cipa | larry ✓

By winterflowerkth

188K 17.2K 30.8K

"o giderse ölürüm baba! onu götürme..." hıçkırıklarının arasında babasının önünde çökerek yalvardı. bu hali k... More

red lips
i'm a man
anything could happen
battlefield
too close
counting stars
breakaway
so cold
never been hurt
blood on my name
eyes on fire
bloodstream
let her go
give me love
madhouse
don't let me go
glory and gore
king and the lionheart
make everything louder
lego house
explosions
burning desire
buzzcut season
everybody wants the rule
another love
yellow flicker beat
stop crying your heart out
recovery
love death birth
centuries
your love
beating heart
harry
the monster
west coast
haunted
seven nation army
tennis court
wait for a minute
love me like you do
wrong
holy ground
story of my life
i put a spell on you
you and i
bad things
here comes the rain again
something's gotta give
misty mountain
ordinary world
kiss me slowly
final
özel bölüm

without a world

2.8K 272 335
By winterflowerkth

Onun peşinden gitmeliydim. Bu halde benden uzaklaşmasına izin veremezdim.

Sözlerinin şaşkınlığını üstümden attığım an bende koşmaya başladım. Ta ki bir çift el beni arkamdan yakalayana dek.

"Gitme Louis."

Gözyaşlarım oldukları yeri terk edip yanaklarımı ıslatırken Ben görüş alanıma girdi.

"Bırak gitsin."

Kendini ne sanıyordu? Ahmak! Tam bir ahmak!

"Benden uzak dur! Her şeyi mahvettin! Senden nefret ediyorum..."

Hızla nefes alıp verirken Ben'in gözlerindeki hayal kırıklığı bana yeniden Harry'i anımsattı. Onun yanına gitmeliydim. Bacaklarım ileri doğru hareket ettiğinde yeniden beni durdurdu.

"Şimdi onun etrafında olma. Sakinleşmesi için ona zaman tanı."

Ah şimdi de beni ve ilişkimi düşünüyordu(!) Önce kır sonra parçaları yapıştırmaya çalış...

"Senin yüzünden! Acınası hayatına devam etmek yerine onun mutsuzluğu için uğraştın!"

Ellerimi göğsüne sertçe vurup tüm kinimi ona kusmaya başladım. Buna artık katlanamıyorum... Onların tüm bu aile içi savaşlarından en çok etkilenen Harry ve o şimdi bana da güvenmiyor. Elimden ne gelebilirdi ki?

"Midemi bulandırıyorsunuz." diye tısladım onun gözlerinin içine bakarak.

Fiziksel acı hissetmiyordu ancak o da Harry'nin hissettiklerini anlamalıydı.

"Benden nefret etmiyorsun."

"Acınacak haldesin."

Hala ona tüm hırsımla meydan okuyordum. Kıkırdadı. Bu beni daha çok öfkelendiriyordu.

"Bu yüzden benden nefret etmiyorsun. Bana acıyorsun. Tıpkı ona acıdığın gibi."

Elini göğsümün ortasına yerleştirdi ve yüzüme eğildi.

"Merhameti aşk sanıyorsun, yazık."

Elini tutup sertçe ittim. Onun yanında daha fazla kalamazdım. Suçluluk hissetmeye başlamıştım. Son bir kez ona çatık kaşlarımla sert bir bakış attım.

"Acıdığım herkese aşık olsaydım senden tiksinmezdim. Asıl sana yazık Ben. İlk başlarda senden cidden hoşlanmıştım. Ama şimdi senin de onlardan bir farkın olmadığını gördüm."

Kendimden beklemediğim kadar cesur konuşuyordum. Geçen sene futbol takımındakiler beni aralarına alıp Paula'nın kütüphanedeki uygunsuz hareketinden kaçmamla eğlenirken yapmak istediğim şey tam olarak buydu. Cesur olmak.

Harry'nin nereye gitmiş olabileceği sorusu yeniden başıma ağrı saplarken Ben'in yanından geçip yürümeye başladım.

"Benden nefret etmek mi istiyorsun? Tamam. Bunu yapabilirsin. Ama kendi iyiliğini düşünmek zorundasın Louis!"

Birden adımlarımı durdurup arkama döndüm. O da yürümeyi kesip bana beklentiyle baktı.

"Senden nefret etmek istemiyorum Ben. Nefret ediyorum! Şimdi beni rahat bırak! Benim iyiliğim beni ilgilendirir."

Kaşları alayla kıvrıldı. Tek elini beline yerleştirmiş diğerini pekala dercesine havada sallamıştı.

"İyi. Git onu bul ve cinnet geçirip seni öldürmesine izin ver."

Yeniden yoluma döndüm.

"Aynen öyle yapacağım." dedim hızlı adımlarla yürürken.

Peşimden geldiğini hissedebiliyordum.

"İyi!"

"İyi!"

Hastaneden çıkıp üç sokak ilerideki kampüs binasına yürürken hala peşimdeydi. Derin bir nefes alıp ona dönmeden bağırmaya başladım.

"Beni takip etmeyi bırak!"

"Benim nereye gittiğim beni ilgilendirir."

Vay canına. Bana benim sözlerimle karşılık veriyordu. Hodri meydan!

"Onun cidden yurda geri döndüğüne inanıyor musun tatlı kurabiyem?"

Tatlı kurabiyem kısmını bir süre kafamdan attığımda Harry'nin yurda dönmemiş olma ihtimalini düşündüm.

Ayaklarım yürümeyi kesti ve ona döndü.

"Nereye gideceğini tahmin edebiliyormuş gibi konuşuyorsun."

Kocaman keyifli ve alaylı bir kahkaha attı. Bundan zevk almasından nefret ediyordum.

"Hiç kimse." dedi bana yaklaşırken.

"Onu benden iyi tanıyamaz sevgilim. Hiç kimse."

Göz kırptı ve iki parmağını sıkıştırarak yanağımdan makas aldı. Kendimi dizginlemeye çalışırken yeni bir derin nefes seremonisi daha gelmişti.

"Nerede?"

Güldü. Yeniden ve yeniden benimle eğleniyordu.

"Tabiki söylerim."

Beklentiyle ve muhtemelen boş gözlerle ona bakıyordum. Ah nasıl unuttum? Şimdi şartını söyleyeceği kısımdaydık.

"Tabiki söylerim ama..." dedim onun taklidini yaparak.

İşte yine gülüyordu.

"Çok sevimlisin." diye mırıldandı kocaman hayran budalası gülümsemesiyle.

Kaşlarım çatıldığında kendini toparlayıp yeniden alaylı ifadesine bürünmüştü. İltifatını düşünmek için uygun bir zaman değildi zaten.

"Tabiki söylerim ama sen bugün onun yanına gitmeyeceksin."

Hah. Evet kesinlikle benimle oyun oynuyor. Harry yanımızdan ayrıldığından beri beni oyalayıp peşinden gitmemi engelledi. İşte şimdi de şartlar başladı. O güvenilmez biri.

"Sana neden inandıysam?"

Kafamı sıkıntıyla sallarken arkamı dönüp yürümeye devam ettim.

"Tamam söyleyeceğim."

Elini kolumda hissettiğim an durdum.

"Styles Aile Şatosu ve Mezarlığı'nda. Evet. Muhtemelen sen bugün oraya gidersen yanına bunu da eklemek zorunda kalacağız."

Ben'in iğneleyeci, sinir bozucu esprisini bir kenara atınca gözlerim büyüdü. Harry oraya asla kendi isteğiyle gitmez. Buradan, Ben'in benimle alay ettiğini anlamış oldum.

"Anlamadın mı Louis?"

"Tabiki anladım. Ve ne yazık ki inanmadım."

Yüzüne alaylı bir dehşete düşmüş ifadesi yerleştirdi.

Harry... Onun karşısına çıksam ne anlatacaktım ki zaten? Tüm bunların yalan olduğunu mu? Maalesef ortadaki tek yalan yıllardır Harry'den saklanan gerçek. Ve benim de buna alet olmam. Tanrım... Hiç öğrenmemiş olmayı dilerdim.

"O bir kaçık. Onu tanımıyorsun Louis. Amcam onun çocukluğunu oraya kilitlediği için, tüm insanlığa kin tutarken, ne zaman duygusal çöküş yaşasa kendini oraya kapatıyor."

Bir adım yaklaştı ve işaret parmağını bana doğrulttu.

"Sana göre hepimiz kötüyüz ve o zavallı olan. Ama öyle değil Louis. Yaşadığı her şeyi hak ediyor."

Onu daha fazla dinlemeyecektim. Elimi kaldırdım. Bu, sanki canını yakacakmış gibi onun suratına indirdiğimde daha rahat hissediyordum. Sinirlenmişti. Öfkesi yeşil gözlerinin ta derinlerinden parlıyordu. Kolumu sertçe tutup beni kendine çekti.

"İyi. Seni ona götüreceğim. Ve o manyağın seni öldürmesini izleyeceğim."

Meydan okurcasına gözlerimi ona diktim.

"O bunu asla yapmaz. İstersen bu konu hakkında hanginizin daha yetenekli olduğunu tartışalım."

Onun bana saldırdığı zamandan bahsediyordum ve o bunu anlamıştı.

Kolumu yavaşça bırakıp ellerini havaya kaldırdı.

"Pekala. Hadi onun seni cesur çocuk Chop'la yakaladığı zaman sana yaptıklarından bahsedelim."

Anılar gözlerimi yakmıştı. Keyifle gülümsedi ve kollarını göğsünde birleştirip ağırlığını tek ayağının üstüne verdi. Konuşma uzayacak gibi görünüyordu.

"Söylesene sevgili Louis, omzundaki yara, iz bıraktı mı? Yada dur. Hadi bana acının nasıl hissettirdiğini anlat. Bunu en iyi sen bilirsin."

Harry'nin sinirliyken gözünün hiçbir şey görmediğini en iyi ben biliyordum. Kendi cesaretime şaşırdım. Sanırım uzun zamandır benim dışımdaki herkese öfkelenip saldırdığı için bana yapabileceklerini unuttum. O kadar aptalım ki... Ağlamaya başladım. Oyuncağını kaybetmiş bir çocuk gibi ağlıyordum. Onu kaybettiğim ve bir daha göremeyeceğim hissi birden kalbimi sızlatmıştı. Bulanık görüş alanımdan Ben'in endişeli bakışlarını görebiliyordum.

"Ben sadece... Bu aptal aile trajedisine burnumu sokmak istemedim." diye bağırdım tüm birikmiş duygularım patlarken.

Arkamı döndüm. Elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken hızlı adımlarla yürüyordum. Güvendiği tek kişi bendim ve artık bana olan inancı da bitmişti. Onu hayal kırıklığına uğrattım. Onun masum kalbi benim yüzümden parçalara ayrıldı ve ben şimdi onu nasıl geri kazanacağımı bilmiyordum.

"Seni kampüse bırakmama izin ver. Bu halde yürüyemezsin."

Umrumda değildi. Ona ve lanet arabasına ihtiyacım yoktu...

Aniden başıma saplanan ağrıyla dengemi kaybedip yere yığıldım. Bilincim kapanırken son gördüğüm şey Ben'in telaşlı suratıydı.

*****

Gözlerimi kırpıştırarak aralamaya çalıştım. Bayılmış mıydım? Başım hala ağrıyordu... Yattığım yerde güçlükle doğrulup etrafıma bakındım.

Harry'nin yatağındaydım. Başımı sağa çevirip odanın karşısındaki kendi yatağıma baktığımda Ben'i görmüştüm. Benim yatağıma yatmış telefonuyla ilgileniyordu.

"Heey... Uyanmışsın."

"Senin burada ne işin var?"

Hızla yataktan kalktım. Onu kovma planlarım başımın dönmesiyle ertelenmişti. Elimi alnıma koyup gözlerimi kapattım ve etrafımda dönen duvarların durmasını bekledim.

"Bayıldın. Ani hareketler yapma. Karnının aç olabileceğini düşündüğüm için sana sosisli sandviç aldım. Umarım sosis seviyorsundur?"

"Git buradan."

Gözlerimi araladığımda tam karşımdaydı. Onu terslemelerimden sıkılmış olmalı ki derin bir nefes alıp başını arkaya attı.

"Sana yardım etmeye çalışıyorum."

Onun hadsizlikleri yüzünden Harry'i kaybettim. Ah evet. Kesinlikle çok yardımcı oluyordu.

"Harry gitti." dedim boğuk bir sesle, birden boğazımda yumru oluştuğu için.

İşte gözlerim yeniden doluyordu.

"Canım yanıyor Ben. Anlamıyor musun? Ne kadar üzgün olduğumu görmüyor musun? Beni rahat bırak artık."

Kaşları çatıldı. Dudakları konuşmak için aralanmış ancak ses çıkarmamıştı. Elini yeni bir temas için bana uzanırken geri çekildim.

"Sadece... git." diye mırıldandım bakışlarımı ondan kaçırırken.

"Özür dilerim Louis. O gün sana bu yaptığım şey için pişman olacağımı söyledim."

Elimi hışımla saçlarımın arasından geçirip geriye ittim.

"Konu sadece bu değil! Her zaman küstah davranıyorsun. Ona daha fazla zarar verme!"

Başını yere eğdi ve ellerini arkasında birleştirdi. Küçük, suçlu bir çocuktan farksızdı. Saçları bana bir kez daha Harry'i anımsatmıştı.

"Ben sadece..."

Kaşlarımı havaya kaldırmış bitirmesini bekliyordum.

"Sen sadece ne?"

Gözlerini benimkilerle buluşturup bir süre beni izledi.

"Onu kıskandım. Ve ona kızdım. Senin ona yaptığın şey çok farklı. Değer. Şefkat... Ve o hala hayatından şikayet edecek kadar hastalık hastası. Sana sahip olsaydım hiçbir sebepten dolayı seni bırakıp gitmezdim Louis..."

Onu hiç bu kadar ciddi görmemiştim. Cümlelerinin içinde en ufak bir alay kullanmadan sessizce konuşuyordu. Söyledikleri beni çaresizliğe sürükledi. O da tıpkı Harry gibiydi.

"Bunun adı aşk Ben. Sende sahip olabilirsin. Başka bir erkekte veya kızda, aradağın şeyi bulabilirsin."

İçinde bulunduğum durumdan fazlasıyla sıkılmış ve tek ayağımla ritim tutuyordum.

"Kendime başka bir Louis mi bulmalıyım?"

Alnım şaşkınlıkla kırıştı. Bir an için ne cevap vereceğimi bulamamıştım.

"Sana değer veren, seni gerçekten seven birini bulmalısın." dedim toparlayarak.

"O halde sen beni sevene kadar kendime başka bir Louis bulmalıyım."

Ah evet mutlaka Harry ile kardeşti. Göz kırptı. Yatağa gelişigüzel fırlatılmış siyah deri ceketi parmağına takıp omzundan sallandırırken yeniden bana dönüp gülümseyerek öpücük yolladı.

*****

Ben'in iddiasında şansımı denemek istediğim için sabah erkenden uyanmış ve Styles Aile Şatosu'na(!) gelmiştim. Bahçeyi kapatan büyük demir kapının önünde durdum ve güvenliklerin yaklaşmasını izledim. İri yapılı dazlak bir adam demir parmaklıkların arkasında bir hayli sıkkın ifadesiyle bana baktı.

"Harry Styles evde mi?"

Gözlerini devirdi.

"Maalesef... Yani şey... Evet Bay Styles evde."

Boğazımı temizledim. İçeri alması için, Tanrı'ya dua ettikten sonra yüzüme şirin bir gülümseme yerleştirdim.

"Ben Louis Tomlinson. Acaba onu görebilmem mümkün mü?"

Adamın kaşları çatıldı ve bir süre sonra gözleri heyecanla parladı.

"Adını sayıklayıp durduğu Louis Tomlinson sen misin?"

Sanırım o ben oluyordum. Başımla onayladım.

"Ne yazık ki içeri kimseyi alamıyorum."

Bir anda büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Sonra adam kapının kilidini yavaşça çevirdi.

"Ama Bay Styles daha fazla adını sayıklayarak bağırır ve etrafı yıkarsa zaten onu kontrol altına alamadığım için kovulacağım. Yani ne fark eder ki?"

Kapıyı açıp girmem için bekledi. Ah onu kesinlikle, daha önce beni buradan yaka paça atan güvenliklerden daha çok sevmiştim.

Bahçede koşarak ev kapısına ulaştım. Büyük kapı aralıktı. İçeri girdim ve etrafta koşuşturan hizmetçilerin umursamaz bakışları arasından merdivenleri tırmandım. Harry'nin sesi müzik odasından geliyordu. Tanrım. Onun sesini duymak içimi rahatlatmıştı. Ben'in, tahmininde yanılmamış olması canımı sıksa da onu bulduğum için mutluydum.

Harry'nin, kelimelerini seçemediğim haykırışları piyano sesiyle kesilmişti. Odanın kapısını yavaşça itip içeri girdim. Boş odanın ortasındaki beyaz piyano hala oradaydı. Ancak duvarlardaki dev aile resimleri parçalanmıştı. Harry dekorasyonda değişiklik yapmış olmalıydı.

Müzik kesildi ve Harry birden arkasını döndü. Gözleri dönmüştü. Çok öfkeli ve kendini kaybetmiş gibi görünüyordu.

"Yine mi sen? Bu kez seni öldürmeyeceğim çünkü bundan sıkıldım! Her ölüşünde başında ağlamaktan sıkıldım anladın mı Louis? Şimdi kaybol!"

Elimi havaya kaldırıp temkinli bir adım attım.

"Sakin ol Harry... İlaçlarını almayı unutmuş olmalısın. O yüzden böyle hissediyorsun."

Koşmaya başladı. Beni yakalayıp elini boğazıma doladı ve piyanoya doğru fırlattı. Gücünü son raddesine kadar kullanmış gibiydi ve buna ilk kez şahit oluyordum. Canım yanmıştı. Yeniden bana yaklaştı. Sırtım piyanonun tuşlarında trajik bir ses çıkardıktan sonra doğruldum.

"Ne hissettiğimi nereden bilebilirsin ki?" diye bağırdı yeniden ellerini boğazıma sararken.

"Seni lanet hayal! Defol git! Çık beynimden!"

Başım onun itişleriyle birkaç kez payonun tuşlarına çarptı. Beni hayal sanıyor olması bir kat daha içimi acıtmıştı. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken nefes almakta zorlanıyordum.

"Ben gerçeğim... Yüzümdeki yaralara bak Harry... Bunu bana Ben yapmıştı..."

Gözleri irice açıldı ve hızla kendini geri çekti. Boğazımdaki elleri çözülünce derin nefesler almaya başladım. Böylesi daha iyi.

"Louis..." diye mırıldandı sessizce.

Yüzündeki hüzün yavaşça yeniden öfkeye dönüştü.

"Bana yalan söyledin!"

Continue Reading

You'll Also Like

31.7K 2.1K 26
ünlü idol kim seokjin ve ondan daha ünlü olan kim taehyung ve jeon jungkook. bir kuliste en fazla ne yapabilirlerdi ki? #taejin 1. 27/09/22 #jinkook...
391K 36K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
204K 21.4K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
20.4K 1.2K 27
Bir insan iki kişiyi sevemez mi? #1jinkook