CESUR/çürük koza(+18)

Per yaseminabvaa

9.4M 171K 58.8K

O sırtımı dayadığım bir ağaç değildi sadece. Güven veren bakışları benim yarınlarımdı. Sıcacık eli hayatımdak... Més

1. BÖLÜM "KAYIP PUSULA"
2. BÖLÜM "KAZA"
3. BÖLÜM " UYUMLU"
4.BÖLÜM. "İHTİYACIM OLAN BÖBREK SENDE"
5. BÖLÜM "SENİN SOYADINA İHTİYACIM VAR"
6.BÖLÜM: "EVLİLİK"
7. BÖLÜM. "HATANIN BEDELİ"
8.BÖLÜM "YABANCI DUYGU"
9. BÖLÜM. "GÜZEL HABER"
10. BÖLÜM "BENDEN ÖNCE"
11. BÖLÜM. "KAVGA"
12. BÖLÜM "AİLE
13. BÖLÜM. "ZAYIF BAĞLAR"
14. BÖLÜM"BUNU SEN İSTEDİN"
16. BÖLÜM" İLK GÜZEL ANIM"
17. BÖLÜM"İKİ ZIT DUYGU"
18. BÖLÜM "İHANET"
19. BÖLÜM "BOŞLUK"
20. BÖLÜM "ÖFKE"
21. BÖLÜM "HATA"
22. BÖLÜM" ÖPÜCÜK"
23. BÖLÜM "ACIDAN ÖTE"
24. BÖLÜM"KORKU "
25. BÖLÜM" DEĞİŞEN DENGELER"
26. BÖLÜM" BANA MECBURSUN"
27. BÖLÜM "BENİ KALBİNE SOR"
28. BÖLÜM "BİZ"
29. BÖLÜM "TAKINTILI"
30. BÖLÜM "YABANCI"
31. BÖLÜM" İZİMİ BIRAKTIĞIM KALP"
32. BÖLÜM "İKİNCİ KAREMİZ"
33. BÖLÜM "KIRIK KALP"

15. BÖLÜM "ANILAR"

112K 5.2K 1.6K
Per yaseminabvaa

15. BÖLÜM "ANILAR "

Her şeyin başladığı yere geri dönmüştüm.

Başı sonu olmayan boşluğa...

Neden başa sarmıştı?

Karanlığın içinde yalın ayak yine ilerliyordum.

Bir kitap aralandı, sayfalar çevrildi, hızla koptu rüzgarla birlikte etrafımda dönmeye başladı. Görmezden gelemedim aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyordum. Sayfalar yolumu kapattınca uçuşan bir kağıda dokundum ve alev aldı, satırları yanmaya başladı küle dönmesini sonra yok olmasını bekledim daha kötüsü oldu, ateş diğer kitap sayfalarını tutuşturdu. Rüzgar kitaptan kopmaya devam eden tutuşmuş kağıtları etrafımda döndürdü, şekillendirdi ve tekrar koza haline getirdi.

Bir öncekinden farkı ateşten olmasıydı.

Alev alev yanan kozanın açıklığına elimi uzattım, umudum benimleydi, çünkü onun geleceğini artık biliyordum.

Beni çok bekletmedi. O sıcacık parmaklar parmaklarıma sarıldığı anda alevler söndü, kitap sayfalarından tüten duman küllere karıştı ve bitmedi. Sıkıca kenetlendiğim zarif elin tamamını gördüm, sonra kolu, sağ omzunu, çenesinin yarısını, elmacık kemiğini ve bir gözünü.

Koza yavaşça küllerini boşluğa dökerken tanıdığım kurşuni göze baktım ve bu bakış...benimdi.

"Nisa!" Yoklukla beraler boşluğa sürüklenirken adımı duydum, biri bana sesleniyordu ve çektiği acıyı ses tonunda bana da hissettirdi.

Geri dönmeliydim.

"Sende ölme." Bana yalvarırken nefesi kesikti. Küllere karıştım, karanlığa, hala kopan sayfalara... Devam eden hikayenin esaretinden kurtulmalıydım.

"Kendine gel küçüğüm."

Bu ses acıdan kırılırken titriyor.

"Bana geri dön."

Sana geri döneceğim.

Sesi takip ettim, önce karanlıktan sıyrıldım sonra beni kucaklayan boşluğu ardımda bıraktım ve önümde uzanan yolda kalbimin beni götürdüğü yere gittim.

Bağ koptu.

Kendime geldiğimde gözlerimi kapalı bilincimde açtım, hiçbir uzvumu hareket ettiremiyor kirpiklerimi birbirinden ayıramıyordum. Gariptirki onun dokunuşunu hissediyor sesini şimdilik duyuyordum.

"Dayan, biraz daha dayan."

Bir eliyle yanağımı avuçlarken diğer eliyle saçlarımı geriye yatırıyor, arada nabzımı kontrol ediyor yüzüme eğilip nefes alış verişimi dinliyordu.

"Geç kaldı, bekleyemem artık." dedikten sonra küfretti. Beni kucakladı. Tüm bedeni titriyordu ve kalbi göğsüne öyle hızlı çarpıyorduki göğüs kafesini parçalayacak gibiydi.

"Sende ölürsen kaldıramam, benimle kalmalısın." Bana yalvarmaya devam etti, nefes aldığımı hissettiğimde karanlık bilincimde açtığım gözleri kapattım ve onun kimden bahsettiğini anlayamadım.

Okuldan çıkmış eve gidiyordum. On üç yaşındaydım, yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu, tepeden tırnağa ıslanamıştım, bedenime yapışan ince kazağım beni rahatsız ediyordu. Nedense içimde kötü bir his kol geziyor sürekli omzumun üstünden arkama bakınıyordum. Arada peşime düşen mahallenin serserinden dolayı paronayak olmuştum.

Eskimiş ayakkabılarımın sökülen önünden ayağıma yerde biriken su girince küfrettim, lanetler okudum, su nefes boruma kaçınca öksürdüm, sinirden ayağımı yere vurdum kirli suyu üstüme sıçrattım. Kahretsin! Bu hayatta nefret ettiğim iki şey vardı, ilki ıslak ayakkabılar ikincisi ıslak kıyafetlerdi.

Mahallenin girişinde durdum, bedenime yapışan ıslak kazağın eteğini çekiştirdim, ön kısmıda öyle ve bıraktığım gibi yine eski haline döndü.

Küfretmekten yorulmuştum, yürümeye devam ettim. Başım eğik, gözlerim yerde, omuzlarım öne çökmüş halde. "Mahallenin gülü!" Sesin geldiği tarafa bakmadım, serserinin tekine istediğini vermeyecek onunla uğraşmayacaktım. "Kuyruk sallayamadan yürüyemiyor musun?" Adımlarımı hızlandırdım. İğrenç herif midemi bulandırdı. Peşimden gelirken ıslık çaldı. "Ulan her kuyruk senin ki gibi olsun." Sürekli elinde salladığı tesbihi ip gibi boynuna geçirmemek için kendimi zor tuttum.

Gecekondu evlerinin arasından geçtim, aradaki mesafeyi açınca mırıldandım. "Allah belanı versin." Sesim yüksek çıktığı gibi mahalleli bu serseriyle ilişkim olduğunu birkaç senaryoyla taçlandırıp Faruk Akçalı'ya yetiştirecektir.

Sonuç, beni gebertecekti.

"Hey maşallah."

Siktir olup gitsene!

"Elbet bir gün şans bizimde yüzümüze gülecek." dedi ve yüzüne kusabilmeyi diledim. Evime, yıkık dökük haneme yaklaştığım için serseri peşimi bıraktı. Belalı oluşuyla nam salmış Faruk Akçalının korkusundandı, tüm mahallelinin çekindiği biriydi.

Eve ulaştığımda kapı komşumuz Reşat Teke'yi bu yağmurda yine kapı önünde buldum, ıslak halimi tepeden tırnağa süzünce midem kalktı, koca ağzını açıp diliyle dudaklarını ıslatınca böğürmemi zorlukla bastırdım. "Nisa." Adımı kirli ağzına alıp bana seslendi, duymazdan geldim, kapıya yöneldim. "Baksana kız."

"Uzak dur benden." Sesimdeki hırçın öfke onun hoşuna gitti, sırıttı ve çürük dişleri en az onun kadar iğrençti.

"Seninle konuşmak istiyorum, gel hele."

Onu yoksaydım. Kendi kapısının yanında yokmuş gibi ulaştığım kapımı yumruk yaptığım elimle çaldım, annem açmadı. Sırt çantamı omzumdan indirdim, titreyen ellerimle fermuarı açtım içine bakamadan gök gürledi irkildim ve onun bana sinsice yaklaştığını hissettim. Anahtarı boş verdim, kapıyı yumruklamaya devam ettim. "Anne aç şu kapıyı!"

"Güzel Nisa."

Omzumun üstünden ona öldürücü gözlerle baktım. "Sakın bana yaklaşayım deme."

Sırıtışı yüzüne yayıldı. "Ne yaparsın?" Bilmiyorum. Çocuğum ben, elimden ne gelir ki. Kendimi koruyacak gücüm henüz yoktu. Zor hayatım beni, ruhumu erken büyütmüş olsa da bedenim henüz olgunlaşmamıştı. "Bakıyorum Reşat amcana hak verip sustun."

"Cehennem ol." Önüme döndüm, kapıya öyle sert vuruyordum ki elim soyuldu. "Anne!"

Yaklaşıyordu.

"Anne aç artık şu kapıyı!"

Ardıma bakmaya korktum, omzuma elini uzattığını hissettiğimde kapı açıldı ve Reşat Teke bana dokunamadan içeri girdim, her zaman ki klasik cümlesini kurmasına izin vermedim, kapıyı sertçe kapattım. Hem soğuktan hem korkudan titriyordum. Annem ocaktaki yemeğine bakmak için mutfağa giderken konuştu. "Az kalsın kapıyı kıracaktın."

"Üşüdüm."

Rahatça nefes alamadan Faruk Akçalı tuvaletten çıktı, odama giden yolu önüme gelerek kapattı ve yine öfkeliydi. "Kız!" diye gürleyince irkildim, çanta korkudan elimden kayıp yere düştü. "Bu halin ne?" Görmüyor muydu ki soruyor. "Eve böyle mi geldin?"

"Y-yolda yağmur yağdı. Yemin ederim eve gelirken kimse beni görmedi." diye yalan söyledim. O serseri beni görmüş peşime takılmış sonra defolup gitmişti. Gerçeği kendime sakladım ve işe yaramadı. "Sende bu güzellik varken elalemin oğlu nasıl görmesin, körmü bu kız!" Üzerime gelince küçük salonda kaçacak yer aradım, yoktu, sadece geriledim.

"Bana vurma ne olur." diye yalvardım. Faruk Akçalı oralı olmadı, mutfaktaki anneme bakıp konuştu. "Bu kızın iş aşacak başıma." Annem sesini çıkarmadı. Zoruna gidenin ağzı yine oynadı. "Hasba." dedi anneme. "Kızında aynı sen." Gözleri tekrar bana çevrilince yutkundum. "Sana okula gitme demedim mi ben."

Gitmek zorundayım, nefes almaya ihtiyacım vardı. Benim tek huzur bulduğum yer okuldu.

Elini suratıma kaldırdı. "Sırtımdaki izler hala duruyor." dedim, umursamadı. Geriledim, odama kaçmaya çalıştım, beni saçımdan tutup yakaladı, yere savurunca sıçrayarak uykudan uyandım.

Başıma keskin bir ağrının saplanmasıyla inledim, yerimde kıpırdanınca omzum, sırtım ve ayağım ağrıdı. Kesik kesik soluduğumun yeni farkına vardım, sakinleşemiyordum, önceden yaşadıklarım, gördüğüm şiddet bazen rüyalarıma giriyordu ama bu seferki çok gerçekçiydi. O anları tekrar yaşadım, o zamanki korkuyu yine iliklerime kadar hissettim ve kalbimde hala tazeliğini koruyordu.

"Sakinleş." dedi tanıdık ses, elimi tutuyor, sıcaklığı avucuma doluyordu, onun yanımda olduğunu bilmek bana şimdiden iyi geldi. "Ben yanındayım, sadece bir rüyaydı." Keşke öyle olsaydı. O gün yediğim dayak yüzümü dağıtmıştı. "Çok ağrın varsa Asaf'ı çağırabilirim." Alnımdaki teri silince yüzümü ona çevirdim görüşüm netlik kazanmamıştı henüz yine de Cesur hocanın yanı başıma çektiği sandalyeye oturduğunu bana eğildiğini görebiliyordum. "Konuşamıyorsan kendini zorlama." Dediğini yaptım, saçlarımı okşayınca gözlerimi yumdum, eline yoğunlaştım dakikalar sonra başımdaki ağrı azalmaya başladı. Nefes alışım düzene girdi, gördüğüm rüyayı zihnimden uzaklaştırdım, terim kurudu, sakinleştim.

"Eve dönmemiştiniz." Konuşacak gücü kendimde bulduğumda saatler geçmişti. Gözlerim hala kapılı, Cesur hocanın eli elimde.

"Doğru." dedi ses tonundan şaşırdığını sezdim. Saatlerdir gözlerim kapalı kalınca uyuduğumu düşünmüş olmalı. "Geri döndüğümde seni yerde baygın buldum."

"Sizi daha iyi karşılamak isterdim." Yarım yamalak gülümsedim.

"Hiç komik değilsin." Ciddiydi. Elimi sıktı. "Merdivenden nasıl düştün?" Sabırsızca sorulan soruya hemen yanıt veremedim. Sevda ne tür yalanlar uydurdu bilmiyordum ve gerçeği söyleyeceğimi bildiğinden kesin önceden önlemini almıştı.

"Sizce?" diye soruya soruyla karşılık verdim. Cesur hocanın ağzını arayacaktım. Oldu bittiye getirtip olayın üstünü kapatacak biri değildi yine de tedbirli olmakta fayda vardı. Sevda Gezgin beni öldürmeye çalıştı. Önceden tehdit etmişti ama bu kadar ileri gidebileceğine asla ihtimal vermezdim.

Cesur hocanın kaşlarını çattığını hissettim. "Detayları bilmiyorum."

"Sevda anlatmadı mı?"

"Onunla telefonda konuştum, uyku hapı aldığı için hiçbir şey duymadığını söyledi."

"Ona inandınız mı?" Gözlerimi açtığımda Cesur hocanın gırtlağı kalkıp indi. Gözleri sorgular gibi bakıyor ifadesinden Sevda'nın asla yapmayacağını ihtimal vermediğini görüyordum.

"Açık konuş." dedi duygudan yoksun sesini sabit tutarak.

"Evde sadece ikimiz vardık ve ben merdivenden kayıp düşmedim, itildim."

Cesur hocanın rengi attı, gırtlağı tekrar kalkıp indi. Eli elimden usulca çekildi, temasımız kesilince boşluğa düştüm. Parmaklarımı parmağına dolamaktan kendimi zorla alıkoydum, onun benden uzaklaşmasını istemiyordum.

"Beni iten Sevda'ydı gördüm." Hareketsiz kirpiklerinin ardında kalan bakışlara tutundum. Bana hep inanmıştı yine yapmalıydı yoksa ona beslediğim güven yerle bir olacaktı.

Sesini çıkarmadı.

Kafamı başka tarafa çevirdim. "Taraf tutun diye söylemedim, gerçeği bilin istedim." Kırgınlığım sesime yansıdı. Cesur hoca ayaklandı. "Gereken neyse yapacağız." dedi. "Yüzümü yıkamam gerek, geri döndüğümde kaldığımız yerden devam ederiz." Gitti. Arada kalmıştı ve bana inanmıştı. Adam öldürmeye teşebbüsten Sevda'dan şikayetçi olabilirdim, en büyük kanıt bendim, sargılı ayağımdı, hastaneden alacağım rapordu.

Cesur hoca yarım saat geçtikten sonra odaya geri döndü, yerine oturdu. Daha iyi görünüyordu ve yüzünde adını bilmediğim bir duygu oturmuştu. "Asaf'a test sonuçların için uğradığımdan geciktim. Kafanı çarpmıştın testlerini yaptı, hepsi temiz çıktı. Bugün çok yoğun yanına gelemiyor, seni sonra ziyaret edeceğini söyledi ve özrünü iletmemi istedi."

Buruk gülümsememle kabul ettim.

"Sevda'ya gelecek olursak..." Nefes alıp duraksadı ama kararlı halinden taviz vermedi. "Sana bırakıyorum, şikayetçi ol, yaptığının cezasını çeksin."

"Bana inandınız."

"Bana yalan söylemediğin içindir."

"Siz ne yapmamı isterdiniz?"

Düşünmeden cevap verdi."Gerekeni." Sesi hala duygudan yoksundu. Orta ve baş parmağıyla şakaklarını ovdu. Yorgun ve uykusuzdu, benim yüzümden ikimizde fakülteye gidememiştik ve yine soluğu hastanede almıştık.

"Eve gidip dinlenin."

"Akşam üstü çıkışın yapılacak birlikte gideriz."

"Sevda şimdiye kadar kimsenin canını yakmış mıydı?"

"Bildiğim kadarıyla hayır. Kimseye zarar verdiğini görmedim."

Ben ilk olduğumu düşünmüyorum.

Konuyu şimdilik burada kapattım ve bu olayı nasıl lehime çevirebileceğime kafa yordum.

Akşam üstü çıkışım yapıldı, Asaf'ı gün içinde sadece bir kere görmüştüm, kafasını kaşıyacak zamanı yoktu ve bizi uğurlarken haftaya yine beklerim demişti muzipçe. Ona somurtmuş hiç sanmıyorum demiştim.

Yoğun trafikte ilerlemeye çalışırken negatif ruh halinden çıkamayan Cesur hocaya baktım, itiraz etsem de beni ön koltuğa oturtmuştu, senin yerin artık bu koltuk demişti.

"Sevda'dan neden şikayetçi olmadığımı sormayacak mısınız?"

"Aldığın karar yanlış diye hayır."

Onun için değil kendim için bu kararı almıştım. Sevda'dan şikayetçi olsam Faruk Akçalı gibi beş ay yatıp çıkacaktı ve cezasını çekecekti. Sonra benimle uğraşmaya kaldığı yerden devam edecekti. Kimilerine göre aptalca gelebilir ama onunla kısa ömürlü olsa da bir anlaşma yapmaya karar verdim. Sözleşme bitene kadar evde kalacak karşılığında Sevda'dan şikayetçi olmayacaktım. Kabul edecektir, etmek zorunda yoksa kendini demir parmaklıkların ardında bulur. Onu bir süre korkutmak bana zaman kazandıracaktır. Elimi çabuk tutmalı iş bulmalıydım.

Çöken karanlıkla birlikte eve vardık. Cesur hoca arabadan inerken bana yardım etti, koluna girdim ve tüm ağırlığımı ona verdim. Her adımda ayağım beni inletti, fena incinmişti ve günlerce topallayacağım kesindi.

Cesur hoca cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. İçeri girdik, salon karanlıktı, ışığı açtı öyle holü geçtik. Sevda kapı sesini duymuş olacak ki odasından çıktı. Bize yaklaşmadı, sadece baktı ve hiç olmadığı kadar mutlu görünüyordu. Dışarı çıkmak için hazırlanmıştı belkide benden kurtulduğunu düşündüğü için sevinçten giyinip süslenmişti. Saçlarını at kuyruğu yapmış yüzünde koyu makyaj dudaklarına kırmızı ruj sürmüştü.

"Seni merak ettim." dedi Cesur hocaya, beni yine görmezden geldi. "Aradım açmadın. Akşam yemeğini dışarda yiyeceğimizi unuttun galiba." Sevda'yı duymazdan geldi, bilerek canını sıktı ve tarafına hiç bakmadı. Yüzü duvardan farksız değildi. Böyle davranınca ne yapacağını kestiremiyordum onun öfkesiyle henüz tanışmamıştım içimden bir ses bu akşam tanıyacağımı söylüyordu.

Merdivene ilerledi ona uydum. Bu ayakla yukarı çıkmam çok zordu, kapıya kadar beni inletecekti kesin. Tırabzana tutundum daha ilk basamağa adım atamadan nefes nefese kalmıştım. Cesur hoca yüzüme bakınca karşılık verdim. "İzin ver." Ne demek istediğini anladım, gözlerimi devirip ona onay verdim. Kolumu tutup ensesine doladı, elini sırtımda hissedince biraz eğildi diğer kolunu bacaklarımdan geçirdi ve beni zorlanmadan kucakladı.

Bakışlarım bize memnuniyetsizce bakan Sevda'ya kaydı, sinirden yanaklarının içini ısırıyordu ve görmezden gelindiğini için burun delikleri genişlemiş göz bebekleri büyümüştü. Kavga etmeye hazırdı, tek eksiği iki yanında yumruk yaptığı elleriydi, genelde kollarını göğsünde bağlardı.

Aradaki mesafeyi kapatmak için bize yürüdü. "Kadınlara dokunmaman konusunda seni önceden uyarmıştım Cesur, temastan hoşlanmadığımı-"

"Kapa çeneni!" Cesur hoca öfkeli sesiyle gürleyince Sevda olduğu yerde sıçradı, bize yaklaşmaktan vazgeçti, salonun ortasında durdu. Bense evin temellerini yerinden sarsan Cesur hocanın gür sesiyle gömleğin yakasına yapışmış kucağına sinmiştim. Bedenini kıpırdatmadan yüzünü Sevda'ya çevirdi. "Uzak dur!" diye uyardı aynı yüksek sesle, Sevda yutkundu iki adım geriledi. "Ondan uzak dur. Yaklaştığını görürsem..." Cümlesini bitirmedi ve Sevda devamını zaten biliyordu. İlk defa böyle bir tepkiyle karşılaşmış gibi bakıyordu ve aldığı karşılık saf nefret ve öfkeydi.

Yukarı çıktı. Kapısı açık odama girdi beni yatağa bırakıp üstümü örttü. Saçlarımı okşadı, alnımı öptü. "Bir ihtiyacın olursa bana seslen." dedi naif sesiyle, öfkesi bana değildi. Başımı salladım. Omuzlarını dikleştirdi, bana arkasını dönünce bileğini tuttum. Dönüp yüzüme baktı.

"Benim yüzümden kavga etmeyin."

"Bu son olacak." Kolunu bıraktım. Dolaptan temiz pijamamı çıkarıp yanıma bıraktı sonra gitti.

Gözlerimi kapattım, aşağı inen sert adımları evde kıyametin kopacağını önceden haber veriyordu ve saniyeler sonra Cesur hocanın öfkesinden hiçbir şey kaybetmeyen sesi kulağıma doldu.

"Sen, Nisa'ya nasıl zarar verirsin!"

"Yalan söylüyor, bana iftara atıyor, yemin ederim. O kız iki yüzlü bir şeytan." Sevda'nın titrek sesi gerçeğin yüzüne vurulmasından ve sahip olduğu adamı kaybetmekten korktuğundan kısık çıkıyordu. Mağduru oynayarak alttan aldı, bu konuşmayı önceden planlamıştı, yaş dökse şaşmam.

"Senin ittiğini görmüş!"

"Kanıtlasın o zaman."

"Nisa bana asla yalan söylemez!"

"Ne yani ben mi yalan söylüyorum." Boğazında düğümlenen yalancı hıçkırığın birazdan kopacağını hissettiğimde mağduru oynamaya devam etti. "Yıllardır seninleyim, beni hiç mi tanımadın."

"Tanımamışım!"

"O kızı bana tercih ediyorsun." Ve hıçkırdı. Sahte gözyaşlarıyla kendini acındıracaktı yine. "Bizi birbirimize düşürdüğünü görmüyor musun?"

"Sürekli kavga etmemizin sebebi sensin!" Cesur hoca sinirden bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Adımları sert, verdiği soluklar hırıltılı ve kesikti. "Sen çok değiştin Sevda."

"Asıl sen değiştin. Sürekli azarlanıyorum. Şimdiyse o kız için bana bağırıyorsun. Bana ait olana göz dikti, sana sahip olmak için çabalıyor."

"Yine aynı şeyi yapıyorsun, dönüp dolaşıp konuyu bana getiriyorsun, kıskançlığından ne dediğini bilmiyorsun ne yaptığına öyle!" Volta atmayı kesti, Sevda'ya yaklaştığını tahmin ettim. "Az kalsın Nisa'yı öldürüyordun."

"Seni her kadından delice kıskandığım doğru ama evimdeki sığıntı kızdan bile seni kıskanmak benimde zoruma gidiyor. Sebebi ortada, ona gereğinden fazla ilgi göstermen."

"Nisa'nın kimsesi yok, yapayalnız."

"Bu doğru olsa da o kız senin hiçbir şeyin değil." dedi Sevda her kelimeyi bastırarak karşısındakine idrak ettirerek söyledi ve Cesur hoca öldürücü darbeyle ona karşılık verdi.

"Nisa'ya yaklaştırsan beni kaybedersin."

"Senden nefret ediyorum." Hıçkırdı. "Anladın mı beni senden nefret ediyorum." Yine hıçkırdı, sonra yine ve Cesur hocanın göğsünü yumrukladığını hissettim. "Sen benim ne sevgimi ne nefretimi hak ediyorsun."

Asıl hiçbir duyguyu hak etmeyen kendisiydi.

"Sevda!"

"Ne! Senden korkmuyorum!" Birkaç saniye sesi soluğu kesildi. "Ya o kız ya ben, seçimini şimdi yap Cesur." Nefesimi tuttum ve tüylerimi diken diken eden sahneyi düşündüm. Onların yüz yüze baktığını, kesik soluklarını, Sevda'nın yaşlarını, Cesur hocanın soğukkanlığını...

Kapı açılıp sertçe kapandı.

Biri gitti, diğeri bedenini koltuğa bıraktı.

Eve sessizlik hakim oldu. Temiz pijamamı giydim, uyumaya çalıştım, dakikarca yatakta dönüp durdum, ağrı beni uyutmadı. Gece uzayıp gitti. Kimin evden gittiğini düşünmemeye çalıştım. Susadım, saat geçenin on birini gösteriyordu ve aşağıda hala kıpırdanma olmamıştı.

Yataktan çıktım, topallayarak odayı adımladım, tırabzana tutunup ses çıkarmadan aşağı indim. Işıklar açıktı, salonda göz gezdirmeden direk mutfağa girdim suyumu içtim, bardağımı tekrar doldurup odamın yolunu tuttum. Salona tekrar ayak basmamla Cesur hocanın sesi beni yarı yolda durdurdu.

"Buradasın." dedi, hiç gürültü yapmamıştım. Arkam ona dönüktü. Omzumun üstünden bakındım, koltuğa oturmuş başını arkaya yatırıp koltuk başlığına dayamıştı. Nefes alışı derindi ve göğsü geçmeyen öfkesinden dolayı kalkıp inerken gözleri kapalıydı. "Senide uyku tutmamış."

Öyleydi. O şiddetli kavgadan sonra bu gece uyumam çok zor.

"Uzun bir gece olacak." diye mırıldandı kendi kendine, başını çevirdi, gözlerini açtı. Kara kirpiklerinin arasından bana uzanan bakışları sargılı ayağımdan başlayıp yukarıya doğru tırmandı, yüzümde durunca gün boyunca ifadesine oturan duygunun ne anlama geldiğini anladım. Beni koruyamadığından kendine kırgındı, kendini affedemiyordu ve beni her görüşünde üzülüyordu.

"Bana böyle bakmayın."

"Elimde olsa keşke."

"Sizin suçunuz değildi."

"Yanılıyorsun."

Bir yere varmayacağımızı anladım, konuyu değiştirdim. "Sevda nerede?"

"Evi terk etti."

***
Nisa'nın aldığı kararı doğru buluyor musunuz?

Siz onun yerinde olsanız ne yapardınız?

Lütfen oy vermeyi yorum yapmayı unutmayın.

Instagram hesabım yasemin abva a.
Beni buradanda takip ederseniz mutlu olurum.

Continua llegint

You'll Also Like

1.4M 3.2K 4
KİTAP OLACAĞI İÇİN YAYIMDAN KALDIRILMIŞTIR! Hayalet yazar olan Winona; tutkulu hikâyelerini, ünlü bir yazarın isminin ardına saklanarak insanlara ula...
855K 51K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
6.3M 272K 54
Nüket Kozcu, kendi halinde üvey annesinin yaptıklarından hoşnutsuz bir üniversite öğrencisidir. Bir gece bara gider ve tanımadığı bir adamla beraber...
7.4M 286K 75
🎼 "Cehennemin benim..." Diye fısıldadı. "Cennetin bu altın zincir... Cennet ile cehennem arasına sıkışıp kalan bu nota sensin." Bileklik olduğunu dü...