Kötü Çocuk I & II

By BusraKck

61.7M 730K 47.8K

Siyahın İçindeki Beyaz Noktanın Hikayesi On yedinci yaşında farklı bir şehre taşınıp, babasıyla yaşamaya başl... More

KÖTÜ ÇOCUK
Playlist
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
KÖTÜ ÇOCUK 2
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
2.10
2.11
2.12
2.13
2.14
2.15
10. Yıl Özel Baskı

15

415K 12K 470
By BusraKck

Haftanın geri kalanı oldukça sakin geçti. Ömer ve Cansu ile olan arkadaşlığımı geliştirirken Eskişehir'de bıraktığım biricik dostum Neşe'yle telefonda görüşmeye devam ediyorduk. Annemle son telefon görüşmemizden bu yana iki kez konuşmuştuk. Ona kırgındım ve bunu anlamasını bekliyordum. Kendimi buraya yabancı hissediyordum. Buraya ait değildim ama zorla öyle olmaya zorlanıyordum.

En sonki restleşmemizden sonra okulda Meriç'i çok görmedim. Onunla ve çevresiyle bir kez daha görüşmeyeceğim iddiama göre bu iyi bir adımdı ama onu her gördüğümde tuhaf hissediyordum. Sıcak suda banyo yaparken üzerimden büyük bir kepçeyle buz dökülmüş gibi.

Bu tuhaf histen hoşlanmamıştım.

Cuma gecesi Berkan aradı. Onunla kaçmak gibi akıl üstü plana uymayarak biyolojik gereksizle gittiğim için benden ayrılan eski sevgilimin dargınlığı haftalar sonra geçmiş ve mesajlarıma geri dönüş yapabilmişti. Onu düşündüğüm için suçluydum. Hala babamla uğraşabileceğini iddia edecek aklar da gerçeklikten uzaktı.

Ona kalsa, biyolojik adam bizi asla bulamazdı. Aramız kötü değildi. Hatta onunla konuşmak iyi bile geldi. Çocukluktan beri arkadaştık ve bu ilk ayrılığımız da değildi. Yeniden konuşabileceğimizi ikimizde bildiğimizden dargın günleri geride bırakıp bugünden konuşabilmek kolay olmuştu. Özel hayatlarımız hakkında hiç konuşmasak da hayatında konuştuğu birileri olabileceğini biliyordum. İddiasına göre beni kendi başına unutamazdı.

Bu mesafeli durumda ilişkimizin bitmesinin ikimiz içinde iyi olacağını düşündüğünü ben bunu hala Eskişehir'den söylemiş olmama rağmen ilk onun aklına gelmiş gibi söylemesinden konuştuğu birileri olduğunu anlamıştım. Sormadım. O da sormadı.

Hayatıma bu kadar çabuk yeni birini sokmayacağımdan, sokamayacağımdan emin olduğunu bildiğimden ona biri var demek istedim ama bu bir işe yaramayacağından son anda vazgeçtim.

Ikimiz de her ayrıldığımızda yaptığımız gibi gelecekte yine birlikte olacağımızı ima eder gibi üniversiteyi birlikte okuyabileceğimizi söyledik birbirimize. Ayrı günlerimiz için teselli verir gibi üniversite hayalleri kurduktan sonra kapattım telefonu.

Alışkanlıktı.

Konuyu oraya bağlamayı istememiştim, onun da istemediğini biliyordum ama alışkanlıktı.

Telefonu kapatır kapatmaz Meriç'in hangi üniversitede okumak istediğini merak ettim.

*

Hafta sonu Semih'e, Ömer ile ders çalışacağıma söyleyip isterse gelmesini söyledim. Reddetti. Reddeceğini biliyordum. Böylece onunla vakit geçirmek zorunda kalmadım. Bu konuda o ve babalarımız bir kez daha ısrar ederse buluşmaya Cansu'yla birlikte gitmeyi düşünüyordum.

Bunun Semih için bir net bir cevap olacağını düşünüyordum. Onunla yalnız vakit geçirmek istemediğimi bir şekilde anlayacaktı.

Ömer'in konumunu attığı kafenin adı CENNET'ti. Duraktan beş dakika yürüme mesafesinde olan dışı bembeyaz bir yerdi. İçeri girdiğimde beyaz duvarların yeşil dallarla süslendiğini gördüm. Kare şeklindeki masa örtüleri de çiçek desenliydi.

Ömer'i fark edip yanına gittiğimde "Selam, güzelim!"dedi sarılarak. Ferahlatıcı kokusunu içime çekip, "Selam."dedim.

Karşılıklı oturduğumuzda "Büyülendin değil mi?"diye sordu.

"Evet,"dedim hala etrafa bakarken. İçerisi oldukça sakindi. Sanki herkes ortama uyum sağlamak için öyle olmaya mecbur hissediyordu.

"Sıkıcı olan şey, coğrafya."

Dikkatimi ona verip kafamı iki yana salladım. "O kadar da değil. Halledebiliriz."

Kendimi derslere verdiğimden beri derse katılımım artmıştı. Öğretmenlerle birlikte arkadaşlarım da bunu fark etmişti. Sınavlar başlamadan Ömer birlikte çalışmayı teklif ettiğinde hiç düşünmeden kabul ettim. Öğretmek benim için iyi bir tekrardı. Hem kendimi ne kadar engelliyor olsam da bir gün lazım olursa ondan Meriç hakkında daha çok şey öğrenebileceğimi biliyordum. Abisi, okul müdürüydü ne de olsa.

Matematiği çok iyi olsa da coğrafyayla derdi dediği kadar vardı. Ders çalışmaya bir saat kadar dayanabildi. Sonunda pes ettiğinde ben de biraz anlatmaktan yorulmuş olduğumdan itiraz etmeden arkama yaslandım.

"Anlat bakalım neler oluyor Meriç ile?"

Konuyu o açmıştı. Benim bir suçum yoktu.

"Hiç."

"Meriç'i sormayacak mısın?"deyip güldüğünde omuz silktim ve dürüst olmayan bir cevap verdim. "Onu düşünerek mi seninle ders çalışmayı kabul ettiğimi sanıyorsun?"

"Sadece o sebeple olmasa da o da sebeplerden biri olabilir."

"Değil." Yine dürüstlükten çok uzak bir cevap. Kalemi parmaklarım arasında çevirerek gözlerimi onunkilerden uzak tuttum.

"Onunla takılmak istemiyorum artık. Çevresinin ne kadar iğrenç olduğunu da onunla birlikte görüşmenin ne kadar çirkin olduğunu da gördüm."

"Evet, berbattır çevresi."

Çevresi.

"O da öyledir. Bataklıkta açan papatya değil ya!"

Ağzından laf almaya çalışmaktan çok hala Meriç'in iyi biri olduğuna dair ümidim olmasından utanıyordum.

"Sence öyle mi yani?"

Cevap vermekten kaçıyor gibiydi. Omuz silktim. "Onu daha iyi tanıyan sensin."

Boğazını temizleyip "Fena biri değildir aslında."dedi, hemen sonra da ekledi. "Ama haklısın girip çıktığı ortamlar berbat."

"Ondan uzak durma kararı aldım. Pişman değilim."

"Bunu bilseydim, seni buraya davet etmezdim."

Söylediğini anlamayarak "Neden?"diye sordum.

"Meriç, burada. Senin için bir kıyak daha geçmeyi düşünmüştüm."

Aceleyle etrafıma bakındığımda "Umurunda gibi."dedi. Etrafa bakınmayı bırakıp somurtum. "Sadece merak ediyorum."

"Aşağı katta. Genelde burada resim çizer."

Gözlerim merdivenleri bulduğunda kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Dalga mı geçiyorsun Ömer? Orası bodrum kata iniyor gibi."

"Orası, Cehennem. Kafenin içinde başka bir konsept."dedi gülümseyerek.

İçim oraya inme isteğiyle doldu. Buraya tezat bir görüntü olduğuna emindim ve merak tüm bedenimi ele geçirmişti.

"Orayı görebilir miyiz?"

"Ben cennette kalmayı tercih ediyorum. Sen gitmek istersen gidebilirsin tabii!"

Gözlerimi merdivenlere diktim ve bir süre boş boş oraya baktım. Ömer yeniden konuşana dek...

"Meriç'in etrafı bahsettiğin gibi ama senin için birilerinin karşısına çıkmış. Doğrusu takılmayı hiç istemeyebilirdi de."

"O ne demek?"

"Seni rahatsız edebilirler."

"Sen de mi?"dediğimde başını iki yana salladı.

"Sırf onu rahatsız etmek için resim yarışmasına gideceği bir yıl olay çıkardıkları bile oldu. Abim şimdi okulun etrafına park eden araçlar konusunda daha hassas olduğu için çok yaklaşamıyorlar ama Kemik hala okula yakın. Sana değer verdiğini düşünüyorlarsa seni de rahatsız edebilirler. Burada ya da başka bir yerde kimse onunla olmanı umursamaz belki ama Kemik'tekiler farklı. Onunla ilgili sana hiç tüyo vermemliydim. Bulaşma demeliydim. Şimdi senin için endişelenmezdim."

Ben de kendim için endişeleniyordum.

"Meriç sana benimle konuşmanı mı söyledi?"

Kuşkum karşısında diretmeden gerçeği hemen söyledi.

"Ben ona seni sordum. O da kendi başına buyruk davranırsan sorun olabileceğini söyledi."

"Çok biliyor!"deyip homurdanırken parmaklarımı yoğurmaya başlamıştım. O gün peşinden gittiğim için o kadar pişmandım ki! Babam beni evime göndersin diye yaptığım planın bana bu kadar yapışık kalacağını hiç tahmin etmemiştim.

"Meriç ile konuşmamı ister misin?"diye sorunca bakışlarımı yeniden ona çevirdim. "Senin için bunu yaparım."dediğinde uzanıp elini tuttum. Buraya gelirken iyi arkadaşlar edineceğimi düşünmemiştim ama Ömer iyi bir arkadaştı. Cansu gibi.

"Sanırım ben halledeceğim."

Karanlık merdiveni aydınlatan sadece üç tane tembel mum vardı. Düşmemeye dikkat ederken merdivenleri indikten sonra büyüleyici manzaraya gözlerimi kırpıştırarak baktım. Her taraf siyahtı. Masalar bile.

Duvarlara belirli aralıklarla yerleştirilmiş cılız mumlar dışında farklı renk olan tek şey içerdekilerin kıyafetleriydi ve ben buraya kesinlikle ait olmayan bir görünüm sergiliyordum. İçerdekilerin çoğu koyu renk şeyler giymiş tiplerdi ama arada benim gibi açık renk giymişler de vardı. Tabii hiçbiri benim kadar burayla alakasız bir görüntü sergilemiyordu.

Baştan aşağı siyah giyinmiş saçları kabarık orta yaşlı bir kadın yanıma gelip bordo rengi rujlu ince dudağını hareket ettirerek "Cehenneme düşmüş bir huri."dedi. Buraya özel bir karşılama olmalıydı.

Yüzündeki gülümsemeden cesaret alıp "Aslında birini arıyorum. Genç. Resim çizdiğini sanıyorum."dediğimde "Yakışıklı çocuktan mı bahsediyorsun?"diye sordu. Dudağımı yukarı doğru kıvırıp "Sanırım."dedim.

"Hiç gelmeyeceksin sanıyordum."dediğinde ne dediğini anlamadığımı belli eden bir bakış attım.

"Kimse onu ziyarete gelmez. Özellikle resim çizerken. Ama mutlaka bir ilham perisi vardır değil mi?"

"Ah, tabii!" Tahmin bile edemezsin, diye devam ettim içimden.

"Bir sıcak çikolata sipariş etti ama iki oldu anlaşılan. Köşede."dedi kadın odanın bir köşesini başıyla işaret ederek.

"Teşekkür ederim."

Gülümsedim ve Meriç'e doğru ilerledim. Bir dizini kırıp ayağını önündeki siyah sehpaya dayamış defterini de bacağına yaslamıştı. Dikkatle defterine bakarken eliyle kendinden emin bir şekilde tuttuğu kalemi hareket ettiriyordu. Üzerinde eski bir kot ve siyah salaş bir tişört vardı. Saçları her zamanki gibi karışık duruyordu.

Yavaş adımlarla yanına ulaştığımda bile dikkatini çekememiştim. Önündeki deftere konsantre olmuştu. Elindeki kalemle hala defterin üzerinde bir şeyler çizerken belki de rahatsız etmemeliyim diye düşündüm. Ama gelmiştim işte ve bir daha onunla görüşmeyi düşünmüyordum.

Biraz daha yaklaşıp deri ceketi kenara itip yanına oturdum. Ben bunu yaparken defterini büyük bir hızla kapamış ve çizdiğini görmemi engellemişti.

Kalemi parmaklarının arasında çevirirken "Rahatsız edilmekten hoşlanmam."dedi kabaca. Rahatsız olduğunu ancak bu kadar iyi belli edebilirdi. Ruh halini ses tonuyla nasıl belli eder dersi almış gibiydi.

"Üzgünüm. Bitmeden göstermek istemeyen sanatçılardansın değil mi?"dediğimde bana sıkılgan bir bakış attı.

"Biri gözetlerken işine konsantre olamayanlardanım. Rahat bırakacak mısın?"

"Hayır."

Defteri yanına bıraktıktan sonra "Cidden şu an canımı sıkıyorsun."diyerek açıkça kovdu beni. Evet, kır kalbimi, oklarını fırlat ama önce konuşmamız gereken şeyler var.

"Üzgünüm, bölmek istemezdim. Eminim ilham perilerin seni hemen terk etmez. Konuşmamız gerek."

"Resmimden daha önemli olmadığına eminim. Şimdi gidecek misin?"

"Konuştuktan sonra, evet. Sana ya da o çok değerli resmine meraklı değilim."

"Anlat o zaman."dedi kaşlarını çatarak. Kalemi elinde çevirmekten vazgeçip sehpanın üzerine bırakmıştı. Pes etmesi benim bir adım ileride olduğumu gösteriyordu. Onu bana yardım etmeye ikna edebilirdim. Ne de olsa dinlemesi için ikna etmiştim.

Nefesimi dışarı bırakıp temiz havayı içime çektim.

"Ömer benim için endişeleniyor. Bu işin gerçekten bir çözümü yok mu yoksa blöf mü yapıyorsun?"

"Ben blöf yapmam."

"Bundan kurtulmam lazım. Bana bunu borçlusun."

Çantasını topluyordu. Bir anda duraklayıp yüzüme baktı. Yine o kahverengi gözleriyle bana bakıyordu işte.

"Sana ne borçlu olduğumu söyleyeyim mi? Hiçbir şey! Peşime takıldın. Seni ben davet etmedim."

"Kusura bakma! Geldiğim yerde biriyle takılmanın böyle saçma sapan sonuçları olmuyor. Bunu tahmin edemezdim. Sen bilerek beni oraya götürdün ama!"

Suçlayıcı tavrıma karşılık birkaç saniye boyunca bir şey söylemedi ve sonra "Böyleler."dedi. "Bilip bilemeyeceğini tahmin edemezdim. Bulaştın bir şeye."

"Yani ne olacak? Kaderime boyun mu eğeyim?"

"Kemik'te bu ara bir bela var. O yüzden takıldılar bu kadar çok yanımdakilere. Birlikte olduğumuz bilinirse bir şekilde koruyabilirim seni ama başka türlüsü senin işine yaramaz anlamıyor musun? Çıkıp bu kızla benim bir alakam yok demek sana zarar."

İnleyerek başımı geriye yasladım.

"Önceden araştırsaydın bana bulaşmazdın. Ben seni zorlamadım."

Benim aksime Meriç oldukça sakindi.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda "Benimle olmak bu kadar korkunç mu senin için?"diye sordu. Beklemediğim bu soru karşısında dilim düğümlendi. Zorlandığımı anlayınca üstüme gelmeye devam etti. "Öyleyse neden tanışmak bu kadar can attın? Grupla kaynaşma falan deme boşuna. O kadar meraklıysan benimle konuşmaz onlarla yine görüşürdün okulda. Yüzlerine bakmıyorsun."

Zorla yutkunduktan sonra "Onlar da benden hoşlanmıyor."diyebildim.

"O inatçı kız nereye kayboldu? İlk gün çok kararlıydın."

"Senin çevrenden de kaçıyorumdur belki."

"Korktun yani?"

Kahverengi gözlerini bir an olsun üstümden ayırmıyordu. Arkmadaki sert deriye çivilenmiştim sanki. Bedenimi hareket ettiremiyordum.

"Bela istemiyorum."

"Doğru ama geç kaldın. Sana söyledim."

Çantasını aldıktan sonra ayağa kalktı.

"Bana hiç bulaşmayacaktın, Kayla."

İsmimi söyledi. İlk kez.

"Bak şimdi, kopamıyoruz."

Arkasını dönüp yürümeye başladığında bir süre onu izledim. Sonra gelen sıcak çikolatamı yudumlayarak nasıl bir halta bulaştığımı düşündüm.

Eve geldiğimde hala bunu düşünüyordum. Kendi başıma bir çözüm bulamayınca en yakın arkadaşımı aradım.

Başımdan geçenleri ona anlattığımda susup bekledim. İyi hissettiriyordu. Sesli terapi.

"Benden üç dört saat uzağa gidiyorsun ve ömrün boyunca batmadığın kadar dibe batıyorsun."dediğinde sesi oldukça rahat geliyordu. Yatağa kendimi atıp "Moral vermede üstüne yok."dedim.

"Kötü arkadaş olmamı mı istiyorsun. Dost acı söyler."

"Şu an morale ihtiyacım var ama rol yapsan?"diye teklif ettiğimde telefonun diğer ucundan gelen ses mırıltıyı andırıyordu. Düşünüyordu muhtemelen. Sonunda mırıltıdan daha anlamlı gelen kelimeler ağzından döküldü.

"Yakışıklı, çekici ve kötü ha! Şansın dibine vurmuşsun kızım daha ne istiyorsun gibi mi?"

Yattığım yerde gözlerimi devirdim.

"Keşke burada olsan."

"Keşke!"

"Arkadaşlarım sana bayılırdı!"

"Şu an bayılmıyorlar mı?"

"Tanımıyorlar ."

"Benden hala bahsetmedin mi? İnanmıyorum sana! Ömer'e anlatsaydın en azından!"diye sitem ettiğinde gözlerimi yumdum. Tabii ki ondan falan bahsetmemiştim. Ben onun gibi değildim. Kimseyi kimseye ayarlayamazdım. Kimsenin ağzından laf bile almayı beceremiyordum ki.

"Ne kadar beceriksiz olduğumu biliyorsun."

"İş başa düştü ha? Hep böyle olur zaten."

"Okul nasıl?"

"Her zamanki gibi. Biraz yalnız kaldım başta ama sonra senin nereye gittiğini anlatarak kızların arasına kaynadım diyebiliriz."

"Öyle mi?"

Güldüğünü duydum.

"Merak etme dedikodunu yaptırmıyorum. Can ciğer olduğumda yok."

"Olsan da sana kızmaya hakkım yok."

"Tabii öyle ama... Hoşlanmadım bu ayrılıktan. Herkese her şeyi anlatamıyorum. Evden okula gidip gelmekten sıkıldım. Bazen Nazloş'un yanına uğruyorum. Özlüyor o da seni. Birbirimizi teselli ediyoruz."

"Ben de sizi çok özlüyorum."

"Ağlama şimdi. Üniversite daha erken başımıza geldi gibi düşün."

"Öyle gibi oldu evet ama aynı evde kalabilirdik."

"Aynı şehirde olsaydık."

"Bu hala geçerli olabilir bir hayal."

"Belki. Bunun için ders çalışmam lazım. Senin yokluğunda daha çok ders çalışıyorum bu arada."dediğinde güldüm.

"Yararlı olmuş yani."

"Ne demezsin! Annem çağırıyor Kaykay."dedikten sonra "Geliyoruuuuum!"diye bağırdı. Telefonu kulağımdan son anda uzaklaştırmıştım.

"Sonra konuşuruz. Annene selam söyle."

"Öpüyorum."

"Ben de."deyip aramayı sonlandırdıktan sonra rehbere geri döndüm.

Meriç'in planlarına direkt atlamayacağımız için danışmam gereken başka biri daha vardı. Ömer.

Telefonumu elime alıp numarasını tuşladım. Telefonu açtığında kısık sesle "Selam, bak şu an cezalıyım ve bil bakalım yasak olan neyi tutuyorum."dedi.

"Telefon mu?"dedim gülerek.

"Evet, yeni. Daha sessiz gülemez misin? Cidden şu an coğrafya çalışıyor olmam lazım."dedi yine kısıkça. Gülümsememi bastırmaya çalıştım. "Cezalısın ve telefonla konuşmaktan korkuyor musun?"

"Tabii dalga geç. Benim tuhaf abim bir bankaya müdür olmak yerine okulu tercih etti. Ve evde o ne derse onu üzerimde uygulayan ebeveynlerim var. Her neyse bir şey mi oldu? Cidden coğrafya çalışıyor ya da çalışıyor gibi gözükmem lazım."dediğinde derin bir nefes alıp yutkundum.

"Benim için Meriç ile konuşabileceğini söylemiştin. Meriç ayrı olursak benim için daha zor olacağını iddia ediyor. Birlikte olduğumuz bilinirse sence de başım daha çok belaya girmez mi? Sana da göre de değer verdiği düşünülürse tehlikede oluyorum."

Tırnaklarımı yemekten nefret ettiğim için parmaklarımı dudağıma vurarak gergin bir şekilde beklemeye başladım.

"Fazla hayal gücü fazla endişe getirir."dedi kısık sesle.

"Ne demek istiyorsun?"

"Gelenekler ve görenekler. Biz böyle bir toplumuz. Hangi kesimde olursa olsun geçerli değerler vardır. İlişkinize saygı duymaları olası."

"Yani demek istediğin şey onun için değerli olursam risk daha az."dedim onaylatmak istercesine.

"Evet, resim de onun işi olarak kabul edilince içlerinden bazıları arkasında durdu. Ekmek yiyeceği işi baltalamarı delikanlıca bulunmadı mesela. Bu durumda sen... Dur! Abim geliyor. Yarın görüşürüz."deyip telefonu yüzüme kapattı.

Oflayarak telefonu kucağıma bıraktığımda bir düğmeye basılmış gibi aynı anda kapı açıldı.

"Kayla!

"Ne oluyor?"deyip doğrulduğumda biyolojik öfkeli bir şekilde duvarın arkasından çıkıp görüş açıma girdi.

"Neredeydin sen bugün?"

"Nereye gittiğimi biliyorsun."dedim şaşırarak. Ona haber verdiğim halde suçlu muydum?

"Sana inanamıyorum ya! Semih tüm suçu üstleniyor ama onunla olmadığını biliyorum."

Semih ne alaka?

"Ne diyorsun anlamıyorum."

Ellerini bellerine koyup karşımda gövde gösterisi yaparken kelimeleri ödevsek ağzından attı. "Ömer'den sonra çıkmadın kafeden. O... O içerideki diğer yere mi indin? Ömer ile hiç görüştün mü yoksa tesadüfen mi oradaydı?"

Sorularına cevap vermemi beklemeden yeni bir tanesi geldi.

"Sen beni aptal yerine mi koyuyorsun? Annenden mi aldın bu akılları?"

"Annemi karıştırma!"

"Sen karıştırıyorsun!" İşaret parmağını bana doğru sallıyordu şimdi. Bacaklarımı aşağı sarkıtıp gözlerimi yerdeki bir noktaya diktim ve sakin kalmak için nefesime odaklandım.

"Onun ufak numaraları bunlar. Tanımıyor muyum ben onu sanki!"

"Annemi karıştırma!"diye bağırdığımda boğazım acımıştı. Öksürük krizine bile girebilirdim ama o daha fazla üzerime gelince bunu tamamen unuttum.

"Nasıl yetiştirdi seni? Barlarda mı? Tam annene göre!"

Hızlıca ayağa kalkıp "Onu bu işe karıştırma dedim sana!"diye bağırdım yeniden. Annem beni en iyi şekilde yetiştirmişti. Çocukken, gençken yanımda olmayan adam şimdi nasıl karşıma geçip beni büyüten annemi yargılayabiliyordu. Buna hakkı yoktu!

"Neredeydin açıklayacak mısın?"

"Ya Ömer'leydim. Ders çalıştık. Sen beni mi takip ediyorsun hem?"

"Evet!"dedi hiç çekinmeden. "Sonra? Sonrayı anlat bana!"

Çok öfkeliydi. Bu öfkesi bana da geçmişti. İkimizden birinin alttan alacağı noktada değildik.

"Ben anlamıyorum. Annen seni hiç mi tanımıyor? Kayla asla yapmaz öyle şeyler deyip duruyor ama sen saçma sapan yerlere gitmeye devam ediyorsun! Ondan mı öğrendin böyle başına buyruk takılmayı?"

"Annemden bahsetme, tamam mı? Buna hakkın yok!"

"Seni o yetiştirdi ya gösteriyorsun bana!"

"YETER!" Ona dönüp göğsünden iterek yeniden bağırdım. "Yeter! ÇIK!"

Kendimde değildim. Sadece onu görmek istemiyordum. Kapıya kadar göğsüne vura vura ittim. "Yalnız bırak beni! Senden nefret ediyorum! Çık!"

Kapıyı ardından gürültüyle kapattıktan sonra yeri çöküp ağlamaya ve öksürmeye başladım. Göğsüm acıyordu. Yüzüm sırılsıklam olmuşken dizlerimi zar zor göğsüme çekip kendime sarıldım.

"Nefret ediyorum senden."

Sesim odanın içindeki boşluğa yayılırken titriyordum. Yüzümü kollarıma kuruladıktan sonra duvardan destek alıp ayağa kalktım. Sanki bir yerimde açık bir yara varmış gibi inleyerek dolabın karşısına geçtim. Ceketi çıkarıp giyindikten sonra telefonu alıp pencereye yürüdüm.

İkinci kat. Yaralanabilirdim ama başka ihtimalim yoktu.

Kendime zarar vermeden aşağı inmeyi bir şekilde başardım. Dağcılık kulübümün yararlarını bir gün bu şekilde göreceğimi tahmin etmemiştim ama yaşıyordum işte.

Sokağın başına kadar arkama bakmadan koştum. Bir evin arkasına saklandıktan sonra sırtımı duvara yaslayıp telefonumu çıkardım. Annemi aradım hemen. Bu sefer beni anlayacağını biliyordum.

"Bebeğim."diye telefonu açtı annem.

"Anne, ben oraya geliyorum."

"Ne diyorsun Kayla?"

"Kavga ettik. Seni suçluyor hep. Dayanamıyorum ben artık."

"Bebeğim lütfen önce sakin ol."

Kafama yıldırım gibi düşen hayalkırıklığı bütün gücümü benden çektiğinde yerin ayaklarımın altından kaydığını sandım.

"Neden?"

Onun hakkında abuk sabuk konuşan bir biyolojik babam ve ona aşık, benim dönmemi isteyen bir annem vardı. Ve ortada kalmış ben.

"Lütfen, sakin ol ve bana ne olduğunu anlat."

Annemin sesi ilk defa samimi gelmiyordu. Belki benden sıkılmıştı da babama o haber vermişti. Tek başına yıllarca bir çocuğa bakmak zor olmalıydı. Gençliğini bile yaşayamamıştı. Ne kadar bencilim ama. Hep kendimi düşündüm.

"Çabalamıyorsun bile anne."dediğimde ağlıyordum. Kelimeler kırılarak dökülmüştü dudağımdan.

"Kayla, lütfen biraz sabırlı ol. Baban..."

Telefonu kapattım. Onu savunmasını duymak istemiyordum.

Çok ağlamak istiyordum ama tuttum kendimi. Titreyen ellerimle cebimdeki parayı çıkarıp saydım. Bir otelde kalsam beni hemen bulurdu. Otobüse atlayıp Eskişehir'e dönmeliydim. Annem bana elbette kapıyı açardı ama beni istemediğini biliyordum artık. Yanlış bir karar verdiğimi düşündüğünü bilerek orada zorla kalamazdım. Ne yapacağım bilmiyordum.

Nereye gideceğimi bilmiyordum.

Annem bile belki babamla karşı karşıya gelmeyi istemezken başkasından bunu nasıl bekleyebilirdim ki!

Telefonum çalmaya başladığında ekranda onun adını görüp hemen kapattım. Tekrar aradı. Telefonu tamamen kapatıp ayağa kalktım ve etrafta beni aramaya çıkmadan oradan ayrıldım.

Continue Reading

You'll Also Like

140 77 3
Ben mine Başar acıları çeken kadın
596 93 16
Binlerce güzel yazarın kitapları ve linkleri bulunmaktadır. Her kitabın türü ve açıklaması yapılmıştır, iyi okumalar dileriz...
2.1K 265 109
Şiir, özlü sözler. Gökyüzüne aşık bir kadın! Kelimelere dökülmüş acı!
401K 10.9K 51
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!