Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 50

9.7K 679 17
By whysoserious46

"Anlatmayacak mısın?" diye sordu Tom.

"Ethan'ın burnuna bakar bakmaz. " dedim Ethan'a eğilmesini işaret ederken. Ethan bezi burnundan çekti, kırılmış olmalıydı sola kaymış görünüyordu. Elimi burnuna değdirdiğimde irkildi. Oturtturmak zor olacaktı, kemiklerde de hasar vardı sanırım. Sanırım birçok defada da olduğu gibi anahtar kelimeydi. Burnunu sadece parmaklarımla hissederken ancak tahminde bulunabilirdim. Ama parmakları kadar zor görünmüyordu. "Otur. " dedim yanıma hafifçe vururken. Bacaklarını uzatıp yere oturduğunda bacaklarımı onun iki yanına atmış olacak şekilde üzerine oturdum. Kaşını kaldırıp bana baktı. "Ellerini omuzlarıma koymak isteyebilirsin. " dedim. Bana vurmasını istemiyordum, özellikle de karnıma. 

"Bunu nasıl yapacağını biliyor musun ki?" diye sordu ben burnuna dokunduğum sırada gözleri tekrar yaşarırken.

"Merak etme güzel yüzünü bozmayacağım. Kalem ya da benzeri bir şeyi olan var mı?" diye sorduğumda Ethan gerildi. Christina saçını topuz yapmakta kullandığı çubuklardan birini uzattı. Biraz inceydi ama iş görmek zorundaydı. "Ethan, parmağımı burnuna sokmak istemiyorum bu daha kolay olur. Kemikleri hizalamam lazım. " Ethan önümde otursa da beni tekmelemesinden korktuğum için bacaklarının üzerine oturuyordum ama yine de Tom'dan onu tutmasını istemeyi düşündüm bir süreliğine. Vazgeçerek parmaklarımı burnunun iki yanına yerleştirdim. İlk önce kıkırdak mı yoksa kemiğimi oturtturmam gerektiğini bilmiyordum ama fark etmeyeceğini ummaktan başka şansım yoktu. "Üç. " dedim kendi kendime. Kıkırdağı yerine yerleştirirken Ethan elleri omuzlarımı sıktı. Özellikle sol omzumdan ufak bir çıtırtı yükseldi. 

"Bir ve ikiye ne oldu?" dedi öfkeyle. Alnı benimkine değecek kadar öne eğilmişti. Yeni oluşan ter damlacıkları benimkine bulaşıyordu.

"Bebeklik etme. " dedim Christina'dan aldığım çubuğu burnuna iterken. Belki de o uzanırken bunu yapmalıydım ama artık çok geçti. Çubuk ilerleyince Ethan öğürdü. "Sıfır anestezi ile içimden metal kolon çıkardınız. Ethan, ölmezsin. " dedim hala omuzlarımı sıkmakta olan elleri titrerken. "Tercihen üzerime kusmazsan da sevinirim. " Kenardan bastırarak çubukla birlikte kemikleri yerleştirmeye başladım. Her seferinde vücudu sarsılıyordu.

Sonuncusunu yerleştirdiğimde gözlerinden yaş gelmişti. Son bir kez özür dileyerek ellerimi burnuna yerleştirip iyileşmesini sağladım. Geri çekilip çıkardığım işe baktım. "Başka renk değil. Bence başarılı oldu. " dedim üzerinden inerken.

"Eskisinden daha güzel olması beni şaşırtmalı mı?" dedi Teresa. Gerçekten de kazayla eski halinden daha düz bir burun yapmıştım. "Estetik ameliyat olursam beni iyileştirir misin? "

"Beni öldürmeye çalışmadıkları zaman söz veriyorum. " dedim Ethan'ın burnunu ellemesini izlerken.

"Teşekkür ederim. " dedi Ethan.

"Ben kırdım. O yüzden teşekkür edilecek bir şey yok. "

"Harika bir sol kroşe idi ama. " dedi Teresa. Tom başıyla onaylarken güldü.

"Ona bir şeyler öğrettiğime inanmanız için burnumu mu kırması gerekiyordu?" diye sordu.

Onlara planımı anlatmaya başladım. Teresa planın gereksizce karışık olduğunu savunuyordu. "Ethan'ın benim baştan beri sizden biri olduğuma inandırabilmesi için zamana ihtiyacı var. Tek seferde en fazla iki kişi olmasını riske edebiliriz. Ethan'ın beyninin patlamaması için."

"Tamam ama niye o barakada? Başka bir yer olmaz mı? Cam Bina'da bir oda bile olabilir."

"Orada işlerin çığırından çıkması daha olası. Şehir merkezine, dolayısıyla polislere çok yakın."

"Peki, mantıklı argüman. " dedi Tom arkasına yaslanırken. 

"Tek bir sorun var. Tom, Sandra'ya ne kadar güvenebilirsin?" Tom, Ethan'ın sorusu karşısında dondu kaldı.

"İlk gelenin Miles olması gerekli mi ki? En sona onu bırakabiliriz. " dedi Tom konuyu arkadaşından uzaklaştırmak için.

"Diğerlerini tekrar bize karşı çevirebilir ilk onun olması gerekli. " dedim özür dileyici bir bakışla. "Christina bir şeyi en fazla 65 saniye mi maddesellikten uzaklaştırabiliyorsun?"

"Daha önce de dedim ya. " diye çıkıştı Christina hala saçını düzeltmeye çalışırken. Ethan'ın burnuna soktuğum için doğal olarak geri istememişti.  

"Tamam, o zaman bu biraz sıkışık olacak. Hızlı olmak zorundayız. Ben buzdan bir hücre oluşturacağım. Miles bize geldiğinde Christina'nın yok ettiği hücre geri gelmeden onu oraya kıstırmak için sadece 65 saniyemiz olacak. "

"Tamam, bu biraz zor olacak ama yapılabilir. Sonra?"

"Sonra sen Miles'ın beynini yıkayacaksın. Ya da her ne yapıyorsan onu. Sonra Tom bizi oradan... Demir Saray'a götürecek. En hızlı kim koşabilir?" diye sordum. Tom ve Ethan doğrudan Tess'e baktılar.

"Ne yapmam gerek. "

"Bana başka bir kurucu söyleyin. Hadi ama, Ed ve Carl öldü. Martin, benim kurtardığım çocuk hala meclise dönmedi. Miles'ı da elersek ben başka kimseyi tanımıyorum. "

"Gani. " dedi Teresa. "İsagani. Onu bulup Demir Saray'a kadar beni kovalamasını sağlayabilirim. "

Onlara planın geri kalanını anlattım. Herkesi farklı yerlere çekip birbirlerini etkilememelerini sağlamak gerekiyordu.

"Çok önemli bir şeyi göz ardı ediyorsun. Ya tek başlarına gelmezlerse?"

"Miles benimle tek başına yüzleşmek isteyecektir. Tek gelecektir. En azından Sandra inandırıcı olduğu sürece. "


Planda anlaştıktan sonra dinlenmeye karar verdik. Ben hemen harekete geçmeyi önersem de onlar en azından ertesi günü beklemeyi ve bana biraz daha iyileşme şansı verme konusunda ısrarcı olmuşlardı. Haklılardı şimdi bile karnıma giren bir krampla banyonun yolunu tutmuştum. Ethan da arkamdan gelmeyi ihmal etmemişti. Gerçekten sınırlar konusunda bir konuşma daha hak ediyordu.

"Akşam yemeği yemedin. Aç olduğun için kıvranıyor olabilir misin?" diye sordu gerçekten de ben iki büklüm halde kıvranırken.

"Sanmıyorum. Niye olduğunu bilmiyorum. " dedim krampın rahatlamasıyla ayağa kalkarken. En azından kusmamıştım. Bu da bir şeydi. Çıkmak için adım atmıştım ama Ethan beni durdurdu. Banyo dolabından yeni gazlı bezler çıkardığında şaşırdım. Sonra buzdolabının içinden antiseptik şişesi çıkardı. "Bunları-"

"Benim işim değil, övgüyü sahiplenmek isterdim ama Tom laboratuardan dönerken getirmiş. " Önümde eğildi. Başı tam- Ah Tanrım. Nefesimi tuttum bu utandırıcı pozisyondan dolayı. "Şimdi bunu içeride de yapabilirim ama- " Elbisemi yukarı doğru sıyırırken. Sargıları çıkarması için... Nefesimi daha uzun tutabilirdim ama sargıları çıkarması için iç çamaşırımın içine... Hayır. Hayır. "Claire. " Ethan hareket etmeyi kesti rahatsız olduğumu fark edince. "Teresa'nın yapmasını ister misin? " Hayır, istemezdim. Pubik kemiğimin altından geçen sargılara dokunacak tek kişinin kendim olmasına yeğlerdim. Keşke bacağım falan kopmuş olsaydı da Ethan'ın nefesini şu an olduğu yerde hissetmek zorunda kalmasaydım.

"Kendim yaparım. " dedim elinden gazlı bezleri alırken. Daha çok çekmiştim o da ne yapacağını bilmez bir halde bana bakakalmıştı ama idare etmek zorundaydı. Ona arkamı döndüm. Gitmesini beklesem de hiç hareket etmedi. "Nefesini popomda hissedebiliyorum bari ayağa kalk. " dedim sinirle. Boğulur gibi bir ses çıkararak arkasına düştü, duşun camına sırtını çarptı. Hak etmişti. Oh olsun. Elbisenin arkasını indirerek sadece ön kısmını bir elimle topladım. Ama Sandra'nın sıkı sıkıya sardığı elastik bandajı çözmek tek elimle işkence gibi olmuştu. Ama şükürler olsun ki Ethan tekrardan kendisi yapmaya kalkışmamıştı. Kanlı bandajlar, Miles'ın yüzünden olmuştu hep, lavabonun içine düştü. Ama onlar olmadan daha rahat nefes aldığımı fark edince şaşırmıştım.

Ardından da tek elimle plasterleri sökmeye başladım. Ah, bu bile nasıl canımı yakıyor olabilirdi? Bir süre durmak zorunda kaldım. Canım o kadar yanmıştı ki gözlerimin önü kararmıştı.Kendimi öne doğru düşerken bulduğumda zar zor durdurdum kendimi aynaya kafa atmaktan.

Ardından yanaklarımın alev almasına sebep olan bir aydınlanma yaşadım. Bunlar Sandra'nın sargıları olamazdı. Miles onları parçalamayı başarmıştı. Sonrasında ben... Ben organlarımı yerinde tutmak için çarşaftan uydurma bir sargı yapmıştı. Bunlar...

Ethan'la aynadan gözlerimiz buluştu. Ah, hayır ya. Ağzımı açtım, ne söyleyeceğimi bilemeyerek. Ama kapının vurulması ikimizi de kurtardı. "Siz orada iyi misiniz?"

"E-evet. " Ethan'ın sesi boğuk çıkmıştı. Hemen boğazını temizledi. "Claire sargılarını değiştiriyor. "

"Tamam. Yardıma ihtiyacınız olursa haber verin. " dedi Teresa kapının diğer tarafından.

"Bana yalan söyledin. " dedim tekrar plaster sökme işine dönerek.

"Sana yalan söylemedim. Onlar gerçekten Tom'un getirdikleri. Sen baygınken aldıklarımız değil. "

"Yine de. "

"Sana yalan söylemedim, prenses."

"Bana öyle hitap etmemeni kaç kere söylemem gerek? Ahhh-" Bir bandı sökmek nasıl bu kadar işkence olabilirdi. Tekrar lavabonun üzerine eğildim. Yere bu şekilde düşmek istemiyordum. "Cidden bunu ne ile yapıştırdınız?"

"Suyla biraz ıslatırsan daha kolay çıkar. " dedi Ethan gülümsemesini bastıramayarak. Ben burada zar zor ayakta duruyordum o ise zevk alıyordu bundan. Şişeyi kafasına fırlattım. Ama havada yakaladı. Aptal. Suyu açıp elimi ıslattım ve plasterin üzerinde gezdirdim. Gerçekten de daha kolay sökülüyordu ama Ethan'a bunu dillendirip ona bu tatmini yaşatmak istemedim. Yine de kandan dolayı yarama yapışan gazlı bezi ayırmak canımı yakıyordu. Tekrardan lavaboya tutunca iç çekti. "Hadi ama prenses. Bırak da ben yapayım. "

"İyiyim. Kendim yapabilirim. " dedim dişlerimin arasından büyük bir inatla.

"Claire? " dedi bıkkın bir ifadeyle. Aynadan ona baktığımda burun kemiğini ovduğunu gördüm. "O bandajları sana kimin sardığını düşünüyorsun? " Bu konuşma işte yapmak istemediğim bir taneydi.

"Tess." dedim inanmayarak yaralarıma midesi bulanmadan bakamıyordu bile. Ama diğer ihtimal beni daha çok korkutuyordu.

"Cidden mi? İnandığın şey bu mu?"

"Beni utandırarak ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim yenilgiyle. Elbisenin tekrar dizlerime düşmesine izin verip ona döndüm.

"Yüzünün kızarmasını, ellerinin titremesini seviyorumdur belki, ha?"

"Berbat bir insansın."

"Biliyorum. " dedi tekrar dizlerinin üzerine çıkarken. "Yardım etmeme izin verecek misin?"

"Hayır. " dedim bana dokunması düşüncesi beni ürpertirken. Benim bile sınırlarım vardı. Daha önce yapmış olsa da- Hayır, hayır. "Gitmeni söylesem de gitmeyeceksin değil mi?" diye sordum gazlı bezin en son noktasına geldiğimde. Ethan başını hayır anlamında salladı. Elbisemi geri indirip iç çamaşırımı dizlerime indirdim. Ne diye bu kadar aşağıdan yapıştırmıştı ki? Aynadan beni görmediğinden emin olarak pubik kemiğimin üzerini kapayan gazlı bezi tuttum. Bir anda hepsini söküp attım. Gözlerimden yaş geldi. Aynada kırmızı kaslarımla karşılaşmak içimi rahatlatmıştı. Sadece eksik olanlar... "Rectuslarım yok. " dedim başımı ona çevirerek. Yeni oluşmaya başlayan ince kasların üzerinde elimi gezdirdim.

"Ne?" dedi kaşlarını çatarak.

"Six-pack görünümünü verenler var ya hani?" diye açıkladım. Tamamen iyileşmiş olmak için bir iki güne daha ihtiyacım vardı kesinlikle. Biraz önce ona fırlattığım antiseptiği bana uzattı. "Buna gerek yok bence."

"Vücudun enfeksiyonla savaşmazsa daha hızlı iyileşirsin." diye karşı çıktı. Nazikçe yapacak vaktim yoktu ayakta durmaktan yorulmuştum. Şişeyi karnımın üzerine boşaltınca tısladım. "Şu ana kadar yaptığın en mantıksız hareketti. Yanıyor değil mi?" Başımla onayladım.

Gazlı bezle kendimi kapattıktan sonra Ethan yavaşça sırtıma dokundu. Belimdeki gazlı bez hala duruyordu. "Bunun için yardım etmeme izin verir misin peki?"

"İyi." dedim iç çamaşırımı düzelttikten sonra elbiseyi tamamen göğsümün altında toplayıp öne doğru eğilirken. Eli beli dokunduğunda acı hissetmedim. Ethan elini ıslatıp plasteri çıkardı. Kanlı olmasına kanlıydı sargı ama o kan belimden gelmemişti.

"Demek ki Miles seni tekrar deşmese iyileşmiş olacaktın. " dedi beni döndürüp aynadan tamamen iyileşmiş arka tarafımı gösterirken. Bana gereğinden fazla dokunmamaya özen gösteriyordu. İyi ki. Hiçbir iz kalmamıştı. Geri kalan kısımla aynı renkte hiçbir şey olmamış gibi iyileşmişti. Silinmişti.


İçeri döndüğümüzde Tess neden bu kadar oyalandığımızı sorduğunda Ethan ise ona inatla kendim yapmak istediğimi anlattı. Tess hafifçe gülse de diğerlerinden bir ses çıkmadı. Ethan şimdi bana mesafesini koruyordu. Onu bir şekilde gücendirmiş miydim? Ona doğru yaklaşmaya çalıştığımda biraz daha kenara kaydı. Koluma dokunmakla... daha güneyde bir yerlere dokunması arasında fark vardı. Bunu nasıl görmüyordu? Yenilgiyle ondan uzaklaştım.

Gözlerim Christina'nın ayaklarına takıldı. Galiba onu ilk defa çıplak ayaklı görüyordum. Birkaçındaki nasılara, iki batık tırnak eşlik ediyordu. Neredeyse hepsinde iyileşmeye yüz tutmuş yaralar olsa da birkaç parmağı -mesela içe doğru dönmüş baş parmakları- yaraları iyileşse bile ayaklarının atlattığı badireleri gözler önüne sermeye devam edecekti. Uzun süre boyunca ayaklarını incelediğimi ancak Ethan beni hafifçe dirseğiyle dürtünce fark ettim. En azından bana dokunmuştu. Gözlerimi hemen kaçırsam da o ayaklarla işkence çekmeden nasıl yürüdüğü sorusu zihnimi işgal etti.

Dans etmek ayaklarına onu yapar. dedi Ethan. Bana küsmemişti. Derin bir nefes saldım. Acaba onu iyileştirmeme izin verir miydi? Ama Christina tüm zarafetiyle umursamazca banyodan buraya doğru yürürken yamuk parmaklarının bile onu etkilemediğini kanıtlıyordu. Teresa'nın yeşil gözlerinden saçılan bıçakların altında aynı zarafetle onun yanına oturdu. Tess o anda ilk defa o kadar küçük gözükmedi gözüme. Onu hep Ethan ve Tom'un kontrastı ile gördüğümden belki de kafamda minyatür gibi canlanıyordu. Hala Christina da ondan bir kafa boyu uzun olsa da tüm iç organlarını sığdıracak yeri olup olmadığını sorgulatmıyordu. Eli boynunun arkasına gitti. Gerginlik tiki. Haklıydı gergin olmakta. Planda her şeyin ters gitmesi mümkündü. Yara izinin olduğu yerle uğraşıyordu. Tamamıyla sadece bir kere görmüştüm sırtının aşağı yerine kadar kıvrıla kıvrıla inen bazı yerleri hiperpigmente olmuş bazı yerleri ise tıpkı boynundaki gibi beyaz kabartı halinde olan bir yara iziydi. Aiden pek iyi iş çıkartamamıştı anlaşılan. Ama Teresa'yı geri canlandırmayı başarmıştı.

Hepsinin üzerinde yaşamlarına ait izler vardı. Tom'un Ethan kırdıktan sonra biraz sağa eğik kaynamış burnu, Teresa'nın yara izi, Ethan'ın ustalık eserimi taşıyan mor renkli orta parmağı, görünüşe göre Christina'nın felaket halindeki ayak parmakları. Belki de daha başka yerlerde küçüklü büyüklü çizikler kesikler... Hepsi geçmişlerini ve şimdiyi, yaşadıklarını yansıtıyordu. Karşımdaki yer yer boyası dökülmeye başlamış duvar gibi. Var olduklarının kanıtı niteliğinde, üzerlerinde taşıyorlardı. Ethan'ın elinde arada sırada oluşan küçük kağıt kesitleri, ben ellerini iyileştirmeden önce parmak uçlarındaki nasıları Teresa'nın kollarında tırmalama izleri... Hepsi kimliklerini yansıtıyordu.

Bense bir uçurumun dibinde bulunmuş, işkence edilmiş, bir kaplan tarafından yüzüm koparılmış, devasa bir kolon tarafından impale olmuş olsam da vücudum da tıpkı beynim gibi bomboştu. Dümdüz. Bomboş bir sayfa olan zihnim her ne kadar yeni yazılarla dolsa da bana hiçbirini hatırlatacak en ufak bir şey kalmıyordu. Hiç yaşamamışım gibi. Hiç var olmamışım gibi. Okyanusun tabanına yazı yazmaya çalışıyordu bu dünya benim üzerime iz bırakmaya çalışarak. Hayatın üzerimde bırakmaya çalıştığı şeyler siliniyordu. Gösterip sorabilecekleri bir anım yok gibiydi. Ethan sadece mor renkli orta parmağı havada kalacak şekilde elini salladı.

"Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım sessizliğe gömülü odada.

"Benim üzerimde iz bıraktın. " Ah, düşüncelerimi o da duyuyordu doğru. "İnsanlar gösterip sorduklarında yalnızca benim anım olmayacak. " dedi yavaşça aynı parmağını kolumda gezdirirken. Bana tekrar dokunmaya başlaması beni rahatlatmıştı. Bacaklarımı kendime çekip ona doğru kıvrıldım. Karnıma giren bir sonraki krampta yüzümü ona gömdüm. Vücudum titrerken sadece saçımla oynamaya devam etti.

Seni sevdiğimi biliyorsun, değil mi?

Ne- Dizlerimi karnıma çektim ağrıyı biraz olsun azaltır umuduyla.

Gece bana beni sevdiğini söylediğinde sana geri söylemedim.

Zorunda değilsin. Benim hissettiklerimi bil yeter.

Biraz önce sana seni sevdiğimi söyledim ya Claire. Şu noktada bu sadece birimizin hissettikleri olup diğeri de onu dile getiriyor olabilirdi. Duygularımızı uzun zamandır pek birbirinden ayıramıyorduk.

İyi misin? diye sordu dakikalardır canımı daha az yakacak bir pozisyon bulma ümidiyle kolunun altında kıvranıyor olsam da. Canımın yanmasının verdiği sinirle omzunu yumrukladım. Yapabileceğim bir şey var mı? Diye sordu ben bana kızmasını beklerken. Birazdan geçecekti sadece dişimi sıkmalıydım. Daha yumuşak bir el omzuma dokunduğunda Ethan göğsüne gömdüğüm başımı kaldırdım. Tess elindeki kupayı bana uzattı. Hazır çorbalar mikrodalgada düzgünce ısıtılabilen nadir şeylerden olduğu için belli bir süredir ana besin maddemiz haline gelmişti. Kupadaki mantar çorbasından yayılan koku midemi alt üst etse de kupaya ellerimi sardım.

"Kendini aç bırakman bir işe yaramıyor." dedi Teresa çorbadan içmemi beklerken. Ama kramp hala gitmemişti ve ellerim kupanın etrafında kasılmak dışında bir şeye yaramıyordu. "Rahatlamaya çalış. Yarın için gerginsin, biliyorum, hepimiz öyleyiz ama kendine işkence etme." Ethan'ın saçımda gezdirdiği elini tutup çekti. Sonra belime yerleştirdi. "Onu biraz rahatlatmaya çalış. "

Çorbayı yarısına kadar bitirebilmiştim ama arada gelip gitmeye başlayan kramplar beni rezil bir hale sokmuştu. Teresa haklıydı yarın için gerginliğimden de kaynaklanıyor olabilirdi tüm bunlar.

"Daha iyi misin?" dedi Ethan beni biraz hareket ettirmeye çalışırken. Sızlandım. "Bu- Bu sana iyi geliyor mu?"

"Hayır. " dedim gerçekten de sırtımı ovalaması bir fark yaratmıyordu.

"Neden bir şey söylemedin?"

Bana dokunuyor olman hoşuma gidiyor da ondan.

Manyaksın sen. 

Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 156 13
Birbirlerinden nefret eden iki gryffindor genci. Öğretmenlerin artık ikisinin kavgalarından usanması sonucunda artık yapabilecekleri bir şey yoktu. T...
platonik (ÇT) By ...

Science Fiction

174K 10K 108
Yeni başladığın okulda kimsenin konuşmaya cesaret edemediği sadece okulun zorbalarıyla takıldığı çocuğu ilk gördüğün an aşık olup yılarca plotonik ol...
133K 557 12
Fantezi Hikayeleri (Bilimkurgu - Fantastik - Doğaüstü)
778K 29K 43
"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana h...