BULUTLAR DA AĞLAR

By Anesrum

577K 48.8K 8.9K

Namverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının... More

BİRİNCİ BÖLÜM: "BİR BELAYA ÇEKİLİYORUM"
İKİNCİ BÖLÜM: "PROBLEM ÇOCUK VE ISLAK HAVLU"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ EROLTU"
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "BİR PANDA SAPIK ÇIKIYOR"
BEŞİNCİ BÖLÜM: "HAPİSHANEDE ANLAŞMA"
ALTINCI BÖLÜM: "BİR ARABA DOLUSU DAYAK MI?"
YEDİNCİ BÖLÜM: "UFF ÇOCUK"
SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENİM HAYALİM"
DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GENÇ GİBİ"
ONUNCU BÖLÜM: "ŞAG"
ON BİRİNCİ BÖLÜM: "ORİON"
ON İKİNCİ BÖLÜM: "NAMVERÂN'IN AFFI"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "KİŞİSEL ÖĞRETMEN"
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEÇİMLER VE GETİRDİKLERİ"
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: "BULUTLAR AĞLARKEN VERİLEN KARAR"
ON ALTINCI BÖLÜM: "CENNETTEN DÜNYANIN MERKEZİNE"
ON YEDİNCİ BÖLÜM: "AV HAKKINDA"
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "ANNE VE BABA"
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: "KÖPEK BALIKLARI"
YİRMİNCİ BÖLÜM: "BARİSTA KIZ"
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ"
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "ARKADAŞ OLMAK?"
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "İLK ARKADAŞLARIM"
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ÖZÜRLER UTANÇTAN GELMEZ"
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM:"ARAMIZDAKİ SINIRLAR"
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: "BELKİ DE İNSANLAR DEĞİŞİR"
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "HER BİRİMİZİN KABUSLARI"
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "KURDUĞUMUZ İLK BAĞ"
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GÜN"
OTUZUNCU BÖLÜM: "SONUN BAŞLANGICI"
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM: "SİZİ BİRLEŞTİREN BAĞ"
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM: "BABAMIN MUTLULUK GÖZYAŞLARI"
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "SU HERKESİ BİRLEŞTİRİR"
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ONU TANIMIYORSUN BİLE!"
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM: "TABULAR YIKILABİLİR"
OTUZ ALTINCI BÖLÜM: "FARKINDALIKLAR VE YENİLİKLER"
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM: "BANA BENZEYEN BİRİSİ"
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GİTME O GÜZEL GECEYE USULCA"
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KALBİMİZDEKİ HİÇ GEÇMEYEN YARALAR"
KIRKINCI BÖLÜM: "ELVEDA VE YENİDEN GÖRÜŞÜRÜZ"
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM: "ARKADA BIRAKILAN"
KIRK İKİNCİ BÖLÜM: "CANAVARLARA ACIMA"
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ'IN KALBİ"
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEN GECE MİSİN?"
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM: "FATİH İÇİN, BENİM İÇİN"
KIRK ALTINCI BÖLÜM: "AMA KORKUYORUM"
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM: "TEŞEKKÜR EDERİM"
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BAŞARACAĞIZ"
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM: "IŞIL"
ELLİNCİ BÖLÜM: "YARISI TOPRAĞA GÖMÜLMÜŞ PAPATYALAR"
ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM: "SEN ÇOK GÜZELSİN"
ELLİ İKİNCİ BÖLÜM: "HER DEFASINDA BANA GEL"
ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ÖLÜM KOKAN ELLERİM"
ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÖRMÜYORUM VE DUYMUYORUM"
ELLİ ALTINCI BÖLÜM: "NAMVERÂN OLMANIN KURALI"
ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM: "KADER DEDİĞİMİZ O KÜÇÜK ŞEY"
ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENDE BİR PROBLEM VAR"
ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KENDİNİ MEMNUN ET"
ALTMIŞINCI BÖLÜM: "SANA GELDİM"
ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALBİMİ KIRMA"
ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM: "KUKLA"
ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "HASTALIK GİBİ, SAĞLIK GİBİ"
ALTMIŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "MİNİ MİNİ MİNE"
ALTMIŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "BİZ BİR TAKIMIZ"
ALTMIŞ ALTINCI BÖLÜM: "GÜNERİ EVİNDE ACİL DURUM"
ALTMIŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "KÖTÜ KADIN MÜZEYYEN"
ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BU EVDE SAĞ KALMALIYIZ"
ALTMIŞ DOKUZUNCU BÖLÜM: "YAZ KIZIM: KENDİMİZİ NASIL FAKA BASTIRDIK?"
YETMİŞİNCİ BÖLÜM: "TOMBALA"
YETMİŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALIPLAR KEKLER İÇİNDİR!"
YETMİŞ İKİNCİ BÖLÜM: "SANA ACIYORUM"
YETMİŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "O BENİM ANNEM!"
YETMİŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "AYLİN İLE ENVER"
YETMİŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "YENİDEN ANNE VE BABA"
YETMİŞ ALTINCI BÖLÜM: "HER ŞEY YOLUNDA"
YETMİŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "HİKÂYEMİZ DEVAM EDECEK"
YETMİŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GÜNEŞLER DE GÜLÜMSER, YILDIZLAR DA!" [FİNAL]
BDA
RUHUMDAKİ LEKELER
BEN DÖNDÜM!

ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "İSTEDİĞİN NE?"

6.1K 628 112
By Anesrum

Bölüm şarkısı;

KOKIA - Nageki No Oto [Broken Blade Kapanış Şarkısı]



Öğle arasında Makber ile yalnız kalmıştık. Bediz'i arkadaşları çağırmıştı, çok büyük gizli bir şeyler konuşacaklarını söylemişlerdi ama buna rağmen Bediz'den Güneş'i de getirmesini istemişlerdi. Bana sorsalardı Yoyo'nun Güneş'ten hoşlandığını söyleyebilirdim. Sürekli olarak onu izliyor, yanımıza geldiklerinde onun olduğu tarafa bakıyor, giderken ona el sallıyordu. Anlaşılan bu 'çok büyük gizli bir şeyler'de Yoyo için uydurulan bir bahaneydi.

Bulduğumuz bu fırsatı, yapacağımızın festivalin son rötuşlarını tartışmak için kullandık. Ulaş söz verdiği gibi festivalin reklamını yapmak için iki gündür uğraşıyordu. Nasıl becerdiğini bilmiyordum ama Samsun'daki tüm öğrencilerin yapılacak festivalden haberi vardı. Cuma günü yapılacağı için de bir çok kişi okulu asıp gelmeyi düşünüyordu. Akya bile arkadaşlarıyla geleceğini ayrıca komşularının bile gelmek istediğini söylemişti. Açıkçası bu beni şaşırtmıştı ama ailelerin de gelmesi daha fazla para toplamamıza yardımcı olabilirdi.

Perşembe günü son ders izinli olup öğrenci komitesi ve birkaç gönüllü öğrenci ile –ki onların birkaçı da bizdik- alanı hazırlayacaktık. Makber'in en büyük korkusu yağmurun yağması ve her şeyin mahvolmasıydı. İçimden bir ses Cuma gününün sıcacık bir Güneş'e ev sahipliği yapacağını söylüyordu.

"Bence her şey tamam." dedi Makber mutlulukla. "Nasıl başardı bilmiyorum ama Bediz bir grup bulmuş. Çalmak için de ücret istememişler."

"Hangi okuldan?"

"Endüstri meslek erkek lisesinden." dediğinde Makber gülerek şinitzelimi ısırdım.

"Belki de Bediz'e borçları vardır ya da sorduğu anda o kadar çok korkmuşlardır ki para istemeye cesaret edememişlerdir."

İnsanların Bediz'den neden bu kadar çok korktuklarını anlayamıyordum. Sürekli saçma şeylerden bahseden, gerçeküstü bir rüyada yaşayan, tehdit ettiğim halde bana sürekli 'babacığım' diye seslenen garip, uzun boylu bir kızdı sadece. Herhangi bir korkutucu yanı yoktu ya da sadece ben göremiyordum. Gerçi Makber'in de Güneş'in de görebildiğini zannetmiyordum.

"Orası umurumda değil, grup bulduk grup!" Makber heyecanla kendini alkışladı. "Sanırım gerçekten de gereken parayı toplayabileceğiz." Heyecanla bana baktı. "Değil mi Nam?"

Önceden olsa, boş bir ifadeyle 'Nam değil, Namverân.' der ve kafamı çevirirdim ama bunun yerine gülümseyip "Saçmalama!" dedim. "Gereken paranın iki katını toplayacağız! Babanla iddialaştığımı unuttun mu?"

"Ay evet." Elindeki hamburgeri salladı. "Onu yapmasan biraz daha iyiydi sanki, canım."

"Umurumda mı?" İşaret parmağımla yüzümü gösterdim. "Çok ileri gitti, üzerine atlamamak için kendimi zor tuttum." Makber'e bir bakış attım. "Baban olmasa atlardım." Duraksadım. "Yani, belki."

Daha önce hiç kavga etmemiştim, genelde insanları sözlerimle dövmeyi severdim.

"Olsun, sen yine de kavga etme. Aslında..." Şirin şirin sırıtarak bana bakındı. "beni öyle koruman çok hoşuma gitmişti."

"Şımarma." Şinitzelimin son lokmasını da yiyip ağzımı peçeteye sildiğimde o da hamburgerini ısırıp dudaklarını büzdü.

Ben bahçedeki insanları izlerken yavaşça "Ulaş neden Işıl ile gitti hala anlamıyorum." dediğinde omuzlarımı silktim.

"Bilmem."

"Okula başladığından beri eski arkadaşlarıyla takıldığını görmedim hiç, neden özellikle bugün onları göresi tuttu ki?"

Bahçede yürüyen birbirine uymayan çoraplar giymiş kızı izlerken yeniden "Bilmem." dedim.

"Sence Işıl ile birlikte olmak için gitmiş olabilir mi?" Makber bana baktığında bende gözlerimi çevredeki insanlardan ayırmadan omuz silkmeye devam ettim.

"Bilmem."

"Ya ondan hoşlanmaya başladıysa?" Kaşlarımı çattım. "Olabilir yani. Işıl ile aynı yaşlardalar, ayrıca o güzel bir kız."

"Kendisi bilir. Karışamayız."

"Hem..." Duraksadı ve son lokmasını da yutup arkasına yaslandı. "hem Işıl'ın yanlışını da görmedik. İyi bir kıza benziyor. Aslında sevimli biraz."

"Pardon?" Kaşlarım çatık bir halde ona baktım. "Daha yarım saat önce ona gıcık olduğunu söylemiyor muydun? Işıl ne zaman yanımıza gelse ondan nefret ediyormuşsun gibi davranıyordun."

Bunun üzerine gözlerini sağ tarafındaki ağaca dikti ve sol bacağını sallamaya başladı. "O düşünceler yarım saat önceki Makber'e aitti bir kere. Olgunlaştım ben, fikirlerim de olgunlaştı ve Işıl'ın kötü birisi olmadığına karar verdim. Olgunlaşamaz mıyım?"

"Olgunlaşabilirsin ama yarım saatte değil."

"Konuyu karıştırma!" Yeniden bana döndü. "Burada Ulaş'ın aşk hayatının gizemlerini çözmeye çalışıyorum. Işıl'dan hoşlanıyor olabilir, diyorum sana!"

İç geçirdim ve önüme dönüp yeniden insanları izlemeye başladım. "Olabilir."

"Yoksa neden onunla vakit geçirmek için bizi eksin, değil mi?"

"Bilmem."

Makber biraz gizemli bir sesle "Aslında..." diye konuşmaya başladığında iç geçirdim. Aslında kaçıp gitmek istiyordum ama peşimi bırakmayacağından emin olduğum için elimden bir şey gelmiyordu. Bu konuşmayı eninde sonunda dinlemek zorunda kalacaktım zaten. O yüzden olsun da bitsin istiyordum. "yan yanayken yakışıyorlar da bence. Yani düşününce, yakıştıklarını söyleyebilirim."

"Öyle mi?" diye sorduğumda Makber imalı bir şekilde 'hıhı'ladı.

"Hani yabancı filmlerde olur ya, okulun en popüler çifti filan. Birlikte olsalar öyle olurlar bence. Birisi yakışıklı birisi güzel. Rüya gibi bir çift olurlar yani."

En sonunda ona döndüm ve hafif yalvaran bir sesle "Ne yapmaya çalışıyorsun Makber?" diye sordum.

Sanki bunu sormamı bekliyormuş gibi anında vücudunu bana döndürdü ve sinirli bir şekilde "Sabahtan beri sana Işıl ile Ulaş'tan, birbirlerine ne kadar yakıştıklarından bahsediyorum. Neden hiç tepki vermiyorsun?" diye çıkıştığında önce kendime gelemedim. Makber'i daha önce hiç böyle sinirli görmemiştim. Elindeki kutu içeceği bile iyice sıkmıştı.

"Bu da ne demek?"

"Hayır beni illa Işıl'ı övmek durumunda bırakıyorsun. Hiç hoşlanmıyorum o kızdan. Acı çektim resmen o sözleri söylerken. Dilim şuan ağzımın içinde kıvranıyor Nam! Kıvranıyor!"

"Ne istiyorsun benden Makber? Ne dememi, nasıl davranmamı, nasıl bir tepki vermemi istiyorsun?" diye sorduğumda içeceği eğilip yere bıraktı avuçlarını dizlerine vurup öfkeli bir şekilde bana çemkirdi.

"Asıl sen ne istiyorsun?" Kızgın gözleri gözlerimin üzerindeydi. Küçük dilimi yutmuş gibiydim. Birisi bana Makber'in benden hesap soracağını söylese güler geçerdim ama o an hareket bile edemiyordum. Ondan beklemediğim tepkileri veriyordu. "Ne istiyorsun Nam? Ulaş'ın gitmesini mi? Işıl ile sevgili olmalarını? Eski arkadaşlarına dönmesini mi? Ne istiyorsun?"

"U-Ulaş istediğiyle sevgili olabilir..." diye geveledim kelimeleri ağzımın içinde, göğüs kafesim kırılmak üzereyken. Ciğerlerimin tam ortasındaki o boşluk yanıyordu. Sanki nefes almak beni öldürüyormuş gibi can yakıcıydı. "Ben buna karışamam... Kendi hayatı."

Kendi hayatı.

"Ya bu çocuk sana aşık, bunu göremiyor musun?" Bir anda büyük bir öfkeyle bana bağırdı. "Nasıl fark etmiyorsun? Nasıl görmüyorsun? Nasıl duymuyorsun? Bu kadar aptal mısın sen?"

Makber bana bağırınca birkaç kişi dönüp bize baksa bile üstelememişti ama onun bana bağırması, içimde baskıladığım bir şeylerin iplerinden kopmasına neden olmuş olacak ki bende sinirle ona dönüp, geri bağırdım.

"Fark etmiyorum işte! İstemiyorum! Görmek de istemiyorum duymak da istemiyorum fark etmek de istemiyorum!" Ciğerlerimin ortasındaki yangın alevlenip soluk borumdan yukarı tırmanmaya başlayınca kesik bir soluk aldım. "Ama yine de biliyorum işte. Bilmek istemiyorum ama biliyorum."

"Öyleyse neden bir şey yapmıyorsun? Neden Işıl ile birlikte gitmesine izin veriyorsun? Neden senin de onu sevdiğini söylemiyorsun? Neden araya sürekli dağlar koyup duruyorsun?" Saçlarını çekiştirerek "Derdin ne senin?" diye çemkirdi yine. "Delirtecek misiniz siz beni?"

"Derdim filan yok benim..." Burnumu çekmek zorunda kaldım çünkü ağlayacakmış gibi hissediyordum. Gözlerim de tıpkı göğsüm gibi yanmaya başlamıştı. Bu yüzden kendimi ağlamamak için sıkmak zorunda kaldım.

"Var, bu açıkça belli. Derdin olmasa kollarına gömülmek istediğin birinin kollarını boş bırakmazsın."

"Benim de Ulaş'a aşık olduğumu nereden çıkardın?" diye sorduğumda Makber öyle bir baktı ki.

Şey der gibiydi: Ciddi misin?

Ya da şey: Bunu söylemiş olamazsın.

Ya da sosyal medya ağzıyla şey: Yelloz, lütfen...

"Seni dışarıdan izleyen ve aşk meşk işlerine aklı basan herhangi birisi buna iki dakika içerisinde ayıkır canımın içi." Kendisini sakinleştirmek için saçlarını arkaya itti. Neyse ki bağrışmalarımıza rağmen bahçedeki diğer öğrencilerin umurunda bile değildik. Hafifçe parmaklarını yanaklarında gezdirip "Sakin ol Makber..." diye kendini telkin ettikten sonra bana döndü. "Kendine yalan söylemeyi bırak artık. Böyle yapmaya devam edersen Ulaş'ı kuşlar kapacak. Haftalardır söylüyorum sana!"

"Belki de doğrusu budur." dediğimde Makber bıkmış bir halde iç geçirdi.

"Bak Nam, hayatta bazı insanlar vardır," Parmaklarını büküp kalp yaptı. "birbirleri için uygun değillerdir bu yüzden de bir araya gelmeleri aslında birbirleri için iyi değildir." Ellerini ayırdı böylece kalbin iki yarısı da birbirinden uzaklaştı. "Ama bazı çiftler vardır ki bir araya gelmeleri evren, kainat, var oluş - işte her neyse- onun için çok hayırlıdır." Sol elindeki yarım kalbi gösterdi. "Nam." Sağ elini gösterdi. "Ulaş." Sonra da iki elini birleştirip kalbi tamamladı. "İşte mükemmel çift! Anlatabildim mi?"

"Neden bu kadar çok uğraşıyorsun?"

"Çünkü," Bıkkınlıkla işaret parmağını bana doğrulttu. "sen sürekli mama yemek isteyen ama sahibine küstüğü için mama kabının başında trip atan köpekler gibi davranıyorsun. Bu da beni sinirlendiriyor. Neden koşup kendini Ulaş'ın kollarına atmadığını da anlamıyorum. Üstelik-" Bir anda sustu. Gözleri aydınlanırken eliyle ağzını kapattı. Heyecanla bana baktığında sorunun ne olduğunu anlamamıştım. "Ulaş'ın sana aşık olduğunu bildiğini mi söyledin sen?" Bir takım heyecanlı sesler çıkarıp resmen böğürerek "YOKSA SANA İTİRAF ETTİ Mİ?" dediğinde susturmak için kafasına vurmak zorunda kaldım.

"Anons etme, salak."

"Amanın, amanın, amanın, amanın." Bir anda yerinde zıplayıp kendini yellemeye başladı. "Ne yapmalıyım? Ne yapacağım şimdi?"

"Sen ne yapacaksın ki?" Kaşlarımı çatmış, durumu anlamaya çalışarak ona bakarken birden bana bakındı. "Doğru ya, olumlu bir yanıt vermesi gereken kişi ben değilim ki... Niye bu kadar heyecan yaptım?"

"Bilmiyorum..."

"Onu bunu bırak." Aç bir köpek gibi bana baktı. Dedikodunun kokusunu almıştı... "Ne dedin?"

"Nasıl ne dedim?" Makber'i bir şekilde savuşturmak zorundaydım. Ulaş'ın beni öptüğünü ve benim de o gün hiç yaşanmamış gibi davrandığımı anlatamazdım. Daha deminki çıkışından sonra beni döverdi büyük ihtimalle. Makber'den biraz çekinmeye başladığımı söylesem yanlış olmazdı.

"Zaman kazanmaya çalışma. Ne dedin? Çocuk sana seni sevdiğini söylemiş işte. Ne dedin?" Heyecanla ayaklarını yere vurdu. "Seni öptü mü peki?"

Gözlerim kocaman, çıplak birisini görmüş gibi Makber'e bakarken tepkimi gizleyemedim. Bir anda kendini bankta arkaya doğru atıp elleriyle de ağzını kapatıp, ayaklarını karaya vurmuş balık gibi sallayarak ufak çığlıklar atmaya başladı.

"Sus! Sus!" Bacaklarına vurdum ama beni umursuyormuş gibi durmuyordu. "Susmazsan bu hayatının son sevinci olacak Makber Kansu." Katil sesim ortaya çıktığında Panda biraz olsun durulmayı başardı.

"İnanamıyorum, inanamıyorum..." Kendi kendine sayıklayarak, yanakları pespembe olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Kaşlarımı çatmış, suratımı asmıştım. Şimdi Makber'in dilinden hayatta kurtulamazdım. "Kalk, kalk, kalk!" Bir anda beni sırtımdan ittirmeye başladığında neye uğradığımı şaşırdım.

"Ne? Ne yapıyorsun?"

"Hemen kalkıp Ulaş'ın yanına gidiyor, onu sevdiğini söylüyorsun." İzlediği dizideki favori çifti birleşmiş gibi mutlulukla "Bir de öpmüş!" dedi. "Eğer şimdi kalkıp o çocuğun boynuna atlamazsan katil olacağım Namverân. Aşk adına çok büyük günahlar işliyorsun. Buna devam etmene izin veremem."

"Yapamam."

"Delireceğim." Sinirle iç geçirdi. "İyi de neden?"

"Ben... Ben..." Gözlerimi yumup korkuyla "Ulaş'ı kaybetmek istemiyorum. Beni sevsin istemiyorum." dedim. Birkaç saniye sımsıkı kapattım gözlerimi. Elimin üzerinde bir el hissettiğimde ise yavaşça açtım. Makber'in anlamaya çalışır bir ifade ile bana baktığını fark ettim.

"İyi de neden?" Yumuşak bir şekilde sorduğunda yutkundum.

Zorla, kendimi sıkmaya devam ederek, kelimeleri dişlerimin arasında döverken "Beni sevsin istemiyorum çünkü beni ne kadar çok sevmiş insan varsa, hepsini eninde sonunda, oldukça erken bir zamanda Azrail ziyaret ediyor. Birisinin beni bu kadar çok sevmesinin bedeli mi bilmiyorum... Aslında hala anneme bir şey olmadığı için şaşırıyorum bazen." Kendimi sıkmak bile gözyaşlarımı engellemek için yeterli gelmeyince damlalar teker teker yanaklarımdan süzülmeye başladı. Şimdi de Makber'in karşısına oturmuş ağlıyordum. "Bence sonsuza kadar yok olmasındansa yanımda durması daha güzel bir şey, başkasını sevse bile. Sonuçta benim ellerim ölüm kokuyor. Kimi dokunursam o koku bulaşıyor, sonra Azrail gelip onları buluyor."

"Namverân..." Makber elimi sıktı. "Öyle bir şey yok."

"Hayır var... Önce dedem, sonra babam, şimdi de büyükannem. Belki annem de yakın zamanda gidecek, bilmiyorum. Etrafımdaki herkes ölüyor." Ağlarken kafamı kaldırıp Makber'e baktım. Suratında öyle çaresiz bir ifade vardı ki, kalbimin bana acıyan kısımları kavruluyor olmasa ona üzülebilirdim. Annesinden şeker isteyen bir çocuk gibi yakararak "Ulaş'ın ölmesini istemiyorum." dedim. "Ulaş'ın gitmesini istemiyorum."

Makber beni kendine çekip sıkıca sarılınca daha da kötü ağlamaya başladım. O beni sakinleştirmek için bunların kafamda uydurduğum şeyler olduğunu, hiçbir mantığa sığmadığını, benim gibi mantıklı bir kızın bunu anlaması gerektiğini söyleyip dururken ben sürekli aynı şeyi söyleyip duruyordum.

Ulaş'ın ölmesini istemiyorum.

İstediğin ne Namverân?

Ulaş'ın ölmesini istemiyorum.

Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Yorumlarınıza, bana yolladığınız mesajlara bazen geri dönemiyorum, kimse alınmasın. Yine de hepsini okuduğumu bilin. 

Hikayedeki biriyle arkadaş olmak gibi bir şansınız olsa kimi seçerdiniz? Lale'yi ya da Makbule'yi de seçebilirsiniz. Herhangi bir sınırlama yok.

❤️

Bu kalp, sizin için. 


00:30

17.2.19

ANESRUM.

Continue Reading

You'll Also Like

597 73 11
*Kitap Kapağı *-* @Rahimemine *Kafa dağıtmak için yazıyorum...! *Wattpadde 'Güfte' adlı ilk kurgudur. !!! ZAFER ÇIĞLIKLARI ATACAĞIZ!!! "Sen neden dü...
954K 33.4K 82
Göktuğ ve Tuğçe'nin lise yıllarından üniversite yıllarına kadar aralarında geçen o güzel aşkı, arkadaş gruplarıyla yaşadıkları eğlenceli dakikaları...
176K 10.6K 14
Altı üstü babamın beni sattığı adamla evlenmemek için düğünden kaçıp yıllardır görmediğim asker abimin yanına gidecem en fazla ne olabilir ki? Binbaş...
1.3M 50.4K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...