Kayıp |Tamamlandı|

By Blueebs

58.3K 3.7K 588

Mısra Hatıl, bu benim! Hislerimi şiirlere nakşedip, adımında olduğu gibi mısralarında ağlayan biriyim ben. Ai... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.5
2.6
2.7
2.8
Final 😊
Final 🙁
Duyuru!
Özel Bölüm 😊
Özel Bölüm 🙁

2.4

1.2K 78 9
By Blueebs

Multide Mısra'nın söylediği şarkı ve giydiği kıyafetler var.

***

Masanın üzerinden elime uzandığında şaşkınlıkla ona baktım. Genzini temizleyip parmaklarını avucuma sardı, içimi gıdıklasa da söyleyeceklerini bekledim. Böyle bir hareketi beklemediğimi itiraf etmeliyim, arkadaşlığımız başlayalı daha bir hafta olmuştu ve biz çok iyi anlaşıyorduk. İşimin olmadığını göz önünde bulundurursak oldukça boş zamanım vardı, sabahları kahvaltıdan sonra buluşup akşama kadar gezerdik veya yeni yerler keşfederdik, eve gittiğimiz zamansa gece yarılarına kadar mesajlaşıyorduk. Bu oldukça keyifliydi, hele ki kazadan sonra kendimi boşlukta hissetmemin ardından onunla tanışmam çok iyi gelmişti.

''Seninle çok iyi anlaşıyoruz Mısra, bunu dile getirmek bile saçma. Çünkü ikimiz de biliyoruz. '' deyip bir nefes aldı. Ne yapmaya çalıştığını az buçuk anlasam da safa yatmak daha mantıklı hale gelmişti. Böyle bir itirafa ve konuşmaya hazır hissetmiyordum kendimi. Duygularım arkadaşçaydı, buna emin sayılırdım. Onunla güzel vakitlerimizin olduğu da aşikardı, ama dostluğumuzu bozmak en son isteyeceğim şeydi.

''Daha bir hafta oldu belki de tanışalı, kısa bir zaman fakat... '' dedi ve gözlerime odaklandı. Kalbimin atışı değişmemişti fakat heyecanlanmıştım. Belki kalp atışlarım kulaklarıma ulaşmıyordu ama Okan beni mutlu edecek kişiydi, diye düşünüyordum.

''Senden hoşlanıyorum. '' dediğinde mideme bir kramp girdi. Ben ondan hoşlanıyor muydum? Veya seviyor muydum? Değer verdiğim kesindi, ona zarar gelmesini elbette istemezdim. Değer vermek hoşlantı mıydı? Aklımdaki soruların sesini, onun sorusu kesti.

''Sevgilim olup, ömrümün en güzel anlarını bana yaşatır mısın? '' dediğinde yüzüme bir gülümseme oturdu. Ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Aldığım ilk teklif değildi belki ama ciddi olduğu kesindi.

Sevilmeyi seviyordum, Okan'ın bana nazik davranmasını, kendimi güzel hissettirmesini, yanında güvende olduğumu bilmeyi seviyordum. Belki ona aşık değildim veya arkadaşça olmak dışında sevmiyordum fakat olmayacak diye bir şey yoktu. Beni bu denli seven birini kaybetmek istemiyordum.

''Hep güzel anı yaşayacağımızı nereden biliyorsun? '' diye sordum bu sorudan kaçmak için. Dudakları havaya kalktığında,

''İçinde sen varsan, her anım güzel olacağına eminim. '' dedi. Söylediği kelimeler ruhuma işlerken boğazımı temizleyip konuştum.

''İçinde biz varsak güzel olacak onlar. '' deyip başımı salladım. Bu kabul cümlesi olarak geçebilirdi, zaten kabul etmiştim. Sevmeden kabul etmem hata mıydı yoksa doğru muydu bilmiyordum ama onun beni mutlu edeceğine inanıyordum. Gözlerinin içi parlarken gülümsemekle yetindim, ayağa kalktığında elimi bırakmamıştı.

''Hadi gidelim. '' dediğinde saate baktım. Eve gitmem gerekiyordu, anneme erken gelip yemek yapacağımı söylemiştim.

''Benim eve gitmem lazım. '' derken çantamı aldım ve kafeden çıktık. Arabaya ilerlerken,

''Gitmeseydin ya... '' deyip durdurdu beni. Kaşlarımı havaya kaldırıp cıkladım.

''Fatma Sultan'a akşam yemeği borcum var. '' dedikten sonra dudağımı buruşturdum. Yemek yapmak sadece açken iyiydi, zor olmamak koşuluyla.

''O zaman başka zamana... '' deyip arabanın diğer tarafına yöneldi. Görmese de başımı sallayıp kapıyı açtım, oturdum. Emniyet kemerini taktığımda anahtarı çevirdi ve sürmeye başladı.

''Akşam bir şeyler yapar mıyız? Yemekten sonra yani. '' deyip saçlarını karıştırdı. Buna gülümseyip,

''Bilmem, olabilir. '' dedim. Akşam için bir planım yoktu, evde pinekleyip anneme bu durumu açıklamak dışında tabi.

''Akşam yemeğinden sonra bana mesaj at, seni gelir alırım. '' dediğinde araba durmuştu. Kemeri çıkarmak için uzandığımda,

''Olur. '' dedim ve kemeri açtım. Vücudunu bana dönmüştü, birbirimize yakındık. Gözlerime böylesine derinden bakması beni rahatsız etse de ben de bakıyordum. Bir eli yanağımı bulduğunda tebessüm ettim.

''Sevgiliyiz şimdi, değil mi? '' diye kendi kendine sorarcasına bir soru yönelttiğinde başımı salladım.

''Hala inanamıyorum kabul ettiğine. '' dediğinde kıkırdadım.

''Alışsanız iyi olur bayım. '' dediğimde eli yanağımı okşamaya devam etti.

''Belki birgün seni matmazellikten madama geçiş yaptırırım. Ne dersin? '' dedi ve başını bana yaklaştırdı. Dediği cümle üstü kapalı bir evlenme teklifiydi belki de ama üstünde durmadım.

''Belki... '' diye fısıldadığımda dudakları yanağımın üzerinde gezindi. Çıkmaya yeni başlamış sakalları beni huykandırsa da tepki vermedim.

''Görüşürüz. '' dediğimde geri çekildi, ben de kapıyı açıp dışarı çıktım.

''Mesajını bekleyeceğim! '' diye seslendiğinde kafamı sallayıp elimle onay verdim. Yanağımdaki sıcaklık sona erdiğinde kendimi tuhaf hissetmiştim. Sanki yasaları çiğneyen azılı bir suçluydum, bu öpücük de benim müebbet hapis cezamdı. Hata yaptığımı düşünüyordum ama sadece birazcıktı, herkes sevilmek isterdi. Ben de sevilmeyi seçmiştim, beni her zaman sevecek kişiyi seçmiştim.

***

''Ne zaman gelecekler istemeye? '' diye annem heyecanla sorduğunda ellerimi kaldırıp onları durdurdum. Gözlerim yerlerini yadırgayıp dışarı fırlamak istiyorlardı.

''Yavaş be sultanım! Sevgili olduk alt tarafı, nikahımı kıydın hemen. '' deyip dudağımı büzdüm. Annem beni vermeye meraklı olduğunu bu denli göstermesi, gözlerimi yaşartıyordu.

''İki gün önceye 'Sadece arkadaşız.' diyordun Mısra Hanım! Eh, bugün sevgili olmuşsunuz yarın da nikah masasına götürür bu oğlan seni. Demedi deme! '' dediğinde omuz silkip,

''Deme öyle, deme! '' diye hayıflandım. Mutfağa geçip isteğini yerine getirmek üzere içeri seslendim.

''Söyle bakalım ne istiyorsun bugün Mısra Şeften. '' deyip önlüğü kafamdan geçirdim. Annem içeri girerken yüzünü buruşturuyordu.

''Şef diyor bir de, hatırlatırım Mısra Hanım mısır patlatayım derken granit tenceremi yaktığını! '' deyip güldü. Ona pis bakışlarımı atıp,

''O zaman lise bire gidiyorum anne! '' dedim. Elini omzuma koyup,

''Herkes anasına çekecek diye bir şey yok. '' dedi ve eliyle kendisini takdim etti.

''İyi ki bir tencere yaktım, her fırsatta söyle zaten. '' diye ellerimi kavuşturdum. Kısa bir gülüş atıp boşver dercesine elini salladı.

''Akşama elde açılmış mantı istiyorum. Yanında da mercimek çorbası olsun. '' diye siparişini verip ayrıldı mutfaktan. Arkasından Shrek animasyonundaki Çizmeli Kedi gibi baktım.

''Desene bugün mutfaktan çıkamayacağımı!''

***

Mantı en sevdiğim yemek olmasa asla bu zahmete katlanmazdım. Sofrayı kurarken oldukça yorulduğumu fark ettim. Belki bugün Okan'la buluşmamalıydım, biraz dinlenmek iyi gelirdi bana.

''Buyur anne, yemek hazır! '' diye salonda televizyon izleyen anneme seslendim. Adımları mutfağı bulduğunda sandalyemi çekip oturdum.

''Sen damadımla buluşmayacak mıydın? '' deyip çorbasına başladı. Kaşlarımı çatıp konuştum.

''Nereden damadın oluyormuş? '' diye söylendim. Annem, şu sevgili olma olayını evleninceye kadar söylerdi. Bütün sevgililerimde böyle yapmıştı fakat anında 'damat' demesi sinir bozucuydu. Ben bile bu duruma alışmamıştım, anında sahiplenmişti Okan'ı!

''Olur, olur. İleride olacak. '' deyip hınzırca güldü. Göz devirmemek için kendimi sıkıp kaşığı elime aldım.

''Soruma cevap vermedin. '' dediğinde lokmamı yutup,

''Bu gidişle gitmem galiba. '' dediğimde kaşlarını çattı.

''Nedenmiş o? '' diye sordu.

''Bilmem, yoruldum biraz. '' dedim.

''Hadi ye de git, etrafı ben toplarım. '' dediğinde şaşkınca ona baktım. Yemekleri yaptığım günlerde asla annem mutfak toplamazdı.

''Gözlerimi yaşartıyorsun anne. Büyük bir fedakarlık bu! '' deyip yerimden kalktım. Kollarımı bedenine dolayıp yanağına öpücükler kondurdum.

''Hadi, hadi yılışma hemen! '' deyip eliyle başından savmaya çalıştı. Her zaman yaptığı bir hareket olduğu için takmadan yerime geçtim ve yemeğimi bitirdim. Tabaklarımı lavaboya bırakıp odama geçtim. Okan'a mesaj atmaya üşenip ara butonuna bastım.

''Alo. '' dediğinde cevap verdim.

''Alo Okan, ben yemeğimi yedim. ''

''Tamam ben on dakikaya geliyorum o zaman. ''

''Nereye gideriz? Ona göre giyineyim. '' diye sorduğumda,

''Özel bir yere gideceğiz. Şık giyinme, rahat giyin. '' deyip ekledi.

''Fazla abartma, sen her halinle güzelsin. Başka birinin seni fark etmesini istemem. '' buna gülümseyip,

''İltifat için teşekkür ederim. '' dedim

''Gerçekler... '' diye derin bir nefes verdi.

''O halde, görüşürüz. ''

''Görüşürüz. '' deyip telefonu kapattık. Gardırobun önüne gelip rahat bir şeyler baktım. Özel bir yer neresi olacaktı acaba? Keşke söyleseydi, merak ederdim ben. İç çekip birkaç parça kıyafet çıkardım. Yatağın üzerine fırlatıp kıyafetlerimi çıkardım ve yataktan açık mavi kot tulumu alıp üzerime geçirdim. Üstü bahçıvan tarzında olduğu için lacivert yarım bir badi giymiştim. Oldukça rahattı, hava sıcak olduğu için de pek sorun olmazdı kısa olması.

Lacivert sırt çantamı alıp kapıya ilerledim.

''Ben gittim! '' diye seslenip ayağıma spor ayakkabılarımı giydim. Annem birkaç mırıltı çıkardığında takmayıp dışarı çıktım. Apartmanın kapısını açacağım sırada mesaj gelmişti.

Gönderen: Okan
Ben kapının önündeyim.

Gülümseyip kapıyı açtım, mesajı yanıtlama gereği duymamıştım. Başını telefondan kaldırıp bana baktığında gözleri üzerimi taradı. Ben de istemsizce giydiklerine baktığımda, uyumlu giyindiğimizi gördüm. Açık mavi kotunun üzerine, benim aksine beyaz bir t-shirt geçirmişti. Saçları her zamanki gibi dağınıktı fakat bu karmaşa halini seviyordum, erkeklerin saçlarını dağınık bırakması bence hoştu.

''Selam. '' diyerek yanına geldim. Gözleri gözlerimi bulduğunda konuştu.

''Çok güzel olmuşsun. '' dedi. Bana sürekli güzel demesi hoşuma gidiyordu fakat dozunda olması daha iyiydi.

''Sen de yakışıklı olmuşsun. '' deyip üzerini gösterdim. Çekici olduğunu kabul etmeliyim fakat öyle ahım şahım değildi.

''Biraz kısa olmuş sanki bu kıyafet. '' diye fısıldadığında kaşlarımı çattım.

''Yoo değil. '' en sinir olduğum şeydi bu. Ailem eğer giyimime karışmıyorsa, isterse eşim olsun bana kimse karışamazdı. Buna hiçbir kadın izin vermemeliydi. İstediğimizi giymekte özgürdük.

''Şuna bir açıklık getireyim. '' dedim ve arabanın kapısını açtım. O da dolanmış ve kendi kapısını açıp oturmuştu.

''Seni dinliyorum. '' dediğinde başımı ona çevirdim.

''Beni kıskanabilirsin bunu anlarım fakat karışamazsın. Biliyorum sevgiliyiz ama bu sana karışma hakkını vermez, bu tür konularda. Kıskanmak özgüven eksikliğidir, ben istemesem yanında olmam. Etraf umrunda olmasın, eğer ben yanındaysam bunu düşünme. '' deyip eline uzandım. Başını sallayıp,

''Elbette. Bunu kabul ederim ama elimde olsa seni sol yanımda saklarım. '' dedi ve elimi tuttu. Ufak bir tebessüm edip arkama yaslandım.

''Onur duyardım. " arabayı çalıştırdığında elimi önüme aldım ve yolu izlemeye başladım. Onunla ilk tanıştığımız gün gittiğimiz yola girdiğimizde o günü hatırladım. Hatırlamak, bedenimde kesinlikle kötü izler bırakıyordu. Rüyalarımı bile etkiliyordu o anlar, sürekli o yerde şarkı söyleyip yüzünü göremediğim kişiye adımlarımı atıyordum. Bu tuhaftı, kalbim hatırlamak istiyordu fakat beynim kesinlikle karşıydı buna.

''Nereye gidiyoruz? '' diye sordum başımı cama yaslarken. Henüz gece yeryüzüne çarpmamıştı. Saat altı gibiydi zaten.

''Sana en sevdiğim yeri göstereceğim. '' dediğinde göz devirdim. Sürpriz veya sadece ihtimalde kalan olayları sevmezdim, kesin hüküm her zaman iyiydi. En azından kafanda soru işareti kalmıyordu.

Araba durduğunda etrafa baktım, ormanlık bir alandaydık. Orman dediysem, sadece bir alan ağaçlarla kaplıydı. Başımı Okan'a çevirdiğimde bana bakıyordu.

''Arabayı burada bırakıp yürüyerek devam edeceğiz. '' dediğinde kaşlarımı çattım. Neresiydi burası? Yine de ortamı bozmamak için kapıyı açtım. O da eline fener ve bir torba alıp yanıma geldi. Torbaya göz ucuyla baktığımda battaniye olduğunu gördüm. Belki yere serip yıldızları izlerdik, aklıma gelen tek şey oydu.

Ağaçların yanından geçerken ona daha çok yaklaşmıştım, böceklerden haz etmezdim.

''Daha çok var mı? '' diye sorduğumda durdu ve bana döndü.

''Burası... '' dediğinde etrafıma bakındım. Ormanın içiydi işte, neresi özeldi burasının?

''Aşağı değil yukarı bak. '' dediğinde bakışlarımı biraz üste çektim. İki ağacın üzerine yapılmış bir ağaç evi gördüğümde gözlerimi kırpıştırdım.

''Burası çok güzel. '' derken ağacın yanına gelmiştim bile. Fazla büyük değildi, ağaçlar yan yana oldukları için tahtaları ikisine de denk geliyordu.

''Çıkmana yardım edeyim. '' diye elini uzattığında es geçip ağaca çakılmış tahta parçalarına koydum ellerimi. Çocukluğum ağaçların üzerine hoplaya zıplaya geçtiği için hızlıca çıkabilmiştim. Ayaklarım ağaç evin zeminini bulduğunda etrafa bakındım. Tahtadan duvarlarına asılmış resimlere göz gezdirirken Okan da çıkmıştı.

''Bu resimler senin mi? '' diye sordum şaşırarak. Onun hakkında pek bir şey bilmediğimi şuan fark etmiştim.

''Çocukluğum bu gizli bölgede geçti diyebilirim. Çocukluk resimlerim. '' dediğinde ellerimi birinin üzerinde gezdirdim. Küçük parmakları boya kalemlerini tutmuş ve bu resimleri ortaya çıkarmıştı. Onu küçük hayal edince gülümsedim.

Battaniyeyi tozlu yere serdiğinde elimi tutup yanına oturmamı sağladı. Derin bir nefes aldığında ona döndüm.

''Biliyor musun, buraya gelen ilk kişisin. '' deyip gülümsedi. Kaşlarım havaya kalkarken buna sevinmiştim, bana değer veriyordu.

''Küçükken hep ağaç evim olsun isterdim fakat bilirsin, annem izin vermezdi. '' dedim ve kıkırdadım. Canım sıkılmıştı ama bunu belli etmek istememiştim, bu güzel yerde durmak hoştu.

''Hadi bir şey yapalım. '' dediğinde içimi okuduğunu düşündüm.

''Ne gibi? '' diye sordum. Aklıma pek bir şey gelmemişti. Ayağa kalkıp tahtadan dolaba ilerledi. Yere konulmuş ve iki çekmeceden oluşan bir dolap bu. Varlığını bile yeni fark ettiğimi itiraf etmeliyim.

Çekmeceleri karıştırıp siyah bir torba çıkardı, elini içinde gezindirdi ve bir deste kağıt ile çıkardı elini. Kaşlarımı çatıp ona baktım.

''Bunlar ne? '' diye sordum. Karşıma oturup yüzlerimizin karşı karşıya gelmesini sağladı.

''Biraz büyüdüğüm zaman, canım sıkılmasın diye bir kart oyunu almıştım. Ama yanımda biri olmadığı için daha önce oynamadım. '' diyerek kartları karıştırdı. İskambil kartlarına benzemiyordu.

''Nasıl oynanıyor? '' diye sordum ayaklarımı bağdaş kurup. Kartları ters çevirip yere koydu, bir eliyle ortadan kesip gözlerime baktı.

''Sıra sıra kart çekeceğiz. Kartlarda sorular var, istersen ikimiz de cevaplarız soruları? '' diye sordu. Oyunun kurallarını bizim belirlememiz güzeldi. Başımla onu onayladım, ikimizin de cevaplaması iyi olurdu.

''Sol tarafında olanlar sözlü sorular, sağ tarafında olanlar ise yapman gerekenler. '' anlamadığımı belirten bir bakış attım.

''Solu seçtiğin zaman sorulara cevap vereceksin, sağı seçersen yazılanı yapacaksın. '' dediğinde başımı salladım. Lisedeyken oynadığımız doğruluk-cesaretlik oyununa benzer bir oyundu.

''Hanımlar önden. '' deyip topu bana attı. Elim sol taraftan bir kart çektiğinde soruyu sesli okudum.

''Bugüne kadar en kötü yaralanman nasıl olmuştu? '' dediğimde cevabım belliydi. Ona baktığımda biraz düşünür gibi oldu.

''Seninle tanışmadan iki hafta kadar önce bir trafik kazası geçirdim. '' deyip kart ayırdım.

''Evimiz yanmıştı. '' dediğinde şaşırmıştım fakat yüz ifadesinden sormamam gerektiğini düşündüm.

''Sıra sende. '' deyip elimle işaret ettim. O da sol taraftan kart seçmişti.

''İnsanları kendine çekecek en gizli silahın nedir? '' diye soruyu okuduğunda düşündüm. İnsanları çekmek gibi bir gayem yoktu ki benim.

''Bence bu soruyu ben senin için, sen de benim için söyle. Seni bana ne çekti? '' diye sorduğunda düşündüm. Okan yakışıklı birisiydi fakat ben çok fazla dış görünüşe bakmıyordum. Bir insanın karakterine aşık olmam yeterdi.

''Bana olan davranışların. '' dediğimde yüzünde bir gülümseme belirdi.

''Gülüşün. '' derken kartı yanına koydu. Gülüşüm mü çekmişti onu? Tuhaftı, alt tarafı mimik kırıntısıydı işte. Başımı oynatıp kart çektim.

''Mezar taşında ne yazsın isterdin? '' soruların ilginç olduğunu çatılan kaşlarım anlatıyordu. Ama oyun oyundu ve garip sorular olması ilgimi çekmişti.

''Onun bir sözüyle ölmüşken üzerime toprak atmamıştınız, şimdi mi yerine geldi aklınız? '' dediğinde şaşkınca ona baktım. Buna anında yanıt vermesine mi şaşıracaktım, yoksa aşk acısı çektiğine mi?

''Bu söz çok... Güzel. '' deyip devamını getirmesini diledim.

''Ölümü düşünmek bana huzur veriyor, bu yüzden bu tür ayrıntıları düşünürüm. '' dediğinde gülümsedim.

''Sen ne yazdırırdın? '' diye sordu, cevaplamayı unutmuştum.

''Şayet ben isterim ki, ben öldüğüm zaman kimse mezarımın başında ağlamasın. Çok severdik demesin. Çünkü sevmediniz. Kaç gece öldüm, hiçbiriniz görmediniz. '' diye bir yerde okuduğum sözü söyledim. En azından ölümü içeriyordu işte. Kafasını salladı ve kart çekti. Şimdilik sağ tarafa dokunan olmamıştı.

''Kalp kelimesini duyduğun zaman aklına ilk gelen şey nedir? '' diye soru dudaklarında firar ettiğinde bir sessizlik oldu. Ne diyecektim ki?

''Sen. '' dediğinde ona baktım, derinden bakışları ciğerimin yanmasına sebepti.

''Ben bilmiyorum. '' dediğimde kaşları havaya kalktı.

''Kalp deyince aklıma organ geliyor. '' diye şakaya vurdum, gülümsedi.

''Öyle olsun. '' dedi ve konuyu kapattı. Derin bir nefes verip sağa yöneldim. Kartı çektim ve okudum.

''Telefonunu çıkar ve müzik listene girip karıştıra bas. İlk çıkan şarkıyı söyle. '' cebimden telefonumu çıkarıp müziklerime girdim. Karıştıra bastığımda müzik yayıldı ortaya. Şarkının adına baktıktan sonra sesini kıstım ve söylemeye başladım.

''Sen yağmuru çok seven küçücük şey,
Ben kendine geç kalan bir kadın.

Beni sevmesen de, görmesen de hayat sürerdi yine
Ama kendimi sevmezdim şimdiki kadar
Beni seçmesen de, yok desen de ateş yanardı yine
Ama gülmeyi bilmezdim şimdiki kadar

Birden geldin aklıma yakıverdin ışıkları
Hayret ettim kalbime bazen mutluluktan ''

Şarkı bittiğinde bir süre bana baktı, ben de ona. Gözlerimi kaçırdığımda gülümsedi.

''Sesin çok güzel. ''

''İdare eder işte. '' deyip kartları işaret ettim. Övülmeyi pek sevmeyi sevmiyordum, gereksizdi.

''Nefret ettiğin ve sevdiğin sesler nedir? '' söylerken bile içimi huylandıran şeyleri saymaya başladım.

''Çatalın tabağa sürtünce çıkardığı sesten, diş gıcırdama sesinden bir de tebeşirin tahtaya sürtünce çıkardığı sesten nefret ederim. '' dediğimde bedenim titredi.

''Evet ya, içim bir tuhaf oldu. '' deyip ürperdi.

''Sevdiğim aklıma gelmedi. '' diye ekledim. Boğazını temizleyip başladı söze.

''Nefret ettiklerine bir de cama bastırılınca tırnağın çıkardığı o gıcırdamayı da eklersek aynı oluyor. '' dedi ve gözlerime baktı.

''Sevdiğim ses de, senin sesin oldu. '' içimi karıncalar ele geçirirken bakışlarımı kartlara çevirdim. Yüzümde aptal gülümsemesine engel olamıyordum. Dedikleri çok hoştu.

''Sıra sende. '' deyip kartları işaret etti. Bakışlarım saatimi bulduğunda iki saattir burada olduğumuzu gördüm.

''Biraz geç oldu galiba. '' dediğinde o da saate bakıyordu.

''Gidelim mi? '' diye sordu mutsuzca. İtiraf edeyim, eve gitmek istemiyordum.

''Biraz burada kalabiliriz. Hem çok güzel. '' deyip ayaklarımı kendime çektim. Gülümserken,

''Üşüdün mü? '' diye sordu. Kısa giyindiğim için bacaklarım üşümüştü.

''Biraz ama çok değil. '' deyip ellerimi bacaklarıma sardım. Dizlerinin üzerinde yürüyüp yanında getirdiği torbaya uzandı. İkinci battaniyeyi çıkarıp beni ona sardı. Omuzlarımdaki battaniyeyi elimle tutup açtım.

''Gel böyle. '' diyerek yanıma çağırdım, üşümemesi için. Elimden battaniyeyi alıp ikimize sardı. Sol yanımdaydı, sol kolum onun sağ koluna denk geliyordu ve battaniye çok uzun olmadığı için yakındık birbirimize.

Ağaç evin girişine doğru oturduğumuz için ağaçları ve gökyüzüne bakıyordu yüzlerimiz. Elini uzatıp gökyüzünü işaret ettiğinde o tarafa baktım. Bir yıldız gökyüzünden kaydığında içimden bir dilek tuttum hemen.

Mutlu günler esir alsın ömrümü, kiminle mutlu olacaksam o yanımda olsun.

''Yıldız kaydı gördün mü? '' diye sorduğunda başımı salladım.

''Ne diledin? '' diye sorduğunda gülümseyip ona baktım. Fakat yakın olduğumuzu unutmuştum, yüzlerimiz haddinden fazla yakındı şimdi. Buna önem vermemeye çalışıp,

''Dilekler söylenince gerçek olmaz. '' diye fısıltı şeklinde söylendiğimde gözleriyle gülümsedi.

''Benimki gerçek oldu. '' derken kelimeleri tane tane söylüyordu, sanki altında bir sır yatar gibiydi.

''Dileğin neydi ki? '' diye sordum merajlı halimi saklamayıp.

''Sendin, bizdik. '' dediğinde bakışları dudaklarıma kaydı. İstemsizce onun dudaklarına baktığımda başını yaklaştırdı. Kendimi böyle bir şeye hazır hissetmiyordum, daha sabah bir ilişkiye başlangıç yapmıştık. Dudaklarıma değecek dudaklarını kafamı çevirip yanağıma değdirdim ve ardından kollarımı bedenine sardım.

''Her şey için teşekkür ederim. '' diye fısıldadım minnetle. Beni sevdiği, değer verdiği ve böylesine güzel bir anı yaşattığı içindi bu teşekkür. Kolları sırtıma yerini aldı.

''Hayatıma girdiğin için teşekkür ederim. '' dedi.

***

Marco Williams Lorenzo

''Ben geldim, aşağıdayım. '' dediğimde telefonu tamam deyip kapattı. Sözde beş dakikada hazırlanacaktı fakat kadınlar işte. Biraz sonra arabanın kapısı açıldığında başımı telefondan kaldırdım. Adelita koltuğa otururken ona gülümsedim.

''Selam, çok bekletmedim umarım. '' dediğinde onu bozmak istemedim.

''Çok değil. '' yaklaşık on dokuz dakika otuz yedi saniyecik.

''Nereye gidiyoruz? '' diye sorduğunda omuz silktim.

''Aç mısın? '' derken arabayı çalıştırmıştım.

''Yani, biraz. '' başımı sallayıp,

''O zaman yemek yiyelim. '' dedim ve onaylayıp onaylamadığını kontrol ettim. Başını sallamıştı.

''Bildiğim harika bir restoran var. Türk yemekleri yapıyor, daha önce Türk yemeği yedin mi? '' diye sorduğunda kaskatı kesilmiştim. Evet, Mısra bana yapmıştı en son. İlk ve son kez.

''Bir kere falan yedim.'' diye cevapladım onu. Başıyla onayladığında yolu tarif etmesini söyledim. Tarifleri sonucunda arabayı müsait bir yere park edip kapıyı açtım. EaTurkish. Mekan oldukça sıcak gözüküyordu. Biraz küçüktü fakat içerisi doluydu. Kırmızı tabelası dikkat çekiciydi.


Kapıyı Adelita'nın geçmesi için açarken arkamızdan örttüm. Boş bir masa bulduğumda ona işaret ettim ve oturduk. Gözlerim etrafı incelerken, çoğunlukla siyah ve kırmızıdan oluştuğunu gördüm, bazı yerlerde sepetlerin içinde çiçekler de vardı.

Adelita menüyü eline aldığında ben de baktım, menü İngilizceydi ve bu iyiydi. En azından ne yiyeceğimi az buçuk anlardım.

''Daha önce tavuk şiş yedin mi? '' diye sorduğunda kaşlarımı çattım. Başımı hayır manasıyla salladım. Tavuğu şişe mi takıyorlardı diye düşünmeden edememiştim.

''Kesinlikle öneririm. Türklere özgü harmanıyla süper oluyor. '' dediğinde başımı sallayıp garsonu yanımıza çağırdım.

''İki tane tavuk şiş. ''

''Yanına da pilav alalım. '' dediğinde bakışlarım ona bir saniye değse de garsona dönüp iki parmağımı kaldırdım.

''İçecek olarak ne istersiniz? '' diye sorduğunda,

''Türklerin bir içeceği vardı. Adını hatırlamıyorum. Beyaz renkliydi, yoğurda benzerdi. '' diye lafa atladığında Adelita, derin bir nefes verdim. Masada bir erkek varken bir kızın konuşmasını pek sevmezdim, kendimi kötü hissetmeme neden olurdu. Mısra hiçbir zaman garsonla konuşmazdı, tercihleri de sana bırakırdı.

''Ayran demek istiyorsunuz galiba. '' diye bir soru yönelttiğinde başını hızlıca salladı Adelita.

''Evet, evet. İki tane de ondan olsun. '' diye siparişimize nokta koydu.

''Buraya çok gelmişe benziyorsun. '' diye sorduğumda başını 'gibi gibi' manasına yanlara salladı.

''Değişik mutfaklardan yemek yemeği severim, Türk mutfağı biraz yağlı oluyor ama güzel. '' dedikten sonra bardağını dudaklarına götürdü. Acaba Mısra değişik mutfak yemeklerini sever miydi? Onu ne kadar tanıyordum?

Siparişlerimiz geldiğinde göz attım önümdeki yemeğe. Tavuklar baharatlanmış pilavın yanına konmuş, ayran denilen içecek ise bakır bir bardakta gelmişti. Ortaya meze olarak yoğurt ve salata koyulmuştu.

Tavuğu biraz bölüp ağzıma attığımda ilk hissettiğim baskın gelen sarımsak ve baharat tadı oldu. Yüzüm ekşise de sonradan bıraktığı tam cidden güzeldi. Pilavı biz normalde buharda haşlar, yağ koymazdık. Fakat Türklerin öyle değildi, kahve sonlarında çubuk şeklindeki bir tür arpaya benzeyen tahıl sandığım besin ile bol yağda pişirilmişti. Bunu yoğun gelen tereyağından anlayabiliyordum.

''Biraz değişik gelebilir ama alışınca bırakamıyorsun resmen. '' dediğinde ayrana uzandım. Üzerindeki köpükler burnuma temas ettiğinde ardından gelen soğuk sıvı içimi ürpertmişti. Tadı biraz tuhaf gelmişti. Bardağı yerine koyduğumda Adelita'nın kahkahasını duydum.

''Burnun... '' dediğinde bakır bardaktan kendime bakmaya çalıştım. Elim peçeteye giderken benden önce alıp sandalyesini bana yakınlaştırdı. Parmakları yüzüme peçetenin altından değerken hareket etmemeye çalıştım.

''Biraz yaklaşır mısın? '' dediğinde silmesi kolaylaşsın diye öne çektim kendimi. Yüzünde tebessüm belirdiğinde başını bana yakınlaştırdı. Dudakları aniden dudağımın ve burnumun arasındaki yere değdiğinde vücudumdaki bütün hücreler hareket etmeyi bıraktı. Sevgiline ihanet ediyorsun Marco, Mısra'ya söz verdin. Bekleyeceğim dedin, bu kız ne yapıyor böyle?

Adelita geri çekildiğinde yüzündeki gülümseme solmamıştı. Buna sinirlerim bozulsa da dedikleri daha çok sinirlendirmişti beni.

''Böyle daha iyi oldu. ''

***
Bölüm sonu! Yazdığım en uzun bölüm olabilir, tabi diğer bölümler daha uzun olsun diye uğraşacağım.

~Sizce diğer bölümde neler olacak?

~Finale az kaldığını söylemiştim. Sizin aklınızdaki son nedir?

Final yapacağım dedim ama hemen değil elbette. Bölüm sayısı 30'lara geldiğinde iki adet final bölümü gelecek. Haftaya bölüm gelir mi bilemiyorum. Bu hafta sınavlarım bitecek ve ardından geziye gideceğim. Eğer atamazsam anlayışınız için teşekkür ederim 😊. Sıradaki bölümde görüşmek üzere 👋

Continue Reading

You'll Also Like

10.9M 325K 55
(+18 | Yetişkin içeriklidir.) Parmak uçlarım geniş omuzlarına dokunduğunda aniden gözlerime baktı. "Artık ben senin kadar kötüyüm, sende benim kadar...
824K 36.3K 45
Kaç aydır buralardayım lakin senin gibisine rastlamadım... Bu Dünya'nın kusursuz parçası, özel asker... Kim derdi ki bu gizemli askerle sonuçları tah...
912K 63.8K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
443K 16.6K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...