Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çe...

By bitterthesweet

2.7K 342 337

Gel ve tehlikeli bir yerde çık benimle yürüyüşe / Sertçe öp beni sağanak yağmurda / Sen çılgın oğlanları seve... More

Giriş
Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On

On Bir

210 22 32
By bitterthesweet

Ç/N: Hikayeyi beğendiyseniz orijinalini de oylamayı unutmayın! <3

---

Ağzının içinde bir yüzük vardı.

Diliyle yanaklarına doğru ittirdi, halkanın içindeki boşluğu hissetti ve belirgin metalik tadını aldı. Kayıtsızca bunun hatırladığı yüzükle aynı olup olmadığını merak etti, güneşin en parlak olduğu gökyüzünün mavisi gibi bir mavi renkte mücevheri olan yüzükle.

Etrafı dumanla kaplıydı, derisine nüfuz eden ince bir tutam sıcaklık, ormandan gelen çam kozalakları ve ıslak turba kokusu vardı. Kafası sisli bir bulutun içindeydi, yüzük ağzında durmadan dönüyordu.

Telaşa kapılmalıydı, değil mi? Kalbinde hafif bir zonklama vardı, durmadan kendini belli ediyordu ve ona duygularını asla görmezden gelemeyeceğini hatırlatıyordu. Ama Yoongi şimdilik onu görmezden geldi.

Acele etmesine gerek yoktu, hepsi geçmişti.

Yoongi yalnızdı ve kaybolmuştu ama yine de pusun içinde rahatladı, içine çekti. Etrafını yumuşatan bir baskı vardı.

Bir anda zihninde bir şeyler patırdadı ve onu rahatlatıcı bulanıklığın dışına çekti.

Pat, pat, pat.

Yoongi gözlerini kırptı ve yutkundu, yanlışlıkla yüzüğü yuttu. Küçük cismin boğazından aşağı doğru kayarkenki ağırlığını hissedince irkildi, sanki artık onun bir parçası olmuştu.

Yoongi gözlerini açtı ve rüyasından uyandı.

Önünde tanıdık yatak odasının soluk beyaz duvarları vardı. Yatak soğuktu, ama evin içindeki hava tazeydi, şömineden gelen hafif duman ve dışarıdaki bahar kokusuyla karışmıştı.

Şafak çoktan sökmüştü. Yumuşak günışığı yatağın yanındaki küçük pencereden süzülüyor ve bahçedeki ağaçların gölgesini odaya düşürüyordu. Yoongi gerindi ve esnedi, bu nadir tembellik anlarından birinin tadını çıkardı.

Rüyasında duyduğu sesi tekrar duyunca gözlerini kocaman açtı. Pat, pat, pat.

Dışarıdan geliyordu.

Gönülsüzce, Yoongi tek eliyle doğruldu. Gözlerini ovaladı ve yatağın ucuna oturup ayakkabılarını ayağına geçirmeye çalıştı.

Yatak odasının kapısı hafif aralıktı ve Yoongi dışarı adımlayıp çiftlik evinin oturma odasına geçti. Dört yıl önce buraya taşındığında koyduğu meşe sütunlar ve sıvalı duvarların arasından göz gezdirdi. Sıcak köz yerin ortasındaki ocakta parlıyor, Jungkook'un verandaya asarak yaptığı geyik eti sosisleri pişiyordu. Kokular odanın içine dolup burnuna kadar geliyordu ve bu koku Yoongi'nin sevdiği gibi el yapımı baharat tadındaydı.

Ocağın etrafındaki sandalyeleri düzeltti ve ateşler bakır kaplamaları siyah isine bularken tavaları yana doğru çekti.

Pat, pat, pat. Ses tekrar geldiğinde uykusu iyice açıldı ve suratına bir gülümseme yayılmasını sağladı. Evin içinde yürümeye başladı, el yapımı çam yemek masasının yanından geçip evin arkasındaki tamirhaneye doğru ilerledi.

Marangozluk aletlerinin üzerindeki talaşları görünce burnunu kırıştırdı, Jimin geri dönmeden önce hepsinin temizlenmesi gerekiyordu. Dağınık hurda ve odun yığınları arasındaki aletlerde gözlerini gezdirip iç çekti. Şimdi temizlik yapmak için geç kalmıştı.

Yavaşça etrafından dolandı, sırıtışını bastırmaya çalışırken bir yandan da kalbi heyecanla hızlanmıştı. Evin arka kapısını ittirdiğinde sabah güneşi tenini öptü ve düşmüş yapraklar ile yosun kokusu duyularını açtı.

Kısa bir süreliğine zaman yavaşladı, manzarası güzeldi. Ağaçlar dört bir yandaydı ve uzaklardan serçelerin ötüşleri duyuluyordu. Jimin bahçenin tam ortasında duruyor, baltasını kalın çıra parçalarına sallıyordu. Kafasını kaldırdı, ellerini yavaşlattı ve Yoongi'ye gülümsedi.

Yoongi omuzlarını gevşetirken içi pır pır etti.

"Seni uyandırmak istememiştim. Evde yakacak kalmamış ve hava biraz serinledi."

"Önemli değil. Sen yorulmadın mı?" Yoongi doğu tarafındaki dağların geceleri ne kadar karanlık ve kasvetli olduğunu düşündü. Yürüdü ve yerdeki çıra parçalarını toplamaya başladı.

"Öyleydim ama faytonda bir gecelik kestirme yaptım." Jimin güldü ve tahta parçalarını sol koluna toparlamaya başladı.

"Pekala, yine de dikkatli olmayı unutma."

"Biliyorum, biliyorum. Bak sapasağlam geldim işte. Bu işin altından kalkabiliyorum, biliyorsun." Jimin yaklaştı ve onu kolundan dürttü. "Nihayet eve dönmek güzel. Çok güzel."

Yoongi onun sesindeki yorgun tınıyı fark etti ve vücudunu inceledi. Göğsü kaslanmış, bronzlaşmış kolları Yoongi'nin bildiklerinden daha fazla yara iziyle kaplanmıştı. Göz çanakları kanlanmış, kıyafetleri kirlenmişti ve bir süredir yıkanmamış gibi kokuyordu.

Bu günlerde, tüccar olmak neredeyse bir haydut olmakla aynı şeydi. Jimin bunu duysa 'Üstelik onlar çok daha fazla kazanıyor' der ve gözlerini devirirdi. Tüccarlık tehlikeli bir meslekti, özellikle de kimliklerini açığa çıkarabileceği için. Her şey, Paris'ten getirdikleri mücevherleri sattıklarında bu küçük Alman kıyı köyünde pek değerli olmadıklarını fark ettiklerinde başlamıştı. Sonra Jimin iki aylığına başkente gitmiş ve sonra elinde birkaç yıl geçinebilecekleri altınlarla dönmüştü. Böylece yeni mesleğini keşfetmişti.

"Yıkanmak ister misin?"

Jimin sol kolundaki çıraları sabit tutmaya çalışarak üstüne biraz daha dizdi, kafasını salladı. "Sonra. Önce uyuyacağım."

Yoongi onun pis kıyafetlerine baktı ve burnunu iğreniyormuş gibi kırıştırdı, Jimin kıkırdayıp dirseğini Yoongi'ye geçirdi.

Jimin eve girerken Yoongi de arkasından yöneldi ama arka kapının yanına yeni ekilmiş olan ağacı görünce durdu. Bu ıhlamurdu, Kara Orman'ın bu kısımlarında nadiren bulunurdu ama Paris'te çok vardı, görkemli caddelerin her iki yanını kaplardı.

Hoseok taze ıhlamur kokusunu çok severdi, ne zaman içi bunalsa caddelerde yürüyüşe çıkardı. O yüzden Yoongi bu sene nihayet onun intihar haberini aldığında, Terör Dönemi'nin son günlerinde nasıl kendi elleriyle canına kıydığını öğrendiğinde, arka bahçeye bir fidan almak istemişti. İhtiyaç duymuştu.

Fide artık biraz daha uzamıştı, bahar yağmurlarının yardımıyla neredeyse Yoongi'den bir karış daha uzundu. İki yanına rüzgardan korumak için ince tahtalar sabitlenmişti. Yaprakları yavaş yavaş filizleniyordu, koyu yeşil renkle tatlı gözüküyordu. Taehyung gübreleyebileceklerini söylemişti, ama Yoongi hala safkan bir prensten çiftçilik tavsiyeleri almak konusunda şüpheli davranıyordu.

"Hoseok'un ailesi hakkında bir şeyler bulabildin mi?" diye sordu.

"Hayır." Jimin arkasından yanıtladı, "Onların şehrinden baya uzaktayız, izlerini bulabilmek için batı tarafına gitmemiz gerekecek."

Belki bir gün, dedi Yoongi kendi kendine. Ölüm kaçınılmazdı. Ama Hoseok onun bir erkek kardeş diyebileceği en yakın kişiydi ve artık onun için yapabileceği hiçbir şey yoktu. İntiharının detayını bilmiyordu, tek söylenilenler Paris'te günlerin ne kadar kanlı geçtiğiydi. Devrimcilere karşı iç savaş çıkmıştı ve çok güvenilen liderler tarafından bile binlerce kişi katledilmişti. Yoongi'nin kefaret olarak tek umudu Hoseok'un ailesini bulabilmek ve elinden ne gelirse yapabileceğini söylemekti.

Sonuna kadar seninle olamadım, özür dilerim. Ve seni özlüyorum. Her zaman özleyeceğim.

Yoongi sertçe gözlerini kırpıştırdı ve daha önce yüzlerce kere kurduğu cümleleri zihninden geçirdi. Omzunda hafif bir el hissettiğinde, dalgınlığından sıyrıldı.

Daha fazla pek konuşmadılar, ve Yoongi Jimin'i eve doğru takip etti.

Yatağa tırmandılar, Jimin önden çıkıp yorganın üstüne atlayarak iç çekti ve Yoongi de çıkıp onun üstünü örttü, bu sırada üzerindeki çamur lekelerini umursamamaya çalıştı. Jimin'in kolundaki tüm yara izi ve kesiklere göz gezdirdikten sonra bir ara merhem sürmeyi aklına not etti.

"Diğerleri iyi mi?" Jimin mırıldandı.

"Evet. Tae sınıfını kilisedeki daha büyük bir odaya taşıdı, artık yirmiden fazla öğrencisi var. Mutlu gözüküyor bence. Ve Jungkook, eh- onun nasıl olduğunu biliyorsun, her zaman meşgul. Ava çıkıyor, köydeki işlere koşuşturuyor, atlara bakıyor... Kimse onun amcasının kim olduğunu duysa, inanamaz."

Memnun bir iç çekiş, "Bunu duyduğuma sevindim. Ve ben de birkaç ay yetebilecek kadar kazandım."

Jimin her zaman seyahatlerinde neler yaptığını geçiştirir ve anlatmazdı, ama Yoongi ona minnettardı. Her bir yara izinin bir hikayesi olmalıydı ama Yoongi bu küçük huzurlu hayatlarını sürdürebilmeleri için herkesin ne kadar sıkı çalışması gerektiğini biliyordu. Jimin'i dürttü, "Hey, sen beni uyandırmadan önce, bir rüya görüyordum."

"Nasıl bir şeydi?" Jimin'in kelimeleri yorgunlukla boğuktu.

Yoongi tereddüt etti, "Hatırlamıyorum, sadece çok ağır hissettim, sanki yapmamam gereken bir şey yapmışım gibi."

Jimin hmm'ladı ve onun tarafına döndü, "Yani iyi bir rüya değildi."

Sessizlik, Yoongi'nin kaşları çatıktı. Jimin'in kendisine yaslandığını hissetti, "Sorun yok, bir daha kabus gördüğün zaman, evde olduğunu hatırla."

Ev... Jimin'in alnındaki kakülleri geriye taradı ve kelimeyi sindirmeye çalıştı.

Jimin devam etti, sesi kısık ve boğuktu, "Ben yanındayım, hepimiz buradayız, bundan sonra ne yaşarsak yaşayalım...birlikte altından kalkacağız..."

Her ne kadar kendini zorlasa da, Yoongi bu sözlerle güzel duyguların içine yayılmasına engel olamadı.

Onun gibi biri, yaptığı onca şeyden sonra, kendi bencilliği için terk edip gittiği onca insandan sonra huzurlu olmayı hak ediyor muydu? Acaba tüm o kabuslardan kurtulabilmiş miydi, yoksa ömrünün sonuna kadar yakasını bırakmayacaklar mıydı...

Yoongi gözlerini kapattı ve pencereden giren güneş ışıklarını kesti. İçini rahatlatan ve ana tutunmasını sağlayan yanındaki bedenden yayılan ısı dışında duyularını her şeye kapattı.

Geçmiş her zaman kovalayacaktı, rüyalarında, hatıralarında, konuşulmayan anlarda ve düşüncelerde. Ve ikisi birbirine çok çektirmişti, önce uçurumun kenarına itmiş, sonra geri çekip bugüne kadar uzanan sıkı bir bağ ile bağlanmıştı.

Kelimeler çok zayıf ve yetersizdi. Yoongi düşüncelerini her zaman davranışlarıyla göstermeyi tercih etmişti. Ve Jimin'in her zaman kendisini anladığını biliyordu.

Yoongi bu düşünceyle yumuşadı. Belki tüm o hatalar, tüm pes edişler ve şimdi çok uzakta gelse de tüm yanlışları için birbirlerini affedemeyebilirlerdi. Ama ikisi de birbirine itiraf edemeyeceği kadar sıkı tutunmuştu.

Sevgi birçok biçimde gelir - evinizin sevgisi, artık içinde aldatma ve pişmanlık olmayan bir yaşam sevgisi ve bu kasvetli yolculukta yalnız ama sizinle birlikte yürüyen insana sevgi.

Yoongi gözlerini sımsıkı kapattı ve nefes alıp verişlerini dinledi, kıyıya vuran iki dalga gibi. Birlikte uykuya daldılar, rüya görmeden, zihinleri huzurlu ve özgür bir şekilde.

Dünyayı kurtaramamıştı, ama başka birinin eline tutunmuştu. Birbirlerini bataklıktan çıkarmışlardı. Ve yalnız kaldıkları o küçük anlar, belki, belki de o anlar hepsine değerdi.


Son.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 123 11
Seninle tanıştığımda 19 yaşındaydın ben ise 20. Şimdi ise ben 25 yaşındayım ama sen hâlâ 19. 𝟑𝟏𝟎𝟏𝟐𝟐-𝟐𝟒𝟎𝟒𝟐𝟐 /angst /düz yazı /minific
65.7K 3.6K 20
Aşk, nefret ve intikam hırsıyla dolu kalplerde yer edebilir miydi? İskoçya ve İngiltere arasında yaşanan en kanlı savaşın ardından bir anlaşma yapıld...
15.2K 1.6K 16
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...
249K 34.5K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...