BULUTLAR DA AĞLAR

Autorstwa Anesrum

577K 48.8K 8.9K

Namverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının... Więcej

BİRİNCİ BÖLÜM: "BİR BELAYA ÇEKİLİYORUM"
İKİNCİ BÖLÜM: "PROBLEM ÇOCUK VE ISLAK HAVLU"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ EROLTU"
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "BİR PANDA SAPIK ÇIKIYOR"
BEŞİNCİ BÖLÜM: "HAPİSHANEDE ANLAŞMA"
ALTINCI BÖLÜM: "BİR ARABA DOLUSU DAYAK MI?"
YEDİNCİ BÖLÜM: "UFF ÇOCUK"
SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENİM HAYALİM"
DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GENÇ GİBİ"
ONUNCU BÖLÜM: "ŞAG"
ON BİRİNCİ BÖLÜM: "ORİON"
ON İKİNCİ BÖLÜM: "NAMVERÂN'IN AFFI"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "KİŞİSEL ÖĞRETMEN"
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEÇİMLER VE GETİRDİKLERİ"
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: "BULUTLAR AĞLARKEN VERİLEN KARAR"
ON ALTINCI BÖLÜM: "CENNETTEN DÜNYANIN MERKEZİNE"
ON YEDİNCİ BÖLÜM: "AV HAKKINDA"
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "ANNE VE BABA"
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: "KÖPEK BALIKLARI"
YİRMİNCİ BÖLÜM: "BARİSTA KIZ"
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ"
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "ARKADAŞ OLMAK?"
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "İLK ARKADAŞLARIM"
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM:"ARAMIZDAKİ SINIRLAR"
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: "BELKİ DE İNSANLAR DEĞİŞİR"
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "HER BİRİMİZİN KABUSLARI"
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "KURDUĞUMUZ İLK BAĞ"
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GÜN"
OTUZUNCU BÖLÜM: "SONUN BAŞLANGICI"
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM: "SİZİ BİRLEŞTİREN BAĞ"
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM: "BABAMIN MUTLULUK GÖZYAŞLARI"
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "SU HERKESİ BİRLEŞTİRİR"
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ONU TANIMIYORSUN BİLE!"
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM: "TABULAR YIKILABİLİR"
OTUZ ALTINCI BÖLÜM: "FARKINDALIKLAR VE YENİLİKLER"
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM: "BANA BENZEYEN BİRİSİ"
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GİTME O GÜZEL GECEYE USULCA"
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KALBİMİZDEKİ HİÇ GEÇMEYEN YARALAR"
KIRKINCI BÖLÜM: "ELVEDA VE YENİDEN GÖRÜŞÜRÜZ"
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM: "ARKADA BIRAKILAN"
KIRK İKİNCİ BÖLÜM: "CANAVARLARA ACIMA"
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ'IN KALBİ"
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEN GECE MİSİN?"
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM: "FATİH İÇİN, BENİM İÇİN"
KIRK ALTINCI BÖLÜM: "AMA KORKUYORUM"
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM: "TEŞEKKÜR EDERİM"
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BAŞARACAĞIZ"
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM: "IŞIL"
ELLİNCİ BÖLÜM: "YARISI TOPRAĞA GÖMÜLMÜŞ PAPATYALAR"
ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM: "SEN ÇOK GÜZELSİN"
ELLİ İKİNCİ BÖLÜM: "HER DEFASINDA BANA GEL"
ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ÖLÜM KOKAN ELLERİM"
ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÖRMÜYORUM VE DUYMUYORUM"
ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "İSTEDİĞİN NE?"
ELLİ ALTINCI BÖLÜM: "NAMVERÂN OLMANIN KURALI"
ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM: "KADER DEDİĞİMİZ O KÜÇÜK ŞEY"
ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENDE BİR PROBLEM VAR"
ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KENDİNİ MEMNUN ET"
ALTMIŞINCI BÖLÜM: "SANA GELDİM"
ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALBİMİ KIRMA"
ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM: "KUKLA"
ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "HASTALIK GİBİ, SAĞLIK GİBİ"
ALTMIŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "MİNİ MİNİ MİNE"
ALTMIŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "BİZ BİR TAKIMIZ"
ALTMIŞ ALTINCI BÖLÜM: "GÜNERİ EVİNDE ACİL DURUM"
ALTMIŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "KÖTÜ KADIN MÜZEYYEN"
ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BU EVDE SAĞ KALMALIYIZ"
ALTMIŞ DOKUZUNCU BÖLÜM: "YAZ KIZIM: KENDİMİZİ NASIL FAKA BASTIRDIK?"
YETMİŞİNCİ BÖLÜM: "TOMBALA"
YETMİŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALIPLAR KEKLER İÇİNDİR!"
YETMİŞ İKİNCİ BÖLÜM: "SANA ACIYORUM"
YETMİŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "O BENİM ANNEM!"
YETMİŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "AYLİN İLE ENVER"
YETMİŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "YENİDEN ANNE VE BABA"
YETMİŞ ALTINCI BÖLÜM: "HER ŞEY YOLUNDA"
YETMİŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "HİKÂYEMİZ DEVAM EDECEK"
YETMİŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GÜNEŞLER DE GÜLÜMSER, YILDIZLAR DA!" [FİNAL]
BDA
RUHUMDAKİ LEKELER
BEN DÖNDÜM!

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ÖZÜRLER UTANÇTAN GELMEZ"

7.9K 590 148
Autorstwa Anesrum

 ♤  Multimedya'daki çalışma için @Limoncann 'a teşekkür ederim. Profilindeki çalışmadan benimle yaptığı röportaja da ulaşabilirsiniz. ♣



Makber'i ve dolaylı yoldan Bediz'i başıma bela almamla işler sarpa sarmıştı. Şimdi ne yaparsam yapayım Panda'nın peşimi bırakmayacağının farkındaydım, üstelik peşinden de o garip kızı sürükleyecek, okul koridorlarında beni takip edecekti. Bir anlık titremeyle yüzümü ekşittim. Ondan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum, sürekli onu tersliyor ve görmezden geliyordum ama buna aldırıyor gibi durmuyordu. Tam bir mazoşiste benziyordu, ona işkence etmemden zevk alır gibi peşimden geliyordu.

Telefonumu çıkarıp saatime baktım, dört buçuğa geliyordu. Lale Hanım bu saatte evde olacağını söylediğinden Eroltu evine doğru ilerledim. Artık biraz daha büyümüş Caelo'yu alıp veterinere götürmem gerekiyordu. Karnesini çıkartma zamanı gelmişti, böylece küçük kızım daha fazla sahipsiz olmayacaktı. Ulaş Eroltu'nun evde olduğunu pek fazla düşünmüyordum çünkü genelde bu saatlerde Orion'da oluyordu. Orion'da olmasa bile evde fazla duran birisi değildi, belki de sevgilisinin yanına gitmişti. Bu benim yararıma olurdu, onu görmek zorunda kalmazdım böylece.

Eroltu evine varınca zile bastım, hava biraz sıcak olduğu için hırkamı çıkarıp belime bağlamıştım. Hiç beklemediğim bir şekilde altında şortu, üzerinde askılısı, başında da bandanası temizlik havasına girmiş bir Lale Hanım ile karşılaşınca istemsiz kaşlarımı çattım. Kulağındaki kulaklıkları çıkardı ve kocaman gülümsemesiyle kapıyı ardına kadar açtı.

"Namverân!" dedi nefes nefese. "Hoş geldin! Hangi rüzgâr attı seni?"

"Rahatsız mı ettim?" diye sordum hafifçe ara kapı açık olduğu için dağınık evin içine bakınarak.

"Yok hayır, sadece temizlik yapıyordum. Tek boş günüm bugün, bir davanın sonuna geldim böylelikle biraz zamanım vardı bende temizlik yapayım dedim." Elinin tersiyle alnını sildi. "Gelsene."

"Yok teşekkür ederim, Caelo'yu alıp gideceğim, hiç girmeyeyim." Biraz mesafeli olmaya çalışıyordum ve Lale Hanım bunun farkındaydı, yeğeni ile tartıştığımızı biliyor olmalıydı. Bize yemeğe geldikleri akşma bunu gayet hissettirmiştik.

"Caelo yukarıda, Ulaş'ın odasında. Süpürge sesinden çok korkuyor diye oraya koydum. Gidip oradan alabilir misin, malum benim..." Kaldırıp eldivenler geçirmiş olduğu köpüklü ellerini işaret etti. Kafamı onaylar şekilde salladığımda mutlu oldu ve kafasıyla üst katı işaret etti. "Taşıma sepeti de Ulaş'ın odasında, hemen pencere kenarında. Girince direk görürsün zaten."

Ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim, Lale Hanım kapıyı ardımdan kapatıp giymem için kenarda duran terlikleri işaret etti. Onları ayağıma geçirip salona geçtiğimde her yerin dağılmış olduğunu gördüm. Lale Hanım da benim tarzımda bir insan gibi duruyordu. Temizlik yaptığında en ince ayrıntısına kadar yapmazsa içi rahat etmiyordu büyük ihtimalle. Çünkü bütün dolapları boşaltmış, bütün kitapları aşağıya indirmiş, örgü malzemelerini toplamış, fotoğraf çerçevelerini koltukların üzerine koymuştu. Mutfaktaki dolaplar boşaltılmıştı, köpüklü ellerini ve köpükle dolu leğeni sayarsak büyük ihtimalle mutfak dolaplarını siliyordu. Parıldayan merdiven basamaklarından üst katı temizlemeyi bitirdiğini anlayabiliyordum.

"Rahatına bak." dedi ve mutfağa doğru yöneldi Lale Hanım. Kulaklığını da takıp leğenin içindeki bezi sıkmaya başlamasıyla merdivenleri çıkmaya başladım.

Ulaş Eroltu'nun odasının yerini bildiğimden direk olarak ikinci kapıya yöneldim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde ise beklemediğim bir şeyle karşılaştım. Caelo tam olarak Lale Hanım'ın söylediği gibi Ulaş Eroltu'nun odasındaydı. Oda temizlenmişti, tertemiz olan parkelerden, ışıldayan camdan, derli toplu olan odadan bu çok fazla belli oluyordu. Caelo Ulaş Eroltu'nun yatağının üzerinde uyuyordu. Asıl şaşırtıcı olan, Ulaş Eroltu'nun da o yatağın üzerinde uyuyor olmasıydı.

Lale Hanım bana onun evde olduğunu söylememişti.

Caelo aslında tam olarak yatakta uyuyor sayılmazdı, Ulaş Eroltu'nun üzerinde çıkmıştı, onun boynuna, çenesinin altına girmiş ve boylu boyuna uzanmıştı.Jilet gibi düzeltilmiş yorganın üzerinde uyuyorlardı ve Ulaş Eroltu'nun kırmış olduğu sol bacağına, sola çevirdiği başına bakılırsa kımıldamamak için çok çaba sarf etmişti. Üzerinde beyaz bir sporcu atleti vardı, aslında var ile yok arası bir şeydi. Kısa bir şort giymişti, açık cama rağmen üşüyor gibi durmuyordu. Kapının eşiğinden onlara bakarken ne yapmam gerektiğini düşündüm. Geri çıkabilir, eve dönebilirdim. Fakat bu başka bir gün Ulaş Eroltu ile yüz yüze gelmeme neden olabilirdi. Şimdi Caelo'yu gizlice alıp çıkabilirdim, uyansa bile uyku sersemi olurdu, sinirlerimi normal halinde bozduğu kadar bozamazdı.

Kararımı verip yavaşça odaya girdim ve kapıyı sessizce ardımdan kapattım. Çantamı çıkarıp kapının yanına bıraktım rahat hareket etmek için. Gözlerim odada gezindiğinde taşıma sepetinin Lale Hanım'ın söylediği gibi pencerenin orada durduğunu gördüm. Omuzlarımı yukarı aşağı hareket ettirip yatağa yaklaştım. Ulaş Eroltu'nun saçları ilk defa elektriklenmiş gibi durmuyordu, büyük ihtimalle banyo yapmıştı, kaşlarına kadar gelen saçları ıslaktı çünkü. Elimden geldiğince sessiz bir şekilde nefes alarak kollarımı öne doğru uzattım. Boylu boyunca uyuyan minik kediciğimi almak için uzandım ve yavaşça parmaklarımı ona doladım. Parmaklarımı minik bacaklarından geçirip onu yukarıya kaldırdım. Önce biraz huzursuzlandı ama sonra yüksek bir sesle ciyakladı. Hemen onu göğsüme koyup sarmaladım, susması için okşamaya başladım ama büyük ihtimalle hala yarı uyur bir halde olduğundan ciyaklamaya başladı.

Onun sesiyle ise Ulaş Eroltu uykusundan uyandı. İlk önce neler olduğunu anlayamadı büyük ihtimalle çünkü gözlerini açıp anlamsız anlamsız tavana baktı. Sonra Caelo yeniden ciyakladı ve anında yatakta zıpladı, ben kaçmaya yeltenince uzanıp beni sırtımdan tuttu. Ufak bir çığlık atarken arkaya doğru çekildim ve kendimi yatağın üzerinde esir alınmış bir şekilde buldum. Beni kendisine doğru çekmiş ve kaçmamam için sıkıca sarmıştı. O beni sıkarken bende istemsiz bir şekilde Caelo'yu sıkıyordum.

Caelo yeniden ciyaklayınca Ulaş Eroltu kollarını gevşetti ve benim de boşluğa düşmemle kedicik kollarımın arasından kaçıp yatağın üzerine çıktı. "Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordu bir anda Ulaş Eroltu sert ses tonuyla. Serbest kalmamla ayaklandım ve yatağa döndüm suratımı Ulaş Eroltu'ya döndüm. Yüzünden belli bir uyku sersemliği vardı ama gözleri cin gibi bakıyordu. Beni görünce biraz olsun yumuşadı. Caelo yatakta durmuş, kendini yorgana yapıştırmıştı, tüylerini kabarmıştı, beni büyük ihtimalle düşman sanmıştı. "Kedi kaçakçılığına mı başladın?"

Dümdüz bir şekilde ona baktım. "Hayır." Caelo'ya uzandım ama kedi hemencecik kaçıp Ulaş Eroltu'nun üzerine çıktı. Ben şaşkınlıkla Caelo'ya bakarken küçük kedi kuyruğunu etrafına sardı ve bana tip tip bakmaya başladı.

"Kedime büyü filan mı yapıyorsun sen?"

"Tabii ki hayır." Uzunca esnedi. "Peki sen? Sapıklığa mı başladın? Odamda ne işin var?"

"Sadece Caelo'yu alacaktım, seni gözetlemek ilgimi ancak öldükten sonra çeker. Kedimi ver de gideyim."

Yeşil gözlerini eğlenir gibi üzerime dikti. "Ben veririm de o gelmek istemiyor gibi." Kafasını aşağıya indirip Caelo'ya baktığında onun benden korkup Ulaş Eroltu'ya sığındığını görebiliyordum, büyük ihtimalle o da bunu görüyordu.

"Sadece beni uzun zamandır görmediği için garipsiyor o kadar!" Burnumu yukarıya kaldırıp çemkirdiğimde güldü.

"İşte yine aynı burnu büyük hareket!" Ellerini kaldırıp hafifçe alkışladı. "Sanırım bunu yapmaktan asla bıkmayacaksın."

"Sadece kediyi ver." Uzanıp Caelo'yu almak istedim ama hem Ulaş Eroltu'nun elleri bana engel oldu hem de Caelo onu almak istediğimi anlayıp bana tısladı.

Gerçekten, küçük kedim bana tısladı!

"Caelo bu pis çocuk sana burada ne yapıyor bilmiyorum!" diye bağırmaya başladım işaret parmağımla da problem-sapık çocuğu işaret ediyordum. Caelo hala emin olamayan bir şekilde bana baksa da benim bakışlarım direk olarak onun üzerindeydi. "Hangi garip bilgilerle beynini yıkıyor, ne şekilde benim hakkımda hikayeler uyduruyor ama emin ol bende onunkinden sıcak bir göğüs ve daha güzel, ton balıklı mamalar var!" Diğer elimi ona doğru uzattım. "Anneye gel kızım!"

Caelo elime, sonra baktı. İçimde büyüyen bir umut vardı, bana geleceğini düşünüyordum ki suratıma bön bön baktı ve yeniden tısladı.

Güzel kızımın bana tıslamasıyla problem çocuktan kahkaha sesleri yükseldi. Ellerini yatağa dayamış, kafasını arkaya doğru atmış gülüyordu, anlaşılan çok eğleniyordu fakat ben hiç mi hiç eğlenmiyordum. Kedimin beynini yıkadığını biliyordum. Büyük ihtimalle ona ödül maması verirken fotoğraflarımı gösterip kötü şeyler söylüyor ya da fotoğraflarıma pati attırıyordu.

"Böylece Namverân Somer reddedildi!" Öne doğru uzandı. "Söylesene reddedilmek nasıl bir duygu?"

"Birazdan sana vurduğumda canını acıttığımdan daha az acı veren bir duygu. Caeo'yu ver de gideyim."

Bir anda ciddileşti. "Onu nereye götüreceksin?"

"Sana ne?" Kollarımı göğsümde birleştirdiğimde tek kaşını kaldırdı.

"Ben onun babasıyım. Bana onu nereye götüreceğini söylemezsen sana onu vermem."

Derin bir iç çektim. "Veterinere götüreceğim, oldu mu?"

"Neden?" Oldukça şüpheci bakıyordu şimdi bana. Büyük ihtimalle bir işler karıştırdığımı düşünüyordu ama beni kendisiyle karıştırıyordu. "Daha aşı olmak için zamanı var, ayrıca tüm eksiklerini de almıştık."

"Karne çıkarttıracağım ona, artık sahipsiz bir kedi olmasını istemiyorum."

"Harika!" dedi bir anda yüzünden güller açarken. Resmen yeşil gözlerinin yanında yıldızlar parlıyordu. "Bir de ona adının yazılı olduğu bir tasma alırız, ne dersin? Bende kırmızı renk olmalı, tüylerine çok yakışır." Caelo'yu kucakladı ve suratına doğru kaldırıp onu öpmeye başladı. Bir yandan da onunla konuşuyordu, bu sırada Caelo küçük patilerini onun yanağına dayıyordu. "Değil mi kızım? Sana kırmızı çok yakışır değil mi?" Bu anlamsız, beni sinir etmek için yapılan sevgi gösterisini yarıda kesmek için öksürdüm. Problem-sapık çocuk ne yaptığını fark edince duraksadı ve Caelo'yu göğsüne yasladı. "E , hadi ne duruyoruz, gidelim!"

Yataktan kalkmasıyla elimi öne doğru uzatıp onu durdurdum. Benimle gelebileceğini düşünüyorsa çok fena yanılıyordu. Onunla şuan konuşuyor olmam onu affettiğim anlamına gelmiyordu. Aramızda artık sadece öğretmen - öğrenci ilişkisi olduğunu söylerken ciddiydim, başka şekilde onunla vakit geçirmek istemiyordum.

"Benimle gelemezsin, yaptıklarından sonra seni yanımda istemiyorum. Caelo'yu götürüp geri getireceğim en fazla bir saat sürer. Bu süre zarfında ondan uzak kalabilirsin sanırım?"

Bir anda gülümsemesi solsa da hemencecik toparlandı. "Ben onun babasıyım, karnesi çıkartılacaksa benim de orada olmam gerekiyor. Hem ona tasma almak istiyorum."

"Harika," dedim sahte bir neşeyle. "git ve başka bir gün tasma al o halde Caelo'ya."

"Ne dersen ya da ne yaparsan yap Nam," diye mırıldandı Ulaş Eroltu o sinir bozucu gülümsemesiyle. "ben yine de geleceğim."

"Beni sinir ediyorsun."

"Sende beni kendine aşık etmiyorsun." dedi gözlerini devirerek. "Sadece bende orada olmak istiyorum."

Düz bir şekilde bakmaya devam ederken sinirli bir nefes vererek, "İyi tamam!" diye inledim. "Beş dakikaya aşağıda ol yoksa sen yokken bir anda gelir Caelo'yu alırım ve bir daha sana göstermem."

"Namverân Hayaller Diyarı'nda." dedi neşeli bir sesle. Sonra ise Caelo'yu kucağından indirip soyunmak için hareketlendi. Ben şaşkınlıkla durduğum yerde dikilirken eteklerini tuttuğu atletinin yarısını yukarıya kaldırmış bir şekilde bana baktı. "İzlemeyi mi seviyorsun?"

"En azından ben gidene kadar bekle!" Kaşlarımı çatıp çıplak göbeğine baktığımda bakışlarını kaçırdı.

"Çık dışarı!" dedi suratı kırmızıya dönerken, bende kaçar gibi çantamı alarak odasından çıktım.

Beş dakikaya aşağıya indiğinde düzgün bir tişört ve pantolon giymişti problem-sapık çocuk ve elinde de Caelo'nun kafesi vardı. Konuşmadan yürümeye başladığımızda Caelo'nun kafesini bana verdi, bunu neden yaptığını anlamasam bile memnuniyetle kızımı ondan aldım. Ağırlığın biraz daha öne doğru olduğunu hissedince meraklı burnunu kafesin parmaklıklarından uzatmış dışarıya baktığını anladım. Oldukça meraklı bir kediydi, sokaktan hiç mi hiç korkmuyordu. Onu o pislik çocukların elinden kurtarmış olmama rağmen üstelik. Caelo oldukça cesur bir kediydi. Ah bir de bana tıslamasaydı...

Durağa doğru yürürken bir anda Ulaş Eroltu yan yan bana bakmaya başladı. Gözlerini üzerimde hissettiğim an irkilip ona baktım ama anında bakışlarını kaçırdı. Kaşlarımı çatıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştım, birkaç dakika bu böyle devam etti. Ne zaman onu yakalayacak olsam anında kafasını çevirip ilgilenmiyormuş gibi yapıyordu. Caelo için bile olsa benimle gelmesine izin vermemem gerektiğini biliyordum!

Biraz daha beni dikizleyip sonra kafasını çevirmeye devam edince en sonunda kendimi alamadım ve ona bakıp "Ne var?" diye sordum. "Bilmiyormuşsun gibi davranma, iki saattir bana bakıp bakıp duruyorsun."

"Bakmak için de mi izne ihtiyacım var yani?" diye çıkıştı o da aynı ses tonuyla. "Öylesine bakıyorum. Ne bileyim, sen bir duvara ya da otobüs durağına niye bakıyorsan o yüzden bakıyorum."

"Onlar önünde duruyor diye mecburiyetten bakarsın, sen bana kafanı çevirip odağını sabitleyip dikkatli dikkatli bakıyorsun."

"Yoo," dedi neyden bahsettiğim bilmiyormuş gibi.

"Benimle gelmene izin vermemeliydim." İç geçirdim ve duraksadım. "Vazgeçtim, başka zaman giderim. Ben geri dönüyorum." Arkamı dönmeye yeltenmiştim ki "Dur!" diye bağırıp omzumdan tuttu problem çocuk.

"Dokunma." diyip kendimi geri çektiğimde ise bir iki adımla hemen önüme geçti.

"Tamam farklı bir şey yüzünden bakıp durdum: itiraf ediyorum."

"Niye yaptığın beni ilgilendirmez." dedim umursamaz bir tavırla omzumu silkerken. Aslında gayet de ilgilendiriyordu ama bunu ona belli etmek istemiyordum.

"Sürekli cüzzamlıymışım gibi davranman sinirimi çok bozuyor." dedi aniden sıkılarak. Parmaklarını saçlarına sokmuştu, gözlerini gözlerime kenetleyemiyordu.

"Ben herkese cüzzamlıymış gibi davranıyorum." dedim bir aptala anlatıyormuş gibi gözlerimi büyüterek.

Yüzünü ekşitip, "Bu övünülecek bir şey değil, aptal." dedi.

"Neyse ne!" dedim geçiştirmek için.

"Yani demek istediğim ben senin düşündüğün gibi hastalıklı bir psikopat değilim. Hastalıktan kastım da cüzzam tarzı bir şey işte."

"Bunu bana neden söylüyorsun?" diye sordum oldukça ciddi bir şekilde. Biraz daha saçlarını karıştırıp gözlerime baktı.

Yeşil gözleri benim lav çukuruna benzeyen gözlerimi bulduğunda oldukça yavaşça, "Hakkımda kötü düşünmeni istemiyorum." dedi.

"Hakkında kötü düşünmemi istemiyorsun, öyle mi?" diye sordum dehşet içerisinde. Bunu sormamla kafasını onaylar biçimde salladı. Nefesimi verip oldukça sinirli bir şekilde, "Sence bunu söylemek için geç kalmadın mı? Ya da düşünmek için? Bana tehditler savurduktan, sonra da boğazımı sıktıktan sonra bunu söylemen ne kadar da komik!" diye devam ettirdim sözlerimi. Ben konuşurken gözlerini yine başka yere çevirdi, kaşlarını çatmıştı.

"Özür dilerim, tamam mı?" Elini saçlarından çekip iki elini de havaya kaldırıp yumruk yaptı. "Bu konuda da ciddiyim, ben...ben, sana onları söylerken ciddi değildim. Gerçekten de seni sıkıştırmak istememiştim."

"Özürler utançtan gelmez," dedim düz bir ses tonuyla. Bana baktığında ise korkmadan ona bakmaya devam ettim. "özürler vicdandan gelir. Kişinin kendi vicdanını rahatlatma isteğinden gelir."

"Bu doğru değil." diye karşı çıktı anında. "Senden özür dileme sebebim kendi vicdanımı rahatlatmak değil. Tamam o da olabilir birazcık ama asıl sebebim seni kırmış olmam."

"En azından bunun farkındasın." dedim omuzlarımı silkerek.

"Ben ciddiyim Nam!"

"Adımı kısaltma!" diye bağırdım bende ona. Şimdi kaşlarımı çatmıştım. Ona dik dik bakmak için bile kafamı yukarıya kaldırmak zorundaydım. O da aynı yüz ifadesiyle bakıyordu bana.

"Bak Namverân, senden özür diliyorum çünkü ben o tarz bir insan değilim, o tarz bir insan olarak anılmak istemiyorum. Sadece...bazı anlar sınırını o kadar çok aşıyorsun ki tepkilerimi kontrol edemiyorum."

"İnsanlar da benim sınırlarımı aşıyor." Panda'yı, Bediş'i ve arada sinirlerimi hoplatan Deve Kuşu'nu düşündüm. "Ama ben kimseyi dövülmekle tehdit etmiyorum."

"Hayır ama sende insanlara çok kötü şeyler söylüyorsun. Kelimelerin zehir dolu."

"İkisi aynı şey değil." diye karşı çıktım. "Şimdi de üste çıkmaya mı çalışıyorsun?"

"Hayır!" diye inledi gözlerini kocaman açarak, incinmiş gibi duruyordu. "Hayır! Hayır!" Ellerini sallayıp avucunu alnına vurdu. "Bak işte bunu yapıyorsun!" Ellerini çekip parmağını bana doğrulttuğunda hem sinirli gibiydi hem de değil gibi. "Öyle suçlayıcı konuşuyorsun ki yapmayı istemediğim ya da düşünmediğim şeyleri istemsizce yapıyorum senin yüzünden."

"Ha şimdi de suçlu benim, öyle mi?" Elimle kendimi işaret ettiğimde inledi.

"Bak, sana bunları söylememin tek sebebi seninle vakit geçirmekten aslında hoşlanmam." Ciddi bir şekilde suratıma bakarken bir anda kızardı ve bir adım geriye çekildi. "O-o anlamda değil tabii ki de... Senden hoşlanmıyorum...Ben seninle geçirdiğim vakitten hoşlanıyorum... O anlamda hoşlanmak değil kast ettiğim...yani tam olarak o-o şey..."

"Sus." dedim ellerimi şakaklarıma bastırarak. "Aşk konusuna duyduğum ilgi sana duyduğum sevgi kadar: sıfır. Bu yüzden seni yanlış anlamam, merak etme."

"Ha ha ha," dedi sinir bozucu, hiçte komik olmayan bir şekilde. Bunun üzerine omuz silktim. "Demem o ki, sana alıştım. Normal bir insanla, Orion'u bilen birisiyle konuşmak oldukça eğlenceli. Dikkatini çekerim sana 'normal' dedim, o kadar alıştım sana işte."

"Bunun bir iltifat mı olması gerekiyordu?" diye sordum gözlerimi kısarak. Kafasını salladı şirin bir şekilde gülümserken. "Yo, olmadı."

"Neyse." Sinir olmuş gibi dudaklarını büzdü. "Uzun lafı kısası: şu öğretmen - öğrenci olayından vazgeçsen? Sana laf sokmadan günüm pek eğlenceli geçmiyor."

"Kutsanmış gibi hissetmem gerek sanırım ama hiç öyle hissettirmiyor." Gözlerimi devirdim. "Neden seni etrafımda isteyeyim ki? Bu şekilde daha mutluyum, seninle uğraşmam gerekmiyor."

"Ama daha yalnızsın." dedi bir anda beklemediğim şekilde. Bir anda boşluğa düşüp ona titreyen bir şekilde baktığımda samimi bir şekilde bana baktığını fark ettim. "Senin de arkadaşın yok. İnkar etsen bile gün içinde bana laf sokmanın seni eğlendirdiğini biliyorum. Aslında senin de beni özlediğinin farkındayım. Benim için özel bir yerin olduğunu ya da en iyi kankalar vesaire olduğumuzu söylersem yalan söylemiş olurum ama seninle vakit geçirirken eskisi kadar sıkılmıyorum ya da kendimi zindanda gibi hissetmiyorum."

Bir adım geriledim. "Yine de bu yaptıklarını unutturmuyor."

"Düşündüm ki," dedi yumuşacık bir sesle. "en azından bana özür dilemek ve kendimi affettirmek için fırsat verebilirsin?" Parıldayan yeşil gözlerini gözlerime dikti, hafifçe gülümserken elime uzandı ve beni fazla rahatsız etmemek için parmak uçlarımdan tutarken "Ne dersin Namverân?" diye sordu.

Dehşet içinde yutkundum. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Üste çıkmaya çalışmasını tercih ederdim. En azından o zaman ne yapmam gerektiğini bilirdim, bağırır, ona kötü bir çocuk olduğunu söylerdim. Terslemek ve de kötü davranmak oldukça kolay bir tepkiydi. Ama ya şimdi? Ne demem gerekiyordu ki? Bu kadar nazik davranmasını beklemiyordum, gerçekten Ulaş Eroltu'nun bir ikizi olup olmadığını merak ediyordum. Kafamın içerisinde çarkla hızlıca dönerken ona bakmaya devam ettim. Caelo'nun kafesi boştaki elimdeydi ama doğrusu ilgim onda değildi. Kilitlenmiş gibi Ulaş Eroltu'nun suratına bakıyordum. Islak saçları kurumaya başlamıştı, yavaşça eski dağınıklığına geri kavuşuyorlardı. İnce parmakları sanki tüymüşçesine tutuyordu parmaklarımı. Kendimi geri çekecek gücü bile bulamıyordum, şaşkınlıktan donup kalmıştım adeta.

Sesimin çatlamasından korkarak kısık bir sesle, "Belki..." diye mırıldandım. Sonra ise arkamı dönüp ondan uzağa, durağa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan sevinç nidaları duysam bile bunu umursamıyordum çünkü zihnim az önce yaşadığım şeyi sindirmeye çalışıyordu. 

Merhabalar!

Umarım herkes iyidir, ben şuan biraz hasta olsam bile kendimi oldukça iyi hissediyorum. BULUTLAR DA AĞLAR'da oldukça ilerledik, çoktan YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM'e gelmişiz bile! Hikaye özellikle OTUZUNCU BÖLÜM civarlarında oldukça değişecek ve bu giriş kısmını artık geçmiş olacağız. Asıl kurgumuza yoğunlaşacağız. Ben oldukça heyecanlıyım! Benim gibi heyecanlı olanlar buraya birer el emojisi bıraksın! 

Ulaş sizce söylediklerinde samimi miydi?

Namverân Ulaş'ı affetmeli mi? 

Namverân ile Ulaş'ın cidden arkadaş olabileceğini ya da olduklarını düşünüyor musunuz?

Sizce Ulaş'ın söylediği gibi Namverân onu özlüyor mu? 

Ulaş Namverân'a alıştığını söylerken bunu kendisini affetsin diye mi söyledi yoksa ciddi miydi? 

Sırada bölüm şarkımız;

Radwimps - Yumetorou [Kimi No Na Wa Film Müziği]

❤️

Bu kalp, sizin için! 

19.2.18

19:20

ANESRUM.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

20K 1.7K 27
Sana neden Manolya diyorum, biliyor musun Manolya? Onun en sevdiği çiçekti, ve o seni sevdi. Ben manolyası olamadım onun, sen oldun. *** Yazar :Büşr...
477K 37.6K 42
Zihni birçok benliğe bölünmüş bir kız... Onu o bölünen kişiliklerinden kurtarmaya çalışan bir çocuk... /\ Sözcüklerin anlamını yitirdiği araf denen...
1.7M 120K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
176K 10.6K 14
Altı üstü babamın beni sattığı adamla evlenmemek için düğünden kaçıp yıllardır görmediğim asker abimin yanına gidecem en fazla ne olabilir ki? Binbaş...