Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 21

16.3K 921 66
By whysoserious46

Claire

Havluyu saçıma sardığım sırada Teresa'nın mesajı telefonumu titretti. Odaya girmesini beklediysem de gelmedi onun yerine bir mesaj daha geldi. Önceki gün Tom'un acımasız antrenmanı yüzünden yatağımı zar zor bulmuş üzerime sinen iğrenç kokuyla birlikte uyuya kalmıştım. Ardından bir tane daha mesaj gelince iç geçirip telefonu elime aldım.

Umarım hala uyumuyorsundur. Rahatsız etmek istemem.

Aslında umurumda değil artık uyan!

Çatı katının anahtarını aldım.

Göstermek için ne kadar sabırsızlandığımı tahmin edemezsin!!!!! :)

Aslında cevaplamadığım halde mesajlarının ardı ardına gelmesinden kabaca bir tahminde bulunabiliyordum. Aynadaki yansımamda yüzümdeki aptal gülümsemeyi fark edince telefonu yatağın üzerine fırlattım. O anda bir mesaj daha geldi. Teresa'nın ısrarlı mesajlarını arkamda bırakarak dolabıma doğru yürüdüm. Havluyu sesi bastırır umuduyla telefonun üzerine fırlatsam da ardından gelen bir mesaj bana pek işe yarar bir yöntem olmadığını gösterdi.

Üzerimi giyindikten sonra tekrardan telefonu aldım. Terasa'dan üç yeni mesaj vardı.

Kahvaltı için Ahşap Ev'e gidebiliriz.

Ya da sana bir şeyler getirebilirim.

Öldün mü? Mesaj atmaktan vazgeçtiğini düşündüğüm anda bir mesaj daha geldi.

Sadece bir şey yazarsan ölmediğini bileceğim.

Ethan'ı görmek istediğimi sanmıyordum. Ahşap Ev'de büyük ihtimalle hem o hem de Tom olacaktı. Tom'un bana dünkü bakışını zihnimden uzaklaştıramıyordum. Bana güvenmediğini biliyordum -en azından şüpheleniyordum ama- bunun yüzüme vurulması gerçeği daha kırıcı bir hale getirmişti.

İhtiyacım olan şey sanırım biraz temiz havaydı. Yemek ya da suçlayıcı sohbetler değil. Bir mesaj daha gelince telefonu tamamen sessize aldım. Teresa'nın teklifini kabul ettiğimde bu konuda bu kadar hevesli olacağını düşünmemiştim. Ellerimin ısınmaya başladığını hissediyordum. Gerçekten bir şeyleri yakmadan önce dışarı çıkmalıydım.

Koridora çıktığımda Ethan'ı gördüm. Kapıyı kapatıp geri dönmek için artık çok geçti. Yanındaki Tom'la birlikte geldiğimi görmüşlerdi. Bu kadar kötü bir tesadüf olamazdı.

"Claire!" Teresa'nın adımı seslenen sesi arkamdan geliyordu. Chris'in odasının önünde Chris'in ikiz kardeşi Christina'yla beraberdi. Saçlarının rengi solmuş gibi duruyorduysa da hala çok güzeldi. Teresa bana doğru yürüdü. Şükürler olsun ki beni Ethan'ın yanına gitmekten kurtarmıştı. Elindeki anahtarı bana doğru salladı. İşin açığı anahtar konseptinden haberdar olduklarını görmek bile beni duygulandırmıştı. Ethan'ın ensemde hissettiğim bakışlarını yoksayarak gülümsemeye çalıştım. Elimden tuttu ve beni koridorun sonuna doğru sürüklemeye başladı. Christina bir bana bir de Ethan'a baktıktan sonra bakışlarını kardeşinde sabitledi. Teresa ikisinin arasından bizi geçirerek bir kapının önünde durdu.

(Sizi hiç Christina görselleriyle spamlamadığımı fark ettim. Sevgiler ben.)

"Yaşadığına dair bir emare göndersen arada çok iyi olurdu. " dedi anahtarı deliğine yerleştirirken. Kapı yukarı çıkan metal merdivenlere açılıyordu. Teresa önden gitmemi bekledikten sonra beni takip etti. "Yani, telefonu sana o yüzden verdik. "

Teresa yanımda durdu, boş oda hakkında bir şey söylememi bekliyor gibiydi. 

Çatı katı oval bir şekildeydi dört tane mermer kaplı yuvarlak kolondan başka hiçbir şey yoktu içeride. Çatısı ve bütün duvarları pencerelerle kaplıydı. İçeri doğru ilerledikçe dördüncü ve en büyük kolunun aslında bir oda olduğunu fark ettim. Odanın tam ortasındaydı ve oda olduğunu sadece bakır renkli kapı kolundan dolayı anlamıştım.

"Orası banyo." dedi Teresa yanıma gelirken. Sonra kapıya uzandı, kapı tamamen odanın yuvarlak duvarlarıyla bütünleşmişti sanki duvarı açıyor gibiydi. Çatısı hala camdandı. Teresa hafifçe güldü. " Burası sonradan yapıldı o yüzden yeri biraz ilginç bir yerde. Ve evet- çatısı camdan. " Sadece banyodan bahsettiğini anlamam biraz zaman almıştı.

"Çok güzel. " dedim banyodan çıkan Teresa'yı takip ettiğim sırada. "Gerçekten çok güzelmiş. Burası neden boş? " diye sordum pencerelerin kenarına gidip şehir manzarasını hayranlıkla izlerken. Teresa arkamda kaldı. 

"İlk önceleri Ethan burayı atölye olarak kullanıyordu. Sonra partileri burada düzenlemeye başladık. Sonra- " Boğazını temizledi. İkisi de oldukça anlaşılabilirdi. Neden vazgeçmişlerdi acaba? Demir Saray'dan daha iyi bir mekan olduğu kesindi. Gecelerş Cam Bina da parlamaya başlayınca nefes kesici bir manzara olurdu.  

Eli yarı bilinçsiz bir şekilde boynuna gitti, bir anda duraksayan Teresa'nın. Gözlerimi kırpıştırdım. Nedenini tahmin edebiliyordum ama ne söyleyeceğimi bulamayarak sadece ona bakabildim.

Bir şey söylemeye çalıştıysam da dudaklarımdan hiçbir şey dökülememişti. Teresa gözlerini kaçırdı, yeşil elbisesinin tüllerini düzeltmeye başladı. Buranın ışığında insan dışı görünüyordu, altın takıları gözlerini ortaya çıkaran elbisesi- "Eh, yani nefret etmedin değil mi? Claire?"

"Evet. Oh, hayır. " Ellerimle ağzımı kapattım. "Affedersin. Dikkatim çok çabuk dağılıyor. " dedim elimi çaresizce ağzımdan çekerken. Şu noktada Teresa'nın bana neden katlandığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ki varlığıma tolere etmek bir şey, benimle aynı odayı paylaşmak tamamen başka bir şeydi. Nedenini sormak istiyordum- Yanlış anlardı. Evet, kesinlikle bunu istemediğimi düşünürdü. Ama neden? Neden? Neden beni yanında istiyordu?

Gerçekten umurunda mı?

Güzel soru. Gerçekten umursuyor muydum? Tom açıkça beni burada istemiyordu, Chris için varlığımla yokluğum arasındaki tek fark masada arada bir onun yerini işgal ediyor olmamdı. Ve Ethan-

Ethan ne yaptığını bilmez bir haldeydi. En başından beri belki böyleydi. Ben fark edemeyecek kadar kör ve yalnızdım belki de. 

Üzerimdeki bakışlarını hissetmiyor gibi davranmak her geçen gün daha zorlaşıyordu. Çok yakında olduğunda onu kafamın içinde duyabiliyordum. Parmaklarının beynime doğru sürünmeye çalıştığını hissedebiliyordum.

Ayrılalım demek kolaydı. Hatta ayrılmak da kolaydı. Birbirimizi yeteri kadar tanımıyorduk, birbirimize hiçbir ekstra yakınlık geliştirmemiştik. 

Aramızdaki bağ hariç. Aramızdaki bağ olmasa bunlardan hiçbiri olmayacaktı belki de. Ethan beni uçurumun dibinde bile bulmamış olacaktı. Ayrılığın en zor tarafı buydu, birbirimize bağlanmamıştık belki ama bir şekilde bağlıydık. Duygularımız, kalp atışlarımız.... Kendiminkini onunkinden ayıramazken onun hakkında ne hissettiğimi nasıl bilebilirdim? Ethan da benim kadar şaşkın durumda olmalıydı, o da hislerinden emin değildi muhakkak. Yürütemeyeceğimiz bir şeyi sürdürmenin anlamı yoktu. Özellikle de ikimiz de ne istediğimizi bilmezken. Beni burada isteyip istemediğini bile bilmiyordum artık. 

Ama Teresa. Teresa anlayamadığım bir yakıttan gücünü alıyordu. Amacını kestiremiyordum yine de beni burada isteyen en güçlü varlık onundu. Motivasyonunu anlayamasam da kapı dışarı edilmememin en büyük sebebi o olmalıydı. Yani, açıkçası pek de umurumda değildi ajandası. Beni yanında istiyordu. En azından nereden geldiğimi anlayana dek bu çatı katında kalma fikri çok da kötü değildi.

"Burayı dekore edecek birilerini bulacağım. " Biraz önce onu dinlemediğimi fark ettiyse de pek önemsememişti. Kollarını iki yana açtı. "Yani herhangi bir özel isteğin var mı?"

Başımı iki yana salladım. Özel isteğim olacak kadar hafızam yoktu. En sevdiğim renk yoktu. Mobilya tercihim ya da zevkim olmadığı gibi. Teresa sadece gülümsedi. "O zaman gidip bir şeyler yiyebiliriz. " dedi merdivenlere doğru neredeyse koşarak. Bu kızın yemeğe olan sevgisini bir türlü anlayamayacaktım.

Öğle yemeği için Ahşap Ev'e gittiğimizde Ethan, Tom ve ikizlerin zaten orada olduğunu gördük. Teresa bir süre başka bir yere gitmeyi teklif etse de arkadaşlarıyla oturmak istediği her halinden belliydi. Pek fazla ayrı bir şeyler yaptıklarını görmemiştim zaten. Boş olan iki sandalye vardı birisi Ethan'ın diğeri ise Christina'nın yanında. Tabi ki de Christina'yı seçtim. Tek sorun Tom'un tam karşısında olmamdı. İki gündür neredeyse kimseyle konuşmamıştım ama Tom'un karşısına oturmak rahatsız ediciydi. Yalnızca dün gece beni sürüklediği kısa olduğunu iddia ettiği antrenmanda onu görmüştüm. Belki de beni böyle cezalandırıyordu. Sonuçta her şeyin benim suçum olduğunu düşünüyordu.

Ona da hak vermek gerekiyordu aslında. Herkesin tüm bunların benimle alakalı olduğunu düşündüklerine emindim sadece Tom bunun gerçek kelimeler kullanarak ifade ettiğinden günah keçisi olmuştu. Sonuçta ben gelmeden önce kimsenin odasında insan kafası sallanmıyordu. Daha çok olmayan tehditleri büyütmeyi seviyorlardı. Gölgeler gibi.

Yalnızca Blake Dixon'ın geri kalanı ortaya çıkmıştı henüz. Chris son arayışları, doktorun bulunduğu yerleri, konuştuğu kişileri aktarıyordu Tom ve Ethan'a. Miles hala kudurmuş halde Ethan'ı şüpheli durumuna düşürecek bir şeyler arıyordu Chris'in anlattıklarına göre. Ama bir şeyi gözden kaçırıyordu bu konuda: Ethan iki omuz eklemini düzgünce birleştirebilecek anatomi bilgisinden ve en azından basit matress dikişlerinin gerektirdiği temel beceri düzeyinden yoksundu. 

Birisi önüme fırında makarna ve kıyma olan bir tabak bırakınca sıçradım. Ethan'ın gözleri direkt olarak bana kaydı. Gergin olduğumu hissedebildiğini bilsem de hiç o yönde bir belirti vermedi. Bir şey söylemesini beklediysem de gözleri hemen telefonuna çevrildi. Teresa başını Ethan'ın omzuna koyarak Ethan'ın telefonuna baktı. "Ne yapıyorsunuz?" dedi Tom diğer taraftan eğilerek.

"Sadece malzeme sipariş ediyorum. Tuval falan. " dedi Ethan, Teresa başını omzundan kaldırıp hayranlıkla yemeğini seyretmeye başlarken. Ethan'ın sesi de bir anda gerginleşmişti. Benim yüzümden olmalıydı. Başka masaya oturmalıydım.

"Tuval falan." diye taklidini yaptı Chris. "Güzel açıklama. " Ethan bütün nefesini irileşen burun deliklerinden dışarı bıraktı ve telefonunun masanın üzerine Chris'e doğru fırlattı. Chris, Ethan'ın aniden alev alan gözleri aksine hiçbir çatışma emaresi göstermiyordu. Sakince gözlerini telefonun üzerinden geçirdi. Aslında umursuyor gibi bile görünmüyordu. Savunmaya geçmesini gerektiren bir şey söylememişti. Christina kardeşinin önüne uzanıp telefonu Ethan'ın önüne doğru itti.

Tom ayağa kalkıp, Ethan'ın omzuna vurdu. " Hadi gidelim. " Ethan itiraz etmeden ayağa kalkıp Tom'u takip etti. Biraz sonra Chris de kardeşini burada bırakarak yanımızdan ayrıldı. Teresa bir yandan yemek yerken diğer taraftan Christina'ya çatı katına taşınma planlarımızı anlatmaya başladı.

Ethan

Yaklaşık iki saat kadar Tom'la birlikte seradaki murder boardumuza boş boş baktıktan sonra havlu attık. Tom'dan lobide beni bekleyen kargolarımı almak için ayrıldım. Şimdi düşününce nereye gittiğini sormak iyi olabilirdi. Yine de lobideki görevlilerden birine yaklaştım. Çok güzel dişleri olan bir kız, sanırım Tom'un arkadaşıydı, danışmada görevli bir çocukla konuşuyordu. Görevli çocuğa crateleri (sandık?) sorduğumda sadece eliyle belli belirsiz bir işaretle deskin arkasını işaret etti.

Kesinlikle daha az sipariş etmeyi öğrenmem gerekiyordu. Boyların olduğu crate'i -ki şaşırtıcı derecede ağırdı- ayağımla bir kenara itip tuvallerin olduğu cratei açtım. Çivileri sökmek için kullandığım çekici bir yana koyup kapağını diğer kenara koydum. Aptal kafam üst taraftan açmak yerine yan taraftan açtığı için tuvallerin hepsi bir anda yıkılmaya başlayınca hızla onları tutmaya çalıştım.

Avucumun içinde keskin bir acı hissettim. Ardından en öndeki tuvalin paketi kanla kaplandı. Yere baktığımda ucu açık bir maket bıçağı gördüm. Hangi gerizekalı ucu açık bir maket bıçağını kargoya koyardı ki? Son derece steril bir hareket yaparak boya ile kaplı bir bez parçasını elime sardım. Şaşırtıcı derecede derin kesilmişti. Maket bıçağı sipariş ettiğimi bile hatırlamıyordum gerçi de.

Her zamanki gibi en uygun anda Teresa mesaj attı. Sağ elimle telefonu açtım.

Mint ve gold? Mint ve mercan?

Ne? diye cevapladıysam da göndere bastığım anda neyden bahsettiğini hatırlamıştım.

Renk paleti. Aghh. Mint fazla cırtlak sanırım.

Duman mavisi ya da uzay mavisi ve somon?

Çok sıkıcı.

Claire gold konusunda ne düşünüyor?

Umursadığını sanmıyorum. Yanımda bile değil.

Neredesin? Daha önemlisi Claire nerede? dedim telefonda hızlıca daha önceki konuşmalarımızı gözden geçirip unuttuğum bir şey olup olmadığını kontrol ederken. Claire'in tek başına gitmesi gereken bir yer yoktu. Öyle bir konuşma hiç geçmemişti. Ama Tess'in kızı bir yerde bırakıp ikisinin ortak yaşayacağı alanı kendine göre dizayn ediyor olması tahmin edilemez bir şey değildi. Şaşırmış bile olmamam gerekiyordu.

Ethan, merak ediyorsan gidip kendin bakabilirsin. Benimle gelmek istemedi. Sen de beni odandan kovup durduğun bu yüzden de ben en kısa zamanda bütün bunları halletmek istediğim için sevgilini yalnız bıraktım.

Sevgilim değil. Ona sor, Teresa.

Hiç yardımcı olmuyorsun.

İşim var.

Resim yapıyorsun değil mi? Gidip başka şeyler yap biraz.

Cevap vermedim. Telefonu geri cebime koyup elimi temizlemek için lavaboya gittim. Evyenin içindeki paleti kenara koyup hala kanayan elimi suyun altına tuttum.

"Burada ne yapıyorsun? " dedi Claire odasının kapısını açıp geçmeme izin verirken. Sorusuna verecek cevabım yoktu. Kendimi bir anda burada bulmuştum.

"Tess yalnız olduğunu söyledi. " dedim koltuğa otururken. Claire elindeki su bardağını şifonyerin üzerine koydu.

"Ethan ben genelde tek başımayım farkındaysan. " dedi karşıma, yatağının üzerine, otururken. "İki gündür benimle hiç konuşmadın. "

"Benim olduğum tarafa bakmıyorsun bile. " dedim elimden geldiğince cümlenin suçlama gibi durmamasına dikkat ederek. Claire bir süre cevap vermedi.

En sonunda "Eline ne oldu? " dedi gözleri bandaja kayarken.

"Kestim. " dedim ardından da ne olduğunu anlattım.

"İyileştirebilirim. " diye teklif etti. Refleks olarak ellerini bana doğru uzatırken.

Başımı iki yana salladım. "Teşekkür ederim. Ama bunu konuşmuştuk. " Ellerini indirdi, gözleri de ayaklarına kaydı. Bir şeyi vardı. Ne olduğunu kestiremiyordum. Beni aktif olarak zihninin dışında tutmaya çalışıyordu. "Claire. " dedim yavaşça ona doğru eğilirken. Başını kaldırıp bana bakması birkaç dakika aldı. "Neler oluyor? " diye sordum gözlerini benimkilerle yakalayınca ama hızla gözlerini kaçırdı. Kollarını kendi sardı. 

"Claire. Ayrılmış olmamız benimle bir daha konuşamayacağın anlamına gelmiyor. Kız arkadaşım olmadan önce arkadaşımdın." Tek bir gözyaşının çenesinden aşağı süzüldüğünü gördüm. Kalbim göğüs kafesimde boşluk açmaya çalışıyordu. İleri atıldım. Kollarımı ona sardım. Yapmamam gerektiğini, kafasını daha da allak bullak ettiğimi bildiğim halde kendimi kontrol edememiştim. Birkaç saniye dirense de ellerini omzuma koydu sonunda. "Claire." dedim daha yumuşak bir ses tonuyla. "Neyin var, ha?"

"Hepiniz benden nefret ediyorsunuz." dedi geri çekilirken. Beş yaşında olup olmadığını soracakken kendimi durdurdum. Onunla dalga geçmeme ihtiyacı yoktu, yanlış anlaşılabilirdi. Bir anda ayağa fırladı. Uh oh, yine başlıyorduk. İç geçirdim. Yavaşça ayağa kalktım, Claire hızla geri çekildi. "Tom...Tom-" Ellerinden kollarına doğru yükselen ateş ikimizi de şaşırttı. Kollarını kendinden uzaklaştırdı.

"Tom dediklerinde haksızdı. Claire, senin suçun olmadığını o da biliyor." dedim ona yaklaşmaya çalışırken. Bir yerleri ya da kendini yakacaktı. "Claire." Her adım attığımda o da geri çekiliyordu. "Sakin ol." Histerik bir şekilde nefes alıp veriyordu. Bir adım daha geri çekildiğinde sırtı duvara dayandı. "Nefes al. " dedim kendim de nefes alıp vermeye başladım. Omuzlarından tuttum.

"Yanacaksın! Ethan!" dedi Claire panikle tutuşumdan kaçmaya çalışırken. Şifonyerde duran sürahideki suyu üzerine dökünce çığlık attı. Buzlar kollarıyla temas eder etmez süblimleştiler. Ama kollarındaki ateş de sönmüştü. Gözlerinde de tıpkı diğer her yerinde olduğu gibi bir panik hakimdi. Hala kesik nefesler alıyordu. 

"İyi misin?" Duvarda aşağıya doğru kaydı. Avuç içlerinin alt kısmını gözlerine bastırdı. Kendini yakmazdı umarım. (Carpus- palm heel bunun Türkçesini biliyorsanız bana yazar mısınız acaba?) "Özür dilerim. Bana ne oluyor bilmiyorum." dedi zayıf bir sesle.

Karşısına denk gelecek şekilde yatağa oturdum. "Daha önce oldu mu bu?" diye sordum paniklememeye çalışarak. Boşverin, panikliyordum. Bu suyla oynamaya benzemiyordu, birine gerçekten zarar verebilirdi. O zaman onu burada tutmak imkansız olacaktı. Miles zaten dibimdeydi en ufak hatasını kolluyordu kızın. Eğer bir yerleri ateşe verirse ne kadar zihin kontrolü olursa olsun...

"Birkaç kere." dedi ellerini yüzünden çekerek. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Özür dilerim. Kontrol edemiyorum. " Mecliste olanın tek bir olay olduğuna inanmak istemiştim anlaşılan değildi. Meclisteki olayı kontrol altına almak şaşırtıcı derecede zor olsa da bunun bir kerelik olmadığını bizimkilerin öğrenmesi daha büyük ve kontrol altına alınması daha zor bir olaya yol açması oldukça olasıydı. "Kontrol edemiyorum. " diye yineledi kendini. Biraz önce yavaşça tırmanmaya başladığı o karanlık nereyse şimdi tekrar içine düşüyordu.

"Sorun yok." dedim yataktan kayıp dizlerimin üstüne çökerken. "Claire, bana bakar mısın? " Daha uzak davranmam gerekti, özellikle bu dönemde onun için daha iyi olurdu bunun bilincindeydim ama karşımda göz yaşlarıyla titrerken başka bir çarem kalmıyordu. "Sorun yok. "

Eh, pek de sorun yok denilemezdi ya. Tom'un ya da Teresa'nın kesinlikle öğrenmemesi gerekiyordu. Bu da yakında büyük bir sorun doğurabilirdi çünkü Teresa'yla aynı odada olacaklardı.


Claire kendini toplamış gibi durduğunda üzerini değiştirmesi için onu odasında yalnız bıraktım. Onun etrafından kollarımı hiç çekmek istemesem, onu yalnız bırakmaya gönlüm el vermese de gitmiştim. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Hiçbir şey söylememek en güzeliydi ama öğrendiklerinde- Claire bir yerleri ateşe vermediği sürece ya da ben söylemediğim sürece öğrenmeyeceklerdi.

"Hazırım. " dedi biraz sonra koridora çıkarak. Açık lavanta taytı ve aynı renkteki tişörtüyle etrafında döndü. " Seninle antrenman yapabilmek için bacaklarımın 98%'nin açık olmasına gerek yok. "dedi on dakika önceki çökmüş ruh halinden hiç eser kalmamışçasına.

"Güzel görünüyorsun. " dedim kesinlikle mor onun rengiydi. Daha fazla mor tonu giymeliydi. Gülümsedi ve gülümsemesi hızla soldu. O sırada yüzüne bakıyor olmasaydım kaçırırdım.

Demir Saray'a doğru yürürken Claire sürekli etrafa baktı, beni kasıtlı olarak görmezden geliyordu. Güzel, hah, tamamen kendine gelmişti. Demir Saray'ın önüne vardığımızda da Claire beni iki adım geriden takip etmeye başladı.

Claire

Ethan'la ayrıldığımızdan beri buraya gelmemiştik, gelmemiştim. Daha öncesinde de birkaç antrenmanı kaçırmıştım gerçi de.

"Niye buraya geldik?" dedim içeri doğru yürürken. Odamdan çıkmadan önce sadece antrenman için hazırlanmamı söylemişti. Sanırım sorgulamayı fiilen buraya gelmeden önce yapsam daha iyi bir sonuç alabilirdim. En azından anlam ifade eden bir tane.

"Anlaşılan o ki güçlerini uzun bir süre kullanmayınca kendiliğinden ortaya çıkıyorlar. Ve pek de zararsız bir şekilde değil. " Sanırım neredeyse meclisi yakmak üzere olduğum zaman aklına gelmişti.

"Yani?"

"Yanisi, bana ateş eller dışında yapabildiğin bir şeyler varsa göstermeni istiyorum. " dedi biraz ilerideki minderlerden birinin üzerine otururken. Neyse neredeyse her yer metal olduğu için büyük bir yangın çıkarmam biraz zor olurdu. Ethan hariç, oturduğu minderle birlikte ona alev aldırabilirdim. "Bunu yapmamanı tercih ederim. " dedi Ethan sırıtarak. Cevap vermeden karşısına oturdum.

Yaklaşık iki saat boyunca sadece ellerimi ve vücudumu ateşle kaplayabildiğimi öğrenmiştik. Güçlerimi tam olarak kullanamıyordum. Bu da suda olduğu gibi olmuştu. "En azından beni yakmadın. " dedi Ethan elimdeki ateşin kaybolmasını izlerken. Alnı damla damla terle kaplanmıştı. Sanırım bu kadar yakın oturmamamız gerekiyordu. "Kontrol etmeyi öğreneceksin. " dedi ayağa kalkarken.

Soyunma odasını gitti döndüğünde üzerini değiştirmiş ve iki tane lapa getirmişti.. "Tamam belki biraz stres atman gerekiyordur. " diye önerdi lapaları (umarım bu kelimeyi doğru kullanıyorum yanlış kullanıyorsam düzeltin lütfen.) ellerine geçirirken.

"Sana göre stres atmak bir şeylere vurmak mı? " dedim etrafı sararmaya başlamış ama yine de hala mor olan gözüne bakarak. "Yoksa genel olarak her şeyi mi bir şeylere vurarak çözmeye çalışıyorsun?" Cevaplamak yerine çelme takarak beni yere serdi. "Ethan hazır değildim!"

"Çok konuşuyorsun. " dedi yerden kalkıp yumruk atmamı beklerken. Elim lapayla buluştuğunda etkilenmişe benzemiyordu. "Daha sert. " dedi dirseğiyle kolumu iterek pozisyonumu değiştirirken. Tekrar denedim. Ethan gözlerini kırpıştırdı sanki burada değildi ve sadece eline çarpan yumruğum onu buraya geri getirmişti.

"İyi misin? " diye sordum. Yutkunup başını salladı. Ardından bir ayağını kullanarak bacaklarımı ayırdı.

Her ne olduysa onun etkisinden kurtulmuş gibiydi şimdi ağzında bir gülümseminin belli belirsiz hayaletiyle bana bakıyordu."Beni şimdiye kadar hiç dinlemedin mi sen? Omuzdan biraz daha geniş. " Bu sefer sol elimi savurdum. Ethan cıkladı. "Sadece kolunla değil bütün vücudunla olması gerekiyor. Sol taraftan yumruk atacaksan sol ayağının parmak ucunda olmalı." Tamam kabul ediyorum ki bütün saçmalıkları unutmuştum. Çünkü asla ihtiyacımız olmayacaktı. Özellikle de benim. Bir insanı yakabilecekken neden tüm bunlarla uğraşmam gerekiyordu ki.

"Claire kimseyi ateşe vermiyorsun." dedi Ethan bana doğru bir tekme daha savururken bu sefer geri çekilmeyi ve en azından etkili gibi görünen bir yumruk savurmayı başarmıştım. Ama Ethan hala yanlışlarımı bulmaya devam etti. Bir lapayı çıkarıp bana doğru bir adım attı, eli kalçamla temas edince ürperdim. Hafifçe arkama geçti. Boynuma vuran nefesi çok sıcaktı. Her zaman böyle miydi? "Yumruk attığında kalçanı da karşıdakine doğru döndür, yumruğunu taklit etsin. " diye açıkladı beni yumruk atarken kalçamı döndürdü. İyi güzel hoştu da nefesini ensemde hissederken başka bir şeye odaklanamıyordum ki. "Vücudunun tam rotasyonu ve kolunun kısa ekstensiyonu ile attığın yumruk daha az rotasyon ve full ekstensiyondan daha güçlüdür."

"Peki, anladım. " Tek sorun hiçbir kelimenin ne anlama geldiğini anlamamıştım. Ethan sonunda arkamdan çekildi. Diğer lapayı da elinden çıkardı. Göğsüme gelen ilk yumruğu nefesimi kesti ve arkama doğru yalpalamama yol açtı. Ethan bunu görse de diğer yumruğunu sakınmadı. Çenemin altına isabet etti. Yere düşmemek için tüm gücümü kullanmam gerekti. "Bir uyarsan olurdu sanki."

"Claire gerçekte seni kimse uyarmayacak. " Haklıydı çünkü gerçekte böyle bir durumda kalmayacaktım. Kendimi toparlamamı beklemeden bana doğru bu sefer bir tekme savurduysa da bir şekilde geriye çekilip yan tarafına bir yumruk isabet ettirmeyi başardım. Bir sonrakini durdurmayı ve beni itmeyi başardı. Dizine tekme atıp onu düşürmeyi düşündüysem de sırasıyla kendi ayağıma sonra onun ayağına sonra da minderin kenarına takılarak Ethan'ın üzerine düşmeyi ve benimle birlikte onu da yere sermeyi başarmıştım. Sırtı gürültüyle yere çarptı, ben göğsünde hafifçe sektim. Yere düştükten sonra bir süre öylece kaldık. Ethan kafasını geriye atmış, ben üzerinde. En sonunda kendimi yana attım. İkimiz de sırt üstü yatmaya devam ettik. Bir noktada Ethan başını bana doğru çevirdi.

"Dirseğin kaburgalarımı deşiyor. " dedi nefesini toplamakta güçlük çekerek. Tuhaf o kadar sert düştüğümüzü düşünmemiştim. Özür dileyerek hızla dirseğimi çektim. Uzun bir süre yatmaya devam ettik, başımı omzuna koymamak için kendimle kavga ediyordum ta ki Teresa arayana kadar. 

Continue Reading

You'll Also Like

platonik (ÇT) By ...

Science Fiction

173K 10K 108
Yeni başladığın okulda kimsenin konuşmaya cesaret edemediği sadece okulun zorbalarıyla takıldığı çocuğu ilk gördüğün an aşık olup yılarca plotonik ol...
1.1K 133 12
Birbirlerinden nefret eden iki gryffindor genci. Öğretmenlerin artık ikisinin kavgalarından usanması sonucunda artık yapabilecekleri bir şey yoktu. T...
ANKA By Ç.T.

Science Fiction

810K 49.5K 41
Bir yaz günü su ve toprak elementlerini kullanabildiğini öğrenen Anka yeni okul yılında kendi gibi beyni gelişmiş insanların olduğu Akademeia'da okum...
199K 11.5K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭