Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 47

9.5K 610 19
By whysoserious46

Artık durmasını istiyorum.

Bırak öleyim. Bırak öleyim.

Claire.

Claire.

Claire.

Yumuşak bir sesin adımı tekrarlamasıyla birlikte kendime geldim. Acının tarif edilebilir herhangi bir yanı yoktu. Beynim artık orada olmayan bir şeyin hayalet ağrısıyla bana işkence ediyordu.

Ellerimi boşluğa dokundurmadan önce biliyordum. İçimde kocaman bir boşluk olduğunu biliyordum. Parçalanmış organlarımın boşlukta çaresizce kendilerini tamir etmeye çalıştıklarını biliyordum.

Kaçmaktan yoruldum.

Durmak istiyorum.

Bırak öleyim. Lütfen.

Claire.

Kaçma o zaman. Dur ve seni avlamasını bekle.

Claire.

Daha fazla kaçamam. Kalbim çok ağır.

Unut. Her şeyi unut o zaman.

Kaçma.

Geri dön.

Claire.

Kafamın içi karnımın aksine tamamen doluydu patlamak üzereydi. Beni iki tarafa çeken güçler arasında sıkmışken şimdi dört bir yanımdan sayısız el beni bir tarafa doğru çekmeye çalışıyordu.

Unut.

Unut.

Kaç! Kaç! Kaç! Aptal kız. Başına ne açtığının farkında değil misin?

Seni kazığa geçirip bundan beter yaptıkları zaman kaybettiklerin için mi ağlayacaksın utanmadan?

Kaç! Kaç! Kaç!

Nasıl? Nasıl kaçayım? Yoruldum. İçim benden sökülüp alındı.

Kalbini elinde taşırken bile kaçabilirsin.

Bırak öleyim.

Claire. Claire.

Dayanılmazdı. Her şey tüm duyularım alev almıştı. Sensory overload. Duyusal aşırı yüklenme. Yaşadığım şey buldu.

Hayır, hayır, hayır. Unut gitsin.

Ama ölüyordum. Kalbimi sökmek istiyordum bu acının artık bitmesini.

Çığlık attım. Zihnim parçalara ayrılırmış gibi hissedene kadar. Kulağıma fısıldananları duydum. Ama boğazımdan yükselen hıçkrıkları durduramıyordum.

Gözlerimi açmak istemiyordum.

Ölmek istiyordum.

Ama bir şey beni kıyıya çekti.

Ethan'ın tırnakları göğsümün kenarındaki hassas deriyi deliyordu. Sanki karnımın yarısı delinmemiş gibi. Dudakları kulağımla çenemin arasında bir şeyler fısıldıyordu ama artık dayanamıyordum.

Uzun süredir baygın değildim. Daha uzun süre baygın kalmış olmayı yeğlerdim. Pencerelerin patladığını Ethan'ın kulak yakan bağrışını duyacak kadar kendimdeydim. Hayır, sadece birkaç saniyeliğine bayılmıştım.

Hayır, ölmüştüm. Ölmüştüm. Biri beni geri getirme cürretinde bulunmuştu. Tırnaklarımdan akan sıcak sıvının Ethan'ın boynundan akan kan olduğunu anlamam da çok geç olmuştu. Sandra'nın bana bakışlarının etkiye geçmesinden bile.

Beni bayılt. Diye yalvardım zihnimden. Boğazım konuşamayacak kadar yırtılmıştı. Lütfen. Dayanamıyorum.

Tekrar kafayı yediren bir acıyla uyandığımda tepede güneş vardı. Pencerler sağlamdı. Ama karnımı saran bir bandaj dışında üzerimde hiçbir şey yoktu. Ellerim boşluğun olduğunu bildiğim yere geldiğinde duraksadı. Hayır tereddüt etmemiştim. Görünmez bir el beni tutuyordu.

"Kendini tekrar tırmalamaya çalışırsan Sandra seni öldürebilir. " dedi Ethan uykulu gözlerle. Kaç kere daha uyanıp içimdeki boşluğu hissetmeye çalışmıştım.

Ethan buradaydı. Ben çıplaktım. Hayır, hayır, hayır. Bacaklarımı birbirine bastırdım. Kendimi kapatmaya çalışarak. Burun kemerini ovdu. Acıdan nefesim kesildi. "Lütfen her seferinde aynı şeyi yaşıyoruz. " dedi dizlerime düşmüş ince örtüyü alıp yukarı çekerken. "Yaralısın. " Boğuk bir kahkaha attı. "Buna başka bir şey denmeli. "

Kaç gündür bu halde olduğumu anlamaya çalıştım. Hiçbir çıkarım yapamıyordum. Ethan'dan başka kimse yoktu odada.

Tekrar kendimden geçtim.



Birkaç kere daha yanıbaşımda farklı kişiler otururken uyandım. Ethan, Teresa, Tom hatta Sandra'yı başımda birkaç kere uyurken yakaladım. Günlerin gidişatı konusunda hiçbir fikrim yoktu.



Hala nasıl hayattasın küçük kız? Daha ne yapmam gerekiyor? Seni nasıl kırabilirim söylesene bana?

Keskin bir kahkaha kulaklarımı yaktı. Beni kıramazsın. Paramparça olmuş bir şeyi kıramazsın!

Bunu yapmazsın. Kendine bunu yapmazsın! Sen bile o kadar deli değilsin. Buna cesaret edemezsin!

Öyle bir dağılırım ki kalbimi söküp avuçlarında ezsen yine yüzüne tükürmek için canlanırım.

Sana ne yaptı böyle?

"Ethan." diye inleyerek uyandım. Beynimdeki sesleri almasına ihtiyacım vardı. Hiçbir anıya ait olmayan bu işkenceyi benden uzaklaştırmasına ihtiyacım vardı. "Ethan!"

"Çırpınmayı kes. Claire, beni dinle." Ethan'ın sesi değildi. Kollarımı tutan eller her kiminse Ethan değildi. "Claire! Kendine zarar veriyorsun!" Ses Tom'undu. Izdırap içinde göğsüm yükselip indi. Ellerine karşı savaşmayı bıraktım.

"Olamaz. " dedi başka bir ses odaya girerken. Sandra'nın sesinin bu kadar çatallandığına şaşırmıştım. "Uyanmaz demişti. " dedi Tom'a bakarken. Elinde pansuman malzemeleri olduğunu görünce kalbime bir ağrı saplandı. Herhalde sağlam kalan tek organım olarak diğerlerini kıskanmıştı. "Nerede o?"

"Üzerime bayıldı neredeyse. Odasında uyuyor. "

"Buna sevindim demek isterdim ama-"

"Sorun değil." dedi diyaframım göğüs duvarımdan ayrılacak gibi hissederken. Başka bir şey diyemeyecek kadar ağlamaklı hale gelmiştim. Sandra titreyen bacaklarla yanımdaki tabureye oturduğunda ne kadar fazla bir acının beni beklediğini tahmin etmeye çalıştım. Eli koluma dokunduğunda neredeyse ağlayacaktım.

"Onu getirmemi ister misin?" diye sordu Tom yumuşakça. Neredeyse evet demem için yalvarıyordu. Ama başımı zorlukla iki yana salladım. Sandra üzerimdeki örtüyü açmak üzereyken kasıldım. Sandra, Tom'a baktı. "Be- ben gideyim. " dedi bir ışıkla yok olmadan önce. Benden kaçıyordu. Sandra makasla sargı bezini kesti. Aşağı bakmak için başımı açılayacakken çenemi tutup beni durdurdu.

"Bakma. " dedi acıyan bir yüz ifadesiyle. Kendisinin gözleri de dolmuştu. "Kendine bunu yapma. " Kendi durumumu hayal bile edemiyordum. Ne kadarım eksikti? Nelerim eksikti? Ağlamaya başladım. Yalnızca sessiz göz yaşları, hıçkırıkların eziyetli ağrısına ihtiyacım yoktu. "Nasıl oluyor da hayattasın?" diye sordu sesi titreyerek. O kadar ağrı içindeydim ki vücudumu kafamdan ayırmak istiyordum. Sandra'nın yaşlı gözleri de hiç yardımcı olmuyordu.

Paramparça olmuş bir şeyi kıramazsın.

Eh, ben de paramparça sayılırdım. Ama Sandra'yı cevaplayamadım.



Ethan

"Dün bir süre kendindeydi." dedi Teresa kendini sarmalayacak bir şey ararken. "Onu görmeye gittim. Sandra bandajlarını değiştirmişti. "

"Sıra Tom'da değil miydi?" dedim dün bütün gün uyuduktan sonra midem guruldamaya başlamıştı.

"Tom'dan rahatsız olmuş sanırım. Çırpınarak uyanmış. "

"Yanında sürekli kalmam gerektiğini biliyordum. " dedim suçluluk duygusunun başımdan aşağı dökülmesine izin verirken.

"Ethan- " dedi elini koluma koyarken. "Hepimiz birer gün durmaya neden anlaştık? Sen tükenme diye. Her kabusunu kovmak zorunda değilsin. "

Kafasındaki sesler benimle kısa süre paylaştığı acıdan bile daha dayanılmazdı. Bir anda gelmişlerdi. Nereden ya da kime ait oldukları- Hiçbir şey bilmiyordum. Anılardı, büyük ihtimalle. Bazıları işkence gibiydi. Uykusunda kendini tırmalamasın diye onu sakin tutmaya çalıştıkça beni tüketiyordu.

Beni öldür. Kalbimi sök. diye yalvarmıştı bana o metal şey ondan ayrıldıktan sonra içindeki boşluğu görünce.

Ölmeme izin ver.

Bırak öleyim.

Ölmüştü de. Kollarımın arasında olduğu birkaç dakika boyunca, aramızdaki bağa bıçak saplandığını hissetmiştim. Sandra dizleri üzerine çökmüş ağlıyordu ben Claire'i sarmalamaya devam ederken. Sadece adını sayıklayabilmiştim.

Bir şekilde geri gelmişti. Pençeleriyle aramızdaki bağa tutunmuş zihnimdeki duvarları yumruklamıştı.

Yalvarışlarını unutamasam da aklımda gitmeyen tek şey elimin altındaki durgun kalbiydi.

Nasıl yaşıyor bilmiyorduk. Sadece karaciğerinin bir parçası sağlam kalmış, yumurtalıklarından kopmadan kalan teki biz kolonu sökerken yatağa kendini atmıştı. Ama ölmemişti. Bir şekilde, kaderin tuhaf bir oyunu olarak Sandra'nın onu bir dizi makinelere bağlaması için vakit kalmıştı. Diyaliz makinesi ayırt edebildiğim tek makineydi, Tom tüm bunlarla başa çıkma mekanizması olarak bana onu anlatmıştı.

Doğal değildi yine de. O kadar makineye rağmen. Güçlerinin bu kadar toleranslı olabilmesi-

"Kendi karnını oymaya devam ederken belirteyim seni iyileştirecek bir Claire yok." Elim kendi bağırsaklarımın üzerinde olsa da aklım o gün nasıl kendini benim üzerime attığıydı. "Seni bu kadar rahatsız eden şey Claire'in mucizevi hayatta kalışı olamaz. "

"Değil. " dedim dalgınca. Ölen ben olmalıydım. Teresa kendini dizlerimin arasına yerleştirdi, alnı çenemin birkaç santim ötesindeydi. Başını kaldırdı.

"Bunu daha iyi yapmak için ne yapmalıyım. Uykularını bu kadar haram eden şey ne?"

Claire beni kurtardı. Benim onu korumam gerekirken o benim üzerime kendini kapadı. Kelimeleri bir türlü ağzımdan çıkmak için ikna edemedim.

Teresa'nın Claire'e kusmadan bakabilmesi günler almıştı neredeyse on gün. Beni odadan sürükleyerek çıkarmaları daha da uzun. Tom bile gözyaşı dökmüştü penceleri patlatacak kadar dayanılmaz acısına. O bile şimdi zar zor bakıyordu ona.

Ama en kötüsü kendisiydi. Claire ilk sefer kendini gördüğünde kafayı yemişti. Emin değildik ama o gün herkes Cam Bina'nın temelden sarsıldığını söylemişti. En kötüsü oydu. Ona hiçbir ilaç veremiyorduk onu uyku halinde tutmaktan başka acısını dindirecek bir şey yapamıyorduk.

Yaşamaması gerekiyordu.

İmkansızdı.

Ölümün suratına kapıyı çarpmıştı.

Patlamanın sebebini araştımak için kurulan ekibin başında delirmiş bir Miles vardı. Kendisine yapılan bir saldırı olduğunu kafasına koymuştu. Kolunu hareket ettirmesini sağlayan kaslardan birini kaybetmişti. Hak etmiş demek istesem de kimsenin öyle bir şeyi hak ettiğini sanmıyordum. Hareketi neredeyse tamamen kısıtlanmış kolunu artık bükmesi mümkün olmuyordu. Beni öfkeyle saatlerce sorgularken inceleme fırsatım olmuştu.

Herkes Claire'in nerede olduğunu soruyordu. Yaralı. Sadece yaralı olduğunu söyleyebiliyorduk. Miles bana sorduğunda bile neden büyük hastanede değilde Cam Bina'da olduğunu açıklayamamıştım. Sandra kocasına organları olmayan kızı bile anlatmamıştı.

O kız Miles'a nasıl razı olmuştu?

"Ne düşünüyorsun bu kadar?"

"Her şeyi. " dedim Teresa vücudunu bana bastırırken. "Beynim oradan oraya zıplayıp duruyor. "

"Yeter. "





Claire korku dolu gözleri fırlayacak halde uyandı. Koltuğumda doğrulup elini tuttum. Ne görmüştü yine? Hiçbir fikrim yoktu bu sefer. Koherent görünüyordu. Canı eskisi kadar yanmıyor olmalıydı, organları neredeyse kendilerini tamamen yenilemişlerdi. Sırtındaki delik neredeyse kapanmıştı. Yine de Sandra'nın bakışlarını unutamıyordum. Deliği nasıl kapatacağını, anestezi olmadan yapması için hangi cerraha yalvarması gerektiğini çaresizlikle düşünürkenki halini. Kimseye ne olduğunu anlatamazdık. Yine de bir cerraha bunu gösterip daha sonra anılarını silmeye karar vermiştik. Benden beş yaş kadar büyük doktor oracıkta bayılmıştı, kendine geldiğinde o kadar büyük bir deliğin kapanması için yapılması gerekenleri açıklatmıştık.

Daha önce yapılmamıştı. Yapılabilirdi ama Claire'in derisinden o uyanıkken alıncak graftlar-

Riske değmeyeceğine, Claire'in akıl sağlığının birkaç gün önce iyileşen yaralardan daha önemli olacağına karar veren Teresa'ydı. "Onu bu garabet halde hayatta tutan her ne ise onu iyileştirebilir de. " demişti.

"Ne kadardır baygınım?" dedi uyandığı anları hatırlamaya çalışarak.

"46 gün. " dedim çırpınmasını ya da ani bir tepki vermesini önlemek için hazırda beklerken. Başını diğer tarafa çevirdi. Sanki bana bakmaya dayanamıyor gibiydi. Haklıydı da gerçi. Sonuçta benim yerime o bu hale gelmişti. Ben de olsam kendi üzerime atlardım. O sadece yüzüme bakmıyordu. "Ne oldu?"

"46 gündür boynundaki yaralar iyileşmemiş. " dedi hayal kırıklığıyla elim bende bıraktığı kesiklere gitti.

"Bunu mu dert ediyorsun cidden mi?"

"İç organlarımı hissedebiliyorum. " dedi etrafındaki azalmış makine sayısına göz gezdirirken. "Olmayan organlarımı sökmek istemiyorum artık. Hayalet ağrı-" gözleri dolunca yerimden kalkıp onun yatağının kenarına oturdum. İnledi, vücudu acı dalgasıyla titrerken. Onu hiç hareket ettirmemize izin vermemişti. Üzerine bir şeyler giydirmek için ya da sırtının oluşmakta olan derisiyle ilgilenmek için onu her hareket ettirmeye çalıştığımızda yalvarmıştı. Şimdi ise benim oturduğum yerde çöken yatak onun acı çekmesine neden olmuştu. Kalkacakken bir eli beni sıkıca yakaladı. "Önemli değil. Önemli değil. " dedi gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ederken. "Şu an kalkabileceğime emin olsam sana sarılmak isterdim ama- " Tekrar acıyla inledi. Yavru köpek gibi bir ses çıktı dudaklarından. Tırnakları koluma işledi.

"Seni uykuya geri göndermemi ister misin?" diye sordum elim yanağına çıkarken. Göz yaşlarını sildim. Sessizce hıçkırdı. Başını iki yana sallayarak. Canı çok yanıyordu. "Benimle paylaş o zaman. Biraz da olsa rahatlarsın. " Tekrar başını salladı. Elimi keçeleşmiş saçında gezdirdim. Daha fena ağlamaya başladı.

İçim parçalandı. Onu tekrar uyutacakken dudaklarından gerçek bir hıçkırık kaçtı. "Ethan, lütfen beni tekrar uyutma. " diye yalvardı. Ona binlerce kez özürlerimi fısıldayarak onu tekrar uykunun huzurlu kucağına ittim.



Teresa beni ısrarla arayarak uyandırmış Claire'in odasına çağırmıştı. "Dün benim sıramdı zaten. Bırak da bugün uyuyayım. " dedim hala eşofmanlarımın içindeyken. Sandra başını yana yatırıp paspal halime baktı. Beni daha önce bu kadar salmış bir halde görmemiş olabilirdi.

Claire bugün tekrar uyanmıştı. Dünden sonra gözlerinde ihanete uğramışlığını gösteren bir bakışla bakıyordu bana. "Lütfen artık beni uyutmayın. " dedi Claire.

"Bu kadar acıya dayanamazsın. " dedi Sandra.

"Gerçekten iyiyim. " diye itiraz etti. Üzerindeki örtüyü hafif tereddütle ittiğinde Teresa hızla başını çevirdi. Organlarını çevreleyen sarı bir şey vardı, incecik zar gibi. Hala hareketlerini ve şekillerini görebiliyordunuz. "Artık dışarı dökülmeleri daha zor. " Beni pansuman yapabilmesi için çağırmışlardı.

"Claire, birkaç güne tamamen iyileşirsin. "

"Siz beni komaya sokmadan da bekleyebilirim. "

"Herhangi bir ağrı kesici üzerinde işe yarasaydı-"

"Aklımı kaybetmek üzereyim."

Gülümsedim. Dünün aksine Claire bugün gerçekten iyiydi. İnatçılığı bile geri dönmüşe benziyordu.

"Doğrul o zaman, acıyla haykırmadan durabilirsen Ethan'ı gönderirim." diye meydan okudu Sandra. Claire kollarını ayarladı, gözleri bana kayarken. Sonra bakışlarını Sandra'ya kilitleyip kendini yukarı kaldırdı. Titredi, boğazından ufak bir ses çıktı ama dudaklarını birbirine bastırmayı bırakmadı.

Bu kadar işkence çekerken onu uyutmamamız için yalvarıyorsa, bir sorun vardı. Başka bir sorun vardı. Sandra ve Tess'i kovmamak için kendimi zor tutuyordum. Bana ne olduğunu anlatması için ona fırsat vermek.

"Bağırmadım." dedi Claire dişlerinin arasından. Sandra'nın bakışlarından çekinmiyordu.

"Tamam," dedi Sandra fırsattan istifade ederek Claire'in sırtını incelerken. Sırtında oluşmakta olan kasları kıpkırmızıydı. Teresa tepki vermemek için parmaklarını ısırdı. Kendini kaldırmakta zorlandığına şaşmamalıydı. "Tamam. Bekle de sırtını kapatayım."

Sandra, Claire'in etrafını tamamen saran bandajlarla işini bitirdiğinde Teresa'yı da yanına alarak dışarı çıktı. Claire, görünür şekilde titrese de yastıklarla birlikte yarı dik bir pozisyona gelmişti, gözlerini sildi. Kapının önünde yarım saattir durduğum yerde ona bakmaya devam ettim. Kırılmış görünüyordu. Fiziksel acıdan daha fazlası vardı.

"Ethan -" dedi elini ağzına bastırmadan önce. "Bana... Bana sarılabilir misin?" Titrek kollarını bana doğru uzattığında parçalandım.

"Claire, canını yakarım. O kadar yaklaşmak-"

"Lütfen. Ne kadar ihtiyacım-" Küçük bir hıçkırık boğazından kaçarken elini tekrar ağzına bastırdı. Kendime küfrederek yataktaki boşluğa oturdum. En azından kendisi rahat hissettiği kadar yaklaşabilirdi. Ama o hiçbir şeyi umursamadan olanca gücüyle benim üzerime atıldı. İkimizi dengelemek için bir elimi arkaya koydum.

Bir kere. Bir kere daha bana böyle, sanki boğulmadan son umuduymuşum gibi sarılmıştı. Tırnakları boynumu deldi. Sanki vücutlarımızı birbirine entegre etmeye çalışıyordu. "Ah." Kendini daha yukarı çekmeye çalışması başarısız olmuştu.

Hıçkırıyordu. Daha kolları bana dokunur dokunmaz göz yaşları sel olmuştu. Boşta kalan elimini ne yapacağımı bilemedim, nereye koyacağımı. Ona dokunmaktan korkuyordum, her şeyi berbat etmekten.

" Neyin var?" Canı yandığı için böyle bağırarak ağlamıyordu. "Claire,"

"Bilmiyorum. Bilmiyorum." Boynuma daha sıkı sarıldı. "Aklımı kaybediyorum. Kafamın içi- Beni her uyuttuğunda işkence ettin." Bana öfkeliydi. Rüyalar. Rüyalar. Lanet olsun ne görmüştü? "Kafamın içine beni hapsettiniz. Zihnim paramparça."

Paramparça olmuş bir şeyi parçalayamazsın. Rüyalarından birinde benim de zihnimde yankılanmıştı. Ama belki de onlar rüya- Rüya değildi. Neredeyse hiçbirinin görüntüsü yoktu. Sesler.

"Beynimde kurtulamadığım bir ses var."

Biri Claire'in zihnini parçalamıştı! O yüzden anıları bunca zamandır hiç gelmemişti. Onunki gibi bir iyileşme gücüyle-

"Ethan, lütfen bir şey söyle. Seni korktuyor muyum?" Düşünmem gerekiyordu. Onu bu gerçeklerin altına henüz atamazdım.

"Kuralı bozuyorum." dedim o anda sadece Claire'in çıplak vücudunun bana bastırılı olduğunu düşünerek. Bu kuralı o kadar çok yönden ihlal ediyordu ki. Bozmaktan farklı bir klasmandaydı. Elimi omzuna götürdüm. Canını yakmayacağımı umduğum bir yere. Dokunduğumda sanki elim onu yakmış gibi yerinden sıçradı. İçimde bir şeyler kıvrıldı. Kendimi ona nasıl açıp da beni kabul etmesini bekleyebilirdim ki.

"Kuralı ben bozdum zaten." dedi çenesi boynuma yerleşirken. "O gün sana dokundum."

"O sayılmaz." dedim gülmeye çalışarak. "Bayılman daha kötü olurdu."

"Hayır. O kadar dokunmama gerek yoktu ama- Öleceğimi sandım. Ve-ve sen beni üzerinden atmaya çalışıyordun, elimi uzaklaştırmak istedin. Bir parçamın sana dokunmasını istedim. Seni iyileştirirken-" Ona bir porselen bebek gibi baktığımı göremediği için şükrettim. Bir eli sırtıma inerken nefesini tuttu.

"Onu neden yaptın? Gücünü harcadın-"

"Dedim ya, öleceğimi sandım." Neredeyse benden başkasının, duvarların bile duymasını istemediği bir sırmış gibi zorlukla söylemişti. "Sen de yaralıydın, çok kalabalıktı, yaralıların sesleri... Yardım sana gelene kadar ölebilirdin. Karaciğerin zarar görmüştü, çok fena." Öleceğini düşündüğünde beni iyileştirmeye çalışan kız beni nasıl hak etmişti?

"Delisin sen." Kolumun altında kasıldı. Bundan korktuğunu söylemişti ve ben üzerine gitmiştim. İçimdeki o çarpık şey tüm güvensizliklerinin üzerinde yürümek istiyordu. Hak ettiği gibi birisi olmalıydım. Olduğuma kanaat getirmesini istediğim gibi biri. "Batırdım. Batırdım. Özür dilerim."

"Bana böyle deme. Lütfen. O hariç her şey." Tekrar ağlamaya başladı. Hareket bile edemiyordum. Bir şeyi daha berbat ederim korkusu çok ağır basmaya başlamıştı.

"Neye ihtiyacın olduğunu söyle." diye fısıldadım kulağına, elim saçını okşamak için yukarı doğru hareketlenirken.

"Bilmiyorum." dedi titrek dudaklarla.

Sandra içeri girdi tekrardan. "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Ethan ayı pençelerini kızdan çek." Kolumu indirsem Claire benden ayrılmadı. Sandra da bunun farkındaydı. Ama Claire'e kızmaya yüreği el vermiyordu. "Ethan kızcağızın yaralı olduğunu görmüyor musun? Kendine hakim olamadın mı?" Claire ağrıdan oflayarak beni bıraktı arkasına yaslandı. "Dışarı." 

Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 130 12
Birbirlerinden nefret eden iki gryffindor genci. Öğretmenlerin artık ikisinin kavgalarından usanması sonucunda artık yapabilecekleri bir şey yoktu. T...
34.1K 3.5K 21
Alexis, tesadüfen eline geçen bir saat sayesinde zamandan çok ama çok uzun yıllar öncesine, bir orta çağ kontunun evine gittiğinde kendini bir anda b...
198K 11.4K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭
958K 46.5K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...