KIRLANGIÇ KASABASI

By tubyeglmz

3K 268 283

⋆KIRLANGIÇ KASABASI⋆ "Sürekli mücadele halinde olduğumuz şu geçici hayatta ne kadar zorlanırsan zorlan, yüzün... More

"TANITIM"
1.Bölüm [Düzenlendi]
2. Bölüm
3. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm

4. Bölüm

244 33 44
By tubyeglmz

❀ ❀ ❀

Okul müdürünün genç biri olması beni bir hayli şaşırtmıştı doğrusu. Aynı zamanda okuldaki ikinci sınıfların öğretmeni olduğunu öğrenince şaşkınlığım iki katına çıktı.

Azimli kişilere her zaman imrendiğim için memnun bir yüz ifadesiyle “Teşekkür ederim, hoş buldum” diyerek başımı salladım.
Masasına oturduktan sonra “Dilruba hocam, kasabamız küçü olduğu için öğrenci sayısı da bir hayli az bu yüzden 1. Ve 2. Sınıflar harici diğer öğrenciler yan kasabaya gidiyor. Yani anlayacağınız taşımalı sistem var. Birinci sınıfların öğretmeni sizsiniz ben de ikinci sınıflara öğretmenlik yapacağım. Bugün öğrencilerle kısa bir tanışma faslı yaparız sonrasında okulun eksiklerini tespit edip eksik evrak var mı onu kontrol etmeliyiz. Gerekirse ilçeye bile gitmem gerekebilir. İki öğretmenli küçük bir okul olsa da diğer büyük okullardaki sistem burada da işlediği için bunları tam anlamıyla yapmalıyız. Eğer merak ettiğiniz veya bilemediğiniz bir şey olursa ben odamda olacağım. Bir sorununuz olursa arayabilirsiniz” diyerek bana telefon numarasının yazılı olduğu bir kart uzattı.

Açıkçası bu tanışma bana biraz garip gelmişti, diğer okullarda olduğu gibi okul başlamadan hiçbir toplantı yapmamış veya yüz yüze tanışıp okul hakkında konuşmamıştık…

Telefon numarasını alırken karşımdaki adamın 1.90’a yakın boylarda, yapılı, siyah gözleri, sivri bir çenesi olan yaklaşık 29-30 yaşlarında genç birisi olduğunu fark ettim.

Çok dikkatli bakmasam da bir bakışta kendini belli eden yüz hatlarına sahipti. Dişlerini göstermeden hafif bir tebessümle gülüyor onun haricinde biraz yorgun ve durgun görünüyordu.

Teşekkür ederek odadan ayrıldım. Telefon numarasını çantama koyup koridorda yürümeye başladım…
Nihayet zil çalmıştı ve minik öğrencilerim ile tanışacağım o an gelmişti….

Sınıfa girdiğimde heyecanlı gözlerle beni bekleyen 14-15 tane çocuk gördüm. Sayılarının bu kadar az olmasını beklemiyordum, Ertuğrul Bey’i okulumuzda az öğrenci var derken ciddi olduğunu anladım.
Selam verip ayağa kalkan öğrencilerime oturmalarını söyledim. Büyük bir heyecanla tanışmayı bekleyen miniklerimle tanışıp, onlara  dedemden öğrendiğim birkaç hikayeyi anlattım. “Bugün ilk gün olduğu için bolca eğlenelim zaten daha sonra hep ders işleyeceğiz” dediğimde hepsi çok şaşırmıştı.

Son derste bittikten sonra öğle namazını kılıp öğretmenler odasına girdim. Sadece iki öğretmen için fazla geniş değil mi burası, gerçi Ertuğrul Bey aynı zamanda müdür olduğu için buraya uğramaz bile diye düşünürken acıktığımı fark ettim. Elimi çantama attım küçük bir kutu süt ve iki hurma çıkarıp yemeye başladım.

Bir yandan da annemle telefonda konuşuyordum. Kapının açıldığını fark etmemle annemle vedalaşıp telefonu kapattım. Ertuğrul Hoca’nın içeriye girdiğinde önümdeki masanın üzerindeki süte bakıp hafifçe gülümsediğini fark ettim. Utanıp aceleyle süt kutusunu yan taraftaki çöpe attım.

Karşımdaki sandalyeye oturup bana birkaç evrağın teslimi için ilçe milliyetime uğraması gerektiğini söyledi.

“Eksiğiniz var mı Dilruba Hocam” diye sorduğunda.

“Yok çok şükür tam manasıyla yerleştim sayılır, eksiklerimi de buradaki marketten giderdim.
Teşekkür ederim” dedim.

“Sevindim sizin adınıza. Yalnız ben sınıfınızda eksik var mı diye sormuştum hani ilçeye gideceğimi söylemiştim ya” dediğinde keşke yer yarılsaydı da içine girseydim diye düşündüm utancımdan kızaran suratımın sıcaklığını hissedebiliyordum.

“Kusura bakmayın bir an yanlış anladım, hayır şimdilik bir eksik yok” diyerek gözlerimi masaya sabitledim.

“Tamam o halde yarın görüşürüz Allah’a emanet olun” diyerek odadan ayrıldı.

Okulda bir iş kalmadığına göre eve gidebilirim diye düşündüm. Çantamı alıp kapıdan çıktım. Eve doğru yürürken pazartesi günleri buraya Pazar yerinin kurulduğunu hatırladım. Rabia bana çok taze meyvelerin geldiğini söylemişti.

Eve gitmeden önce pazardan alış veriş yaptım. Kendimi bildim bileli en sevdiğim meyve incirdir. Tezgahların üzerinde yeşil, mor incirler gördükçe içimden hepsini almak geldi.

İki renkten de biraz alıp evin yolunu tuttum. Rabia gittikten sonra günlerin boş ve sıkıcı geçtiğini fark ettim. Her gün Halime teyzenin yanına uğramak rahatsızlık verir düşüncesiyle bugün uğramamaya karar verdim.

Eve vardıktan sonra incirleri ve aldığım diğer eşyaları buzdolabına yerleştirip, üzerime rahat bir elbise giyip kendimi mor koltuklarıma bıraktım.

Yorucu olmasına rağmen çok güzel bir okul günüydü, son anda yaşadığım o utanç verici diyalog dışında her şey yolunda gitmişti bugün...

Biraz dinlenmek için gözlerimi kapattım. Uyandığımda çoktan saatin 4’e geldiğini yaklaşıp 2 saattir uyuduğumu fark ettim. Midemin gurultusu ile kendime bir tost yapıp bir bardak çay ile balkona çıktım. İkindin serinliği gerçekten insanın ruhunu dinlendirecek cinstendi.

Afiyetle yemeğimi yedikten sonra ikindi namazını kılıp yarım kaldığım kitabımı okumaya başladım.
Yalnız olmak çok farklı hissettiriyordu… Tek başıma geçirdiğim yedi günü düşününce ciddi manada zor olduğunu fark ettim. Daima annemin babamın varlığını arıyor diğer odadan her an Leyla ile Erdem seslenecekmiş gibi geliyordu.

25 yıllık hayatım boyunca ailemden en fazla 5 günlüğüne ayrı kalmıştım. Bundan sonra kim bilir kaç yıl ayrı kalacağım diye düşünürken akşam ezanı okunmaya başladı.

Kasabada zamanın çok hızlı geçtiğini kesinlikle çok iyi anlamıştım. Ne ara akşam oldu hiçbir zaman anlayamıyordu insan…
Akşam namazı sonrası yürüyüş yapmaya karar verdim. Telefonumu kulaklığımı alıp evin kapısını kilitledim.

Okulun yan tarafındaki sahile giden yolda yürümeye başladım, deniz uzak olmadığı için kısa bir süre sonra kayalıkların yanına ulaştım.

Kırlangıçların ve dalgaların sesi öyle güzeldi ki müziği kapatıp kulaklığımı cebime koyup huzuru dinlemeye başladım. Bir ay öncesine kadar böyle bir yere taşınacağımı hayal bile edemezdim. Şimdiyse bu kasabanın halkından biri olmuştum.

Etrafta çok insan yoktu, birkaç aile dışında... Çocukları ile koşturan anne babaları görünce aklıma evlilik düşüncesi geldi. Mezun olduktan sonra ailem bu konuda bir kez bile baskı yapmamıştı bana.

Evliliğin büyük bir sünnet olduğunu kutsallığını biliyordum. Ama önce meslek sahibi olup kendimi öğrencilerime adamak istiyordum. Alın terimle kazandığım parayla hayal ettiğim şeyleri yapmak istiyordum... Şimdilik bana uzak bir düşünceydi bu.

Saat dokuza doğru eve dönmeye karar verdim. Yolda birkaç kedi çıktı karşıma biraz da onlarla oyalandım. Fark ettim ki yalnız kalmak istemediğim için eve ne kadar geç gitsem o kadar iyi diye düşünüyordum...

Tam bahçe kapısını açmıştım ki karşımda Ömer'i gördüm.
"Dilruba abla annem sana börek gönderdi, aslında daha erken getirmiştim ama seni evde bulamayıp geri döndüm, bir saat sonra annem tekrar gitmemi söyleyince ikinci kez uğradım" dedi.

Mahcup bir şekilde "Çok teşekkür ederim ablam, keşke zahmet etmeseydiniz. Annene eline sağlık dediğimi ve bolca selam söylediğimi ilet" diyerek yukarıya çıktım.

Küçük çaydanlığıma çay demleyip börekleri fırında ısıttım. Mutfaktaki küçük masaya koyup yemeye başladım. Börekler o kadar lezzetliydi ki dört dilim ne ara bitti farkına varamadım. Kilo sorunum olmadığı için çok yemeyi hiçbir zaman önemsemezdim.

Yemekten sonra kalan çayımı balkonda içip on bire doğru yatsıyı kılıp uyudum.

Sabah ezanına yine o bilindik ses ile uyandım. Bu kasabaya geldiğimden beri en büyük mutluluklarımdan beri müezzinin o eşsiz sesiydi.
Her zamanki rutinimi gerçekleştirip daha iyi duyabilmek için pencereyi açtım...

Sabah namazından sonra uyumayı sevmediğim için kahvaltıdan önce güneşin doğuşunu seyrettim. Kahvaltımı yapıp okul için evden çıkmadan önce yanıma birkaç hurma aldım.

Bugun çocuklara ilk harfi öğretmeye başlayacaktım. Öğretmen kılavuzunu inceleyip derse girdim. Birbirinden istekli öğrencilerim ile yazı çalışması yaptık, gülerek eğlenerek son derse kadar geldik. En son ders onlara yine bir hikaye anlattım. Düşüncelerini merak ettiğim için sorular sordum. O kadar masumlardı ki sorularıma verdikleri cevaplar beni çok mutlu etti.

En ön sırada bir kız bir erkek öğrencim oturuyordu. İkiz oldukları için birbirlerinin yanından ayrılmıyor hatta derste bile zaman zaman birbirlerinin elini tutuyorlardı. Bu beni epey gülümsetiyordu.

Okuldaki ikinci günüm de nihayet sona ermişti. Öğrenciler eve gittikten sonra sınıfta biraz oturdum. Bu saatlerde hep acıktığım için hurmalarımı çıkarıp yemeye başladım.

"Bugün süt içmiyorsunuz sanırım" kapıdan içeriye doğru bakan Ertuğrul hocanın sesiyle irkildim.
"Evet" diyerek gülümsedim. "Bunları sınıfa asmaya geldim" diyerek elindeki saati ve tabloları gösterdi.

Ayağa kalkıp "Eğer söyleyeceğiniz bir şey yoksa ben gidiyim artık" dedim.
"Hayır yok hayırlı günler Allah'a emanet olun hocam" diyerek sandalyeye çıkmaya ihtiyaç duymayacağı kadar uzun olan boyuyla saati ve tabloları duvara asmaya başladı.

Eve gittiğimde ders defterini doldurmaya başladım. Planlarımda eksikler olduğunu fark ettim. Aklıma Ertuğrul hocanın telefon numarası geldi.
Çantamı elime alıp o kartı aramaya başladım.

Nihayet aradığımı bulmuştum. Ama nedense içimde bir huzursuzluk vardı. Numarayı telefona yazıp rehbere ekledim.
Mesaj mı atsam yoksa arasam mı diye düşünürken telefonun çalmasıyla şaşkınlık geçirdim.

Az önce kaydettiğim numara beni arıyordu. Derin bir nefes alıp "Alo" diyerek telefonu cevapladım.
"Selamun Aleyküm" Dilruba Hocam dosyanızı sınıfta masanın üzerinde unutmuşsunuz, içinde planlarınız olduğunu gördüm lazım olabileceğini düşündüm. Ben kapının önündeyim gelip alabilir misiniz" dedi.

"Aleyküm selam, tamam hemen iniyorum" diyerek telefonu kapattım. Elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Kanepenin üzerindeki yazmayı başıma takıp üzerime bir ceket geçirdim. Anahtarları alıp aşağıya indim.

Bahçe kapısının önünde bekleyen uzun adamı gördüm. Hızlı adımlar ile yürüyerek kapıyı açtım. Mahcup bir ifadeyle:
"Kusura bakmayın size de zahmet verdim, bende planları sormak için sizi arayacaktım" dedim.

"Estağfurullah önemli değil zaten yolumun üstü olunca uğrayıp vermek istedi buyurun" diyerek dosyayı bana uzattı.

"Teşekkür ederim" diyerek elinden aldım. Tam arkamı dönüyordum ki şoka uğrayacağım bir şey yaşadım.

Halime teyze "Oğlum, Ertuğrul gelirken iki ekmek alır mısın annem evde hiç kalmamış diye" bağırdı.

Dehşete düşmüş bir şekilde "Siz Cemil Amcanın oğlu musunuz?" diye sordum.

Duyduğum "Evet bunu bilmiyor muydunuz hocam" cevabı ile şaşkınlıktan diyecek bir şey bulamayıp donup kaldım.

---

Dilruba hoca “Teşekkür ederim, hoş buldum” diyerek başını salladı. Ben yeni üniversite mezunu 22 yaşlarında birini beklerken 25-26 yaşlarında bir kadın vardı karşımda.

Boyunun uzun olması dikkat çekici geldi. Bir an onu incelediğimi düşünüp vicdan azabıyla gözlerimi önümdeki masaya çevirdim.

Odada yalnız başıma kalınca önümdeki dosyaları düzenledim.
İkinci sınıfların öğretmeni olmak yükümü biraz da olsa hafifletmişti.
En azından okuma yazma bilen çocukların dersine girecektim. Sınıfa girer girmez "AA Ertuğrul abi yoksa bizim öğretmenimiz siz mi olacaksınız yani" cümleleri ile karşı karşıya kaldım. Mahallenin çocukları için garip bir durumdu bu.

Gülümseyerek "Evet öğretmeniniz benim artık bundan sonra bana Ertuğrul Abi demek yok anlaştık mı" dedikten sonra hep bir ağızdan "Tamam öğretmenim" cümlelerini duydum.

Çocuklar bu dünyanın en masum en güzel varlıkları diye düşündüm.
Küçüklüğümden beri en büyük hayalim öğretmen ve baba olmak olduğu için benim huzurum mutluluğum bu minik yüreklerdi.

Dersler bittikten sonra öğretmenler odasına uğrayıp yeni gelen öğretmene bir eksik olup olmadığını sormalıyım diye düşünerek zilin çalmasını bekledim.

Çocuklar sınıftan çıktıktan sonra koridorun sonundaki öğretmenler odasına girdim. Dilruba hoca süt içerek telefonla konuşuyordu bu manzara beni hem şaşırtmış hem de gülümsetmişti.

Benim gülümsediğimi fark etmiş olacak ki süt kutusunu alelacele çöp kutusuna atıp gözlerini kaçırdı.
Ona eksik bir şeylerin olup olmadığını sorup odadan ayrıldım.

Zehra'dan sonra kadınlar ile iletişim kurmak benim için bir hayli zorlaşmıştı. Sohbet uzadığı takdirde kendimi kötü hissedip mide bulantısı baş ağrısı çekmeye başlıyordum. Bu yüzden  az önceki muhabbeti olabildiğince kısa tutup okuldan dışarıya çıktım.

Bugün son eksikler için ilçe milliyetime uğramam gerekiyordu. Öğlen namazından sonra yola çıktım. Milliyetime işlerim bittikten sonra çok sevdiğim bir arkadaşım ile buluşup sahil kenarında balık ekmek yiyip sohbet ettim.

Kasabaya gidene kadar birkaç alışveriş merkezine uğradım. Kasabaya vardığım zaman yatsı vaktiydi. Namazı kılıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Ertesi gün dersler bitince dün ilçeden getirdiğim saatleri ve panoları sınıflara asmaya başladım. Dilruba hocanın sınıfına girdiğimde hala eve gitmediğini gördüm.

Bugün de bir şeyler yiyordu "Bugün süt içmiyorsunuz sanırım" dedim der demez pişman olup içimden "Salak mısın sen oğlum Ertuğrul? Sanane ister içer ister içmez ne boş boş konuşuyorsun" diyerek kendimi azarlamayı ihmal etmedim.

Bazen böyle saçma hareketlerde bulunabiliyordum. Kadınlarla aynı ortadayken ne yapacağını ne söyleyeceğini bilmez birisi olabiliyordum.

Dilruba hoca gittikten sonra sınıflardaki işlerimi bitirdim. Kapıları örterken masanın üzerindeki dosyayı fark ettim. Elime alıp incelemeye başladım. Dedemden hikayeler yazan ince bir kitapçık vardı içinde. Diğer sayfalarında ders planları ve birkaç şiir vardı derken gözüme bir şiir ilişti;

“Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.

Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.”

Bu şiir biraz garip hissetmeme sebep oldu.
Sahiden heybemde hiç umut var mıydı yarına dair?
Yeniden umut edebilir miydim onca yaradan sonra...
Düşünceler beynimi istila ederken dosyayı kapatıp elime aldım.

Dilruba hocanın kapısının önüne gidince telefon ile arayıp aşağıda olduğumu söyledim.

Mahcup bir şekilde merdivenlerden inip zahmet verdiğini söyleyip özür diledi. Düşünceli biri olması güzel bir şey diye düşündüm.

Tam arkasını dönüp gideceği sırada annemin bana Ertuğrul diye seslenişi ile dehşete kapılmış bir yüz ifadesiyle tekrar bana dönüp
"Siz Cemil Amcanın oğlu musunuz?" diye sordu.

"Evet" cevabımla nutku tutulmuş olacak ki şaşkın gözlerle bana bakmaya devam etti.
Sanırım bilmiyordu bunu, oysa ki her gün bizim evde onun muhabbeti dönüyor annem dilinden adını düşürmüyor diye düşündüm.

---

Selamun Aleyküm Sevgili "Kırlangıç Kasabası Sakinleri" ♡

Bu gece sizlere 4. Bölümümüz ile geldim ~

Umarım bu bölümde çok beğendiğiniz bir bölüm olur.

Yazarınız bu bölümü yaptığı tren yolculuğu sırasında yazdı~
Şuan huzurlu bir yolculuk yapıyorum inşallah hikayemize de bu huzurdan biraz da olsa serpiştirebilmişimdir~

Bu bölümde Dilruba'mız, Ertuğrul'umuzun Cemil Amcanın oğlu olduğunu öğreniyor~

Bundan sonra sıklıkla ikilimiz arasında bol tebessümlü, güzel diyaloglar geçecek.

Destekleriniz için teşekkür ederim. Bolca yorum bırakmayı unutmayın lütfen~

Hayırlı bereketli geceler.
Allah'a emanet olun ♡

Continue Reading

You'll Also Like

6M 406K 46
Ceylin, kendi içinde yaşayan, dış dünyayla ilişki kuramayan, tek dostu kitaplar olan bir üniversite öğrencisidir. Hayata dair beslediği tek sevgi ken...
3.8M 201K 97
Fırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...
66.2K 4.2K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.
6.1K 252 5
Viranşehir köyünde zamanında halka zulmeden adamın katil oğlu ile ansızın onun kapısını çalan masum güzel lalin ~ Efkan ve lalin