After Decisions (GAY)

Av alwayshogwartsx

151K 5.7K 1.7K

Cole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıkl... Mer

After Decisions
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5.Bölüm.
6. Bölüm.
7.Bölüm (The Smoke)
8. Bölüm.
9.Bölüm.
10.Bölüm - PART 1
10.Bölüm - PART 2
11.Bölüm.
13.Bölüm.
14.Bölüm (Answer)
15.Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

12.Bölüm.

5K 239 106
Av alwayshogwartsx

Bu bölümü yazarken gerçekten zorlandım. Yani başına oturmakta ve cümle kurmakta, konuyu oturtmakta. Niye böyle olduğunu bilmiyorum, ama elimden geleni yaptım, daha fazla da bekletmek istemedim ortaya çıkan...bu. Ortaya çıkanı da sevemedim, geçiş bölümü gibi bir şey oldu zaten uzun da değil diğer bölümlere göre, siz de sevmezseniz anlarım çünkü yeterince çaba harcayamadım ama diğer bölümlere düzeltmeye çalışacağım.  Yine de yorum yapın çünkü onları sevdiğimi biliyorsunuz :')

 Revirde Jason burnunu havaya kaldırarak buzu tutarken hepimiz orada toplanmıştık.  Daisy elini tutarak başında endişeli bakışlarla bekliyordu ve August’a korkunç bakışlar atıyordu. Jason’ın iki burun deliğine pamuk tıkılmıştı.

“Son kez soruyorum, vuranın o olduğundan eminsin değil mi?”

“Elbette eminim! Herkes derse gidiyordu, koridorda kalanlara sorabilirsiniz!” Bağırarak parmağıyla yaklaşık 20 dakikadır August’u işaret eden, halinden gayet memnun olarak buraya gelmeye cesaret eden benim dışımdaki tek görgü tanığımız: Sarah.

Sürekli bana muzip bakışlar atıyordu,oysa ben şu sınıftaki son ‘gizemli’ konuşmamızda bu olay kapandı sanıyordum. Ya da sadece bu tarz şeylerden zevk alıyordu. Bir insan bir ayrılıkla nasıl bu kadar değişebilirdi? Ya da bunca zamandır içindeydi ve açığa çıkmayı bekliyordu.

“Daha önce de söylediğim gibi, başka görgü tanığımız yok.” August odada bir köşeye yaslanmış hiçbir şey hakkında tek kelime etmiyordu. Ara sıra Sarah’yla aralarında olan bakışmalar tam anlamıyla buz gibiydi.

“Hayır, tek görgü tanığı ben değilim! Cole oradaydı!” Parmağıyla beni gösterdiğinde herkesin bakışları bana çevrildi. Sarah’nın sağ dudağı muzipçe yukarı kıvrıldı. O bu olaya ne diye dahil olmuştu ki? August’dan ona neydi?

Bana çevrilen bakışları izlerken yutkundum. Jason’ın da gözleri ben ve August arasında gidip geliyordu. Jason da herhangi bir şeyi onaylamaya cesaret edemiyordu.

“Ben… Jason’ı olaydan birkaç saniye önce gördüm. Tam sınıfıma doğru ilerlemeye başlamıştım ki kargaşa sesleri duydum. Arkamı döndüğümde Jason’ın burnu kanıyordu.” Jason’ın bakışlarını üzerimde hissettim. Gördüğümü biliyordu. Biliyor olmalıydı.

“Yani… Kimin vurduğunu görmedin?” dedi Hemşire soran gözlerle bana bakarak. Herkesin gözü üzerimdeyken August’a kısa bir bakış attım, beni ilgiyle izliyordu. Biraz sonra da Jason’a bir bakış attığımda gözlerinde belli belirsiz bir hayal kırıklığı vardı.

“Ben…” Hemşire artık sabrı taşmış bir şekilde ellerini havaya kaldırarak Jason’a döndü.

“Burada kurban sensin be çocuğum, niye susuyorsun?” Jason yutkunarak August’a baktı. August’un bakışları öyle deliciydi ki, istediklerini yaptırtabilirlerdi.

“B-ben, ş-şikayetçi değilim.”

“Oğlum, kim vurdu da şikayetçi değilsin? Tanrım, sabır… Karakol değil burası, okul.” Nabzımın hızı giderek artarken ve alnımda terler birikirken yine bana döndü. Keşke şu anda bir uzaylı istilası olsaydı da, hepimizi alsalardı. “Sen bir cevap verecek misin?! Müdüre bir şikayet yazmam gerekiyor, yoksa hepinizi disipline göndermek zorunda kalacağım!”

Tam alnımda biriken terler toplanıp alnımdan yavaşça süzülerek ne söyleyeceğimi bilemeyerek açtığım ağzıma damlamak üzereydi ki August bir anda yaslandığı yerden doğrularak öne çıktı.

“Evet, ben vurdum. Birkaç haftadır kendimde değildim ve bir sinir krizi geçirdim. Babama sorabilirsiniz.” Bir anda tüm bakışlar ona kaydı. Sarah kendi kendine salladı, ağzından sinirinin bozulduğunu belli edecek ufak bir kahkaha kaçtı.

“Tam da beklediğim gibi.” Gibi bir şeyler mırıldandığında onu duymazdan gelmeye çalıştım. Hemşire biraz rahatlamış göründü.

“Yani suçunu kabul ediyorsun.” August sakince kafasını salladı.

“Ediyorum.” Yüzünden ne hissettiğini okumak imkansızdı, yalnızca kararlı olduğu söylenebilirdi. Jason da biraz olsun rahatlamış gibiydi.

“Öyleyse, sizi müdürün odasına çıkartmak durumundayım. Şimdilik derse gidin, yeterince uğraştırdınız.” Herkes çıksa da Jason’ın biraz daha kalması gerekiyordu. Daisy Jason’ın elini bırakmayarak yerinde rahatsızca kıpırdandı.

“Ben biraz daha kalsam olmaz mı?”, dedi yalvaran gözlerle bakarak. Açıkçası daha yeni, erkek arkadaşının kendi cinsinden de hoşlandığını öğrenmesine rağmen gayet rahat davranıyordu.

“Olmaz, sizin derse gitmeniz gerekiyor yoksa ceza alırsınız. Jason’ı da bir sonraki derse yukarıya yollarım.” Jason da ona hafifçe gülümseyerek başıyla güvence verdi. Bunun üzerine Daisy kalkarak bize yetişti. Jason meraklı bakışlarını bana çevirirken Daisy de August’a çevirdi ve kaşları çatıldı.

“Bunun bedelini ödeyeceksin!” diye bağırdı suratına doğru. August kaşlarını kaldırmakla yetindi.

“Zaten kendimi açık ettim? Bedelini ödemeye hazırım?” Daisy yalnızca sinirle homurdanarak adımlarını hızlandırdı. Sarah’ysa dakikalardır pişkin pişkin gülüyordu. Onunla bir daha muhatap olmayacağıma yemin etsem de o kadar sinir olmuştum ki sormadan edemedim.

“Neye gülüyorsun sen?” Sarah daha da gülerek bana baktı.

“Hiç… Sadece benimleyken de bu kadar korumacı mıydın onu düşünüyorum. Korumacı sevgili ha?” Neden bahsettiğini tabii ki biliyordum, ama bunu çaktırmayacaktım tabii ki.

“Ne saçmalıyorsun sen?”

“Sen ve kötü çocuk… birbirinize karşı o kadar korumacısınız ki gözlerim yaşarıyor.” Derin bir nefes alarak ona patlamamaya çalıştım. Zaten sinirlerim bozuktu.

“Biliyor musun Sarah, ne düşündüğün umurumda değil. Yalnızca hayatımdan siktir olup gitmeni istiyorum, geçen sefer senden aldığım mesaj buydu.” Tamam patlamayabilirdim ama bu ağır konuşmayacağım anlamına gelmiyordu. August yürürken arkasına döndüğünde bizi fark etti ve kaşları öfkeyle çatıldı. Onu gördüğümde bir bakış atarak bunu halledebileceğimi belirttim. Sarah yine kendi kendine gülerek kafasını yavaş yavaş iki yana sallamaya başladı.

“Evet Cole, seninle doğrudan uğraşmayacaktım. Okula seninle ilgili bazı bilgileri vermenin vakti olduğunu düşünüyordum sadece.” Birden baştan aşağı ürperdim. Vereceği bilgilerin ne olduğunu çok iyi tahmin edebiliyordum. Kendim bile yeni kabullenmişken bütün okulun öğrenmesine göz yumamazdım.

İçine şeytan girmiş gibi gülümseyen Sarah’yı kolundan tutup arkamızdaki dolapların yanına çektim. Gülümsemesi hala yok olmamıştı.

“Bana yeterince kafayı takmadın mı? Okulda artık ikimizin adı geçmiyor bile, geçenlere de kendinin ayrıldığını söyle ve kurtar kendini bu ızdıraptan.” Gözüm karşıya kaydığında August’un da durduğunu gördüm. Ben ona baktığım sırada yavaş yavaş buraya yaklaşıyordu, onu görmezden gelmeye çalışıp bakışlarımı tekrar Sarah’ya indirdim. Bunu olabildiğince çabuk halletmeliydim.

“Benim ayrıldığımı söylemedim mi sanıyorsun? Kimse bana inanmadı, dedikodular alıp başını yürümüştü bile! Sayende herkes beni bir zavallı olarak görüyor!”

“Bunun sebebi ben değilim, sen bunu kendine yaptın.” Dedim tıslayarak. Aslında içimde olduğum duruma bakılırsa bunu söylemenin pek sırası değildi.

Tahmin ettiğim gibi Sarah’nın gözlerinden ateş çıkmaya başladı ve bir an için arkasına döndü. August’u fark ettiğinde şeytani gülüş yine ortaya çıkmıştı.

“Yine küçük erkek arkadaşını korumaya geliyor değil mi? Konu sen olunca epey hassaslaşıyor. Beni geçen sefer birine bir şey söylersem öldürmekle tehdit etmişti değil mi? Belki ben ağzımı açtığımda bir yumruk da ben yerim ve bu sefer okuldan atılır.” Nefes alışverişlerim öfkemle beraber artarken tek elimi havaya kaldırıp parmağımla Sarah’yı gösterdim.

“Sen hastasın. Eğer gerçekten bu kadar itibar hastasıysan bırak senin ayrıldığını ben söyleyeyim.” Sarah yine kafasını iki yana salladı.

“Cık cık. O zaman yalnızca bana acıdığın için bunu söylediğini düşünürler. Ayrılma nedenini onlara sen  açıklayacaksın.” Yeniden ürperdiğimi hissettim. Bütün bedenimi soğuk hava akımı kaplamış gibiydi.

“Sarah ben… niçin ayrıldığımızı sana hiç söylemedin ve kendi kendine bir çıkarım yaptın.” August neredeyse yanımızdaydı ve ona bir bakış atarak kendimle Sarah’yı geri çektim. Sarah gözlerini devirdi.

“Söylemene gerek yoktu ki Cole. Yolda erkekleri kestiğini bile gördüm, yani en azından bana bakmıyordun.”

“Sen kendini çok muhteşem görüyorsun değil mi? Hiçbir erkeğin sana bakmamazlık edemeyeceğini falan? Gördüğün üzere pek de öyle—“

“Yapma Cole, sanki şu an inkar edeceksin. Erkek arkadaşın gelmeden düşün. Kendin anlatıp sonuçlarına mı katlanacaksın yoksa kötü çocuğunun seni terk edişini mi izleyeceksin? Çünkü duyduğuma göre babası bunlardan epey bıkmış ve onu bir daha buralara salmayabilir. Ufak bir not daha: Onu kışkırtmayı düşünüyorum.” Öyle bir gülüyordu ki hiçbir güç onu ikna edemezdi. O şu an yalnızca bir itibar takıntılısıydı ve onu alana kadar peşini bırakmayacaktı.

Aslında ikinci önerdiği daha hafif kalıyordu, sonuç olarak çoğunluk ona inanmıyordu ama inananlar da çıkacaktı, tabii azınlıkta olurdu. Öte yandan ben açıkladığım takdirde bütün okulun önünde küçük düşecektim. Hem August kendini kontrol edebilirdi değil mi? Hayır. Hayır edemezdi. Ama bu ne kadar büyük bir etki yaratırdı ki? Sonuçta August’u bir daha görebilirdim. Sarah’nın sunduğu teklif gözüm korkutuyor sayılmazdı.

Henüz ağzımı açmıştım ki August artık yanımıza gelmişti ve oldukça sinirli görünüyordu. Sarah’nın daha fazla yanlış şeyler düşünmemesi için böyle gelmesini istemiyordum. Yani… teorik olarak yanlış işte.

“Sürtük gibi davranmaktan vazgeçmeyecek misin?” Sarah sırıtarak ‘gördün mü?’ der gibi bana August’u gösterdikten sonra tekrar ona döndü.

“Ah, merak etme küçük erkek arkadaşına zarar vermedim. En azından fiziksel olarak.” Gülümsemesi yüzünden silinmeden bana döndü.

“En ufak bir zarar vermedi diyelim.” Dedim homurdanarak. August’un öfkeli bakışları Sarah’nın üzerindeydi.

“Her ne söylediysen kimsenin umurunda değil. Şimdi defolup dersine gitmelisin.” Sarah hiç korkmuş görünmüyordu, zaten böylesine hasta bir kişilikle korkmasını beklemiyordum. Onun yerine bakışlarını August’a dikerek sağ kolunu açtı ve artık neredeyse geçmiş olan el izi şeklindeki morluğu gösterdi.

“Tabii giderim. Bunun diğer kola da yaşanmasını istemeyiz değil mi?” dedi ve sırıtarak ilerlemeye başladı. Bunu öyle bir söylemişti ki, sanki onu kolunu parçalamaya davet ediyordu. Kışkırtma dediği şey bu olmalıydı, ben de August’un iradesini sonuna kadar korumasını ummak zorundaydım. Son yaşanana bakılırsa pek mümkün görünmüyordu tabii.

Ben de kendimi sakinleştirmeye çalışarak yürüme hızımı arttırırken August benim hızıma yetişti.

“Ne dedi sana?” Yanımda nefes nefese yürüyordu.

“Sadece aptalca hakaretler edip içini rahatlattı, onu tanıyamadın mı hala? Sana halledebileceğimi söylemiştim, korumana ihtiyacım yok.” Dedim öfkeyle önüme bakmaya devam ederken. “Ayrıca kendini kontrol etmeyi öğrensen iyi olur.” August’un kaşları çatıkken havaya kalktı. Sinirlenmişten çok şaşırmış gibiydi.

“Pardon? Kafayı yemiş eski kız arkadaşın sana atıp tutarken ve sen de orada durup onu dinlerken öylece izlememi beklemiyordun herhalde.” Sinirle bir nefes verdim. Nasıl bu kadar basit düşünebiliyordu?

“Suratına yumruk mu atsaydım? Jason’a yaptığın gibi?” Bu sefer sinirle kahkaha attı. İşte şimdi sinirlenmişti.

“Sakın bana hak etmediğini söyleme. Yoksa hala onu mu koruyorsun?” Bugün çevremdeki herkes beni delirtmeye mi karar vermişti?

“Onu korumak zorundayım çünkü arkadaşım, August. Ayrıca endişelendiğim tek taraf Jason değil biliyorsun.” Umarım algıda seçici beyni bunu algılamıştır. Anlamış görünüyordu ki rahatlıkla gülümseyerek konuştu.

“Bana bir şey olmaz, devamsızlıklarımı en kötü yazın telafi ederim şimdi de bir uyarı cezası verirler. Başka vukuatım yok, uzaklaştırma falan da veremezler.” Tanrım, ben de bu kadar rahat olsaydım okul hayatımı çılgın bir hale getirebilir miydim acaba?

Uzun süredir önüme bakmama rağmen bu kez August’a dönüp durunca o da durdu.

“Evet, şimdilik yok. Yarın öbür gün ya birine karşı daha kendini kontrol edemezsen ve böyle gereksiz bir şey yaparsan?”

“Ah, yine attığım yumruk gereksiz hale gel—“

“Derse geç kalıyorsunuz.” İkimiz de kafamızı kaldırıp merdivenlerde dikilen Daisy’e baktık. Kafamı salladığımda öfkeli bakışlarını üzerimizden çekerek merdivenlerden çıkmaya devam etti. Sarah biraz arkasında bizi dudağını bükmüş izliyordu.

“Benim için ilişkinize zarar vermeyin.” Dedikten sonra son bir kez arkasına bakıp gülümseyerek o da merdivenlerden çıktı. August dişlerini sıkarak arkasından baktı.

“Yemin ederim bu kızı…” Gözlerimi devirerek deminkinden de hızlı yürümeye başladım.

“Beni bir dinlesen…”

Teneffüste herkes yine müdürün odasında toplanmıştı ve bu kez Jason da oradaydı. August’un tahmin ettiği gibi uzaklaştırma verilmedi, ancak devmasızlıklarıyla birlikte okul puanı oldukça düşürüldü. Eğer Jason gerçekten şikayetçi olsaydı o zaman uzaklaştırma alabilirdi, ama Jason sinir krizini endişeyle karşıladığını belirtmişti. Tabii doğru yanıt ondan korkmasıydı, Jason’ın ondan bu kadar korkmasını beklemiyordum ama August’un sene başından beri belli bir itibarı vardı ve az önce o kişiden yumruk yiyen birinin korkması normaldi sanırım.

İtibar. Kelime tekrar Sarah’yı hatırlayıp tiksinmemi sağladı. O da yanlıca odada durup bize imalı bakışlar atarak August’u gördüğünü onaylamıştı. Bunu yaparken fazla neşeli görünmesi de cabasıydı.

Hepimiz odadan dışarı çıktığımızda biraz ötede bekleyen Lily’i fark ettim. Bir an durduğumda kollarını kavuşturmuş halde kafasını iki yana salladı ve gitti. Neler olduğunu duymuş olmalıydı ve son tartışmamız da August’la ilgili olduğuna göre… Bir ara Lily hakkında da bir şeyler yapmalıyım.

Çıktığımda August bana ‘her şey yolunda’ dercesine göz kırptı. Okul kariyeri fazlasıyla tehlikeydi ama önemli olan sadece okulda olmasıydı sanırım, o da babası içindi zaten. Ben bu durumda olsaydım annem beni öldürmüştü. Tam çıkarken Jason’ın burnundaki bandıyla yavaşça yanıma geldi. August’un dikkatinden kaçmamıştı ama pis pis baktıktan sonra gitmekten başka bir şansı olmadığı için gitti.

“Bana vurduğunu görmüştün değil mi?” Yutkundum. Yalan söyleyebilir miydim? August ona vurmadan hemen önce bana bakıyordu, yalan söylemem durumu iyice kötüleştirirdi.

“Evet.” Dedim normal bir sesle. Gözleri hafifçe kısıktı, beni sorguluyor gibiydi. Yavaşça kafasını salladı.

“Arkadaşın olduğu için mi yoksa korktuğun için mi ele vermedin?” Aslında August’dan bahsederken arkadaş kelimesi her seferinde tuhaf geliyordu çünkü aslında hangi kategoride olduğumuzu hiçbir zaman tam olarak bilemiyordum. Ayrıca “arkadaş” kelimesini tuhaf vurgulamıştı.

“Yalnızca kimsenin başını kendi ellerimle derde sokmak istemiyorum.” Dedim kararlı bir sesle, verebileceğim en uygun cevap buydu sanırım. Jason yavaşça kafasını salladı.

“Ben de o yüzden yapmadım. Yani tamam burnuma yumruğu geçirmiş olabilir ama, akıl sağlığı yerinde değil sanırım…” İlk başta gülesim gelse de kısmen haklıydı. “Bir de şey, bilirsin gay olduğunu bana yeni söyledin ve belki erkek arkadaşındır diye seni zor durumda bırakmak istemedim…” Gözlerimi büyüttüm. İnsanlara bunu düşündürmek için ne yapıyorduk, okul içinde gözükmüyorduk bile. Tabii son yaşadığımızdan sonra ben de onun ucundan döndüğümüzü düşünüyordum, ama August’un biriyle çıktığını hayal etmek oldukça zordu. Aramızdaki ilişkiye verebileceğim başka bir isim de bulabilmiş değildim.

“Ne? Hayır, kesinlikle değil o sadece… tuhaf olan bir arkadaşım.” Jason bir süre tuhaf bir şekilde dikildikten sonra hafifçe gülümsedi.

“Pekala, hepimizin tuhaf arkadaşları var. Her neyse ben yumruk yemeden önce sana Daisy’le konuştuğumu söyleyecektim.” Daisy’i dinlemenin hala hoşuma gittiği söylenemezdi, ama konu değiştiği için memnun olmaya çalıştım ayrıca merak ediyordum.

“Nasıl gitti peki?” Jason iç çekti.

“Ona erkeklere de ilgim olabileceğini, bu yüzden ona zarar vermek istemediğimi ama yine de yalnızca onu sevdiğimi söyledim. O da ağladı ve beni bu şekilde de kabullenebileceğini, yalnızca onu sevmekten vazgeçtiğimi sandığı için korktuğunu söyledi.” Vay canına. Sarah gibi sürtük bir kız arkadaştan sonra bu duyduklarım bana fazla ağırdı doğrusu.

“Gerçekten kız arkadaşın böyle olduğu için şanslısın. Benimkini görüyorsun.” Yine düşünceli bir şekilde kafasını salladıktan sonra boğazımı temizledim. Sanırım artık oradan uzaklaşabilirdim.

“Ben derse gidiyorum, sana tekrar geçmiş olsun, onun adına tekrar özür dilerim.”

“Sorun yok, bir daha yaşanacağını sanmıyorum.” Ben pek de umutlu değilim.

Ona gülümsedikten sonra Lily’nin olduğu sınıfa ilerledim. Zil çalana kadar aramızı düzeltebilirdim, uzadıkça daha sinir bozucu bir hal alacaktı.

Sınıfa geldiğimde arkasına oturdum. Beni fark etmişti ama hafifçe arkasına dönüp ben olduğumu gördüğünde tekrar önüne döndü. Trip atmak için biraz zorluyormuş gibiydi.

“Hala yanıma yaklaşmıyorsun?” Lily’nin iç çektiğini duydum. Biraz sonra arkasına döndü.

“Bugün August’un yaptığının ne kadar saçma olduğunun farkındasın değil mi? Niye yaptı bunu?” Sinirli görünüyordu, son tarışmamızın üzerine de “beni kıskandı” demek tuhaf kaçardı.

“Bilmiyorum sanırım Jason’ı pek… sevmiyor. Ve bu aralar sinir kontrolü oldukça azaldı.” Yalan söylemiyordum sonuçta. Lily hırlamayla karışık bir iç çektikten sonra kafasını sıraya koydu ve biraz durduktan sonra kaldırdı.

“Bu senin için bir şey değiştirmiyor değil mi?” Şöyle bir düşündükten sonra ona sinirlenmekten başka bir şeyi değiştirmediği için kafamı hayır anlamında salladım. Lily bu kez boşluğa bakarak iç çekti.

“Sana ona gerçekten değer veriyorsan seni ona çekilmekten kurtarmak için yapabileceğim  hiçbir şey olmadığını söylemiştim, hatırlıyorsundur.” Anlamayarak yavaşça kafamı salladım. “Sanırım uğraşmaktan vazgeçsem iyi olacak.” Normalde farklı noktalara karşı çıkabilirdim, ama Lily bana zaten inanmazdı ve şu anı da bozmamam gerekiyordu.

“Yani… bu artık bana sinirlenmeyeceğin anlamına geliyor?” Lily kafasını önüne eğip elleriyle oynarken “Özür dilerim, hayatına o kadar karışmaya hakkım yoktu, yalnızca senin için endişeleniyordum.” Dedi. Tabii ki kısa sürede bütün kızgınlığımı unutturdu.

“Ben de o şekilde bağırdığım için özür dilerim.” Dedim. Tam o sırada zil çaldı ve ayaklandım. Bunu da halletmştim.

“Çıkışta görüşürüz?” dedim gülümseyerek.

“Çıkışta görüşürüz.” Dedi gülümseyerek. İçim rahat bir şekilde sınıftan çıktıktan sonra derse gittim.

Gün içinde bir daha August’la konuşmadım, zaten görmemiştim ve sinirim hala tam olarak geçmemişti. Çıkışta Lily’e görüşürüz demiştim ama daha önce August’la da eve döndüğümüz olmuştu, onu hesaba katmamıştım. Sonuçta artık bir “işi” yoktu ve erkenden kaçamazdı değil mi? Lily’i çıkışta bulmadan önce okuldan çıkan insan seli içinde onu aradım ama ortalıkta görünmüyordu. En sonunda çıkışa gittiğimde onu yürürken gördüm. Kimseyi beklemiyordu bile. Bir an gitmesine izin vermekle vermemek arasında karar vermeye çalışırken kendimi ona yürürken buldum. Omzuna dokunup onu çevirdim.

“Haber vermeden mi gidecektin?” August hafifçe büyüttüğü gözlerini kırpıştırdı.

“Affedersin, merak edeceğini düşünmemiştim.” Bugün yaptığımız konuşmadan sonra? Sabır sınavı mıydı bu çocuk?

“Ciddi olamazsın. Her neyse, acelen nereye?” Kaşlarımı kaldırmış, herhangi bir yalanını yakalamak için gözlerine baktım. August bir an gergin görünüp etrafına bakındıktan sonra tedirgin gözlerini tekrar bana çevirdi.

“Ben… bugün babamın beni okuldan çıkar çıkmaz eve gelmekle zorlamadığı son günüm, her an onu arayabilirler hatta aramış olabilirler o yüzden değerlendirmek istiyorum.” Mantıklı gelse de acelesi olduğu gözümden kaçmamıştı, bir şeyin peşinde olmalıydı.

“Tam olarak nasıl değerlendireceksin ki?” Gülümsemeye çalıştım. August  oraya gitmek istermiş gibi arkasına döndü ve tekrar bana baktı.

“Bilemiyorum… yarım kalan işlerimi falan tamamlayabilirim. Son kez dışarıda gezerim.” Kafamı salladım. ‘yarım kalan işler’ kısmı hoşuma gitmemişti.

“O zaman… son serbest gününde yanında birilerini istemezsin?” Bunun kulağa alınganlık gibi geldiğini biliyordum ama tam olarak değildi, neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Tabii benim yerime başkasıyla olmak istemiyorsa.

“Yalnız olup, kafama göre takılmak istiyorum seni yormak veya sıkmak falan da istemem, bana kızmazsın değil mi?” Davet edebileceği kişiyi ben olarak düşünmesi hoşuma gitmişti ama sesi normal August gibi çıkmıyordu, fazla nazikti.

“Nasıl istersen,” dedim bir gülümseme zorlayarak. O da yavaşça dişlerini ortaya çıkardığında “Görüşürüz o halde!” dedi ve arkasını dönerek hızlı adımlarla ilerledi.  Bir süre öyle dikildikten sonra kafamı sallayarak arkamı döndüm ve birkaç adım sonra Lily’le karşılaştım.

“Hey, tam da seni arıyordum!” dedi gülümseyerek. Biraz sonra gülümsemesi yavaşça silindi. “Sen iyisin değil mi?” Büyük ihtimalle yüzüm fazla düşünceli göründüğü için sormuştu. Arkama dönüp baktım, görünmüyordu bile.

“Hayır, yalnızca yorgunum, gidelim.” Dedim ona dönerek. Beraber yürümeye başladığımızda nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum, ya da üzerime alınmam gerektiğini

Çünkü August’un kendine yine bir iş bulacağından adım gibi emindim.

Fortsett å les

You'll Also Like

126K 8.9K 89
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
405K 31.2K 10
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
TAKINTI Av asranixa

Ungdomsfiksjon

1.6M 28.4K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.4M 54.7K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...