YARALASAR(Kitap Oldu)

By Maral_Atmc6

14.7M 596K 634K

"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "... More

Tanıtım
(1) Mühür.
(2) Mahkum Yankı Sarmaşık.
(3) Ensemdeki Nefes.
(4) Tesis.
(5) Yarasalar.
(6) Direniş.
(7) Uyurgezer.
(8) Sen Uyuma.
(9) Ceza ve Kriz.
(10) Kaçarsan Cezalandırılırsın.
Duyuru.
Yaralasar 2!
Duyuru.
(11) Hepsini Ateşe At.
(12) Görüşmemek Dileğiyle.
(13) Karanlığın İçinde.
(14) Beklenmeyen Rekabet.
(15) Kuralsız Oynayanlar.
(16) İhanet Dedikleri Bu Mu?
(17) İşte Benim Ekibim.
(18) İnadım İnat!
(19) Arkadaşına Veda Et.
(20) Kapana Kısılmak.
(21) Uykuda Firar.
(22) Sana Çekiliyorum.
(23) İnfaz Emri.
(24) Ajan ve Öğrenci.
(25) Sürpriz Buluşma.
(26) Kalbimin Sorunu Ne?
(27) Yarala-Sar.
(28) Okuldaki Büyük Sürpriz.
(29) Acıkanlar El Kaldırsın.
(30) Bizler Unutulduk.
(31) Sen Sevilecek Türden Değilsin.
(32) Kimseye Eyvallahım Yok!
(33) Elimi Tut.
(34) Kalbim Ellerinde.
(35) Karanlıktaki Kabus.
(36) Güven Eksikliği.
(37) Küçük Bir Bahis.
(39) Neredesin Efe?
(40) Allah Senin Gibi Öcü'nün Belasını Versin!
(41) Kanlı Bir Oyun.
(42) Acıyor, Çok Acıyor.
(43) Ölmeme İzin Verme.
(44) Tebrikler Bu Sefer İyi Yerden Vurdun.
(45) Kurtuluş
(46) Bir Kadın Saçlarını Kesiyorsa...
(47)PARÇALANDIK
(48) Bu Adam Laftan Anlamıyor!
(49) Kırgınım Sana Ve Birçok Şeye
(50) Kedilerden Nefret Ediyorum!

(38) Pes Etmek Yok!

137K 9K 5.8K
By Maral_Atmc6

Gizemli Kişiden

Hangisinin dövüş sanatları konusunda daha iyi olduğunu bilmiyordum ama izlemesi zevkli olacaktı. İki güçlü Yarasa nihayet karşı karşıyaydı, kazanacak olan tarafsa şu an için meçhuldü. Fulya gücünü bitmek bilmeyen hırslarından alıyordu. Yankı ise âdeta nefretten besleniyordu. İkisi de masum değildi, ikisi de saflığın özünü içinde taşımıyordu. Bu kızlar aileleri tarafından dışlandığı için kendilerinden başka kimseyi önemsemiyordu. Gerçi bu konuda Yankı rakibine göre daha az bencildi. Fulya hedefleri konusunda yoluna çıkan herkesi bir kalemde silecek biriydi. Merhamet nedir bilmezdi. Bu yönü beni cezbediyordu.

Çok yakında ölecek olması ne büyük kayıp!

Yankı'ya gelince... Asla tam olarak Yankı olamayacaktı. Yanındaki arkadaşlarına çocukluktan gelen bir sevgiyle bağlı oldukça asla zincirlerini kıramazdı. Altuğ, onu Sedef kalmaya zorlarken tamamen Yankı olamazdı. Benim istediğim de buydu çünkü Sedef, Yankı'yı zayıf kılıyordu. Bu yüzden bana karşı çıkamayacak kadar zayıftı ve benden korkmalıydı. Benim yanımda bana itaat eden Sedef, diğerlerinin yanında hepsinin nefretini kazanacak kadar Yankı olmalıydı. Yalnızlaşmalıydı ki bana koşulsuz itaat edebilsin.

Dikbaşlı ve asi olması onda en tiksindiğim özellikti. Benim küçük Yarasa'm bana boyun eğmeliydi ve bunun için de çok güzel bir planım vardı. Altuğ'dan kurtulmadıkça o bana bağlanamazdı. Altuğ'un bu oyundan çıkma vakti gelmişti. Yarın gece bu iş bitecekti. Sadece Altuğ'dan değil, bana engel olacak herkesten yarın gece kurtulmak için sabırsızlanıyordum.

Bulunduğum yerden onları izlerken tesise doğru giden Efe'yi görünce dudaklarım kıvrıldı. Çalan telefonu açarken gözlerimi ondan ayırmadım. "Efe'yi alın ve konuşmadan onu ortadan kaldırın." Gerçekleri çözmüştü bu korkak çocuk. Altuğ'a ya da en önemlisi Yankı'ya bir şey söylemeden ortadan kalkmalıydı. Şu anda herkes Fulya ve Yankı'ya odaklandığı için kimse onun yokluğunun farkına varmazdı.

"Öldürelim mi?" Telefonun diğer ucundan gelen soruyla gözlerim Fulya'dan sıkı bir yumruk yiyen kızı buldu.

"Evet, on dakika içinde öldüğünü duymak istiyorum." Zekâsından çok, korkak olması ilgimi çekiyordu. Bu sebeple şu ana kadar ona dokunmamıştım. Korkusu onu kölem yaparken zekâsını diğerlerine karşı kullanabilirdim.

Lakin arkadaşlarına olan bağlılığını görmek onu gözden çıkarmama sebep oluyordu. Fulya gibi aklını kullansaydı, bir süre daha yaşamasına izin verebilirdim ama sıska çocuk arkadaşlarına ihanet edecek birine benzemiyordu. Benim safımda yer almayacaksa yaşaması gereksizdi.

Gözlerimi Yankı'dan ayırmazken Fulya'nın onu fazlasıyla zorladığını görmek dudaklarımın kıvrılmasını sağladı. Acı çekmesini seviyordum, onun savunmasızlığı hoşuma gidiyordu. Özellikle acıyla attığı çığlıklar beni mest ediyordu. Hayatta tutmak istediğim tek kişi olmasına rağmen acı çektirmek istediğim tek kişi de yine oydu. Fulya onun karnına tekme atınca geriye doğru sendelerken, başını kaldırıp etrafındaki kişilere baktı.

Yüzüne yapışan saçları çekerken gözleri birini arar gibiydi. "Kuzey!" diye bağırarak ağzındaki kanı tükürdü.

"Efe hangi cehennemde? Git ve onu buraya getir!" diye bağırdığında Fulya'nın hamlesinden kendisini son anda kurtarmıştı. Şimdi Efe'yi neden istemişti? Planlarımı fark edecek kadar zeki değildi!

Kaşlarımı çattığımda Fulya'nın yerinde olmayı ne kadar çok istediğimi fark ettim! Bana karşı yaptığı her hareket ona işkence yapma arzumu çoğaltıyordu. Kuzey tesise doğru Efe'yi bulmak için gidince, "İkisini de fazla ses çıkarmadan öldürün!" dedim telefonun diğer tarafında olan adamıma.

Kameralar çoktan devre dışı kaldığı için temiz bir iş olacaktı. Ancak Yankı'nın bu ani çıkışı Altuğ'u uyandırmış olmalı ki kaşlarını çatarak etrafına baktı. Efe'yi bulamayınca o da Kuzey'in peşinden gitmişti. "Altuğ geliyor! Kameraları derhal çalıştır. Çocuğa da dokunmayın," dedim. Tüm planlarımı altüst eden kıza yumruklarımı sıkarak baktım. Bu yaptığı şeyin cezasını ödeyecekti. Efe içeride Altuğ'a bildiklerini anlatırsa işim biterdi!

Şu an için tek temennim Efe'nin konuşmak için Yankı'yı beklemesiydi. Böylece o boşluktan faydalanarak onu ortadan kaldırabilirdim! "Sana yarın için söylediklerimi hatırlıyor musun?" diye sordum.

Telefondan gelen onaylayan mırıltılarla dudaklarım kıvrıldı. "Yarın bu iş bitmeli. Ne demek istediğimi anladın mı?"

"Merak etme, her şey plana uygun gidiyor. Gidecekleri mekândaki garsonlardan birini tuttum. Söylediğin gibi eğitmenlerin yemeğinin içine zehir ve çaylaklarınkine de uyku ilacı katacak." Yarın Buket'in doğum günüydü. Altuğ onun doğum gününü kutlamak için lüks bir restoranı yarın için kapatmıştı.

Bu bilgiye ulaşmam çok zor olmamıştı. O yüzden hangi restorana gideceklerini öğrenmiştim. Büyük ihtimalle kendisi yemekteyken çaylakları burada savunmasız bırakmayacaktı. Onları da yemeğe götüreceğine emindim. Altuğ'un zekâsını hafife almamam gerektiğini bildiğim için başlangıç yemeklerinin içinde zehir olmayacaktı. Ancak sohbet ilerledikçe gevşeyecekleri için daha sonra gelecek tüm yemeklerin içinde son derece ölümcül bir zehir olacaktı. Onlar ölümü hissedip kan kusarak kıvranmaya başladıklarında Yarasalar derin bir uykuya dalacaktı.

Restoranda onlardan başka kimse olmayacağı için müdahale edecek de kimse olmayacaktı. Diğer garsonların işini bitirdikten sonra ortaya çıkan adamlarım Yarasaları alırken, ben de ölmek üzere olan Altuğ'a patronun kim olduğunu zevkle gösterecektim. Bu planda hataya yer yoktu, kusursuz bir plandı. Yarasalar için özel hazırlattığım küçük sürprizim onlara en büyük işkence olurken ben hepsinin acısından beslenip eğlenebilecektim. Bunca yıl yaşamalarına izin vermiştim. Şimdi benim Yarasaların hasat zamanıydı. Alaz Altuğ Sipahi, yarın bu oyunu kimin kazandığını görecekti!

Kuzey ve Efe ile birlikte yeniden dövüş sahasına geldiklerinde Efe'nin konuşmadığını tavırlarından anladım. Beni bulacak nasıl bir kanıt bulmuş olabilirdi, bilmiyordum ama kim olduğumu bildiğine emindim. İyice hararetlenen dövüşe odaklandığımda herkesin nefesini tuttuğunu gördüm çünkü Yankı kanlar içinde yerdeydi. Altuğ yumruklarını sıkarken Fulya'nın o budala kıza karşı daha acımasız olmasını istedim.

Ancak yerde dizlerinin üzerinde olan küçük Yarasa'm, dudaklarından kanlar akarken aniden gülmeye başladı. "Hadi ama sinsi yılan, bana daha fazlasını yapmak istediğini sanıyordum," dedi. Dizlerinin üzerindeyken gülerek söyledikleri aklını kaçırdığını gösteriyordu.

"Yapma!" Altuğ'un tısladığını duydum. "Onu kışkırtma!" Benim olanın acı çekmesinden hoşlanmıyordu ve bu da oyunu daha eğlenceli kılıyordu. Çünkü küçük Yarasa'm acı çektikçe onun da acı çektiğini bilmek bana inanılmaz bir haz veriyordu. Yankı'nın onun zaafı haline gelmesi için çok sabretmiştim. Artık istese de onu bana karşı kullanamazdı.

"Sabırlı ol, tatlım," diyen Fulya gülerek ona doğru yürüdü ve tam çenesine attığı tekmeyle Yankı'yı sırtüstü yere düşürdü. "Henüz yeni ısınıyorum." Bu kızdaki acımasızlığı seviyordum ve bir o kadar da beni iğrendiriyordu.

İnleyerek doğrulmaya çalışırken elini yere bastırdı ve Fulya tüm gücüyle karnına tekme atınca yere yığıldı. Karnını tutarak attığı çığlıkları deli gibi arzuluyordum. Gözlerimi kapatarak onun çığlığını dinlemek için inanılmaz bir istek duydum. "Kahretsin, bu iyiydi!" Canı yanarken bile hâlâ nasıl alay ettiğini anlayamıyordum. Hiçbir zaman onu gerçekten ciddiyetini takınmış bir şekilde göremeyeceğimin farkındaydım. Alaycı olmak onun karakterinin büyük bir parçasıydı.

"Yalnız..." dediğinde öksürmeye başladı. Yüzü yere doğru bakarken ellerinin ve dizlerinin üzerinde duruyordu. "Yeterince iyi değilsin çünkü hâlâ yaşıyorum." Yediği onca dayağa rağmen ayağa kalkmayı başardı.

Yüzü yara bere içinde kalmıştı ve burnundaki kanlar dudaklarından çenesine süzülüyordu. Siyah saçları fazla terlediği için yüzüne yapışırken ayakta zor duruyordu. "Beni öldürmek istemiyor musun?"

Dudaklarındaki kanı elinin tersiyle sildi. "İşte sana bir fırsat." Kollarını iki yanına açarak güldü. "Hadi, bitirsene işimi! Alsana yersiz intikamını." Eceline susamıştı ama ölmesine asla izin veremezdim. Acısı bana zevk verse de ölümü beni çıldırtırdı! O bana aitti ve benim olanın canını kimse alamazdı. Buna izin vermeyecektim.

"Zavallı Sedefcik." Fulya sırıtarak onunla olan mesafesini iki adımda kapattı. Sert bir yumruk savurduğunda gözleri tehlikeli bir şekilde ışıldayan Yankı, onun bileğini havada tuttu. "Sedef mi?" Kahkaha atarak onun bileğini ani bir hamleyle bükerek Fulya'nın arkasına geçti.

Fulya'nın bileğini sırtında tek eliyle sabitlerken, diğer eliyle ensesindeki saçları kavradı. "Çok ayıp, tatlım çünkü ben seni henüz Yankı ile tanıştırmadım!" Saçlarından asılarak onun başını hafifçe geriye çektiği gibi yere doğru fırlattı.

"Yok artık." Ormanda bana fazlasıyla zorluk çıkaran Yosun şaşkındı. "Yediği onca dayağa rağmen bunu yapacak gücü nereden buldu?" Altuğ'un rahatlayarak verdiği nefesler canımı sıktı. Hayır, bu dövüşten mutlu ayrılamazdı!

Fulya'ya doğru yürüdüğü esnada yerdeki kız bir anda ona doğru döndü ve Yankı'nın bacağını tutarak çekti. Şimdi ikisi de yerdeydi. "Sen bana yaptıklarının hesabını vermeden buradan çıkmayacaksın!" Fulya öfkeyle gürleyip Yankı'nın üzerine atlayınca, yumruklarını büyük bir nefretle onun yüzüne geçirdi. İşin garip yanı, Yankı kendisini savunmak için hiçbir şey yapmıyordu.

"Bu kadar yeter, başlarım böyle maça!" diyen Kuzey, kaşlarını çatarak dövüş sahasına doğru bir adım atmıştı ki Ecrin koşarak onun önüne geçti. "Bunu yaparsan Yankı kendisine geldiğinde çok kızar."

"Umurumda değil!" diyen Kuzey yumruklarını sıkıyordu. Sedef'in acısına kayıtsız kalamıyordu. "Şuna baksana, kendisini savunacak hali bile yok. Bu saçma işi bitireceğim." Yankı'nın yediği her yumrukta Kuzey daha fazla çıldırıyordu. Onun için hazırladığım sürprizi bilseydi, arkadaşı yerine kendisi için endişelenmesi gerektiğini de bilirdi.

Naz, "Biraz daha bekleyelim," dediğinde kaşlarını çatan Yiğit, "Neyi? Ölmesini mi? Bu gidişle ölecek, bunu izlemeyeceğim!" diye bağırdı.

Hakan, "Onun yerine beni çıkarın!" derken çenesi seğiriyordu. "Karşıma da Fulya'yı temsil eden Esad ya da artık o takımda kaç erkek varsa çıkarın ama Sakar'ı alın oradan!" Takımdaki erkeklerin hepsi çıldırmıştı. Fulya'nın erkek olmasını ne çok istediklerini görebiliyordum. Tabii, Efe dışında... O gereksiz çocuk ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu.

Üçüne de öfkeyle bakan Ecrin, "Bizim hoşumuza mı gidiyor onu böyle izlemek!" diyerek onları kontrol altında tutmaya çalışmıştı. "Ama Sarmaşık kendinden geçip bayılana kadar kimse müdahale etmeyecek. Siz erkeklerde işler nasıl yürüyor, bilmem fakat biz kızların kaybetmeye tahammülü yok," dedi. Hepsi isteksizce tamam anlamında başını salladı lakin bu gönülsüz bir teslimiyetti.

Fulya'ya bakarak, "Bilmiyordum!" diye öfkeyle bağıran Yankı'nın feryadıyla tüm gözler ona çevrildi. "Çocuktum!" Fulya'yı üzerinden iterek ellerini yere bastırınca zorlukla birkaç denemenin ardından ayağa kalkabildi.

"Yedi yaşında yaptığım bir şey için beni suçlamaktan vazgeç." Soluk soluğa ellerini dizlerine koymuş, nefes almaya çalışıyordu. Tam olarak hangi konudan bahsediyordu?

Fulya bağırarak, "Ben de çocuktum!" dedi ve kızın üzerine yürüdü. "Yalan söylediğinde ben de çocuktum." Nefret dolu yumruğu Yankı'nın yüzünü buldu. Burnundan fışkıran kanlar duracak gibi değildi.

Herkes ne olduğunu çözmeye çalışırken çoğu kişi geçmişi konuştuklarını anladı. Bu ikisinin arasında geçmişte her ne olduysa şimdi bu durumdaydılar. Fulya onun saçlarına yapışınca dudaklarını Yankı'nın kulağına yaklaştırdı ve her ne söylediyse Yankı'nın mavi gözlerinin adım adım nasıl değiştiğini gördüm. Fulya sırıtarak hâlâ bir şeyler söylüyordu fakat Yankı yerinde kaskatı kesilmiş, hiç kıpırdamıyordu.

Ölüm, evet ilk kez küçük Yarasa'mın gözlerinde ölümü görüyordum. "Sen hastasın!" diye bağırarak Fulya'yı itmesi uzun sürmedi. "Aman Allah'ım, senin tedavi olmaya ihtiyacın var!"

Şoka girmiş gibiydi. "Ve bugün bu iş bitecek!" diye bağırdığında sanki yeniden doğmuş gibi güçlü görünüyordu. Yankı şu an nefretten doğmuş bir ölüm meleğini andırıyordu. Kanla yıkanmış güzel bir ölüm meleğini.

"Hadi!" Ruhsuzca Fulya'ya doğru bir adım attı. "Bitirelim şu işi!" Bu sözlerden sonra nefesimi tuttuğumu fark ettim. Bu gözlerde Sedef'ten en küçük bir iz yoktu, bu gözler Yankı Sarmaşık'a aitti.



***

Yankı

Beni yere düşürüp üzerime çıkmadan önce ne demişti bu salak? "Geçmişte beni yalancı olmakla suçlarken de böyle acı çekiyor muydun?" Evet, tam olarak böyle söylemişti. Sorduğu soruya gelirsek de şu anda yediğim yumruklar yüzünden acı çektiğim doğruydu ama geçmiş derken neyi kastediyordu? Zihnimde hayal meyal bir sahne canlandığında Fulya'nın yumruklarını bedenimde hissettim. Yattığım yerden ona karşılık veremeyecek kadar geçmişe çekilmiştim.

13 yıl önce / Menekşe Çocuk Yurdu

Müdire annenin kapısını tıklatarak odasına girdim. Öğle vakti beni neden çağırdığını merak ediyordum. Dikkatimi masasında oturan kadından daha çok çeken bir şey vardı. O da karşısında ayakta duran çocuktu. "Gel Sedef," dedi ve tebessüm etti. Kapıyı kapatmamı işaret edince dediğini yaptım ve Fulya'nın yanında durdum.

"Yine ne yılanlık yaptın da buradayım, Fulya?" Karşımdaki müdire anneye bakarak fısıldadığımda o da aynı şekilde müdire anneyi izliyordu. "Kes sesini ve sadece sana sorulan sorulara yalansız cevap ver." Tıslar gibi çıkardığı ses bana gerçekten yılanları hatırlattı. Eğer Kuzey doğru söylediyse, yani benim annem bir kediyse o zaman Fulya'nın annesi de bir yılan mı oluyordu? Yılanlarla bir akrabalığı olmalıydı.

"Yılanları sever misin Fulya?" Bunu gerçekten merak ettiğim için sormuştum.

Soruma karşılık kaşlarını çattı. Kolumu tutup ısırınca haykırdım. "Bırak! Zehrin kanıma karıştıysa sana bunu ödetirim!" O benim koluma dişlerini geçirirken ben de onun saçlarını ellerime dolayıp tüm gücümle çekmeye başladım.

"Ayrılın, derhal!" Müdire anne bir eliyle Fulya'yı geriye doğru çekerken, diğer eliyle de beni çekmeye çalışıyordu. "Bıktım sizin kavganızdan! Sedef! Fulya!" Gök gürültüsünü andıran sesiyle konuşması demek, ağır bir ceza yola çıkmış ve birazdan bize ulaşacak demekti.

Fulya ile ayrıldığımızda kolumda bıraktığı diş izlerine bakıp sırıttı. Ona gülerek karşılık verdim. "Bak bende ne var?" Elimdeki bir avuç sarı saçı gösterince, aptal kız bunu yeni fark etmiş gibi bağırdı.

Tekrar bana saldırınca müdire anne hemen araya girdi. "Fulya, pencerenin yanında dur!" Kaşlarını çatarak bana döndü. "Sen de kapının yanına geç Sedef!" Çok zeki kadın vesselam. Önce sanki bunun olacağını bilmiyormuş gibi bizi yan yana getirdi, şimdi de kendince önlem alıyordu.

Fulya ile birbirimizden uzak köşelerde durduğumuzda müdire anne işini sağlama almış, ortada dikiliyordu. "Sedef..." dediği an hemen lafa girdim. "Ben çalmadım! Bu yılanın hiçbir şeyini çalmadım. Kıyafetlerini de parçalamadım ve yatağına gece gizlice su da dökmedim. Genelde ne zaman korksa yatağına işiyor ve Sedef su döktü diye yalan söylüyor. Yemekhanedeki tabakları da kırmadım, dolabınızı karıştıran da ben değilim ve daha aklıma gelmeyen bir sürü şeyi de ben yapmadım." Kadın afallayarak bana bakarken sadece omuz silktim.

Genelde bu tür suçlamalar için beni odasına çağırdığından önceden savunmamı yapayım demiştim. Çünkü doğrudan Fulya'dan duyduklarıyla beni yargılayıp ceza veriyor, kendimi savunmama hiç izin vermiyordu.

"Umarım büyüdüğünde bu çenenin bir ayarı olur." Sanırım bana güzel bir şey söylemedi.

"Her neyse." Sanki görünmez sinekleri kovalıyormuş gibi elini yüzüne doğru salladı. "Fulya, bahçıvanımız Ufuk Bey'in onu taciz ettiğini söylüyor ve sen her şeyi görmüşsün. Bu doğru mu?" Gözlerini kısarak bana bakıyordu. Eğer bana tacizin kelime anlamını söylerse belki ona cevap verebilirdim.

Acaba küfür gibi bir şey mi bu taciz dediği?

Sabırsız sesiyle, "Konuşsana, evladım!" dediğinde kafamı kaşıdım. "Taciz ne, müdire anne?" Benden bıkmış gibi bakan kadın, sorduğum soruyu nasıl cevaplayacağını düşünüyordu. "Dokunmak, Sedef. Bahçıvan Ufuk, gerçekten Fulya'ya dokunmaya çalıştı mı?"

"Niye, Fulya'ya dokunamaz mı?" dediğimde her ikisi de üzerime atlayacak gibi bakınca, ben tam olarak hangi kısmı anlamadığımı bilemedim.

"Aptal mısın, evladım? Daha nasıl anlatabilirim?"

"Aptal değilim, yedi yaşındayım. Benim anlayacağım şekilde anlatsan? Bildiğim kadarıyla büyük insanlar bana çocuk diyor."

"Sedef!"

"Allah belamı versin ki bir şey anlamadım!" Ağlamaklı bir sesle hızlıca konuştum. Bana ne zaman bağırsa canımı yaktığı için korkmaya başlardım.

"Boynumu kokladı!" Fulya da ağlayacak gibiydi. "Arka bahçede kolumu sıkarak boynumu kokladığını sen de gördün! Hadi, anlat ona." Bir süre hiç konuşmadan düşündüm.

Bu sabah Ecrin'i bulmak için arka bahçeye gittiğimde onları gördüğümü hatırladım. Ufuk amca Fulya'nın kolunu sıkarak onun üzerine eğilmişti, Fulya ise ağlıyordu. Yanlarına giderek ne olduğunu sorduğumda ise Ufuk amca hemen Fulya'dan uzaklaşmıştı. Fulya ağlayarak yurda koşarken Ufuk amca bana onun saçına yapışan sakızı çıkartırken istemeden canını yaktığını söylemişti.

"Yalan söylüyor, Ufuk amca ona hiç dokunmadı," dedim. Fulya gözlerini irice açarak bana bakıyordu. Lakin bana yaptığı gibi Ufuk amcanın da ceza alması için yine yalan söylediğini bildiğimden onu görmezden geldim. Bu kız, insanlara zarar vermeden duramıyordu.

"Yalan değildi!" dedi ve ağlayarak üzerime atıldı ama müdire anne buna izin vermedi.

"Orada ne kadar çok korktuğumu bilemezsin!" dedi. Onun yüzünden o karanlık kilerde korktuğum gibi mi korkmuştu? Veya yapmadığım şeyler yüzünden yediğim dayaklar kadar mıydı? Hayır, bu kız korkunun ne olduğunu bilmiyordu.

"Yalan söylemeyi kes, ben dediğin gibi bir şey görmedim." Son söylediklerimden sonra müdire anne ilk kez bana inanmayı seçmişti. "Fulya, dışarı çık!"

"Ama..."

"Sana dışarı çık dedim!" Fulya yerinden sıçrarken kapıya doğru yürüdü. Fakat yanımda durunca gözlerinde her zamankinden daha büyük bir kin vardı. "Bunu yanına bırakmam!"

Kız, kapıyı çarpıp çıkınca müdire anne bana doğru döndü. "Gidebilirsin Sedef." Tebessüm ederek başımı salladım ve kapıya yöneldim. Az önce burada ne olmuştu, bilmiyordum.

Elim kapı kolunu bulunca içimden kendime kızarak müdire anneye döndüm. "Ağlıyordu."

Gözleri hemen beni bulan kadına başımı salladım. "Fulya orada ağlıyordu. Ufuk amca onun bir kolunu sıkarak üzerine eğilmişken Fulya ağlıyordu ve çok korkmuştu. Ufuk amca bana onun saçındaki sakızı çıkardığını söyledi. Taciz ne demek gerçekten bilmiyorum ama gördüklerim bu kadar. Bilirsiniz, Fulya kolay ağlayan bir kız değil, özellikle saçına yapışan bir sakız yüzünden asla ağlamaz ama bu sabah ağlıyordu." Kadının rengi atmıştı. Yumruklarını sıkarak polisi ararken beni dışarı çıkartmıştı.

O günden sonra Ufuk amcayı hiç görmemiştim.

Şimdiki zaman

Çıldırmıştı ve beni de çıldırtmayı başarmıştı akıl hastası. Kahretsin! Fulya gerçekten hastaydı! Yüzüme sayısız yumruk yerken onu üzerimden ittim. "Bilmiyordum!" Hatırladıklarımın etkisiyle bağırdım. "Çocuktum!" O yaşlarda bir erkeğin tacizine uğramak nedir, bilemezdim. "Yedi yaşımdayken yaptığım bir şey için beni suçlamaktan vazgeç!" Kendimi zorlayarak ayağa kalkmayı başarmıştım.

Bu kızın ciddi sorunları olduğuna artık emindim.

"Ben de çocuktum." Yumruklarını sıkarak üzerime yürüdü. "Sen o gün yalan söylediğinde ben de çocuktum." Aramızdaki mesafeyi kapatarak yüzüme öyle bir yumruk attı ki burnumdan fışkıran kanlar bir süre durmayacak gibiydi. Gözlerim nedensizce sızlarken başım dönmeye başlamıştı.

Saçlarımı kavrayıp dudaklarını kulağımın yakınına getirince durmaya niyeti olmadığını anladım. "Şimdi sana olan nefretimi anlıyor musun? Tecavüze uğramak üzere olduğunu duyduğumda ne kadar sevindim, anlatamam." Sırıtarak kulağıma söyledikleriyle tüm bedenim taş kesildi.

Sonunda sabrımı tüketmişti. İnsan kendisine yapılan bir şeyi başkası yaşasın istemezdi ama Fulya'da durum tam tersi işliyordu. Üstelik ona yardım eden bendim! Ufuk denilen adamı yurttan gönderen şey, benim müdire anneye söylediklerimdi. Ancak bunu bilmediği için benden nefret ettiğini söylüyordu. Bu sadece onun bahanesiydi. Evet, kendince uydurduğu bir yalandı bu çünkü o olay olmadan önce de Fulya benden nefret ediyor ve her fırsatta canımı yakıyordu.

"Sana olanlar ve Feride'ye olanlar umurumda bile değil. Evet, Feride'yi ben sattım." Bu sözleri sadece benim duyacağım bir şekilde fısıldamıştı.

Duyduklarım tüm kontrolümü kaybetmeme yetmişti. İçimde bir yerler ölürken bugün ölümü bu kıza yaşatmak istedim. Birden fazla adam tarafından tecavüze uğrayarak ölen Feride'yi düşündükçe, ben kendi insanlığımdan utanmışken Fulya buna nasıl izin vermişti? Feride ile hiç yakın olmadığımız halde ben oradan gitmesine izin verdim diye kendimi suçlarken, bu kız kendi arkadaşına bunu nasıl yapabilmişti? Çocuk yaşta yaşadığı tacizi hâlâ unutamayan biri, Feride'ye nasıl daha kötüsünü yaşatabilirdi!

"Sen hastasın!" Onu iterek kendimden uzaklaştırdım. "Aman Allah'ım, senin tedavi olmaya ihtiyacın var!" Gerçekten iyi değildi. "Ve bugün bu iş bitecek!" diye bağırdığımda artık kaybetmeye tahammülüm yoktu. Yaşamayı hak etmiyordu, düşünceleri kirli birinin cezasını bizzat kendim verecektim.

"Hadi!" Ona doğru yürüdüm. "Bitirelim şu işi!" Bunu Feride ve kendim için yapacaktım.

Şu bir saat tüm kemiklerimi kıracak kadar usta bir dövüşçü olduğunu anlamama yetmişti. Ancak ben hâlâ pes etmemiştim. Yumruğunu bana doğru savurduğunda başımı eğerek onun hamlesini savuşturdum. Hemen arkasından attığı tekme ve devam eden yumruklardan da kaçmanın bir yolunu bulmuştum. Onu yenmek için yetenekten fazlası gerekiyordu çünkü benden daha iyiydi. Kazanmak istiyorsam aklımı kullanarak doğru stratejiler yapmalıydım. Evet, çok öfkeliydim ama Alaz'ın söylediklerini kulak ardı edemezdim. Öfkemi dizginleyip aklımı devreye sokmazsam kaybetmem kesinleşirdi. Rakibimi yeteneklerimden çok aklımla alt etmeliydim.

"Ufuk amcayı gönderen benim." Kaşlarını çattığında güldüm. "Evet, yılancık, düşündüğünün aksine senin gibi zavallı konumuna düşmemek için gördüklerimi müdire anneye anlattım. Hemen o gün Ufuk amca nasıl yurttan ayrıldı sanıyorsun? Gerçekten şahit olmadan müdire annenin sana inandığını düşünmedin, değil mi?" dediğimde dişlerini sıktı, benim ona yardım etmiş olmam fikrine bile tahammülü yoktu.

"Yalan söylüyorsun!" diye bağırarak yeni bir yumruk daha savurdu ama geriye çekilerek kendimi kurtardım.

"Doğru söylediğimi biliyorsun. O kadının tek bir kişinin sözüyle hareket etmeyeceğini en az benim kadar iyi biliyorsun." Hareketleri daha da hırçınlaştığında attığı yumruklar plansızlaştı. Onu tanıyordum, benim tarafımdan geçmişte korunduğunu bilmeyi sindiremezdi. Herkesin yardımını kabul ederdi lakin benim yapacağım bir iyilik onu delirtirdi.

Rakibin senden daha güçlüyse ilk kural: Onu kışkırtarak öfkelenmesini sağla.

Ancak duracağın zamanı bil çünkü bu ters tepebilir.

"Kes sesini," diye tıslayarak boynuma doğru savurduğu tekmeye karşılık hemen yere eğilerek kurtulmayı başarmıştım. "Sana acıdığım için yardım ettim."

Özellikle her defasında sol elini tutarak itiyor ve sağ eliyle yumruk atmasını sağlıyordum. Böylece tek bir koluna yüklendiği için daha çabuk yoruluyordu. "Sen zavallısın, Fulya."

Yine sol bileğini havada yakaladım fakat bu sefer tüm gücümü toplayarak sağ omzuna yumruğumu geçirdim. "Benden nefret etmene sebep olan şey, bu olay değil." Bileğini kurtarıp omuzlarımı kavradı ve âdeta kükreyerek kafasını yüzüme gömdü. Düşündüğümden de güçlüydü!

Sanırım burnum kırıldı!

Kan burnumdan daha yoğun akarken, her şey etrafımda dönüyor gibiydi. Dizlerim bükülünce kendimi yerde buldum. "Senin acımana ihtiyacım yok!" diye bağırdı. Gözleri karardığında karın boşluğuma attığı tekme yüzünden sırtüstü düşerken nefes alamıyordum. "Asıl acınacak durumda olan sensin!" dedi. Şuurunu kaybetmiş gibi karnımın üzerine oturarak beni yumruklamaya başladığında hissettiğim acının bir tarifi yoktu.

Bir yıl boyunca aynaya bakmama kararı aldım. Kahretsin, kız bu iş için doğmuş gibi yumruk atıyor!

Yüz ameliyatı olmak istemediğim için dördüncü yumruğunu zar zor tutabilmiştim. "Benden nefret ediyorsun çünkü sahip olduklarım sende yok..." dedim. Konuştukça burnumdan akan kanları yuttuğum için bunları söylerken çok zorlanıyordum.

"Seni gerçekten seven arkadaşların yok." Titreyen bedenim yüzünden onun iki bileğini güçlükle tutarken, üzerimde olduğu için nefes alamıyordum.

"İkimizin de ailesi yok ama doğduğumdan beri yanımda olan arkadaşlarım bana aile olduğu için benden nefret ediyorsun." Dişlerimi sıkıyordum. Fiziksel olarak bana çok ağır hasarlar vermeyi başarmıştı.

"Annemin yıllar sonra benim için dönmesi benden nefret etme sebebin. Babamın beni çok sevmesi ve Alaz'ın beni seçmesi benden nefret etme sebebin. Görmüyor musun, sorunların var! Sahip olduklarıma takıntılısın! Sen benim olan her şeyi istiyorsun ama bunu kazanarak değil, çalarak yapmak istiyorsun. Kızım sen Alaz'ı bile sevmiyorsun, sadece benim sevgilim diye onu takıntı haline getirdin." Alaz yerine başka bir erkekle sevgili olsaydım, o zaman onu da severdi çünkü benim olan her şey ilgisini çekerdi. Hastaydı.

O kadar çok öfkelenmişti ki gözleri seğirirken diğerleri bunları duydu mu diye paniklemişti. Başını onlara doğru çevirdiği an istediğim olmuştu, sonunda dikkatini dağıtmayı başarmıştım. Bunu fırsata çevirerek daha o kendisini toparlayamadan bacaklarımı beline doladım. Çevik bir hareketle onu altıma aldım.

Fulya beklemediği hamlem karşısında afallayınca sırıttım. "Şimdi sıra bende." Yumruk yaptığım sol elimi onun burnuna geçirdim.

Tekrar ve tekrar yumruklarımı aynı yere geçirerek acıdan çığlık atmasını sağladım. Yumruklarım kan içinde kalırken ben durmadım. Onun burnundan akan kanlar ve kulaklarıma gelen seslerle kırılan şeyin sadece benim burnum olmadığını bilmek ona daha fazla vurmamı sağladı. Etrafımdaki tüm sesler kesilirken kontrolümü kaybetmiş gibiydim. Sadece daha fazla vurmak istiyordum, daha fazla acı çeksin istiyordum ve yaktığı kadar yakmak istiyordum

Alaz'ın, "Sedef, dur!" diyen sesini duyduğumda altımda olan kızın kanlar içinde kalmış yüzüne baktım. Hâlâ bilincini kaybetmediği için durmam bu aşamada iyi olmazdı.

Ona tekrar vuracağım esnada Alaz yeniden "Sedef!" diye bağırdı.

Başımı çevirip saçlarımın arasından baktım. "O bana vururken neden onu durdurmaya çalışmadınız? Bu adaletiniz benden başka herkese işliyor!" dediğimde kalbimin üzerine aldığım darbeyle geriye doğru savruldum. Bu aşağılık adam dikkatimi dağıtmıştı! Fulya öksürerek kalkmaya çalışırken, kalbim durmuş gibi elimi göğsüme bastırıp kendime gelmeye çalıştım.

Allah aşkına, artık ikimizden biri kazansın! Canım çıktı burada!

Tekrar birbirimize doğru atıldığımızda Alaz'ın, "İkiniz de durun!" sesiyle aynı anda ona döndük. "Bitti! Bir kazanan yok! İkinizden biri emrime itaatsizlik yapar ve rakibine vurursa ceza alır." Şimdi söylenecek söz müydü bu? Her ikimiz de ciddi yaralar almış ve yorulmuştuk. On dakika daha beklese ikimizden biri illaki pes edecekti.

Alaz, maçı neden durdurduğunu diğerlerine açıkladığında söylediklerinin hiçbiri beni ikna etmedi. "Fulya'da yetenek var, Sedef'te ise akıl. Yeteneğin olmayınca aklın bir yere kadar seni idare edebilir ve sadece yeteneğin varsa aynı şekilde belli bir yere kadar ilerleyebilirsin. Biri aklıyla diğeri yeteneğiyle mücadele ederken bu yarışın bir kazananı olamaz. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki her ikisi de aynı anda kendinden geçebilir." Bu sözleri herkesi düşündürdü. Fulya ile ben ise birbirimize öfkeli bakışlar attık.

Afrodit güldü ve "Haklısın, güç olarak eşitler. Sıkı rakip oldukları için hayatımda soluksuz izlediğim tek müsabaka diyebilirim," dedi. Fulya ile güç olarak bile olsa aynı kategoride anılmak sinirimi bozmuştu. Üstelik burası hangi ara böyle kalabalıklaşmıştı? Artık sadece eğitmenler ve çaylaklar yoktu, tesisin yarısı maçı izlemeye gelmişti.

"Fark ettiysen..." dedim ve nefes nefese dudağımdaki kanı elimin tersiyle silerken Alaz'ı gösterdim. "Bana zeki derken sana bildiğin geri zekâlı dedi." Belki anlamamıştır diye bu küçük ayrıntıyı ona hatırlatmayı görev bilmiştim.

"Sen hâlâ akıllanmadın anlaşılan!" diye bağırarak üzerime yürüyünce ben de ona doğru yürüdüm. "Sen de öyle!" dedim ve tam birbirimize yeniden saldırmak üzereydik ki Fulya sendeleyip yere düştü.

Güldüm. "Sanırım şu bahsettiğiniz güç olayında ben ondan biraz daha öndeyim..." Birden her şey etrafımda dönmeye başladı. Bedenim titredi ve dizlerim bükülünce kendimi yerde buldum. Gözlerim kapanmadan hemen önce Alaz'ın söylediklerini duymuştum. "Tam olarak bundan bahsediyordum!" Gördüğüm son şey, ringe atlayarak bana doğru aceleyle yürüdüğüydü.

Ah ulan, beş saniye daha dayansaydım, yarına kazanan benim diye Fulya'yı delirtebilirdim. 












































Yeni bölümde görüşmek dileğiyle hepiniz Allaha emanet olun canlarım. 💙

Continue Reading

You'll Also Like

AHZA |gay| By 🦩

Mystery / Thriller

128K 7K 36
"Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci mercan da..."
355 78 4
Sadece bir çılgınlık yapıp tüm ülkenin gündemine düşen lanetli bir eve gideceğiz. En fazla ne olabilir ki?
197 106 4
Bir çok duyguların tasviri.
TUTSAK By Elsa

Mystery / Thriller

64.4K 2.4K 36
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"