İMTİHANIMSIN•TAMAMLANDI•

By vesselam610

357K 25.5K 6.2K

✨#imtihan~1✨ ✨#gerçeksevgi~1✨ ✨#helalim~1✨ ✨#helalaşk~2~✨ Kapının açılma sesini duymamla başımı eğdim. Bir k... More

1 🚩"BEN HEP BÖYLEYDİM"
2 🚩 "BENİM HELALİM"
3 🚩 "O KİŞİ SENSİN AZRA"
4 🚩 "ÖZÜR DİLERİM HELALİM"
5 🚩 "GERÇEK OKTAY?"
6 🚩 "BENİ KOCAN TANIR"
7 🚩 "SONU İYİ OLACAK"
8 🚩 "EFSANE BALAYI"
9 🚩 "BÜYÜK SÜRPRİZ"
10 🚩 "AZRA'NIN OKYANUSU"
11 🚩 "AKIL MI KALP Mİ?"
12 🚩 "GÜZEL HABER"
13 🚩 "BİR DUYGU DAHA"
14 🚩 "B&B"
15 🚩 "APTAL ÂŞIKLAR"
16 🚩 "SAĞ ELİM"
17 🚩 "SADECE SANA..."
18 🚩 "İTİRAFLAR-1"
19 🚩 "İTİRAFLAR-2"
20 🚩 "Seni Kabul Ettim..."
21 🚩 "ŞÜPHE"
22 🚩 "ALLAH İÇİN SEVMEK"
23 🚩 "ORANGUTANIM BENİM"
24 🚩 "NİŞAN SÜRPRİZİ"
25 🚩 "FİLM GİBİ"
26 🚩 "ÜMİT AĞACI"
27 🚩 ~ACI ÇIĞLIK~
♥HER ŞEY VATANIMIZ İÇİN♥
28 🚩 "SENİNLEYİM KOCA ADAM"
29 🚩 ❤ BU; BİZİM İMTİHANIMIZ❤
30 🚩 "HUZUR❤"
31 🚩 ♡HELÂL KOKU♡
32 🚩 "TEK TERCİHİM SENSİN"
33 🚩 "ŞARTIN-ŞARTIM😎"
34 🚩 "KÜÇÜK KATİL"
35 🚩 "NİKÂH"
36 🚩 "GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ!"
37 🚩 "Küçüklük Kahraman'ım"
38 🚩 "AİLEDEN BİRİ"
39 🚩"TELAFİ EDELİM"
40 🚩 "TEK ŞAHİT; OKTAY Ç."
41 🚩 "💑UYUMLU ÇİFT💑"
42 🚩 "AZAP ÇUKURU"
43 🚩 "SEVME!"
44 🚩 "GİTMEM GEREK..."
45 🚩 "AFFEDER Mİ BENİ?"
46 🚩 "Bakacağım tabii ki..."
47 🚩 "Mavi Gözlü'm"
48 🚩DAVETSİZ MİSAFİR
50 🚩 "Hesaplaşma Vakti"
51 🚩 "ŞERDEKİ HAYIR"
52🚩 "OLAMAZ! Olmamalı..."
🚩DUYURU🚩
53 🚩"Kim Bekler ki Bir Deliyi?"
54 🚩 "Kaçmayacağım!"
55 🚩 FİNAL
🌹 OYUN ARKADAŞIM🌹
⭐DUYURUU⭐
⭐DUYURU-2⭐
🌸100 ᗷİᑎ'ᗴ ᝪ̈Ꮓᗴし ᗷᝪ̈しᑌ̈ᗰ🌸
LÜTFEN...

49 🚩 "Bilmem Anlatabildim mi?"

2.7K 224 95
By vesselam610

"Lila, Tahir Polat'ın kankasının kızı."

Verilen cevaptan tatmin olmamışçasına  kaşlarımı kaldırdım.

"Sanki sadece ahbab kızı değil gibi, ha Oktay?"

Kaşlarımı kaldırarak Oktay'ın istediğim cevabı vermesini bekledim.

"Pekâlâ, illa anlat diyorsun yani" diye söylenen kocama başımı sallayarak "Aynen öyle. Anlat bakalım" diyerek karşılık verdim. O da en sonunda derin bir nefes çekip başlamıştı anlatmaya.

"İki yıl önce Tahir Polat beni Lila'yla tanıştırmıştı. Sana demiştim ya ben insanlarla kolay kolay anlaşamam. Anlaştığım insan sayısı da azdır diye. Yani ben o zamanlar da pek arkadaş edinmeyi sevmiyordum. İşte Özgür ile Berat'tan başka kimseyle de samimi değildim. O zamanlar babam dediğim adamla da aramız kötüydü. Şirketle ilgili daha doğrusu hisselerle ilgili hep bir çatışma yaşıyorduk. Özgür'le Berat ne kadar yanımda olsalar da ellerinden bir şey gelmiyordu. İşte bu Lila da güvenimi kazanacak bir şey yapmıştı. Babası ile konuşmuş, Tahir'i ikna etmiş. Bu yaptığı iyilik karşısında da ona güvendim ve kendisine bir şans verdim. Arkadaş olmuştu sözde bana. Tabii o sıralar aklım da bulanıktı. Lila'ya karşı hiçbir şey hissetmediğim halde saçma sapan dedikodular çıktı. Magazinlerde boy boy fotoğraflar ve birbirinden saçma iddialar... İşte o haberlerden sonra Lila çok içerlenmeye başlamıştı bana. Babasıyla tartıştığını, onu aramızda bir şey olmadığına ikna edemediğini filan söylemişti. Ben de safım ya kandım hemen. Nasıl olduğunu anlamadan kendimi onunla sözlü buldum. Lila'ya artık bu oyunu bitirmemiz gerektiğini, insanları daha fazla kandırmak istemediğimi söylesem de hep konuyu değiştiriyor, dediklerimi duymazlıktan geliyordu. Bir yandan da o hakkımızda çıkan dedikoduların arkasındaki kişiyi araştırmak için birini tutmuştum. Sonradan o saçma haberlerin arkasında Lila'nın olduğunu öğrenince bir kez daha insanlara güvenmemem gerektiğini öğrenmiş oldum. Kız resmen gözümün içine baka baka beni kandırmıştı. Güya babası babamı ikna etmiş, hisselerimi sağlama almıştı ya. Onu da kendi çıkarı için yapmış. İşte bir yalanı çıkınca diğerleri de çorap söküğü gibi ortaya çıkmıştı. Her neyse işte... Kendisi zamanında bana kazık atan birisi yani. Bunları anlatmak bile içimden gelmiyor ama senden de saklayacak değilim. Ne de olsa karımsın ve bilmeye de hakkın var. Ama sakın şüphe etme benden. O kıza karşı şu kadarcık bile bir şey hissetmedim. He tek hissettiğim şey; kandırılmaktı. O da güzel koymuştu bana."

Sevgili kocamın sözleri bir kez daha beni şaşırtmıştı.

"Başka bilmediğim bir şey var mı Oktay? Yani gerçekten merak ediyorum. Daha neler çıkacak ortaya diye."

Oktay başını yan yatırıp bana masumane bakmaya çalışarak "İyi de unutmuşum gitmiş. Aklımda olmayan bir şeyi sana nasıl anlatabilirdim ki? Hem diyorum ya aramızda bir şey de olmadı. O da Tahir Polat gibi kazıkladı beni, o kadar. Hem merak etme, birazdan kendisini de yollarım" diye sözlerini sarf eden kocama gülümseyerek karşılık verdim.

"Tamam tamam. Lila mıdır nedir, neden geldiğini öğren. Aradan bu kadar zaman geçmiş. Tekrar gelme sebebini ben de merak ettim şimdi. Hatta dur, birlikte konuşalım. Ben de tanışayım şu eski çakma sözlünle."

Kocamın elinden tutup kapıya yönelmiştim ki Oktay'ın kıpırdamadığını fark edince geri döndüm.

"Niye duruyorsun? Hadi gidelim."

Oktay sağ eliyle ensesini kaşıyıp "Sen gelmesen mi nurlu kız?" deyince kaşlarım uzaya gidecekmiş gibi kalktı.

"Ben, seni yani kocamı başka bir kızla yalnız mı bırakacağım? Oktay saçmalıyorsun."

Koca adam ellerimi tutup "Canım karıcığım, kızla konuşmayacağım bile. Sadece bu evden gitmesini söyleyeceğim. Hem senin bu tür insanlarla daha fazla muhatap olmanı istemiyorum. Yeterince karaktersiz insan tanıdın. Lila'yı tanımasan da olur. Ayrıca salonda bizi bekleyen ailemiz var. Sen önden git salona, ben de kızı evden yollayıp geleceğim. Tamam mı?" diye laflarını sıralayarak beni ikna etme çabasına girmişti. Başarmıştı da. Kocama olan güvenim salona gitmem için yeterli bir sebepti. Ama tanımadığım hemcinsime olan güvensizliğim de kafamda tilkilerin dolaşmasına yol açıyordu.

"Buna da tamam Oktay, buna da tamam. Ama beş dakika sonra salonda olmazsan-"

"Beş dakika sonra yanında olacağım nurlu kız" diye söyleyerek sözümü kesen Oktay'a son kez gözlerimi kısarak baktım. İşaret parmağımı da uyarı niyetinde sallayıp yatak odasından çıkmıştım. Tabii kafamdaki tilkiler de oturmuş merakımı tahrik ediyordu.

Merdiven basamaklarından indikten sonra salona doğru yürürken gözlerim istemsizce mutfağın yanındaki misafir odasına dönmüştü. Bir yanım Lila denen kızın yanına gitmemi söylerken diğer yanım da kocama güvenip salona gitmemi söylüyordu. En sonunda besmelemi çekip verdiğim kararla salona doğru yürümeye devam edecektim ki duyduğum sesle olduğum yerde kalakaldım.

"Sen Azra Tansu ah pardon, Azra Polat olmalısın."

Kulağıma ulaşan yabancı sesin sahibine döndüm. Karşımda 1.70 boylarında manken gibi sarışın bir kız vardı dememi beklemeyin. Evet, boyu uzundu fakat esmerdi. Ve maalesef...

Çok güzeldi!😡

Kıskançlıktan çatlayan yanımı bir kenara bırakıp tebessüm ettim. Zoraki...

Kızın yüzündeki ve sesindeki aşağılayıcı tavrın altında kalmamak adına ilk hamlemi kendisine yaklaşarak ve kollarımı bağlayarak yapmıştım.

Kaşlarımı kaldırdım. Sahte gülümsemeyi de sonlandırıp "Siz de Lila ah pardon kocamı kazıklayan şu sahte arkadaş olmalısınız" diye söyleyince kızın suratındaki düşüş ister istemez keyif vermişti bana. Burnundan verdiği nefes kendisine sıkıntı verdiğimin göstergesiydi sanırım. Umurumda mıydı?

Tabii ki hayır.

"Her neyse geçmiş geçmişte kaldı. Ben buraya çok önemli konuları konuşmak için geldim."

Normalde böyle dışarıdan kibar görünen tipler önce bir sahte de olsa tanışma faslı filan yapardı. Ama bu karşımda Lila denen kız onu bile yapmamıştı. Ayrıca söyledikleri cümle de istemsiz sinirlerime dokunuvermişti.

Söylediklerini umursamazlıktan gelip elimi uzattım. Gözleri elâ renginde olan Lila sahte olduğunu bağıran gülümsemesiyle elimi tutup "Memnun olmadım" der gibi baktı.

Ben durur muyum?

"Ben de" deyip Lila'nın kaşlarının çatmasına sebep olmuştum.

"Bir şey dediğimi hatırlamıyorum" deyince içtenlikle gülümsedim bu sefer.

"Demenize gerek yok. Kalbinizden ne geçiyorsa ben de aynı şeyleri size karşı hissediyorum demek istedim."

Cevabıma şaşıran Lila kaşlarını hayretle kaldırıp elimi memnuniyetle sıkmaya başladı.

"Bu kadar zeki biri olduğunu bilmiyordum. Ayrıca ben sizli bizli konuşmayı gerek görmüyorum. Ne de olsa yakın arkadaşımın eşisin. Bu aramızdaki resmiyet hoş olmuyor."

Ben bu kadını çok sevdim ya!
Cidden...
Çirkefliğim uzun zamandır dinlenme modundaydı. Bu kız geldi, tam oldu.

"Siz gerek görmüyor olabilirsiniz. Ama bu benim sizinle gayri resmi konuşmak istediğim anlamına gelmez. He bir de eğer gerçekten kocamın yakın arkadaşı olsaydınız belki düşünürdüm. Ama öyle bir şey ihtimal bile değil."

Elimi geri çekip Lila Hanım'ın devam eden aşağılayıcı tavrını izledim.

"Ne yani? Oktay'ın bir kız arkadaşı olamaz mı? Ne kadar da yobaz bir düşünce!"

No kodor do yoboz bor doşonco!

Tövbe Yarabbim...
Tam ağzımı açtım cevap verecektim ki görüş alanımıza Oktay'ın girmesiyle ağzım geri kapanmıştı. Lila denen kızın Oktay'ın üstüne tam anlamıyla atlamasına mı yoksa benim olduğum yerde çivi gibi çakılı kalmama mı şaşırmalıydım bilmiyorum ama bu kızın saçını başını yolmak istediğimi hatta gebertmek istediğimi biliyordum.

İçimdeki volkan tam patlamak üzereyken Oktay üzerindeki anlık şoku atlatır atlatmaz Lila denen kızı kendisinden ayırdı. Hatta itti diyebilirim. Koca adam bana fırsat vermeden tepkisini ortaya koyarken bense dişlerimi dökecek derecede sıkmaya başlamıştım.

"Haddini bil Lila! Ne yaptığını sanıyorsun sen?!"

Lila şaşkınlıkla kaşlarını çattı.

"Abartmıyor musun Oktay? Alt tarafı sarıldım."

Beni görmezlikten gelen bu hadsize haddini bildirecektim. Bilek gücümle olmasa da dilimle onu yerle bir edecektim. Akdim olsun!

"Abartmak mı? Alt tarafı sarılmak mı? Hangisine güleceğimi şaşırdım doğrusu! Benim yanımda kocama bırak sarılmayı üstüne atladın resmen. Bir de utanmadan konuşuyorsun!"

Lila'nın yüzündeki utanmaz gülüşle daha da sesli gülüyordum. Sinirlerim dürtmeyin beni!

Peki bu hayasız kızın beni takmayıp Oktay'a dönmesine ne demeli?

"Oktay daha demin sevgili karın ne dedi biliyor musun? Senin bir kız arkadaşının olmayacağını söyledi. Çok komik değil mi?"

Sinirden gözlerim yumulmuş, yüzüm gerim gerim gerilirken dişlerim dudaklarımı işgal etmişken kim tutar beni?

Tam söylenmeye hazırlanmıştım ki alnımdaki sıcak baskıyla kapattığım gözlerimi açıvermiştim. Sol elime kenetlenen elin sıcaklığıyla mayışan ben daha demin sanki hiçbir şey yaşamamış gibi uysal kediye dönmüştüm adeta. Gözlerime parıldayan kahve güzelleriyle bakan kocama bir kez daha aşık olmakla meşgulken söylediği sözler kalbimin doludizgin atışına sebep oluyordu.

"Benim canım sevgili nurlu karım doğru söylemiş. Zaten bu kadar güzel bir kadının kocası iken başka bir kıza ne diye ihtiyacım olsun ki? Azra'm bana hem eş hem de arkadaşken başka bir karşı cinsle neden arkadaş olayım? Allah'ın yasakladığı haramı ne diye yapayım? Hem de karşımda, yanımda ve tabii ki gönlümde helâlim varken..."

Gönlümdeki havai fişeklerin sesini duyuyor musunuz?

Sevinçten dört köşe olmuşken esmer cadısı Lila'nın da suratının düşmesi sevincime sevinç katıyordu. Oktay sanki sadece ikimiz varmışız gibi gözlerini gözlerimden ayırmazken Lila denen kız da rahatsız olmuşçasına homurdanıyordu.

"Beter ol" demek istesem de susup kocamın sadece benim duyacağım ses tonuyla söylediklerini dinledim.

"Okyanus gözlüm... Ne sana olan aşkımdan ne de sana olan bağlılığımdan şüphe duy. Ben senin güvenini kıracak, seni üzecek bir şey yapmam Allah'ın izniyle. Yeter ki sen bana güven. Bana güven ve bu konuyu bana bırak. Biliyorum, seni çıldırtan cümleler duyuyorsun. Ama ben, benim haricimde başkalarının seni sinirlendirmesine izin veremem. Bu yüzden senden salona girmeni ve bana güvenmeni istiyorum. Bunu yapabilirsin, değil mi bebeğimin annesi?"

Ama sen böyle melül melül bakarsan içim kıyılır benim. Bir kere inat edemem. İnatçı yanım sızlanırken yüreğime su serpen kocama "Zor ama yapabilirim galiba. Ama bir şartla bebeğimin babası" deyince Oktay gülmeye başladı. Anında müdahale edip "Gülme" dedim.

"Niye gülmeyeyim?"diye sorunca Lila'yı işaret edip "Başka kızların gamzeni görmelerine katlanamıyorum, bilmem anlatabildim mi koca adam?"diye cevap verdim. Dudaklarını ısıran kocam büyük tebessümüyle bana bakmaya devam ediyordu.

"Anlatabildin nurlu kız. Tamam, başka kızların yanında gülmem. Haydi söyle bakalım şartını."

Gözlerimi kısıp "Telefonunu ver" dedim. Anlamadığını belirten bakışlara ve kaşlarını çatan kocama "Verir misin artık?" diye ısrar edince el mecbur vermişti. Ne yaptığıma bakan kocama göstere göstere ses kaydını açıp kırmızı butona bastım. Oktay yaptığımı görünce gözlerini irileştirip "Yok daha neler nurlu kız. Abartma" deyince omuzlarımı silktim.

"Sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum diye meşhur bir anne sözü vardır koca adam. O söz sadece çocuklarımız için geçerli değil."

Lila'ya ima etmek istercesine yüksek sesle kurduğum cümlenin ardından sadece kocamın duyacağı ses seviyesinde de son cümlemi söyleyivermiştim.

"Bu yüzden o ses kaydı sen salona gelene kadar devam edecek. Kontrol edeceğim Oktay. Eğer kaydın durdurulmuş olduğunu görürsem oyarım o güzel kahverengi gözlerini. Bilmem anlatabildim mi kocacığım?"

Oktay dudaklarını büzerek masum gözüktüğünü düşünse de ben bu numaraları yemem bakışı attım kocama.

"E o zaman ne farkı kaldı Azra? Sen direkt yanımıza gel o zaman."

Kaşlarımı kaldırdım koca adamın sözleri karşısında. Ne bu cesaret yiğidim?

"Öyle mi koca adam?"

Ben daha konuşacaktım ki sinir bozucu ses ulaştı kulaklarımıza.

"Daha ne kadar bekleyeceğiz? Kocanı yemeyeceğim merak etme. Alt tarafı bir konu hakkında konuşup gideceğim."

Hey Allah'ım!
Ne bu yüzsüzlük?
Ne bu hayasızlık?

Ben tam edepsize cevap verecektim ki aklıma  Yunus Emre'nin meşhur sözü gelince sırıtarak attım lafımı ortaya.

"Edebim el vermez edepsizlik edene,
Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene!"

Söylediğim sözler karşısında Lila'nın mosmor olan suratına bakarken duyduğum sesle arkama döndüm.

"Kimmiş bu edebi elden giden ve mavi gözlümü sinirlendiren?"

Oktay'la ikimiz Seyit abime bakarken daha da kötüsü oldu.

"Aaa Seyit, cidden sen misin? Nasılsın görüşmeyeli?"

Yok artık ya!
Ailemi içten fethetmiş mübarek!

Ben hem kocama hem de abime anlamayan bakışlarımı atmakla meşgulken Lila Hanım yine bir hamlede bulunmuştu. Tam abime sarılacakken araya girdim.

"Uzak dur!"

Lila denen kız kaşlarını kaldırarak şaşkınlığını gizleme ihtiyacı bulundurmamıştı. E tabii edepsizliğini de gizlememişti.

"Bu evde bir kızla bir erkeğin sarılması yasak mı? Ne bu şimdi? Seyit de mi senin kocan yoksa?"

Kurduğu son soru cümlesiyle benden önce canım kocacığım lafa atlamıştı.

"Düzgün konuş Lila! Buraya saçmalamaya gelmişsin belli ki. Bence bu konuşma direkt burada bitsin ve sen de nereden geldiysen oraya geri git. Daha fazla huzurumuzu bozma!"

Lila söylenilen şeyle hemen Oktay'a dönüp endişeyle "Ama söyleyeceğim çok önemli şeyler var Oktay. Konuşmamız lazım" diye söyledi. Oktay ise verdiği karardan dönmek istemediğini belirtircesine üstüne basa basa cümlelerini sarf edivermişti. Söylediklerine ben bile şaşkındım.

"Çık git evimden! Daha da kabalaşmak istemiyorum. Kimse benim evimde benim karıma hakaret edemez, ettirmem de! Bilmem anlatabildim mi?!"

Lila daha fazla dayanamayıp burnundan soluyarak kapıya doğru ilerledi. Selin de misafiri(!) yolcu etmek için kapıyı açacaktı ki Oktay kendisiyle bir kez daha gurur duyacağım bir şey yaptı.

"Selin, sen kendi işine dönebilirsin. Gurursuz insanların kapısını açtıracak kadar alçalmadık Allah'a şükür."

Aklımda bulunsun, kocacığıma kocaman bir öpücük hediye edeceğim.

"Ne oluyor ya? Lila'nın burada ne işi var?"

Abimin sorusuna karşılık cevap veremezken soruların ve şahısların da sayısı artıyordu.

"Lila kim?"

Hobaa!
Babam mı?

"Lila mı geldi?"

Özgür...

Kaldı mı eksik?

Gözlerim ne cevap vereceğini bilemeyen endişeli kocama dönmüştü. Herkes etrafımızda toplanmış bir cevap bekliyordu.

Oktay sıkıntıyla bir nefes bırakınca olaya müdahil olmam gerektiğini hissettim. Oldum da...

"Eski bir arkadaş."

Önce annemle babamın bakışlarını hissettim üzerimde. Sonra ise diğerleri de Oktay'dan bana çevirmişlerdi gözlerini.

"Senin Lila diye bir arkadaşın mı vardı kızım? Ben niye hatırlamıyorum?"

Annemin sorusuyla önce bir yutkundum. Sonra tam ağzımı açtım cevap verecektim ki Oktay girmişti araya.

"Benim eski bir arkadaşım."

Oktay cümlenin devamını getirmek yerine susmuş birinin soru sormasını bekliyordu sanki.

"Sadece arkadaş mıydı?"

Bu soruyu soran Doğan abimdi. Ona kötü bakışlarımı atıp ailemin diğer üyelerine döndüm.

"Eee artık girelim mi salona? Doğru düzgün sohbet de edemedik. Hazır başım ağrımıyorken benimle sohbet etme fırsatını kaçırmak istemezsiniz diye düşünüyorum sevgili ailem. Haydi! Ne duruyorsunuz öyle?"

Herkes yavaş yavaş salona girerken babamın "Sizde var bir gariplik. Neyse yakında çıkar kokusu" diye söylenip gitmesi de işin cabasıydı. Ben de tam babamların arkasından salona girecekken kolumun tutulmasıyla duruvermiştim. Seyit abim ela gözleriyle benimle Oktay arasında mekik dokurken sessizce sorusunu da sormuştu.

"Ne oluyor lan cidden? Bu manyak Lila'nın burada ne işi vardı? Sen mi çağırdın Oktay?"

"Ayrıca sana ne oluyor Azra? Ne bu endişe? Kimse bilmiyor mu zaten Lila'nın kim olduğunu?"

Önce Oktay cevaplamıştı abimin sorularını sonra da ben...

"Yok be ne çağırması. Başımda bela eksikmiş gibi bir de Lila'yı çağıracak değilim. Kendisi gelmiş. Gelmez olaydı. Kız geldiği gibi ortalığı karıştırdı resmen ya."

Seyit abim Oktay'dan aldığı cevapla kaşlarını kaldırmış, çenesini ovuyordu.

Gözlerini bana çevirince sıranın bana geldiğini anlamıştım.

"Ben daha yeni tanıyorum kendilerini. Annemler nereden tanıyacak?"derken sözlerimde sitem etmiş olsam da aslında kırgın veya kızgın değildim Oktay'a karşı.

Seyit abim söylediklerimle anında Oktay'a döndü.

"Sen anlatmamış mıydın Azra'ya?"

Omuzlarını silken Oktay cevabını da vermişti.

"Aklıma bile gelmeyen biri hakkında ne diye konuşayım ki? Unutmuşum gitmiş. Kasten anlatmazlık yapmadım yani. Hem saklanacak bir yanlış da yapmadım. Zaten sahte bir sözlülüktü bizimki. Anlatmaya değer bir şey bile yok."

Abim tek kaşını kaldırıp kurduğu uzun cümlelerle fark etmediğim kırgınlığımı fark etmeme sebep olmuştu.

"Ne olursa olsun benden size bir tavsiye. Aranızda hiçbir şeyi gizli tutmayın. Çünkü gizli cümleler gün olur sizin aranıza girer. Unutmayın; bir ilişkide güven çok önemli. Bu sadece aşk, evlilik değil dostlukta da böyledir. Bilmem anlatabildim mi Oktay Çınar?"

Allah'tan ben söyledim şu cümleyi he.
Gelen geçen benim soru kalıp cümlemi -bilmem anlatabildim mi- kullanıyor yahu.

Oktay sadece başını sallamakla yetinip "Ben bir Berat'ı arayacağım. Sonra gelirim yanınıza" dedikten sonra uzaklaşmıştı bizden. Bense arkasından bakakalmıştım.

"Gel buraya" diyen abim kolunu omzuma atıp beni kendine çekmişti.

"Demek abini de kıskankıyorsun he" deyince gülümsemiştim. Abimin ela gözlerine gülerek baktım.

"Abi kıskanmak ayrı. Kıskanırım ama daha deminki kıskançlık değildi. O kadın ne de olsa sana namahrem. Göz göre göre harama bulaşmana izin veremezdim. Zaten senden önce kocama sarıldı. Ona yetişemedim. Hâlâ sinirliyim bak. Bir de sana sarılsaydı herhalde çirkefliğim baş gösterirdi."

Seyit abim kahkaha atmaya başlamıştı söylediklerimle.

"Çirfkefliğini göstermek için bir nedene ihtiyacın var mı ki mavi gözlüm?"

Abimin söylediği şeye dil çıkararak karşılık vermiştim. Evet, hâlâ çocuktuk...

"Oktay oğlum nerede kızım?"

Annemin sorusuyla abimin kolunun altından kurtulup oturduğumuz kanepenin ucuna kaymıştım. Sandalyede oturan anneme daha doğrusu bu sorunun cevabını herkes merak ettiğinden dolayı ortaya söyledim cevabımı.

"Telefonla konuşuyor. Birazdan o da gelir. Eee Eren nasıl buldun ailemizi?"

Evet evet!
Kesinlikle lafı değiştirmeye çalışmıyordum.

Eren gülümseyerek cevap vermişti. Ailemle bu kadar çabuk kaynaşmasına sevinmiştim.

"Mükemmel bir aileye sahipsiniz. Hele ki abim bu aileye damat geldiği için çok şanslı bence."

Söyledikleriyle herkes kocaman gülümsüyordu. Canım babam da karşılık vermişti tabii ki.

"Biz de seni çok sevdik evlat. Sakın kendini yabancı hissetme. Oktay gibi sen de bizim oğlumuzsun. Bir sıkıntın bir ihtiyacın olduğunda  yanında kocaman bir ailen olduğunu unutma. Ayrıca Rabbim rahmet etsin. Annenizle babanızın kabri pür nur, mekanları cennet olsun inşaAllah. Siz de bol bol dua edin onlar için. Hayırlı bir evlat olun ki onlar da üzülmesin. Rabbim âhirette, cennette kavuştursun."

Babamın son sözleri Eren'in yüzünün üzgün hâle bürünmesine sebep olsa da hazin bir tebbesüm ederek karşılık vermişti.

"Âmin inşaAllah. Allah razı olsun."

"Eee kızım, sen nasılsın? Baş ağrın var mı hâlâ?"

Babamın bana yönelttiği soruya cevap olarak başımı iki yana salladım.

"Yok babacığım, iyiyim elhamdülillah. Bugün kahramanıma kavuşmuşum. Ağrı kalır mı bende hiç?"

Seyit abim tekrar beni yanına çekip başörtüme öpücük kondurmuştu.

"Kıskanıyorum ama!"

Hepimizin gözleri sahte sinirle bakan Doğan abime dönmüştü. Gülüşmeye başladık. Ayağa kalkıp çaprazımdaki kanepede oturan Doğan abime gittim.

"Kıskanma kıskanma. Gel buraya. Bana dondurma fabrikası açacaksın daha."

Doğan abim yerinden kalkıp sımsıkı sarılmıştı bana. Alnımı öpüp gözlerimin içine bakarak tekrar özür dilemişti.

"Siz isteyin yeter ki deli. Bir değil bin fabrika açarım ikiniz için."

Gözlerini karnıma çevirince kocaman gülümsedim.

"Affettim dedin ama sanki hâlâ biraz bana kızgın ve kırgın gibisin. Biliyorsun benim bu pis huyumu. Sinirlendiğimde ağzımdan çıkanları duymuyorum. Hem Oktay'dan hem de senden çok özür dilerim. Oktay'ın yaşadıklarını ben yaşasaydım ondan daha beter olurdum herhalde. Onun kadar güçlü olamazdım sanırım."

Doğan abim gözlerimdeki kırgınlığı okuyordu adeta. Ama artık şu sözlerinden sonra içindeki pişmanlığı görmüştüm. Gerçekten affetmiştim onu.

"Affetim deli oğlan. Ama sen de bundan sonra kimseyi kıracak sözler sarf etme. Orada sadece beni değil yengeciğimi de üzdün. İnşaAllah onun da gönlünü almışsındır."

Doğan abim kanepede oturan karısına baktı. Pişmanlık dolu gözleriyle...

Abim tam ağzını açmıştı ki İdil "Sonra konuşuruz Doğan" deyip geçiştirmişti.
Bu garip tavrının sebebini bir tek ben anlasam da abim anlamamıştı. Yengem için de ayrıca dua etmiştim içimden. İnşaAllah aralarında bir pürüz çıkmaz...

Doğan abim karısının yanına tekrar oturmuşken ben de Seyit abimin yanına oturdum. Kapıda Oktay'ın varlığını görür görmez ayağa tekrar kalktım. İçeriye selam vererek giren kocamın selâmını alırken yanıma gelmesini izledim.

"Oğlum bir sıkıntı yoktur inşaAllah?"

Babamın soru işaretiyle süslediği cümlesine cevap gecikmemişti kocam tarafından.

"Yok bir sıkıntı baba. Berat'ı aradım da. Gelemeyeceğini söyledi ve hepinize de selamı var."

"Aleykümselam. Niye gelmiyor kerata? Özledik biz onu."

Babama karşılık annemin söylediği cümleye hepimiz gülmüştük.

"Onu mu deliliklerini mi özledin acaba?"diye soran anneme babamdan cevap gecikmemişti tabii.

"İkisini de tabii ki. Bir söylenti geldi kulağımıza Özgür."

Babam Özgür'e dönmüştü. Özgür de saygısından kusur etmeden "Neymiş o Reşat Amca?"diye sormuştu. O sırada ben Seyit abimin yanına, canım kocam da diğer yanıma, sağ tarafıma oturmuştu.

"Beyza kızımız ile Berat oğlumuz evleneceklermiş duyduğumuza göre. Doğru mudur?"

Özgür başını onaylar anlamda salladı.

"Doğrudur Reşat Amca. Ama şu anlık sadece sözlüler. Evlilik konusu biraz sıkıntı."

Babam anlamayan bakışlarını fırlatır fırlatmaz Özgür anında cümlelerin devamını getirivermişti.

"Rahmetli babamın bir vasiyeti varmış. Biz de annemden yeni öğrendik. Ben evlenmeden Beyza'nın evlenmesine izin vermeyen bir vasiyet... Annem de hâliyle babamın vasiyetini çiğneyemeyeceğini söyledi. Yani zavallıların kaderi bana kaldı."

Babamlar gülmeye başladı.

"Güldüğümüze bakma. Berat oğlumuz ile Beyza kızımız için kötü olmuş. Eee o zaman sana bir gelin adayı bulmamız lazım bizim."

Ve pat!

Sesin olduğu tarafa kayan bakışlarımız Selin'in mahcup bakışlarıyla kesişmişti.

"Özür dilerim, elimden kaydı" diye söyleyen Selin'e, ardından yerdekilere baktım. Kırılan tabakları eliyle toplamaya kalkışan Selin'e tam müdahele edecektim ki Özgür'ün saniyesinde yerinden kalkıp Selin'i durdurmasını izledim.

"Hangi akılla elinle toplamayı düşünüyorsun acaba? Bırak şunları" deyip Selin'in elindeki parçaları yere geri döktü. Selin ise şaşkın güzel bakışlarını Özgür'e kilitlemiş konuşamıyordu zavallım.

Annem de ne ara gitmişti bilmiyorum, elinde kürek ve çalı süpürgesiyle girmişti içeri.

Yanlış okumadınız evet, çalı süpürgesi bizim evlerimizde hâlâ var. Onun işlevini diğer süpürgeler göremiyor. 😄

Annem "Çekilin bakem" deyip Özgür ile Selin'i olay yerinden uzaklaştırmak istese de Selin "Siz zahmet etmeyin Elif Hanım, ben süpürürüm" dedi. Annemse Özgür ile Selin arasında ima dolu bakışlarıyla mekik dokuyup "Elime yapışmaz kızım, sen git çay koy. Bizimkiler çay nerede diye tutturur şimdi" diye söyleyince Selin mahcup bir şekilde salondan çıktı.  Kafamdaki sinsi tilkiler de bu ikisinin arasındaki istemsiz elektiriğin ileride ne gibi sonuçlar doğuracağını düşünüyordu.

Özgür yerine yani Oktay'ın yanındaki sandalyeye otururken Oktay da sadece bizim duyacağımız ses tonuyla dalga geçmeyi ihmal etmemişti.

"Kızı dövseydin dostum? Yardım mı ettin, dövdün mü pek anlayamadık. Tam da Reşat babam gelin adayı bulalım diyorken-"

Diye devam edecekti ki Özgür bir hışımla Oktay'a dönüp "Saçmalama Oktay. Alt tarafı uyardım. Elini kesip başınıza bela olmasını mı izleseydim?"dedi. Bu da öküzlükte bizim Oktay'ı geçmişti.

"Ayrıca ben evlenmeyeceğim" dedikten sonra gözleri saniyelik bana kayınca ben de gözlerimi solumda beni dürten abime çevirdim.

"Berat niye gelmiyormuş?"

Omuzlarımı silktim bilmediğimi göstermek niyetiyle. Merakla Oktay'ı dürtüp aynı soruyu ona yönelttim.

"Oktay, Berat niye gelmiyor? Bir sorun mu var?"

Oktay önce Eren'in yanına geçip sohbet eden babama sonra da bana baktı.

"Annesiyle babası boşanmaya karar vermişler. Uzun süredir zaten araları bozuktu. Şimdi annesi de evi terk etmiş. Olaylar karışık yani."

Duyduklarımla suratım düşmüştü.

"Hadi ya... Peki hiç barışma ihtimalleri yok muymuş?"

Sorduğum soru ile Oktay başını iki yana salladı.

"Sanmıyorum."

"Bize geldiklerinde gayet iyi görünüyorlardı. Sonradan mı bir sıkıntı çıktı acaba?"

Özgür'ün söyledikleriyle Oktay karşılık verdi.

"Yok dostum. Önceden de varmış bir sıkıntıları. Berat söyleniyordu zaten. Ha bire bir şey oldu, ne olduysa ondan sonra bizim evde tartışmalar susmaz oldu, deyip duruyordu. Kendisi de ne olduğunu bilmediği için annesiyle babasının arasına giremiyordu. Ama şimdi öğrenmiş. Şahsen öğrenmese daha iyiymiş ya" diye söyleyince hepimiz merakla Oktay'ın gözünün içine bakmaya başladık. Ve duyduklarımızla kalakaldık.

"Berat'ın annesi Leyla Abla'nın, Kenan Abi'yi aldattığı yönünde haberler yayılmış etrafa. Kenan Abi inanmamış tabii. Leyla Abla da kendisine tuzak kurulduğunu filan söylemiş. Ama sonradan Kenan Abi'nin eline iğrenç fotoğraflar geçmiş. Leyla Abla yine inkar etmiş, montaj demiş. Kenan Abi en sonunda boşanmak istediğini söylemiş ama sonradan pişman olmuş. Bir ara barıştıklarını söylemişti Berat. Ama sonradan Leyla Abla'nın patronu gelmiş eve. O fotoğraftaki adam Leyla Abla'nın patronuymuş meğer. Kenan Abi tabii şok olmuş. Pislik herif utanmadan aralarındaki yasak ilişkiyi anlatmış. Ama garip olan şey şu ki Leyla Abla yine ve yine inkar etmiş. Kendisine iftira atıldığını söylüyormuş hep. Kenan Abi önceki haberlerin yayılmasını önlemiş olduğundan Berat'ın bile haberi olmamış. Ama en sonki olanlarla haberler ışık hızında yayılmış ne hikmetse. E her yerde maalesef ki 'Ünlü iş adamı Kenan Alkan eşi tarafından aldatıldı' haberleri duyulmuş. Kenan Abi de daha fazla dayanamayıp evi terk etmiş. Adam öyle bir adam ki Leyla Abla'yı kovmak yerine kendisi gitmiş evden. Ama Leyla Abla da daha fazla evde kalamayıp annesine gitmiş. Anlayacağınız Berat evde bir başına kaldı. Kendisine geleceğimi söyledim. İstemedi. Yalnız kalmak istediğini söyledi. Sanki hep yalnız değilmiş gibi..."

Hepimiz hem şaşkın hem de büyük üzüntüyle kalakalmıştık adeta. Bu nasıl bir imtihandı böyle Allah'ım?

"Kötü olmuş be. Yine birileri yüzünden bir aile daha dağıldı desenize."

Seyit abim son cümlesini Eren'le muhabbet eden babama bakarak söylemişti. 

"Yine de gitsek mi yanına? Bu salak kendisine bir şey yapmasın?"

Özgür'ün söylediği sözle hepimiz gözlerimizi büyüttük.

"Yok artık Özgür. Berat o kadar zayıf biri değil. Kendisine zarar verecek kadar aptal da değil. Bırakalım biraz yalnız kalsın. Zaten eninde sonunda o da dayanamayıp ya yanımıza gelir ya da bizi çağırır. Bence şu an daha önemli bir konu var. Boşanma konusu...
Hani bazen çiftler saçma sapan bir sebepten ötürü boşanmak isterler ama Leyla Abla ile Kenan Abi'nin durumu gerçekten ciddi. Yani ne bileyim, bana anlatılanlar pek mantıklı gelmedi. Leyla Abla'dan bahsediyoruz ya. Bize dini konularda öğütlerde bulunan kadından bahsediyoruz. Hani her sohbetten dönüşte öğrendiklerini eşiyle, oğluyla ve hatta bizimle paylaşmak için sabırsızlanan kadın...
Hadi diyelim şeytana uydu. Yani bir insan üsteleyerek de suçsuzum der mi ki? Hele ki iftira... Belki de ben onu suçsuz görmek istediğim için kafamda kuruyorum ama ne bileyim..."

Oktay'ın cümlelerine karşılık ben de düşünmeye başladım. Sahi iftira olabilir miydi?
Peki ya fotoğraflar?

"Peki ya fotoğraflar?"

Özgür'ün aklımdaki soruyu yansıtmasına sevinmiş ve kocamdan cevap beklemiştim. O ise omuzlarını silkerek "Bilmiyorum" dedi.

"Oktay'a katılıyorum. Şüphelenmekte haklısın. Hangi gerizekalı yediği haltları gelip de Kenan Alkan gibi önemli bir iş adamına söyler? Bunu ancak arkası sağlamsa yapabilir. Berat'ın babası öyle sallanacak birisi değil sonuçta. Haydi diyelim karısıyla bir halt yedin, ama gidip de kendisini ifşa edecek bir mal tanımıyorum. Saçma ve mantıksız. Kimse işinin yerle bir olmasını göze alamaz ki Leyla Hanım'ın patronu da parayı seven biri. Böyle bir aptallığı ancak arkasında biri varsa yapmıştır."

Seyit abimin söyledikleriyle kaşlarım kalkmıştı. Oktay benden dolayı göremediği abimi görmek için başını öne uzatıp "Sen de benim gibi düşünüyorsan gerçekten var bi' haltlar da sen Leyla Abla'nın patronunu nereden tanıyorsun?"diye bi soru sormuştu abime. Bunu biz de merak etmiştik.

"Bir ara avukatlığını yapmıştım. Boşanma davası için..."

Gözlerim irileşmişti.

"Nasıl yani? Adam bir de evli miymiş?"

Seyit abim sorum karşısında yüzünü buruşturdu.

"Keşke sadece evli olsa. Çocukları da var üstelik."

"Hâlâ mı evliler?"

Abimden, Özgür'e cevap gecikmemişti.

"Evet. Adam sırf nafaka ödememek için boşanmaktan vazgeçti. Kadın da az uğraşmadı boşanmak için. Hatta gizli gizli ona yardım bile ettim. Avukatıyla görüştüm. Ama o da çocukları için katlanmak zorunda kaldığını söyleyip boşanmaktan vazgeçmişti. Yani anlayacağınız iki aile de büyük bir pisliğe bulaşmış durumda. Ayrıca ben o adamın şirketine gittiğimde gözüm takılmadı değil. Leyla Hanım'a hep yakın olmaya çalışıyordu ama Leyla Hanım mesafesinden hiç taviz vermiyordu. Berat'ın annesi olduğunu bilmiyordum. Sonradan Berat'la şirkette karşılaşmıştık. Tabii ki güzel bir karşılaşma değildi ama Leyla Hanım'a anne demesiyle anlamıştım neden orada olduğunu. İşte kısacası ben o patronun çok adiliklerine şahit oldum. Bu yüzden onun sözüne güvenmezdim Kenan Alkan'ın yerinde olsam. Eh Kenan Bey de çok tanımıyor adamı belli ki. Bakalım, bu işin altından kim çıkacak?"

Seyit abimin son sorusu üzerine herkes aynı soruyu sordu.

"Nasıl yani?"

Hepimiz aynı anda aynı soruyu sorunca babam dönüvermişti bize.

"Ne konuşuyorsunuz öyle hararetli hararetli?"

Babamın sorusuyla hepimiz sustuk. Babam tek kaşını kaldırıp hepimizde göz gezdirdi. Ardından tekrar Eren'e döndü.

"Reşat Amca da radar gibi mübarek. Hiçbir şey şey kaçmıyor gözünden."

Özgür'ün cümlesiyle ben haricinde herkes rahatça güldü. Ben mi? Özgür olmasaydı çok da güzel gülerdim de...

"Seyit seninle bu konuyu halledelim. Tabii sen de istersen."

Kocamın teklifiyle Seyit abim başını onaylar anlamda salladı.

"Tamam. Ki ben olayı kafamda çözdüm gibi. Hatta bu işin altından çıkacak kişiyi de tahmin edebiliyorum."

"Kim?"diye soran kocamla Özgür gözlerini kısmış bir şekilde abimden cevap bekliyorlardı. Tam canım abim ağzını açmıştı ki...

"Oğlum, iyi misin?!"

Annemin sesiyle hepimiz gözlerimizi salonun kapısına çevirmiştik. Gördüğümüz manzara o kadar berbattı ki...


❇️❇️❇️❇️

❌⁉️BÖLÜM HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ ALABİLİR MİYİM CANIM OKURLARIM🥰😘⁉️❌

Continue Reading

You'll Also Like

495K 32.6K 48
"Bizim evin turisti geldi!" "Hayırdır siz insan dili bilmiyor musunuz?" "Ahh bende siz yabansınız sanmıştım. İyi dilimizi anlıyorsanız buyurun inekle...
165K 11.6K 44
Hayatım tam olarak Azerbaycan'lı annemin tatil için geldiği Türkiye de bin de bir olan ihtimal ile babama aşık olup evlenmesi ile başlamıştı. Sonra b...
8.1M 363K 96
BEDEL SERİSİ 1 Bir canın bedeli kaç can, kaç hayat, kaç umut eder? Elif ve Ömer'in hikayesi bu.. Bedele kurban edilen iki hayatın hikayesi.. Birbirin...
138K 4.7K 34
"Beyla?" arkamı döner dönmez ismimi duymam bir olmuştu. Bu oydu işte. Gözlerimin ve kalbimin hasretini çektiği, aklımın ise sürekli kötülediği kişiyd...