Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 26

14.8K 787 46
By whysoserious46

Ethan

Kapı vurulduğunda gelen kişinin Claire olduğunu biliyordum. Israrla her seferinde kapıya vurmaya devam ediyordu çünkü. Ama bu sefer içeri de girmedi. Gidip kapıyı açtım. Pijamalarıyla kapının önünde bir süre bekledi içeri girmeden önce, çıplak ayaklarını görünce gülmeden edemedim. 

"Teresa nerede?" dedim artık aynı odada kaldıklarından dolayı ayrılmaları güç oluyordu.

"Uyuyor. " dedi içeri doğru ilerlerken. Bozulmamış yatağıma baktı.

"Doğru. Her normal insanın yapacağı gibi. Senin bu saatte burada ne işin var tam olarak?" dedim saatin sabah beş olduğunu ve Claire'in günde yirmi sekiz saat uyuduğunu göz önünde bulundurarak.

"Uyuyamadım. " derken nihayet yürümeyi bırakmıştı. Odanın ortasında dikiliyordu. Ördüğü nemli saçları ve pijamaları bile ektileyici görünmesini engellemiyordu ama. Ne diyordum ben? Düşüncelerimi odaklamak için birkaç derin nefes aldım. "Görünüşe bakılırsa sen hiç uğraşmamışsın bile. " Başını yana yatırıp beni izlemeye başladı. Bana acımasından nefret etmiştim.

Kapıyı kapatıp ona doğru yürümeye başladım. "Bu tuhaf gelebilir ama- lütfen dalga geçme, " dedim oturmasını işaret ederken. Derin bir nefes aldı koltuğun üzerinde bağdaş kurmadan önce. Kocaman olmuş gözleriyle bana bakıyordu. "uyursam geri uyanamayacakmışım gibi geliyor. " diye itiraf ettim. Claire'in gözleri ayaklarına düştü.

"Normal. " dedi ilk önce resmi bir sesle. "Yani, herhangi bir uzman değilim ama Ethan, beş gün önce uyanıp uyanmayacağından emin değildik. Ne hissettiğini yalnızca tahmin edebiliyorum." diye devam etti daha yumuşak ve çekingen bir sesle.

Durumun kötü olduğunu anlatmışlardı. Ölmememin tek sebebinin Claire olduğunu. Hala beni kimin, neden zehirlediğini bilmiyorduk. Miles'ın polis teşkilatını bu konunun çözülmesi için aşırı motive ettiğine de emindim zaten.

Örgüsünün arasından kaçıp yüzüne dökülen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Senden o konuda hiç özür dilemedim. " dedi oldukça çekingen bir sesle. Onu bu kadar korkuttuğumu bilmiyordum.

"Ne için? Hayatımı kurtardığın için mi?" dedim oturduğum yerden kalkıp onun yanına geçerken. Dizlerine kapanıp minnetimi belli etmem gerekirken o benden korkuyordu. Yine başını kaldırmadı. Yeni yeni doğmakta olan güneş yüzünün kemikli yapısında gölgeler bırakıp aslında ne kadar kilo kaybettiğini ele veren yüzüne dokundum hafifçe. 

Başını kaldırdı, gözleri benimkilerden hala kaçmaya devam etse bile. "Ethan, yapma dediğin tek şeyi yaptım. Ama birilerine sinirli olacaksan lütfen benden başka kimseye patlama. " Kalbime bir ağırlık çöktü. Beni dinlemeyip hayatımı kurtardığı için benden özür diliyordu. Onu bu kadar korkutmuştum işte. "Beni durdurmaya çalıştılar. Teresa bir noktada hepimizi Tiara'ya yem etmekle tehdit etti. "

"Bu tam Tess'e göre bir hareket. " dedim aramızdaki havayı yumuşatmak için. Kolumu omzuna atıp atmamakta tereddüt ettim. Garip bir elektriğin olduğu bir bölgedeydik birkaç gündür. Özellikle ben hastaneden çıkmak için onay aldığımdan beri üç gündür benden kaçıyordu resmen. Beni dinlemediği için duyduğu pişmanlıktan ya da tepkimden korktuğu için olabilirdi. Bu onu öptüğüm için de olabilirdi gayet tabii.

Seni kaybetme fikri kalbimi vücudumda sökmemi istetti. Kulağıma böyle fısıldamıştı. Bu da bir neden olabilirdi.

"Boş bir tehdit gibi gelmedi zaten." dedi eli istemsizce yüzüne hareket ederken.

"Neden uyanıksın?" diye sordum elini yüzünden elimden geldiğince nazikçe çekerken. Başka herhangi bir şey konuşmaya ihtiyacım vardı. Neredeyse ölüyor olduğum gerçeğini bir kenara atmaya...

"Uyuyamadım dedim ya."

"Neden?"

"Rüya görüp duruyorum. Daha fazla uyumaya çalışmak istemedim. Bir tuhaf bir şey de ben söyleyeyim o zaman- Bir şekilde uyanık olduğunu hissettim. O yüzden buraya geldim. " dedi bakışlarını kaldırıp bana bakarken. Beni iyileştirmesi aramızdaki bağı güçlendirmişti. Benim olmasını istemediğimi söylediğim yegane şey. Bana bakarken esnedi, uyumak istediği zaten her halinden belliydi. Sadece uyuyamıyordu. Belli ki rüyalarında paylaşmak istemediği şeyler görüyordu.

"Tamam rüyalar hakkında bir tuhaf gerçek de benden. " dedim koltuğun üzerinde bağdaş kurmasını izlerken. "Sanırım komadayken seni gördüm. " Daha fazla anlatmamı istiyordu biliyorum ama anlatacak kadar görüntüleri oturtamıyordum yerlerine. Ama Claire'in dokunuşunu hala hissedebiliyordum. Boğulduğunu da.

Tekrar esnedi. "Benim yatağımda uyuyabilirsin. " diye önerdim. Başıyla reddetti.

Claire'in pijamalarıyla burada ne işi var, hem de pijamalarıyla? Ayrıldığınızı sanıyordum, dedi Tom içeri girip bir anda önüne çıkan Claire'i görünce.

Hepiniz sürekli benim odamdasınız. Onun senden önce gelmesini mi garipsedin?

Dostum, pijamalarıyla.

Pijamanın benim bilmediğim bir anlamı mı var? Diye sordum Claire'e tuhaf tuhaf bakmaya devam eden arkadaşıma.

Hiçbirimiz pijamalarımızla odana dalmayız. dedi neyi ima etmeye çalıştığını sonunda belli ederek. Bence pijamalarıyla olması bile tezini çürütüyordu ama Tom hala oldukça yasaklı bir şey görmüş gibi bana bakıyordu.

Sabah geldi. Benden de beter çıktın. Hala ayrıyız. Claire dolabı açıp bir şişe su aldı. O arada kapı tekrar açıldı. Teresa geceleğinin üzerine geçirdiği bir kazakla içeri daldı. Kazağa anlam veremesem de Tom'a imalı bir bakış atmam için yeterli oldu.

"Claire bu sefer gerçekten kaçmış olabilir!" dedi panikle. Yeni uyanmıştı, Claire'i yatağında görememişti. Açıklamasına gerek yoktu. Claire olağanüstü bir sakinlikte mutfak kısmından kafasını çıkardı. Teresa'nın neredeyse orada düşüp bayılacağını sandım. Elini göğüsüne koymuştu, nefesini düzenlemeye çalışıyordu.

"İlginç bir moda seçimi. " dedim herkes bir süre bakıştıktan sonra. Teresa, tuhaftır ki, kıyafetlerine yaptığım yoruma karşılık vermedi. "Neden benim odamın ortak yaşam alanı gibi kullanıldığını sorabilir miyim?" diye devam ettim Teresa karnının guruldaması üzerine dolaptan süt alırken. Dolapta neden süt vardı?

"Üç dakikadır uyanıksın. Nasıl bu kadar acıkırsın?" diye sordu Claire, elindeki süt şişesiyle önünden geçen Teresa'ya.

"Bana uyanır uyanmaz kalp krizi geçirttiğin için olabilir. " dedi Teresa şakayla karışık bir ökfeyle.

"Not bırakmadın mı? " dedim Claire'e dönerek.

"Oraya zincirli olmak zorunda olduğumu bilmiyordum. " diye cevapladı. 

"Not bırakabilirdin. " dedi Teresa, onu görebileceğimi hiç tahmin etmediğim bir yüz ifadesiyle.

"Yani artık beraber yaşıyorsunuz, seni göremeyince ufak bir panik yaşaması normal. " diye belirttim.

"Ve hala bulamadığımız bir katil var ortada." diye vurguladı Teresa.

"Veee, biri Ethan'ı ölürmeye çalıştı. " diye ekledi Tom.

"Ve, biri beni öldürmeye çalıştı."

"Özür dilerim. " dedi Claire, Tess'e dönerek. "Şimdi daha önemli bir meseleye odaklanabilir miyiz? Mesela Ethan'ı kimin öldürmeye çalıştığı gibi. Üç gün dinlenmen yeterli olmuş görünüşe göre."

"Yani, öldüğüm söylenemez. " dedim. Bu konuyu biraz daha erteleyebilir miydim acaba?

"Dostum, Claire seni tamamen iyileştirdi. Ölmemekle arasında fark var. " dedi Tom. Doğru, herhangi bir etki hissetmiyordum ama-

İyi hissetmiyorsun değil mi? diye sordu Claire zihnimde. Onun sesini burada duymaya bir türlü alışamamıştım.

İyiyim. diye kestirdim Claire'i. Henüz ne hissedeceğimi ben bile çözememiştim. Bunu onunla paylaşmak istediğime pek emin değildim. Üzerimde tam olarak parmak basamadığım bir kırgınlık ve ağırlık vardı. Bunu onlara söyleyip de daha fazla yardıma muhtaç duruma düşmek istemiyordum.

Bütün kahvaltı boyunca Claire'in yemeğiyle oynamasını izlemiştim. Yüzü yumurtadan nefret ediyor gibiydi. En sonunda tabağındaki yemekten iğrenince önünden itti. Teresa birkaç dakika tabağı uzanıp kendi önüne çekecek gibi durdu ama yapmadı. Güzel kokulu ama iğrenç tatlı çaylarından birini tepesine dikti. Claire iç çekerek kendi çayını içti. Teresa ona da zorla yeşil çay almıştı. En azından diğerleri kadar iğrenç tatlı değildi.

Sonra nedendir bilinmez yine benim odamda toplanmayı seçtiler. Benim tüm itirazlarıma ve Claire ve Teresa'nın odasının daha büyük olduğunu belirtmeme rağmen. Şimdi ise Tom beni kimin öldürmek isteyeceği hakkında fikirlerde bulunuyordu. Bunu herhangi bir beyin fırtınası gibi ele almaları çok güzeldi (!).

"Ben hala Miles'ı elemekte çok aceleci davrandığımızı düşünüyorum. " dedi Teresa.

"Bunu konuştuk, Claire dışında kimsenin bilmediği bir zehri bulamayacağına karar verdiğimizi sanıyordum. " dedi Tom.

"Yine beni suçladığına inanamıyorum!" dedi Claire diğer taraftan.

"Seni suçlamıyorum. " dedi Tom ona dönerek. "O konuyu da aştık. " Claire ne zaman şüphelilerden biri olmuştu? Claire ve Tom'un arasındaki bakışmaya bakılırsa çok da uzun zaman olmamıştı. "Gerçi hala zehrin ne olduğunu nasıl bildiğini söylemedin bize. " dedi Tom oldukça suçlayıcı bir tonda. Claire cevap vermedi. "Gerçekten çok ilginç buluyorum. Tedavisi yok. "

Teresa, Tom'un sözünü kesti. "Yeter. " dedi Claire'e bakarak. Tess'in eli Tom'un kolundaydı. Tom kolunu Teresa'nın elinden kurtardı, Tess şaşkınlıkla ona bakıyordu.

"Ama sizde de şüphe uyandırmadığını söyleyemezsiniz. " dedi Tom konuşmaya devam ederek. " Ne olduğunu bilen tek kişi o. Ama sadece ne olduğunu biliyor. Kimyasını neye benzediğini, nereden geldiğini ya da Atlantis'te onun ağzından çıkanlar haricinde hiçbir kaynak olmamasını açıklayamıyor! Antidotu olmadığını söylüyor. " Tom konuşmaya devam etti. Ama ben kulaklarımdaki çınlama yüzünden bir şey duymaktan acizdim. Gittikçe artıyordu. Claire'e baktım, ellerini sımsıkı yumruk yapmış dizlerinin etrafına sarmıştı. Tom'un gözünde nasıl suçlu göründüğünü bir türlü anlayamıyordum. Teresa tekrar ağzını oynattı. Yeter, diyordu dudaklarını okuyabildiğim kadarıyla.

"Bilmiyorum!" diye patladı Claire. Onunla birlikte tezgahın üzerindeki sürahi de. Su yere düşmedi, havada asılıydı. "Özür dilerim ama istediklerinin hiçbirini bilmiyorum. Ben de beynimin patates püresinden farksız olmasına bayılmıyorum! " dedi su kütlesi sonunda yere düşerken. Kulaklarımdaki çınlamanın yok olduğunu o zaman fark edebilmiştim ancak. Claire'in kalp atışlarını kendi göğsümde hissettim.

Herkes yerdeki cam parçalarına bakıyordu. Hiçbirimiz Claire'e söyleyecek bir şey bulamıyorduk. "Tamam, biz dışarı çıkıyoruz. " dedi Teresa, Tom'u sırtından iterek. "Hadi, o kocaman vücudunu itecek halim yok, yürü." diye devam etti Tom direnince. Claire de onlar kapıya yaklaşınca ayağa kalkıp yürüdü.

Kal. dedim onu daha fazla germemek için mesafemi korumaya çalışarak.

Teresa kapıyı kapattıktan sonra Claire'in omuzları düştü. Sonra bir şey söyleyecek gibi bana döndü ama vazgeçti. Yerdeki cam parçalarını toplamaya başladı. Yanına gidip yere çömeldim.

"Ne yapıyorsun?" dedim, muhtemelen daha başka bir soru seçmeliydim.

"Sence? Yarattığım dağınıklığı temizliyorum. " Evet, kesinlikle başka bir soru seçmeliydim. "Tom zaten benden nefret ediyor. Her seferinde daha beter ediyorum işleri. "

"Senden nefret etmiyor. " dedim buz gibi dağılmış olan sürahi parçalarını toplamasına yardım ederken. "Öte yandan senden şüpheleniyor. Bu bir sorun. "

"Tabi ki de bu bir sorun!" diye çıkıştı. Duvarda asılı olan bir tablo yere çakıldı. Claire yerinden sıçradı. Kendi sebep olduğu şeyden nasıl korkuyordu?

"Ufak bir sorun. " dedim kağıt havluyla yeri kurularken. "Odamı yerle bir etmemeni tercih ederim, bu arada. " dedim o da elindeki cam parçalarını çöpe atmayı bitirmiş bana bakıyordu.

"Özür dilerim. " dedi başını eğerek. Espri yapmaya çalışmıştım ama sanırım beklediğim gibi iletilmemişti. "Bana güçlerimin olduğunu unutturamaz mısın?" dedi ellerine bakarken. Sonra sanki kendisiyle konuşuyormuş gibi yüz ifadesi değişse de çabucak eski haline geldi. "Bana öyle bakma Sandra'ya yaptığını fark ettim. Oradan beni başka türlü bırakması imkansızdı. Keşke Miles'a söylememesini de telkin etseydin. " Haklıydı. Ses tonu şu anda ne kadar ürkütücü olsa da haklıydı. Bunu yapmam gerekirdi. Ama Tom beni aşağıya fırlatabilirdi bunu yaptığım için. Sandra ile arkadaşlıkları hala anlayabildiğim bir düzeyde değildi. O devasa beyinlerinin içinde ne geçiyordu anlamak zordu. Ve ben zihin okuyabiliyordum.

"Güçlerinden korkman gerekmiyor. Çalışmaya devam edebiliriz- "

"Hiçbir şey hissetmediğimden emin olman gerek o halde. Hem bu güçlere sahip olup hem de kendim olamam. " dedi titrek bir sesle. Arkasına, koltuğun sırtına, yaslandı.

"Güçlerin senin bir parçan. " dedim göz teması kurmaya çalışarak. "Korktuğun için seni suçlayan kimse yok. Çalışarak gerçekten kontrol etmeyi öğrenebilirsin. "

"Onların beni kontrol etmesinden korkuyorum. Senin güçlerin gibi değil, sana bir sonraki dokunuşumda alev alabilirsin ve ben... bunu nasıl kontrol edeceğimi bilmiyorum. " dedi avcunun içinde küçük bir alev topu yaratarak. Daha fazla büyüyeceğinden korkarak hemen söndürdü. "Bence en iyisi güçlerim olduğunu unutmam olur. "

"Saçmalıyorsun. Claire, bunu yapmam. "

"Bence yapamazsın. Benim üzerimde işe yaramıyor olabilir." dedi. Damarıma basmak için mi demişti? Sırf yapabildiğimi kanıtlamak için isteğini yerine getireceğimi mi sanıyordu?

"Yapabilirim ama yapmayacağım. " dedim konuşmayı bitirmek istediğimi belirten bir sesle. Gözlerini kısarak bana baktı.

"Ethan, " Uh oh, soracağı sorudan hoşlanmayacaktım. "Benim üzerimde daha önce kullandın mı? " dedi kendisinden beklemediğim bir ciddiyetle. Ağzım açık ona baktığımı fark edince toparlanmaya çalıştım.

"Hayı-"

"Doğruyu söyle. "

"Hiçbir şey söylememe izin vermedin ki!" dedim istediğimden daha savunmacı bir şekilde. "Kullanmadım. " diye yalan söyledim kalbim göğsümün içinde aşağı doğru kayarken. "Mecbur kalmadıkça kimsede kullanmamaya çalışıyorum. Senin üzerine asla kullanmam. " Gözlerime baktı. İnanmıştı, şükürler olsun.

"Kullan o zaman. "

"Ne? "

"İşe yarayıp yaramadığını bilmek istiyorum. " dedi ayağa kalkarken. "Hadi ama pencereden aşağı atlamamı söylemedikçe sorun çıkacağını sanmıyorum. "

"Peki. " dedim ısrarlı gözlerle bana bakmaya devam ederken. "Peki, peki. Yapacağım. Bunun için ayağa kalkmana gerek yoktu bu arada. " dedim konsantre olurken. "Öp beni. " Bana yaklaştı ama temkinli bir şekilde. Bir an için işe yaramadığını sansam da dudakları benimkilerle buluştu. Kısa süren bir öpücüktü, ardından geri çekildi.

"Bu sayılmaz!"

"Neden? İşte kanıtladım. "

"Neden mi? Ethan hastanede beni öptüğünden beri bunu söylemeni bekli- Ah bekle bu abartılı oldu! Demek istediğim... yani o anı düşü- Gittikçe batırıyorum değil mi? " dedi burun kemerini ovarken. " Yani bu konu hakkında bir şey söylemeni ya da ger- Beni sustrur musun?" dedi çaresizce.

"Peki, sus. " Kelimeler ağzından çıkmayınca şaşkınlıkla bana baktı. Tamam, inanmıştı. Yani umarım inanmıştı. Gülümsedi. Elinden tuttum, kendime doğru çektim. "Şimdi seni öpeceğim, sorun olur mu? " Başını iki yana salladı.



"Bir şey ölü balık gibi kokuyor. " dedi Teresa seraya girerken. Elimdeki fırçayı kupaya fırlatıp ön tarafa doğru yürüdüm. "Tamam ölü olan şey sen değilmişsin. " Havayı kokladım. Ölü balık gibi bir koku almıyordum. "Bu tek bir soruyu doğuruyor. Miles mı?"

"Ne?"

"Nasıl kurtulmak istiyorsun? Yakıyor muyuz gömüyor muyuz? "

"Tess! Miles'ın cesedinden kurtulmak için bu kadar detaylı bir planın olması konusunda ne hissetsem bilemiyorum. "

"Bir planım olduğunu düşünmen konusunda ben de ne hissedeceğimi bilemiyorum. " dedi arka tarafa doğru ilerlerken.

"Birkaç tane mi var? Gurur mu duysam korksam mı bilemedim. " dedim burada ne işi olduğunu anlamaya çalışırken. "Bekle kaç tanesi Tiara'yı içeriyor?"

"Birkaçı. " dedi kendisiyle açıkça gurur duyarken. "Oh, " dedi üzerinde çalıştığım resmi görünce. "Bu- benim değil mi? Claire'in ürkünç derecede bana benzeyen başka bir portresi değil, değil mi?" dedi hızla. Kelimelerin hepsini algılamak oldukça zor olmuştu.

"Claire'in portresi," dedim ellerimle havada tırnak işareti yaparak. "olduğunu iddia ettiğin tablodan sonra bir tane de sen istersin diye düşündüm. "

"Ben çocuk değilim. " dedi Teresa kollarını göğsünde kavuştururken. "Sırf ona bir şey yaptın diye bana da yapman gerekmiyor. "

"Onun portresi değildi. " dedim belki yüzüncü kez. Teresa bakışlarını benimkilere kilitledi. "Kendisi bile anlamadı. Sadece sen-"

"Sen de benim kadar iyi biliyorsun ki o resim Claire'e ait. "

"İstemiyor musun?" Gözlerini devirdi. İstediğini ikimiz de biliyorduk. Masanın altındaki tabureyi alıp oturdu.

"Böylesine bir güzelliği reddetmeyeceğimi biliyorsun. " dedi kuru fırçaların üzerinde parmağını dolaştırırken. Gerçekten ortaya çıkmakta olan resim fazlasıyla... mükemmeldi. Fazla mükemmeldi. Herkes -özellikle resimlerimi gören herkes- Teresa'yı çizmem gerektiğini söylerdi. Yüzü sanatla sonunsuza dek korunmak için yapılmıştı. Galiba sorun da burada başlıyordu. Çizdiğim şeyin gerçekten bir insan mı yoksa yaratıcılığımın ve fırça darbelerimin kusursuz bir ürünü mü olduğunu ayırt edemiyordum. Şimdi olduğu gibi. Kaplan kürkü ile karışmış bir resimdi. Gözlerinin yeşili ve Tiara'nın nefis turuncu kürkü...

"Bitirmemi bekleyeceksen ufak bir sorun var bu-"

"Yağlı boya. Fark ettim. Seni hiç tanımadığımı mı sanıyorsun? Terbentinin kokusunu alabiliyorum. " dedi terbentin şişesini sallayarak. Teresa'nın duyuları normalden daha gelişmiş olabiliyordu. Vücut parçalarını farklı hayvanlarınkilere dönüştürebiliyordu. Koku duyusu hariç. Koku duyusu hep insanüstü olarak sabitlenmişti. Bu yüzden terbentinin kokusu onu normal bir insandan daha rahatsız ediyordu. Kanvasa tekrar baktı. Başını yana yatırdı. " Modele ihtiyaç duymaman üzücü."

"Teresa, yüzünün tüm hatlarını gözüm kapalı bile çizebilirim. "

"Biliyorum. Sadece bunu sana da hatırlatmak istedim. " dedi bacak bacak üstüne atarken.

"Beni izlemeye devam mı edeceksin? " diye sordum Teresa'ya. Ne yaptığını görmek için arkamı döndüm. Çiçekleri sulamaya girişmişti. Boyunun yetiştiklerini büyük bir sevgiyle suluyordu.

"Seni izlemiyordum. " dedi bir başkasının yapraklarını kaldırıp dibine ulaşmaya çalışırken. "En azından bir süredir. Uzun zamandır sulanmamışlar. Sevgilin hepsini geri canlandıramaz. " dedi açıkça cevap vermemi bekliyorken umursamıyormuş gibi yaparak çiçekleri sulamaya devam etti. "Sakın sevgilim değil deme. Dudaklarına nasıl yapıştığını gördüm. Hem de o kadar 'Bana dokunmasına izin vermeyin.' saçmalığından sonra."

"Sahiden. Ona neden izin verdiniz?" dedim özellikle Claire'in beni iyileştirmesini istemediğimi belirttikten sonra hem de.

"Ölüyordun. Başka çaremiz yoktu. " dedi Teresa kaşlarını çatarak. "Ayrıca bana bu konuda sitem etme hakkın yok, biliyor musun? Sana dokunmaması için elimden geleni yaptım. Ama onu engellediğim için ölseydin... Kendimle yaşayamazdım. Belki de beni dinlememeleri en iyisi olmuştur. " dedi yine dikkatini çiçeklere verirken. Ben de tekrardan işime döndüm. Bununla tartışacak, karşılık olarak söyleyebilecek bir şeyler bulmakta zorlanıyordum. Haklıydı. Haklı olmalıydı. Ama içimden bir ses çok yanlış bir şeyler olduğunu bağırıyordu. Bir yanım Claire önceden olduğundan daha fazla çekilirken diğer yanım başımıza daha kötü şeylerin geleceğini söylüyordu. "Claire'e bir şey demiyorsun zaten. Tam aksine kurtarıcı meleğin gibi davranıyorsun. " Elimdeki fırçayı beklediğimden daha gürültülü bir şekilde teneke kutunun içine fırlattım. Tess'in sürahiyi nasıl sıktığını görünce konuşmadan önce biraz daha bekledim.

"Ne yapmamı bekliyorsun! Hayatımı kurtardığı için ona bağırıp çağırmamı mı?"

"Bana neden bağırıyorsun o zaman? Ben ne yaptım?"

"Tess- " ona doğru yürüdüm. "Teresa, özür dilerim. Claire karşı nasıl davranacağımı bilmiyorum, belli ki sana karşı nasıl davranmam gerektiğini de bilmiyormuşum. "

"Ne istediğini bir bilsem. " dedi iç geçirerek.

"Ben de ne istediğimi bilmiyorum. " dedi kollarımı iki yana açarak. "Kafam allak bullak oldu. Ve öl-"

"Ölüyordun. Korkutucu olmalı. " dedi elindeki sürahiyi bir kenara bırakarak. "Korkutucu olduğunu biliyorum. Ve ben de sana bir kere nasıl olduğunu sormadım. Ethan... Nasıl böyle biri oldum ben? Ethan..." Gözleri dolmuş bana bakıyordu. O da benim kadar şaşırmış bir haldeydi. Parmaklarıyla oynamaya başladı. "Ethan çok ama çok özür dilerim." Kollarını gövdeme sarmaya çalıştı. Göz yaşları tişörtümü ıslattı. Yüzüne bulaşan boyaları umursamadan bana sarılmaya devam etti. "Çok özür dilerim."

"Tess, özür dilemeyi keser misin? "

Continue Reading

You'll Also Like

YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

166K 15.9K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
1.1M 56.6K 68
--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini yabancı bir evrende bulur. Kafasındaki bi...
380K 12K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
44.1K 6.1K 107
TAMAMLANDI✓ Capital Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden dahi bir omega olan Xu Xinghe, mezuniyetinden bir yıl sonra yapay zeka dehası taraf...