Tenné Magenta

By Senazincircioglu

10K 682 146

“Birgün, gece yattığınız yerden daha farklı bir yerde gözlerinizi açsanız ve daha önce uyandığınız bir sabaha... More

Tenné Magenta
"İkinci Şans"
"Geçmişim Dile Dökülmeyenin Tenhalığında..."
"Çay?"
Alp Arslan ve Alp Arslan
Şairane
sevgili okuyucum iki dakikanı ayırıp okursan çok mutlu olurum
Oylar Odelina'ya
Arslan
Kaderle Oynamak
Baba
"Ben Hala Seninim"

Kötü Hevesler

408 50 6
By Senazincircioglu

Bu bölüm için yoğun tempodan düzeltme okuması yapamadığımı söylemeyliyim. Umarım beğenirsiniz ama gördüğünüz eksikleri benimle paylaşın lütfen. Ayrıca beş gün boyunca şehir dışında olacağım için yeni bölüm yükleyemeyeceğimi söylemek istiyorum. Watty Awards yarışmasında bana destek olan okuyucularıma çok teşekkür ederim :)

“Arslan!” diye bağırdım denizin derinliğine doğru. “Arslan!” etrafıma bakınıp sahildeki insanlara seslendim “Yardım edin! Lütfen yardım edin!” sesim telaşla, ağlamaklı bir şekilde ve daha birçok tanımlayamadığım duyguyla titriyordu.

Bir anda sahildeki insanların çoğu toplanmaya başlamıştı. Karşıdan hafif beyaz sakallı, yaşlıca bir adamın elinde can kurtaran simidiyle koşarak geldiğini fark ettim. Çizmeleri ve üstündeki kıyafetlerden anladığım kadarıyla bir balıkçıydı. Adam yanıma gedliğinde “Arkadaşım...” dedim yutkunarak. Arslan'ın düştüğü yeri işaret ettim. “denize düştü.” ve tam o anda Arslan kafasını suyun yüzeyine çıkardı. Dudaklarının mosmor oluşundan ne kadar üşüdüğü belli oluyordu. Ege Denizi normalde soğuktu ama eylül dışındaki sonbahar aylarında çok daha soğuk olurdu. Şu an ekimin denize kattığı eksi dereceleri Arslan'ın titreyen, mosmor ve kıvrımlı dudaklarından okuyabiliyordum. Yüzünde nefret dolu bir ifade vardı, bu ifadeden açık açık korkmuştum.

“Arslan..” dedim ilk heceden sonra fısıltıya dönüşen sesimle.

Adam elindeki can kurtaran simidini Arslan'a atarken “Tut bunu delikanlı.” dedi ve ipini sıkıca tuttu.

Arslan da kendisine atılan turuncu can kurtaran simidine sarıldı. Adam ve yanına gelen başka bir balıkçı arkadaşıyla beraber onu denizden çıkardılar. Yukarıya çıkarken Arslan'a elimi tutması için uzattım ama o gördüğü halde uzanmadı bile. Sonunda sahile çıktığında adamın arkadaşının getirdiğini düşündüğüm bir battaniyeyi Arslan'ın geniş omuzlarına bıraktı balıkçı adam. Arslan da titreyen dudaklarının arasından “Teşekkür ederim.” dedi. Korkmuş görünmüyordu ama anlamadığım bir şekilde çok sinirliydi.

“İyi misin genç adam?” dedi adamın balıkçı arkadaşı “Sana sıcak bir çay getirelim mi? İçin ısınır.”

“Hayır. İyiyim, teşekkür ederim.” dedi sinirli görüntüsüne rağmen kibar bir ifadeyle. “Tek istediğim buradan gitmek.” diye devam etti imalı imalı. Yüzüme bile bakmadan hızlı adımlarla kenara park ettiği arabasına doğru yol aldı.

Ben de hızlıca oradaki balıkçılara Arslan adına ve kendi adıma teşekkür edip koşarak Arslan'a yetişmeye çalıştım. Az bir mesafe kala “Arslan!” diye sesimi duyurmaya çalıştım. Ne durdu ne de arkasını dönüp baktı. “Arslan ben seni itmek istememiştim.” Sonunda yetiştiğimde ıslak kolundan çekip döndürmeye çalıştım ama benden güçlü olduğunu hesaba katmamıştım. Bileğim acımakla kalmadı bana doğru dönmesini de sağlayamamıştım. Sadece durdurabilmiştim onu. Yanında durup bana bakmasını sağlamaya çalışıyordum ama bakmayacağını anlayınca uzanıp çenesinden tutttum ve yüzünü benim olduğum tarafa çevirdim. Sonunda gözleri onun yüzünün aşağısında kalan gözlerimi bulduğunda “Özür dilerim.” dedim elimi çenesinden çekerken. Birkaç saniye cevap gelmeyince 'cevap versene' anlamında bir ifade yerleştirdim yüzüme.

“Ne için?” dedi kutupları aratmayan bir ses tonuyla.

“Seni kasti olarak itmedim.” dedim yavaşça.

“Biliyorum.” dedi ve yüzü gibi bedenini de benim olduğum tarafa döndürdü. “Bu sefer kasti değildi. Bundan öncekilere ne demeli Umut hanım?” yüzünde acı dolu bir gülümsemeyle bakıyordu. “Sen daha önce beni hangi derin sulara ittin bir bilsen. Bu hiçbir şey...”

Yürümeye devam etti ama yine yetiştim ve durdurdum. “Arslan, bak-” o gece için açıklama yapacaktım ki sözümü kesti.

“Evine git Umut.” dedi zihin engelli biriyle konuşuyormuş gibi. Sonra ben cevap bile vermeden tekrar arkasını döndü. Artık bir metre arkasında kalan arabasına doğru ilerleyip hızlıca bindi ve arabayı bağırttırarak kaldırdı. Yüzüme bile bakmadan eski, dar asfalt yolda arabasıyla birlikte kısa zamanda gözden kayboldu.

***

Karnım aç mıydı emin değildim ama kafamı illa ki başka bir şeylere odaklamam gerekiyordu. Bunun için uğraştıracak bir şeyler yapmak istiyordum. Ancak daha ne yapacağımı bile bilmeden elime gelen bütün sebzeleri -sinirimi onlardan çıkarırcasına- doğruyordum. En sonunda kollarım yorulmuştu ki bıçak elimin üstüne bir el dokundu. Arkada topladığım saçlarımın kısa olanları tokadan kurtulmuştu ve önüme düşmüştü. Hızlı bir hareketle başımı geriye attım ve elime dokunan elin sahibine döndüm.

“Biraz sakin ol.” dedi Arslan.

Elimi elinden kurtardım ve elimdeki bıçağı tezgaha fırlattım. Arslan'a arkamı dönüp ellerimi başımın üstüne yerleştirip sakinleşmeyi bekledim. Bir on saniye o pozisyonda gözlerim kapalı bekledikten sonra sonunda gözlerimi açıp arkamı dönebilmiştim.

“Arslan'ı bu kadar kızdırmış olamam.” dedim. Ona kendinden bahsediyormuş gibi davranamıyordum yine. “Ne yaptım ki yine?”

“Bence o sana cevabını verdi.” dedi yüzünde mimik bile oynamazken. Sonra bana doğru iki adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Elimi tuttu. “Ama yine de cevabı almadıysan...” güneş gözlerini ellerimden yüzüme çevirdi. “Sana gösterebilirim.”

'Tamam' anlamında başımı salladım.

“Gözlerini kapat.” dedi sessizce. Bahar gibi kokan nefesi yüzüme çarpıyordu. Gerçek olmadığını bilirken onu hissetmek çok garipti. Birkaç dakika öylece durdum. O da hiç kımıldamıyordu. Sonunda garip bir his geçti içimden. Sonra hala hareket etmez halde gözlerim kapalıyken “Şimdi aç.” dediğini duydum.

Yavaşça gözlemi açtım ve gözlerine baktım. “Ne oldu?” dedim yavaşça demin yaptığımız şeye anlam vermeye çalışırken.

“Görürsün.” dedi hafifçe gülerek.

Arkamda bir mırıldanma sesi duydum ve kafamı o tarafa çevirdim. Sonra kendimi şu an bulunduğumuz mutfakta yeşil kazağım ve kot pantolonumla kirli kaseyi sudan geçirip bulaşık makinasına koyarken gördüm. Ağzımda da mırıldandığım telatabislerin şarkısıydı.

“Neler oluyor?” dedim şaşkın şaşkın. Sırtımı Arslan'a dönmüş '...Lala, Po' diye salak salak mırıldanan beni izliyordum. “Bu ben değil miyim?”

“Evet” dedi sesinde gülmemek için kendini zor tuttuğunu belli eden bir tını vardı.

Hala şaşkın şaşkın karşımdaki Umut'u izliyordum. Reklamların bitmesiyle televizyonda sabah haberleri başlamıştı ve haber spikeri konuşuyordu. “Günaydın sayın seyirciler. Haber bültenine hoşgeldiniz. Bugün günlerden 4 Ekim Cuma...”

“Gerçekte 4 Ekim'de ne yapmışsın görmek istersin diye düşündüm. Belki hatalarını tartabilirsin ya da benim hatalarımı. Orası sana kalmış...”

Yine Arslan'la birlikte geçmişi yaşıyorduk ama bu sefer seyirci olarak.

Tezgahın üzerindeki telefonum iki kere titredi ve şu an gözlerimin nazarındaki ben uyuşuk bir şekilde bulaşık makinasını kapatıp telefonun olduğu tezgaha doğru ilerledim. Gelen mesajı görebilmek için ben de onun yanından başımı uzattım ve o anda kolum omzuma değdi. Bir an irkildim ama aldırmadan Arslan'dan gelen mesajı sesli bir şekilde okudum. “Umut’um uyandıysa ben 5 dakikaya çıkıyorum. Bekletene AŞK’olsun.” Alaycı bir ifadeyle güldüm ve 'Alp Arslan' kartvizitinin üstüne tıklayıp 'Ara' tuşuna bastım. Telefonu sakince kulağıma götürdüm ve bir anda yüzüm ciddi bir ifadeye büründü. Arslan da ben de sessizce olacakları bekliyorduk.

“Arslan?” dedim elimdeki telefona doğru bir anda hassalaşan sesimle. Karşıdan bir cevap geldi ve “Kusura bakma ama ben bugün biraz hastayım okula gelemeyeceğim.” dedim öksürürmüş gibi bir ses çıkararak. Yine telefonun öbür ucundan duyamadığım sesler geldi. “Hayır problem değil. Ben hallederim.” dedi kararlı bir ifadeyle. Yine karşıdan bir cevap geldi buna karşılık gözlerimi yuvarlayarak “Gerek yok dedim Arslan, ben hallederim. Hadi sana iyi dersler.” dedim ve karşıdan cevap gelmesini beklemeden telefonumu kapattım. “Birgün de şaşırt beni ya.” diye söylenmeye başladım.

Okula gitmemiştim demek o gün. O yüzden sivil giyiniyordum. Tabi ya hiç aklıma gelmemişti.

“Neden okula gitmiyorum ki?” dedim hala arkamda sesizce duran Arslan'a.

“Birazdan öğreneceksin.” dedi çenesiyle tezgaha yaslanan ben'i işaret ederken.

Hala bugünü yaşadığımı hatırlamamıştım ve heyecanlı bir film gibi izliyordum. Arslan'ın yüzüne kapanan telefonda şimdi başka bir numarayı arıyordum.

“Bugün gidiyoruz degil mi?” dedim telefonun öbür ucundan sesler gelir gelmez.

“Duyabilirsin istersen.” dedi arkamdan Arslan. “Biraz yaklaş hissetmeyecektir.”

Karşıdan tanıdık ama kime ait olduğunu çözemediğim bir ses “Ya saçmalama Umut. Ne işin var senin orada?” dedi.

Küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak “Ya Taha oyun bozanlık yapma ya götürürm demiştin işte.” dedim. Demek konuştuğum kişi Taha'ydı.

“Ya kızım senin yaşın kaç başın kaç; kumarhaneye gitmekten söz ediyorsun bir de.” dedi asabi asabi. “Olmaz. Otur oturduğun yerde.”

“Taha...” dedim uyarır gibi “Bak sen götürmezsen ben gitmenin bir yolunu elbet bulurum.”

“Nasıl gideceksin pardon? Yaşın tutmuyor kızım senin.”

“Beni içeriye sokacak birini bulurum. Yaparım bilirsin ” dedim işaret parmağımı karşımdaymış gibi sallarken “Karar senin...”

“Tamam başımın belası tamam. Tertipli bir şeyler giy.” iç çekiş sesi geldi “ Öğlen iki gibi almaya gelirim seni.”

“Tamam.” dedim çocuk gibi sevinerek. Telefonu kapattım ve gülümsedim.

“Ne yapmaya çalışıyorum?” dedim Arslan'a doğru ilerleyip olanlara anlam vermeye çalışırken.

“Bir kumarhaneye gitmeye çalışıyorsun.” dedi, elinde telefonla etrafına gülücükler saçan ben olduğuna inanmadığım kıza bakarken. “Tahaların her zaman takıldığı bir yer. Cunda'da bir barın alt katında.”

“Peki neden gitmek istiyorum?”

“Bilmiyorum ama Taha sadece bir gençlik hevesi olduğundan bahsetmişti.” yüzüme anlamıyormuş gibi baktı. “Gerçekten hatırlamıyor musun bugünü?”

“Hayır.” dedim tekrar gözlerimi olduğum tarafa çevirirken.

***

Taha'yla birlikte arabadan inişimizi izliyorduk. Taha'nın yüzünde tedirgin bir ifade vardı ne olduğunu tam çözemiyordum.

Otoparktan çıkarken Taha elime uzandı. “Ne yapıyorsun?” dedim elimi ani bir refleksle çekerken.

“Eğer içeride birkaç kişinin rahatsız bakışlarını hissetmek istemiyorsan tut elimi ve sevgilimmiş gibi davran.” dedi o da gayet hızlı bir şekilde. “Sana benim yanımda bir şey yapamazlar.” dedi tekrar elimi tutarken. Benim de elimi tutmasına izin verdiğimi izlerken Arslan'ın nefes alış verişlerinin hızlandığını hissettim. Yüzüne baktım ve gayet sinirli bir ifadeyle Taha ve benim elime baktığını gördüm.

“Tamam.” dedim rahatsız bir şekilde. “Ne yapabilirler ki?”

Taha sinir bozucu bir şekilde ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve o anda Arslan'ın yanımda ani bir refleksle onlara doğru bir adım attığını gördüm. Ben de aynı hızda bir refleks gerçekleştirerek hala yüzüm onlara dönükken bir kolumla önüne siper oldum ve “Hatırlıyorum.” dedim “Bir şey yapmayacak merak etme.”

Dediğim gibi de oldu. “Ne yapabileceklerini tahmin bile edemezsin.” dedi Taha sessizce. Taha yüzünde pis bir sırıtmayla yüzünü tekrar yürüdüğü yola çevirdi ve benle birlikte içeriye girdi.

“Pislik herif.” Arslan önüne ettiğim kolumu itti ve arkalarından hızlıca yürümeye başladı. Ben de arkasından hızlanarak ona yetiştim.

İçerisi gayet basık, duman altı olmasa da tam o mekanlara benzeyen bir yerdi. Taha benle birlikte alt kata indi. Mekana girişimle bir kaç gözün kapıya kilitlendiğini gördüm. Genç, yetişkin nerdeyse hepsi bakıyordu. Tahmin ettiğimin aksine az da olsa kız oyuncular da vardı. Taha'yla kenetlenen ellerimizi görünce herkes gözlerini tekrar oyununa çevirdi.

Ben dışında bütün kızlar karışlarla ölçülebilecek kumaşlar giymişlerdi. Kalabalık kumar masalarının arasından süzülerek Taha yaşlarındaki gençlerin bulunduğu masaya ilerledik. Taha herkese beni sevgilisi olarak tanıttı ve herkes şaşkın şaşkın bana bakmaya başladı. Taha dışında birkaç arkadaşının yanında da kız arkadaşlarının olduğunu görmek beni biraz rahatlatmıştı.

Birkaç geyik muhabbetten sonra oyuna başladılar ve hiç anlamadığım terimler kullanarak kumar dedikleri şeyi oynuyorlardı. Birkaç kere Taha kazandı sanırım tam olarak anlamadım. Taha'nın yanında duran ben de hiçbir şey anlamıyor gibi gözüküyordum. Birkaç saat sonra masaya içkiler geldi ve Taha bırak içmeme, dokunmama bile izin vermeden hem benim bardağımdaki hem kendi bardağındaki adını bilmediğim alkolü içti. Saatler böyle devam etti. Sonra Taha'nın arkadaşlarının yanındaki kızlar yaklaşık on metre ileride duran bar bölümünü gösterip birlikte gitmeyi teklif ettiler bana. Ben de Taha'nın oyuna dalmış gitmiş ve sarhoş havasından faydalanıp kızlarla birlikte bara yöneldim. Hayatımda ilk defa içki vurmuştum ağzıma.. Sahi bugünü nasıl unutmuştum. Şimdi yavaş yavaş hatırlamaya başlıyordum. Arslan sarhoş halime sinirli ve onaylama bir ifadeyle bakarken zihnime imgeler yavaş yavaş dökülüyordu. Sonra bir imge 'jeton düşmek' deyimini doğrular nitelikte zihnime yerleşince yüzümde dehşet okunduğuna emindim. Ama bu zamanı sarhoş olduğum için hiç hatırlamamıştım. Şimdi zihnime oturan birkaç imgeyle hatırlamaya başlamıştım. Arslan'a ve bar masasında saçma hareketlerle muhabbete katılmaya çalışan bana baktım. Arslan şimdi bile sinirli görünüyordu. O zamana kadar benden hiç duymadığı şeyleri şimdi burada benimle birlikte yaşayacaktı. Hayır buna izin veremezdim.

“Ben ne demeye çalıştığını anladım Arslan.” dedim sesimi ifadesiz tutmaya çalışıyordum. Korktuğumu anlamasını istemiyordum. “Bence artık gidebiliriz. Seni kandırmaya çalıştığım için üzgünüm.” . Artık gitmek istediğimi doğrulamak için koluna dokundum.

“Hayır sarhoş hallerini gerçekten merak ettim. Kalalım. ” dedi sesinden eser miktarda asabiyet yayılıyordu. “Acaba neler yapabiliyorsun görmek istiyorum. Belki benim hakkımda bir şeyler söylersin.” Hafif gülümsedi ve göz kırptı.

Hiçbir şey demeden öylece durdum. Vakit ilerledikçe tırnağımı kemirmeye başlamıştım. Korku, biraz sonra olacakların tedirginliğini ayağımın ucunu yere vurarak atmaya çalışıyordum.

“Tedirgin gibisin.” dedi Arslan bana baktığını fark etmediğim boşluğumu yakalayıp. “Ne oldu?”

“Hiç...” dedim ilk baştakine oranla sesim hiç sakin değildi hatta titremişti bile. “Hiçbir şey.”

Önümüzde duran film gibi sahneleri bırakıp bana döndü. “Ne olacak birazdan Umut?” dedi. Sabrı tükeniyordu belli ki.

Tam o sırada bar sandalyesinden kalktığımı gördüm. Stresten konuşmaları dinlememiş ve hiçbir şeyi görememiştim. Bu yüzden iddia bölümüne ne zaman geçtiklerini anlamamıştım bile.

Ama artık her şey için çok geçti. Bar sandalyesinden sendeleyerek kalktıktan sonra yine sendeleyerek Tahaların masasına yürümeye başladım. Sarhoş olduğum her hareketimden okunuyordu. Bir ara durdum ve arkamı dönüp bardaki kızlara baş parmağımı kaldırarak 'tamamdır' mesajı verdikten sonra ilerlemeye devam ettim. Taha'nın yanına geldiğimde şaşkınlıkla parlayan gözlerini gördüm. Çenesini tutup eğildim.

Başımı devamını görmemek için yan tarafıma çevirdim. Hatırladığım kadarıyla onu öpmüştüm.

Continue Reading

You'll Also Like

39K 897 24
"Oyun oynamayacaksak ne yapacağız?" "Ben seni sikeceğim o kadar. İstediğin bir sex türü varmı kedicik?"
322K 4.3K 23
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
875K 20.1K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...