i want u :: jjk

By yelimygx

127 9 5

Beginning : [15/07/2018] More

0.1
0.3
0.4

0.2

27 2 0
By yelimygx

dear, with or without my mask, you can't find me. try to catch me if u can


Gecenin bir vaktinde balkonumun camlarını açmıştım. Saatin şu an kaç olduğundan inanın hiç haberim yoktu, sadece gecenin bu vaktinde düzgün nefesi içime çekmek istiyordum. Belki biraz ağlamak, biraz kendime acımak, biraz dünyadan kopmak istiyordum. Herkes istediği kadar beni neşeli ve çok konuşan bir kız olarak tanıyabilirdi lakin gece vakti geldiğinde yüzümdeki maske ister istemez düşerdi. Ve şu an maskeleri cayır cayır yakmak istiyordum, canımın yandığı gibi o maskelerinin de yanmasını istiyordum.

Yavaşça duvara yaslanarak yere oturdum. Akmaya hazır olan gözyaşlarım süzülüyordu bile. İlk defa olmasından varsayarsak, sevdiğim adamın başka bir sevdiği olmasını aklım almıyordu. Onun bir insana aşık olabileceğine inanamıyordum aslında çünkü çok içine kapanık birisiydi. Gizemli ve yalnızdı. Onu ben istiyordum, bu çok bencilce olsa bile yıllardır onu ben istiyordum. Onunla konuşmak, yakınında olmak hatta dokunmak istiyordum. Her şeyine aşıktım ben, gamzesine hele ki. Nefret ettim o kızdan, içimdeki tüm nefreti kıza yükledim. Keşke o kızla hiç tanışmasaydı ve keşke hiç aşık olmasaydı, hep içine kapanık kalsaydı ve herkesten uzakta bi yaşam kursaydı. Bu acının karşısında bencil olmak cidden zerre umrumda değildi çünkü biliyordum; sabah kalktığımda yine gülümsemek zordunda kalacaktım. Maske yine yüzüme yapışıp kalacaktı ve ben acımı bastırarak gülecektim.

Ve yine yeniden Jungkookla konuşma fırsatını kollayacaktım, yine umutla bir adım atacaktım. Platonik olmanın çok fazla kötü yanı vardı ve ben ne olursa olsun o ikisini ayırmak istiyordum.

Telefonuma gelen bildirimle yanaklarımdaki gözyaşlarını silerken yerde bıraktığım telefona uzandım.

Sun Hee — Gelmeyecek misin?

Gülümsedim. Sun Hee her zaman aramızdaki en masumumuz olmuştu, oydu herkesi merak edip kollayan. Birimiz hasta olsa bile sabah akşam ziyaret edip sıcak çorba hazırlardı, onu kandırmakta çok kolaydı. Hemen inanırdı çünkü çok saftı ve kalbi kendi bedeninden bile büyüktü. İyi ki vardı dediğim nadir insanlardı çünkü onun aksine Lara bambaşka birisiydi. Lara Sun Hee gibi sıcak çorba hazırlayan tiplerden değildi, Lara sen hasta olma diye binbir türlü azarlardı insanı. Hasta olmamam için elindeki şemsiyeyi benim üzerimde tutmuştu konserden dönerken ve tüm yol boyunca sinirini benden çıkarmıştı.

O ise böyle belli ediyordu sevdiğini. İkisine de sahip olduğum için kendimle gurur duyuyordum.

Ben — Yorgunum. Gelmeyebilirim, siz eğlenmenize bakın.

Birkaç saniye sonrası tekrar bildirim geldi.

Sun Hee — Lara söylememem için tembihledi ama şu an balkonunda ağladığını bildiğim için söyleyeceğim, seninki burada ve o yelloz kızın eteğine şarap dökmek için senden izin bekliyorum. Gelsen iyi edersin.

—•—

Bedenime tam oturan bembeyaz elbisem ve boyumu olduğundan daha uzun gösteren topuklularımla taksiden iniyordum. Yüzümde yine o kocaman gülümsemeyle tanıdığım birkaç insana selam verirken nasıl bir saat içinde saçlarımı maşaladığımı, makyajımı mükemmel derecede güzel yaptığımı ve bu geceye şahane uyan elbisemi nasıl seçtim inanın benimde fikrim yoktu. Yüzümde eksik olmayan maskem ile omuzlarımı dik tutarak yürüyordum. İnsanların bakışlarımı üzerimde hissetmek bazıların aksine benim hoşuma gidiyordu.

Bir saat önce ağladığım balkondayken şimdi bir partide canım çıkasıya kadar dans edip içmek istiyordum. Ha belki bir de Jungkook'u görmek. Hayır, aslında buraya Jungkook için gelmiştim. Onu görecektim, hatta konuşacaktım ve sevgilisinin olup olmaması şu an umrumda bile değildi.

"Mimi?" Laranın şaşkınlık ve sinirli sesi dikkatimi ona çekmemi sağlarken yüzümdeki gülümsememi eksik etmemiştim. Evin içerisi dışarıya bakarak daha az kalabalıktı ve çoğu insanlarlar muhabbet içerisinde kendi köşelerine çekilmişlerdi. Jungkook burada olmasaydı asla adım atmazdım buraya çünkü gereğinden sıkıcı bi partiye benziyordu.

"Geç kalmadım umarım?" Kıkırdayıp Laraya selam verirken Lara sinirli gözlerini hemen yanında başka birisiyle sohbet eden Sun Hee'ye çevirmişti. Hışımla kolundan çekip kendine döndürdüğünde Sun Hee'nim bakışları beni bulurken Larayı görmezden gelip sıkıca bana sarılmıştı.

"Güzelim gelmişsin," yanağıma kondurduğu öpücükle çekilirken Laranın sinirden ateş topuna dönüşmüş gözleri Sun Hee'yi delip geçmişti. "Sen çağırdın değil mi? Ben sana ne dedim ha? Söyleme demedim mi?" Sun Hee yüzünde hiç pişmanlık belirmezken kolunu Laradan kurtarırken mırıldandı.

"Onun olması gereken yer evi değildi, tam da burasıydı. Evde nasıl olduğunu biliyorsun." Laranın bakışları biraz yumuşarken karşılık verdi. "Sun Hee, şurada seni öldürmemem için iki sebeb söyle. Ya da bir tane söyle."

"Benim çocuklarımın dadısı olacaksın sen daha. Beni öldürürsen çocuklarım olmaz ki."

"Çocuklarını da, seni de öldürmemek için daha güçlü bi sebebe ihtiyacım var."

"Aşk olsun Lara, Mimi evde aşk acısından tepinirken burada durup o yelloz kızın Mimi'ninkiyle yiyişmelerini izleyemezdim. Öldüreceksen de sağ tarafta mutfak var, bıçaklar ilk çekmecede." Sun Hee ağlayacaklı sesiyle konuştuğunda Larayla ben aynı anda gözlerimizi devirmiştik. Böyle durumlarda her şeyi abartmayı ve ağlamayı çok severdi Sun Hee.

"Seni ben bıçakla öldürmeden önce gözyaşlarınla boğulmadan ölmezsen iyi." Kafasını başka yöne çevirerek mırıldandığında Sun Hee eğdiği başını hemen kaldırdı. "Ölmemi bu kadar çok mu istiyorsun?" Gözünden akan bir damlayı görmemle hızla elimin tersiyle sildim. Burada ağlayamazdı, etrafta dedikodu arayan fazlaca yamyamlar varken  Sun Hee'nin burada ağlaması onu herkesin diline düşürürdü.

"Lara!" Sinirli sesim Laranın ilgisini çekerken bakışlarım onu yanında ağlattığı arkadaşımıza yönlendirirken oflayarak Laranın yanağına bi öpücük kondurmuştu. Asılan yüzü hemen düzelince gözlerimi tekrardan devirmeden edememiştim. "Seviyor musun yani beni?" Diye sordu Sun Hee dolu gözleriyle Laraya bakarken.

O sıra benim bakışlarım istemsizce kızların arkasındaki silüete kayarken tüm bedenim donakalmıştı. Ne ellerimi, ne bakışlarımı ne de herhangi biryerimi oynayabiliyordum. Gerçekten de buradaydı ve ben nasıl tepki vermem gerektiğini hiç bilmiyordum. Her an bir yerden sevgilisi çıkacakmış gibi hissediyordum ama bir yandan çağırdığım partiye gelmesi inanılmaz sevindirmişti. Oturduğu koltuğa yayılması bile ayrı hoştu, elinde yarım dolu içkisi bile olduğum yerde üzerime toprak atılıyor hissi vermişti. Sırtını dayamıştı ve saçları gelişigüzel bir şekilde dağınıktı. Beyaz gömleği tüm vücut hatlarını ortaya çıkarırken dar kumaş pantolonu kalbimi tökezletiyordu. Baygın bakışlarının yerine ciddi bakışları onu başka bir evrene sokmuştu. İnanılmaz derece yakışıklıydı.

Ona o kadar odaklanmıştım ki üzerinde hissettiği bakışlarımdan rahatsız olmuşçasını bakışlarını bana çevirdi. Kalbim o an delice atmayı bırakmıştı, heyecan tüm bedenimi ele geçirirken nefes almayı nefessiz kaldığım an anlamıştım. Derince nefes alırken Jungkook'un bakışları elbiseme inerken ellerimin titremesine engel olamamıştım. Bakışları beni baştan aşağıya süzdüğünde tekrar yüzüme kaldırmıştı; tebessüm ettim o an. Karşılık alırım diye düşünmüştüm lakin öyle olmadı. Bakışlarını benden çekerek yarım kalan bardağını yudumladı ve birkaç bir şey mırıldadı. Gerçi bu mesafeden asla duyamazdım ve şarkı tüm evde duyulacak derecedeydi. Ama bir şeyden emindim, küfür etmişti. Peki ama neden?

"Haydi dans edelim!" Ne zaman neşelendiğini anlamadığım Sun Hee sevinçle konuştuğunda gözlerimi bi anlık Jungkooktan çektim fakat hemen tekrar ona baktım. Şu an ne dans edesim vardı, ne de birisiyle konuşmak. Sadece merak ediyordum. Onu bu partiye ben davet ettiğim halde neden gelip selam vermemişti ve bunun yanı sıra neden küfretmişti?

"Siz gidin, ben geliyorum birazdan." Hiçbirinden cevap beklemeden Jungkooka doğru yürümeye başladım. Bu cesaretimin nereden geldiğini anlam yükleyemiyordum fakat gidiyordum işte. Her attığım adımda aklım gidiyordu ama pes etmedim. Yanına varasıya kadar başı dik yürüdüm ve sonunda yanına vardığımda hızla yanına oturdum. Beni yanına oturduğumda fark etmesi o kadar tatlıydı ki çünkü şaşkın bakışları ona çok yakışıyordu. Aslında her hali yakışıklıydı ama.

"Gelmişsin." Sesimin az çıktığı fark ettiğimde söylediğimi tekrarladım ve titreyen ellerimi dizlerinin üzerine koydum.

"Burada ne işin var?" Sesi telaşlı çıkmıştı, yaslandığı koltuktan doğrularak elimi sıkıca tuttu. "Nasıl ne işim var? Ben davet ettim ya seni bu partiye? Gerçi sevgilin var gelmezsin diye düşündüm ama gelmişsin," elimi tutması göğüs kafesimi delecek kalbim için güç verirken ben o sıra terlememek ve düzenli nefes alma çabasındaydım. Ne zordu sevdiğim adamın karşımda olması ve ona onu sevdiğimi söyleyememek. "Evet sevgilim. Gelecek şimdi, gitsen iyi olacak." Tuttuğu elimi aslında beni kaldırmak için tuttuğunu anlamak delice atan kalbimi paramparça ederken sanki her kırılan parça bedenimde yayılmışta her yerimi ayrı acıtıyordu.

N'olmuş sevgilisi varsa? İki medeni insan gibi konuşuyorduk şunun ucunda. Ah kimi kandırıyordum, ben Jungkook'un sevgilisi olsam onu herkes ve her şeyden kıskanırdım. Gerçi şu an sevgilisi daha önce dediğim gibi zerre umrumda değildi.

"Sevgilin gelecek diye mi bu telaşın?" Sesimin titrek çıkmaması için onca çabadan sonra biraz olsun düz çıkmamıştı. Jungkook ise ikide bir etrafına bakınıyordu ve şakaklarındaki ter damlaları kaşlarımı çatmama sebeb olmuştu. Sevgilisini bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum, yani beni yanından her seferinde kovacak kadar en azından. Her kızı yanından sırf sevgilisi için mi kovuyordu? Tekrar nefret ettim sevgilisinden, keşke kaybolsaydı.

"Bak," derince nefes alırken göğüs kafesi şişince bakışlarım orasını buldu, sonuçta kas yığını bir çocuktu ve ilgimi çekiyordu. "Gitsen iyi olacak, hatta buradan bile git uzaklaş. Yanına geldiğin arkadaşlarını da al ve uzaklaş buradan, sakin geleyim deme. Soru da sorma, kalk." Söylediklerinden hiç bir şey anlamazken gülmeye başladım. En azından korktuğumu belli etmeme çabamdı bu.
"Pardon ama davet edildiğin bir partiye davet eden kişiyi kovmak ne kadar küstahça biliyor musun sen?" Sinirlenmiştim, korkuyordum ve şu an Jungkook'un sevgilisini öldürmemek için kendimi zor tutuyordum. Binlerce parçalanmış kalbim derime batıyor gibiydi ve nefes almam gittikçe sinirimden zorlaşıyordu.

"Mm" kafasını düşünürcesine çevirdi ve birkaç saniye sonra aklına bir şey gelmiş gibi tekrar dikti koca gözlerini gözlerime. Siyah gözlerine birkaç saniye bakabilmek için ömrümü bile verirdim ama ne yazık ki bu şans bende değil de sevgilisindeydi.
"Mimi!" Adımı hatırlamasına biraz olsun moralim düzelirken şakaklarından akan terleri silerek bir elini tekrar elimi tutmak için yönlendirdi. O konuşurken birleşmiş olan ellerimize bakıyordum. Tuttuğu elimi beni kaldırmak için tutması canını yaksa da, biraz olsun ten teması olduğu için mutluydum. "bak buradan gidersen sana her şeyi anlatacağım tamam mı? Burada kalman çok tehlikeli. Birazdan gelecekler." Israrcı bakışları altında ezilirken hala anlam veremiyordum. Kim gelecek ve neden tehlikeliydi burada kalmam?

"Kim gelecek? Anlamıyorum ben-"

"Bu kadar güzel mal bulabileceğin zerre aklımın ucundan geçmedi, Jeon Jungkook." İkimizinde bakışları orta yaşlardaki hafif kilolu adama kaymıştı. Kim olduğuna dair bir fikrim yoktu çünkü genel olarak böyle partilere gelecek bir tipe benzemiyordu. Daha çok organ mafyasına benziyordu, ağzında kalın kahverengi sigarasıyla etrafı adeta dumana çeviriyordu. Tombul yanakları ve kocaman karnı, öyle ki gömleğindeki bi düğme kopmak üzere gibi duruyordu. Adamın bakışları beni süzerken elimi tutan Jungkook elimi sıkmaya başlamıştı. Bakışlarımı ona çevirdiğimde ise ağzından bir küfür çıkarmıştı. "Sikeyim."

Ayakta durmadığıma dua ediyordum çünkü Jungkook'un endişeli bakışı ve beni yiyecekmiş gibi duran koca adam karşı koltuğa yerleştiğinde korkumdan bayılmak üzereydim. Kendimi güvende hissetmiyordum ve bu tüm bedenime yayılmıştı. Titriyordum, kafamı çevirip kızları gözlerimle aradığımda bulamamam başka bi korku sarmıştı bedenime. Neler dönüyor anlamıyordum.

"Fiyat hala aynı değil mi? Gerçi sen sözünde duran bir adamsın." Bir ayağını diğer ayanın üzerine koydu ve sırtını koltuğa yaslarken sigarasından içine dumanı çekti. Gülümsediğinde sarılaşmış dişleri midemi ağzıma getirirken buradan uzaklaşmak istedim. Elimi Jungkook'un elinden çekmeye yeltenirken Jungkook elimi bırakmaması başka bir korkuyu bedenime yayarken kaşlarımı çatarak ona baktım. O ise, olabildiğinden daha fazla ciddi bir şekilde adama bakıyordu. Profili o kadar güzeldi ki, biliyorum şu an bunu düşünmek saçmaydı ama bu benim platonik bir aşık olduğumu değiştirmezdi.

Gerçekten neyden bahsettiklerini anlamıyordum, tek bildiğim burdan koşarak uzaklaşıp kızları bulmaktı. Fakat neden Jungkook elimi bırakmıyordu anlayamıyordum. Zorluyordum ama nafile.

"Beni tanıman güzel." Sesi sert çıktığından şaşırarak Jungkook'a baktım. Benimle konuşurken sesi böyle çıkmıyordu? "Üzgünüm ama mal bu değil, biraz sabredersen burada olur." Jungkook'da aynı adam gibi arkasına yaslandığında kendimi uzaylıların arasındaki tek insan gibi hissediyordum. Mal dedikleri şey neydi? Ya da, kimdi? Konuşurken gelecek demişti. Durun, mal dedikleri bir insan mıydı? Fiyat? Jeton yavaş yavaş düşerken korkumdan nefes alamadım.

Kilolu adam kaşlarını çatarak doğrulduğunda bakışları beni buldu. Ellerim titriyordu ve Jungkook elimi bırakmadığı için avuç içlerim de terlemişti. Kilolu adam ise yamyam gibi beni baştan aşağıya süzdüğünde dudağının kenarı havalandı. Dilini çıkarıp iştahla dudaklarını yaladığında kusmamak için kendimi zor tutuyordum. "Ben gitsem iyi olacak ya. Size bol sohbetler." Sevimlice gülümsedim ve kalktığım an her şey bir anda olmuştu. Bir ayağa kalkmamla kilolu adamın arkasındaki adamlar silahlarını çıkarıp bana doğrultmuştu.

Partide olan insanlar silahları görünce çığlık çığlığa koşup kaçarken ben olduğum yerde çivilenmiştim. Bu adamlar kilolu adamın adamları olduğunu bile anlayamayacak kadar korkmuş olduğuma inanamıyorum. Gerçekten de organ mafyasılardı. Tanrım! Ben de refleks olarak çığlık attığımda kilolu adam karşıma geçmişti ve adamlarına dönüp işaret vermişti. İşareti gördükleri gibi silahı indirirken ben şoke olmuş bir şekilde olanları anlamaya çalışıyordum. Kaçamıyordum çünkü kahretsin ben korktuğumda bağırmaktan başka bir şey yapamıyordum! Olduğum yerden kımıldayamıyordum!

"Güzelim korkma." Sarı dizleri görüş alanıma girdiğinde tir tir titriyordum. Ne vardı sa gelmiştim bu kahrolası partiye? Jungkook Tanrı belanı versin! Kilolu adam yüzüme düşmüş saçımı kulamın arkasına sıkıştırırken istemeyerek gözlerimi yummuştum. Tiksinti ve korkumdan ölmek üzereydim. Nefes almakta bile zorlanırken dengemi kaybettim ve tam düşecekken koca elleriyle belimi kavramıştı. Kendine doğru çektiği için başım omzuna çarptığında gözlerim kararmaya başlamıştı. Ben ölmek için çok genç ve güzeldim be!

Kafama ağrı girmişti, göz kapaklarım ağırlaşıyordu ve bayılmamak için yine de diretiyordum. "Bırak onu." Sonunda Jungkook'un sesi kulaklarımda çınladığında bakışlarımı ona çevirdim. Ben bu kilolu adamın kollarında değil sevdiğim adamın kollarında olmak istiyordum!

"Hmmm ama ben onu istiyorum." Ne ara boynuma yerleştirdiği başını anlamadan ellerimi göğüsüne koyup onu ittirmeye çalıştım. Tiksiniyordum, çok fazla. Milim kıpırdamayan kilolu adam çığlık atmama sebeb olmuştu. "Bırak! Bırak! Dokunma bana bırak!" Tamam genç ve güzel olabilirdim ama eğer ki öleceksem bu bu adamın kollarında olmasına asla izin vermezdim. "Eğer onu şimdi bırakmazsan," oturduğu yerden sonunda kalkan Jungkook cebinden bir şeyler çıkardı. Silah mıydı o? Başım dönmeye başlıyordu, aşık olduğum adam silah mı taşıyordu? Yani birisine vurmuş belki de öldürmüş olabilirdi. Tanrım, her şey bir rüya olsun istiyordum. Hala şu an balkonumda olup Jungkook'un sevgilisi oluşuna ağlamak istiyordum.

"Pişman olmayacağım." Silahı tam kafamın yanına dikmişti, eli titrese beni vurabilirdi. Çığlık atmaya devam ettim, aynı anda adamın kollarından kurtulmaya çalışıyordum. Koşarak kaçmak istiyordum, ne Jungkook'u görmek ne de bu şehirde kalmak istiyordum. Evimden çıkmak dahi istemiyordum. Boğazım ağrımaya başlamıştı fakat ne Jungkook istifini bozmuyordu, ne de beni tutan kilolu adam. Sonunda belimdeki eller gevşediğinde bunu anında fırsat bulup ayaklarımı popoma vura vura koşmaya başladım. Yeri göğü inleterek bağırarak koşuyordum lakin evden çıkarken ne evde ne dışarıda insan görmek korkumu ikiye katlıyordu. Bizim kızlar neredelerdi?

Belki çıkmışlardır diye çıkışa yöneldiğimde içeriden gelen silah sesleriyle adımlarımı hızlatmaya çalıştım. Kapıya tam ulaşacakken önümde beliren kız, yada namı değer Jungkook'un sevgilisi görmeyi hiç beklemiyordum.

"Tatlım, üzgünüm ama benimle geliyorsun." Ben anlamayarak bi adım gerilerken kız bana yaklaştı. Ve ben tam kaçmaya çalışırken kafamda hissettiğim darbeyle karanlığa düştüm. Biliyordum, ayvayı yemiştim. Ölecektim. Ama dediğim gibi, ben ölmek için fazla genç ve güzeldim.

Continue Reading

You'll Also Like

55.5K 4.2K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
199K 20.9K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
148K 15.6K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
90.6K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.