KİMLİKSİZ | Texting ✔

By bbhikayeleri

9.9M 536K 210K

On sekizinci yaş gününde tanımadığı numaradan gelen mesaja cevap veren bir garip genç kızın hikayesi. Mesajı... More

açılış
bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
elli iki
elli üç
elli dört
elli beş
elli altı
elli yedi
elli sekiz
elli dokuz
altmış
altmış bir
altmış iki
altmış üç
altmış dört
altmış beş
altmış altı
altmış yedi
altmış sekiz
altmış dokuz
son söz / duyuru
Masal&Mert
Yağmur&Ali
özel bölüm ilk
özel bölüm iki
özel bölüm üç
özel bölüm son

kapanış

139K 6.5K 7.7K
By bbhikayeleri

[G-Eazy & Kehlani - Good Life]

Medya: ♥

Bu bölüm finale kadar güle ağlaya gelen tüm Ninjalara ithafendir.💞

💬

2 Ay Sonra...(01.07.2018)

Asaf'ın Ağzından

"Ben böyle sınavın ızdırabını ama ya...Hayvan gibi sormuşlar. Yok yok hayvan az kalır, uzay mekiği gibi sormuşlar. Tamam bende çok çalışmamış olabilirim ama hiç mi çalıştığım yerden gelmez ya? Hayır sen bizim üniversite kazanmamızı mı istiyorsun yoksa üniversite kazıp kendimizi içine gömmemizi mi istiyorsun? Şahsen ben anlamadım ÖSYMcim. Olmaz ama böyle."

Irmak saydıra saydıra yanıma gelirken onun bu haline güldüm. Zaten onun her hali beni güldürmeye yetiyordu. Yemek yerken onu izlediğimde bile gülesim geliyordu. Kendi sivri dilliydi ama mimikleri 'dikkat aşırı tatlılık içerir' tabelasının hakkını verir nitelikteydi.

Üniversite sınavının ikinci oturumuna girmişti ve beklediği gibi sonuç kötüydü anlaşılan. Ailesi dünkü sınavda yanında oldukları için bugün gelmemeleri konusunda ailesini ikna etmişti ve bu sefer yalnızca ikimiz gelmiştik. Vicdansızın kızı beni 3 sene beklettiği yetmiyormuş gibi -gerçi haberi yoktu ama- 3 saat de güneşin altında bekletmişti. Sayesinde sabır taşına dönmüştüm.

Sinirle soluyarak yanıma gelen sevgilimin omzuna kolumu atıp kendime çektim. "Saydırma seansı başladığına göre sınavın harika geçmiş olmalı."

Çıkışa doğru yürümeye başladık. "Sorma ne harika ne harika!" Elini cebine atıp sınavda dağıtılan şekerlerden ikisini çıkardı. Birini bana uzattı, diğerini kendi ağzına attı. "Şu şekeri de ne diye dağıtıyorlar anlamış değilim. Ağzınıza tükürdük ama yine de alın ağzınız tatlansın demeye falan mı çalışıyorlar?"

Bana uzattığı şekeri ağzıma atarken omuz silktim. "Olabilir ama umurumda değil açıkçası."

Arabanın yanına geldiğimiz sırada oflayarak kolumun altından çıktı. Yüzü cidden üzgün bir hal almıştı. "Asaf bu sene de olmazsa bizimkilere ne diyeceğim ben?"

Ellerimi yanaklarına yerleştirip yanaklarını sevdim. Kalbini sevdiğim gibi. "Üzülme güzelim. Eminim sen elinden geleni yapmışsındır. Ben inanıyorum, bu sene tutturacaksın." Hala umutsuzca bana baktığında gülerek devam ettim. "Hem üniversiteye gitmemen benim işime gelir. Okulunun bitmesini beklemeden evleniriz. Sen de oturur evinin kadını olursun."

Karnıma vurup benden uzaklaştı. "Çok beklersin. Ben çalışan bir kadın olacağım."

Arabanın etrafından dolanıp kendi tarafına gittiğinde anahtara basarak kapıları açtım. "Çocuk da yaparım kariyer de diyorsun?"

Arabaya bindiğimizde gururla gülümsedi. "Aynen öyle diyorum."

Kulağına eğildim. "Yalnız ben tek çocukla yetinmem onu söyleyeyim."

Ciddi bir şey söyleyeceğimi sanarak bana bakan suratı sinirle harmanlandı ve omuzlarımdan iterek yerime oturmamı sağladı. "Sen iyice edepsiz oldun. Ayrıca seninle evleneceğime bu kadar eminsin yani?"

"Herhalde gülüm, babana o kadar basıldıktan sonra o şeref bana ait."

Güldü. "Zevzek."

Bu arada basılmak demişken o gece ucuz yırtmıştık. Irmak ailesinin yüzüne kapıyı kapatıp salona geldiğinde telaşla bizi anne ve babasının odasında bulunan balkonuna çıkarmıştı. Ali, Mert ve bana oradan aşağıya atlamamızı söylemişti. Kızları görmelerinde bir sorun yoktu ne de olsa, sorun erkekler olarak bizdik. Ee bir de kırık ayağım...Ali ve Mert fazla yüksek olmayan balkondan atlayıp gittiklerinde ben evde kalmıştım. Irmak beni odasındaki dolaba sokup aşağı inmişti. Bir süre sonra değneğimi dolabın içinde bırakmış, topallayarak odasında turlamaya başlamıştım. Yatağının ortasında ona aldığım Pandacık duruyordu. Yatağının yanındaki komodinin üstünde ise ona aldığım karavan vardı. Her sabah gözünü açtığında beni ona hatırlatacak şeylerle doluydu odası, bu beni sebepsizce mutlu etmişti. Günlüğü aklıma gelince hemen dolabının yanına gitmiştim ve rastgele dolabın üstüne fırlattığı günlüğünü almıştım. Kırık ayakla biraz zor olmuştu ama başarmıştım. O gün günlüğünü okumuştum. Yaptığım yanlış da olsa bundan pişman değildim. Bir geceliğine sevdiğim kızın hayal dünyasına girmiştim. Eğlenceli ve güzel olan hayal dünyasına...

"Hadi çalıştır arabayı da gidelim."

Irmak'ın sesiyle düşüncelerime ara verip başımı salladım. Kontağı çevirdiğimde ona yandan bir bakış attım. "Bunun üstüne bir lahmacun iyi gider ha?"

"Ah kesinlikle 8 tane lahmacun gömmek istiyorum!"

O halde rotamı çoktan belirlemiştim. Lahmacun yemeye gidiyorduk. "Neden 8?"

Omuz silkti. "Çünkü uğurlu sayım."

"He hani şu benim bulduğum."

Ben muzipçe sırıtıp ondan gelecek bir itiraz cümlesi beklerken o gayet sakin bir şekilde gözlerimin içine baktı ve onayladı. "Evet, senin bulduğun."

Bunun şerefine lahmacun yenirdi işte!

💬

Eve geldiğimde keyifle kendimi koltuğa attım. Sabahın köründe kalkmıştım biraz dinlenmek benim de hakkımdı. Tam gözlerimi yummuştum ki annemin sesini duydum. "Ömer Asaf!"

İki ismimi söylemişti. Sıçtım. Ben farkında olmadan annemi kızdıracak ne yapmıştım acaba?

Uykunun bana haram olduğunu anlayarak koltuktan kalktım ve yanıma gelen annemin karşısına dikildim. "Efendim annelerin en güzeli?"

"Hiç öyle yalakalık yapma annene. Akşama halanın düğünü var ve sen hala oturuyor musun? Senden istediğim şeyleri aldın mı?"

"Hass," diye mırıldandım aklıma gelen şeyle. Ben bunu nasıl unutmuştum? Halamın düğünü vardı. Annem de ne kadar gereksiz ıvır zıvır varsa hepsini bana aldırtacaktı. "Hemen alıp geliyorum anne."

"Acele et daha hazırlanacağız. Ah oğlum ah nasıl yetişeceğiz?!"

Kapıdan çıkmadan önce anneme bakıp öpücük attım. "Highlighter gibi gereksiz şeylerle vaktinizi harcamazsanız, yetişirsiniz. Hadi kaçtım ben."

Ardımdan annemin kızan sesini duyduğumda gülerek uzaklaştım. İstediklerini almak için alışveriş merkezine geldim. Alacağım şeyleri aldıktan sonra kasaya ilerlerken Irmak'ın unutmuş olacağını düşünerek onu aradım. Telefon çalıyordu ama açmıyordu. Uyuyor olabilirdi. Tam kapatacağım sırada telefonu açtı. "Lütfen bana ölüm döşeğinde olduğunu söyle. Yoksa beni uyandırmanın başka hiçbir geçerli sebebi olamaz!"

"Ölüm döşeğinde değilim hadi yine iyisin. Akşamki düğünü sana hatırlatmak için aradım. Belli ki sen de benim gibi unutmuşsun."

"Ne düğünü ya?" diye söylendikten sonra bir kaç ses geldi. Sanırım yataktan kalkmıştı.

Kasiyer kız aldıklarımı kasadan geçirirken ve arada beni süzerken baskı yaparcasına cümleye, "Güzelim," diye başladım. Kız mesajı almış olacak ki önüne döndü. "Halamın düğünü var hani söylemiştim sana?"

"Senin halan evli değil mi ya? Hatta kızı var, Masal."

Göz devirdim. "Diğer halam Irmak."

"Senin başka halan mı var?" dedikten iki saniye sonra jeton düşmüştü. "Hee şu şırfıntı olan halan. Doğru ya o bugün evleniyordu. 45 yaşında evlenmekte biraz şov bence."

Poşetleri alıp ücreti ödedikten sonra, "Teşekkürler, iyi günler," diyerek ayrıldım alışveriş merkezinden. "Halam 45 yaşında değil Irmak, bunu sende biliyorsun."

"Onu boş ver de sen az önce kime teşekkür edip gününü iyiye çevirdin?"

Sesi şuan uykulu değil de gayet net geliyordu. Irmak'ın uykusunun açılması için kıskanacağı bir ortam yaratmak gerekiyordu demek ki. "Alışveriş merkezindeki kasiyere."

"Cinsiyeti?"

Poşetleri arabaya atıp sürücü koltuğuna geçtim. "Bakmadım."

Kesinlikle kusursuz bir cevaptı. Detay verip azar yemektense her zaman kaçıcı cümleler kurmak en iyisiydi ve işi yarıyordu.

"Bende yedim. Sen bu ucuz numaraları git başka kızlarda dene derdim de neyse sevdik bir kere. Şimdi kapatıyorum. Hangi pijama takımımı giyeceğimi seçeceğim. Öptüm bay gömdüm say."

Ve telefonu yüzüme kapattı.

Tamam Irmak'ta yaramamış olabilir ama normalde yarıyordu.

Zekasını sevdiğimin kızı.

💬

"Irmak bu akşam gelmeyi düşünüyor musun?" Sabırsız çıkan sesime karşın sessizce cevap verdi. "Babam arabayı yavaş sürüyor ne yapabilirim?! Aha bana bakıyor, kapatıyorum. Bekle sende patlamazsın ya!"

Telefon yüzüme kapandığında, "Patlayacağım!" diyerek telefonu cebime attım.

Biz çoktan düğünün yapılacağı villaya gelmiştik. Halam çok şaşalı bir düğün istemediği için müstakbel eşinin villasının bahçesinde yapmayı tercih etmişti. Bahçe de bahçeydi, iki düğün salonu kadardı. Konukların çoğu gelmişti. Bizimkiler de içerideydiler ama ben dışarıda Irmakların gelmesini bekliyordum. Ailecek gelecekleri için onu ben alamamıştım. Gökhan amcadan yeterli azarı işitmiştik zaten, artık görüşmemize izin vermiyordu. Dinliyor muyduk? Tabi ki hayır. Irmak dershaneye gittiğinde buluşuyorduk. Şimdi dershanesi de bitmişti. Ee ne yapalım artık kızı isteyecektik. Benim planım buydu ama şimdilik kimsenin bu plandan haberi yoktu.

Olacaktı.

Kapıda bir hareketlenme olduğunu fark edince oraya döndüm. Nihayet gelmişlerdi. Hep birlikte arabadan indiklerinde gözlerim çoktan Irmak'ı radarına almıştı. Giydiği elbisesinin içinde kusursuz gözüküyordu. Kendi kusursuzdu ama elbisesi benim gözümde baya bir kusurluydu. Genellikle spor giyinen biri olduğu için onu ilk defa bu halde görüyordum.

Elbiseli ve makyajlı.

Benim Mika'mdan biraz farklıydı ama olsun. Ben onun her halini severdim.

Gökhan amca boğazını temizlediğinde yanıma geldiklerini anlayarak bakışlarımı Irmak'ın üzerinden çektim. "Hoş geldiniz. Babamlar içeride isterseniz onların yanına geçebilirsiniz."

Gökhan amca beni onayladıktan sonra kızına döndü. "Yürü Irmak."

Ahsen teyze, Gökhan amcanın koluna girerek, "Asıl sen yürü Gökhan, Irmak burada arkadaşlarıyla kalıyor," dediğinde beraber içeriye ilerlemeye başladılar. Kayınvalidem be!

Işıl'ın yanağından makas alıp ona doğru eğildim. "Özgür ve arkadaşları arka bahçedeler, istersen onların yanına git güzellik."

Işıl beni başıyla onayladıktan sonra koşarak yanımızdan uzaklaştı. Nihayet sevdiceğimle baş başa kalabilmiştik.

"Baş başa kaldığımıza göre," deyip Irmak'a doğru bir adım attım. "Bu yırtmaç ne Irmak?!"

Ellerini yukarı kaldırdı. "Vallahi ben yapmadım. Modacı yapmış."

"Orasını biliyorum. Hadi o bir mallık yaparak bu elbiseyi tasarlamış sen ne diye giyiyorsun?"

Gözlerini kısarak bana baktı. "Seyirci joker hakkımı kullanmak istiyorum."

"Hayır Mika Hanım, bütün joker haklarınız tükendi."

Eteğinin tülünü tutup etrafında bir tur attı. "Sen şimdi beni beğenmedin mi?"

Durduğunda onu belinden tutup kendime çektim. "Sorunun gereksizliğini geçiyorum. Bugün insanları baya bir sevaba sokacaksın."

Bana anlamazcasına bakıp, "Neden?" diye sordu.

"Güzele bakmak sevap da ondan." Etrafımızdaki puşlara baktım ve sessizce devam etti. "Her ne kadar sinirimi bozsa da..."

Ellerini ceketimin yakalarına yerleştirip orayı düzeltti. "Cenneti garantilerim işte fena mı?"

Gülerek yanağından öptüm. Ağzıma gelen tatla yüzümü buruşturdum. "Şu meret şeyleri sürme bir daha yüzüne. Sen zaten olduğun gibi kusursuzsun."

Kaşlarını çattı. "Annemin zoruyla kuaföre gittim. Bana kalsa Garfield'lı pijama takımım ve ev topuzumla katılırdım çok sevdiğim (!) halanın düğününe."

Aklıma o hali geldiğinde kahkaha attım. Ne için kahkaha attığımı anlayıp yüzünü buruşturdu. "Kahretsin! Sana bunu hatırlatmamalıydım."

"Aklımdan çıkıyor ki," diyerek hınzırca sırıttım. "Neyse ki o ve ona benzer birçok fotoğrafın var bende."

Kaşlarını kaldırdı. "Birçok fotoğrafın var derken? Sosyal medyadakileri kastediyorsan..." derken başımı iki yana sallayarak itiraz ettim. "Telefonumu kurcaladığın gün şifreli bir klasör vardı hatırlıyor musun?"

Başını onaylarcasına salladı. "Evet. Galeriyle ilgili olduğunu söylediğin klasör."

"Heh işte o öyle değil. O klasörde 2015 senesinden beri senin habersiz çekilmiş fotoğrafların var. Hepsini ben çektim, bu konuda da yetenekli olduğumu söylemiş miydim?"

İşi şakaya vurmuştum ama bana ciddiyetle bakıyordu. "Bir dakika! Sen şimdi bana, beni 3 senedir sapık gibi çektiğini mi söylüyorsun?"

Bir sapık olmadığımız kalmıştı. Harika!

"Sapık gibi demeyelim de ihtiyaç için diyelim. Gülüm zaten toplasan kaç kere Türkiye'ye gelmişimdir ki? Yazın geliyordum, sen sosyal medya kullanmadığın için de yolluk olsun diye birkaç fotoğrafını çekip gidiyordum."

"Sen..." derken ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. "Sen geri zekalısın! Allah bilir nasıl ifşaladın beni ya. Bünyem bu kadar rezilliği kaldırmıyor artık, gidiyorum ben." Arkasını dönüp villanın çıkışına ilerleyeceği sırada durdu ve geri döndü. "Nereye gidiyorum ben ya? Daha tebrik etmem gerek kazulet bir hala var."

Irmak gizli ikizler bence. Bu kadar dengesizliğin başka bir açıklaması olamaz.

"Merak etme hiçbiri ifşa değil." Sen çarpma yarabbim. "Hem çok fotoğraf yok," dediğimde umutla sordu. "Kaç tane?"

Omuz silktim. "Bir şey değil ya 70 tane falan."

"Allah'tan çok yokmuş ya! Bir de çok olsa ne yapardım ben?!"

Yanağından makas alırken, "Değil mi?" diyerek onayladım. "Bir de iyi tarafından bakmak lazım."

Bana sinirle baktığında gülümsedim.

Bizimkiler dışarı çıktığında hep beraber geniş masalardan birine oturduk. Çok geçmeden halam ve eşi de bahçeye giriş yapmışlardı. Nikah kıyıldıktan, ilk dans yapıldıktan sonra halımı tebrik etmesi ve onunla tanışması için Irmak'ı çağırdım. Beraber halamın yanına ilerlerken kulağıma eğilip sordu. "Halanın adı ne? Nikah kıyılırken dikkat etmemiştim. Şimdi kadının yüzüne şırfıntı dersem düğünden atılma ihtimalim var ve ben bu kadar çıngıraklı yılanın arasında seni tek başına bırakmam."

Kurduğu cümlesine güldüm ve sorusunu cevapladım. "Halamın adı Gülşah."

Yanına vardığımızda halama sarılıp tebrik ettim. Irmak'a kaş göz yaptığımda yüzüne yapmacık bir gülümseme takındı ve halama sarıldı. "Ah Gülşah teyzeciğim çok tebrik ederim, umarım çok mutlu olursunuz."

Halam kendinden ayrılan Irmak'a şaşkınlıkla bakarken, "Teyze?" diye sordu. Ah sivri dilli yarim ah.

Irmak elini halamın omzuna atıp, "Ay ağız alışkanlığı," dedi. "Annem yaşında birini görünce teyze demeden duramıyorum, kusura bakmayın lütfen."

Halamın sinirden gözü seğirmeye başladı. "Yalnız ben 35 yaşındayım."

"Ben de 10," diye ağzının içine doğru homurdandıktan sonra yeniden halama gülümsedi. "Tabi ya unutmuşum. Asaf söylemişti oysaki ama 40 yaşında olduğunuzu söylemişti." Bana döndü. "Yalan mı söyledin sevgilim?"

Kendi başını yaktığı yetmiyormuş gibi şimdi de beni yakıyordu. Fotoğrafların intikamını almıyorsa bana da Ömer Asaf demesinler.

"Öyle mi Ömer?" Sinirle bana dönen halama gülümsedim. "Tabi ki hayır hala. Irmak karıştırmış olmalı. Ben Biray halamın 40 yaşında olduğunu söylemiştim."

"Ablam 43 yaşında!"

Hay ben böyle işin... Toparlayamayacağımı anladığımda elimi usulca Irmak'ın beline attım. "Biz bir içeceklere göz atalım en iyisi." Hızla halamın yanından ayrıldığımızda Irmak gülmeye başladı. İçeceklerin yanında durduk. Elime bir kokteyl alıp ona uzattım. "İç güzelim, iç."

Düğün aynı sıkıcılığıyla ilerlerken olay çıkmasın diye sürekli etrafı kolluyordum. Bir yanda çiçeği burnunda çiftimiz Masal ve Mert vardı. Diğer yandaysa bulduğu her yemeği yürütmeye çalışan geveze kuzenim Ali vardı. Yağmur gelmediği için sözde kendini depresyonda ilan edip yemeklere yumulmuştu. Kız gelse yumulmayacaktı sanki. Her neyse. Oturduğum yerde yan tarafıma döndüğümde Irmak'ın yerinde olmadığını fark ettim. Yine nereye gitmişti bu kız?

Çalan klasik müzik bir anda kesilmiş, yerine İsmail Türüt'ün Kırktan Sonra şarkısı çalmaya başlamıştı. Kafamı müzikleri ayarlayan adamın olduğu tarafa çevirdiğimde yanında keyifle sırıtan Irmak'ı gördüm. Eline mikrofonu alıp halama bakarak konuştu. "Bu şarkı benden size gelsin Gülşah Hanım."

Neyse ki Gülşah teyze dememişti.

Misafirler kalkıp oynamaya başladığında halam sinirle içeri girdi. Daha fazla halamın düğününü mahvetmesine izin veremeyecektim. Adamın yanına gidip dans müziği açmasını söyledikten sonra Irmak'ı yanıma çektim. "Bu kadar yaramazlık yeter, şimdi uslu bir kız ol ve sevgilinle dans et."

"Hay hay," diyerek ellerini omuzlarıma koyduğunda bende ellerimi beline sardım. Açılan müzikle birlikte olduğumuz yerde sallanmaya başladık. Irmak başını omzuma yasladığında bende başımı onun başına yasladım, saç diplerini doyasıya kokladım. Kısa bir süre bu kokudan mahrum kalacaktım.

"Bir gün kendi düğünümüzde de böyle dans eder miyiz?"

Ondan duyduğum bu cümle beni hem şaşırtmış, hem de gülümsetmişti. Irmak'la resmi olarak 8 aydır tanışıyorduk ve 5 aydır sevgiliydik. Gittikçe bana alışıyordu. Bazen kendi kendime mırıldandığım şeylerde bana ayak uydurup devamını getiriyordu. Geleceğe yönelik kurduğum hayallerime itiraz etmek yerine susup beni dinliyordu.

Eh şanslıysam birkaç ekleme de o yapıyordu.

Şuan yaptığı gibi.

"Bizim ilk dans şarkımız Cambaz olacak. El ele girip halay çekeceğiz."

Sesli bir şekilde güldüğünde gülüşüne güldüm. En mutsuz anımda geçsin karşıma böyle gülsün, dayanamaz bende gülümserdim.

"Güzelmiş. Sevdim bu fikri."

Bir süre öylece olduğumuz yerde sallandık. O kadar sessizdik ki bir an Irmak'ın omzumda uyuyakaldığını sandım. Ta ki sorduğu soruyu duyana kadar. "Kaçta?"

"Bu gece, 12 de."

Başını omzumdan kaldırıp bana baktı. "Neden gece? Ben sabah gidersiniz diyordum."

"Maalesef. Gündüz uçuşu bulamamışlar, malum tatil mevsimi yoğunluk çok."

Başıyla onayladı. "Haklısın." Kolumu belinden çekip önüne tuttu. Kolumdaki saate bakıyordu. "Az kalmış."

"Öyleyse zamanımızı burada boşa harcamayalım." Gülümseyerek elini tuttum. "Gidiyoruz."

Hızlı adımlarla çıkışa yürümeye başladığımda adımlarıma yetişmeye çalışıyordu. "Bekle! Nereye gidiyoruz? Annemler yokluğumu fark edeceklerdir. Asaf!"

Bahçeden çıktığımızda durdum. "Sizinkiler yokluğunu fark etmeden döneriz. Şimdi homurdanmaya devam mı edeceksin yoksa bana ayak mı uyduracaksın?"

"Bir saniye," deyip elimi bıraktı. Ayağındaki topukluları çıkarıp tek eline aldıktan sonra boşta kalan eliyle yeniden elimi tuttu. "Şimdi sana ayak uydurabilirim."

Kaşlarımı çattım. "Ayağına bir şey batacak."

"Bir şey olmaz," derken beni elimden çekiştiriyordu. "Hadi vakit geçiyor!"

Başımı iki yana sallayarak onun bu haline güldükten sonra adımlarına ayak uydurdum. Koşarak otoparka indik. Arabama bindiğimizde evimizin oradaki parka sürdüm. Hızlı sürdüğüm için 10 dakikada gelmiştik. Arabayı park eder etmez aşağı indik. Irmak ayakkabılarını arabada bırakmış, yanına küçük çantasını alarak yalın ayak yürümeyi tercih etmişti.

Ama benim içim rahat etmiyordu.

O önden koşuştururken arkasından ilerledim. Kollarımla bacaklarından ve sırtından yakalayıp kucağıma aldım. Beklemediği hareketim karşısında çığlık atarak ellerini boynuma sardı. "İnsan bir haber verir!"

Göz kırptım. "Bir dahakine öyle yaparım bebeğim."

Ayaklarını sallamaya başladığında mutlu görünüyordu. "Sende iyi alıştın beni kucağına almaya. Önce okulda, sonra buz pateninde, şimdiyse parkta."

"Asaf Taşımacılık gururla sunar."

Gülümseyerek yanağımı mıncırdı. Evet resmen yanaklarımı sıkımlık olarak kullanıyordu. "Çok şebeksin bunu biliyorsun değil mi?"

Salıncakların olduğu kısma geldiğimizde onu kucağımdan indirdim. Yer kumdu, bassa da bir şey olmazdı. "Sayenizde şebek de olduk Irmak Hanım."

Salıncağa oturduğunda arkasına geçip onu sallamaya başladım. "Keşke bende sizinle Barcelona'ya gelebilsem."

İç çektim. "Keşke."

Aklıma gelen şeyle salıncağı durdurup Irmak'ın önüne geçtim. "Sana verdiğim anahtar yanında mı?" Ayağım kırıldığı zamanlarda ona evimin anahtarını vermiştim, iyileştikten sonra almayı unutmuştum ama sorun da olmamıştı.

Başını salladı. "Evet de niye soruyorsun?"

"Lazım," dedikten sonra avucumu açarak ona uzattım. "Anahtarı verir misin?"

Çantasından anahtarlığı çıkarıp avucuma bıraktığında anahtarı halkasından çıkardım. Anahtarı yeniden çantasına atıp halkayı biraz küçülttüm ve Irmak'ın elini tutarak onu salıncaktan kaldırdım. Karşılıklı birbirimize bakarken iki elini de sıkıca tuttum ve konuşmaya başladım. "Güzelim biliyorsun ki ben kıskanç bir adamım. Seninle 3 sene sonra böyle güzel bir ilişkiye başlamışken kimsenin bunu bozmasına izin vermem. Bana kalsa direkt evlenelim ama bunu ne senin ne de ailenin kabul etmeyeceğini biliyorum. Sorun değil. Bugün de, yarın da, on sene sonra da evlenmek isteyeceğim tek kişi sen olacaksın. Beklemeye tek bir şekilde dayanabilirim; o da sürekli yanında olursam. Maalesef bu kısa bir süreliğine mümkün olmayacak. O yüzden," deyip halkayı sol elinin yüzük parmağına geçirdim. "Bunun parmağında kalmasını istiyorum. İster nişan yüzüğüm de, ister evlilik yüzüğüm de ama yanına yaklaşan puştlara bunu göster tamam mı?"

Gülerek başını salladı. "Tamam."

Ellerimle yanaklarını tutup gözlerinin içine baktım. "Bir gün sana evlenme teklifi edeceğim ve sen evet der demez evleneceğiz. Gerçeğiyle yer değiştirene kadar bunu parmağından çıkarma olur mu meleğim?"

"Olur," derken gözleri mutlulukla parlıyordu. "Çıkarmam ki."

Onu kendime çekip sıkıca sarıldım. "Seviyorum seni." Anında sarılışıma karşılık verdi. "Seviyorum seni."

Kokusu burnuma dolduğunda aklıma dank etti. "Irmak, gitmeden önce bana bir eşyanı vermen lazım."

Gülerek benden ayrıldı. "Üstümdeki elbiseyi vereyim. Barcelona sokaklarında salına salına gezersin."

Kaşlarımı çattım. "Irmak ben ciddiyim. Senin kokun olmadan kafayı yerim ben orada. Fular falan ne varsa ver işte."

"Sakin ol." Elini önce kendi kalbinin üstüne, daha sonraysa benim kalbimin üstüne koydu. "Ben sana kalbimi verdim, başka bir şeye ihtiyaç var mı sence?"

"Siktir! Çok mantıklı bir cevaptı. Ne diyeceğimi bilemiyorum bu yüzden öpsem olmaz mı?"

"Fırsattan istifade mi ediyorsun sen?" Yalandan kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"İstifade ediyorsam anam avradım olsun," derken heyecandan küfretmeye başladığımı fark ettim. Sadece sinirlendiğinde ve heyecan yaptığında dilim küfre başvuruyordu. İnsan heyecanlandı diye küfreder mi demeyin ben ediyorum. "Yalnızca bana böyle güzel bakan sana cevap veremiyorum."

"Seni anlıyorum." Anlardı tabi, kıza 'seni seviyorum' dediğimde arkasını dönüp gitmişti. Var mı böyle bir şey? Sorduğumdaysa 'ne diyeceğimi bilememiştim' demişti. Şuan onu anlıyordum, onun beni anlamasına şaşmamak gerekti. "Bu yüzden olur," diye devam ettiğinde şaşkınlıkla çenem titredi.

"Ne olur? Neye olur? Bildiğimiz olur mu? Gerçi bilmediğimiz olur yok a..." derken bütün kelimelerimi ağzıma tıkayacak o hareketi yaptı. Parmaklarının üzerinde yükseldi ve ceketimin yakalarından tutup destek aldıktan sonra dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu.

Ee şey,

Kalbim durdu sanırım.

Öpüşüne karşılık verdiğim o kısa zaman diliminden sonra geri çekildi. "Stres yaptığında saçmalayacak biri varsa o da benim. Yerimde gözün mü var yoksa?" Ben hala onun bu hareketine şaşırırken o bana yaramaz bir kız çocuğu gibi bakıyordu. Ve yaptığı hareketten olsa gerek yanakları pembeleşmişti.

Muzipçe sırıttım. "Yerinde değil. Benim direkt sende gözüm var gülüm."

Sol elini uzatıp ona taktığım yüzüğümsü şeye baktı. "Onu anladım zaten."

Uzattığı elini tuttum. Parmaklarını sevdim. O elindeki halkaya gülümseyerek bakarken ben onun gülümseyen yüzüne bakıyordum.

Bu gülüşten üç ay boyunca mahrum kalacaktım.

💬

Kontrollerden geçip uçağa bindiğimizde cam kenarına oturdum. İşte şimdi yeniden başladığım yerdeydim. Üç sene önce yine bu zamanlar ondan ayrı kalmıştım. Zorunlu olarak. O zamanla bu zaman arasında dağlar kadar fark vardı. O zamanlar adını bile bilmediğim ama beni kokusuyla etkileyen bir kızdı. Şimdi ise sevdiğim kız. O zamanlar gittiğimde kardeşimin hastalığı yüzünden mutsuzdum. Şimdi ise kardeşim yanımda sağlıklı nefes aldığı için mutluydum. O zamanlar saptım. Şimdi ise dünyalar güzeli bir sevgilim vardı.

Ve en önemlisi; o zaman gittiğimde 2 sene kalmak zorundaydım. Şimdi ise 3 ay sonra dönecektim.

Bu iyiydi.

Masal gülümseyerek yanıma oturduktan sonra heyecanla konuştu. "Resmen Barcelona'ya uçuyoruz kuzen! Mükemmel değil mi ya? Ay kesinlikle mükemmel!" Masal sonunda istediği ülkeyi görecek olmanın sevincini yaşıyordu. Onun bu çocuksu tavrına gülümsedim. "Senin açından mükemmel olabilir ama benim açımdan değil kuzen."

Kaşlarını çatarak omzuma vurdu. "O niye be?"

Omuz silktim. "Çünkü sevdiğim kız hala burada..."

Göz devirdi. "Merak etme Romeo, üç ay sonra sevdiğine kavuşacaksın."

"Evet, tek tesellim."

Barcelona'da kaldığım süre zarfında galeriyi genişletmek adına oradan da iş almıştık. Bu yüzden her yaz oraya gidiyorduk. Hay ben o işi aldığım güne sıçayım.

Telefonumu uçak moduna almak için cebimden çıkardığımda aklıma gelen şeyle gülümsedim. Atmam gereken bir mesaj vardı.

Gönderilen: Mika'm

İyi ki hayatımdasın, Mika.

💬

3 Ay Sonra...(03.10.2018)

"Ben üniversiteli bir kızım tamam mı? Bana artık çocuk muamelesi yapamazsınız! Ne demek 'çöpü at Irmak' ya? O evdeki akıllı velet ne işe yarıyor? O gitsin atmaya. Aman prensesimizi çöp kokusu tutar, bayılır falan Allah korusun. 'Çöp Kokusu Yüzünden Öldü' diye haberlere düşen ilk kişi olur. Zaten hala ezik ezik ilkokulda takılıyor. Bugüne bugün ablası üniversiteli onun. Her ne kadar uyduruk bir bölüm okuyor olsam da sonuçta üniversiteliyim ben, üniversiteli! Ve hala çöpü ben atıyorum!"

Irmak evle çöp konteyneri arasındaki o kısa mesafede saydırırken aylar sonra onun bu haline gülümsedim. Özlemişim be.

Çöpü atıp üstün körü yola baktıktan -benim olduğum tarafa- sonra arkasını döndü. Bir bilemedin iki saniye sonra duraksayarak yeniden benim olduğum tarafa baktı. Bense kollarımı göğsümde bağlamış, yaslandığım karavandan keyifle onun şaşırmış yüz ifadesini izliyordum.

Bana doğru birkaç adım attı. "Asaf?"

"Güzelim?"

"Ömercim Asaf!" Bağırdıktan sonra koşarak bana gelmeye başladığında yaslandığım karavandan ayrılarak kollarımı iki yana açtım. Kollarımın arasına girmesiyle keyifle gülümsedim ve onu etrafımda birkaç tur döndürdüm. Durduğumuzda geri çekildi ve gülerek bana baktı. "Ama sen nasıl? Yani bana bilet bulamadığını söylemiştin, bir hafta sonra gelecektin?"

Omuz silktim. "Şaka yaptım."

Omzuma vurdu. "O şakayı sana yediririm çocuk!"

Yeniden elini kaldırdığında tutup öptüm. "Şakacı sevgilin seni götürmeye geldi ama?"

"Nereye?"

Elimle arkamdaki sarı karavanı gösterdim. "Nereye istersen."

Şaşkınlıkla arkamdaki karavana baktı ardından bana döndü. "Harbi misin?"

O benim soru kalıbım değil miydi?

Gülümsedim. "Harbiyim."

"Ama bu çok güzel," dedikten sonra hevesle ellerini çırptı. "Gidelim! Gidelim! Gidelim!"

Onun bu haline gülerken duyduğum sesle elimi anlıma vurdum.

"Huhuu hadi uçur bizi Uçan Ninja Ömer'im!"

Ali kornaya basmaya başladığında bütün mahalleyi ayağa kaldıracağını anlayarak onu karavandan aşağı attım ve kapıları kilitledim. "Küçük bir şey daha," dedikten sonra Irmak'ın elini tuttum ve camdan bize bakan arkadaşlarımızı gösterdim. "Yolculuk sırasında yalnız olmayacağız."

Gülümseyerek camdan bize bana Masal, Mert ve Yağmur'a el salladı. "Olsun. Hem onlara o kadar çok alıştım ki onlarsız bir şey yapmak eskisi kadar eğlenceli olmuyor artık." Kulağıma eğilip fısıldadı. "Süt içmek hariç. O hala favori eğlencem."

Belinden tutup onu kendime çektim. "Birlikte daha eğlenceli şeyler yapabiliriz bence."

Kafama vurup benden uzaklaştı. Kaşlarını çatmıştı. Oysa ben masum düşüncelerimle kurmuştum o cümleyi.

Fesat olan oydu.

Ve siz ninjalar.

Ali, Irmak'a sarılıp, "Yenge gibi yenge be," dedi. "Bensiz yapamayacağını biliyordum. Gelirken Ömer'ime bunu anlatmaya çalıştım ama bana inanmadı."

Yağmur camı açıp bağırdı. "Yolda 'o sinsirellaya gerek yok sen bizi kaçır Ömer'im' deyip duruyordu Irmak. Kanma onun bu masum yüzüne."

"Ben zaten herkes derken, karavandaki herkesi kastetmiştim. Ali karavanın dışında."

Irmak'ın cümlesinden sonra biz gülerken Ali geri çekilip ellerini göğsünde topladı. "Küstüm ben oynamıyorum." Hala karavanın camından bize bakan Yağmur'a döndü. "Sana da aşk olsun pembe panterim. Hemen ispiyonladın."

Elini camdan sarkıtıp Ali'nin saçıyla oynadıktan sonra, "Gel sen ben senle oynarım," dedi. Mutluluğunu bölmemek için kapıları açtım. Ali koşarak karavana binerken söyleniyordu. "Açılın ulan panterimle evcilik oynayacağız!"

Irmak Ali'nin arkasından gülerek bakarken, "Kuzenin çok neşe dolu," demişti. "Sen onu boşver de buraya gel bakayım." Yeniden belinden tutup önüme çektim. "E sen biz görüşmeyeli daha bir güzelleşmişsin. Çok güzel olma demedim mi ben sana?"

Ellerini omuzlarıma koyarken tebessüm ederek bana bakıyordu. "Ben hala aynıyım ama anlaşılan uzakta olunca kalbindeki ben daha bir güzelleşmiş."

İç çektim. "Zaten benimki kan pompalamıyor. Irmak pompalıyor. Her atışında seni yeniden sevmemi sağlıyor."

Başını eğdiğinde yüzüne dökülen saçlarını geri attım ve saçlarıyla oynamaya başladım. Saçları artık omuzlarından aşağıya dökülüyordu, bu sayede koklayacağım yerleri çoğalıyordu.

Uzanıp yanağımı öptü ve gözlerimin içine baktı. "İyi ki benim Kimliksiz'im oldun."

Alnından öpüp gözlerinin içine baktım. "İyi ki benim her şeyim oldun."

💬

VEE SON.

Bitirdiğiniz tarihi buraya bırakınız,pilis.

Şimdi onlar eğlenceli bir yolculuğa çıkacaklar. Akıllarında şüphe olmadan. Gözleri arkada kalmadan. Çünkü hep yan yana olacaklar. Biri düştüğünde önce gülecek, sonra onu düştüğü yerden daha sağlam bir şekilde kaldıracaklar.

Siz de öyle yapın. Size gerçekten değer veren kişileri hayatınıza alın. Ben 70 bölüm boyunca iyisiyle kötüsüyle sizleri hayatıma aldım. Umarım ben de sizin hayatınıza ufak da olsa dokunabilmişimdir.

Ninjalarım iyi ki vardınız, iyi ki varsınız.

Sevgilerimle,

Sizi seven ponçik yazarınız.

Instagram: bbhikayeleri

Continue Reading

You'll Also Like

672K 39.2K 52
"Bir şey fark ettim de." dedi ve jelibon dolu kaseyi kendi önüne çekti. 'Ne fark ettin' demek istesemde gözlerim çektiği kase de takılı kalmıştı. Onl...
653K 50.1K 48
Sonunun uçurum olduğunu bildiğim bir sokak vardı ve benim tek hayalim o uçuruma kavuşmaktı. genelkurgu#2 (23.07.2020) gençkurgu#2 (20.09.2020) Başlam...
2.9M 219K 61
"Ulan, diyor insan ister istemez. Bu kadar küçük bir şey de yaşıyor, konuşuyor. Hatta iç organları da var." Arşın yıllarca kardeşinden dinlediği Yüsr...
1.2M 57.1K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...