ruins /jungkook

By byarisa

420K 29.8K 12.1K

Sonrasında onu kurtarmaya bu kadar şükredeceğimi hiç tahmin etmemiştim. ByArisa More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm

12.Bölüm

11.7K 818 360
By byarisa

"Kızlaaar."

Jessie'nin keyifli sesini duyduğum da gülümsedim ve iki saattir hunharca dişlerimle parçaladığım pipetten uzaklaştım. Hae Won, hamburgerinden büyük bir ısırık aldı ve sandalyeye keyifli bir şekilde oturdu.

"Bomba bir haberim var." Dedi ve uzun saçlarını derin bir nefes alıp, arkaya attı. Yüzümdeki heyecanlı ifadeye bakarken sonunda soluklanıp, anlatabilmişti.

"Canınız arkadaşınız tekrar voleybol takımına girdi bunu geçiyorum. Kuzenimin doğum günü partisini ben düzenleyeceğim! Tüm akşam eğleneceğiz." Dediğinde ifadesiz bakışlarımı bir süre üstünde tuttum.

"Sınav haftasında mı?" Dediğimde gülümsemesi yüzünde solmuştu. Hae Won iç geçirerek saçlarını çekiştirdiğinde bende iç çektim ve elimi çeneme yasladım.

"Ay bu ne bir depresyonlar bir depresyonlar. Böyle mi öğretti anne aslan size?" Diye cırladığında kulaklarımı kapattım. Cırtlak kız sesinden nefret ediyordum. Jessie, ikimizden de beklediği tepkiyi alamayınca yüzünde tekrar heyecanlı bir gülümseme belirdi. Biz buna 'ikna etme gülümsemesi' diyorduk. Olduğu yerde hareketleri ve çeneme yasladığım elimi ve Hae Won'un elini çekip sıkıca tuttu.

"Bakın. Bir süredir modunuz düşük zaten. İyi gelir hem sınavlardan önce ha?"

Hae Won düşünürcesine kaşlarını çattığında ben de burnumu kırıştırdım.

"Çok güzel tamam oldu!"

Jessie sevinçle çığlık attığında gülümsedim.

+

"Hoşgeldin." Annemin mutlu sesine aldırmadan patlamış mısırı ağzıma attım ve dolmuş gözlerimle ekrana bakmaya devam ettim. Tamam, oldukça klişe bir konusu vardı. Oğlan kanserdi ve sevdiği kızdan kalan üç ayını birlikte geçirmelerini rica etmişti, kız zoraki kabul etmişti ve şu an oğlanın öldüğü, kızın ise oğlanı sevdiğini yeni anladığı kısımdaydık.

"Gerizekalı!" Dedim ekrandaki kadın oyuncuya ve histerik bir şekilde iç geçirdim. Yan tarafımdaki tekli koltukta tanıdık silüeti görünce gerginlikle yutkundum ve bordo pikeyi üstümden yavaşça kaldırdım.

"Yeşil elbiseydi değil mi, Jungkook?"

Jungkook gülümsedi ve başını salladı.

"Ah, Yung'a yakışacağını biliyordum. Onun için dikmiştim zaten." Annemin sonlara doğru kısılan sesinden merdivenleri çıktığını anlamıştım.

Jungkook'un bakışlarını üstümde hissettiğimde bakışlarımı diğer tarafımda hiç de ilgimi çekmeyen kedi tablosuna yönelttim. Güm güm atan kalp atışlarımın daha da hızlanmasını istemiyordum çünkü.

"Terliksi hayvan?" Sorgulayıcı sesini duyduğumda pişmanlıkla gözlerimi yumdum. Adam diye övdüğümüz Yoongi madam çıkmıştı.

"Onu Jimin'e dedik-" diye birden ona döndüğümde kaşlarını çatarak sözümü kesti.

"Eşek boku." Dediğinde iç geçirdim. Hepsini mi söylemişti yani. Hatta direk ss alıp kendi gruplarına bile atmıştır diye düşündüm. Keşke Yoongi'yi dövebilseydim.

"Ya onu da Jimi-"

"Bezelye pipili ?" Diye yeniden lafımı böldüğüm nefesim tıkanmıştı.

"O sanaydı işte." Diye mırıldandım ve bakışlarımı kaçırdım.

"Birinci elden tecrübe etmiş gibisiniz." Deyip alaylı bir şekilde güldüğünde içimden kızardığımı hissettim fakat bunu dışa vurmamaya çalışıyordum. Bakışlarım bir anda ona döndü ve gözlerimi kıstım.

"Uzak dursana sen benden."

"Bum'u neden kıskanıyorsun?" Dedi ve gözleri şüpheyle kısıldı.

"Kim demiş ki napmış kim?" Dediğimde iç geçirdi. Şu çocuğun karşısında pire kadar küçülmüştüm herhalde. Başka insanlara kendimi bu kadar ezdirmezken, cevap verirken karşımda şu biçimsiz silüet olduğunda heyecanlanıyordum, alfabeyi unutuyordum. Ve çoğu kızın üstünde bu etkisi olduğunu görmek beni onun gözünde sıradan yapıyordu.

Annem, elinde elbise paketiyle geldiğinde Jungkook ellerini  dizlerine vurdu ve gülümseyerek kalktı.

"Teşekkürler, Rae teyze."

"Annene selam söyle." Dedi ve Jungkook'un yanağından öptükten sonra gülümsedi. Jungkook'un kapıdan çıkmasını izlerken pikeyi iyice üstüme çektim ve televizyona geri dönüp, suratımı asarak ve duygu belirtisi göstermeden izlemeye başladım.

+

"Mü-kem-mel oldu." Hae Won ellerini çırpıştırarak yerinde sevinçle hopladığında kendimi yorgunca kuru yeşil kadife koltuğa attım ve inledim.

"Alt üstü balonları şişirdin." Diye mırıldandığımda dilini çıkartmıştı. Jessie, Hae'nin şişirdiği balonları asarken gülümsedi. Hayır yani bir kafe falan tutabilirdik ama Jessie her şeyi kendi elinden halletmeyi sevdiğinden bize bu mekanı hazırlatmıştı. Eğlenmeye pek bir enerjim kaldığı söylenemezdi çünkü koskoca mekanı temizlemiştim. Parkeyi Jungkook'un yüzü olarak düşününce viladayla resmen parkeyi çizmiştim ama güzel görünüyordu.

Jessie her şeyin tamam olduğuna kadar verince kendini yere bıraktı ve derin bir nefes aldı.

"Partide bir oğlan bulacağım ve aptal kuzenini unutacağım." Diye hırsla söylendiğinde baş parmağımı onaylar şekilde kaldırdım.

Jessie kol saatine baktıktan sonra yemek bölümüne giden Hae Won'u çekti ve kapının önüne dikti. Koltukta doğruldum ve temizlik eldivenlerini vs. Üstümden çıkarıp, lavaboda bir çırpıda bordo elbiseyi giydim.

Hae Won, konukları ıçeri geçirirken; Jessie müziği yeniden kontrol ediyordu. Kadife koltuğa geri oturdum ve ellerimi koltukta sürtüp, ayağımın  ucundaki birkaç balona hafif tekmeler savurdum. Bugün yaşam enerjimin tamamiyle çekildiğini hissediyordum. Kalbim kırılmıştı ama ufak ve pek de zedeleyici olmayan şeyler yüzündendi. Pekala, sevdiğim çocuğun açık açık benden uzak duracağını belirtmesi, beni önemsemediğini söylemesi ve başka biriyle olması, onu en çok benim hak ettiğimi düşünmem...Ah, pek de ufak değillermiş.

"Wow. İnanılmaz gözüküyorsun." Tanıdık yumuşak sesi duyunca başımı kaldırdım ve gerilmiş kaşlarımı eski haline sokup, içten bir gülümseme sundum.

Tek kulağına taktığı küpesi, siyah kazağı ve bacaklarını saran siyah pantolonu, beyaz ceketiyle oldukça iyi görünüyordu. Saçlarını zengin varisler gibi sağ tarafa doğru taramış ve spreylemişti. Canlı yüzünden de bakımlı olduğunu anlamıştım. Zaten Kyul'un varis olduğuna dair falan dedikodular vardı fakat pek ilgimi çekmiyordu. Koltukta yanıma oturduğunda duruşumu ona çevirmeden konuştum.

"Sen de iyisin." Dediğimde gülümsemişti.

Pencereye yansıyan gök gürülütüsüyle yerimde sıçradığımda omzuma atılan kolla gerildiğimi hissettim. Parfüm kokusu hoştu. Erkeklerle bu kadar yakın temas kurmayan biri olarak ve ergen birey olarak heyecanlanmam normaldi fakat bir süre sonra midem kasılmaya başlamıştı. Kyul, omzumdaki kolunu rahatça koltuğa yaslayıp, sohbet konusu açmaya çalıştığında, masanın üstündeki yiyecekler daha cazip gelmeye başlamıştı.

Önümüzde kuzeniyle konuşan Jessie'ye ve misafirlere 'hoşgeldiniz' diyen Hae'ye beni takmadıklarını görmemle biraz bozulmuştum. İç çektim ve Kyul'a gülümseyip, dinliyormuş gibi yapmaya devam ettim. Bu sırada önümde beliren kahverengi cat'lerle alt dudağımı dişledim ve bakışlarımı yavaş yavaş yukarı çıkardım.

Taehyung, Jessie'nin kuzeninin yanında gülümseyerek duruyordu ve Jessie, nutku tutulmuş bir şekilde bakıyordu.

"Taehyung, zaten tanıyor olmalısın. Saksafon kursundan arkadaşım, Yeon'un kuzeniymiş hem." Diye Taehyung'u tanıtan kuzenine gergince baktım. Jessie onaylar anlamda başını sallayıp, bakışlarını kaçırdığında Hae Won'un garip hareketler yaparak bana bakmasından sol köşede ellerini ceplerine atmış, duvara başını yaslamış bir şekilde bana bakan Jungkook'a kaydı gözlerim. Bunların burada ne işi vardı tanrı aşkına?! Jimin'in kapıdan giriş yapmasıyla Hae bir anda yemek bölümüne kaçarak kayboldu ve bizimkilerin teker teker girdiğini gördüm. Jessie'ye bakmaktan bana sıra gelmediği için mutluydum çünkü Taelerin yeni bir kavga çıkarmalarını istemiyordum.

Olduğum yerde rahatsızca gerindiğimde Kyul,omzuma atmış gibi görünen koltuktaki elini çekti. En azından anlayışlıydı. Jungkook'un bakışlarının üzerimden çekildiğini anlayınca rahat bir nefes aldım.

"Lavaboya gidip geliyorum." Diye sade bir açıklama yaptıktan sonra Hae'yi aramaya koyuldum. Şu an kurtlardan kaçan kuzu sürüsü gibi dağılmıştık.

Yemek masasına parmaklarımı yaslayıp,etrafıma bakındığım da Jungkook'un kaşlarını çatarak telefonla konuştuğunu gördüm. Yan gözle izlediğimi çaktırmamak için arada ağzıma çerez atıyordum. Telefonu ceketinin cebine koyup,hızla mekanın terasa çıkan merdivenlerine yöneldiğinde cebinden düşmek üzere olan beyaz kabı gördüm. Gözlerim irice açılırken, arkasından giden Taehyung'la tükürüğümde boğulacaktım. Böyle öğrenmesi daha iyi olmaz mıydı? Vazgeçirirdi belki. Etrafa bakındığım da bizimkilerden kimse olmadığını anlayınca oturduğum koltuğa baktım. Kyul, kapıdan çağıran arkadaşlarının yanına gidiyordu. Bunu fırsat bilerek merdivenlerden hızla çıktım ve Taeleri takip etmeye başladım.

Jungkook, beyaz maske kabından siyah ve yüzünü kapatan maskeyi çıkardı ve yüzüne takıp, ceketi bir köşeye attı. Ne ara getirdiğini anlamadığım spor çantasından kapüşonlu hırkayı ve el fenerini aldı. Kapüşonu başına geçirip, el fenerini yaktı.

Topuklularımı merdivenlerin köşesine sessizce koydum ve parmaklarımın ucunda onu takip etmeye başladım. Binanın çatı katına çıktığımızda artık çok az gelen müzik sesini dinlemeye başladım. Kapıyı açıp, terasa çıktığında kapı, havanın etkisiyle hızla kapanmadan tuttum ve kapıyı yavaşça açıp, etrafı kontrol ederek kapattım.  Duvarın arkasına geçip, ne yapacağını izlemeye başladım.

Uzun saçlarım ve elbisemin eteği rüzgarla ve yağmurla hızla savrulurken gözlerimi kıstım. Jungkook, karşısındaki iri adamla bir şeyler konuşuyordu ama duyamıyordum. Jungkook'un arkasında beliren maskeli kişilerle nefesimi tuttum.

Soğuk, bütün hücrelerime teker teker işlerken genzimin yandığını hissettim.  Jungkookla beraber arkasındakiler maskelerini çıkardığında gözlerim şokla irice açılmıştı. Nefesim, boğazımı terkedip, şiddetli rüzgâra karıştı.

Yoongi, Jimin, Namjoon... Hepsi teker teker maskelerini çıkardılar.

Tuttuğum nefesimi bıraktığım anda, duvara yasladığım parmaklarım karıncalandı ve görüş alanımda olan çocuklar yavaş yavaş karardı. Burnumda ve ağzımda hissettiğim baskıyla çırpınıp, sesimi çıkaramadım bile.

"İyi uykular, prenses."

Continue Reading

You'll Also Like

60.2K 3.8K 35
Kötü günler geride kalmış, atlatılan onca şeyin ardından derin bir nefes vermişlerdi. Bu sefer çok daha güvende, çok daha huzurlu hissediyorlardı. Ge...
732K 46.8K 51
"Bertha," dedi nefesini dışarıya vererek. "Aklım fikrim sende, senin bana ne zaman geleceğin de, seni ne zaman göreceğim de, beni görür görmez ne diy...
209K 12.7K 37
(Küfür ve erotik içerikler vardır. Rahatsız olacaklar okumasın!) Asıl işleri araba hırsızlığı olan ve birbirleri arasında kıyasıya rekabet yaşayan ik...
136K 8.4K 25
yoojin.kim_: Ya sen en mükemmel arkadaşsın biliyorsun değil mi?😘☺️ ...... pjm95: Evet. Sende öyle... En mükemmel arkadaş...🙂 *KİTAP YETİŞKİN İÇER...