magoa ⚘ woosan

By forvera

40.8K 4.8K 3.1K

wooyoung unutmamak istedi, san ise hatırlanmak More

-0-
-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
Uzun zaman sonra Merhaba
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
Selam
-25-
26
27
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
33
34 (Final Part 1)
35 (Final Part 2)

-7-

948 145 154
By forvera

*Kesinlikle ve kesinlikle medya ile okuyun.O zaman tamamen kurgunun içine girebileceksiniz*

"Bana seni de öldürmem için yalvaracaksın Jung Wooyoung"

Bu Real'ın son sözleri olmuştu.

Dev ekranda Chris kendini boşluğa bırakırken Wooyoung'a elindeki telefonu yere düşürmek kalmıştı.

Kalabalıktan tek ağızdan yükselircesine,
hezeyan dolu bir çığlık kopmuştu. Meydandaki dev ekranın çaprazındaki inşaattan düşen adam herkesi şoka uğratmış,küçükler annelerinin eteklerine yapışıp büyükler çocuklarının yahut sevgililerinin kollarını tutarken Wooyoung'a bu sert ayazın ortasında ileri geri sallanmak düştü.Havada uçan zerreleri görebiliyordu sanki.Zaman durmuş Chris'in kafasından süzülen kan keistalleşip kalmış gibi birkaç saniyeleğine kendine izin vermişti saat.
Ne ileri gidiyordu ibre ne geriye.
Kafasındaki şapkayı çıkardı genç adam,sarkak adımlarıyla kalabalığı yararak yerde sırtüstü yatan adama yaklaştı.

"Hep gül evlat! Beni de güldürmeye çalış,yoksa hayat geçmez."

Bunlar Chris'in sözleriydi.Gülümsemesi yüzünden eksik olmayan afro amerikan adam,siyahilere en çok yakışan gülüşünü bu sefer göstermiyordu.Açık ve gözyaşıyla süslü gözleri boşluğa bakıyordu.Wooyoung yanağını yıkayan yaşlarına izin verdi bu sefer onun yanında.

"Seni güldürmeye geldim" diye fısıldadı Wooyoung.

Chris'in bedeni bu ayazın ortasında bu acıya göğüs germesi yetmezmiş gibi şimdide asi bir yağmurla dövülüyordu.
Yıkıyordu yağmur onu,bu toprağa aslında evrene temiz dönmesi için şarttı değil mi?

Polis memurları saniyeler içinde bedeni boylamasına yere uzanmış ölü adamın yanında soluk aldıklarında, Wooyoung kalabalığın önünden arkasına geçti.
Kalabalık memurların ikazları üzerine olay yerinden uzaklaştırılırken Choi San ağzında kalan acı tatla inşaatı çoktan terketmişti. Bu ilk cinayeti değildi,son da olmayacaktı.Fakat...yine de diğer öldürdüklerinden daha farklı hissediyordu.İlk kez hiç günahı olmayan birini kendi saçma adaletiyle yargılayıp cezalandırıyordu.Kalbinden bir şeyler eksilmiş orda olmadığını bildiği nekrozlaşmış vicdanı cebelleşiyordu sanki göğüş kafesiyle.

Abisi geldi Wooyoung'un aklına.Kaza yaptıkları arabadan zor bela çıkarken ezilmiş arabanın direksiyon ve koltuğunun arasında preslenmiş abisi..

Onun da kanı sanki kristalleşmişti zamanın akıp gitmesine izin vermeyerek.Onun da yaşlarla dolu gözleri boşluğa bakmıştı.Yüzündeki babasından yediği tokatın kızarıklığı bile geçmemişti henüz.O kızarıklığa daha canisi eklenmiş,kanla boyanmıştı yanakları.

Kafasını iki yana salladı genç adam.
Onun yüzünden iki insan çoktan ölmüş olamazdı.Soğuk yanakları bıçak gibi keserken bulunduğu ruh halini bir kenara bıraktı ve yaşlarını sildi.Üzerindeki göbeğini açıkta bırakan pijamayı yırttı attı ve az önce yere attığı şapkasını kafasına geçirdi.

Şok olmuş insanlar kaçışırken anlık da olsa bu soğukta deli gibi çıplak gezen bedene dönüp baktılar.Deliydi doğru,
bu oyunda ona mezar kazan adamın ayağını kaydırarak o mezara düşürmeyi planlayan bir deli..

......

"Ne yapacak şimdi?" diye sordu Wooyoung'un birkaç gündür ilaçlarını takip eden yeni hekim.

Karla elindeki rameni masanın üzerine bırakıp ekranın yan tarafındaki peçete yığınından bir tanesi aldı ve ağzını temizledi.Wooyoung kararlı adımlarla ilerlerken Karla gencin ne yapmaya çalıştığını yeri inleten o adımları atmaya başlamadan anlamıştı.

"Üzerinde bir takip cihazı olduğunu anladı.O yüzden yırttı attı üzerindekini"

Hekim gözlerini belerterek Karlaya bakarken aslında Wooyoung'un sadece doktoru olmadığının da muhakemesini yapıyordu aklında.Genç kadın Wooyoung'u kardeşi ya da bir dostu kadar seviyordu.Her hareketinin anlamını herkesten önce anlamasının kendince başka açıklaması yoktu.Ezberlemişti sanki onu.

"Çok iyi tanıyor gibisin onu" dedi hekim.

Güldü Karla.Öyle miydi sahiden?

"Onun beni tanıdığı kadar." dedi Karla.

Ne kadar araları iyi olmasa da tıp fakültesinde hatrı sayılır bir geçmişlerdi vardı.Herkesin dilindeki sorunlu olsa da Woo, kendi için alt dönemin en zeki en en mizahşör ve küstah asi tıp öğrencisi,
genç efendiydi o hep.

"Umarım bu simulasyon için bizi affeder."

.......

1 gün önce

San ve Chan Wooyoung'un malikanesinin kapısında dikiliyorlardı.Planı çoktan kurgulamış,ilacı da hazır etmişlerdi.

"Hazır mısın?" diye sordu San Chan'a.

Uzunca olan adam kafasını salladı ve cebindeki ilacı yokladı.Bayıltmak için bir gazlı bez ve dediklerini uygulaması için motor nöron baskılayıcı iğne de hazırdı.

San kapının zilini çaldı ve geriledi.Chris Banner kulübesinden çıkarak demir kapıyı araladı,karşısında dikilen iki gence merakla baktı.İkisinin de sert bakışları elini cebindeki silahı tutmaya teşvik etmişti.

"Buyrun gençler?"

"Jung Wooyoung'un neyi oluyorsunuz?"

diye sordu Choi San.Chris tek kaşını kaldırarak bir müddet düşündü.
Wooyoung kimdi? Bildiği bir şeyi unutmuş gibiydi.Sanki beyninin içine fısıldayan bir ses her şeyi unutması gerektiğini söylüyordu. "Simulasyondan çıkmana son 1 gün" bu sesi duymuştu Chris.Boşluktan gelen ve aklının içinde dönüp dolaşan bu ses düşünmesini de engelliyordu sanki.Ne simulasyonundan bahsediliyordu? Birileri dışarıdan beynine müdahele ediyor gibiydi.Sonra birden ne yapması gerektiğini söyledi yine bir ses ona.Tüm kontrol başka birindeymiş gibi kendi düşünmemesine rağmen dilinden istem dışı sözler döküldü. Bozuk korecesiyle kafasını attırmamalarını söyleyip demir kapıyı kapatacakken Chan araya ayağını koydu.

"Sana kıyamayacağı ve ölmene üzüleceği kadar değerlisindir umarım Chris"

Chan San'ın sözünü tamamlaması üzerine Chan cebindeki gazlı bezi adamın ağzına götürmüş ve boğuşmasına izin vermeden ikili kafasını ve kollarını tutmuşlardı.

Chris bilinci kaybolurken beynine hükmeden gücün etkisinin kalktığını hissetti.Son bir kez hatırlayabilmişti Wooyoung'un kim olduğunu.Dolanan diline rağmen iki üç kelime edebildi.

"Beni çok sever."

San elindeki sinyal cihazının ışıkları yeşilden kırmızıya dönünce yaslandığı arabadan sinirle doğruldu ve telefonuna sarıldı.Takip cihazının sinyali en son meydanın orta yerinde görünüyordu.

Wooyoung telefonu açmıyordu.Açmasını beklemesi başlı başına hataydı.Şimdi tüm polisler onun peşindeyken,sevdiği bir insanı ikinci kez kaybetmişken o telefonu açmaması en normal şeydi.

Arabasına atlayarak kalabalığın etrafındaki caddeden dolandı San.Ara sokaklar bile insan kaynıyordu bu intiharın üzerine.Wooyoung eğer kaçmışsa çevre yolunu kullanacaktı mecburen.

Araba altmış ile ilerlerken San yol kenarlarını kontrol ediyor,gördüğü çöp konteynırlarının etrafını da yoklamadan geçmiyordu.Görünürde ne Wooyoung ne de polisler tarafından yakalandığına dair en ufak bir haber yoktu.

Ellerinin içinin terlediğini hissetti Choi San.Woo'nun polise yakalanması demek moritat şifrelerini alamaması ve patron tarafından öldürülmesi demekti.Tam da düşüncelerini uzaktan okuyabiliyormuş gibi patronu aramıştı.

Derin bir nefes aldı ve sol eli direksiyondayken sağ eliyle telefonu kulağına götürdü.

"Ne boklar karıştırıyorsun?"

Balgamdan dolayı hırıltılı çıkan kalın ses midesini bulandırmaya yetmişti genç adamın.

"Planımı uyguluyorum."

diyerek kısa kesti.Uzatmanın manası yoktu.Başarısız olursa ölüm fermanını imzalayacağı adam vardı karşısında.Ne bahaneler ne de başkası onun kararlığını etkilemiyordu asla.

"Choi San,yarın o şifreler elimde olmazsa kaçabildiğin kadar uzağa kaç.Seni yine de bulup öldürmekten zevk duyacağım."

Telefon sinyali aniden kesilirken San küfrederek kafasını önündeki direksiyona.Bu çeteye ne ara bulaşmıştı? Geçmişi neydi? Nerden gelip nereye savruluyordu hiçbir şey hatırlamıyordu.
Sanki sadece birkaç hafta öncesi vardı belleğinde.Gerisi paslanmış bir demir gibi örtülmüştü.Yutkundu.Şimdi ne yapacaktı? Wooyoung'u nasıl bulacaktı?

.....

"Kemoterapi saatin geldi.Biraz daha hastaneye gitmezsen ağrılarından bayılacaksın."

"Hastaneye gidersen her şey biter Woo,yakalanırsın sakın!"

Sırtımı dayadığım ağaç benim ağrılarımdan dile gelip ağlayacaktı da benden önce ruhunu teslim edecekti sanki.Kemiklerim kırılıyormuş,ruhum yavaştan çekiliyormuş hissi çürük kokusu misali emsalsiz bedenime sinmişti.Asla peşimi bırakmıyordu.

Saatini bekliyor gibi,zamanı gelince cerayan ediyor ve yerle yeksan ediyordu daha fazla direnemeyen bedenimi.
Sesli ağlamalarım,hıçkırıklarım elimde tuttuğum bıçak kadar keskin taşı kalbime saplayıp her şeyden kurtulmak istememe neden oluyordu.Sanki taş bile artık tüm günahı üstleneceğini söyleyerek beni ikna etmeye çalışıyordu.

Midemin benden habersiz hareketlendiği hissettiğim an sırtımı ağaçtan çekmiş ve toprağa çömelmiştim.Karnımda yemek içeriğine dair en ufak bir şey yoktu.
Yediğim serumu ve onunla birlikte bir miktar kanı kusuyordum.Mide içeriğinin üzerine bir de gözyaşlarım düşüyor,
acılarım edebiyat betimlemelerine yaraşır bir şekilde toprağa karışıyordu.

Doğruldum ve elimdeki taşı acılarımı bastırması için avucumun içine götürdüm.Elimin sızısı,tüm bedenimin ve ruhumun sızısını anlık da olsa unutturuyordu.Fakat o kısa süreli rahatlama bile benim için en büyük kaçış yoluydu.Taşı tereddüt etmeden avucumun içine sürttüm ve kanın ince sayılmayan çizikten taşmasına izin verdim.Parmaklarım uyuşuyor,kanın verdiği rahatlatıcı sıcaklık aklımı dahi ele geçiriyordu.Çiziklerle,yaralarla dolu nasırlaşmış avucum artık isyan dahi etmiyordu.

"Ruhumu susturmak için avucum susuyordu.Gelecekte, şimdi intikam
için alevlendiğim adamın dudaklarının değeceği günü bekler gibi susuyordu"

......

Güneşin arsız ışıkları değil de çalan telefon uyandırmıştı San'ı kafasını direksiyona koyarak uyuduğu üç kuruşluk uykusundan.

"Wooyoung!"

"Gel beni bul."

dedi güçsüz sesiyle Wooyoung.

"Nerdesin?"

San merak ve heyecan dolu sesinin arkasında sinir de barındıyordu aslında.
Hem takip cihazını atarak kaçmıştı hem de şimdi sırf San'ın yüzünü görmek adına mecbur bırakıyordu onu buna.En azından San böyle düşünüyordu.

"Şifreleri almaya geliyorum."

dedi karşı taraftan ses gelmeyince.

"Şehir mezarlığındayım."

diyebildi Wooyoung sadece.Ağrılarıyla sabaha zor çıkmıştı konuşacak hali dahi yoktu.Telefonu kapattı ve mezarlıktaki geniş gövdeli ağaca yaslanarak zor bela toparlandı.

San aceleyle arabasına binip yirmi dakika uzaklıktaki mezarlığa sürerken Wooyoung polisin numarasını tuşladı.

"Ben Jung Wooyoung.Şehir mezarlığındayım gelip beni tutuklayın."

İki cümle edip karşı taraftan gelecek sesi dinlemedi bile.

"Üzgünüm Real"

......

San şehir mezarlığına gelmiş ve temkinli adımlarla arabasından inmişti.
Wooyoung'un ölüm kokan bu araziye sığınması şaşırtmıştı onu.Maskesini yüzüne geçirdi ve şapkasını iyice yüzüne indirdi.

Görmüştü onu.

Ağacın kenarına kıvrılmış donmuş bir vaziyette mezarları izliyordu.Üzerinin çıplak olması delilikti.Çünkü üzerindeki siyah cekete ve içindeki boğazlı kazağa rağmen üşüyordu San.

Wooyoung geldiğini hissetmiş gibi kafasını çevirdi.Önce sakince gülümsedi,daha sonra gülümsemesi büyüdü ve bir kahkaha halini aldı.

"Ölüm kokan bir adamın ölülere sığınması çok komik değil mi?"

San tek kelime etmeden Woo'dan bir metre uzakta olacak şekilde durdu.Kendi kendine durduk yere gülmesi,her şeyi alaya alması sinirlerini bozuyordu.
Hem bu kadar zeki ve çalışkan hem de nasıl ciddiyetsiz olabilirdi?

"Şifreleri ver!"

Wooyoung sararmış kollarına baktı ve üşüdüğünü belirtir gibi kollarını bedenine sardı.

"Maskeli gelmişsin ilk buluşmamıza? Yüzünü göstermek için para mı istiyorsun?"

Woo söyledigine katıla katıla gülerken San dişlerini ve yumruklarını sıkarak üzerindeki ceketi çıkardı.

"Giy şunu"

Ceket Wooyoung'un kucağına düşerken istemeden de olsa saçma bir gülümseme belirivermişti yüzünde.
Dün Chris'i öldüren cani kendi değilmiz gibi şimdi düşünceli tavırlar taslıyordu.

"Bunu sana geri vermem gerek mi?"

Wooyoung gözlerinden nefret saçarak yanlızca gözleri açıkta olan adamın irislerine dikti irislerini.Artık gülmüyor ve titremiyordu.

"Şifreleri verdikten sonra ceketimi çıkarıp istedigin cehenneme gidebilirsin.Tabi polis huzur vermeden nasıl yaşarsın bilmem."

Wooyoung üzerine hafif dar olan cekete elini yavaşça sürttü ve sinsice gülümsedi.

"Ceketin bende kalacak sanırım." dedi.

San küstahça gülen adama küstahca gülerek yanıt verdi.Kendinden çok emin konuşuyordu.

"Bak seen..."

"Sen yan hücremdeyken ben de ceketine iyi bakacağım."

San hücreden kastının ne olduğunu anlamaya çalışırken kafasına dank edenle irkildi.Eli cebindeki silaha gitti ve soğuk namluyu Wooyoung'un alnıyla buluşturdu.Wooyoung namlunun soğukluğu yüzünden yutkundu ve gözlerini alevler saçan adamın silahı tutan eline götürdü.Elleri bile abisinin ellerine benziyordu.Onun kopyası gibiydi sanki.

"Telefonunu ver bana pezevenk"

Wooyoung yan bir gülüşle pantolonunun cebindeki telefonu çıkarmış ve San'ın avucuna bırakmıştı.

San son aramalarda polisin numarasını gördüğünde beyninden vurulmuşa döndü.Telefonu yere atıp parçalarken aynı hızda boştaki eli Wooyoung'un boynunu kavramış ve genç adamı arkasındaki ağaçla arasına almıştı.

Şimdi namlu Wooyoung'un alnında değil de kalbinin üzerindeydi.Aralarında sadece silah vardı.Yüzleei birbirine yakındı ve San burnundan soluyordu.

"Şifreleri ver.Yoksa acımam vururum."

Wooyoung hala ince kesiklerden az da olsa kanayan boştaki ellerini San'ın silahı kavrayan elinin üzerine koydu.

"Aslında şifreleri asla aklımda tutmadım biliyor musun.Şimdi lütfen vur beni"

Gözünden bir damla yaş istemsizce süzülürken abisine son sarılışı geldi aklına.O ölmeden önceki son vedası.

San anlam veremiyordu yaptığı deliliklere.Şifreyi vermektense onun elinden ölümü tercih ediyordu.

Silahın horozunu çekti San.

"Şakam yok Wooyoung"

Çok ciddiydi San.Onun da bu ciddiyetin farkına varması için silahı kalbinin üzerine biraz daha bastırdı.

Wooyoung'un tek düşündüğü ise Chrisi öldürmesine rağmen abisine çok benzediği için bu adamın karşısında bu kadar aciz olmasıydı.

"Polisler gelmeden vur beni."

Bunu kalpten istiyordu.Yaşamak için en ufak nedeni yoktu.Gözyaşları ard arda süzülürken kanlı ellerini San'ın elleri üzerinden çekti ve maskesine götürdü.

San önce ellerinin üzerinde kalan kan lekelerine daha sonra ise yüzüne doğru yaklaşan ellere baktı.

Wooyoung tereddütle ellerini maskeden geri çekerken kafasını eğdi ve iç çekti.

"Yüzünü de değil sadece adını söyle bana Real."

San karşısındaki adamın eriyişine anlam veremiyordu.Bir yerleri ağrıyordu,bundan kurtulmak için bir an önce birinin onu kurtarmasını bekliyordu sanki.Çok çaresizdi.San soğuk bir adamdı.
Karşısındakinin nefesini kesebilecek kadar korkunç,ölümü fısıldayacak kadar cesur ve güçlüydü.Ama bu adamın  çaresizliği karşısında ilk defa kendini bu kadar duygu karmaşı içinde hissediyordu.Bu oyun artık içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.

"San..Choi San"

dedi.Neden söylediğini anlayamamıştı.
Birden ağzından dökülüverdi ismi.

Polis sirenleri uzaktan kendini belli ederken San hızlı hızlı birkaç nefes aldı ve silahı çekmek için hazırlandı.Çok sinirliydi polislere haber verdiği için.Wooyoung'un titreyerek bakan gözbebeklerinde büyüdükçe büyüyen siyah yansımasını görebiliyordu.Karanlık kokuyordu Choi San.

Çok adam vurmuştu.Şimdi bunu yapmak ve arkasında adam bırakmamak zorundaydı yine.

Ama yapamadı,kalbine anlamsız bir ağırlık çöktü ve mezarlığın karşısındaki harabeye doğru koşuverdi.

Wooyoung arkasından ayaklanıp polis arabasından inen memurlarla göz göze geldiğinde anladı yaptığı yanlışı.

San'ın elinden öleceğini ve polislerin suç üstü yapıp  San'ı tutuklayacağını düşünmüştü.Bu şekilde ölürken Chris'in intikamını da almış olacaktı fakat planı istediği gibi işlememiş ve San onu bırakıp kaçmıştı.

Tereddüt etmedi Wooyoung,Chrisi öldüren San değilmiş gibi koştu onun peşinden.San da koşarken bir yandan arkasında kalan Wooyoung'a bakıp duruyordu.

Biraz daha hızlı olsaydı belki de yetişirdi San'a.

Wooyoung kolundan onu yakalayan polise rağmen hala San'a bakıyordu.

"Choi San! Ceketin için üzgünüm."

diye bağırdı.Hem ağlıyor hem gülüyordu.

San karmaşık duygularla ardında kalan adama baktı.Kendi elleriyle hem onun hem de kendinin sonu olmuştu.

Daha sonra beklemediği bir şey oldu.
Choi San mucizelere inanmazdı ta ki Woo'nun kolunda kelepçe ile kendine doğru koştuğunu görene dek...

        O kadar güzeller ki kurguda onların yerine kendimi koyunca cidden aniden değişen ruh hallerimle çok güzel örtüştüklerini anlıyorum sjzjz evet ya bunlar benim yazdığım karakterler diyebiliyorum. Nasıl gidiyor olay örgüsü anlamadığınız yerleri vs sorun lütfen <3

Continue Reading

You'll Also Like

796 92 7
Mingi: Knk ben buna cok pis veririm
353K 32.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
16.9K 2.6K 34
yakın arkadaş olan heeseung ve sunghoon aynı kişiden hoşlanır.
28.2K 3K 28
Tanınmayacak haldeydim. Buna emindim. Amaçlarına ulaşmışlardı. Artık kesin bir süre dans edemeyecektim. Tam bir sopa darbesi daha yiyecekken beklediğ...