Kapak Modeli 🌙Yarı Texting🌙...

By __SAS__

4.3M 318K 64.3K

Kendi halimde Wattpad'de hikayemi yazıyordum. Ta ki fotoğraflarını kullandığım Amerikalı aktör, 'Ne hakla fot... More

Merhaba
Tanıtım
#1
#2
#3
#4
#5
#6
#7
#8
#9
#10
#11
#12
#13
#14
#15
#16
#17
#18
#19
#20
#21
#22
#23
#24
#25
#26
#27
#28
#29
#30
#31
#32
#33
#34
#35
#36
#37
#38
#39
#40
#41
#42
#43
#44
#45
#46
#47
#48
#50
#51
#52
#53
#54
#55
#56
#57
#58
#59
#60
#61
#62
#63
#64
#65
#66
#67
#68
#69
#70
#71
#72
#73
#74
#75
#76
#77
#78
#79
#80
#81
#82
#83
#84
#85
#86
#87
#88
#89
#90
#91
#92
#93
#94
#95
#96
ALFA YAYIN GRUBU'NDAYIM!
#97
#98
#99
Final (1. Kısım)
Final (2. Kısım)
Epilog

#49

57.2K 3.8K 893
By __SAS__

Neden uyandım bilmiyorum.

Yüzüstü uyuyakalmıştım. Yanağım dümdüz olmuş, salyam da biraz elime akmıştı. Ağzımı toparlayıp doğrulacaktım ki görüş alanımı burnumun dibinde duran sabo terlikler ve tombik bilekler kapladı.

Nereden anladığımı bilmiyorum ama oldukça kızgın görünüyordu söz konusu bilekler. Beyin fonksiyonlarım henüz tam yerine gelemediğinden bu konuda ne yapacağıma karar veremedim.

O sırada yukarıdan "Bu yeni...*" dedi bileklerin çoktan sıkılmış sahibi. (*This is new)

Kafamı güçlükle kaldırdığımda boynum çıtladı, yüzüm ister istemez acıyla buruştu. Agatha'nın elleri belinde, onaylamayan bakışları üzerimdeydi.

"Merhaba,*" demekten başka bir şey gelmedi elimden. (*Hello)

"Merhaba," dedi.

'Açıklayabilirim,' diyesim geldi ama onun yerine "Uyuyakalmışız ," dedim.

"Belli oluyor,*" dedi. (*Apparently)

Tam o an solumda bir hareketlenme hissettim. Jimmy yanımda, bir kolunu başının altına yastık yapmış diğer kolu karnının üzerinde, sırtüstü yatıyordu. Akıllıca.

Ufak çaptaki gürültümüzle gözleri aralanmıştı. Önce bana sonra tepemizde dikilen Agatha'ya baktı.

"Sabah koşunu kaçırmış gibisin," dedi Agatha. (*I take it you missed your morning run)

Jimmy yattığı yerde yüzünü ovuşturdu. "Bu sabah adeta gün ışığından bir demetsin Agatha...*" (*This morning you are a ray of sunshine Agatha)

"Her zamanki halim!" Dağıttığımız salonda eline geçeni mutfağa taşımak üzere hareketlendi. "Ortalığın şu haline bak,*" diye söylenerek uzaklaştı. (*What a mess...)

Etrafa şöyle bir baktım ve sonuçları epey acılı oldu. Koltuktaki yastıklardan birini almış olmayı isterdim hiç değilse; ağrıyabileceğini bilmediğim yerlerim ağrıyordu!

Gerçekten iyi dağıtmıştık yalnız. Yerlerde yan yatmış boş bardaklar, birkaç tabak, nedense bir adet tuzluk ve ayağımın dibinde devrilmiş bir de buz kovası vardı. Sunum dosyasının sonuna gelmiştik. Ekranda siyah ekran, ekranın en tepesinde 'End of slide show, click to exit' yazıyordu.

Jimmy başını bana çevirdi. "Sen iyi misin?"

Anında sırtüstü yatıp yüzümü tavana çevirdim. Ne kadar korkunç görünüyordum kim bilir. "Evet." Yandan kaçamak bir bakış attım. "Sen?"

"Sanırım iyiyim. Sırtım tutulmuş ama en azından akşamdan kalma gibi hissetmiyorum..."

"Rakı hakkındaki en güzel şey." Doğrulmaya çalıştım ama başaramadım. "Nasıl uyuduk ki burada?"

Güldü. "Biraz dinlenmek istediğini söyleyip uzandın..."

Uzandığımı hatırlamıyordum. Göz ucuyla ona baktım. "Konuştuğumuzu hatırlıyorum..." derken devam edecektim ama edemedim; konuşmadan önce ne yaptığımızı hatırlamıştım çünkü! Kan hızla yüzüme hücum etti.

Jimmy'nin yüzünde fena bir gülümseme vardı. "Başka ne hatırlıyorsun?"

Yüzümü tamamen ona doğru çevirdim. "Hatırlıyorum,*" dedim. İnkar etmenin bir anlamı yoktu. (*I remember THAT)

"Güzel," dedi sırıtarak. "Bir an olmamış gibi davranacaksın sanmıştım. Senin yapabileceğin bir şeye benziyor da!*" (*I thought for a moment you'd pretend like it never happened. It's so like you!)

Kendimi savunacak bir argüman bulana kadar Agatha tepemizde bitmişti yine. "Bakın orada öylece yatarken gerçekten çok şekersiniz, ama ayağımın altındasınız!*" (*You guys are adorable lying there like that. Really you are. But you are also in my way!)

Şeker olduğumuzu söylerken kötü bir şey diyor gibi geldi bana!

Fırladım ayağa. "Duş almalıyım." (*I need a shower)

"Ben de," dedi Jimmy aynı anda ayağa kalkarken.

Merdivenleri seri bir biçimde çıkarken arkamızdan bağırdı Agatha. "Kahvaltı on dakikaya hazır!*" (*Breakfast ready in ten!)

"Eskiden orduda mıydı?" diye mırıldandım odamın kapısını aralarken.

"Belki de." Sesine tekinsiz bir ton yerleşti. "Karanlık bir geçmişi var. Paylaşmaktan hoşlanmıyor!"

****

Ilık duş iyi gelmişti ve kendimi yorgun hissetmiyordum.

Agatha kahaltı için kalan sucukları pişirdi ve kendine de bir sandviç hazırladı bu kez!

Sakin ilerleyen kahvaltı sırasında telefonu titreyince Jimmy telefonunu eline aldı. "Liseden arkadaşım mesaj yazmış. Andy. Öğleden sonra Ted'le birlikte uğramak istiyorlar." Onayımı almak istedi. "Uygun mu senin için?"

Bildiğim bir planım yoktu o öğleden sonra için! "Tabii..."

Telefonda hızlıca bir şeyler yazdı. "Gün boyu dinleniriz diye düşünmüştüm zaten. Sadece akşam çıkarız istersen... Kevin ve Tina gelir bizimle. Belki birkaç arkadaş daha?"

Ortamlara girişim hızlı oluyordu! "Olur."

****

Jimmy'nin arkadaşları Ted ve Andy adındaki azmanlar karşımda dikiliyorken geniş salon birden ufaldı gözümde. Neredeyse ikiz gibiydiler. İkisi de iki metreye yakındı. Sapsarı saçları, su mavisi gözleri vardı. Hem kaslıydılar hem de dombili. İlginç bir kombinasyon.

"Demek o sensin," dedi Ted iri tombul elini uzatırken bana. "Jimmy senden çok bahsetti."

"Öyle mi?" dedim elini sıkarken.

Andy "Oh evet!" derken gözlerini devirdi.

"Bunlar benim çok eski arkadaşlarım." Tip tip baktı ikisine de Jimmy. "Beni rezil etmeyi de ayrıca severler... Arada böyle uğrarlar ve futbol oynayıp eskileri anarız."

"Aklıma gelmişken! Ne zamandır kıçını tekmelemedim," dedi Ted hevesle.

"Rüyanda görürsün," dedi Jimmy. "Zamanı ve mekanı söyle yeter!"

Andy "Neden şimdi olmasın?" diye sordu.

Jimmy bana baktı emin olamayarak. "Belki..."

Bir sakıncası yoktu ki benim için. Odaya gider kitap okurdum. "Peki," dedim. Onları yalnız bırakmak üzere hareketlendim. "Size iyi eğlenceler o zaman."

Ama Jimmy tam sıvışacakken kolumdan yakaladı. "O kadar hızlı değil, oynayacaksak sen de oynuyorsun," dedi. (*Not so fast, if we are playing you are playing too.)

Kulaklarıma inanamadım. "Ben? Amerikan futbolu oynayacağım? Teşekkürler ama hayır, teşekkürler.*" (*Thank you but no thank you)

"Korkuyor musun?" diye sordu Andy kocaman sırıtırken.

İkisi de dev gibiydi. Jimmy'nin gelişmekte olan Wolverine'i bile ufak kalmıştı yanlarında. "Kendinize dönüp bir bakın. Tabii ki korkuyorum."

"Endişelenmene gerek yok. Nazik olacağız," derken parmaklarını çıtlattı Ted.

"Ben gerçekten pek sportif sayılmam. Sadece arada pilates yapıp koşuyorum."

Andy "Pilatesi bilmem ama koşabiliyor olman iyi bir şey," dedi tatlı tatlı.

"Amerikan futbolu geçmişim on saniye filandır..." derken abartmıyordum. "Kuralları bilmiyorum!"

Jimmy ısrarcıydı. "Hadi ama Kübra. Futbola dair bildiğim her şeyi öğreteceğimi söylemiştim sana. Bak bir fırsat çıktı işte. Eğlenceli olacak söz veriyorum."

Umarım bir tarafımı kırmazdım!

****

Jimmy'nin henüz adımımı atmadığım arka bahçesine de böylece çıkmış oldum. Yemyeşil çimenler göz alabildiğine bir halı gibi kaplamıştı her yanı. İleride güdük ağaçların ardında bir de yüzme havuzu gördüm.

"Önce topu nasıl atması gerektiğini göster," dedi Andy.

Büyük bir limonu andıran topu verdiler elime. Elimde yabancı bir madde tutuyormuş gibi inceledim topu.

Aramıza biraz mesafe koydu Jimmy. "Top fırlattığında döne döne gidecek. Hadi bir dene."

Attım. Lak diye dümdüz gitti top. Omuz silktim. "Amerikan futboluyla alakam olmadığını söylemiştim."

Sabırla gülümsedi. "Hayatında ilk kez topu eline aldın. Çok normal. Kol hareketimi izle şimdi." Elindeki topu Ted'e fırlattı. Top döne döne Ted'in elini buldu. "Gördün mü?"

"Evet," dedim sessizce. Görmem yapabileceğim anlamına gelseydi keşke!

Birkaç kez topu atıp tutmayı denedikten sonra top fazla dönemese de istediğim noktaya gidiyordu ve koşmuyorken bana atılan topu tutabiliyordum. Adam olana çok bile.

Jimmy de tatmin olmuş göründü. "Şimdi topu yakaladın diyelim. Skor yapmak için koşarken sol omzun dışarıda olsun."

"Neden?"

"İleri doğru koşarken, topu korumak için sağ kolunla sıkıştırıp üzerine yatacaksın ve tabii ki karşındakine omuz atmak için sol omzun dışarıda kalacak."

"Bu kesinlikle benlik değil,*" diye homurdandım. (*That's totally not my thing)

"Rakip seni aşağı indirmeye çalışacak. O seni indirmeden senin onu indirmen menfaatine olur."

Ted'e ya da Andy'ye omuz atsam sanki yıkabilecektim onları. Yıkabilecekmiş gibi sordum yine de ben. "Ya sağımdan gelirlerse?"

"Ya kaçacaksın ya da dönüp o seni indirmeden sen onu sağınla karşılayayıp aşağı indireceksin."

Kesin öyle yapardım. "Tekme atabilir miyim?"

Gülerken kafasını iki yana salladı. "Bilerek değil.*" (*Not intentionally)

Beni devirebiliyorlardı ama ben karşılık olarak bir tekme bile atamıyordum! "Bu oyun hiç de mantıklı değil...*" (*This game doesn't make much sense)

"Sadece bir dene, tamam mı?*" (*Just give it a try, ok?)

"Tamam," dedim yılgınlıkla.

"Şimdi biraz kuralları anlatayım. Amerikan futbolunda her takımın iki takımı var esasen . Bir hücum takımı bir de savunma takımı. Hücum sırası hangi takımdaysa, o takımın hücum takımı, karşı takımın ise savunma takımı sahada oluyor. Tabii biz sadece dört kişiyiz. İkiye iki oynayacağız ve hücum sırası kimdeyse karşı takım otomatikman savunma takımı olacak."

Mantıklı.

Sonra bana taktik vermeye çalıştı galiba! Bilmediğim bir sürü terim sıralamaya başlamıştı ve beni kaybetti. Durdurdum onu. "Üzgünüm Jimmy ama hiçbir şey anlamıyorum artık..."

"Merak etme. Oynarken daha iyi anlarsın. İşleri gerçek bir oyundan daha basit tutacağız." Bahçenin iki ucundaki karşılıklı duran ikişer saksıyı gösterdi. "Her hücum için dört deneme şansımız olacak. Saksıları geçtiğimiz an topu yere değdirdiğinde touchdown oluyor. Her touchdown 6 puan. Toplam 13 touchdown olduğunda oyunu bitireceğiz."

Ne diyeyim? "Peki," dedim.

Jimmy iki elini tek bir şak'la kavuşturdu. "Pekala başlayalım. Andy ve Ted. Senle ben."

"Ama biz çok küçüğüz!" diye isyan ettim. (*But we are too small!)

Jimmy'nin kaşları çatıldı. "Efendim?!" (*Excuse me?!)

İşaret parmağımla Ted'le Andy'yi gösterdim. "Şunlara bir bakar mısın?*" (*Look at them!)

Ted çok şiddetli gülmemeye çalışıyordu. Eli ağzına gitti. "Kız haklı." (*She has a point dude.)

Jimmy gözlerini kısıp ters ters baktı Ted'e. "Sıkıntı yok." Bana baktı. "Endişelenecek bir şey yok. Sana oyun kurucu olduğumu söylemiştim. Çok da iyiydim üstelik.*" (*You have nothing to worry about. I told you I was a quarterback. A good one too.)

Andy'nin burnundan bir homurtu yükseldi. "O uzun zaman önceydi kardeşim." (*That was a long time ago bro)

Jimmy'nin yüzünde yalnızca küçümseme vardı. "Sizin aksinize ben hala spor yapıyorum. Biz başlayacağız. (*Unlike you, I still train. We'll go ahead and start)

"Nasıl istersen,*" dedi Ted. Onun da herhangi bir endişesi yoktu. (*Be our guest)

Böylelikle takımlar bir köşeye çekildi. Anlaşılan bu, maç başlamadan takımların yaptığı bir şeydi.

Jimmy planımızı açıklamaya koyuldu. "Başlamadan taktik konuşacağız. Onlar iri olabilirler ama biz hızlıyız."

"Sen hızlı olabilirsin. Benim hızlı olduğumu nereden çıkarıyorsun?"

Göz kırptı. "Sadece bir his." Ve hemen ciddileşti. "Kickoff'ta topu sana vereceğim, sonra sen boşa çıktığım an bana geri vereceksin topu. Sonra ileri koşarken bir yandan da boşa çıkmaya çalışacaksın ve kim fırsatını bulursa skor yapacak. Bunu başarmak için her hücumda dört hakkımız var. Anlaştık mı?"

Böyle anlatınca fazla kafa karıştırıcı değildi. Ne yapacağım basitti; peki yapabilecek miydim? - O başka bir tartışmanın konusuydu. "Anlaştık," dedim.

O "Kazanacağız," dedi kendinden emin.

"Tabii,*" dedim heyecansız. (*Sure)

Yeşil gözlerini açtı kocaman kocaman. "Biraz daha fazla heyecan istiyorum!*" (*I expect more enthusiasm)

"Benim önceliğim bir tarafımı kırmamak!*" (*My priority is not to break something)

"Öyle bir şey olmayacak. Merak etme..."

***

Maç başladığında Jimmy eğilip alttan fırlattı bana topu. Elimde top geriledim. "Ne yapıyorum şimdi?? Ne yapıyorum şimdi??"

Koşmaya başladı ileri doğru. "Koşuyorsun. İleri. Hadi!"

O sırada Andy üzerime koşmaya başlamıştı bile. Saniyeler içinde hem bağırıyordum hem de zikzaklar çizerek kaçıyordum. "Boşa kaç! Boşa kaç!" Jimmy'nin gösterdiği gibi fırlatmaya çalıştım topu. "Tut tut tut!"

Jimmy gerçekten çok hızlıydı. Kaptı topu. Andy'le Ted ağır kalıyorlardı onu kovalarken. Yakalanırsam şansım yoktu ama sanırım onlardan ben de kaçabilecektim: Bu da bir şeydir.

Jimmy Ted'i geçmekte zorlanmadı. Topu saksının dibinde yere fırlattı. Gözleri beni buldu. "Gördün mü? Çok kolay!"

Hücum sırası onlara geçtiğinde sayı almaları çok kolay oldu. Çünkü Ted bacağına sarıldığım halde devrilmediği gibi, topla birlikte beni de touchdown yapması zor olmadı.

İşlerin ciddiye bindiğini Jimmy'nin tişörtünü çıkarmasından anladım.

Üstsüz sürüsüyle fotoğraf göndermişti. Geldiğimden beri de elimle yoklama fırsatım olmuştu. Ama hiç üç boyutlu görmemiştim!

Bir an kim olduğumu nerede olduğumu ve ne yaptığımı unuttum. Bronz teni pürüzsüz görünüyordu. Ter damlaları kayıp kayıp gidiyordu siyah şortunun lastikli bel kısmına doğru.

Deli gibi koşuyordu ama o kadar yağ yoktu ki vücudunda doğru dürüst sarsılmıyordu kasları: Birkaç dakika boyunca biraz konsantrasyon kaybı yaşadığım doğrudur.

Yaklaşık yarım saat sonra 3'er touchdown yapılmıştı ve hücum hakkı dördüncü denememizde hala bizdeydi. Touchdown çizgisine epey yakındık artık.

Jimmy yine eğilip fırlattı topu bana. Ted tam üzerime atlayacakken Jimmy dönüp üzerine atlamak suretiyle aldı onu aşağı. Tekme yoktu ama!

Ben sekerek ilerlemeye devam ettim. Andy ensemdeydi. Saksılara yeterince yaklaştığımı düşündüğümde ileri sıçrarken ayaklarım yerden kesildi. Başka türlü Andy'den kaçamayacaktım.

Yalnız peşimden uçacak kadar manyak olan Andy'yi hesaba katamamıştım. Uzanıp ayak bileğimden yakaladı. Peki bu kurallara aykırı değil miydi acaba?

Ama kollarım uzundu benim. Yattığım yerden topu uzattım saksıya doğru. Yere dayadım topu. "Touchdown," derken canım çıkmıştı artık.

Jimmy koşarak geldi yanımıza. "Gördün mü Kübra? Gördün mü?"

Ayağa kalktığımda sarılıverdi. Yine.

Böyle terli terli iğrenç gelmesi gerekirdi. Değil mi? Ama gelmedi!

İki elimi kürek kemiklerinin altına yerleştirdim. Yağsız kaslar elimin altındaydı. Allah'ım yaratıyorsun ama aklımıza sahip çıkmıyorsun!

"Amerikan futbolu oynamak için doğmuşsun," dedi kulağıma doğru.

Yanağım çıplak göğsünde "Ben ondan pek de emin değilim..." dedim. Sonra birden şüpheler yükseldi içimde. "Kazanmamıza izin vermediler değil mi? İyilik olsun diye?*" (*Just to be nice)

"Onlar asla iyilik yapmaz! Hakkıyla kazandık!*" (*They are never nice! We won fair and square)

Ted yerden kalkabilmişti nihayet. "Aşk kuşları ayrılın, bir tur daha oynayalım. Tabii ki size torpil geçtik."

Aşk kuşları kısmına fazla takılmamaya çalıştım. Jimmy hiç duymamış gibiydi. "Hayır. Üzerimizi değiştirip yemek yememiz lazım. Avalon'a gidiyoruz. Gelmek ister misiniz?" (*Nah. We gotta change and have dinner. Heading to Avalon. Wanna come?)

"Hayır. Bizim tarzımız değil, biliyorsun.*" (*Nah. You know. Not our scene)

"Neden?" diye girdim araya. (*Why not?)

"Fazla şık." (*Too fancy)

"Fazla şık?"

Bu kez Jimmy güven vermek istercesine araya girdi. "Abartıyorlar. Baksana şunlara. Her şey fazla şık onlar için."

Umarım öyleydi.

****

Ünlülerin, hem de Hollywood'taki ünlülerin, takıldığı bir gece kulübüne gidecek olmak yine gerim gerim germişti beni.

Merdivenlerden indiğimde Jimmy çoktan hazırdı. Üzerimi son bir kez düzelttim. "Bu yeterince şık mı?"

O sadece kot, üzerine de siyah bir tişört gitmişti. Bir müddet sadece baktı bana. 

Tereddüt ettim. "Ya da çok mu fazla?" (*Or too much?)

Gözünü çıkarmıştım galiba. Adam dümdüz tişörtle gidiyordu resmen!

Ben geri çıkıp üzerimi değiştirip değiştirmemenin hesabını yaparken, Jimmy "Sanırım bu gece keşfedildiğin gece olacak..." diye mırıldandı sonunda. (*Tonight seems to be the night you get discovered)

Bir aksilik çıkmazsa bu pazar Instagram'da Türkiye saatiyle gece 10'da bir canlı yayın planlıyorum. Mesajlara hiç dönemedim yine. Bir saatlik soru-cevap-geyik seansı olur arayı kapatırız 😌😘

Profilden yine duyuracağım.

Gelen bölümlerden haberdar olmak, diğer hikayelerim hakkında bilgi edinmek, arada da canlı yayınlarıma katılmak isterseniz şöyle buyrunuz:

Instagram: @sezen.aksin

Continue Reading

You'll Also Like

22.1K 8.9K 22
Hangisi daha kötüydü bilemiyorum. Kör bir ressam mı? Sağır bir müzisyen mi? Yoksa katil olduğunu bildiği hâlde onu tutuklayamayan polis mi? Komiser G...
14.9K 735 15
bebekler karışmış! hadi gelin ve mafya kızımız Alevin hikayesini okuyun!
3K 553 136
Kapak @Esranurer7'e aittir. Hani bir eksi bir artıyı götürür ya matematikte, Senin her gidişin ne var ne yok götürüyor benden. Bir daha gelmesin, sev...
3.5K 265 5
Uzay boşluğunda, uçsuz bucaksız bir galakside evren enerjisinin dengesini sağlayan bir gezegen, Pearl... Gezegendeki canlılar dünya insanına benziyor...