cipa | larry ✓

winterflowerkth

188K 17.2K 30.8K

"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali k... Еще

red lips
i'm a man
anything could happen
battlefield
too close
counting stars
breakaway
so cold
never been hurt
blood on my name
eyes on fire
bloodstream
let her go
give me love
madhouse
don't let me go
glory and gore
king and the lionheart
make everything louder
lego house
explosions
burning desire
buzzcut season
everybody wants the rule
another love
yellow flicker beat
stop crying your heart out
recovery
love death birth
centuries
your love
beating heart
harry
without a world
the monster
west coast
haunted
seven nation army
tennis court
wait for a minute
wrong
holy ground
story of my life
i put a spell on you
you and i
bad things
here comes the rain again
something's gotta give
misty mountain
ordinary world
kiss me slowly
final
özel bölüm

love me like you do

2.8K 274 500
winterflowerkth

Merdivenleri ölümcül bir sakinlikle iniyorduk. Ev halkı telaşla üst kata koşarken ben hiçbir şeyden habersiz, Harry'nin sıkıca tuttuğu elimle beni yönlendirmesine izin veriyordum. Sanki ikimiz ağır çekim bir film sahnesinde evden çıkan iki önemsiz oyuncuyduk. Oysa ki tüm bunların sebebi, eminim ki Harry.

Bahçede özenle park edilmiş BMW X6'ya yaklaştık. Aceleci bir nezaketle kapıyı açıp binmemi bekledi.

Arabayı, hız sınırını geçmeyi önemsemeden sürüyordu. Yolu izliyor ancak görmüyor gibiydi.

"Anlatacak mısın?" dedim beklentiyle kaşlarımı kaldırarak.

Bir saniye için bakışları beni bulmuş sonrasında yeniden yola dönmüştü.

"Neyi anlatacak mıyım sevgili Louis?"

Bu kez alnım kırıştı. Yoksaymak istiyorsa üstelememeliydim. Ama Bay Christopher az önce belki de ölüyordu ve o yanındaydı. Bu konu hakkında anlatacakları olmalıydı.

"Harry, sen babanın yanından..."

"O benim babam değil!"

Sesi birden öfkeyle yükselerek benimkini bastırdı. Ve uzun zaman sonra ilk kez ondan korkmuş ve kendimi geri çekmek istemiştim. Aptal çenem. O kelimeyi yanlışlıkla söyledim ve ondan beklenecek bir tepki vermişti.

"Özür dilerim." diye mırıldanırken arabanın hızı daha da arttı.

Emniyet kemerimi taktığım için memnundum. Elim, endişeyle kapının tutunma kolunu sıkıca sardı. Sırtımı geriye yasladım.

"Biraz yavaşla lütfen."

Beni duymak istemiyormuş gibi radyodan rastgele bir müzik açtı. Bu kez bende öfkelendim ve ani bir hareketle radyoyu kapattım.

"Arabayı durdur!"

Cevap vermedi. Hala son sürat sürmeye devam ediyordu.

"Durdur dedim! İneceğim. İnmek istiyorum, arabayı durdur."

Neredeyse yeni evimizin olduğu sokağa yaklaşmıştık. Yolun kenarına çekti ve derin bir nefes aldıktan sonra bana döndü.

"Yolun kalanında yürümek istiyorum." diyerek kapıyı açmaya yeltendim.

Ancak kilitliydi.

"Kilidi açar mısın, lütfen?"

Ona bakmadan konuştum. Yüzüm hala kendi tarafımdaki camdan dışarıya dönüktü. Kolumdan tutup beni sarsarak kendine çevirdi. Ani ve kaba hareketi karşısında daha da çok ürkmüş ve kararlı ifadem, lütfen-beni-öldürme bakışlarına dönüşmüştü.

"O benim babam değil!" diye bağırdı.

Yüzüme yaklaştı ve yeniden aynı cümleyi daha öfkeli, daha yüksek bir sesle bağırdı.

"O benim babam değil!"

Boğazımda safranın tadını hissetmeme sebep olacak kadar korkutucu bir ifadeye sahipti. Sanki babası olmamasının sorumlusu benmişim gibi. Sanki yıllar önce kocasını başkasıyla aldatan annesi değil de benmişim gibi...

"Özür dilerim... öyle demek istemedim. O senin baban değil, biliyorum."

Sesim onunkinin üstüne cılız bir yalvarış gibiydi. Ve damlalar yanaklarımda süzülmeye başladı. Gözlerini hızla kırpıştırırken kızgın ifadesi, yerini şaşkınlığa bıraktı. İnce bir çizgi halini almış pembe dudakları aralandığında sıkıca tuttuğu kolumu aniden bırakıp geri çekildi. Kilide basıp kapısını açtı ve hızla arabadan indi. Bende kendi tarafımdan inip arabanın üstünden ona baktım. Seri, derin nefesler alıyordu. Birden sesinin son seviyesinde bağırmaya başladı. Öfke dolu, acı dolu haykırışı sokaktaki herkesin ilgisini üstümüze çekerken etrafa çekingen bir bakış attım. Onu sakinleştirmek umuduyla yanına gittim. Ellerini başının etrafına sarıp yere çöktü. Kaldırım taşına oturduktan sonra elleri yüzünü kapattı ve küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladı.

"O öldürmüş. Babamı o öldürmüş Louis. Karısına sahip çıkamadığı için öz kardeşini öldürmüş."

Hıçkırıklarının arasında söylenirken dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

Kavga ederken öldü. Hastalığı yüzünden sırtına saplanan bir bıçağı fark edemeyince saatler sonra oturduğu yerde öldü.

Aman Tanrım. Ben'in sözleri beynimde yankılanıyordu.

"Onu Bay Christopher mı bıçaklamış?" diye mırıldandım hayret dolu sesimle.

Bu kadar kendini kaybedebilmiş olması beni büyük şoka sokmuştu. Bay Christopher hastalığından öncesine kadar her zaman için kontrollüydü. Kardeşini öldürebilmiş olmasına hala inanamıyordum. Düşüncelerimle boğuşmayı bırakıp bir enkaz gibi duran Harry'nin yanına oturdum.

"Çok üzgünüm Harry..." diye fısıldadım kollarımı ona sararken.

Birden o da bana sarılıp başını omzuma gömdü ve hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. Beynimi kurcalayan ona ne yaptın sorusunun zamanı olmadığı için sessiz kaldım ve sadece onun sakinleşmesini bekledim.

Yeniden arabaya binmiştik. Harry'nin omuzları düşmüş ve kızarmış gözleri zor açık duruyordu.
Kısa bir süre sonra arabayı otoparka park edip kendimizi lüks apartmanın asansörüne atmıştık. Hiç konuşmuyor sadece bitkin bedenini eve taşımaya çalışıyordu.

Eve girdiğimizde temizlenmiş ve yerleştirilmiş olduğunu fark ettim. Üst kattaki yatak odasına çıkarken Harry'nin koluna girip benden destek almasını sağladım.

Kendini yatağa bıraktığında ayakları aşağı doğru sarkıyordu. Ayakkabılarını ve çoraplarını hiç acele etmeden yavaşça çıkardım ve bir kenara bıraktım.

Kendiminkileri de çıkardıktan sonra yatakta yanına uzandım. Omzunun üstüne yatacak şekilde bana döndüğünde aramızdaki boşlukta elini uzattı. Parmaklarım avuç içine girip onu okşarken kaşları acı dolu bir ifadeyle çatıldı.

"Kendimi... yaşlı hissediyorum Louis."

Ah kesinlikle bende öyle Harry.
Tuttuğum elini kaldırıp dudaklarıma yaklaştırdım. Avuç içine uzun bir öpücük bıraktıktan sonra yanağıma koydum ve dokunuşuyla gözlerimi kapattım.

"Seni iyileştirebilmeyi o kadar çok isterdim ki. Her şeyin yoluna gireceğini söylediğimde bana inanmanı o kadar isterdim ki Harry. Ve seni alıp tüm bu bokun içinden uzaklaştırabilmeyi..."

Yaşlı gözleriyle tebessüm etti.

"Bunu bende isterdim. Seninle tüm bu bokun içinde sıyrılıp kaçmayı çok isterdim."

İkimizde sessizce kıkırdadık.

"Az önce küfür söyledim değil mi?" dedim yüzümü tek elimle kapatarak.

Yanağımdaki eli saçlarıma çıktı ve hafifçe okşadı.

"Ah Louis... Benim sevgili Louis'im. Sen kusurların içindeki tek kusursuzluksun. Eğer sende olmasaydın nefes almak için hiçbir sebebim kalmazdı."

Gözleri yeniden acı bir ifadeyle derinleşirken yatakta kayarak ona yaklaştım. Sadece kollarının arasında olmak istemiştim. Başımı göğsüne gömüp kollarını etrafıma sarmasına izin verdim.

"Seni bir daha göremeyeceğimi düşündüğüm zaman... o gün kendimi asmayı denedim. Bir şeyler hissederek ölmek istedim. Nefes alamamanın tam olarak ne olduğunu hissetmek istedim."

Cümleleri kalbime korkunç bir acı saplanmasına sebep oldu. Onun ölmüş olmasını düşünmek bile istemiyordum. Gözlerimi bu anıyı def etmek istercesine sıkıca kapattım ve onun teninin ferah kokusunu içime çekerek daha fazla gömüldüm.

"Eğer Ben orada olmasaydı..."

"O aptalın adını ağzına alma." diye kesti sözümü.

Ses tonu kısık ancak sertti. Başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"Ondan bende hoşlanmıyorum. Ama bu gerçek Harry."

Gözlerini sıkıntıyla devirdi. Bana bakmıyor arkamdaki gece lambasını izliyordu.

"Senin hayatını o kurtardı. Sana hala dokunabiliyorsam," dedim elimi saçlarının arasında gezdirip yanağına indirerek.

"Seni öpebiliyorsam,"

Dudaklarımı onunkine bastırıp geri çekildiğimde bu kez ilgisini bana vermişti.

"Onun sayesinde."

"Fındık kadar beyniyle sana aşık olabileceğini sanıyor." diye tısladı bıkkınca.

Kıkırdadım.

"Bu kimin umrunda ki? Ben seni seviyorum."

Suratını astı.

"Her zaman, herkes tarafından en çok sevilen o oldu."

Kaşlarımı kaldırarak şaşkın ifademi gizleyemedim.

"Ve sen de, benim de onu seveceğimi düşünüyorsun, çünkü?"

"O şakacı ve sorunlarını benim kadar önemsemiyor. Eminim erkek arkadaşını benim gibi sorunlarıyla boğmuyordur..."

Onu omzundan iterek düz yatırdım ve bacaklarımı açıp üstüne çıktım. Ellerimi yanaklarına sarıp bana bakmasını sağladım.

"Ben, seni seviyorum."

"Yine de ondan uzak dur Louis, lütfen."

"Harry."

Eğilerek dudaklarına minik bir öpücük kondurup geri çekildim. Burunlarımız birbirine değecek şekilde yakındık.

"Ben."

Yeni bir öpücükle daha onu şaşırttım.

"Seni."

Bir öpücükle daha dudaklarımız buluştu.

"Seviyorum."

Bu kez uzun ve anlamlı bir öpüşmeyle elleri belime sarıldı.

"Bende seni seviyorum Louis."

Gülümsedi. Daha rahat görünüyordu.

"Ah Tanrım, seni o kadar çok seviyorum ki bu imkansız gibi..."

Dikkatle gözlerime baktı. Parmakları bu kez yüzümde gezindi. Hafif dokunuşlarını tenimde hissederken vücudumdan, gıdıklayıcı hoş bir ürperti geçti.

"Senin ismini bile başka bir seste duymak istemezken... Korkuyorum Louis. Seni kaybetmekten, bu aptal hayatı yalnız ve azap içinde yaşamaktan korkuyorum. Çünkü sen buradayken her şey daha güzel."

Başını yataktan kaldırıp oturduğunda şimdi kucağındaydım. Kollarımı omzundan doladım. Sıkıca belime sarıldı ve dudaklarını alnımın üstüne bastırdı.

"Yaşadığım tüm bu saçmalıkları kaldırabilirim. Hepsini atlatabilirim. Ama senin gözlerine bakamadığım, adımı söyleyen sesini duyamadığım bir günü nasıl atlatırım bilmiyorum Louis."

Kalplerimiz birbirine baskı uyguluyordu. Ona daha önce hiç olmadığı kadar sıkı sarılmıştım. Bu kadar sevgi dolu birine nasıl böyle nefret saçabilirler?

"Benim sevgili Louis'yim."

"Benim sevgili Harry'm."

*****

Vizelerin son günü son sınavımdan nihayet çıkmıştım. Styles aile problemleri dolayısıyla pek fazla ders çalışamadığım için bunu son haftaya doldurmak zorunda kalmıştım.

Okuldan çıkıp kapının önündeki Harry'nin arabasına yürüdüm. Tanrım. Güneşli bir gün ve biz sorunlardan uzaklaşıp birlikte vakit geçireceğiz. Sana şükürler olsun.

Harry arabaya yaslanmış ağzındaki sakızı yavaşça çiğniyordu. Dar jean ve üstündeki v yaka beyaz tişörtüyle her zamanki siyahlarından kurtulmuş genç bir görünüme sahipti. Onu ilk gördüğümden bu yana bayağı uzayan saçlarını arkasında toplamıştı. Beni görünce gözündeki güneş gözlüklerini çıkarıp sıcak bir gülümseme gönderdi. Ona yaklaşınca iri elini kalçalarımın üstüne yerleştirip dudaklarıma, ortama hiç uygun olmayan şehvetli bir öpücük bıraktı.

"Nasıl geçti?" dedi geri çekildiğinde.

Omuz silktim.

"İyi olmasını umuyorum."

Dişlerini gösteren kocaman gülümsemesi bulaşıcıydı.

"Üstesinden gelebildiğine eminim bebeğim."

Yaslandığı yerden doğrulup binmem için kapıyı açtı. Kendisi de sürücü koltuğuna geçince onu izlemeye başladım. Tanrısal bir güzelliği vardı. Burnunun kıvrımı ve sakız çiğnerken dudaklarının hareketi. Bu kıkırdamama neden oldu. Kırmızı ışıkta durdu ve dönüp bana baktı.

"Komik olan ne sevgili Louis?"

"Hiç."

Yola baktım.

"Nereye gidiyoruz?"

Tekrar ona döndüğümde yüzünde ukala bir sırıtma vardı.

"Gidince görürsün."

Parmağını yanağına dokundurup çektiğinde mesajı alıp tam gamzesinin üstüne minik bir öpücük kondurdum.

Radyoda rastgele kanallarda gezmeye başladım. Jason Mraz'ın şirin sesi beni durdurmuştu. Ilık bir günde yanımda sevgilim ve geride bıraktığımız sorunlardan uzak bir cumaydı. Bugünü herhangi bir Styles'ın berbat etmesini istemediğim için Harry'e telefonunu evde bırakması için ısrar etmiştim. Annesinin arayıp Bay Christopher'ın ölüm haberini vermesini bile istemiyordum. Kimseden herhangi bir şey duymak istemiyordum. Bu yüzden ikimiz de iletişim araçlarından kurtulmuştuk.

Uzun ve müzikli bir yolculuktan sonra göl kenarında bir piknik yerine gelmiştik.

Uzun, yeşil çayırlar ve yer yer gölge yapan yaşlı, büyük ağaçların olduğu huzurlu bir yerdi.

Harry arabanın bagajını açıp hasır bir piknik sepeti ve kareli battaniye çıkardı. Ona kocaman şaşkın gülümsememle baktım. Omuz silkerek dudaklarımı büzdüm.

"Normal çiftlerinki gibi romantik bir piknik olsun istedim."

Battaniyeyi elinden alıp ona yardım ederken kaşlarımı bilmiş bir ifadeyle kaldırdım.

"Biz normal bir çiftiz Harry."

"Pekala." dedi bagajın kapağını indirirken.

Büyük yeşil çınar ağacının önüne serdiğim battaniyenin üstüne oturduk. Ayağımdaki spor babetleri çıkarıp bacaklarımı bağdaş kurdum ve Harry'nin hazırladığı piknik sepetini açtım. Harry tam karşıma oturmuş, sırtını ağaca yaslamıştı.

"Sandviçler." dedim iki paketi kaldırırken.

Kenardaki şişeyi de çıkardığımda sırıttı.

"Kırmızı şarap."

"Sandviç ve şarap?"

Yüzümdeki alaycılığa sahte bir bıkkınlıkla baktı.

"Fransız peyniri ve şarap."

Bu konuda benden daha bilgili olduğuna bahse girerim. O yüzden daha fazla konuşmadan sepetteki meyveleri de çıkardım. Ve Harry iki büyük şarap bardağını kırılmamaları için özenle kağıtlara sarmıştı.

Kadehleri doldurup sandviçleri paketlerinden çıkardık ve yemeye başladık.

"Burası çok güzel. Bence her hafta gelebiliriz."

Gözlerim hayranlıkla etrafta geziniyordu.

"Neden olmasın? Zaten okul da tatile girdi. Sen ne zaman istersen geliriz. Seni her yere götürebilirim Louis. Seninle dünyayı gezebilirim."

"Neden bu kadar uzak bir yer seçtiğini anlayamıyorum kardeşim!"

Ah bu bir şaka olmalıydı.

"Arabanı takip ederken ne kadar zorlandığımı biliyor musun?"

Harry'nin az önceki keyifli ifadesi yerini öfkeye bırakmıştı. İki haftadır onlardan bir ses yoktu ve artık yeni bir yaşam sürdürebileceğimize inanmıştım. Ama dışarı adım attığımız ilk an yine karşımıza çıkıyorlar.

"Senin burada ne işin var?" dedi Harry sinirden fısıltı gibi çıkan sesiyle.

Arkamı dönüp ona baktım. Tıpkı Harry gibi uzattığı saçlarını arkasında bağlamış ve sanki piknik yapmaya gelen kendisiymiş gibi bir kapri ve tişört giymişti.

"Üvey babanın cenazesine katılmayacak mısın?"

Продолжить чтение

Вам также понравится

16.4K 2.4K 19
Okulun popüler, seksi, etrafa daima neşe saçan omegası okuldaki içine kapanık, farklı türden inek, korkunç derecede ruhsuz görünen alfayla? Olacak iş...
13.9K 612 5
"Böyle çok güzelsin, bebeğim." [ bottom hoseok, top yoongi ] [uke hoseok, seme yoongi] [kısa bir yoonseok smutu]
73.2K 5.6K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
21.9K 1.5K 30
Hoseok ve Taehyung çifti bir de erkek bebek evlat edinmek isterler ama önlerinde bir engel vardır. -Hikâyenin konusu Modern Family dizisinin üçüncü...