle ona  açıyordu. Bihtere bakarken nasıl da gözlerinin içi parlıyordu. Bir zamanlar Bülent Nihalede öyle hayran hayran bakar ve dinlerdi. Şimdilerde ise aralarında bir umursamazlık vardı. Ablasının her dediğine bir kulp takıp kendine göre yorumluyor, lafına karşılık verirken bazen Bihterin ağzını yapıyordu. Nihal o zaman kardeşi değilde adeta Bihter konuşuyor zannederdi. Çok sık olmasa da, ara sıra kendini Bihterin koyduğu şartlanmadan kurtarıyor, yine eski yaramaz ve maskara Bülent oluveriyordu. Yine de hep bir tedirgindi:
- Aman annem duymasın!

Onun tasvip etmeyeceğini bildiği birşey yaptığında:
- Anneme söylemezsin değil mi?

ANNE. Bu tek kelime nasıl canını yakıyordu Nihalin:
- Zavallı anneciğim. Nasıl unuturlar seni?

Demek artık unutulma sırası ona, Nihale gelmişti. Günü geçince insanlar nasıl da oyuncak gibi bir kenara atılıyorlardı. Belki de onlara haksızlık ediyordu. Eğer onu kimse sevmemiş olsa yaşar mıydı? Bak işte nefes alıyordu. Çok değilse de arada bir gülümsüyordu. Demekki hala onu seven birileri vardı. Belki bir parçacık, belki de birazdan biraz daha fazla. Öyle olmalıydı. Unutulmak bu kadar kolay olamazdı.
Yatağının üzerinde uzanırken buna  kendi kendini ikna ederken neden bu kadar abarttığına içerledi. Yalandan da olsa neşeli bir tavır takınıp yukarıya, piyano odasına çıktı. Parmakları tuşlara basar basmaz hoş bir melodi etrafı sardı. Az sonra Bülent kapıdan içeri fırladı. Ardından Behlül ağır adımlarla odaya girdi. Kardeşi el çırparken Behlül tempo tutar gibi hareketler yapıyordu. Nihal onları fark edince gülümsedi. Son notaları çaldıktan sonra durdu. Bu ani bitişe Bülent ve Behlül şaşırdılar:
- Ah! Neden durdun abla? Ne güzel çalıyordun. 

Behlül Nihalin elini tuttu:
- Hadi devam et!

Nihal elini ondan aldı:
- Ne çalayım?
- Neşeli birşey olsun abla. Şu olur mu?

Bülent masanın üzerindeki açık notaları gösterip ablasına uzattı. Nihal onun saçını okşayıp notaları aldı:
- Bir deneyelim bakalım!

Notalara göz gezdirdi:
- Bunu hiç çalışmadım.
- Hangisi?

Behlül alıp baktı:
- Şaka yapıyorsun? Bu benim favorilerimden. Çekil bakalım biraz kenara.

Nihalin yanındaki sandalyeye oturdu:
- Başla!

Nihal başını iyi girdi. Sonra biraz şaşırdı ve bazı bölümleri tekrarladı. Behlül ona eşlik ediyor, ellerini onun ellerinin üstüne koyup doğru tuşlara basmasına yardım ediyordu:
- Kapa gözlerini Nihal.
- O zaman tuşları göremem.
- Benim ellerimle görmeye çalış. Bana güven.

Nihal gözlerini yumarak Behlülün parmaklarını hissetmeye çalıştı. Doğru mu yapıyordu bilmiyordu, ama çıkan ses harikaydı. Bir süre böylece çaldılar. Artık Nihalin parmakları ondan bağımsız hareket ediyor gibiydi. Kendini müziğin akışına bırakırken gözlerini açmadan Behlüle "bırakabilirsin" dedi. İnanılmayacak gibiydi; Nihal parçayı hatasız çalıyordu. Yavaş yavaş gözlerini açarken içinde uyanmış olan küçük  kadının coşkusuyla son notaları dönerek ayakta tamamladı. Sonra kendini oradaki bir koltuğa attı.

Behlül alkışladı:
- Mükemmel!

Kelimeler kifayetsizdi. Şaşılacak şeydi. Bu kızda nasıl bir cevher vardı ki öğretilenleri hemen yalayıp yutuyordu. Kimbilir, belkide bu onun içinde kopan fırtınaların eseriydi. Herşeyin bir bedeli olduğu gibi, her acının da bir mükafatı vardı. Bu kız adeta acıdan besleniyordu. Onu bu kadar bedbaht eden şeyler ona nasıl bir güç aşılıyor, nasıl bir lütufta bulunuyorlardı. Nihal bunun farkında bile değildi. Behlül bugün Nihale gıpta etti. Şu küçük başın içinde neler oluyordu da bu şekilde dışarı yansıyordu?

Bülente odasına kadar eşlik ettikten sonra Behlül ve Nihal oturma odasına geçtiler. Bihterle Adnan bey odalarına çekilmişlerdi.

Behlül Nihalin minik burnuna dokunarak:
- Farkındasın değil mi? Son zamanlarda hiç kavga etmiyoruz. Bu biraz tuhafına gitmiyor mu?
- İyi ya. Siz hep şikayet ediyordunuz. Bak akıllı uslu bir kız oldum işte. Buna sevinmen lazım.
- Hayır üzülüyorum. Burda, yanımda oturanın Nihal olduğundan emin değilim.
- Benim işte! Kim olacak!
- Öyle değil. İçindekini dışına yansıtmıyorsun. İyice kapalı kutu oldun. Neden anlatmıyorsun?
- Neyi? Bazen patlamaya hazır bir bomba gibi hissettiğimi mi? Bazen de kendi kabuğuma çekilmek, kimseyi görmemek, hiçbir şey düşünmemek istiyorum. Ama ölümü bile düşünüyorum. Sence ben deliriyor muyum?

Behlül bir kahkaha attı. Ne masum sormuştu:
- Hayır, sen büyüme çağında olduğun için bu kadar karmaşık duygular içindesin. Bu çağlardaki hemen herkes ölümü düşünür. Buna ergenlik diyoruz.
- Ben sadece düşünmüyorum. Ölümü istiyorum.

Genç adam duyduğu şey karşısında durgunlaştı. Bir süre sessiz kalıp sonra bir karara vardı:
- Ne yapalım biliyor musun Nihal? Seninle dost olalım. Bu tür şeyleri düşündüğümüz anda birbirimize anlatalım.
- Bilmem. Düşünmem lazım.

Behlül alıngan bir tavırla:
- Nasıl yani? Bunda düşünecek ne var?
- Dostlar birbirine her şeyini anlatırlar değil mi?
- Evet.
- Ama ben sana herşeyi anlatamam. Çünkü... sana güvenmiyorum.

******

Okumanıza sağlık:)

Devamı haftaya inşallah.

Sevgiler❤

Continue Reading

You'll Also Like

Atlas By m

Romance

50K 4.1K 19
Bir mantık evliliği hikayesi.
4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
736K 28.1K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
22.2M 902K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...