secretum|jikook

By msanyone

334K 31.1K 69.3K

TAMAMLANDI| Lanetli kral, açlıktan, hastalıktan ölen insanlar, büyük savaş, tüm insanlığı tehdit eden büyücül... More

Başlangıç
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
11. Bölüm| ultimum spiritum
Son
Özel Bölüm

10. Bölüm

18.4K 2K 3.9K
By msanyone


"Yaşamı ölümden ayıran sınırlar fazlasıyla bulanık ve muğlaktır. Birinin nerede bitip öbürünün nerede başlayacağını kim bilebilir ki?" -Edgar Allan Poe

"Çok garip," diye mırıldandı Jimin. "Bana sırrını verdiğinde seni biraz da olsa daha iyi tanıyacağımı düşünmüştüm ama bana söylediğin her sır seni bana git gide yabancılaştırıyor sanki. Seni çözdüğümü zannettiğim her an bana bambaşka biri olduğunu söylüyorsun ve en başa dönüyorum."

Büyücü hafif bir tebessümle başını salladı, "Beni gerçekten tanıdığın an keşke tanımasaymışım diyeceksin, muhafız."

Jimin başını salladı, "Belki. Belki öyle derim ama şu anda da bir sürü keşke'ye sahibim. Bir tanesi daha beni öldürmez."

Jungkook gülümsemeye devam etti, yüzündeki yara izini saklamaya gerek duymuyordu. "Ama ben öldürebilirim."

Jimin içindeki kötü hissi görmezden geldi. Büyücünün bu laflarına artık takılmayacaktı. Oturdukları dar tabure onları birbirlerine yakın olmaya zorluyordu. Büyücünün yüzündeki büyük kusura rağmen ne kadar kusursuz gözüktüğünü düşündü.

"Büyücü," dedi dalgın bir şekilde. "Ben de bir şeyi itiraf edeceğim."

Büyücünün gözleri parladı, "Durma, muhafız. Söyle."

"Bana seni çekici bulduğumu düşündüğünü söylediğinde eğer öyle olsaydı gizlemezdim dediğimi hatırlıyor musun?"

Jungkook sakince başını salladı, belli belirsiz bir şekilde oynatmıştı. "Söylediğim hiçbir şeyi unutmam."

"Sanırım bana çekici geliyorsun," diye mırıldandı Jimin hala bir şeyleri çözmeye çalışırmış gibi. Jungkook pis pis gülünce gözlerini kıstı, "Havalara girme, kişiliğin hala bok gibi. Sadece vücudun ve yüzün içimde bir şeyleri uyandırıyor-"

"Benimle sevişmek istiyorsun," diye sözünü kesti büyücü dümdüz bir sesle. "Bilmediğim bir şey söyle?"

Jimin başını hafifçe sallarken güldü. Büyücü sayesinde artık demirden sinirlere sahipti. Parmağını büyücünün gömleğinin üzerinden aşağıya doğru sürttü, "Ama asla sevişmeyeceğim. Belki bu bilmediğin bir şeydir?" Bacağını atarak tabureden hızlıca kalktı.

"Bir sürü sorum var," dedi büyücü onun her adımını yırtıcı bir hayvan gibi takip ederken. "Hepsini cevaplamak zorundasın."

Jungkook kaşlarını kaldırdı, "Seks pozisyonları ile mi ilgili? Çünkü eğlenceli olduğu sürece her şeye varım."

Jimin dudaklarını yaladı, "Altta olmak gibi her şeye mi?"

Büyücünün gözlerinden tehlikeli bir parıltı geçti, "Bu utanmazlığı neye borçluyuz, muhafız?" Tabureden kalkıp Jimin'in tam karşısında durdu.

"Anladığın dilden konuşuyorum. Ne o? Utandın mı?" Jungkook ifadesiz yüzünü başka tarafa çevirdi. Çenesini sıkıyordu. "Gözlerini kaçırıyorsun, neden?" Jimin elini büyücünün yüzüne doğru uzattığı anda Jungkook bileğini hızlıca yakaladı. Parmakları muhafızın bileğini sıkıca tutuyordu.

"Sorularını sor ve cevap verip vermeyeceğimi görelim."

Muhafız kaşlarını çatarak geri çekildi. Böyle bir geri dönüş beklemiyordu. Büyücünün iyice arsızlaşacağını düşünmüştü ama tam tersi olmuştu.

"Dışlanmanın sebebi ne?" diye sordu aklındaki diğer soruları halı altına süpürerek.

"Benim." Büyücünün sesi son derece sertti. Alev alev yanan gözleriyle Jimin'e bak. Deri eldivenli ellerini yumruk yapmıştı. "Başka bir şey sor."

Jimin başta anlamamış bir şekilde "Ne-" dediyse de hemen sormaya devam etti. "Kaç yaşındaydın? Dışlanmışları saklamanın sebebi senin de bir dışlanmış olman mı?" Bir sürü sorusu vardı. En azından birine cevap almadan pes etmeyecekti.

"19 yaşındaydım. Diğer soruyu ise yanlış soruyorsun, bakış açını değiştirmen gerek." Jimin'in yüzünde oluşan arada kalmış ifade keyfini yerine getirmişe benziyordu. "Ne oldu muhafız? Kafan mı karıştı?"

"Bakış açımı nasıl değiştirebilirim ki? Ne ima ediyorsun?"

Büyücü omuz silkti. "Başka soru?"

Jimin gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Soğuk kanlar... Peki onların sana itaat etmesini nasıl açıklayacaksın? Bunu nasıl başardın?"

Jungkook, Jimin'in uzun süredir tanık olmadığı bir şekilde güldü. Güldüğü anda hava bir anda ağırlaşmıştı sanki. Jimin'in kanı donmuştu.

"Bunun cevabını sana çok yakında vereceğim ama önce... Önce yemin etmelisin."

*****

"Ne yemini?" diye sordu muhafız. "Benden daha ne istiyorsun? Her şeyimi almadın mı zaten?"

Büyücü gözünün ucuyla siyah saçlı gence baktı. "Henüz her şeyi almadım. En güzelini hep en sona saklarım." Jimin dolgun dudaklarını aralayıp bir şey söyleyeceği anda yine konuştu;

"Yemin yoksa sır da yok."

Jimin burnundan soluyordu, "Zaten o aptal büyünü üzerimde rahatça uyguluyorsun! Senin hakkında bir şey söylemeye çalıştığım anda nefesim kesiliyor! Yazmak istesem de beceremiyorum! Yemine ne gerek var?"

"Yeminin sırrımı saklamanla ilgili olacağı nereden çıktı? Kimseye söyleyemeyeceğinden eminim zaten. Amacım çok daha farklı." Dalgın bir şekilde elindeki bıçağı döndürüyordu. Çok sıkılmış olacak ki büyüsünü kullanarak havada yavaşça döndürmeye başladı.

Jimin gözlerini kendisi için tehlike teşkil eden bıçaktan zar zor Jungkook'a çevirdi. "Neyle ilgili o zaman?" Jungkook cevap veremeden sinirle ekledi. "Zaten soracağımı bildiğin soruları artık bana sordurtmasan nasıl olur? Anlatsan direkt? Yaşlanıyorum burada!"

Jungkook hafifçe omuz silkerken gülümsedi, "Soru sorarken kaşlarını kaldırıyorsun." En sonunda bıçağı yeniden avucunun içine alıp tuttu. "Çok seksi oluyor."

Jimin elini üstünkörü bir şekilde geriye atıp eline gelen ilk şeyi- porselen, orta boy melek figürünü Jungkook'a fırlattı. Ona çarpmadan büyücünün elinin tersiyle figürü savuşturacağını biliyordu ama umursamadı.

Tahmin ettiği gibi oldu. Büyücü ellerini bile hareket ettirmeye uğraşmadan büyüsüyle figürü başka bir noktaya yönlendirdi.

"Sinirliyken de seksi oluyorsun, devam et. Başka ne yaparken seksi olduğunu söyleyeyim mi?"

"Büyücü!"

"Bağırman biraz baş ağrıtıcı ama," diye mırıldandı Jungkook sakince.

"Yeminden bahsediyorduk," dedi Jimin konuya geri dönebilmek adına.

"Evet," dedi Jungkook Jimin'e doğru bir adım atarken. "Dudaklarımdan dökülen üç şeyi kayıtsız şartsız yapacağına dair yemin etmeni istiyorum."

Jimin şaşkınlıkla ağzını açtı, "Ne? Hayır! Asla olmaz! Sırrını o kadar da merak etmiyorum!"

"Birincisi," dedi büyücü her zamanki kendinden emin ses tonuyla. "Ettiğini hepimiz biliyoruz. İkincisi, sen bilirsin. Saraya çok önemli bir bilgiye sahip olmadan gidersin. Ölürsün. Arkadaşını savaşa göndermekten kurtaramazsın." Bir an duraksadı. "Ölürsün demiş miydim?"

Jimin dişlerini sıktı. Yoongi. Yoongi'nin hiçbir şeyden haberi yoktu. Bu iyi değildi.

"Aptalca şeyler isteyeceksin."

Jungkook omuz silkti, "Büyük ihtimalle."

Kafasının içindeki ses 'Yoongi' deyip duruyordu. 'Yaşamaya hakkı var', 'Bilmeye hakkı var.'

"Lanet olsun, tamam." Jimin derin bir nefes aldı. "Yemin edeceğim." Kim bilir daha nelerden vaz geçmesi gerekecekti.

Jungkook bu sefer gülümsemedi bile.

"Güzel."

*****

"Nasıl yapacağız? Öylece 'yemin ediyorum' mu diyeceğim?"

Ev sanki git gide soğuyordu ya da Jimin'in kanı çekildiği için ona öyle geliyordu. Jungkook'un arkasında kalan koridordan bir kişi hızlıca geçti.

'O kızlardan biri olmalı' diye düşündü Jimin. 'Aklına kötü şeyler getirme.'

"Çok daha basit. Bu bıçağı alacaksın ve yemini ettikten hemen sonra avuç içini keseceksin ve bıçağı bana vereceksin." Bıçağı Jimin'e uzatırken gözleri tehlikeli bir şekilde parlıyordu. "Gerisini ben hallederim."

Jimin bıçağı isteksiz bir şekilde aldı. Elini kesmekten ya da acıdan korkmuyordu, çok daha ağırlarını yaşamıştı ama edeceği yeminden sonra olacakları hayal etmek bile tüylerini diken diken ediyordu.

"Ne diyeceğim?"

"Benden bahsederek üç emrimi kayıtsız şartsız uygulayacağın üzerine yemin ederim diyeceksin. Kanım ile yeminini mühürlediğini söyleyeceksin ve avucunu keseceksin. Ama öncesinde yeminin gerçek olmasını istiyorsak -ki ben istiyorum, bir kaçış kapısı bırakmak zorundayız. Maalesef kurallar böyle."

Jimin soru sormamak için dudaklarını ısırdı.

Ama Jungkook anlamıştı.

"Ettiğin yemini bozacak tek bir kural belirlemeliyiz. Asla gerçekleşemeyecek bir şey olmalı tabii. Mesela," Jungkook dudaklarını büzdü. "Ne olabilir?"

"Asla seni öpmem," dedi Jimin omuz silkerek.

Jungkook gözlerini devirdi, "Öyle bir öpersin ki hem de. Bunu bahane olarak kullanırsın üstelik. Olmaz." Bir süre düşündükten sonra aklına gelen fikirle elini kaldırdı. "Ama 'ben' sana asla aşık olmam." Bu sefer Jimin gözlerini devirmişti.

"İstesem de olamam," dedi Jungkook dümdüz bir yüz ifadesiyle. "Evet, açık kapımız bu. Şimdi, gösteri zamanı." Eliyle Jimin'in elindeki hançeri işaret etti.

"Jungkook'un ağzından çıkacak olan üç emire kayıtsız şartsız uyacağıma yemin ederim," diye mırıldandı Jimin isteksizce. İçinden bir ses böyle bir yeminin olmadığını, sadece elini kessin diye büyücünün gıcıklığına yaptırttığını söylüyordu.

"Kanım ile yeminimi mühürlüyorum," diye ekledi Jimin yine de. Avucunu hançerin üzerine kapatıp sertçe çekti. Parmaklarının arasından kanlar süzülmeye başladığı sırada elini kesmiş olmanın getirdiği acı dışında garip başka bir his yoktu.

Jungkook elini uzatıp hançeri istedi.

Jimin devamında ne olacağını bilmese de Jungkook'a istediğini verdi.

Büyücü siyah, deri eldivenli eliyle kan içindeki hançeri alıp dilini bıçağın düz zemininde gezdirdi.

Jimin şaşkınlık içinde Jungkook'a bakarken Jungkook güldü. Dudağının kenarında Jimin'in kanı kalmıştı. Diliyle hemen temizledi.

İşte tam o anda Jimin içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissetti. Sebebi yemin miydi, bilmiyordu.

"Oldu mu şimdi?" diye sordu kararsız bir şekilde.

Büyücü omuz silkti, "Deneyelim. Jimin, kanını tatmanı istiyorum."

Jimin ne olduğunu anlayamadan parmağını ağzına yaklaştırıp kan damlayan bir noktayı yaladı. Bunu düşünmeden yapmıştı.

Yüzünü buruşturarak elini ağzından uzaklaştırdı. "Ne yapıyorsun!"

"İşe yarıyormuş," diye yorumda bulundu Jungkook. "Büyümü kullanmadım. Sadece yemini kullandım."

Jimin ağzındaki tadı unutmaya çalışıyordu, "Neden böyle bir zahmete girdin? Zaten büyünü kullanabiliyorsun."

"Büyüme karşı koymayı sana öğrettim ama buna karşı koyamazsın," diye cevapladı Jungkook.

Jimin ofladı. Yorulmuştu. "İzninle uyumaya gidebilir miyim? Yorgunum ve yarın saraydaki görevim başlıyor, dinlenmem lazım. O büyük sırrını şu an duymaya hazır değilim."

Büyücü şaşırtıcı bir şekilde başıyla muhafızı onayladı. "Tabii, git dinlen."

Jimin şaşırsa da belli etmedi. Hatta büyücü fikrini değiştirmeden odadan çıkmaya bakıyordu.

Geç kalmıştı.

"Ama uyumaya gitmeden bana güzel bir iyi geceler dile," dedi Jungkook gülümseyerek.

"İyi geceler bebeğim." Jimin ağzından çıkanları duyunca dehşet içinde elini ağzına götürdü. Kanama garip bir şekilde çoktan durmuştu ama bunu fark etmedi bile.

"İkinci hakkını da bunun için kullandığına inanamıyorum!" diye soludu Jimin. "Tek hakkın kaldı, farkındasın değil mi?"

Jungkook kahkaha attı, "Buna değerdi."

Jimin odadan bir hışımla çıkmadan önce tek bir kelime etmedi.

*****

Küçük çocuk çıplak ayaklarının kanamasına aldırmadan koşmaya devam etti. Nefessiz kalana kadar koştu, nefesi kesildiğinde bile durmadı. Eğer durursa öleceğini biliyordu. Ensesinde o canavarın nefesini hissediyordu, sanki her an ona dokunacakmış gibi yakınındaydı.

Çok yakındaydı.

Bu yüzden ölü ormanın girişine geldiğinde bir saniye bile duraksamadı. Anlatılan tüm o dehşet verici hikayelere rağmen simsiyah gövdeli ağaçların içinden geçti. Kuru toprak ayağını kesmeye devam ediyordu. Gün ışığı artık eskisi gibi aydınlatmıyordu etrafını.

Küçük çocuk bir pençe darbesiyle yere düştü.

O an ölmeden önce göreceği son şeyin bir soğuk kanın dipsiz bir kuyuyu andıran gözleri olacağını anlamıştı.

Açlıktan bir deri bir kemik kalmış bedeni kaskatı oldu. Bir hiç uğruna ölecekti. Onun ince bedeni bu canavarı doyurmazdı bile. Bir hiç uğruna bedeni paramparça olacaktı.

Soğuk kan yırtıcı bir şekilde çocuğun ince kolunu tutup kaldırdı, ilk ısırığını en kanlı yerinden, şahdamarından alacaktı. Sivri ve önceki yemlerinden kalma kan lekeli dişlerini küçük çocuğun öldükten sonra bile unutamayacağı bir şekilde gözler önüne serdi. Pis nefesi çocuğun aldığı son nefesti.

Soğuk kan acımasızca pençesini küçük çocuğun göğsüne geçirince acı hiç olmadığı kadar duyularını alt üst ederken zavallıcak bağıracak gücü bile bulamadı. Ama beklenmedik bir şekilde içinde bir şeyler kıpır kıpır olmuştu. Parmaklarının ucu karıncalanıyordu.

Ölmeden hemen önce, merhum anne ve babası düştü aklına; ona, sahip olduğu güçlerin kendisini göstermesi için bir tetiklemeye ihtiyacı olduğunu söylemişlerdi. Ölmek üzereyken kendisini göstermesi ne acıydı.

Küçük çocuk onu kullanacağı günü iple çekiyordu oysa ki.

Belki saray onu öldürmek isteyecekti. Belki hep saklanması gerekecekti ama bu güçlere sahip olmak onun için bir rüyadan farksızdı...

Ruhunun bedeninden çekildiğini hissetti. Vücudundaki tüm kan neredeyse çekilmişti, üstelik soğuk kan birazdan vücudunu parçalayıp olabildiğince, kemiklerle dolu vücuduyla doymaya çalışacaktı.

Büyücü çocuk bir daha açmamak üzere gözlerini yumdu.

Bir kurt uludu.

Büyücü gözlerini açtı.

Jimin gözlerini açtı.

"Siktir... Bu da neydi?" Jimin kan ter içinde yatağından çıktı. Saçları terden alnına yapışmıştı. Vücudundaki her bir kas kasılmaktan sızlıyordu.

Gördüğü küçük çocuk... Jungkook muydu?

Büyücü ona gördükleri kabusların ortak olduğunu söylemişti. O zaman bunun bir anlamı olmalıydı. Kabusun etkisinden henüz çıkamamış elleri titreyerek kristal, su dolu bardağı zar zor tuttu. Bardağı dudaklarına suyu dökmeden götürmek bile onun için sınav gibiydi. Zar zor suyu içti.

Büyücünün kendisi ile ilgili ima ettiği her şeyi bir bir aklından geçirmeye çalışıyordu.

"Onu kovalayan bir soğuk kan, lanetli orman, soğuk kanın onu öldürmesi ve bir kurt uluması... Bekle... Lucifer olabilir mi?" Muhafız kendi kendine sesli bir şekilde düşünmeye devam etti. Başı ağrımaya başlamıştı. Ama ne yaparsa yapsın parçaları birleştiremiyordu.

Tam o anda kafasında bir an canlandı;

Peki sen," diye mırıldandı Jimin. "Sana neden bir şey yapmıyor? Orman neden senden ve... halkından intikam almıyor? Ormanın içinde yaşıyorsunuz."

Jungkook'un gözlerinden tehlikeli bir parıltı geçse de gülümsemesi oldukça masum gözüküyordu. "Ben bu ormanın içinde öldüm ve yeniden doğdum. Belki de sebebi budur."

*****

Jimin kaldığı odadan bir saniye bile beklemeden çıktığında büyücünün yatağında gördüğü kadınlarla karşılaşmayı beklemiyordu.

"Günaydın," diye fısıldadı simsiyah saçlı olan. Jimin'in çıplak koluna dokundu. "İyi uyudun mu?"

Diğer kız da aynı şekilde muhafıza sırnaşınca Jimin şaşkınca etrafına bakındı. Büyücüyü bulmak için çıkmıştı odasından. Beklediği bu değildi.

Kızıl saçlı olan izin istemeden Jimin'in hafifçe aralık dudaklarına bir öpücük kondurdu. "Keyfini yerine getirebiliriz."

"Büyücü nerede?" diye sordu Jimin kızın çenesini hafifçe geriye iterken. Dışarıdan daha çok okşamış gibi duruyordu. "Onunla konuşmam lazım."

Kızlar cevap veremeden arkadan başka biri konuştu;

"Anlaşılan keyfini bir tek ben yerine getirebiliyorum muhafız." Jimin büyücüyü, koridorun hemen başında rahat bir şekilde duvara yaslanırken buldu.

Kızlar büyücünün varlığından korkmuşa benzemiyorlardı. Bir tanesi iyice Jimin'e yaklaşarak tırnağını çıplak gövdesinden aşağı doğru indirdi.

"Bu kadar yeter," diye buyurdu Jungkook. "Yukarıya çıkın."

Kızlar dudak büzdü. "Ama daha yeni eğlenmeye başlamıştık. Sen bize asla dokunmuyorsun."

Jungkook hiçbir şey söylemedi, sadece ikisine parıldayan gözleriyle baktı. Kızlar bir anda elleri yanmış gibi Jimin'in vücudundan uzaklaştılar.

"Beni neden arıyordun, muhafız?" Büyücü kızları görmezden geliyordu.

Jimin sonunda kendine gelmişti.

Kızların yanından bir hışımla geçip büyücünün yanına yürüdü, bu sırada Jungkook yaptığı şeyi anlamış olacak ki koridorda dikilmek yerine bir kapıyı açıp boş bir odaya girdi.

Jimin, Jungkook'un ardından odaya girerken vakit kaybetmedi, "Sırrını biliyorum."

Jungkook bunu duyduğuna şaşırmış gibi durmuyordu.

"Öyle mi, boşu boşuna yemin etmiş olman ne kadar acı..."

Jimin gergince parmaklarını dağınık saçlarından geçirdi. Bunu yaparken vücudundaki kaslar kasılmıştı. Büyücü bu kasılmaları izlerken dudaklarını yaladı.

"Bir rüya gördüm ve-"

"Ve ben de o rüyayı gördüm. Aynı rüyaları görüyoruz. Hatırladın mı?"

Jimin omuz silkti. "S-sen ormanın içinde öldün öyle değil mi? Bana bunu söylemiştin. Ormanın içinde ölüp yeniden dirildiğini söylemiştin. Rüyamdaki çocuk sendin. O soğuk kan seni öldürdü. Değil mi?"

Jungkook kaşlarını kaldırdı, sonunda Jimin söylediği bir şeylerle dikkatini çekebilmişti. "Demek o kadar da salak değilmişsin. Peki bu doğruysa eline ne geçecek?"

Jimin hayal kırıklığıyla derin bir nefes alıp, "Daha fazla soru," deyince Jungkook kahkaha attı.

"Bunu senin için biraz daha kolaylaştırıp her şeyi anlatacağım. Söz vermiştim ve sen de yemin etmiştin."

Jimin tek bir kelime etmedi. Sonunda istediği bir şeyler oluyordu. Üstelik o garip yeminin karşılığını almalıydı.

"Ama bunu söylediğimde beni daha iyi tanıyacağını düşünme, muhafız. Sadece bir adım daha uzaklaşacaksın."

Muhafız başını salladı. Jungkook'un neyi ima ettiğini anlamıştı.

"O ormandaki çocuk gerçekten bendim. Peşimdeki soğuk kan beni gerçekten öldürdü, tam büyü güçlerime kavuşmadan hemen önce hem de. Ama hikaye burada bitmiyor."

"Lütfen anlat artık," diye mırıldandı Jimin. Oda soğuktu ve Jimin üstsüz olduğu için üşüyordu. Kollarını göğsünde kavuşturdu.

"Düzgünce yapmama izin ver. Sonra bir sürü soru sorup canımı sıkıyorsun," diye homurdandı Jungkook. Bu sırada üzerindeki ceketi çıkartıyordu.

Ceketi Jimin'in üzerine attı, "Karşımda çıplak durduğun için dikkatim dağılıyor giy şunu."

Jimin şaşkınca bir cekete bir de Jungkook'a baktı. Bencilce bir sebebi öne sürmüş olsa da iyi bir şey yapmıştı. Büyücüden beklenmeyen bir hareketti.

"Etrafta neden çok fazla Soğuk Kan olmadığını biliyor musun?" diye sordu Jimin'in ceket için teşekkür etmesine izin vermeden.

"Hayır," dedi Jimin sakin bir ses tonunda. Jungkook kokan yumuşak ve kaliteli kumaştan ceketi üzerine geçirmekle meşguldü.

"Çünkü insanlar gibi üreyemiyorlar. Bir Soğuk Kan'ın oluşması için başka bir Soğuk Kan tarafından dönüştürülmesi gerekir ama bunu neredeyse hiçbir insan vücudu başaramaz, kaldıramaz. Sadece bu kadar da değil. Soğuk Kanlar iradeye sahip değillerdir, bir insanı ölümün kıyısına getirdiklerinde durmazlar. Eti ve kanı çok lezzetli olan bir şeyden neden vazgeçmek istesinler ki sonuçta? Dursa bile ki neredeyse imkansız, bir şart daha var. Yaralanan insan kendinden bir şey feda etmelidir. Tüm bunların sonunda ölmekten kurtulup bir Soğuk Kan'a dönüşürsün."

Jimin parmak uçalarının karıncalandığını hissetti. Duyacağı şeyden korkuyordu. "Bunu neden anlatıyorsun. Yoksa-"

Büyücü-Jungkook-Dışlanmış gülümsedi.

Jimin bir adım geriye gitti.

"S-sana bu yüzden itaat ediyorlar," dedi Jimin titreyen sesine rağmen. "Çünkü sen de onlardan birisin. Sen-sen bir Soğuk Kansın!"

Jungkook dudaklarını büzdü, "Büyücü ya da dışlanmış olduğumu öğrendiğinde bu kadar korkmamıştın. İşin içine insan etinden ve kanından hoşlandığım gerçeği girince korktun sanırım."

Jimin bembeyaz bir yüzle Jungkook'un hareketlerini izliyordu. "Onlara benzemiyorsun. Bu da mı büyünün bir parçası? Normalde böyle gözükmüyor musun?"

Jungkook güldü, "Bu yakışıklı yüzün bir büyü olduğunu öğrenirsen çok üzülürdün değil mi? Ama korkma. Gerçekte nasıl gözüküyorsam öyleyim. Sadece gözlerim," Jimin, Jungkook'un normalde ela olan gözlerinin bir anda beyaza dönüşmesiyle olduğu yerde sıçradı. "Sadece gözlerimi bu şekle sokabiliyorum. Görüş yeteneğimi arttırıyor. Tam olarak bir Soğuk Kan sayılmam diyebiliriz."

Jimin kaşlarını çattı ama soru sormak istemiyordu. Sorularına cevap alınca her şeyin daha kötü olduğunu anlamıştı. Belki de hiçbir şeyi bilmemek daha iyiydi.

Ama bu sefer de büyücü anlatmaya oldukça hevesliydi. Muhtemelen Jimin'in dehşet içindeki yüz ifadesinden zevk alıyordu.

"İnsan eti de yemiyorum." Jungkook Jimin'i baştan aşağı süzdü, "Seni yemeyi isterdim ama," diye mırıldandı.

Bu itiraf Jimin'in tüylerini diken diken etmişti. İyi anlamda mı kötü anlamda mı bilemiyordu.

"Sadece insan kanına yaralandığımda muhtacım. Bir damla bile yeter. Kolay kolay yaralanmam zaten."

"Yani ölecek olsan bile bir damla seni kurtarır mı?"

"Ölecek duruma geldiğimde işler biraz değişiyor ama evet, bir damla hayatımı kurtarır."

Jimin sakin kalmaya çalışarak başını salladı. Bazı şeyleri çözmüştü. "Küçük bir çocukken bir Soğuk Kan tarafından öldürüldün ve tam o anda büyü güçlerin kendisini gösterdi. Hayata geri döndün çünkü seni Lucifer kurtardı öyle değil mi? Bana öyle söylemiştin. Böylece bir Soğuk Kan tarafından ölümün kıyısına geldin ama hayatta kaldın. Peki, kendinden feda ettiğin şey neydi? Küçük bir çocuk neyini feda edebilir?"

"İnsanlığını," diye cevapladı Jungkook sakince. "Karşımda bir canlının parçalanmasını izlemek bana zevk verdi. Gözlerindeki korku hoşuma gitti. Lucifer onu paramparça ederken yüzüme sıçrayan simsiyah kan hoşuma gitti. Onu izlerken insanlığımı feda ettim."

Jimin bir an kalbinin atmayı bıraktığını hissetti. Jungkook, tıpkı Jimin'e söylediği gibi 'bir çok şeydi' ama insan olmak bunun içine girmiyordu. Duyguları yoktu. Hissetmiyordu. Hissetmeyecekti.

"Peki... Peki neden- neden onlara benzemiyorsun? Seni onlardan farklı kılan ne?" Jimin elinden geldiğince mantıklı davranmaya çalışıyordu. Gerçi... Mantığı ona bağırarak kaçmasını söylüyordu.

"Kanımda dolaşan büyü," diye açıkladı Jungkook sakince. "Neyseki. Siyah damarlar ve pençe bana çok yakışmazdı doğrusu."

Jungkook'un her şeyle dalga geçiyor oluşu Jimin'i gerçekten deli ediyordu. Sinirle dişlerini sıktı.

"Neden bana ihtiyacın var?" dedi gözlerini kısarak. "Karşılaştığım en güçlü insan sensin. Bana neden ihtiyacın var?"

"Krala neden lanetli dendiğini biliyor musun, muhafız?" diye sordu Jungkook sakin bir tonda. Havadan sudan bahsediyormuş gibi bir hali vardı.

Jimin bu konunun aniden neden açıldığını anlamadıysa da sorgulamadı. Omuz silkti, "Tahta geçtiğinden beri her şey sadece daha da kötüleşti. Halk da ona bu ismi taktı. Kendi laneti ülkeyi de etkiliyor."

Jungkook şarabından bir yudum alırken hafifçe gülümsedi, "Bildiğin bir çok şey gibi bu da yanlış..."

Muhafız kaşlarını çattı, "Doğrusu neymiş? Bu hikayeyi herkes bilir."

"İki çocuk politikası herkes için geçerli değil mi?" Büyücü bardağını masaya yavaşça geri koyarken gözlerini Jimin'den ayırmamıştı.

"Bunun konuyla ne alakası var?" Jimin anlamamıştı. Büyücünün bir cevap beklediğini fark edince sakince omuz silkti. "Evet, herkes için geçerli. Her kim olursa olsun üçüncü çocuğun sonu ölümdür." Jimin bunları söylerken bembeyaz olmuştu.

Jimin'in aksine Jungkook oldukça keyifliydi. "Peki Jimin, kralın iki çocuğu da kız olursa ne olur? Veliaht prens kim olur?"

Jimin bir an yutkunamadı. "Ne-"

"Sadece soruma cevap ver." Bunu söyledikten hemen sonra odaya Lucifer girmişti. Ağır adımlarla yürüyüp Jungkook'un yanında durdu ve oturdu. Büyücü uzanıp kalın kürkünü okşarken hala Jimin'i izliyordu.

"Kız kardeşler öldürülür," diye mırıldandı Jimin. "Erkek evlat doğana kadar bu böyle devam eder." Gözlerini kaçırdı.

"Eğer Kral ve Kraliçe o güzel kızlarına kıyamazsa ne olur bunu biliyor musun?"

Jimin başını sağa sola salladı. "Hayır."

"Kara büyü devreye girer. Sarayın kara büyü kullandığını biliyorsun. Yok etmeni istediğim kitap, o kitaptaki bir büyü aracılığıyla başka bir ailenin erkek evladını seçerler. Veliaht o olur." Jimin yavaş yavaş anlıyordu.

"Lanetli kralı o kitap seçti, öyle mi?"

Jungkook sakince başını salladı, "Seçmekle kalmadı, üstelik lanetledi."

Muhafız kalp atışlarını kulaklarında hissediyordu, "Neden?"

"Bunun cevabı sende, muhafız. Sen söyle."

*****

Jimin karnına tekme yemiş gibi hissetti.

"Bana bunu neden yapıyorsun?" diye sordu bembeyaz bir suratla. "İstediğin her şeyi yaptım hala neden-neden üzerime geliyorsun?" Jungkook tepki vermeyince sesini yükseltti, "Neden diye sordum! Lanet olası bir cevap ver! Benden neden nefret ediyorsun? Ben sana ne yaptım?"

"Neden bu kadar korktun, muhafız?" diye sordu Jungkook sakin bir ses tonuyla ama yüzü son derece ciddiydi.

"Biliyor musun? Haklıydın. İnsanlığını feda etmişsin sen! Kalbin çürümüş. Bencilin tekisin. İnsanların yaraların deşmek dışında bir anacın yok belli ki!" Jimin sinirden terlemeye başlamıştı. Başı dönüyordu. "Sana yardım etmek istemiştim. Evet, önceliğim arkadaşım ve kendi canımdı ama sana da yardım edecek olmak beni rahatsız etmiyordu. Benden istediğin şey her ne ise sana onu memnuniyetle verecektim ama hak etmiyorsun."

"Muhafız, sözlerine dikkat et-"

"Bana muhafız deyip durma! Beni rahatsız etmek için yapıyorsun! Yapma artık!" Jimin sertçe Jungkook'u ittirince büyücü geriye doğru tökezledi. Belki de bu onun gösterdiği ilk zayıflıktı.

Ama anında toparlanıp Jimin'i çenesinden sertçe tutarak duvara yapıştırdı.

"Beni tanımıyorsun. Öğrendiğin bir kaç şey beni tanımana yetmez, anladın mı? Şimdi beni iyi dinle; eğer çoktan bir hayalim olmasaydı o sen olabilirdin. Yakışıklı yüzünü, şarap rengi dudaklarını, kadife saçlarını ya da vücudundaki her bir yara izini düşleyebilirdim, muhafız. Eğer tıpkı senin düşündüğün gibi kalpsizin teki olsaydım seni sevebilirdim." Çenesini bırakmasa da tutuşunu gevşetmişti. Jimin ise hipnotize olmuş gibi büyücüyü dinliyordu zaten.

"Senden nefret etmek için çok geçerli sebeplerim var ama emin ol senden o kadar nefret ediyor olsaydım şu an çok farklı bir yerde olurduk."

"Neden," diye fısıldadı Jimin güçsüz bir şekilde. Gözleri dolmamıştı ama onun habercisi gibi kızarmıştı. "O zaman neden bana bunu yapıyorsun? Yarın sabah başıma ne geleceğini bilmediğim bir yola çıkacağım, sırf sen öyle istiyorsun diye. Neden bana yardım etmiyorsun?"

Jungkook cevap vermek yerine çenesini sıktı.

"Öleceğim orada biliyorsun bunu değil mi? En azından sana nasıl yardım edeceğimi söyle. Yoongi'ye nasıl yardım edeceğimi söyle. Jungkook, boşu boşuna ölmeme izin verme ne olursun." Jimin daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti.

Büyücü eldivenli ellerini muhafızın çenesinden yavaşça çekti.

"Ben-" Jungkook konuşmak için ağzını açtıysa da bir anda sesi kesildi. Jimin, ilk defa büyücünün gözlerindeki saf şaşkınlığa tanıklık etmişti.

"Ben-" büyücü yeniden sustu. Ağzını açtığında nefesi kesiliyordu. Gözlerindeki şaşkınlık yerini saf öfkeye bırakırken yumruklarını sıktı. "Hayır," dedi gözlerini yumarken. "Hayır!"

Muhafız evin temellerinin sarsıldığını hissetmişti. Nefes nefese duvara iyice yaslanırken Jungkook'a baktı.

Anlatamıyordu çünkü bir büyünün etkisindeydi.

İşte o zaman içinde olduğu durumun çok daha korkunç olduğunu anladı.

*****

Yn: Selamlar! Bu hikayede yazar notu bırakmak pek huyum değildir ama ikidir yapmadan edemiyorum. Üstelik bu sefer söylemek istediğim bir kaç şey var;

Öncelikle umarım beğenmişsinizdir, kontrol etmeden direkt olarak paylaştım. İki karakterimizin de hala sırları var ama artık büyük bir çoğunluğunu öğrendiniz diyebilirim. İkinci olarak,  size sürekli bölümler içinde ipuçları verdiğimi söyledim. Jungkook'un dışlanmış olduğunu 6. bölümde Jimin'in gördüğü kabusta ima etmiştim, Jimin, büyücünün yüzünde dövmesi olması gereken yerde bir yara izinin olduğunu görmüştü. Yine aynı rüyanın içinde ona çocukken saldıran soğuk kanın vücudunda bıraktığı pençe izinden de bahsetmiştim. Henüz öğrenmediğiniz bir çok sır eski bölümlerin içinde 😈 Sadece sizden istediğim tek şey o bölümlere dönüp açık açık spoiler vermemeniz 🖤

Bir dahaki bölümde -en çok okumanızı istediğim bölümde görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

101K 11.8K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
927 137 6
Her insanı diğerlerinden ayıran belli başlı özellikleri vardı ama onu diğerlerinden ayıran özelliği epey bir farklıydı. Jimin önceki hayatlarını hatı...
7K 582 18
na jaemin doğu'nun prensi, lee jeno tahtın varisi. omegaverseau!
2.1M 156K 49
TAMAMLANDI| "Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateşle barut gibi." -William Shakespeare/R...