VERA

By seymaozcan2

216K 12.6K 1.5K

Bazı anlar Kaderdir... İnanmadığın her gerçek İnancını yenilemen için bir bedeldir... ✳✳... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
Kişi Tanıtım Timeeeee😄
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34. bölüm
Final

10.Bölüm

6.9K 482 78
By seymaozcan2

Albert, ıslanmış üstü başı ile odasına girerken aklında Meryem'in onu kurtarmak için peşinden nasıl geldiği vardı. Nasıl da her hareketi aklına böylesi ince kazınalabiliyordu. Hele ki onun için örtüsünü boynuna dolayıp bağlaması ve üzerinden çıkardığı siyah feracesiyle ilk defa görmüştü onu o halde. Hele ki üzerini saran mavi elbisesi gözlerinin aşkla büyümesine sebep olmuştu.

Meryem, çok güzeldi.

Onun zerre güzelliğini kimse görmesin istedi... Sadece onu böyle gören gözler, kendisine ait olsun istedi Albert. Sadece ona ait olsun.

Genç adamın aklında ki düşünceler ile yüzünde ki gülümseme genişlerken üzerini değiştirmek için banyo'ya girdi. Kısa bir duşun ardından üzerine kazağını geçirmiş odasında ki çalışma masasına oturmuştu.

Masasının üzeri çeşit çeşit kitaplar ve fotokobilerle dolu olduğunu görünce hatırladığı imkansızlıkla yüzünde ki gülümseme solmuş içinde tohumları büyüyen çaresizlik yine gün yüzüne çıkmıştı.

"...Meryem"

Dilinde sadece iki hece ve gönlüne nasıl sızdığını bilmediği koca bir sevda vardı.

Sıkışan yüreği ile derin bir nefes aldı. Gözleri önünde ki kitapları kayarken bir bir toplamaya başlamıştı derin bir nefes veren adam, taki gözleri bir ayete takılı kalana kadar, Sadece bir kaç kelime kelime yüreğine ağırlığını ve gerçekçiliğini basıyordu sanki.

"Sizi topraktan yaratması, onun uluhiyyetinin delillerindendir" Rum/20

Bu ayeti okumasıyla kaşları çatıldı. Toprak... Ne yani topraktan mı yaratılmışlardı. İlk defa bir ayet yutkunmasına sebep olurken gözleri geçen gün ki dersinde anlatılan konuya gitmişti. Çünkü bu kitap 1400 yılı geçkin bir tarihe sahipken insan ile toprak arasında ki benzerliği nasıl bilebilirdi ki.

"...Evet arkadaşlar daha önce de bildiğiniz üzere, Toprakla insan bedeni arasında benzerlik dikkat çekici oranda fazladır. Yaratılışından dolayı, topraktaki bu muhteşem sistemle insan bedeni arasında büyük benzerlikler vardır. Her ikisi de oksijen alıp karbondioksit veriyor. Aynı elementleri taşıyorlar. Oksijen, karbon, azot, kalsiyum, potasyum, sodyum, kükürt ve daha fazlası her ikisinde de bulunuyor...."

Genç adamın gözlerinin önünden geçen düşüncele yutkunmuş dilinden bir kaç cümle dökülmüştü.

"Sadece tane tane topraktan yaratıldığımız için mi bu kadar benzeriz birbirimizle"

Genç adamın düşünceli şekilde dudaklarından bu iki kelime dökülmüş ve hayatının özeti gözlerinden önünden geçmişti. Oda herkes gibi aynı çamurdan yaratıldıysa tüm insanlarla eşitmi idi.

"Peki ya içimde ki kibir? Bunun sebebi, kendimle mağrur olmam mı?"

Genç adam düşünler içine dalarken aklında binbir türlü soru ve sualler dönmeye başlamıştı. Elinde ki kitabı kenara bırakırken yatağına doğru yönelip yorganın altına girdi. Bu günün yorgunluğu ve ağırlığı yorğana sıkı sıkı sarılmasına sebep olmuştu. Şuan hissettiği tek şey koca bir boşluğun korkusuydu.

Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Hidayet bu ya Allah lütfunu göstermeye çoktan başlamıştı.

Genç adam geldiği bu bilinmez yerde gördüğü tek şey önünde duran koca evdi. Etrafında ki insanlar birir birer koca evin ahşap kapısından içeri girerken genç adam ne yapacağını bilmez şekilde adımlarını diğer insanlar gibi o yöne doğru atmaya başlamıştı. Yüzünde ki şaşkınlık ve ne yapacağını bilmez ifade ile o koca kapalı ve alımlı kapıdan içeri girmişti. Odaları olmayan koca bir salon gibiydi burası, upuzun halılar birer birer uzarken içeride bir topluluk yanyana ve ardarda yerlere oturmuş beklemekte idiler.

Gözleri etrafte gezdirirken İhtişamlı olmasına rağmen burada hiç pencere olmadığını farketti.

Neydi burası böyle..

Önde oturan adamların yanına gidip onlarla beraber dizini kırıp oturduğunda gözleri tavanda en yukarda olan pencereye takıldı.

İçeri öyle büyük öyle göz alıcı bir ışık aksediyordu ki bu diğer parıldayan ışıklardan daha farklı ve daha göz alıcıydı. Genç adamın gözleri hayretle büyümeye devam ederken kalbi hızlı hızlı atmaya başlamış nefesi sıklaşmıştı..
Bu nur yüreğini aydınlatıyordu..

Albert, daldığı biralık uykuyla aniden uyandı. Derin derin nefes alırken kısacık bir uyku ve gördüğü rüya ile alnın da ter damlaları birikmişti. Daha önce böyle bir rüyayı kabusun da dahi görmemişti.

Yatağından hızla kalkıp komidinin üzerinde duran bir bardak suyu içti. Daha fazla bekleyemezdi. Aklında birikmiş her bir soruya cevap bulmalıydı. Bu din! küçükken taptıkları putlar gibi değildi.

Albert ayakkabını odasından çıktı. Ona seslenenlere cevap vermeden okul'un yanında ki camiye hızlı hızlı yüremeye başlarken adımları biranda durmuştu.

"Ben ateistim... Oraya girebilirmiyim ki?" demiş derin bir nefes alırken umutsuzca tam arkasını dönmüştü ki aklıma gelenle gözleri kolunda ki saate kaydı.

"Bu vakitte gitmem sorun olmaz sanırım"

Meryem ile ders çalışırken genç kızın namaz için yanından ayrıldığı vakit gelmişti aklına, ezan okunduktan sonra ki vakitti ve Albert bunu düşünüp ezan vaktinde gitmediği sürece sorun olmayacağını düşündü.

Genç adam cesaretini toplayıp derin bir nefes almış ve camiye attığı hızlı hızlı attığı adımlarla gelmişti.İçinde taşmak üzere olan duygularla. Bu an ve önünde ki ahşap kapı ona biralık rüyasını anımsattı. Tıpkı gördüğü rüya gibiydi bu ahşap kapı.

Albert bir kaç dakika beklediği kapıda derin bir nefes alarak çıkarttığı ayakkabıları ile yavaş yavaş camiye girdi. Bu zamana kadar bir kabul etmediği Allah'ın evine konuk oluyordu.

Albert biraz ileride koyu turkuaz halının üzerinde oturan orta yaşlı bir adama takıldı gözleri. Önünde bir rahle bir kitap okuyordu. Bu adam aklında ki soruları cevaplaya bilecekmiydi.

Cesaretini toplayıp adamın karşısına geldi ama adam, ona bakmıyor ve önünde bulunan kitabı okumaya devam ediyordu. Onu farketmemişmi idi.

Albert karşısında ki adamın tam önüne oturdu belki böylece farketip ona döne bilirdi.

Taki kulağına ulaşan o muntazam ayetler ruhunu dinlendirinceye kadar. Ilık bir su misali ruhunu yıkıyordu sanki. Ya bu adamın sesi böylesi muntazamdı yada bu okuduğu kitap ılık su misali, benzinden akıp gideriyordu karanlığını.

Aradan geçen kısa bir vaktin sonunda

"Sadakallahülazim" sesini duyması ve kitabın kapatılmasıyla Albert kapanan gözlerini açmış oturmasını dikleştirerek karşısında ki adama dikmişti gözlerini.

"Buyur bakalım genç adam"

Albert aldığı kesik nefes ve kaçırdığı gözleri ile.

"Ben ateistin" demişti. Belki onu buradan atacak yada ona kötü sözler sarfedecekti ama bunu göz önüne çoktan almıştı genç adam.

"Hoşgeldin o halde"

Şaşkınlıkla ona gülümseyen adama başını çevirdi Albert bu tepkiyi hiç beklemiyordu.

"E.evet"

"Anlat bakalım genç adam, bir sıkıntın mı var"

"Evet, doğrusu.. bir kaç haftadır dininizle ilgili araştırma yapıyorum"

demiş ve gözlerini arada kaçırsa da dilinden birer birer Meryem ile başından geçen herşeyi anlatmaya başlamıştı. Hatta onun ne kadar farklı olduğu da.

Orta yaşlı adam hafif gülümseyip

"Bir aşk, seni en büyük aşka sürükledi demek" demişti.

Albert anlayamasa da gözlerini önüne eğdi.

"Bir kaç sorum var"

"Tabi, sor bakalım evlat"

Albert düşüncelerini toplayıp yutkunduktan sonra kelimeler bir bir dökülmeye başlamıştı dilinden

"Madem bir yaratıcı var neden insanlar acı çekiyor? "

Adam, ellerini önünde ki rahlesinde birleştirirken

"Bak evlat, Allah bir şeyi yaratırken hayırlı neticeler vermesi için yaratmaktadır. Kainattaki düzene baktığında bir eksiklik görebiliyormusun?" diye sordu pencereden dışarıyı gösteren orta yaşlı adam.

Albert gözlerini açık pencereden dışarı çevirdi. Ağacın üzerine konan kuşun ve rüzgarın hafif esintisiyle sallanan ağaç yapraklarına baktı. Bu bile yeterince eksiksiz di.

"Hayır " demişti.

"Peki şimdi senin soruna gelelim... Ateş bir insan için nimetdir dimi"

"Yani, evet"

"O halde bu ateşi kötüye kullanan insanlar mı suçludur! yoksa onu ihtiyaç için var eden mi?"

Albert'in gözleri düşüncelere büyürken orta yaşlı adam konuşmaya devam etti.

"İnsanların yaptığı kötülüğü ve suçu bir Yaratıcıya yükleyemeyiz dimi.. Sonuçtu bunu kötüye kullanmayı seçen insandır Yaratıcı değil!"

Albert başını sallarken

"Peki gücü yettiği halde neden bunları engellemiyor... İstese hiç bir kötülüğe fırsat vermez herşey güzelce ilerler"

Orta yaşlı adamın yüzünde hafif bir gülümseme yayılırken

"Okuyormuşsun" diye sordu alakasız bir soru ile

Albert'in kaşları hafif çatılıtken

"Evet, yakında ki üniverste de"

"Peki sınavların oluyor mu?"

"Elbette, o sınavlar için kaçırmamamız gereken bir çok notlar dahi var da, neden bunları soruyorsunuz"

Orta yaşlı adam başını sallayıp Albert'i onayladı. Gözlerini genç adama çevirirken

"Peki neden sizi sınava sokan akademisyenler buna gerek duyuyor, sonuçta istese sizi sınava sokmadan derslerinizden geçire bilir?"

Albert istediği cevabı bir türlü vermeyen bu adamla derin bir nefes aldı

"Eğer sınava girmeden bizi geçirirseler okumamızın ne anlamı olabilir ki"

"İşte bak çocuk, senin de söylediğin gibi evlat, eğer imtihan olmasaydın cennet'in ne gibi bir anlamı olurdu..."

" Bak evlat bu dünya bir imtihan, bir sınav yeridir tıpkı okulunda girdiğin sınav gibi... Allah her kulunu bir sınava sokar kimisi malı ve çocuklarıyla imtihan edilirken kimisi de onlara musallat olan kibirli, içi kötülük dolu insanlarla imtihan olunur kendisine ne kadar itaat ettiğini kanıtlamak için... Allah öyle yücedir ki, imtihan ettiği her bir kulu isyan etmeden! Şirk koşmadan o imtihanı geçerse onu cenneti ile müjdeler ve kendi katında en güzel mevkilere ulaştırır, İsyan ve şirk kolanı ise ebedi cehennemin de yakar!..."

" Şimdi söyle bana bakalım, kendi çaban ve emeklerin ile aldığın yüksek not seni nerelere ulaştırır"

Albert'in aklı birer birer onaylamaya başlamıştı. Hayatında ki yaşadıkları ve başlarına gelen tüm kötülüklerin bir sebebi vardı. Ve o tüm hepsine isyan eden olmuştu.

"Elbette daha iyi bir iş ve hayat" demişti gözleri düşünceli şekilde yerdeki halı desenini incelerken

"İşte evlat, yüce ve kudretli olan Allah, insanları bu dünya da bir sınava sokar çünkü Allah seni yaratırken cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu da bilir o gaipten de haberdar olandır"

"Öyleyse neden bir hayat yaşıyoruz nasıl olsa ne yaşayacağımızı biliyor direk istediği yere koysun"

Adam gülümserken

" Yarattığı insanı direk cennete koysa gıkı çıkmaz ama ya cehenneme koyarsa! o zaman o insan sormaz mı.' beni neden attın buraya' diye 'Yaradan, 'sen bu kötülüğü yapacaktın bende seni cehenneme attım' dese . O kişi demez mi 'ben böyle bir kötülük etmeden bu acılı yerden çıkar beni ben suçsuzum diye' .."

Albert düşünceli şekilde başını sallarken

"Der " demişti. Oturuyordu herşey birer birer.

"İşte bu dünya bunların hepsine cevap olacak! Eğer sen cennetlik olursan bu sebepten cennet senindir diyecek ama eğer itaat etmez ve şirk koşarsan yaptığın her kötülüğü önüne serip işte bu yüzden cehennemliksin diyecek. O gün sen kendine şahit! Olacaksın "

Orta yaşlı adam rahlesine konan uğur böceğine gözlerini dikip yüzün de ki gülümseme yayılırken derin bir nefes almış aralarında oluşan sessizliğe ve Albert'in düşünceli gözlerine bakıp

"Söylesene ey oğul, eğer bir yaratıcı olmasaydı şu küçücük varlık nasıl böyle muntazam bir sürete bürünürde bir hayatı olabilirdi ki"

İçi kabarmıştı Albert'in , bu adamın her sözü yüreğine bir ok misali saplanmış boğazını düğümlemişti. Böyle biri varsa neden gözükmüyordu.

"Peki neden onu göremiyoruz"

Oysa Albert küçükken taptıkları putlar her zaman gözlerinin önündeyken Allah'ı neden göremiyorlar dı.

"Ayette de geçtiği gibi " Gözler O'na erişemez. O, gözlere erişir. O şefkatlidir, haberdardır. (6-Enam 103)" yani sen ne yaparsan yap o her zaman senden haberdardır ve onu andığında yanındadır. O Allah ki seni doğuran annenden daha şefkatlidir. Eğer Allah'ın varlığına kanıt arıyorsan gözlerine bak, sence gözlerin kendiliğinden var olabilir mi? Onca dağ ve taş kendiliğinden bir düzen kurabilir mi... Yada en basidinden o genç kıza beslediğin duygu gözler görebiliyor mu.. "

Konuşma uzayıp gitmişti. Taki akşam namazı için musade isteyen adamın, rahle başından kalkmasına kadar. O zamana kadar caminin imamı olduğundan dahi bir haberdi Albert.

İmam, namaz için Allahu ekber demişti ki hızla toparlanıp kendisini dışarı attı. Çünkü müslüman olmayan birinin burda bulunması ne denli doğru olabilirdi ki.

Peki ya islam ona bu kadar sıcak gelmişken onu müslüman olmak için alı koyan neydi.

✳✳✳

Genç adam uçsuz bucaksız bir çölde nereye gideceğini bilmeden bir sağa bir sola koşuyordu.

"Kimse yok mu! Yardım edin!"

Kuruyan boğazına ne bir damla su nede serinleyecek ufacık bir rüzğar esintisi vardı burda. Attığı her adım da bir çıkış arıyordu ama sanki adımları bile onu yerinden bir mil kıpırdatmadan bu sıcak ve ıssız yerde çember çizdiriyordu.

Susuzluk boğazını öyle kurutmuştu ki dudakları çatlamaya başlamış yüzünün rengi solmuştu.Yavaş yavaş ölüyormuydu.

"Su, bir damla suyu olan yokmu.. Yardım edin"

Albert'in arayıp bulamadığı bir damla suyun yorgunluğuyla sıcak toprağın üzerine kırıldı dizleri. Bu toprak dahi ateş gibi sıcaktı.

"Su, su.."

Susuzluk ve sıcakğın etkisi gözlerini karartırken ani kuru ve sıcak rüzgarın etkisiyle koca çölde ki topraklardan yerden kalkıp yükselmiş aldığı zar zor nefeside tıkamaya başlamıştı. Ölecekti.

Artık sondu Albert için, çatlayan dudakları, kuruyan boğazı ve alamadığı nefes onu ölüme doğru itiyordu. Ölüm korkusu tüm bedenini sarmaya başlamıştı bile.

"Y.y.ardım e.edin"

Gözleri acı dolu ölümün korkusuyla büyüdü. Gözlerini sıkıca kaparken o anki korku tüm bedenini sarmıştı. Böyle bir ölümü düşünmemişti bile. Başı yere düşüp kısık gözleri göge imamın her zaman yanın da olan Rabbindir diyen sözü geldi ve

"Ey yerleri ve gökleri yaradan Allah! Bana yardım et" demişti tüm kuvvetiyle

Bu sözlerinden sonra, toprak yavaş yavaş sakinleşti. Ilık bir rüzğar yüzünü okşarken gökten damla damla su yer yüzüne inip o cansız toprağa nefes olmaya başlamış hatta gözlerinin önünde birer birer yeşeren çiçeklere şahit olmuştu. Bu nasıl olabilirdi.

Biraz önce susuzluk ve sıcak topraktan ölmek üzereyken, bu ne denli bir kurtuluştu ne ne denli bir nimetdi.

Gözleri korkunun şaşkınlığını bırakıp şimdi yüce yaradanın sanatıyla büyümüştü.

"A..a.aman Allah'ım... Aman Allahım!"

Yaratıcıyı kabullenmenin ilk kelimeleriydi bunlar.

Albert, gördüğü rüya ile gözlerini hızla açılırken derin derin nefes alıyordu. Alnından damlayan su damlacıklarını koluyla silerken yatağından ayaklarını sarkıtıp komidinin üzerinde ki bardağa uzandı bir bardak suyu içip kenara koyarken masasında ki kitaplara yöneldi. Buralar da bişey bulmalıydı. Eline geçen ilk kağıt parçasında ki ayet... Aklında ki tüm soruları cevaplamaya yetmişti.

"De ki: "Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak." (Furkan /77)

Tıpkı rüyasında ki gibi, duasız dili ile olan azabı.

"Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik" kaf/9

İşte bu ayetle gözlerinde ki yaşlar birer birer akmaya başlamış yere çökmüştü. Hüngür hüngür ağlıyordu. Nasıl bu zamana kadar bilinmezde yaşamıştı böyle.

Oturduğu yerden hızla kalkıp gözlerinden damlayan yaşı dilerek çıktı odasından. Gideceği yer belliydi. Artık biliyordu. Onu yaratan bir Rabbi vardı. Ona bu hayatı veren bir Rabbi.

Nefes nefese girdiği cami ile imamın tam karşısında durdu. Kızaran gözleri ve aldığı kesik nefesi ile

"Müslüman olmak istiyorum" demişti.

İşte bu sözler imamın bile gözlerini doldurmuş. Albert'in hidayete kovulmasına sağlayan cümleler dudaklarından dökülürken gözlerinde ki yaş birer birer akıp gidiyordu gözlerinden.

""Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu....Şahadet ederimki Allahtan başka ilah yoktur ve Şahadet ederimki Muhammed onun kulu ve elçisidir"

Demesiyle gözlerinde ki yaşların hızı artmış ve Albert hayatında ilk defa huzur ile nefes aldığını hissetmişti. Hissettiği bu duygu bambaşkaydı. Yeniden doğmuş gibi

Müslüman olan bazı hayatlardan ilham alınarak yazılmıştır. Soru ve görüşlerinizi yazabilirsiniz..

Continue Reading

You'll Also Like

766K 34.1K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
387K 14.3K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
216K 12.6K 36
Bazı anlar Kaderdir... İnanmadığın her gerçek İnancını yenilemen için bir bedeldir... ✳✳✳ ✴İmkansızın mühür tutmuş hali✴ ...
1.6M 112K 60
Şehadete susamış bir özel harekat polisi; Hamza... Kocasının ördüğü duvarlara hapsolan küçük bir Yağmur damlası... Bir adamı kınalı perçeminden sevip...