5 NUMARA

By Wolfian_SS

4M 198K 93.9K

Lise 3'e giden Mira, kızların gözdesi Poyraz tarafından sevilir ama onun gönlü kendisinden haberi bile olmaya... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
5N Özel-Düğün
5N Özel-Balayı
5N Özel-İkinci Düğün
5N Özel-Oruç
5N Özel-Doğum
YENİ KİTAP

5N Özel-Kız İsteme

64.9K 3.3K 1.5K
By Wolfian_SS

Bölüm sonunda yazdıklarımı da okursanız sevinirim. İyi okumalar❤️

Duygulanıp, "Kızım, çok güzel olmuşsun. Yuvamızdan uçup gittiğine inanamıyorum!" diyen ve neredeyse ağlayacak olan anneme gözlerimi devirdim.

"Anne, sadece istemeye geliyorlar! Düğüne daha çok var."

Beni duymazdan gelip "En iyisini ben babanla konuşayım, seni vermesin." dediğinde gözlerimi irice açtım. "Anne, saçmalama!"

Evlilik haberi annemi fena sarsmıştı. Baran'ın babası beni istediğinde onları evden kovacak gibi davranıyordu ve bu beni korkutuyordu. Ayrıca sabahtan beri evin her köşesini temizliyor, görünmeyen tozları bile alıyordu. İkram edeceği yiyecekleri sabahın köründe hazırlayıp buzdolabına koymuştu bile.

"Keşke daha çirkin bir elbise giyseydin, belki seni istemekten vazgeçerlerdi." dediğinde sinirlerim bozulmuştu. "Anne, benim adıma mutlu olduğuna emin misin sen?"

"Mutluyum tabi kızım! Ama zor geliyor işte, sen de çocuğun olunca anlayacaksın." dedikten sonra kenardaki sandalyeye oturdu. "Neyse, en azından torunum olacak." diye kendini teselli etmeye çalışıyordu.

Biz annemle salonda otururken, babam içeri girmişti ve endişeli görünüyordu. "Vermesek mi Mira'yı?"

Haftalar önce, Baran'ın bana yüzük taktığı gün, hiç olmadığım kadar mutluydum ama küçük bir sorunumuz vardı. Babama nasıl söyleyecektim?

Havaalanının çıkışına doğru yürürken, gözlerimi parmağımdaki yüzükten alamıyordum. Dakikalar önce bir evlilik teklifi almıştım!

Bir şeye takılıp yere kapaklanacağım sırada son anda Baran'ın koluna tutunabilmiştim. Hâlimi görünce gülüp "Yüzüğe bakmaktan önünü görmüyorsun." demişti.

"Bu kadar güzel bir şeye nasıl bakmayayım?"

"Bana kalsa ben de sana bakarak yürürdüm ama sağlığım da önemli." dediğinde "Yakında istediğin kadar bakabileceksin." deyip gülümsedim.

"Düğün hazırlıklarına ne zaman başlıyorsunuz?" diye soran Baran'a ters bir bakış attım. "Ne demek 'başlıyorsunuz'? Sen yardım etmeyecek misin?"

"Annen, annem, Pelin ve senden bana fırsat kalacağını sanmıyorum."

"Bazı şeylerde senin de fikrini almamız gerekiyor, mesela mekân. Nerede evlenmek isterdin?" diye sorduğumda hiç düşünmeden "Fark etmez, evlenelim yeter." dedi.

"Kocaman bir salonda mı evlensek yoksa deniz kenarında mı? Kır düğünü nasıl olur acaba?" diye sesli düşündüğümde gülüp kolunu omzuma attı. "Seni bir gelinlik içinde görmek için sabırsızlanıyorum."

Alt dudağımı ısırdım. "Ben de seni bir damatlık içinde görmek için sabırsızlandığımı söylerdim ama seni birçok kez takım elbise giyerken gördüm."

Dediğim şeye gülüp "Biz böyle hayaller kuruyoruz da, baban bu işe ne diyecek?" diye sorduğunda hayal dünyasından çıkmıştım.

"Bilmem ki, kızar mı acaba?" Sonuçta daha önce babama evleneceğimi söylememiştim, ne tepki vereceği hakkında bir fikrim yoktu ama Baran'la 7 yıldır birlikteydik. Büyük bir tepki vermeyeceğini umuyordum.

•••

Baranların evine geldiğimizde fazlasıyla heyecanlıydım. Ekrem amcanın uçağı rötar yaptığı için normal saatinden biraz daha geç gelmişti ve Sabiha Gökçen'e inmişti. Bu sırada Baran da Atatürk'e indiği için Ekrem amcanın eve gitmesinin daha mantıklı olduğunu düşünmüştük, aynı zamanda babam da Baranlara gitmişti.

İkisi de bizi kapıda karşılayıp Baran'ı kucaklarken annem, Sema teyze, Pelin, Hakan ve ben de içeri geçmeye çalışıyorduk.

Sonunda salona geçtiğimizde ilk başta sadece Baran'dan bahsedilmişti. Baran, anlattığı şeyleri genel olarak babama bakarak anlatıyordu. Bu sanırım kızınızla evleneceğim demeden önceki yumuşatma kısmıydı.

Annemin isteği üzerine Pelin'le mutfaktan çay getirip, bardakları herkesin önüne teker teker koymuştuk. Bu sırada Hakan, "Benim kardeşim büyümüş de doktor mu olacakmış?" diye abartılı bir sevinç gösterisi sergiliyordu.

Çaylar içilmeye başlandığında, konuşmaları bir süre sadece çoraplarımı izleyerek dinledim. Sıcak çay içemediğim için ılımasını beklemek zorunda kalıyordum.

Babam birden öksürmeye başladığında bakışlarım anında ona döndü. Birazdan geçer diye düşünsem de uzun bir süre devam edince ayağa kalkmıştım. Telaşla mutfaktan bir bardak su getirdiğimde annemler babamın sırtına vurup, öksürüğünü geçirmeye çalışıyordu.

"Baba, iyi misin?" diye sorduğumda, hafifleyen öksürüklerinin arasından konuştu. "Parmağındaki ne?"

Panikle dudağımı ısırırken önce yüzüğüme, sonra Baran'a baktım. Hem endişeli hem rahat görünüyordu. Babam sevgili olmamıza o kadar kızmamıştı, evleneceğimizi duyunca da Baran'ı dövmezdi herhalde.

"Şey, bunu bana Baran verdi."

"Ne için verdi?" diye soran babama gözlerimi devirmek zorunda kaldım. "Süs olsun diye!"

Ekrem amcaya baktığımda suratında rahat bir ifade vardı, sanırım o da Baran'ın bana teklif edeceğini önceden biliyordu.

"Ben kızınızı çok seviyorum ve artık onunla evlenmek istiyorum." Baran'ın ayağa kalkıp yanıma gelmesi gözlerimi pörtletirken sabırsızca babama baktım.

Babamın gerginliği fazlasıyla belli olurken "Bu cesaret nereden geliyor bakalım?" diye sormuştu.

"Ona olan sevgimden."

Bir anda salondaki herkes-Hakan başlatmıştı-alkışlamaya başlayınca gülmemek için zor tuttum kendimi. Babam şaşkınlıkla etrafa bakınıyordu. Kızmış olsa bile herkesin, özellikle ailesinin, önünde onu küçük düşüremeyeceğini biliyordu.

"İyi, o zaman Mira'yı istemeye geldiğinizde bunları daha detaylı konuşuruz."

Ağzım şaşkınlıkla açılırken Baran'ın kulağına "İstemeye gelince mi dedi o?" diye fısıldadım.

"Cidden öyle dedi." Baran'ın suratındaki keyifli ifadeyi gördüğüm andan beri o günün gelmesini heyecanla bekliyordum.

Yüzümü buruşturup "Aynen, beni Baran'a vermeyin ve ben de ömrümün sonuna kadar bekar kalayım." diye isyan ettiğimde babam mahçup görünüyordu.

Bir süre sonra "Annemi sana vermeselerdi ne yapardın?" diye bir soru yönelttiğimde babam dudaklarını birbirine bastırıp "Kaçırırdım herhalde." dedi. Neden böyle çılgın bir ailem vardı?

"Ben odama gidiyorum, onlar gelene kadar da dışarı çıkmayı düşünmüyorum." dedikten sonra büyük adımlarla salondan çıktım.

İlk işim Pelin'i telefonla aramak olmuştu. Artık buraya gelip beni bu durumdan kurtarmalıydı.

"Pelin, Baranlar neredeyse kapımıza dayandı ama sen hâlâ yoksun!" diye kızdığımda gözlerini devirdiğini hissedebiliyordum. "Daha 1,5 saat var Mira. Ayrıca şu an sizin sokağa girdim."

Camın önüne gittiğimde görüş açıma girmişti. "Gelinin kız kardeşi olmuşsun." deyip kıkırdadığımda "Birinin bu görevi üstlenmesi gerekiyordu." dedi ve telefonu kapattı.

Asansörden indiği sırada annem gelmişti yanımıza. Bir bana, bir Pelin'e baktıktan sonra "En iyisi biz seni değil, Pelin'i verelim. O daha güzel olmuş." dediğinde yine gözlerimi devirdim. "Çok sağ ol anne."

Pelin içeri geçtikten sonra annem "Kızlar, mutfağa gelin." deyince, gerçekten önemli bir şey olabileceğini düşünüp mutfağa girdim. Pelin de yanımdaydı ve merakla anneme bakıyordu.

Sesini alçaltıp "Pelin." dedi annem, sanki çok önemli bir sır veriyormuş gibi. "Sana çok önemli bir görev vereceğim."

"Anne, niye gerilim yaratıyorsun?" diye sorduğumda beni susturdu ve tekrar Pelin'e baktı. "Baran'ın kahvesine tuz koyma işi sende."

Pelin, mutlu olup ellerini çırparak "Yaşasın! Hayatım boyunca yapmayı beklediğim şeydi bu!" diye bağırırken ben kaşlarımı çattım. "Ben neden atmıyorum?"

"Sen şimdi kıyamazsın Barancığına, Pelin'in yapması en iyisi olacak."

Kollarımı göğsümün altında birleştikten sonra "Ben en iyisi o saatte evden çıkayım. Nasıl olsa istemeye geldikleri kişi ben değilim, değil mi?" diye isyan ettim. Gelecekte kocam olacak kişinin fincanına tuz atmama bile izin vermiyorlardı!

Annem birkaç saniye bana baktığında fikrini değiştireceğini düşünmüştüm ama tekrar Pelin'e dönüp "Dediğim gibi olacak, halledersin sen." demişti.

"Mahvediyorsun günümü anne!" diye bağırıp mutfaktan çıkacakken kolumu kapı koluna çarpmıştım. Ben acı içinde inlerken, annem "Anneye bağırmanın cezası, Allah'ın adaleti şaşmıyor." dediğinde gözlerimi deviresim gelmişti ama az önceki olaydan ders alıp usluca odama geçmiştim.

Pelin de peşimden odama girip kapıyı kapattı ve benim yatağa oturuşumu seyrettikten sonra "İstersen senin için kendimi biraz çirkinleştirebilirim." dedi.

"Çirkin mi görünüyorum cidden? Gerçi öyle görünmem normal çünkü annem yüzünden bir oraya bir buraya koştururken terledim, oturup kalkmaktan elbisem kırıştı." dediğimde bakışlarım kucağımdaki ellerimdeydi. Çirkin görünsem de beni isteyeceklerini biliyordum ama Baran, takım elbise içersinde çok iyi görünecekti. Ben de iyi görünmek istiyordum.

"Bir fikrim var! Makyajını, saçını ve kıyafetini değiştirelim." dediğinde suratına bön bön baktım. "Müthiş bir fikirmiş gerçekten, 50 dakika içersinde kesin gerçekleşir bu dediklerin." deyip dalga geçtiğimde işaret parmağını dudaklarına götürüp susmamı işaret etti. "Ben Pelin'im, seni yarım saatte hazır hale getiririm."

"Yok, kalsın. Geldiklerinde saçımın yarısının maşalı yarısının inek yalamış gibi görünmesini ya da gözümün bir tarafına uzun, bir tarafına kısa eyeliner çekilmiş olmasını istemiyorum."

"Öyle bir şey olmayacak. Diyelim oldu, o zaman senin yerine beni alırlar, sorun çözülür." dediğinde koluna vurdum. Gülmüştü.

"Bana bak, Hakan'a söylerim seni. Hem sanki bilmiyoruz sırf Hakan için böyle hazırlandığını. Ona sinyal vermeye çalışıyorsun."

"Ne yapayım? Hâlâ teklif etmiyor. Evlenmek istemiyor mu acaba?"

Gözlerimi devirip "Hadi, şimdi de bunu tartışalım ve ben Baranların karşısına Arizona kertenkelesi olarak çıkayım." dediğimde bana pis bakışlar atıp ayağa kalktı.

Beni aynanın karşısına oturtup makyajımı sildi, saçımı açtı. Bir süre sonra konuşmaya başlamıştı. "Sence neden teklif etmiyor? Beni sevdiğini biliyorum ama ben de evlenmek istiyorum artık."

"Hiç konuştunuz mu?"

"Hayır, konu hiç açılmıyor."

"Belki o da senin evlenmek istemediğini düşünüyordur."

"Hayır, çok saçma. Evlenmek istediğimi anlasın diye her şeyi yapıyorum." dedikten sonra duraksadı. "Bir dakika, ben evlenmek istediğimi anlasın diye her şeyi yapmıyorum ki! Acilen bir şeyler yapmam lazım."

"Sakin olur musun?" deyip güldüğümde beni duyduğunu sanmıyordum.

"Buldum! Gelinlik provasına gittiğimizde ben de gelinlik giyeyim ve fotoğraf çekip Hakan'a atayım. Sonra da 'pardon, anneme atacaktım' yazayım. Belki beni gelinlikle gördüğünde ciddi şeyler düşünmeye başlar, nasıl fikir?"

"Dahisin." deyip onu alkışladığımda havaya girdi ve saçımı keyifle yapmaya başladı.

"Acaba bugün Hakan'ın kahvesine de mi tuz koysak? Niyeti belli etmek lazım." dediğinde "Tamam, şimdi iyice saçmaladın." dedim.

"Tabi sen kaptın yüzüğü, rahatsın." dediğinde bakışlarım parmağıma kaydı. Her gün en az 5 dakika bakıp günlük dozumu alıyordum.

"Bence evlenmek istediğini direkt olarak söyleyebilirsin. İlk adımı sen at, ne olacak?"

"Evliliğe meraklı olduğumu sanmasını istemiyorum." dediğinde gülüp "Ama meraklısın." dedim.

"Beni bu duruma soktuğu için Hakan'ın kafasını kırmak istiyorum." deyip eline bir toka aldı. "Kim bilir şimdi ne yapıyordur?"

Baran'dan

"Gol!" diye anırdığımda, Hakan oyun kolunu sinirle kenara fırlatmıştı. Gözlerimi ekrandan çekerken ensesine şaplak atıp "Kaç para o sen biliyor musun?" diye sormuştum. Neyseki halıya düşmüştü.

Salonun ortasında, yerde, oturmuş PlayStation'da maç yapıyorduk. Az önce 3.golümü atmıştım ve fazlasıyla sinirliydi.

Sakinleşmeye çalışıp "Bugün sevdiğin kızı istemeye gidiyoruz diye sana kıyak geçtim, yoksa hayatta yenemezdin." dese de inandırıcı değildi. "Dün, hatta ondan önceki gün de kıyak geçiyordun sanırım çünkü o maçları da ben yenmiştim."

"Evet, düğün yaklaşıyor diye sana iyi davranıyorum." dediğinde kahkaha atıp "Kabul et, senden daha iyi oynuyorum." dedim.

"Hayır!" deyip reddettiğinde iyice keyiflenip kahkaha attım. Belki çocuk gibi davranıyordum ama elimde değildi. Akşama Mira'yı istemeye gidiyorduk ve istediği oyuncağa sahip olmuş bir çocuk kadar mutluydum.

"Bir el daha atalım mı?" diye sorduğumda kararsız kalmıştı çünkü onu yeneceğimden emindi. Yine de "Olur." dediğinde sırıtarak oyunu tekrar başlattım.

"Ben de Pelin'i istemeye gittiğimiz günleri görebilecek miyim acaba?" diye sorduğumda bir anne gibi konuştuğumun farkındaydım.

"Bana kalsa çoktan evlenmiştik oğlum, Pelin istemiyor." dediğinde kaşlarımı çattım. "Yüzüne karşı söyledi mi?"

"Hayır ama ben öyle düşünüyorum. Bu yüzden de teklif etmeye korkuyorum. Ya hayır derse?"

"Korkak mısın lan? Ben de Mira'yla bu konuları hiç konuşmamıştım, zaten son 2 yıl sadece görüntülü arama yapabilmiştik. Yine de tüm cesaretimi topladım ve önünde diz çöktüm. Suratındaki o mutluluğu görmek her şeye değerdi."

"Korkaklık değil bu, tedbir sadece."

"Üzgünüm ama tam olarak korkaklık bu." derken aslında amacım onu kızdırmak değil, gaza getirmekti. Pelin'in de onunla evlenmek istediğine emindim.

"Baran, sus." Ses tonuna bakılırsa sinirlenmişti. Normalde rahat ve eğlenceli bir tip olabilirdi ama ona bu tarz şeyler söylediğimde gerçekten sinirleniyordu.

"Susamam kardeşim. Senin korkaklığın yüzünden her şey gecikiyor." dediğimde aniden oyunu durdurup koluma yumruk atmıştı. Karşılık verip ortalığı karıştırmak istemediğim için öylece durmuştum ama bir yumruk daha atmıştı.

"Hakan, saçmalıyorsun. Oyunumuza devam edebilir miyiz?" dediğimde bu sefer omuzlarımdan iterek sırtımı yerle birleştirdi. Beni yere yatırdığını fark ettiğimde bu sefer oyun kolunu fırlatan ben oldum.

Üstüme çıkıp beni dövme pozisyonuna geldiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım. "Ne yapıyorsun lan?"

Sakince, "Sen başın bağlı bir herife dönüşmeden önce eski günlerdeki gibi olmamızı istiyorum." dediğinde yıllar önce, vücutlarımız bu kadar gelişmemişken, güreş yaptığımız günleri hatırlamıştım. Birbirimizin üstüne çıkar, birbirimizi etkisiz hale getirmeye çalışırdık.

"Sen istedin!" diye bağırıp onu üstümden ittiğimde, hazırlıksız yakalandığı için yere yatmak zorunda kalmıştı. Üstüne çıktığımda beni uzaklaştırmaya çalışsa da bulunduğum konumu korumuştum.

Kapıdan kilit sesi geldiğinde kısa süreliğine bakışlarım oraya dönmüştü ve Hakan bunu fırsat bilip beni sertçe itmişti. Dengemi kaybettiğimde annemin sesi kulaklarıma gelmişti. "Allah sizi ne yapmasın! O takım elbiselerle güreş mi yapılır?"

Üstümüzde takım elbise olduğunu daha yeni idrak ettiğim sıralarda 'cart' diye bir ses duyulmuştu.

İkimiz de tepinmeyi bırakırken iri gözlerimizle birbirimize bakıyorduk ve hâlâ sarmaş dolaş bir haldeydik.

Annem kendi kendine kapı önünde bağırırken ben, "Lütfen benimki olmasın, lütfen benimki olmasın." diye mırıldanıyordum.

Hakan "Ha benimkinin yırtılabilir yani?" dediğinde "Kes Hakan, sen gelmesen de olur." dedim çünkü damat adayı olan bendim! Oraya delinmiş pantolonumla gidersem neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.

Annem endişeli bir ses tonuyla "Kalkın da kimin neresi yırtılmış bakalım." dediğinde yavaşça ayağa kalktık.

Hakan bir anda gülmeye başlayıp "Baran'ın götü yırtılmış!" diye bağırıca gözlerim irice açıldı.

"Ulan 25 yaşına gelmişiz, akşam kız istemeye gidiyoruz ve sen güreş diye tutturuyorsun! Senin yüzünden oldu!" diye bağırdım, aynı zamanda da popomdaki yırtığı görmeye çalışıyordum.

"Sen madem benim gibi korkak değilsin, o zaman kayınpederinin önüne götü yırtık pantolonla çık da göreyim."

Dediği şeyi duymazdan gelip elimi kemerime attım. "Şimdi ne yapıyoruz, biliyor musun? Sen pantolonunu çıkarıp bana veriyorsun."

"Hayatta vermem!" diye bağırıp üst kata kaçtığında bir şeyleri yumruklama isteğim artmıştı.

"Anne, bir şeyler yap!" diye bağırdığımda "Sadece yarım saatliğine yalnız bırakalım dedik, olanlara bak!" diye söylendikten sonra telefonunu çıkardı.

Çiçek ve çikolata işlerini halletmeye gittiklerinde yalnız kalmıştık ve sonuç ortadaydı: Kız isteme töreninden önce yırtık bir pantolon. İşin kötü yanı, giydiğim kırmızı boxer fazlasıyla belli oluyordu.

Hakan merdivenlerden inmeye başladığında sinirli bakışlarım ona dönmüştü. "Baran'ın tüm takım elbiselerine baktım ama hiçbirinin pantolonu üstündeki takıma uymuyor!"

Annem iyice sinirlenirken "Şeytan diyor ki otur oturduğun yerde, Mira'yı istemeye gitme!" dediğinde "Hayır! Gitmek zorundayız!" diye bağırdım.

Annem telefonla birini ararken Hakan, sanki her şey normalmiş gibi "Sema teyze, neden bu kadar sinirlendin ki?" diye sormuştu.

"Bir yere takılıp yırtılmış olsa bu kadar tepki vermezdim ama güreş yaparken yırtılırsa tabi kızar-Alo?" Telefondaki kişi ona cevap verdiğinde bizimle konuşmayı kesmişti. Sanırım babamdı.

"Hakan, şu an seninle güreş yapmak istiyorum. Nasıl olsa pantolonum yırtık, seninkini de yırtabilirim."

"Hayır!" diye bağırıp kaçmaya başladığında elime aldığım yastığı fırlatmıştım kafasına.

"Bir kere de uslu durun be oğlum!" diye bağıran annemle ikimiz de olduğumuz yerde durmuştuk.

Çaresizce "Ne yapacağız?" diye sorduğumda "Çıkar pantolonu, terziye gidiyoruz." diye yanıtlamıştı beni annem.

Mira'dan

"Ayak altında dolaşma Pelin! Masadaki yemekleri kontrol et Mira! Salondan çık Mira!" Annemin saçma bağırışları, camdan Baranların arabasını gördüğünde başlamıştı. Tahminimce 2-3 dakika içersinde burada olacaklardı.

Annem ve babam kapının önüne gittiğinde ben de gitmek için hamle yapacaktım ama son anda durmamı sağlayan bir şey çıkmıştı karşıma. Böcek!

Gözlerim irice açılırken "Baba! Böcek var!" diye bağırdım.

Benimle birlikte annem ve Pelin de bağırırken babam gözlerini devirerek yanıma geldi. "Nerede?"

Ona göstereceğim sırada ortadan kaybolunca küçük bir çığlık attım ve geri çekildim. "Yok oldu!"

"Ne yapacağız? Ya birini ısırırsa?" diye bağıran Pelin'e baktım. "Hiç yardımcı olmuyorsun!"

"Geldiler, geldiler! Öldürün çabuk şu böceği!" diye fısıltıyla bağıran annem, fazlasıyla endişeli görünüyordu. Fazla büyük bir böcek değildi ama benim için yeterince korkunçtu.

"Anne, böcek kayboldu." dediğim sırada kapının önünden "Merhaba." sesleri duyulmaya başlanmıştı.

Pelin'le birbirimize kısa bir bakış attıktan sonra kapının önüne ilerlemiştik, arkamızda da babam duruyordu.

En önde Ekrem amca ve Sema teyze vardı. Ayakkabılarını çıkardıkları sırada gözüm, arkada duran Baran ve Hakan'a takılmıştı. İkisi de iyi görünüyordu ama Baran...Yaşı ilerledikçe zaten çekicileşiyordu, üstüne bir de takım elbise giymişti. Kalbim dayanmayacaktı sanırım.

Elini, düzeltmek için saçına attığında göz göze gelmiştik. Önce gözlerime uzun uzun bakıp gülümsedi, sonra üstümdeki elbiseyi süzdü. Tatlı gülümsemesi muzip bir gülüşe dönüşmüştü.

Sema teyze, Ekrem amca ve Hakan'ı öptükten sonra Baran'a sadece elimi uzatmıştım. Gözlerini devirip "Bu ne şimdi?" diye sorduğunda şirince gülümsedim. "Babam beni sana verene kadar aramızda bir mesafe olmalı."

"Alt tarafı arkadaşça bir öpücük!" diye isyan ettiğinde kıkırdayıp içeri geçmesi için yönlendirdim. Onu gıcık etmek eğlenceliydi.

Herkes koltuklara yerleştiğinde, ben Baran'dan en uzak köşede ayakta duruyordum.

"Bir sorun mu çıktı Semacığım? Geç geleceğiz deyince endişelendim." Annemin sorusuyla konuşulanları daha dikkatli dinlemeye başladım. Ben de neden geç geldiklerini merak ediyordum.

Birden Baran ve Hakan gülmemek için garip sesler çıkardığında bakışlar onlara dönmüştü. Babam bana evleneceğin herife bak bakışı atıyordu. Zaten vermeye istekli değildi, şimdi hiç vermeyecekti.

Susması için Baran'a çok ters bir bakış atmıştım, Pelin de aynı şeyi Hakan'a yapmıştı. Neydi ki bu kadar komik olan?

"Yok, önemli bir şey değildi. Çok trafik vardı." Öyle olmadığı kesindi.

Annem "Miracığım, sen kahveleri hazırla istersen." dediğinde aslında bunun bir emir olduğunu biliyordum.

"Kahveleri nasıl içersiniz?" diye sorduğumda neyseki beni uğraştırmamışlardı ve hepsi az şekerli istediklerini söylemişti.

Pelin de arkamdan bana yardım etmeye geldiğinde "Bence şimdilik iyi gidiyor." dedi sessizce.

"Baran ve Hakan'ın çıkardığı domuz seslerini saymazsak evet, iyi gidiyor."

"Neye güldüler acaba?"

Bunun nedenini ben de merak ediyor olsam da "Şu an sadece kahvelere odaklanmalıyız, bardakları çıkar." dedim.

Pelin dediğimi yaparken ben de çekmeceden büyük bir cezve çıkarmıştım. İkimiz kahve içmeyecektik, bu yüzden 6 kişiye hazırlayacaktım.

Pelin'le kısa sürede cezveyi doldurup ocağa koyduktan sonra mutfaktaki küçük masaya oturduk. "Sence Hakan'ın kahvesine de tuz koymalı mıyız?"

"Pelin, iyice manyaklaştın. İstersen annemin gelinliğini vereyim, onunla gir salona." dediğimde ilk başta heveslenmişti, dalga geçtiğimi anladığında somurtmaya başlamıştı.

"Ama çok yakışıklı olmuş! Hiç mi düşünmüyor, ben bu kadar yakışıklı olursam Pelin'im düşer bayılır diye!" dediğinde kıkırdadım ve bakışlarımı ocağa çevirdim. Kahvenin taşmak üzere olduğunu gördüğümde Usain Bolt hızıyla sandalyeden kalkıp aradaki 3 metrelik mesafeyi tek adımda kapatmıştım. Ocağı kapattığım an büyük bir rahatlama gelmişti.

"Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi resmen." diye mırıldanan Pelin'in de ödü kopmuştu.

Pelin, cezvedeki kahveyi fincanlara doldururken ben de tuzu çıkardım. Gözüme bir fincan kestirip birazcık tuz attığımda nedense büyük bir keyif almıştım. Baran'ın yüz ifadesini görmek için sabırsızlanıyordum.

Pelin'in de bir fincana tuz attığını gördüğümde gözlerimi irice açtım. "Hakan'ın beklediği son şey kahvesinde tuz olması! Boğulmasını mı istiyorsun?"

Umursamazca "Evet." dediğinde sırıtma gereği duydum. "İyi, koyalım o zaman"

Ben fincanları büyük bir dikkatle tepsiye yerleştirirken Pelin de Hakan için tuz attığı fincanı bana vermişti. Ben önde, Pelin arkada salona girdiğimizde herkes susup bize bakmaya başlamıştı. Böyle daha da stresli oluyordu!

Birkaç fincandan sonra sıra anneme geldiğinde tam Baran'ın önünde eğilmek zorunda kalmıştım, bu da demek oluyordu ki popom tam olarak onun önündeydi. Bakıp bakmadığını ya da herhangi bir şey düşünüp düşünmediğini merak ederken neredeyse annemin üzerine kahve döküyordum.

Annem "Dikkatli ol kızım, istemeyecekler şimdi seni." dediğinde ona sahte bir gülücük atıp Hakan ve Baran'ın oturduğu koltuğa döndüm. Onların fincanlarını korumayı başarmıştım ve umursamazca tepsiyi ikisine uzattım. Sonuçta ikisi de tuzluydu.

Baran benim umursamazlığımı gördüğünde kahvesine tuz atmadığımı düşünmüş olmalıydı çünkü Hakan'ınkine de tuz atmış olabilme ihtimalimin olmadığını düşünüyordu. Yazık, büyük bir şoka uğrayacaktı.

Tepsiyi kenara koyup yerime geçtiğimde sohbet tekrar başlamıştı. "Ekrem Bey, geçen bahsettiğin arsadan ne haber?"

Pelin'in kulağına "Ben bu saçma sohbetleri dinlemek istemiyorum ki!" diye fısıldadığımda sırıttı. "Bizimkiler birazdan kahve içecekler, onları izle."

Birkaç dakika sonra ikisi de bardağı ağızlarına götürüp ilk yudumu almışlardı ki, her taraf karanlık olmuştu. Elektrikler kesilmişti.

Annemlerden homurtular gelirken, Baran ve Hakan'dan öksürük sesleri yükseliyordu. Biz de Pelin'le kıkırdamaya başladığımızda ortam gerçekten garipleşmişti.

"Oğlum, iyi misiniz?" diye soran Sema teyzeye Hakan, öksürüklerinin arasından "Boğuluyoruz ama iyiyiz." diye cevap vermişti.

Hakan'ın öksürükleri kesilmişti ama Baran hâlâ öksürüyordu. Suratını da göremediğim içim iyice endişelenmeye başlamıştım, bu yüzden el yordamıyla yolumu bulup Baran'ın yanına gitmiştim. Fincanı bir şekilde masaya koymuş olacak ki ellerini tutabilmiştim.

"Hemen gelir diye bekledim ama madem gelmiyor, mum yakalım bari." deyip telefonunun fenerini yakan annem salondan çıkmıştı.

Baran'a "İyi misin?" diye fısıldadığımda öksürüğü bir anda kesilmişti. Ben ondan bir cevap beklerken onun yaptığı şey, yüzümü ellerinin arasına alıp dudaklarını dudaklarıma bastırmaktı.

Gözlerimi irice açarken kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Bir anda elektrikler gelseydi ve herkes bizi Baran'la öpüşürken görseydi...Sanırım çığlık atarak evden kaçardım.

Bana böyle bir heyecan yaşattığı için onu dövmek istesem de azıcık karşılık verip geri çekilmiştim.

Babam "Herkes iyi mi?" diye sorduğunda dibimde duran Baran, ellerimi hafif sıkarak "Ben çok iyiyim." demişti. Kaşla göz arasında beni öpmüştü, tabi iyi olacaktı! Ayrıca kahveyi içtiği anki surat ifadesini göremediğim için fazlasıyla üzülüyordum.

Annem yaktığı mumla içeri girdiğinde hızla doğruldum ve dikkatle eski yerime geçmeye çalıştım. Baran'ın hemen yanında oturan Hakan'ın önünden geçerken salonda bir çığlık yankılanınca dikkatim dağılmıştı, Hakan'ın ayaklarına takılıp inişe geçmiştim. Son anda Hakan olduğunu düşündüğüm kişi beni tutabilmişti.

Salondaki herkes çığlığın sahibini ararken gelen elektrikler, her şeyi açığa kavurmuştu. Annem mumla bakışıyordu, babam göbeğini kaşıyordu, Ekrem amca elini-sanırım göremediği için-Sema teyzenin göğsüne çok yakın bir yere koymuştu, Pelin'in parmakları ağzındaydı-sanırım tırnaklarını yiyordu-, Baran gömleğindeki küçük kahve lekesine bakıyordu, beni tutmaya çalıştığı için Hakan'la saçma sapan bir pozisyonda girmiştik ve son olarak, Sema teyzenin bacağında dakikalar öncesinde gördüğümüz böcek vardı.

Baran bakışlarını kaldırıp benimle göz göze gelince Hakan'la pozisyonumuza bakmıştı. Çok yakın değildik ama az önce öpüştüğüm kişi Baran değil de Hakan'mış gibi görünüyordu. Pelin de bizi görünce gözlerini kocaman açmıştı. Büyüklerin bakışları bize kaydığında yardımımıza yetişen Sema teyzenin çığlıklarıydı. "Isırdı!"

Dengemi sağlayıp Hakan'ın kollarından kurtulduğumda Baran beni hızla yanına çekti. "O neydi öyle?"

Gözlerimi devirip "Seninle evlenmekten vazgeçtim, Hakan'ı istiyorum." dediğimde farkında olmadan fazla sinirlendirmiştim. "Az önce öpüşüme karşılık verirken öyle demiyordun." dediğinde susması için karnına vurdum. Neyseki sessiz söylemişti ve annemler, Sema teyzenin bacağıyla ilgilenmekten bizi duymuyorlardı.

"Kardeşim, sadece düşmesini engelledim. Senin kıskançlıkların yüzünden kıza dokunmasaydım da kafasını sehpanın köşesine çarpsaydı, isteyecek kızımız da kalmasa mıydı?" diyen Hakan'a bakınca siniri geçmişti Baran'ın. Pelin de sevgilisine hayranlıkla bakıyordu. Büyük ihtimal içinden o bir kahraman diye geçiriyordu.

Hepimiz Sema teyzenin yanına gitmeye karar verdiğimizde annem, "Şu böceği öldürsün artık biri!" diye bağırıyordu. Sema teyzenin bacağı şimdiden kızarıp şişmeye başlamıştı.

"Mira, ilaç getir!" diye bağıran babamın sözünü dinleyip ilaç dolabına koştum. Eskiden sürekli kullandığım böcek ısırıklarına iyi gelen ilacı elime aldığım gibi salona koşmuştum. 6 kişi birden Sema teyzenin başındaydı.

"Getirdim!" diye bağırıp merhemi anneme verirken kapı çalmıştı. Ben hareketlenecekken Pelin kapıya ilerleyince ona minnetle baktım.

"Hayatım çekil, koca kafanla ışığı kapatıyorsun." diyen annem ilacı sürerken fazlasıyla konsantre görünüyordu. Ekrem amca da Sema teyzeyi konuşturarak rahatlatmaya çalışıyordu.

Babam bir anda ayağa kalkıp "Baran, bir el at da böceği bulalım." deyince Baran'ın suratı komik bir hâl almıştı. Sanırım babamın böyle bir teklif yapmasını beklemiyordu ama "Peki." deyip kabul etmişti.

Babam ve Baran böcek arayadursun biz de Hakan'la, Pelin'in yanına gitmiştik. Kapıdaki kişiyle konuşuyordu.

"Çığlık duyunca annem çok panik yaptı, beni gelip bakmam için gönderdi. Hırsız girdi sandık." Bu bizim alt kat komşumuzun yakışıklı oğlunun sesiydi, benden 4-5 yaş küçüktü.

"Yok, gerçekten sorun yok. Elektrikler kesilince panik yapıldı sadece."

Hakan kapının önünde duran çocukla Pelin'in konuştuğunu görünce kaşlarını çatıp "Pardon birader, bir sorun mu var?" diye sordu.

"Merak ettik sadece." deyip gözlerini bana çevirdi çocuk. "Selam Mira."

Ona gülümsediğimde Hakan eliyle dudaklarımı düzleştirip gülmemi engelledi. "Her ne kadar şu an böcek arıyor olsa da o benim kardeşim, o yokken kıskançlığı ben yaparım."

Gözlerimi devirdiğimde çocuk, "Sen kimin sevgilisisin anlamadım." dedi Hakan'a bakarak.

Hakan, kolunu Pelin'in omzuna attı. "Ben bu gördüğün kızın sevgi-" deyip birden durmuştu. "Ben bu gördüğün kızın sevgilisi olmak istemiyorum artık."

Pelin şoka girerken ben de şaşkınlıkla olanları izliyordum. Hakan bir anda Pelin'in önünde diz çökmüştü ama elinde herhangi bir yüzük kutusu yoktu. "Hazırlıksız olduğum için parmağına takabileceğim bir yüzüğüm yok ama sana olan sevgim çok uzun zamandır var. Az önceki o tuzlu kahve...Biliyor musun, seninle kesinlikle evlenmeliyim. Benimle evlenir misin Pelin?"

Pelin bana planının işe yaradığını anlatan bakışlar atarken gözlerim kapıda duran çocuğa kaydı. Kapı açık olduğu için Hakan'ın sesi apartmanda yankılanmıştı ve kattaki birkaç daire kapısını açıp alkış tutmuştu. Olay kız istemeden tamamen uzaklaşmıştı.

Pelin heyecanla "Sonunda! Evet!" diye bağırdığında hızla çocuğa iyi geceler dileyip kapıyı kapatmıştım. Salondakiler işi gücü bırakmış bize, daha doğrusu Hakan ve Pelin'e, bakıyordu.

Babam ve Baran hâlâ böceği ararken Sema teyze daha iyi görünüyordu ve yeni evlilik haberi de kutlanmıştı. Sanırım beni istemeyi unutmuşlardı.

Ekrem amcayla göz göze geldiğimizde olayın yeni farkına varmış gibiydi. Kısaca boğazını temizledikten sonra "Artık sadede gelsek iyi olacak." dediğinde babam böcek avcısı modundan çıkmış, kız babası moduna girmişti. Herkes eski yerini alırken Baran, hemen bulunduğu yerdeki sandalyeye oturmuş hâlâ böcek arıyordu.

Sanırım böceği öldürerek babamın gözüne girmeye çalışıyordu.

Birkaç klişe cümle ardından "Allah'ın izni, peygamberin kavliyle; kızınız Mira'yı, oğlumuz Baran'a istiyoruz." dendiğinde bir süre sessizlik oldu, ardından yere bir terlik vuruldu. Bakışlarım sesin geldiği yöne dönerken Baran coşkuyla "Öldürdüm!" diye bağırmıştı.

Babam, Baran'a bakarak fısıltıyla "İşte bu!" diye bağırıp tekrar Ekrem amcaya döndü. "Çocuklar birbirini sevmiş, bize de kararlarına saygı duymak düşer."

Sevinç dansları yapmamak için zor dururken bakışlarımı Baran'a kaydırdım. Suratında kocaman bir gülümseme vardı ve gözlerindeki bakış, yakında benim olacaksın bakışıydı.

OY SINIRI 400. YENİ BÖLÜM OY SINIRI GEÇİLDİĞİNDE GELECEK. BÖLÜM İSTEYENLERİN OY VERMESİ ÖNEMLİ.

Bu sefer çok daha uzun bir bölüm yazdım, o yüzden gecikti. Ve oy sınırı geçtiğinde derken geçer geçmez demek istemiyorum. Sınır geçtikten sonra ve yazmayı bitirdiğim zaman atacağım demek istiyorum. Mesela geçen bölüm 250 sınır koydum ve bu birkaç saatte geçildi. O süre içinde yeni bölüm yazmam imkansızdı ve sınavlarım da hâlâ devam ediyor. Bir sonraki bölüm büyük ihtimal düğün olacak. Okuduğunuz için teşekkürler❤️

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 111K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...
210K 17.4K 21
Irmak Arya Altun, kleptomani hastasıdır ve bir polisten çalmaması gereken bir dosya çalar. O dosyanın başına açacaklarından da habersizdir.
1.3M 89.6K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
28.4K 1.2K 34
15 yaşındaydım bir abim olduğunu öğrendiğimde. Bu bilgiyi kabullenmem için beş kere okumam gerekmişti annemin günlüğünü. Sonunda kabullendiğimde ani...