opia | taekook

By eliyada_

1M 84.4K 183K

"Bizim hikayemizde görmek yok sevgilim." More

(Giriş)
Keşke seni görebilseydim.
Görmeyen biriyle kimse öpüşmek istemez Jungkook.
Ben sana hatırlatırım.
Seni özledim Taehyung.
Sana onu anlatmamı ister misin?
Penceren diyorum güzelmiş.
Bu karanlıkta yanmaya hazırım sevgilim.
Beni güzelleştiren sensin.
Sana dokunmayalı kaç sene oldu.
Sen benimle bir devrim yaratmak istediğinde.
Geceyi avuçlarımda hissediyoru(m) sevgilim.
Kim olduğunu bile bilmiyorsun.
Ben bize iyi bakamadım.
Sesimi duymazsan beni tanımazsın, değil mi?
Jungkook beni beklerken ölmez ki.
Sen nasıl tanıdın beni?
Bir daha saçımı kesecek kadar acı yaşat(m)a bana.
Senden önce bile gelirim sana.
Opia'n seni çok özledi.
Son nefesimi verene kadar senin eşin olacağım.
Taehyung, yalvarırım çözme ellerimi.
Final Part 1: Bu yara ayırdı işte bizi.
Final Part 2: Gözlerim her zaman senin üzerinde olacak.

Onun kalbi senin acılarına da iyi gelecektir.

21.5K 2.4K 2.4K
By eliyada_

Merhaba. Bildirimlerinize bir baktınız küçük bir sızı, birazcık burukluk aylar sonra ziyaret etmeye gelmiş sizi. Çok özleyerek gelmiş hemde. Uzun bir ara verdiğimin farkındayım fakat hikayenin buraya kadar gelmesi bile yordu beni. Mental açıdan yorduğunu hissederek söylüyorum bunu. Güzel bir yorgunluk bu yanlış anlaşılmasın. Sadece bu hikayemi mutluyken yazamıyorum anlamsızca geldiğini biliyorum, bana da öyle geliyor. Finale yaklaştıkça size söyleyebileceğim fazla bir şey kalmıyor bundan sonraki bölümler çok çabuk gelecek. Buraya kadar beklettiğini için sizi özür dilerim. Umarım anlayışla karşılarsınız. Keyifli okumalar dilerim.

Yaşadıklarından tek parça halinde kurtulan insanlar var mı diye düşünmekle geçiyordu saniyelerim. Tanımıyordum bir parmak ucu darbesiyle yıkılmak üzere olan birini. Bilmiyordum bir ayna gibi ortadan çatladığı halde orada daima asılı kalmaya çalışan, ayakta duran birini tanımıyordum. Kimse fazlasıyla üzülemez, üzüntünün kederin o sonsuz can yakıcı boşluğun izleri elbet geçer sanıyordum. Ben kimseyi tanımıyordum böylesine çatlamış, paramparça olduğu halde hala ayakta kalan. Ses tellerimi koparmak zorunda kaldığımda ve o çok sevdiğim Taehyung'un her bir teline övgüler yağdırdığı saç tellerimi kesmek zorunda kalınca bir adam tanımıştım ben. Sevgisi için ses tellerini koparan, saç tellerine dokunacak eller kalmayınca onları kesen, bir adam tanıdım.

Ayakta duruyordu ama biri dokunsa cam parçaları gibi dağılacaktı o adam. Herkes öyle biliyordu onu zavallı, yıkılmış, dayanamamış bu acıya diyerekten konuşuyorlardı arkasından. Ben bu acıya dayanmak için evini ateşe vermiş içinde benliğiyle birlikte yanarak ölmek zorunda kalmış, aşkına yenik düşmüş o adamdım.

Yapayalnızdım, her gün onun evden çıkacağı saatte onunla çarpışmak için de olsa kapısında yatıyordum. Olur da evimin camından göremem onu, olur da bir günüm onun yüzünü görmeden geçer diye kahroluyordum. Olur da penceresinin önündeki çiçeklerin onun zarafetinden yapraklar döktüğünü, güneşin saçları karşısında utandığını göremem diye aklım çıkıyordu. O duymuyordu sesimi, göremiyordu beni. Ben onu görüyordum, her gördüğümde içimdeki sancı tüm vücuduma yayılırken, kelimeler eziyet ederken bana, ben ona sesimi duyuramıyordum.

Ona çarpıp dizlerine sızı olduğum için kafamı duvarlara çarpmış gibi canımın sızısı olduğu günden sonra yeni bir hikaye yazmıştım ikimize. Her gün tesadüfmüş gibi karşılaşıp, bir yetimmiş gibi saçlarımı okşamasına izin verirdim. Babası öldüğünde değil, sevgisiz kaldığında yetim kalırmış insan. Bunu iliklerime kadar işlediği sevgisini, söküp gittiğinde anlamıştım.

O çok sevdiği abisinden bizi parka götürmesini istemişti bir gün. Hiç susmuyordu ikimizin yerine de konuşuyordu. Onun kalbi öylesine başkaydı ki, gerçekten dilsiz olana dilsiz olduğunu unuttururdu. Nefessiz kalana kadar konuşuyordu. Benim yerime de gülüyordu. Öyle gülüyordu ki, onun gülüşünü öptüğümü, dudaklarının kenarındaki pınarlardan kana kana içtiğimi hayal etmekten tutamıyordum kelimelerini hafızamda. "Junghyun." diye fısıldayıp bana dönmüştü. "Neden konuşamıyorsun?" parmak uçları çene altımda gezinirken gerçekten konuşamıyorum hissini tattırmıştı bana.

"Kuşlar mı öptü dudaklarından, bülbüller mi kıskandı sesini, çok mu güzeldin sen kelimelerinle, melekler mi kıskandı güzelliğini?" demişti beni çekmişti kollarının arasına. Sırf onun kollarının arasına girebilmek için aç kaldığım günlerin sefasını çekiyordum şimdi.

"Senin sesin olacağım Junghyun, bilirim sen de benim gören gözlerim olmak istersin ama olma." demişti çocuğu gibi seviyordu kısacık saçlarımı. Sonra neden kıyafeti olmadım diye kızıyordum kendime. Neden onun başını koyduğu yastık olamadım diye öfkeleniyordum. "Benim bu dünyada görecek bir şeyim kalmadı. Benim gören gözlerimi oydular, benim görmeyi düşlediğim tek bir yüz daha kalmadı." demişti buradayım demek istedim, dizinin dibindeyim. Konuşamamıştım sessizlik içimde bir yangın gibi büyüyordu. Onun ağzından defalarca kez dinlerken kendimi, sessiz sessiz içime akıttım hıçkırıklarımı.

"Sana bir hikaye anlatacağım." diyerekten anlatırdı o görmeyi düşlediği tek yüz olan adamı, adamın kendisine.

"Hikayenin sonunda çocuk aşık olduğu adamın gülerken kısılan gözlerini hiç görememiş." der ikimizi de bitirirdi. Onun yanında olmak, ona bir nefes kadar yakın olmak, ondan ayrı kalmaktan daha çok canımı yakacağını düşünememiştim ben. Titreyen soluklarımız ciğerlerimize kadar inerken o gülüşünü sunardı bana.

"Ağlama." demişti. "Ağlama, o hala o küçük çocuğun görmeyi düşlediği tek yüzün sahibi." Bir çocuğu çağırmıştım yanımıza telefonuma yazmıştım ona sormak istediğimi. "O çocuğu gerçekten güzel sever miydi?" en azından onu yeterince sevebilmiş miyim duymak istedim onun ağzından. Taehyung'un o sesi doldu kulaklarıma. "Güzel sever miydi..." demişti yutkunduğunu ve o kirpiklerini zorlukla ittiğine şahit olmuştum.

"Onu kirpiklerine salıncak kurmak isteyecek kadar sevmek; güzel sevmek oluyorsa eğer o adam o çocuğu çok güzel severdi."

Onun beni neden yok etmek istediğini, yokluğuma bile bu kadar aşık olduğunda anlamıştım. Sonra her gece arayıp saatlerce konuştu benimle, benim yerime de. Bazen görüntülü aradı beni tanımadı diye nefesim kesilse de bir gece uyuduğumu sanıp, "Sen bana onu hissettiriyorsun." dediğinde bütün kelimeler hiçleşti. Bir sonraki gece beni aradığında her şeyi anlatmıştı bana. "Bizi parçaladım çünkü o benim dünyama ışık olmuşken, ona dünyamı karartan adam olarak bakarsam kalbim beni affetmezdi." demişti hıçkırıklarını yutmuştu sonra, ciğerlerinde soluk kalmamıştı. "O benim ona böyle bakmamı hak etmeyecek kadar güzel bir adamdı." demişti asıl o, onun gözlerini ondan alan adama değil, ona o şekilde baktığı için bitirmişti bizi.

Duvarları buz gibi olan odamın bütün sıcaklığını karşılayan yatağımı koklayarak açıyordum gözlerimi. Hala o kokuyordu. Hala çarşafın bir ucunda onun lekeleri duruyordu. "Taehyung." diye fısıldıyordum sesim duvarların arasında kaybolup gidiyordu. "Sevgilim, kokun çarşafımdan silinmeden gel lütfen." demiştim sanki sesimi duymuş gibi onun sesi camımda öten kuş sesleri gibi doluşmuştu evimin içine. Odalarımda onun sesi yankılanmıştı. Varlığı sabah güneşi gibi yoklamıştı içimi.

"Junghyun." diyordu sadece. "Junghyun." birbirine karışan tenimizin izlerini taşıyan yatak çarşafı yokluyordu sırtımı. Kalkacak gücüm yoktu burada uzanıp onun sesini dinlemek yeterdi bana. "Junghyun." dedi bir kez daha. "Benim Taehyung korkma açabilirsin kapıyı." demişti öyle alışmıştım ki onun yanında susmaya, öylesine içime atmıştım her kelimeyi, boğazım yanmıyordu eskisi kadar. Canımın acısından yanaklarım ıslanmıyordu, artık yanaklarım ıslanırken canım acıyordu. Dermanımın kalmadığı bedenime hırkamı geçirip merdivenlerden indiğimde elim kapıya uzandı. Bekledim, ondan duymak için çırpındığım bana bizi hatırlatan o kelimeyi duymak için bekledim.

"Junghyun kapının arkasındasın." dedi sesi kulaklarımın içine dolup tüm zihnimi uyuştururken, "Hissediyorum oradasın."

Kapıyı yavaş ve ürkek hareketlerle açtığımda elinde küçük bir kutuyu tuttuğunu görmüştüm. "Uykucu hala uyuyordun değil mi?" demişti yavaş adımlarla gelmişti yanıma parmak uçlarını göz kapaklarımın üzerine çıkardığında duraksamıştı. "Gözlerin şişmiş." demişti suratındaki ifade dağıldı parmakları gezindi yanağımda. "Neden böyle oluyor?" demişti fısıldayarak. "Sanki ben, ben ona..." demişti Kim Taehyung beni unutmuyordu. "O gitti dönmeyecek." demişti ona nefesi kadar yakın olan adama söylemişti bunu. Ona vicdanından bile daha yakın olan adama gitti demişti. Ben de uzanmıştım yüzüne. Dokunamadım uzaktan uzaktan sevdim yüzünü.

"Kek, annem kek yapmıştı onun için geldim ben sen seversin havuçlu hemde." demişti o beni göremiyordu fakat ondan daha acınası olduğumu hissediyordu. Konuşamıyordum sesimi bilmiyordu. Bu yüzden tanımıyordu beni hissediyordu sadece. Bazen Taehyung dakikalarca bana sarılır neden sarıldığını bilmezdi. Sarılmak isterdi sadece kemiklerim birbirine geçene kadar sarılmak isterdi. O biraz çökmüştü etrafına gülücükler saçan bir çocuk olarak görünmek yormuştu onu. Her zerresi bana aşıktı. Bizim birbirimize olan aşkımız çok büyüktü tıpkı onun kalbinde bir karartıya sahip olmayayım diye benim hayatımdan çıkan Taehyung'un kalbi kadar büyüktü.

"Güzelce ye tamam mı?" diye fısıldadı yanımda kalmak istediği o kadar belliydi ki, kapıdan çıkacağı sırada geri döndü tekrardan. "Sen onu kuru kuru yersin ben sana portakal suyu sıkayım." dedi. "Seversin değil mi? Seversin bilirim." mutfağa yönelmişti yavaş ve ürkek adımlarla. Elinden zehir olsa kana kana içeceğim adam bana bunu sormuştu. Yanıma geldi elindeki portakallarla birlikte. "Junghyun sana bir şey sorduğumda olumlu bir cevap vermek istiyorsan elimi okşa, olumsuzsa hafifçe sık tamam mı?" demişti elimi tutmuştu incecik parmakları. "Böylelikle anlayabilirim seni." Avuç içlerim elinin üzerinde gezindi. "İşte böyle." diye fısıldadı dudaklarım titredi, birlikte el ele yürüdüğümüz sokaklar ağladı zihnimde.

Çıkmaz sokağa girdiğimizde onu yumuşacık öptüğüm anlar yeniden dirildi, onun ellerini okşayınca. Onu kimseler görmesin diye öpüşürken bize şahit olan çıkmaz sokaklar yıkıldı beynimde. Ben onu öptüğümde bütün sokaklarım çıkmaz sokağa dönüşürken, o sadece sokağı çıkmaz sokak zannetmişti. Sıkma makinesine portakalları attıktan sonra boşta kalan elinin üzerine koydum elimi. Parmak uçlarım gezindi parmak aralarında. Gözlerim doldu her zerremizin bir şekilde birbirine kavuşmasına. Bütün sokaklarımın ona çıkışına yanaklarım ıslandı. Açtığım tüm pencerelerde onun yüzü vardı. Beni görmüyordu, beni bir kerecik bile görmeyen gözleriyle beraber ruhu da bana kör olmuştu. Gözlerim ıslanıp yanaklarımdan süzülürken bir damla yaş onun elinin üzerine damlamıştı. Bakışları öylece orada sabit kalmıştı.

Tutamamıştım kendimi ne dindirebildim gözyaşlarımı ne de ona zarar gelir diye avuçlarına akıtabilmiştim. "Ne oldu?" dedi. "Junghyun ne oldu?" çok şey demek istiyordum, yanımdasın beni tanımıyorsun sevgilim, ilmek ilmek içine işlediğin beni unutuyorsun demek istedim. "Canın mı acıyor?" dedi elini kalbimin üzerine koydu. "Burası mı acıyor?" keşke sadece kalbim acıyor diyebilseydim, ben acıyordum artık. Benim etim kemiğim, iliğim bile acıyorken, keşke sadece elinin altında beni hayatta tutan evi yıkılsaydı başıma. Keşke sadece oradan acısaydım. "Ben..." dedi elini uzattı bana. "Acını tarif edebilir misin?" ellerimiz kavuştu birbirine. "Sık elimi, sık elimi ki anlayabileyim seni." anlaması mümkün değildi. Sarıldı bana kokusu hala aynıydı sadece o kokusuna karışmış benim kokum eksikti. Boynunda sigara kokan dudaklarım eksikti. Ben onda acım kadar eksiktim.

"Elimi sıkmazsan bir daha gelmem buraya." dedi korktum, yokken bile onu kaybetmekten korktum. Elini sıktım biraz, elini sıktığım için onun canını yaktığım için biraz daha nefret ettim kendimden. "Ben ona hiç yaslandığı omuz olamadım biliyor musun? Gözyaşlarına tanık olamadım hiç. Giderken bile yüzü nasıldı diyorum bazen, gerçekten içi gibi darmadağınık mıydı bilmiyorum. Sen yaslanır mısın onun yerine, ağlar mısın ona ait olan omzunun çöle dönmüş köşelerinde? Onun öptüğü yerleri çok ıslatmadan ağlar mısın omzumda? O en çok omuzlarımdan öpmeyi severdi, onun dudaklarını sızlatmadan acını paylaşır mısın benimle?" paramparçaydım giderken diyememiştim ben daha bir parçamı bulamazken, o binlerce parçaya ayırmıştı beni. Aklıma son kez öptüğüm avuçları düştü, omuzlarını sıyırıp öpüşüm düştü, sanki anne kuşun gözleri önünde yavrusunu öldürmüşler gibi hissettiğim o güne yollamıştı beni.

"Keşke tanıyabilseydin onu benim gören gözüm olan adamı tanıyabilseydin. Senin sesin olurdu Junghyun onun kalbi öyle güzel ki, o rengini unutmaya yüz tuttuğum masmavi okyanuslar kadar güzeldi. O yok şimdi. Masmavi denizlerin arasına karıştı, her damlasını yavaş yavaş unuttuğum masmavi okyanus o şimdi." demişti beni unuttuğunu söylemişti yanlış duyduğumu sanmıştım beni unutuyor olamazdı. Bana bunu yapamazdı. İçim ürpertilerle dolarken boğazıma kadar kuma saplandım sanki. "Seni oraya götürmemi ister misin? Seni Jungkook'un kalbine götürmemi ister misin?" demişti titreyen parmaklarım elinin üzerinde gezindi. "Onun kalbi senin acılarına da iyi gelecektir." demişti kendime gelemiyordum. Ciğerlerim patlayana kadar bağırıp burada olduğumu söylemek istiyordum. Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi acırken onun titreyen parmakları sildi o damlaları.

"Keki sen al ben portakal suyunu şişeye koyacağım." demişti. "Hadi çık kapıya." o dökerdi biliyordum. Göremediği için kızardı sonra kendine. Gitmedim huniyi alıp şişenin ağzına yerleştirdim çaktırmadan. O bir damla bile boşa dökülse üzülürdü çünkü. Huniyi yavaşça alıp tezgaha bıraktığımda güldü şişenin ağzını kapatırken. Hala habersizdi onu kolluyor oluşumdan. "Dökmedim." demişti sevinçle. Onu koruyan bir gölge gibiydim hayatında. Onun bile fark etmediği yok olmak üzere olan bir gölgeydim bu yüzden beni fark etmesini beklemiyordum.

"Hadi gidelim tut elimden." demişti eline bakıyordum bir yabancı gibi tutmak ellerini, buna ne zaman tamamen alışacaktım bilmiyordum. Yüzümdeki maskeyi düzeltirken o durdurdu beni. Başımdaki bereyi düzeltti ilk önce. En azından yanındayım diyordum en azından dibindeyim. Eskiden yan yana yürüdüğümüz yolu yürüyorduk yine, birlikte. Bütün karanlıklarına razıydım onun bütün sessiz denizlerine. Onun elini tutabilmek için yok olmam gerekiyorsa bile buna hazırdım. "Taksiye binelim üşürsün şimdi." demişti ellerim buz gibiydi çünkü. Biz koptuğumuzdan beri ellerim ısınmıyordu. Damarlarımın bile buz tuttuğunu hissediyordum. "Taehyung." demişti bir ses, tanıdık olan bir ses ve günlerdir ağlıyormuş gibi sesine sinen o tonu iliklerime kadar hissetmiştim.

"Dur." demişti yüzümdeki maskeyi gözlerime kadar çekmiştim o içimi dolduran panikle. "Benim, Hae Soo." demişti yüzüm onlara doğru dönük değildi beni tanımasını ve her şeyi mahvetmesini istemiyordum. "Tanıdım." dedi Taehyung dudaklarını ıslatmıştı. "Sesini unutmam bir insanın." göz ucuyla bakıyordum ona. Elinde ona bıraktığım köpeğim vardı. "Bir sorun mu var?" demişti Taehyung köpeğim beni görünce havlamaya başlamıştı. "Dur." dedi. "Tan, dur." yıllardır ailesini göremeyen bir çocuğun hıçkırıklarına benzer bir tonda havlıyordu bana. "Tan mı?" diye sordu Taehyung kekeleyerek. "O, o..." devamını getirememişti. "Jungkook'un köpeği." demişti şefkatle köpeğimin tüylerini okşamıştı.

"Bebeğim babanı özledin mi?" demişti Taehyung'un sesindeki titreme bütün hücrelerime yayılıp içimdeki acıyı körüklemişti. Köpeğim Taehyung'un kucağına gelmeyip benim bacaklarıma asıldığında zor tutmuştum kendimi. Acı acı bağırıyordu bana. Gözlerimin içine bakıyor yalvarıyordu bana, kollarıma sığınmak adına fakat ona yetişmeyecek kadar yorgundu benim kollarım. "Neden böyle yapıyor anlamıyorum." dedi Hae Soo yutkunarak. Zorla almıştı onu bacaklarımdan. "Tan kendine gel." demişti Hae Soo köpek bile tanıdı diyordum içimden, o bile tanıdı seni. Ruhunu ezbere bilen adam tanımadı, hissetti belki ama yine de tanımadı seni.

"Bağırma ona, ver bana." demişti Taehyung kucağına almıştı onu. Göz kapakları ağırlaşırken ona bile bana sarıldığından daha güzel sarılmıştı. "Ben gidiyorum Taehyung." dedi Hae Soo. "Buraya Tan'ı sana bırakmaya geldim." görünmez gibiydim o kadar umrunda değildim ki onun, aylar önce benim için ölüp biten o değilmiş gibiydi. O bile tanımamıştı beni. Yok oluyordum ben herkesten, herkesin anılarından silinip gidiyordum. "Ben alamam onun sahibi o, ben değilim." demişti yaklaşan fırtınayı seziyordum. Bütün damarlarımda süzülen kana karışmıştı o sezinti. Göz bebeklerimde korkunun en büyüğü vardı yaklaştıkça içine çekiyordu beni. "Sen bilmiyor musun?" dedi Hae Soo ciddiyetle. "Gerçekten bilmiyor musun?" ilk defa orada bakmıştım gözlerine. İlk defa orada onun bile neler çektiğine şahit olmuştum.

"Neyi bilmiyor muyum?" dedi Taehyung duraksayarak, "Gittiğini mi?" dakikalar saniyeye, saniyeler saliselere dönüştü bir anda. Rüzgar içime doldu sanki binlerce yıldız oturdu sanki kalbimin üzerine. "O..." dedi sesinde kendi ölüşümü yok oluşumu hissettim. "O gitti Taehyung." dedi dudaklarının arasından bir hıçkırıkla beraber dökülmüştü kelimeleri. "O aylar önce yaktı evini haberin yok mu?" demişti Taehyung koluma tutunmuştu kucağındaki köpek bağırıyor, Taehyung'un kollarımı sıkan elleri titriyordu. "Aşkı çok büyüktü bunu biliyordum, ayırmaya çalıştıkça daha çok büyüyen alev gibi olduğunu biliyordum Taehyung." demişti yutkundu kollarıma geçen tırnaklarla kapattım gözlerimi. Taehyung acının boyutunu istemişti benden. Kolumu sıkışından anlıyordum ki, onun acısı şu an katlanılmazdı. O boğuluyordu. O benim kollarımda çırpınıyordu.

"Aşkı en sonunda onu kül etti." dedi yanaklarına süzülen gözyaşlarını sildi koluna. Köpeğimin sesi yükseldi benim yerime de konuştu sanki. "O gitti Taehyung." demişti bir kez daha, o an köpeğim kollarıma atlamış yüzü boynuma gömülürken sesi tamamen kesilmişti. Çünkü az önce ölü bir bedene olan hasreti sona ermişti.

"Jungkook öldü." demişti. "Jungkook öldü Taehyung."

Continue Reading

You'll Also Like

267K 24.9K 23
Jungkook, üvey abisi olan Min Yoongi'nin isteği üzerine Jem grubuna hain olarak gönderilmişti. text
67.7K 8.4K 13
jimin kasabaya döndüğünde geride bıraktığından fazlasını bulacağını bilmiyordu
39.5K 2K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
310K 18.7K 23
min_yg: Beni ne kadar öldürdüğünün farkında mısın Park Jimin? orangejuice_pjm: kimsin ve ne sikim saçmalıyorsun? min_yg: zamanı gelince öğrenirsi...