Save Me | TAEKOOK |

By Glasting_

5.8M 330K 2.2M

'' Ateşe merak duyan 4 kelebeğin hikayesini bilir misin? '' TaeKook__VKook More

|Korkak|
|Kabuslar|
|Poker face|
|Sessiz çığlıklar|
|Ceza|
|Karşılık |
|Anka kuşu|
|Cehennem |
Kurtar beni..
|Güven |
|Geçmiş|
|Whalien 52|
|Kontrolsüzlük|
Ruh eşi..
|Kelebek|
|Değişim|
|Girdap|
|Karların düştüğü ilk gün|
|Küçüğüm|
|Plan|
Birbirimizindik..
4 kelebek hikayesi..
|İlk yalan|
|Kibrit çöplerinden yapılmış sığınak|
|Deniz feneri|
Fırtına öncesi...
Kırmızı başlıklı kız?
Ressam..
Oyun..
Euphoria | Kalopsia
Cinayet..
İntikam..
|Fanustaki kırmızı gül|
|Geçmişteki masum beni bul|
|Yalancının yarattığı kalopsia|
|Kendine ihanet|
|Kaderin en acımasız cezası|
|7 günlük ömür |
|İstenilen Cesaret|
|Sen ateştin, ben ise bir kelebek|
| Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar|
| ?¿ |

|Kar|

113K 6.5K 70.3K
By Glasting_

Medyayı kesinlikle ama kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum. Resmen hayalimde yarattığım Jungkookla örtüşüyor 🖤

İyi okumalar..

" Canım?"

Kapıdan seslenen Jungkookla bir ipin birbirine dolanması gibi karışmış olan düşünceli gözlerimi ona çevirdim.

" Başlayalım mı?"

Hala ona donukça bakarken kafamda tek bir soru vardı.

Jungkook bu oyunun neresindeydi?

__________

" Taehyung?"

Yutkunup kendime gelmeye çalışarak ayağa kalktığımda garip bir şekilde bana bakmaya başladı.

" Sorun ne?" Derken silkelenip gülümsemeye çalıştım.

" Sorun-.. yok."

Bir süre emin olmak istercesine baksada bir şey demedi.

" O halde başlayalım." Dediğinde onaylayıp yavaşça oraya doğru yürüdüm. O da önüne dönüp ofise doğru yürürken arkadan onu süzdüm.

Esnek kumaş bir pantolon ve beyaz hafif bol bir gömlek giymişti. Saçları hala ıslaktı ama o bunu pekte takıyor gibi durmuyordu. Ofise girmeden önce bana bir terlik verdiğinde alıp çıplak olan ayaklarıma geçirdim. Geçmem için yol verdiğinde içeri girdim. O da kapıyı kapatıp arkamdan geldi.

" Kanepeye geç." Dediğinde bir şey demeden kelebek tablosunun altında ki kanepeye oturdum. Jungkook masasının üzerinden bilgisayarını alıp gelirken onunla ne yapacağımızı tahmin ediyordum.

Bilgisayarı sehpaya bırakıp karşıma bir sandalye çekerek oturmuştu. Yüzünde ki ciddiyetlik tek kaşımı kaldırmama neden olmuştu. Çünkü sanki karşımda ki kişi Jungkook değilmiş gibiydi.

" Konuşmakta zorlanıyorsun ama yine de konulabildiğin kadar konuşmak istiyorum. Ve konuşurken karşında sevgilin değil de bir doktor varmış gibi düşünmeni istiyorum." Dediğinde gözlerimi kırpıştırdım şaşkınlıkla. Ama benden cevap beklediğini gördüğümde kafamı salladım.

" Pekala.. geçmişinden, annenden, ona olan nefretinden ve tensel sorunlarından bahsetmiştik. Peki.." deyip gözlerini gözlerimde gezdirdi.

" Şuan nasıl hissediyorsun?"

" Anlamadım?" Dedim kaşlarımı çatarak.

" Yani.. Hayatında bir şeyler değişti. Ve duygularının da değiştiğini hissediyorum. Mesela dün.. Dün o herifi gördüğün an panik atak geçirirsin sandım ama olmadı. Güçlü bir şekilde içeri girdin. Ağlamanın güçsüzlük olduğunu söylemiyorum ama Jiminle yaşadığın sorundan sonra ağlamamıştın. Sen sesini göz yaşlarıyla duyurmadan yana olan bir insansın. Ama yapmadın. Bir şeylerin değiştiğinin farkında değil misin cidden?"

Afallayarak ona baktım. Söylediği şeyleri yaptığımın farkında bile değildim ama galiba öyleydi. Dediği gibi her halta ağlayan bir insandım. Bir erkeğe göre fazlasıyla göz yaşı döküyordum ve bu beni rahatsız ediyordu. Ama Jimin'in karşısında bunu yapmamıştım. Veya dün içeri girerken bir sorun yaşamadan girmiştim.

Ama o olmasaydı da böyle bir şey yapabilir miydim ki?

" Ben.. Bilmiyorum. Sen-.. vardın hep. Sen olmasaydın-"

" Hayır Taehyung. Bu sefer ki farklıydı." Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Farklı olan neydi bilmiyorum ama kendimi güçlü falan hissedemiyordum. O olmasaydı yapamazdım büyük bir ihtimalle. Düşüncelerimden sızan kırıntıları dilime döküldüğünde mırıldandım bilinçsizce.

" Ben.. güçlü birisi- değilim. Ben- çirkin ve kirlenmiş birisiyim."

Söylediğim şeyle kaşlarını çattığında gözlerimin içine baktı. Derin bir nefes bırakıp ayağa kalkmıştı. Beni de elimden tutup kaldırdığında içeri doğru götürmeye başlamıştı. Ne yaptığına anlam veremediğimde beni yatak odasında ki boydan aynanın karşısına getirip durdurmuş ve arkama geçmişti.

" Bak. Kendine bir bak." Derken anlamaz bir şekilde ona baksamda bakışlarımı yansımama çevirdim.

" Saçlarına bak. Saçlarının hafif esmer teninle olan ahengine bak. Burnunun o güzel yüzünde nasıl da hoş durabildiğine, kırmızı dudaklarının yüzünde bir gül gibi açılışına bak. Gözlerine bir baksana Taehyung." Derken saydığı her yerde gözlerim geziniyordu. Bakışlarımın son durağı gözlerim olurken arkamdan ellerimi tutmuştu.

" Seni ilk gördüğüm gün gözlerinde öyle bir ifade görmüştüm ki.. o kadar saf.. o kadar berrak ve temiz, sana sahip olmak istedim. Güzelliğin bana da yansısın istedim. Senin kadar güzelleşmek istedim. Ve bunun kalbinden gelen duyguların yansıması olduğunu biliyordum." Derken gözlerimi buğulanmıştı.

Yavaşça önüme geçtiğinde bile ellerimizi ayırmamıştı.

" Her şeyden öte.. Bedenlerin önemi yok Taehyung. Ruhun hala tertemiz. Bir ay kadar, bir yıldız kadar parlak ve güzel. Bedenine iğrenç bir şekilde uzanan eller temiz ruhun karşısında acizler."

Gözlerim dolu bir şekilde onu dinlerken bir elini kaldırıp yanağıma koydu ve gözlerime baktı.

" Öyle olmasaydı, bu kadar güzel bakmazdın zaten."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim, gözlerimden bir kaç damla yaş istemsizce süzülürken beni çekip kollarının arasına almıştı.

Hayatımda ilk defa böyle şeyler duyuyordum. Bunlara duymaya ihtiyacım olduğunu bile düşünmüyordum ama duyduğum şeyler.. Gerçekten de duymaya ihtiyacım şeylerdi. Mutluluktan beni ağlatışlarının kaçıncısıydı bu? Kaçıncısıydı beni böyle özel hissettirişlerinin? Bilmiyorum ama benim hayatıma girmiş olan en büyük şanstı. En büyük mutluluk nedeniydi.

" Sen güçlü birisisin. Her şeyinle güçlü olmayı bilen birisisin Taehyung."

Kafamı sallayıp ondan ayrıldığımda göz yaşlarımı silip gülümsedim. Ellerimi yavaşça çekip bu görevi kendi yerine getirdiğinde konuştu sakin bir sesle.

" Güzel ruhunu özgür kılmak istiyorsan kimsenin senin üzerinde hakimiyet kurmasına izin verme. Korkma. Ama ruhuna özgürlük katacak insanları da bırakma. Jimin gibi, Mark, Yoongi veya Diğerleri gibi." 

Göz yaşlarımı silip ellerini indirdiğinde gözlerime baktı gülümseyerek. " Sen güçlüsün."

" Ben.. güçlüyüm."

" Sen çok güzelsin."

" Ben çok.. güzelim."

" Ruhun.. ve sen çok temizsin." Derken göz kapakları titremişti.

" Ruhum ve-.. ben çok temizim."

Sessizlik olduğunda göz gözeydik. Gözlerinden gelen güç o kadar kuvvetliydi ki söylediği her bir kelime düşüncelerime aktarılıyordu. Benliğime yeni bir benlik katıyormuş gibiydi. Ve yeniden bir kimlik yaratıyormuşum gibiydi. Bu hissettiğim şey ise büyük bir güç yaratıyordu bende.

Bakışlarını çekip ellerimi yeniden tuttuğunda sıkıca ellerini tuttum ve içeri yürümeye başladık. Beni kelimelerine bu kadar kolay inandırması çok garipti ama bunu yapabiliyordu. Bunu yapabilen tek kişi de oydu.

Kanepenin olduğu kısma oturmamı sağladığında yeniden koltuğa oturmuştu. Arkasına yaslanırken biraz yerimde dikleşip oturdum. O bu halime gülümsediğinde bende gülümsedim.

" Pekala.. umarım söylediklerim bir şeylerin farkına varmanı sağlamıştır-"

" Jungkook.. Düşüncelerimi. Bir bakışınla.. veya-.. kelimelerinle bile.. değiştire-biliyorsun."

Yutkunduğumda derin bir nefes alıp verdim ve zorlukla devam ettim. " Bunu.. sadece sen yapabiliyorsun. O yüzden-.. devam et."

Yeniden yutkunup ona baktığımda gülümsedi.

" Sana artık beni doktorun olarak düşün demek istemiyorum çünkü bunu bir türlü beceremiyoruz. Cidden artık tedavilerini nasıl ilerlettiğim hakkında bir fikrim yok. Sorgulayamıyorum bile. Ama eğer dediğin gibiyse bunu duymak güzel. Çünkü bu şekilde olması belki de.. tedavi etkilerinde hız kazandırabilir."

Sesinden bir halt anlamasamda kurduğu cümlelerden karmaşık hissettiğini anlamıştım. Bu durumdan memnun gibiydi ama sanki değil gibiydi de. Bilemiyorum ama hayatımda bu denli etkili olması bu yönden bana göre çok iyi bir şeydi.

" Her neyse.. söylediğinden yola çıkarak az önce söylediğim şeylerin gerçekliğinin farkında olduğunu düşünüyorum?"

" Evet."

" Ne yapman gerektiği konusunda hangi haritaya bakman gerektiğini de bildiğini biliyorum. Sana yol göstermeyeceğim bu konuda. Yolu kendin bulacaksın ama şu.. cinsel tiksinti bozukluğun ve erektil disfonksiyonun konusunda bana ihtiyacın olacak."

Gerilmem gereken kısma gelmiştik sanırım.

" İlacını içtin mi?"

Kafamı salladığımda kaşlarını çattı. " Kaç tane?"

" Bir tane." Gözlerini devirip ayağa kalkmıştı.

" Bekle burada geliyorum." Derken yatak odasına gittiğini ve oradan da mutfağa geçtiğini tahmin ediyordum. Çünkü kesinlikle bir tane veya iki tane  daha almamı isteyecekti. Ki zaten vücudumda pek bir değişiklik hissetmiyordum. Sanırım dozajı düşük derken yalan söylemiyormuş.

Kısa bir süre içinde bir şişe su, bardak ve ilaçlarla geri gelmişti. Karşıdaki tek kişilik kanepenin yerine yanıma oturduğunda ilaçtan bir tane çıkarıp bardağa su doldurup vermişti.

" Şimdi.. öncesinde sakin ol. Görüceğin şeyler mideni bulandırabilir veya seni rahatsız edebilir ama bakış açını değiştirmeni istiyorum." Derken tek kaşımı kaldırdım.

" Aşkla birbirlerine yaklaştıklarını düşün."

" Bunun.. bir yararı-nın olacağını. Sanmıyo-rum."

" Yargılarını kır ve şöyle düşün. Beni öpmek.. Seni nasıl hissettiriyor?"

Sorduğu soruyla duraksadım. Pekala.. bunu gerçekten söylememi benden istedi mi? Çünkü cidden beklenmedikti.

Ben hala garipserken o cevap istediğini belli edercesine tek kaşını kaldırdı. Derin bir nefes alıp verdim.

" Bilmiyorum.. bu garip ama.. hoşuma-.. gidiyor."

" Garip demenin sebebi bu konuda, maalesef ki sende yaratılmış yanlış algılar. Hoşuna gitmesi ise içinde bir yerlerde bana olan ilgin ve beni istiyor oluşun."

Kendinden emin cümleleri dengemi şaşırmama neden olduğunda tek kaşımı kaldırıp ona baktım.

" Olması gereken de bu zaten. İki kişi arasında bir sevgi varsa çekimde vardır Taehyung. Buna da şehvet diyoruz. Ama senin lügatında bu iğrençlik gibi görünüyor. Dokunmak, öpüşmek, çıplak kalmak, kendine dokunmak veya seks yapmak."

Kafasını sağa sola sallayıp devam etti. " Bunlar istek doğrultusunda oluşuyorsa normal ve hatta inan bana harika bir şey." Dedi hafifçe gülümseyerek.

" Her neyse. Şimdi ilacını iç ve açacağım videoya odaklan."

Derin derin nefesler almaya başladığımda Jungkook tuttuğu elimi bırakıp sehpaya bıraktığı bilgisayarını alarak açmıştı. Ben ise o sırada söylediği şeyleri düşüncelerime aşılamaya çalışıyordum ama olmuyordu maalesef. Her defasında yaşadığım iğrenç şeyler aklıma doluyordu ve bu mide bulantılarımı arttırıyordu.

Jungkook bir kaç bir şey yapıp bir görüntü açtığında oraya bakmayı kesip odada gözlerimi gezdirdim.

" Ekrana bak Tae." Dediğinde bile bakmayı reddetmiştim. Ama birden kucağıma koyduğu bilgisayarla duraksadığımda bakışlarım oraya kaydı ve hemen ardından ona.

" Ekrana bak birtanem. Hmm?"

Yüzündeki ifadeyi anlayamasamda ona baktım bunu istemediğimi belli ederek. Kafamı sağa sola salladığımda yaklaşıp dudaklarımı öptü. Geri çekildiğinde yakın mesafeden fısıldadı.

" Ekrana bak."

Göz kapaklarım titrerken dudaklarıma değen sıcak dudakları kafamı allak bullak etmişti. Hiç bir tepki vermeden bakışlarımı ekrana çevirdim zorla ve tereddütle. Ekranda gördüğüm kişilerle gerildiğimde bir yandan bunların neden erkek olduklarını sorguluyordum.

Jungkook başlattığı anda adam kendisine göre kısa olanı duvara ittirip öpmeye başlamıştı. Lanet! Neden bu kadar hızlı bir giriş olmuştu ki?

Kaşlarımı çattığımda yutkunup gözlerimi orada tutmaya çalıştım. Öpüşmenin çıkardığı şeyler kulağıma dolarken kısa olan diğerinin üzerini çıkarmaya başlamıştı. Uzun olan adam gömleğini çıkarıp bir kenera attığında kısa olanın üstünü çıkardı. Ve yaklaşık yarım dakikanın içinde sadece boxerla kaldıklarında uzun olan adam kısa olanı kucağına alıp odanın ortasında ki yatağa götürdü. Onu yatağa atıp üzerine çıkıp sert bir şekilde öpmeye başladığında derin derin nefesler alıyordum.

" Sakinleş.." Jungkook'un fısıltıları kulağıma dolarken onu duyamadım bile. İğrenç hissediyordum. Aklıma iğrenç şeyler geliyordu ve bu düşünceleri durduramıyordum.

Adam uzun öpüşmelerinin ardından altında ki kısa olanın boxerını çıkardığında midem çalkalanmıştı.

" Jungkook-.."  zorlukla konuştuğumda Jungkook durdurmuştu videoyu. Ona baktığımda ellerini yüzüme koydu.

" İyi misin?"

Bir tepki vermediğimde kötü olduğumu anlamıştı.

" Sakinleş tamam mı? Rahat ol. İkisi de bunu istiyor. İkisi de birbirlerine dokunmaktan rahatsız değiller."

Kafamı sallayıp bu yaptıkları şeyi kötü bir şey olmadığını kendime söyleyip durdum. Jungkook bir süre daha bekledi.

" Hazır mısın?"

Hazır değildim ama bunun için uğraşmak ve gidebildiğim yere kadar gitmek istiyordum. Yutkunup kafamı salladığımda devam ettirmişti videoyu.

Birbirlerini sesli bir şekilde öperken arada ki inlemeleri mideme giren kramplar sokuyordu. Diğeride boxerını çıkarıp çırılçıplak kaldıklarında gözlerimi kapatmak istedim ama devam ettim izlemeye. Adam parmaklarını kısa olanın deliğine gönderdiğinde altındaki adam inlemişti yüksek bir sesle. Kaşlarımı çatıp ne zaman biteceğini düşünürken inlemeler kesilmiyordu. Derin derin nefesler almaya başlarken bir kaç dakikanın içinde adam parmaklarını çıkartıp kendi cinsel organına koyarak çekiştirdiğinde ağzımdan kaçan öğürmeyi durduramamıştım.

Jungkook hızla bilgisayarı kapattığında ona bakamamıştım. Kendimi iğrenç hissediyordum. Jungkookla olan yakınlığımızdan dolayı zorlanarakta olsa izleyebilirim sanmıştım ama.. hayır. Yapamıyordum.

Ondan ses çıkmazken derin derin nefesler alıp mide bulantımı bastırmaya çalışıyordum. Büyük bir ihtimalle kızgın olmalıydı.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde beni izlediğini görmemle ne yapacağımı bilememiş ve sadece gözlerine bakmıştım. Bakışlarının derinliği karşısında duraksadığımda dili çenesinde gezindi ve kaşlarını çattı.

" Sikeyim böyle işi.."

Anında hızla yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma bastırdığında şaşkınlıkla durdum.

Ama o dudaklarımı esir almıştı bile. Üst dudağımı sertçe öpmeye başladığında elini belime koydu. Ellerim kendiliğinden omuzlarına yerleştiğinde onu ittirecek gibi oldum ama sonra duraksayıp dudaklarına karşılık verdim. Beni geriye doğru iterken kalbim hızla çarpıyordu. Üzerime çıkıp öpmeye başladığında elleri tişörtümden içeri girmişti.

Dudaklarımızı sesli bir şekilde ayırdığında gözlerimi açıp ona baktım. Göz göze geldiğimizde büyük bir ateşle bana bakıyordu. Bakışları karşısında nefesimi tuttuğumda tişörtümün uclarını kavradı ve yavaşça yukarı doğru sıyırdı. Bunu yaparken bir kere bile gözlerini gözlerimden çekmedi.

Tişörtü başımdan çıkarıp bir kenera attığında karşısında yarı çıplak kalmıştım. Tekrar yaklaşıp beni öpmeye başladığında gözlerimi kapatıp alt dudağını dudaklarım arasına aldım. Bütün vücudumdan bir ısı yayılırken az önceki iğrenmenin ötesindeydim. Bu farklıydı. Çok farklıydı.

Dilini ağzımdan içeri gönderdiğinde anında dilimi ıslak diliyle buluşturdum. İstemsizce mırıldandığımda hırlamaya benzer bir ses çıkarıp dudaklarımı vahşice öpmeye başladı. Öpüşüne karşılık vermeye çalışırken birden kendini bana sürttüğünde hissettiğim sertliğiyle derin bir şekilde ağzına doğru inlemiştim.

" Aghh!"

Dudaklarımızı ayırıp onu ittirdiğimde geriye gitmişti. Tanrım.. az önce ben inlemiş miydim?

Nefes nefese kalmış bir şekilde birbirimizin siyahlıkla yanan gözlerinin içine baktık.

Kızarmış dudaklarını yalayarak geriye çekildi ve üzerindeki tişörtü çıkardı. Neler olduğuna anlam veremediğimde boğuk ve derinden gelen sesiyle konuştu.

" Madem sadece bana zaafın var ve seni bu denli etkiliyorum, o halde sadece beni izle." Derken pantolonun düğmesini açmıştı. Şokla ona bakarken kendini geriye çekip fermuarı indirerek bacaklarından sıyırmıştı. Kalbim hızla çarpmaya başladığında yutkundum.

" Jungkook-.."

Ağzımdan çıkan mırıldanmaları takmadı bile. Pantolonu bir kenera atarak birden elini boxerına atıp onu da çıkardığında donmuş bir şekilde kaldım.

Kalbimin sesi kulaklarımda çınlıyordu adeta. Düşüncelerim ise durmuş kalmış gibiydi. Şokla donmuştum resmen. Tepki veremiyordum veya başka bir şey yapamıyordum.

O ise kendini geri yaslayıp gözlerini bana çevirdiğinde ağzımı açtım bir şeyler söylemek için ama tek yaptığım boş havanın içeriye girmesine izin vermekti.

Bakışları hala gözlerimdeyken elini sertliğine getirdi. Gözlerimin odağı, elleri olurken kalbim iki katı bir şekilde atmaya başlamıştı. Elini büyük ve sertleşmiş penisinin üzerinde gezdirdi ilk sonra ucuna geldiğinde parmağını yarığın etrafında gezdirip sulanmasını sağladı. Derin derin nefesleri kulağıma dolduğunda bakışlarım kısa süreliğine ona kaydı ama gözlerinin odağının hala ben olduğumu gördüğümde yutkundum.

Büyük bir sıcaklık üzerime bindiğinde terlemeye başladığımı hissediyordum. Bakışlarım yeniden hareket eden ellerine kaydı. Beyaz elleri şertleşmiş olan penisini kavradı ve diğer elini de işin içine koymuştu. Bir eliyle elini ileri geri hareket ettirirken diğer eliyle toplarını eline almıştı. Nefeslerim titrerken bakışlarım yüzüne kaydı. Alnından akan terler siyah saçlarını ıslatıyordu ve bu resmen görüntüsünün güzelliğine güzellik katıyordu.

İnlemeye başladığında elini hafif hızlandırmıştı. Nefesleri ortamın yoğunluğunu arttırırken nefes alamıyormuşum gibi hissediyordum.

" Aghh! Siktir!"

Boğuk sesi kulaklarımda yankı bulup beynimden içeri sızarken gözlerim bir an olsun üstünden ayrılmıyordu. Ayrılamıyordu.

" Ahh.. Taehyung!"

Adımı inlediği anda kasıklarıma kramp girmesiyle duraksadım. Ne oluyor böyle?

Kasıklarımdan aşağı doğru hareket eden şeyle alnımdaki teri sildim. Bakışlarım hala Jungkooktayken o elini ileri geri hareket ettiriyordu. Kaşları hafif çatıktı ve dudaklarını aralık bırakmış bir şekilde nefes alıp veriyordu. Göğsündeki ve yüzündeki terler parlarken gözlerimi ondan alamıyordum. Tanrım..

" Agghh!-"

Sert ve erkeksi inlemeleri gittikçe artarken başımın döndüğünü hissediyordum ama gözlerimi ondan da çekemiyordum. Yutkunup ona bakmaya devam ederken vücudum resmen ter içinde kalmıştı. Kalbim resmen vücudumun her yerinde atıyordu.

Beni ne kadar etkilediğinin farkında olmadan nefesleri sıklaşırken el hareketleri hızlanmıştı. Son kez kendini çekmiş olmalı ki birden meniler yüzüme sıçramıştı.

Gözlerim kocaman açılırken menilerinin yarısı penisinin etrafına akmıştı. Yanağımdan dudaklarımın üzerine süzülen ılık sıvıyla donup kalmışken Jungkook kafasını yana yaslayarak baygın bakışlarını bana çevirdi.

Derin derin nefesler alırken çarpık bir şekilde gülüp yerinden doğrularak bana yaklaştı ve yüzümden akan menisini yalamıştı. Sıcak dilinin değdiği yerler yanarken dudakları dudaklarıma gelmişti. Öpmeye başladığında ağzıma gelen tatla inleyip ona yaklaştım ve ellerimi boynuna dolayıp hızla dudaklarına yapıştım.

Neler oluyordu bilmiyorum ama ondan ayrılamıyordum. Doğru düzgün düşünemiyordum bile. Ve lanet olsun ki kasıklarımdaki sızılar artmaya başlamıştı.

Alt dudağımı emip birden ısırdığında inleyerek ondan ayrıldım.

" Ahh!" Kasıklarımdaki kramplar artarken Jungkook kaşlarını çattı.

" Taehyung.. sorun ne?" Derken gözlerimi kapatıp yine inledim acıyla. Jungkook geriye çekilirken endişeli gözlerle bana bakıyordu.

" Taehyung neler oluyor? Sorun ne-" bakışlarının odağı değiştiğinde gözleri ilk kısılmıştı ve sonra gülmüştü. Sinir olup baktığı yere baktığımda önümdeki şişliği görmemle gözlerim büyüdü.

" Tanrım-.. bu da- ne?!"

Çıkışımla birlikte Jungkook yine gülüp hafif geriye çekildi.

" Tebrikler sevgilim. İlk ereksiyonunu olmak üzeresin."

Ben acıdan sızlanırken söylediği şeye anlamaya çalışıyordum ama o kadar acıyordu ki resmen beynim dağılmış gibiydi ve ağlamak istiyordum.

" Jungkook-..ahh! Acıyor.." derken sesim ağlarmış gibi çıkmıştı.

Jungkook gülüp elini pantolonumun düğmesine götürdüğünde onu durdurmuştum. Yüzünde ki gülümsemeyi silip gözlerime baktığında gözlerimi kırpıştırıp yavaşça geri çektim ellerimi.

" Ahh.. T-tanrım!"

Düğmeleri tek tek açarken inleyip duruyordum acıdan resmen. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda Jungkook pantolonu bacaklarımdan sıyırmıştı. Bakışlarım gözlerini bulduğunda izin istermiş gibi gözlerime bakmasıyla kafamı salladım. Soğuk elleri sıcaktan kavrulmuş tenime değdiğinde inlememek için dudaklarımı ısırarak onu izledim.

Kaşları yavaşça çatılırken yüzünü bir ciddiyet sarmıştı. Boxerı yavaşça aşağı çektiğinde bile hala onu izliyordum. Bacaklarımdan çıkan boxerla Jungkook bakışlarını bacak arama çevirmişti. Tek kaşı kalktığında dudaklarını yalayıp derin bir nefes bıraktı ve yavaşça bakışlarını bana çevirdi.

" Bunu her ne kadar ağzımla halletmek istiyor olsam da.. üzgünüm. Yapamam. Öğrenmen gerekiyor." Derken elimi tutmuştu. Birleşmiş olan ellerimizi penisimin üzerine koyduğunda midem kasıldı ve nefesimi tuttum. Yapamayacağımı anladığımda elimi çektim.

" Yapmam.." diye acıyla mırıldandığımda derin bir nefes alıp verdi ve kafasını salladı.

" Pekala.. iyi izle o halde. Önce biraz ucuyla oynayıp zevk suyunun gelmesini sağla." Derken soğuk olan  elini kaldırıp yarığın ucuna getirdi. Kalbim dokunduğu anda şiddetle çarparken yemin ediyorum ki başım dönüyordu. Ve acı git gide artıyordu.

" Parmağını ucunda hafifçe gezdir ve deliğin içine sok." Derken becekli parmakları penisimin deliğinde gezindi.

" Ahh.." dudaklarımı ısırdığımda Bakışlarım Jungkook'u buldu.

" Kasma kendini. Bu kan dolaşımını etkileyebilir. Rahat ol ve seni harekete geçirecek bir şeyler düşün." Derken dediklerini algılamaya ve yapmaya çalışıyordum. Beni harekete geçiren şey az önce kendi olduğuna göre kesinlikle yine onu düşünecektim.

" Evet.. evet işte böyle." Derken elleri penisimin etrafını sardı ve yavaşça hareket ettirmeye başladı. Gözlerimi kapatıp arkaya yaşlandığımda boğuk çıkan sesi kulaklarıma doldu ve ben yeniden gözlerimi açıp ona baktım.

" Fazla bastırmadan ileri geri hareket ettir. Eğer daha hızlı olmasını istiyorsan veya kasılırsan hemen penisinin altındaki toplarının olduğu yere götür diğer elini." 

Elleri bu sefer aşağı gittiğinde midemin daha da kasıldığını hissetmiştim.

" Ahh! Lanet!"

Dişlerimin arasından inlerken Jungkook el hareketlerini hızlandırmıştı. Ki zaten kramplar git gide artıyordu. Aklıma az önceki hallerini getirip bu işi bitirmek istedim.

" Ahh.. Jungkook.. "

Adını inlememle kafamı geriye atıp gözlerimi daha da sıkı bastırdım. Ve kasıklarımda hissettiğim  zonklamalar penisime geldiğinde ruhum çekiliyormuş gibi nefeslerim yavaşladı ve sonra içimden akan şey yavaşça dışarı sızdı.

Gözlerimi yorgunlukla açıp Jungkooka baktığımda ellerine bulaşan menilerle gözlerimin tam içine  bakıyor olduğunu gördüm.

Hala derin derin nefesler alırken gözlerim dolmuştu istemsizce. Ve mide bulantılarım tekrardan baş gösteriyordu. Kendimi berbat hissediyordum. Yaşadıklarımdan zevk aldım elbette ama yine de kirlenmiş gibi hissediyordum.

" Ahh.. şimdiye kadar bu kadar normal gitmen sorundu zaten" Derken hıçkırmıştım.

" Gel buraya." Deyip kollarını açtığında sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Anında yaklaşıp kollarının arasına sığındığımda, kollarını etrafıma sararak uzanmış ve beni koltukla arasına almıştı. Başımın üzerine öpücükler bırakırken hala ağlıyordum.

Midem o kadar bulanıyordu ki hala nasıl kusmadığımı bilmiyordum. Dediğim gibi zevkliydi. Çok güzeldi ve gerçekten ama gerçekten rahatlamıştım. Fakat bu kötü hislerden kurtulamıyordum da.

Ellerimi ona daha da sarıp yakınlaştığımda bir an birbirine yapışmış olan çıplak vücutlarımızla duraksadım. Midem daha fazla bulandığında ayrılmak istedim ondan ama ayrılırsam daha da kötü olacağımı biliyordum. O yüzden güven veren kolları arasında kalmak en mantıklı olan şeydi...



***

Ağlamalarım ne zaman son buldu bilmiyorum ama Jungkook ben sessizleştiğimde kucağına alıp beni banyoya bırakmıştı. Ve kısa bir duş alıp kendime gelmemi söyleyip dışarı çıkmıştı. Az önce getirdiği şeyleri yavaşça üzerime geçirirken oldukça düşünceliydim ve de şaşkın.

Aklım daha yeni yeni ayıyordu ve tüm yaptıklarımı nasıl yapabildiğimi sorguluyordum. İlacın etkisi vardı elbette ama videoyu izlerken de vardı. Neden Jungkookta işler değişti? Neden o anda.. onu öylesine istedim ki? Nasıl olurda ondan iğrenmedim?

Tanrım.. resmen karşısında çıplak kalmıştım. Ve o bana mastürbasyon yapmayı öğretti. Kendi elleriyle.

Tanrım! Tanrım! Tanrım!

Ölmek istiyorum. Bu dünyadan defolup gitmek ve bir daha geri gelmemek istiyorum. Ben Jungkook'un yüzüne nasıl bakacaktım şimdi? Her şeyi geçiyorum ben kendi kendime nasıl bakabilecektim?

Derin bir nefes bırakıp üzerime uzun kollu tişörtü de geçirdikten sonra saçlarımı saç havlusuyla hafifçe kurulayıp bir kenara bıraktım.

Kapıya yaklaşıp açacaktım ki duraksadım. Pekala.. Bunu yapabilirim. Yapabilirim. Yapabilirim.

Bir hışımla kapıyı açıp içeri girdiğimde Jungkook'un yatakta bilgisayara baktığını gördüm. Bakışları bana döndüğünde saçlarının dağılmış olduğunu ve üzerine sadece boxer giydiğini görmüştüm. En azından bunu giymişti.

" Daha iyi misin?" Dediğinde başımı salladım bakışlarımı yere çevirerek. Ona cidden de bakamıyordum. Baktıkça o an geliyordu aklıma.

" Soru sordum."

" Evet. İyiyim." Dedim sesli bir şekilde. Gerçekten de konuşmam için fazla uğraşıyordu.

" Peki. Bende kısa bir duş alıp çıkacağım. Sen uzanıp dinlen biraz." Dediğinde bilgisayarını kapatıp kenara koyarak banyoya doğru ilerledi. İçeri girdiğinde ben mutfağa geçip su doldurdum kendime. Ama sonra acayip derecede acıktığımı fark ettiğimde dolaba doğru ilerledim.

Dolabı açtığımda içinde bir kaç şişe su ve bir kaç ramenden başka hiç bir şey olmadığını gördüğümde kaşlarımı çatacak gibi olsam da fırsatının olmadığı aklıma gelmişti. Hastaneden çıktığımızdan beri neredeyse hiç durmamıştı ve bu kadar kısa sürede nasıl böyle taplarlanabiliyordu aklım almıyordu. Gerçi onun hastanede sağlığına dikkat ettiğini düşünürsek şaşırmamak gerekiyor.

Karnım guruldadığında iki paket ramen çıkardım. Hemen gidip suyunu ayarlayıp ocağa koyduğumda soslarını çıkarmıştım. Suyun kaynamasını beklerken yine düşüncelere dalmıştım. Nedense kötü düşüncelerime karşın rahatlamış ve iyi hissediyordum. Daha bir hafiftim ama fazla da utangaç. Az önce fazla durmamıştı ama birazdan gelecekti ve konuşacaktık.

Derin bir iç çekerken daha fazla düşünmemeye karar verip kaynayan suya ramenleri atmıştım. Eğer sosları için malzemeler olsaydı kendim hazırlardım ama yapacak bir şey yoktu. Çekmeceyi açıp içinden iki tane çubuk alarak hemen rameni karıştırdım. Hatırladığım kadarıyla üst dolabı açıp içinden iki kase çıkardığımda içeriden kapının açılma sesi gelmişti ama bakmadım.

Bir kaç dakika geçtikten sonra ocağı kapatıp hazır sosları döktüğümde Jungkook'un içeri girdiğine dair adım sesleri gelmişti. Rameni eşit bir şekilde kaselere koyup masaya koyduğumda onun oturduğunu ve beni izliyor olduğunu görmüştüm. Bir an duraksasamda çekmeceden iki tane daha çubuk alıp Jungkook'un önüne bıraktım.

" Afiyet olsun." Diye mırıldandığımda yemeye başlamıştım bile sırf benimle konuşmasın ve konuşturmasın diye.

" Sana da." Deyip o da yemeye başladığında ben önümdeki kaseden başka bir yere bakmıyordum.

" Taehyung?"

Bir kaç dakika içinde sesini duyduğumda ona baktım kaçamak bir şekilde.

" Hmm?"

" Her neyse yemeğini ye. O zaman konuşalım." Derken işime geldiği için kafamı sallayıp devam ettim.

Beş dakikada bitecek yemeği uzata uzata yediğimde son kalan suyu alıp kafama diktim. Ama yudum yudum.

" Cidden acıkmış olmalısın." Dediğinde bitirip kaseyi masaya bıraktım.

" Ve de utanmış?"

Bakışlarım sonunda ona döndüğünde nemli saçlarının alnına hafifçe döküldüğünü ve arkaya yaslanıp kollarını birbirine bağlayarak beni izlediğini görmüştüm.

" Ben-.. hayır. Utanmadım."

" Evet. Tabi."

" Gerçekten." Derken kaşlarımı çatıp onun önünde ki kaseyi ve çubukları alıp benimkinin üstüne koyarak kendi çubuklarımı da alıp ayağa kalktım.

Arkamı dönüp lavabonun içine koyarak suyu açmıştım. Onunda ayaklandığını ve yanıma geldiğini hissettiğimde hemen süngere deterjan döküp yıkamaya başlamıştım.

Yanıma gelip kalçasını tegaha yasladı. " Kaçıyorsun."

" Hayır dedim."

Aslında evet kaçıyordum. Çünkü Tanrı aşkına resmen biz onunla.. ahh! midem düşüncelerimle çalkalandığında derin bir nefes alıp verdim.

" Pekala. Sana zaman vereceğim kendine gelene kadar. Ben içeride Yeon-ahyla çalışıyor olacağım. Kendine geldiğinde gel konuşalım."

Son derece normal çıkan sesiyle konuştuğunda bakışlarım ona döndü. Sekreter kızla içeride mi olacaklardı yani? Nasıl?

O benim bir şey dememe kalmadan mutfaktan dışarı çıktığında ben hala arkasından bakıyordum. Kıskançlık yine her bir tarafımı sardığında kaşlarımı çatıp bulaşıkları yıkamaya devam ettim ama hala aklım oradaydı.

Çubukları da yıkayıp kenara koyduğumda kapının tıklatılma ve hemen ardından içeri girdiğine dair sesler gelmişti. Sanırım kız cidden gelmişti.

Ellerimi kurulayıp hemen yatak odasına geçtiğimde ofisinin kapısına yaklaşıp kulağıma dayadım. Ve sonra yaptığım şeyle duraksadım. Tanrım iyice sevgili moduna girmiştim. Resmen kıskançlıktan kapı dinliyordum.

Sesleri gelmeye başladığında dikkat kesildim ama gerçekten de iş konusu olduğunu anladığımda birazda olsun rahatlamıştım ama hala tam olarak rahatlayamıyordum. O aptal kız Jungkook'a ilgi duydukça da rahatlayamayacaktım muhtemelen.

Bir beş dakikanın ardından - evet beş dakika boyunca kapı dinledim.- kız sessizlikten istifade edip konuştu.

" Bay Jeon size bir şey söyleyeceğim."

Ne söyleyeceksin?

" Dinliyorum."

" Geldiğiniz zamana yakın Bay Kim yanımdaydı ve garip bir kaç soru sordu."

Siktir!

Bu benim aklıma nasıl gelmezdi böyle? Tanrım.. resmen aptalın önde gideniydim. Ne diye uyarmadım ki kızı? Ne yapacaktım şimdi ben?

" Bir kaç garip soru?"

Jungkook'un sesi az öncekine göre ilgili çıktığında derin bir nefes alıp aklımdan geçen ilk şeyi yaptım, yani saniyesinde kapıyı açıp içeri daldım.

Jungkook'un bakışları bana döndüğünde kızda bana bakmıştı. İkisinin üzerinde gezen tedirgin bakışlarımı ifadesizliğimin altına gizleyip Jungkook'a baktım.

" Şuan iyiyim. Hadi-.. konuşalım."

" Şuanda da ben müsait değilim. Bir yarım saat sonra konuşalım olur mu canım?"

Kıza gidip gelen bakışlarımla kaşlarımı çattım.

" Şimdi. Konuşa-lım."

Jungkook kaşlarını çattığında saygısızlık yaptığımın farkındaydım. Çünkü şuan çalışıyordu ve ben bunu engelliyordum resmen.

" Sonra dedim Taehyung." Derken kıza anlatmaması için ters bakışlarımı yollamışsamda boştu. Omuzlarımı indirip başımı sallayarak yatak odasına geri giriyordum ki Jungkook'un sesiyle durdum.

" Ya da dur. Senin hakkında konuşuyorduk aslında." Derken dondum olduğum yerde. Arkama dönüp bakmaya korksamda yavaşça arkamı döndüm.

" Soru sordu demiştin değil mi?"

Kıza hitaben konuştuğunda kız başını salladı. Bakışları bana döndüğünde ifadesiz bir şekilde yüzüme bakarak konuştu.

" Ne sordu sana?"

Yerimde kıpırdanıp kıza baktığımda kız ortamın gerginliğini anlamış olmalı ki duraksadı ve ikimize de bakarak tereddütle konuştu.

" Bana.. sizin uyandıktan sonra kliniğe gelip gelmediğinizi sordu ve.."

Jungkook tek kaşını kaldırdı. " Ve?"

" Ve kliniğe birilerinin girip girmediğini sordu."

Jungkook kaşlarını çatıp kıza baktı ve ardından bana. İşte.. işte şimdi boku yemiştik hepimiz.

Jungkook anlayamıyormuş gibi bir kıza bir bana bakarken ayağa kalktı. " Yeon-ah çık dışarı."

" B-bir sorun mu var? Ben yanlış bir şey mi söyledim-"

" Sana dışarı çık dedim." Derken sesi buz gibiydi.

Korkuyla ellerimi sıktığımda kız bir şey demeden dışarı çıkmıştı. Kız çıkar çıkmaz boş bakışlarını bana çevirdiğinde gerildim.

" Bana anlatmak istediğin bir şeyler var sanırım?"

Ağzımı açıp bir şeyler söylemek istedim ama o kadar gergindim ki tekrar kapadım. Ve derin bir nefes vererek boşverdim. Ona anlatacaktım. Zaten her şeyi saklamam saçmalıktı. Bu onun babasıydı ve olanları bilmeliydi.

Masanın önündeki deri koltuklardan birine oturduğumda Jungkook da karşıma geçip oturmuştu. Söze nereden başlayacağımı bilmediğinde duraksadım bir iki saniye ama olduğu gibi anlatmaya karar verdim.

" Ben.. yani biz- yalan söyledik. Sana, bizi bu işten— ve gazetecilerden.. kurtaran kişinin Jimin'in babası- olduğunu söyledik ama.. değildi Jungkook."

Nefeslenip yutkunduğumda Jungkook büyük bir ifadesizlikle beni dinliyordu. Bu hallerinden korkuyordum ve ne tepki vereceğini kestiremiyordum.

" O kişi.. Babandı."

Gözlerimi kısıp gelecek olan tepkiyi bekledim ama o hala oldukça ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu.

" Bunu biliyordum zaten. Kliniğime birilerinin girdiğini de nereden çıkardığını soruyorum." Derken afallayarak ona baktım. 

"S-sen.. bunu- nasıl bilebilirsin-"

" Öğrenemeyeceğimi düşünmeniz sizin aptallığınızdı. Sana daha önce de arkamdan iş çevrilmesini sevmediğimi söylemiştim. Ve siz tam olarak bunu yaptınız. Ayrıca bir daha bana güvenden söz etme. Ve, sadece sana güvenmek isteyen kısmımı da sarsma."

Hala ona şaşkınlıkla bakarken son cümlesine takıldım. Bana güvenmek mi istiyordu? Sadece bana? Biliyorum salaktım ama şuan bu durumda buna sevindiğim için kendimi daha da salak falan ilan ediyorum.

" Her neyse.. öğrenmek istediğim şey kliniğime birilerinin girdiği kanısına nereden vardığın?"

Olanları nereden veya nasıl öğrendi bilmiyorum ama anlatan kişi babasının benimle konuştuğunu söylememişti galiba.

" Bunu bana.. baban söyledi Jungkook."

Kaşları çatıldığında şaşkınlıktan göz kapakları titredi. " N-ne?"

" Onunla konuştun yani?"

" O istedi. Ve benimle- konuşmak istediğini söylerken.. kliniğine birilerinin girdiğini söyledi. O yüzden onunla- konuşmayı kabul etmiş-tim ve o yüzden sormuştum o soruyu ama- sekreter kız kliniğine- kimsenin girmediğini söyledi."

" Demek kliniğime birilerinin girdiğini o söyledi ha?"

Keyiften yoksun gülüşü dudaklarında yer ettiğinde ayağa kalktı derin derin nefesler alıp vermeye başladı. Sanki içindeki öfkeyi zincirlemeye çalışırmış gibi bir hali vardı. Ki ondan bunları saklamama rağmen bana bağırıp çağırmamıştı.

" Ne dedi peki?" Derken masasının başına gidip telefonu kulağına tuttu.

" Yeon-ah buraya gel." Deyip telefonu tekrar kapattı ve oraya oturup çekmeceleri açmaya başladı. Sanırım bir şeyleri kontrol ediyordu.

" O yalan söylüyordu Jungkook. Şimdi düşününce klinik hakkında konuşmamıştı bile."

Durup bana baktı. " Nasıl yani? Ne konuşmuştu ki?"

" Bildiğin. Sadece seninle nasıl tanıştığımızı sorup durdu. Ayrıca biliyor musun bilmiyorum ama beni kazadan da sorumlu tutuyordu."

Jungkook sinirle derin bir nefes alıp verdiğinde sekreter kız kapıyı çalarak içeri girmişti.

" Klinik gözetim altında demiştin. Emin misin?" Derken kız başını salladı.

" Eminim Bay Jeon. Kontrol ederseniz zaten her şeyin yerli yerinde olduğunu göreceksinizdir."

Jungkook düşünceli gözlerle başını salladı.

" Tamam çıkabilirsin." Dedi dalgın bir sesle.

Kız yine sessizce dışarı çıktığında Jungkook düşünceliydi. Sonra durup kaşlarını çattı.

" Noldu?" Diye sessizce mırıldandığımda bana baktı.

" Taehyung.. o seninle konuşmak için bahaneler uyduruyordu. "

" Ne?" Duraksadım. " Peki ama.. neden?"

" Ben-.." derken kafası karışık duruyor gibiydi. " Bilmiyorum."

Kafam allak bullak olduğunda bende sessizleştim onun gibi. Şöyle bir düşününce gerçektende öyle olduğunu fark ettim. Beni kazadan sorumlu tutması onun gibi bir adam için fazlasıyla aptalca bir suçlamaydı. Sonuçta o arabanın içinde bende vardım. Ve kliniğe birilerinin girdiğini bahane ederek benimle konuşması yalanı da ortaya çıkmıştı. Ama neden benimle konuşmak istemişti ki? Beni.. bir yerden mi tanıyordu? Oysaki onu televizyon dışında bir yerde görmediğime emindim.

Derin bir nefes alıp verdiğimde Jungkook'a baktım. O ise hala düşünceli ve dalgın gözlerle masaya bakıyor olduğunu gördüm. Babasına güvenmiyordu. Hatta ondan nefret ediyordu. Ve nedense bu hale gelmesindeki en büyük neden babasıymış gibime geliyordu.

" Jungkook.." diye bir cesaretle mırıldandığımda bana çevirdi gözlerini. " Babanla.. olan sorununuz ne?"

Sorduğum soruyla duraksadığında gözlerinin etrafını bir kara bulut kaplamıştı ve o bulutların arasında şimşekler çakıp duruyordu. Hatıralarının izi olduğu çok açıktı. Konuşacak mıydı bilmiyorum ama konuşmasını istedim.

" O.. İyi birisi değil Taehyung. O-.."

Duraksayıp hatıralarda kaybolmuş odağını bana yönlendirdiğinde kaşlarımı kaldırdım cümlesine devam etmesi için.

" O çok korkunç birisi."

Gözlerindeki o kara bulutlar yavaş yavaş geri çekilirken yutkunup gözlerini kırpıştırdı. Sanki transtan çıkarmış gibi derin bir nefes alıp verdiğinde yerinde dikleşip toparlandı. Ve yüzüne bir maske geçirip ayağa kalktı.

" Her neyse.. bugünü mahvetmek istemiyorum-"

" Jungkook dur-.. konuş benimle." Derken bana dönüp maskesini gösterircesine gülümsedi.

" Bence sende mahvetmemelisin. En azından seninleyken huzur istiyorum."

" Benim yanımda- değilken nasılsın ki?"

" Zekiceydi. " deyip gülümsedi. " Ama hadi kalk bakalım. Biraz dışarı çıkıp hava almak istiyorum. Sıkıldım."

Durup ona baktım sadece. Aslında bana gerçekten güvenmek istediğini görebiliyordum. Az önce olduğu gibi bazen maskelerini indirecek gibi olup farkında olmadan mırıldanıyordu ve kendi hakkında bir şeyler söylüyordu ama asla tam olarak asla o maskelerinin arkasından çıkmıyordu. Yine de bunu asla ama asla Yoongilerin yanında yaptığını görmemiştim. Farkında mıydı bilmiyorum ama şundan emindim ki onlara karşı ördüğü duvarları bilerek yapıyordu ve onlara güvenmiyordu. Peki ama onca yıllık arkadaşlarına güvenmeyip bana güvenmek istemesi?

İlerleme kaydettiğimiz için çok seviniyordum ama bu konuda ona güvenemiyordum çünkü ciddi boyutta bir güven sorunu vardı. Nedenini merak ediyordum ama sorsam da söylemeyeceğini biliyordum.

" Ee?" Derken düşüncelerden sıyrılıp ayağa kalktım.

" Nereye gideceğiz?" Dedim konuyu kapatmak istemesine karşın.

" Kliniğin etrafında gezelim mi?"

" Olur. Bu arada- buzdolabına alış-veriş yapmalısın." Dedim yatak odasına geçerken.

" Farkındayım. Fırsatım olmadı bir türlü." Deyip gardrobuna ilerledi.

" Bu arada kıyafetlerin yatağın üstünde." Derken aklıma yine olanların gelmesiyle yüzüm şekilden şekle girmişti. Ben onu unutmuştum ama ya off..

Yatağın üzerindeki kıyafetlerime doğru ilerleyip aldım. Tam banyoya doğru ilerledim utana sıkıla.

" Burada giyin Tae."

Durup arkama baktım sinirle. Gülmüyordu ama kesinlikle bilerek yapıyordu. Kesinlikle.

Sinirle en köşeye giderken o arkasına dönüp dolabından bir uzun kollu gri bir tişört ve kot pantolon çıkarmıştı. Dönerken gülmüş müydü?

Ahh her neyse... hızla üstümdekileri çıkarırken aslında o kadar utanmıyordum ondan ama bugün ki olanlar yüzünden fazlasıyla hassastım.

Pantolonu giyip üzerime hafif kalın olan tişörtü geçirerek Jungkook'a döndüğümde onun daha yeni tişörtü eline aldığını gördüm. Çok mu hızlı giyinmiştim ki?

Boşverip yatağın üzerindeki montumu alıp üzerime geçirdim ve girmeden önce çıkardığım botlarımı da kapının yanından alıp giydiğimde zorlukla yerimden doğruldum. Hala bazen ağrılarım oluşuyordu ve o anlarda kilitlenip kalıyordum. Şimdi olduğu gibi.

" Hazır mısın?"

Dönüp ona baktığımda siyah bir kaban ve postal gibi duran botlarını giydiğini görmüştüm.

" Evet." Derken dışarı çıktım. O da çıkıp kapıyı arkamızdan kilitledi. Ve gidip ofisin kapısını da kilitleyip yanıma tekrar geldi ve elimi tuttu. Parmaklarımızı birbirine geçirirken diğer elinde ki şemsiyeye baktım. Ahh tabi yaa. Yağmur yağıyordu.

Kısa olan koridoru geçtikten sonra çıkışa geldiğimizde kız ayağa kalkmıştı. Resmen az önce her şeyi batırmıştı. Neyse ki Jungkook bu sefer bana karşı sert değildi. Sahi neden değildi ki?

" Ne zaman geliriz bilmiyorum. O yüzden sen çık. Kapıları iyi kilitle."

" Peki Bay Jeon. İyi günler." Derken ona bakmadım bile.

" İyi günler." Deyip ikimizi dışarı çıkardığında yağmurun hala usulca yağdığını gördüm. Jungkook şemsiyeyi açıp birleşmiş olan ellerimizi yine cebine koymuştu. İstemsizce gülümsediğimde daha sıkı tuttum soğuk olan ellerini ve ona biraz sokuldum.

Kliniğin arka tarafına doğru ilerlerken kaşlarımı kaldırdım. Pekala.. buraya daha önce hiç geçmemiştim. Ve bir keresinde rüyamda bu ormanı görmüştüm. İyi bir şekilde görmediğimden pekte hoşlanmıyordum buradan ama yanımda o varsa bence pekte sorun olmazdı.

" Buraya daha önce gelmemiştin değil mi?"

" Hayır." Diye mırıldandığımda tamamen arka kısma gelmiştik. Bakışlarımın odağı belirgin bir şekilde belli olan patika olmuştu. Yavaşça oraya doğru yürümeye başladığımızda etrafın oldukça sessiz ve boş olduğunu görmüştüm.

" Kafamı dinlemek istediğimde burada geziniyorum genelde." Derken etrafa baktım.

" Kafa dinlemek.. için güzel bir.. yer."

" Hı hımm." Derken sessiz kaldık. Yağmurun şemsiyeye çarpan ufak sesler kulağıma dolarken bakışlarını bana çevirdiğini hissettim ama bakmadım.

" Bugün olanlar.." derken duraksadım, o da duraksadığında bana döndü.

" Taehyung biliyorum çekiniyorsun ama inan bana utanman gereken en son kişi benim." Derken derin bir nefes bırakıp pes ederek ona döndüm bende.

" Biliyorum."

" O halde utanmayı bırak artık ve sana soracağım bir kaç soruyu cevapla." Derken başımı salladım.

" Kendine dokunduğunda nasıl hissetmiştin?"

" Mide bulandırıcıydı." Dedim direkt. Çünkü öyleydi ve zaten kendime dokunamamıştım bile.

" Pekala.. ilk baştan zevk almanı beklemiyordum zaten ama lütfen ilaçlarını düzenli bir şekilde kullan ve sana öğrettiğim gibi-"

" Yaparım." Dedim daha fazla devam etmesine izin vermeden.

" Peki sana dokunduğumda ne hissetmiştin?" Dediğinde bakışlarımı kısa bir süreliğine çekip, ona çevirdim yeniden.

" Ben-.. zevk aldım. Hoşuma gitmişti."

" Bu güzel. Peki ereksiyona girmene sebebiyet veren şey-"

" Sendin. Seni izlerken.. ve adımı inlediğinde- birden kramplar girdi- kasıklarıma ve.. oldu işte."

Jungkook bir an gözlerimin içine baktı. Ve hemen devam etti.

" Boşaldıktan sonra nasıl hissettin peki?" Duraksadım. Yutkunup gerçekleri söyledim direkt olarak.

" İyi ama kötü. Yani-.. zevk aldım ve hatta rahatladım ama.. düşüncelerimde sürekli kendimi-.. kötü hissettiren bir kısım vardı."

Kafasını sallayıp konuştu.

" Dediğim gibi normal olması anormal olurdu zaten. Bu beklemediğim ve beni şaşırtan ereksiyonun beni sevindirdi. Başarılı olacağını bilmiyordum ve amacım zaten tepkilerini ölçmekti. Her neyse ileride yine böyle hafif kramplar gelebilir ama kasma kendini. Doku zedelenmesine neden olabilirsin ve bu inan çok tehlikeli. Zaten fazla boşalım yapamıyorsun. Bu yüzden yemeklerini düzenli yemeye dikkat et." Derken söylediklerine kafamı salladım.

" Tamam."

Gülümseyip yaklaşarak alnıma bir öpücük bırakmıştı.

" İyi iş çıkardın. Aferin küçüğüm." Diye mırıldandığında gözlerimine baktım bende gülümseyerek. Tekrar önüne dönüp yürürken bakışlarımı ondan çekip etrafa baktım. İleride patika bitiyordu ve galiba patika bitiminin hemen ilerisinde bir kulübe vardı. Jungkook'a mı aitti bilmiyorum ama dikkatimi çekmişti.

Jungkook birden döndüğünde neden oraya gitmediğimizi bilmiyordum. Ki sorgulamadım da çünkü ormana hafif bir sis bulutu çökmüştü.

Geldiğimiz yolu tekrar giderken Jungkook'a baktım burnumu çekerek.

" Sana bir şeyler- soracağım."

" Bir şeyler?"

" Evet. Her zaman aklıma- gelip ama- soramadığım şeyler." Derken gülmüştü.

" Pekala. Sor bakalım." Deyince gülüp hemen konuştum.

" Kaç yaşındasın?"

Jungkook sorumla birlikte bana baktı. " Ciddi misin?"

" Fazlasıyla. Doğum günün oldu- ve ben onda bile- öğrenemedim." Derken gülmüştü.

" Mark veya Yoongi söyler zannettim ama fena korkutmuşum  anlaşılan. Neyse.. sence kaç gösteriyorum?"

" Imm.. kaç gösterdiğini bilmiyorum- ama.. benden büyük olduğunu- biliyorum."

" Nasıl?"

" Küçüğüm dedin." Derken bana bakıp gülümsedi.

" Çünkü senden büyüğüm."

" Söylesen artık?"

" 24 yaşındayım ben Taehyung." Derken şaşkınlıkla ona baktım. " Ve bu doğum günümü kutladığınızda 25 oldum."

Ne yani? Aramızda 4 yaş mı vardı? Gerçi aralıkta bende 22 olacaktım ama yine de yaş farkımız varmış.

" Vay canına." Diye mırıldandığımda aramızdaki yaş farkı onu gözümde daha da farklılaştırmıştı. Yani saygınlık getirmiş gibiydi.

" Peki.." deyip mırıldandığımda hazır kendisiyle ilgili konuşurken biraz daha soru sormak istedim.

" Daha önce sevgililerin veya bir sevdiğin olmuş muydu?"

" Herkes gibi benimde olmuştu ama sevdiğim.. hayır."

" Hiç mi?"

" Hoşlandığım kişiler vardı ama seninle hissettiğim gibi hissettiğim kimse çıkmamıştı karşıma." Derken kalbim tekledi. Özel olduğumu bilmek güzeldi gerçekten. Ona baktım gülümseyerek. O da bana bakıp gülümsediğinde toparlanıp diğer soruma geçtim.

" Gay misin?"

Duraksadığında bende durup ona baktım. Gülmeye başladığında sorumun nesini komik bulduğunu anlamaya çalışıyordum.

" Komik olan ne?"

" Tanrım.. pat diye sorman oldukça komikti." Derken yürümeye devam etmişti.

" Ee?" Deyip gözlerimi devirdim.

" Imm.. ben insanları gay veya şu bu diye ayırmıyorum. Bence her insanın içinde bir eşcinsellik vardır. Hangi cinsin sana ne kadar yaklaştığına bağlı. Veya senin yaklaşmak istediğin cinsiyete diyeyim."

" Nasıl yani?"

" Şöyle ki.. çocuklar küçük yaşlarda ailelerinin ve arkadaş ortamının gördüğü şekilde cinsel kimliklerini belirlediler. Onları kalıplaşmış düşünceler altında bırakmadan boş bir ortamda yetiştirecek olsan her iki cinse de yönelebilirler. Cinsiyet eğilimlerinin sınırı yok da diyebiliriz. Ama dediğim gibi kalıplaşmış zihniyetler, insan oğlunun üremek için verdikleri saçma olan çabaları ve sözde olması gerekenler yüzünden çoğu insan kendi gibi hissetmeyip hayatına bir sınır koyarak boş bir şekilde veya mutsuz bir şekilde yaşamaya çalışıyor. Yani.. cinsel eğilimim basma kalıplardan uzak."

Ona nasıl bakıyordum bilmiyorum ama söyleyeceklerini bitirdiğinde bakışlarını bana çevirdiğinde gülmüştü. Takmadım. Çünkü ona hayranlığım bir kat daha artmıştı. Böyle düşüncelere sahip olduğunu bilmiyordum ve şuan söylediği şeyler ise resmen ona hayran olmamı sağlamıştı.

" Ağzını kapat." Derken kaşlarımı çatıp kendime gelmeye çalıştım.

" Peki neden bana- erkeklere ilgi duymadığını.. söylemiştin?"

" Taehyung benden korkuyordun. Ne deseydim ki?" Derken gözlerimi devirdim. Evet o sıralar ondan korkmuyor değildim ama tam olarak korkuyor da değildim.

" Ee soruların bu kadar mıydı?"

" Hayır. Daha var." Derken bakışlarımı etrafta gezdirdim.

" En sevdiğin-.. renk ne?"

Sorularımı garipsemeyi bıraktığında cevapladı.

" Kırmızı, siyah."

" Neden?"

" Bir nedeni yok." Derken hımlamıştım.

" Sen söyle bakalım.. Kar'ı sever misin?" Diye bana soru yönelttiğinde ona baktım.

" Kar mı?"

" Evet. Sever misin?"

" Bilmem.. kardan çok yağmuru seven bir insanım. Ama.." derken bana bakan ona çevirdim gözlerimi.

" Karların düştüğü ilk günü.. Çok seviyorum."

Kaşlarını kaldırıp gülümseyerek bana baktı.

" Farkı ne?"

" Bilmiyorum. Çok hoşuma-.. gidiyor sadece."

" Demek karların düştüğü ilk gün ha?"

" Evet." Diye mırıldandığımda yürümeye devam ettik.

" O halde karların düştüğü ilk gün seni sevdiğimi söyleyeceğim." Deyip bana baktı ve önüne döndü. " Hazırlıklı ol yani." Derken gülmüştüm.

" Bu da- nereden çıktı?"

" Seni seviyorum cümlesini kullandığımı hiç hatırlamıyorum. Her ağza alındığında söylenecek bir şey olmamalı da zaten bence. Özel olmalı." Derken gülümseyerek gözlerimin içine baktı.

" Karların düştüğü ilk gün senin için özelse bunu o gün söylemeliyim değil mi?" Derken onun gibi huzurla gülümsedim.

Bu tür şeylere takan birisi değildim. Çünkü kelimeler olmadan da ona olan sevgimi gösterebiliyordum. Ki o da genelde gösteriyordu. Daha önce beni sevdiğini söylememişti ama dediğim gibi takmıyordum. Yine de sanırım beni sevdiğini ağzından duymak çok güzel olabilirdi.

Bu yüzden karların düştüğü ilk günü heyecanla bekleyeceğimden emindim...







___________

Merhaba 🖤

Öncelikle kurgu nereye gidiyor gibisinden yorumlarınızı alıyorum. Kurgu hala burada. En başından beri buradaydı. Olaylar karmaşık farkındayım ama sadece bir kaç bölüm sonra bir takım şeyler çözülecek ve anlayacaksınız. Zaten en fazla 10-15 bölüm sonrası final olacak.

Bu bölüm ise yine nasıl oldu bilmiyorum. Yorumlara belirtin lütfen 💕 bildirimlere bugün veya yarın bakacağım. Ve ayrıca neden bu saatte yayımladığım hakkında bir fikrim yok sanırım hepiniz uyuyor olacaksınız ksknsjk

Neyse umarım bölümü beğenmişsinizdir diyor ve sizleri seviyorum çikolatalı ballarımm 🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤

Kar..

Continue Reading

You'll Also Like

719K 60.1K 12
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
158K 15.1K 26
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
26.3K 3.6K 33
park jimin, ona her gün siparişini getiren kuryeye aşık olur.
18.1K 1.2K 33
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?