5. Yanlız kalabalıklar

468 10 4
                                    

Ertesi gün evi bir telaştır aldı. Sabah erkenden akşamki davet için hazırlıklar başladı. Bihter ve Nihal kuaförden sonra kıyafetlerinin son rütuşlarını hallettiler. Firdevs hanım Bihteri arayıp ona haber vermedikleri için bir güzel azarladı. Ona davetiye gönderilmemişti. Nasıl olurda böyle seçkin bir davette bulunamıyordu? Bihter annesini kayle almadı. Nihayet akşam geldi çattı. Beyler aşağı inip hanımları beklemeye başladı. Bihterin herşeyi tamamdı da sadece pırlanta küpesinin diğer eşini bulamıyordu. Evdeki tüm hizmetkarlar aramaya koyuldu. Bihter Nihale tekrar tekrar soruyordu:
- Evin içinde nereye gider? Geçen akşam sen takmıştın. Yerine koyduğuna emin misin?
- Bilmiyorum. Takıları aşağıda bırakmıştım. Cemile odaya bırakmış sonra. Başka birşey taksan? Herkes bizi bekliyor.
- Onlar benim en sevdiğim küpelerdi. Babam hediye etmişti, hatırası var. Bulamazsam çok üzülürüm.
- Özür dilerim, bu kadar önemli olduğunu bilseydim...

Aklına Behlül geldi. En son onun avcundaydı. Odanın kapısı tıklandı ve Behlül onlara seslendi:
- Hadi ama! Bitmedi mi? Geç kalacağız!

Nihal kapıyı açıp önünde duran genç adamı salona doğru itti:
- Geçen aşağıda bıraktığım takılar. Onlardan bir pırlanta küpe kayıp. Gördün mü?
- Hayır, hepsini aşağıda bıraktım. Hem şimdi küpenin sırası mı? Geç kalıyoruz!
- Bihter o küpeleri takmak istiyor.

Behlül alaylı güldü:
- Canım başka küpesi yok mu? Bu kadar zaman bir küpe için mi bekletiliyoruz? Aşk olsun yani!
- Takıları koyduğun yere bir baksan?
- Üfff. Vallahi bakamam! Saatimi odamdan alıp çıkacağım. Ne haliniz varsa görün!

Nihal aşağı inip ortalığa bir daha baktı. Adnan bey sabırsızdı:
- Bihter nerde? Gitmemiz lazım artık!
- Geliyor baba, şimdi inecek.

Bu arada Behlül odasına girip yatağının üstüne bıraktığı saatini aldı. Etrafa çıkmadan şöyle bir bakarken gözü bir parlaklığa değdi. Az önce takım elbisenin ceketini astığı sandalyenin altında Bihterin küpesini buldu. Eline alıp inceledi:
- Bu kadar curcuna bunun için mi?

Kapısını kapatıp Bihterin odasına doğru yöneldi. Kapıyı vurup içeri girdi. "Küpeni buldum yenge buyrun...", demeye kalmadı, affaladı. Karşısında kırmızı bir tuvaletin içinde muhteşem bir güzellik duruyordu. Kendini ona hayran hayran bakmaktan alı koyamadı. Nutku tutulmuştu. Yutkunarak kendini toparladı:
- Küpeni buldum yenge. Bu mu?  

Bihterin sevinçten gözleri ışıldadı:
- Ah ne iyi, bulamayacağım diye üzülüyordum. Manevi değeri çok büyük.

Behlül ne diyeceğini bilemez halde hala Bihteri seyrediyordu. Genç kadın ona ne olduğunu anlamamıştı:
- E hadi aşağı inelim. Zaten Adnanı çok beklettim.  

Behlül kibar bir edayla:
- Kolunuza girme şerefini bana verirmisiniz yenge?
- Elbette. Yanlız bir konuda anlaşalım. Bana bir daha yenge deme. Bu sıfatı kendime hiç yakıştırmıyorum. Sen söyle! Hiç öyle yenge hali var mı bende?
- Doğru söylüyorsunuz. Sizi gören evli bile demez. Öyle genç ve güzelsiniz ki.

Bunu söylerken gözlerinin içine bakmıştı. Onu etkileyebilmiş miydi?
Bihter gülerek boğazını temizledi:
- Çok teşekkür ederim. Umarım bu sözlerin samimidir. Malum, ezberin çok iyi.
- Size bakan birinin söz ezberlemesene gerek yok. Siz başlı başına bir ilham kaynağısınız zaten.
- Bu kadar tatlı söz yeter. Hadi gidelim.

Kolunu ona verirken Behlül kalbinin daha hızlı attığını hissetti. Ne oluyordu ona? Bu heyecan nedendi? O bu toy hallerini çoktan arkasında bırakmamış mıydı? Merdivenlerin sonunda Adnan bey karısını genç adamın kolundan aldı:
- Göz kamaştırıyorsun sevgilim.
- Sende çok yakışıklısın.

Aşk-ı Memnu Reprise Where stories live. Discover now