cipa | larry ✓

By winterflowerkth

189K 17.3K 30.9K

"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali k... More

red lips
i'm a man
anything could happen
battlefield
too close
counting stars
breakaway
so cold
never been hurt
blood on my name
eyes on fire
bloodstream
let her go
give me love
madhouse
don't let me go
glory and gore
king and the lionheart
make everything louder
lego house
explosions
burning desire
buzzcut season
everybody wants the rule
another love
yellow flicker beat
stop crying your heart out
recovery
love death birth
centuries
your love
beating heart
harry
without a world
the monster
west coast
haunted
seven nation army
tennis court
wait for a minute
love me like you do
wrong
holy ground
story of my life
i put a spell on you
you and i
bad things
here comes the rain again
misty mountain
ordinary world
kiss me slowly
final
özel bölüm

something's gotta give

2.7K 249 411
By winterflowerkth

Şaşkınca çıkarıldığı kapıyı izlemeyi bırakıp arkamı döndüm. Bayan Anne ipek mendiliyle gözlerini sildikten sonra titreyen elini önündeki su dolu bardağa götürdü.

"Bizi bırakmak zorundasınız. Buradan gideceğimize söz veriyorum. Onu bir daha görmeyeceksiniz."

"Onu bir daha görmek istemediğimi nereden çıkardınız Bay Tomlinson?" dedi yorgun mavilerini benimkilerle buluştururken.

Kollarımı göğsümde birleştirip ukala bir tavırla tek ayağımla yerde ritim tuttum.

"Hadi bir düşünelim."

Hafızamda geçmişe yolculuk ederken Bayan Anne'in bizden uzak durmaya çalıştığı tüm anıları toplamaya çalışıyordum. Böylece onun yüzüne bunları rahatça vuracaktım.

"Artık Christopher yok. Oğlumu korumama kimse engel olamaz."

Oğluyla ilgilenmek için kocasının ölümünü beklemiş olması durumu hiçte yumuşatmıyordu.

"Onu korumanıza ihtiyacı yok."

Sandalyesini itip ayağa kalktı ve tam önümde minicik bir mesafe kalınca durdu. Ayağındaki topuklu ayakkabıları olmasa benden birkaç santim kısaydı.

"Sen ne biliyorsun ki? Tüm Styles'lar onu öldürmek istiyor. Christopher'ın mirasının yarısı onun ve buna katlanamıyorlar."

Kaşlarım çatıldı. Bay Christopher hastalığı süresinde mirasını açıklamıştı. Biz Harry ile piknik yaparken Ben'in gelip bu haberi bize verdiği zamanı hatırlamıştım.

"Bay Christopher neden mirasının yarısını Harry'e bıraktı ki?"

Kadın gülümsedi. Geri adımlar attı ve masadaki yerine tekrar oturdu.

"Çünkü bu mirası da ona bırakan zaten Christopher'ın büyük kardeşi Daniel'dı."

Daniel... Yanlış hatırlamıyorsam Daniel, Harry'nin öz babasıydı.

"Christopher'a, Harry'e vermesi için oldukça cömert bir miras bırakmıştı."

Ne güzel! Herkes vicdanını rahatlatmış oldu.

"Para onun umrunda bile değil. Hepsi o aptal Styles ailesinin olabilir. Bizi rahat bırakın yeter."

Elini masaya vurdu ve bağırdı.

"O burada kalıyor! Siz gitmekte özgürsünüz Bay Tomlinson. İster gidin, ister kalın. Burası oldukça büyük bir ev. Sizin için de bir oda ayarlayabiliriz."

Arkamı dönüp kapıya yürüdüm. Ondan nefret ediyorum. Ondan ve diğer tüm aileden nefret ediyorum. Başımı eğdim. Derin bir nefes aldıktan sonra arkamı dönmeden sordum.

"Nerede?"

*****

Önümdeki ince siyah topukları takip ediyordum. Üst katın koridorunun son odasına geldiğimizde kapının önünde duran iki iri yarı adamdan biri kapıyı açtı. İçeri girdiğimde kapı arkamdan kapandı. Harry oturduğu koltukta başını yere eğmiş saçlarını karıştırıyordu.

"Harry..." diye mırıldandığımda hızla bakışlarını bana çevirdi.

"Oh sevgili Louis." dedi ayağa kalkıp yanıma gelirken.

Kendimi onun kollarının arasına bırakmıştım. Ona böyle sıkıca sarılmayalı sanki uzun zaman oluyormuş gibi hissediyordum. Geri çekildiğinde ellerini yanaklarıma sarıp yüzüme baktı. Onun yeşillerinde bir süreliğine kaybolduğumda öpüşleriyle tekrar bu ana dönmüştüm.

"Louis... Buradan gitmelisin."

Yüzüme eğilmiş bu çok gizli bir şeymiş gibi söylemişti. Elimi tutup yatağın yanındaki koyu yeşil kadife koltuğa gitti ve oturduk.

"Beni bırakmayacağını biliyorum."

Yan yana otururken bacaklarımız birbirine dolanmıştı. Tek eli benimkini tutarken diğeriyle saçımı okşadı.

"Buradan gitmelisin."

Başımı sağa sola salladım.

"Sen olmadan gitmek istemiyorum."

Gözlerini kapattı ve işaret parmağını dudağımın üstüne koydu.

"Hayır Louis. Gideceksin. Tüm bu saçmalıklardan kurtulmak için sana ihtiyacım var."

"Bunun için her şeyi yaparım." dediğimde gülümsedi. Yaklaştı ve burnunu hafifçe yanağıma sürttü.

"Buradan çıkacağız. Farklı bir ülkeye gideriz belki." diye fısıldadı.

Bu hayal içimi bir an huzurla kaplamıştı.

"Ve ben yine başımı senin göğsüne koyup kalbinin ritmini dinleyerek uyuya kalacağım."

Alnıma düşen bir tutam saçı tutup hafifçe yerine gönderdikten sonra dudaklarını alnıma bastırdı.

"Sabah gözlerimi seninle açacağım ve yine teninde kaybolacağım."

*****

"Ne zaman yardıma ihtiyacın olsa benim kollarıma koştuğunun farkındasın değil mi sevgili Louis?"

Harry'nin bahsettiği kutuyu çekmeceden çıkarıp yatağın üstüne koyarken Ben tam karşımdaki kapının girişine yaslanmış kollarını göğsünde birleştirmişti.

"Bana değil, kardeşine yardım edeceksin Ben."

Oldukça antika görünümüne sahip küçük ahşap kutunun kapağını kaldırıp içine baktım.

"Tüm Styles'lar onun peşindeyken ve merhum Christopher Styles'ın yegane eşi Anne Styles oğlunu evde kilit altında tutarken acaba benden ne tür bir yardım bekliyorsun?"

Başımı kaldırıp ona baktığımda yüzüne alaylı bir gülümseme yayıldı.

"Ne güzel. Konuya hakimsin. Bir de sana anlatmakla zaman kaybetmeyeceğim."

Ukala tavırlarla gelip kendini yatağa bıraktıktan sonra yanındaki yastığın üstünde duran küçük ayıcığı eline aldı.

"En son sen beni öpüp sonrasında duygularımı hiçe sayarak yeniden kardeşimin yanına gittiğinde açıkçası biraz kırıldım. Seninle aramdaki ilişkiyi bitirmeyi düşünüyordum. Ancak bu sabah beni arayıp yanına çağırdığında kendime nedense engel olamadım."

Kutunun içindeki kağıtları çıkarıp tek tek bakarken en altta bir banka cüzdanı görmüştüm. Açık mavi, üstünde büyük harflerle BARCLAYS yazıyordu. Bahsettiği evrak bu olmalıydı. Diğer kağıtları tekrar kutuya koyup kapağını kapattıktan sonra köşedeki koltuğa gelişigüzel bırakılmış sırt çantamı aldım.

"Ve bir de öğreniyorum ki yine kardeşim bir Styles tarafından esir alınmış ve yine sen onu kurtarmaya çalışıyorsun."

Benimle eğlenişine karşılık ona en yapmacık gülümsememi gönderdiğimde tüm odada yankılanan bir kahkaha attı.

Ayıcığın kollarından tutup havada dans ettirirken başımı sağa sola salladım.

"Ama şu sıralar soyadı Styles olan herkesten uzak durmayı planlıyorum bebeğim. Başıma yeni bir bela almak istemiyorum. Bir de... açıkçası o pek umrumda değil."

Banka cüzdanını pantolonumun arka cebine sıkıştırıp odanın diğer köşesinde yerde duran ayakkabılarımı almak için o tarafa yürüdüm.

"Umrunda olduğunu biliyorum." dedim Ben'e, ondan tarafa dönmeden.

"Benden ne tür bir yardım istiyorsun lou-lou?"

Taktığı isimlere bir yenisini daha eklerken ayakkabılarımı giyip ona döndüm.

"Arabana ve kaslarına ihtiyacım var." dediğimde hızla yatakta doğrulup elindeki ayıcığı arkaya doğru fırlattı.

"Benimle arabamda sevişmek mi istiyorsun?"

"Bittiyse gidebilir miyiz?" dedim çantayı sırtıma takarken.

Yeniden yatağa uzandı ve ellerini karnında birleştirerek gözlerini kapattı. Ona yaklaşıp kolundan tutarak yataktan çektim.

"Gelmek istemiyorum."

"Ne yazık ki geleceksin."

******

Ben arabayı sürerken radyodaki saçma şarkıya yüksek sesle eşlik ediyordu. Onun bu kadar rahat olması biraz sinir bozucuydu.

"Bugün ne kadar neşelisin." dedim sıkıntıyla.

Başını bana çevirip birkaç saniye baktıktan sonra tekrar yola döndü. Elleri direksiyonda şarkıya uyum sağlayarak ritim tututyordu.

"Sen yanımdayken aksi mümkün mü sevgili Louis?"

"Flörtleşmek yok Ben."

Nihayet görkemli Styles evinin önüne gelmiştik. Arabadan inip başımı kaldırdım ve büyük bahçe kapısına baktım. Ben kollarını arabanın üstüne yaslamış beni izlerken ona döndüm.

"Evet lou-lou, planımız nedir?"

Omuzlarımı kaldırıp indirdim ve gülümsedim.

"Kapıyı çalıp içeri gireceğiz ve Harry'i de alıp senin mükemmel dövüş yeteneğin sayesinde adamları aşacağız."

Yüksek sesli bir kahkaha attı.

"Anlayamadıysan bir kez daha söyleyeyim sevgili Louis; bela yok, Styles yok."

"Anlayamadıysan söyleyeyim Ben; içerideki senin kardeşin ve sen onu kurtarmam için bana yardım edeceksin."

Arabanın önünden dolaştı ve yanıma geldi. Tam karşımda durup yüzüme yaklaşırken ellerini arkasında birleştirmişti.

"Karşılığında ne vereceksin?"

Yüzümü buruşturdum.

"Siz Styles'lar karşılıksız bir şey yapmaz mısınız?"

Tam yeni bir şey söylemek için ağzını açtığı sırada elimle dudaklarının üstünü kapattım.

"Daha fazla dinlemek istemiyorum. Harekete geçmemiz gerek Ben."

Onu bırakıp kapıya doğru yürüdüğümde arkamdan geldi.

"Fazla dramatize etmene gerek yok. Bunu zaten sürekli yapıyoruz."

Elleri ceplerinde rahat tavırlarla beni takip ederken kapının yanındaki adama yaklaştım.

"Merhaba, Harry'i görmeye geldik. Bayan Anne'in bilgisi var."

Adam burada çalışmaktan ne kadar nefret ettiğini belli ederek bıkkınlıkla kapıyı açtı.

Kapıdan içeri girip bahçeye geçerken Ben kulağıma eğildi.

"Bu kadar basit mi yani?"

Etrafıma bakınarak yürürken dışarıda çok fazla koruma olmadığını fark ettim. Bu iyiydi.

"Bu çok tuhaf. İçeri girmemize nasıl izin verdiler?"

"Bayan Anne istediğim zaman gelip sevgilimi ziyaret edebileceğimi söyledi. O artık burada yaşayacakmış. Yani biz girebiliyoruz, o çıkamıyor."

Evin giriş kapısının önüne geldiğimizde durdum ve zile bastım.

Kaşlarını çatarak kollarını göğsünde birleştirdi.

"Anlamama yardımcı ol lütfen. Anne Styles oğluyla aynı evde yaşayıp..."

Havada parmaklarıyla hayali bir tırnak işareti çizdi ve devam etti.

"Mutlu aile tablosu mu çizmek istiyor?"

O sırada kapı açıldı ve hizmetçi kız içeri girmemiz için kenara çekildi. Ben'i duymamazlıktan gelerek açık kapıdan girdim. O da arkamdan gelip kızın yanağından makas aldı.

"Tatlım, kardeşimi görmeye geldim. Odası nerede?"

"Ne hoş!"

Sesin geldiği yöne baktığımızda merdivenlerin başında dikilen Anne Styles'ın yüzündeki sahte gülümsemesiyle bizi izlediğini gördük.

"Sadece siz gelebilirsiniz Bay Tomlinson. Burada başka bir Styles istemiyorum."

Ben'e dönüp baktığımda sırıtıyordu.

"Kalbim kırıldı. Tanrım. Çok acıyor." Elini göğsüne koyup kıvrandı.

Hiçbirimiz gülmüyorduk. Sanırım bu odada eğlenen tek kişi oydu.

Daha fazla beklemek istemediğimden hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Bayan Anne'in yanından geçeceğim sırada kolumdan tutarak beni durdurdu.

"O neden burada?"

"Kardeşini özlemiş."

Bana hiç inanmayan gözlerle bakarken yüzüme eğildi.

"Planınız ne bilmiyorum ama dikkatli olmanızı öneririm."

Kolumu onun elinden kurtarıp önünde reverans yaptım.

"Öğütlerinizi dikkate almaya çalışacağım."

Gözlerindeki nefretten uzaklaşıp Harry'nin odasına yürüdüm. Nedense birden oğluna karşı yumuşamıştı ve Harry benim yokluğumda bu evi onun başına yıkmasın diye buraya girip çıkmama izin vermek durumunda kalıyordu.

Odanın önünde bekleyen adamlardan biri kapıyı açtığında içeri girdim.

Harry pencerenin önünde dikilmiş dışarıyı izliyordu.

"O neden geldi?"

Ah...

"Yardım etmesini ben istedim."

Bana döndü çatılmış kaşlarıyla, yavaş adımlar atarak yanıma yaklaştı.

"Onunla konuştun ve yardım mı dilendin?"

"Yardım falan dilenmedim Harry. O senin kardeşin ve eğer diğer Styles'lar..."

İşaret parmağını havaya kaldırıp bana doğru salladı.

"Sakın bir daha onun kardeşim olduğunu söyleme!"

Dışarıdan bir gürültü koptuğunda kapı açıldı ve Ben soluk soluğa içeri girdi.

"Üzgünüm kardeşim bölmek istemezdim ama kapıda öfkeli bir Styles ailesi var."

Harry, Ben'e öfkeyle bakmayı kesip pencereye yürüdüğünde bende peşinden gittim. Bahçede oldukça kalabalık, takım elbiseli Styles'lar eve girerken fazlasıyla asabi görünüyorlardı.

"Dipnot olarak belirteyim; seni öldürmek istiyorlar."

Ben'in sözleri gözlerimin korkuyla büyümesine sebep oldu. Harry'nin elini sıkıca tutup ona baktım.

"Harry, buradan gitmeliyiz."

Bayan Anne kapıda belirdiğinde ifadesiz yüzüne baktım. Gözlerinde ruhsuz bir bakış vardı.

Harry'nin elini bırakıp sinirli adımlarla kadına yaklaştım. Daha fazla kibar yada saygılı numarası yapmamızın bir anlamı yoktu.

"Hepsi senin yüzünden! Biz gidecektik! Onların bizi bulamayacağı bir yere gidecektik."

Bileğimden sertçe tutup beni kendine çekti.

"Sıra sana da gelecek küçük sürtük." diye tısladığında şaşkınca beni bırakıp birkaç adım geriye gitmesini izledim.

"Tüm bu acılara, entrikalara, kavgalara ve onurumuzun ayaklar altına alınışına bir son vermenin vakti geldi."

Bayan Anne'in beklenen ihaneti baş gösterdiğinde açıkçası büyük bir şok geçirdim. Nedense gerçekten artık oğluna yaşattıkları için pişman olduğunu düşünmüştüm. Harry'e döndüğümde hiç de şaşırmadığını yüzündeki her zamanki nefret dolu ifadede görebildim. Tabiki o, kendi ailesini daha iyi tanıyordu.

"Sözlerinin tek bir kelimesine bile inanmamıştım."

"Bunun artık bir önemi yok." dedi kadın gülümseyerek. Arkasını döndü ve odadan çıkarken intikam ateşiyle yanıp tutuşan tüm Styles'lar koridorda göründü.

"Ne yapacağız?" dedim titreyen sesimle.

Ben, Harry ve benim yanıma gelip sağ tarafıma geçtiğinde bu kez o bile gergindi.

"Sayıca bizden fazla olabilirler ama bizde onlarda olmayan bir şey var."

Ona dönüp sorarcasına baktığımda omuzlarını kaldırıp indirdi.

"Biz CIPA hastasıyız." dedi bundan ne kadar memnun olduğunu bir kez daha gösterirken.

Harry'e döndüm ve düşünceli ifadesini önemsemeden dudaklarına bir öpücük bıraktım.

"Seni seviyorum Harry. Sana bir zarar gelmesine izin vermem."

"Ah sevgili Louis. Benim Louis'im..." dedi elini yanağımda gezdirerek.

"Böyle bitmeyeceğini biliyorsun."

Dudaklarını alnıma bastırıp hızlıca beni tutarak arka tarafa doğru itti. Ben henüz ne olduğunu anlamamışken o kenarda duran sandalyeyi kapıp yere sertçe vurdu ve parçalara ayırdı. Kalabalık Styles ailesi ve onların yakın korumaları odayı doldururken Ben ve Harry yerden kırık sandalye parçası aldılar.

Büyük amca Travis Styles elini kaldırıp diğerlerini durdururken Harry ve Ben ellerindeki sandalye parçalarıyla hazır bir şekilde Travis'i izliyordu.

"Ben, bu senin meselen değil. Neden onun yanında durmuş bize karşı çıkıyorsun ki?"

Yatağın arkasında, yerde oturmuş korkuyla olacakları beklerken tanrıya dua ediyordum.

"Aslında tüm bu saçmalıklardan uzak durmayı isterdim ama bir açıdan bakınca öldürmeye çalıştığınız kişi kardeşim. Ha birde annem sizin yüzünüzden kendini öldürdü."

Bay Travis güldü ve o anda odada bekleyen herkes saldırmaya başladı.

"İkinizin de vücudunu canlı canlı parçalara ayıracağız. Bakalım ölürken acıyı hissedebilecek misiniz?" diye bağırdı adam.

Harry öfkeyle karşısına çıkan herkesi deviriyordu. Ancak oldukça kalabalıklardı ve iki kişi onları alt etmelerine imkan yoktu.

Yardım etmeliydim. Ne yapacağımı bilmez halde saklanırken hissettiğim gölgeyle başımı sağ tarafa çevirdim. Bu Travis Styles'tı. Kavgaya pek karışmıyor izlemeyi tercih ediyordu. Tıpkı kardeşi Christopher gibi.

"Oh bakın burada ne buldum?" dedi beni kolumdan sertçe tutup ayağa kaldırırken.

"Küçük bir fındık faresi."

Beni adamların önüne attığında tökezleyerek yere düştüm. Etrafımda neredeyse bir çember oluşturduklarını söyleyebilirdim. Korumaların ortasında Harry'i görmeye çalıştım. Adamlardan biri beni saçlarımdan tutarak kaldırdı ve diğeri karın boşluğuma yumruğunu geçirdi. Acıyla kıvranırken inledim.

"O sizin ödülünüz. Bir odaya götürün ve kilitleyin. Buradakilerle işiniz bittiğinde tadına sırayla bakarsınız."

Gözlerim büyürken hızla başımı kaldırıp karşımda dikilen Bay Travis'in sırıtan suratına baktım.

"Harry!" diye bağırdım korkuyla.

Adam beni kolumdan sürüklerken odada göz gezdirdim. İki kişi onu tutmuş diğerleri, sanki o bunu hissedebiliyormuş gibi yumruklarını geçiriyorlardı. Hepsi kin ve nefret içindeydi. İstedikleri tek şey intikamdı ve hiç durmadan vurmaya devam ediyorlardı.

"Louis! Bırakın onu!"

Ben'in haykırışıyla Harry aniden kollarını adamlardan kurtardı.

Oda görüş alanımdan çıkmış ve başka bir odaya önemsiz bir şeymiş gibi atılmıştım.

"Dinlenmene bak güzelim. Birazdan epey yorulacaksın."

Sinirle adamın yüzüne tükürdüğümde anlamadığım bir dilde bir şeyler söylenip iri elini sol yanağıma indirdi. Vurmanın etkisiyle yere düştüğümde odadan çıktı ve kapıyı kilitledi.

Olduğum yere çöküp ellerimle yüzümü kapattım. Artık dayanamıyordum. Onlara ve onların getirdiği her şeye lanet ettim. Harry. Onunla normal bir hayatımız olmasını ne kadar çok istediğimi bir kez daha fark ettim. Normal bir ailesi olmasını ve sağlıklı bir genç olduğunu hayal ederken gözyaşlarıma engel olamadım.

Ah Harry... İçimde ona karşı büyük bir sevgi vardı. Eğer ona bir şey olursa hayatıma nasıl devam ederim bilmiyordum.

Kapının kilidinin açılma sesini duyar duymaz yerimden fırlayıp odanın diğer ucuna koştum. Yere çömelip ellerimle başımın etrafını sararken titremeye başlamıştım.

Kolumda hissettiğim el beni sakinleştirmek istercesine yumuşaktı.

"Geçti Louis. Ben buradayım. Kimse sana zarar veremez."

Başımı kaldırıp onu gördüğümde derin bir rahatlama hissetmiştim.

"Aman Tanrım Harry." dedim ona sıkıca sarılırken.

"Çok korktum. Şükürler olsun Tanrım. Çok korktum Harry."

"Geçti. Her şey bitti sevgili Louis."

Ellerini yanaklarıma yerleştirip ışıldayan yeşil gözlerini benimkilere dikti. Yüzü kan içindeydi. Kıyafetleri yırtılmış ve saçları dağılmıştı.

Dudaklarımız birleştiğinde büyük rahatlama hissiyle öpücüklerine karşılık verdim. Ağzıma gelen demir tadındaki kan umrumda değildi.

"Üzgünüm ama baloncuğunuzu patlatmak zorundayım. Yine."

Ben'in sesiyle ayrılıp ayağa kalktık. Yerde dizlerinin üstünde oruran Bay Travis arkasındaki Ben'in saçlarını çekmesiyle başını kaldırıp bize baktı.

Elleri arkasında birleştirerek bağlanmıştı ve adam buna rağmen yüzündeki onurlu ifadesinden ödün vermiyordu. Ben ona eğildi ve kulağının arkasında konuştu.

"Ah zavallı Travis amca... Çok güvendiğin adamların teker teker ölünce kıymetli ailen seni bir bok gibi bırakıp kaçtılar."

Adam gözlerini Harry'e dikmişti. Bir anda bana bakıp gülümsedi.

"Emir çoktan verildi. Ben ölsem de ölmesem de... Onun canı öyle bir yanacak ki; sırf benim kanımdan olduğun için senin bile yüzünü görmek istemeyecek. İşte o zaman sen en büyük acıyı çeken olacaksın."

Neden bahsettiğini anlamamıştım.Harry bana döndü burnumun üstüne bir öpücük kondurdu.

"Arkanı dön sevgili Louis. Ve ben söyleyene dek bu tarafa bakma."

Dediğini yapıp arkamı döndüğümde sesleri dinledim. Ayak sesleri ve ardından gelen haykırışlar.

"Bunu senin yanına bırakmayacaklar! Hayatının kalanında her gün acı çekeceksin!"

Adam acıyla çığlık attığında merakım ikiye katlanmıştı. Darbe seslerini duyuyordum. Ama sanki bir cisimle vuruyordu. Adamın inleyişleri yavaşça son buldu. Şimdi ondan ses gelmiyordu ancak hala vuruş seslerini duyabiliyordum.

"O öldü. Bırak artık." diye uyardı Ben.

"Hepsinin sonu bu olacak. Hepsinin lanet kafasını bedeninden ayıracağım! Benimle uğraştıkları için doğdukları güne lanet edecekler!"

Harry'nin intikam ateşiyle yanıp tutuşan kalın sesi beni bile korkutmuştu.

Yanıma geldi ve tam önümde durduğunda üstündeki karışık desenleri olan siyah beyaz, yırtılmış gömleği çıkarıp elindeki kanları sildi. Bu hareketini izlerken midem bulanmıştı. Bugün burada çok fazla ölü vardı ve ben buna ne yazık ki seviniyordum. Normal bir şeymiş gibi. Oysa sadece canımızı kurtarmaya çalışıyorduk. Bunun başka yolu yoktu. Harry kolunu omzumdan atıp elini gözümün üstüne kapattı.

"Gidelim buradan." diye fısıldadı başımın üstüne bir öpücük kondurmadan önce.

Onun yönlendirmesiyle odadan çıkarken evde büyük bir sessizlik hakimdi.

Merdivenlerin başına geldiğimizde Harry elini indirdi ve gözlerimi açtı. O anda merakla başımı arkaya çevirip yerde yatan adamları gördüm. Hepsi kanlar içindeydi.

"O tarafa bakmanı önermem lou-lou." dedi Ben.

Kapılar açık ev savaş alanı gibiydi.

Nihayet dışarı çıktığımızda Ben'in arabasına yürüdük. Travis Styles'ın son sözlerinden olsa gerek içim hala huzursuzdu. Arka koltuğa oturup başımı Harry'nin omzuna yaslarken Ben arabayı çalıştırdı.

"Bir Styles daha öldü ve kalanlar artık daha öfkeli." dedi Ben yapmacık bir matemle.

Harry hala dinmeyen siniriyle tısladı.

"Biri değil, hepsi ölecek."

Continue Reading

You'll Also Like

9.1K 4.4K 41
+18 sahneler vardır lütfen rahatsız olanlar varsa okumayınız :) Birbirleri için yaratılmış iki ruh Tanrı tarafından cezalandırılırsa ne olur . ...
36.6K 8.8K 28
•ceo&assistant au• Yoongi, Min Holding'in tamamına sahip olabilmek için babasının sözünü dinleyerek evlenmek zorunda olduğunu kabullendiğinde yardımı...
83.5K 6.6K 22
Park Holding büyük bir belayı işe almıştı. O belanın adı: "Byun BaekHyun."
10.6K 437 9
Ona duyduğum hisler tarifsizdi. Bu yüzden onu tatmin etmek için bir an bile düşünemedim. Jungkook'un olur olmaz yerde erekte olmasına yardımcı olmak...