bana kalırsa bana kal

By ahlavi

23.8K 1.8K 1.1K

her şeye başlamadan önce; salağın tekiydim. jongin ise diğer teki. More

0 - salağın tekleri
1 - herkes tarafından sevilebilirsin
2 - bana kalırsa bana kal
final - çocukluğumun sökükleri

3 - kıçın kadar konuş

3.5K 346 120
By ahlavi

Klişelerden her zaman nefret ettim.

İzlediğim her pembe dizide -evet pembe dizi izliyordum- veya filmde ultra saçma sahneler olurdu. Her işleyişimde de tiksintiyle kanalı değiştirirdim. Çünkü, hadi ama biri ben konuşurken ağzıma yapışsa tekme tokat dalardım. Yani önceden böyle düşünüyordum.

Üşümüştük ve ben mavi pofuduk battaniyemi gözüme kestirmemle onun benden önce davranıp almasına ciyaklamış, o da paylaşabileceğimizi söylemiş ve ben yine ciyaklamıştım. 

Fakat sonunda Jongin beni öptüğünde, annesinin ensesinden ıssıran yavru kedi gibi hareketsiz kalmıştım.

Jongin ile ne zaman sevgili olduğumuzu bilmiyorum, evet her aniden gelişti hatta aşırı saçma gelişti. Hatta sevgili miyiz, onu bile bilmiyorum fakat şu an annemin dediğini yapmaya çalışıyordum. Hoşuma giden şeylerin üstüne gidiyordum. Yani ben lafı yine çevirerek, üstüne gitmeyi Jongin'nin üstüne uzanmak olarak tamamlamıştım.

Gece yarısına çoktan girmiştik ve Jongin'nin bir saatlik ısrarıyla üstüne uzanmıştım. Parmaklarını sırtımda gezdiriyordu.

"Şu an ne yaptığımızı algılayabilmiş değilim." dedim yanağımı göğsünden kaldırarak. "Jongin, üstünde uzanıyorum." dediğimde gülümseyip kafasını salladı.

"Her şeyi baştan anlatacağım." dediğinde ağzımı açacaktım ki, eliyle susturdu. "Araya girmek yok."

Kafamı olumlu anlamda salladığımda güldü ve üstümüzdeki mavi pofuk battaniyemi omuzlarıma örttü.

"Lisenin ilk dönemlerinde iki okul arasında kavga çıkmıştı, hatırlıyor musun?" Gözümün önünde kocaman mazi geçerken püskürerek gülmüştüm.

Olay hâlâ nasıl çıktığını kimse bilmiyordu ama herkes önüne geleni dövmüştü. Chanyeol dayak yerken, ağlayarak arkama saklanmış onun bu halini görünce 1.80'lik çocuğa 1.55'lik boyunla kafa göz dalmıştım. Chanyeol o günden sonra beni kahramanı ilan etmiş, peşimden ayrılmamıştı. 

"O kavga senin yüzünden çıkmıştı."

"Ne?!" Haykırmam bir anda şoktan öksürük olarak bana geri dönmüştü. "Ne demek benim yüzümden?!"

Omuz silktiğinde gözünü tavana dikti.

"Çok güzelsin Kyungsoo." dedi hülyalı hülyalı. "Karşı okuldaki çocuk senin yönelimini öğrenmek için bizim okula birini göndermişti."

"Bekle bir dakika." dedim elimi ağzına kapatarak. "Bak yeterince klişe yaşadım. Kalbime iyi gelmiyor bundan sonra ne gelecek?"

Kaşlarını çattığında gözlerimi devirdim.

"Bölmek yok demiştim?"

"Tamam, devam et."

Uzaklaşan elimi tutup kendi yanağına yasladığında gülümseyerek göz kırptı.

"Gönderdiği kişi yoldan çevirdiği kişiye aniden 'Gay misin?' diye sormuş çocuk tepki olarak, kafa atmıştı. İki okulda birbirine girmişti. Ne olduğunu anlamasalar bile, herkes dövmek için oldukça hevesliydi. Sonra seni gördüm, iki katın olan çocuğun sırtına çıkmış, dünyanın sonu gelmiş gibi vuruyordun. Chanyeol'de düşme diye sırtından tutuyordu. Cidden siz ikiniz, gittiğiniz her yere kaos götürüyorsunuz."

Kahkaham onu böldüğünde, benimle birlikte güldü.

"Garip bir şekilde herkes tarafından korkutucu bulunuyordun fakat benim için öyle değildin." Gülümsedi. "İlk arkadaşımdın." Ellerini yüzüme getirdi. "İlk dert ortağım." Dudaklarımda parmakları. "İlk sevdiğim kişiydin."

Romantizmden nefret ettiğimi söylemiş miydim? Söylediysem de, silin aklınızdan.

"Neden?" dedim. "Neden, söylemedin?"

Neden beni yalnız bıraktın?

"Homofobiktin."

"Ne?!"

"Evet." dedi. "Ne zaman böyle konulardan bahsedilse veya sevgili olan çifleri görsen suratını buruştururdun."

"Jongin." dedim burnumdan nefesimi verirken. "Ben tüm sevgililerden tiksiniyorum."

"Hayır Kyungsoo. Bu farklı, o zamanlar acayip korkak biriydim ki hâlâ öyleyim ama ne zaman yanına gelsem konuşmamızın ortasında sana baktığımda, seni Hongbin'e bakarken buluyordum." İfşalanmıştım. "İçimde biriken öfkeyi tahmin bile edemezdin. Sorular sordum kendime neden böyle hissediyordum, neden seni her gördüğümde elim ayağım birbirine dolaşıyor?" Gözlerini kapattı. "Sana aldığım çöreklerin yanına, hep şans kurabiyeleri koyardım hatırlıyor musun? Hani hamurunun içinden küçük notlar çıkan kurabiyeler."

Başımı salladığımda aynı anda tekrar ettik. "Beyaz bisikletli prens."

Güldüğümüzde ellerini saçlarıma attı. "Onlardan da nefret ederdin."

"Evet." diyerek onayladım onu.

"Hepsini ben yazdırıyordum." dediğinde, yüzüme şaşkınlık hakim oldu. "Ama sen okumadan yırtıp atıyordun. Gözümün önünde tüm cesaretimi çöpe atıyordun."

Ellerini sırtımda gezdirdi. "Gülüşün diyorum yangına kömür, kelebeğe ömür olur." Melodik kahkaha. "Aslında atmakta haklıymışsın, fazla kıroca."

Sulu göz biri değildim fakat çöpe attığım el uzatışlarını düşündükçe, gözlerimin dolmaması elde değildi.

"Sonra tamamen uzaklaştık. Sen büyük bir kayıp yaşarken yanında olmak istedim–"

"İzin vermedim." Sözünü kestim. "Kimseye izin vermedim."

"Bana bile mi?" dedi.

Güldüm. "Evet." dedim. "Sana bile."

"Neden?"

"Kaybettiğin kişi ister uzak ister yakın olsun. Acısı aynı. Kendini suçlayışın aynı. Sanki ölmesinden sen sorumlu olmuşsun gibi. Aklına her türlüsü geliyor. Keşke diyorum, benden istediklerini ikiletmeden yapsaydım. Keşke onu yormasaydım. Kısacası keşkelerle yaşadım." Buruk bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. "Ceza olarak da yokmuş gibi yaşadım. Duymadım, konuşmadım. Annem öldüğünde küçüktüm. Küçük olduğum kadar, her şeyi bilirim havasında... Babam benim için her şeyi yaptı. En azından artık öldürecekmiş gibi bakmıyorum ha?"

Gözümden yanağıma süzülen sıcaklıkla, Jongin tenimi alev aldıran dudaklarını oraya bastırdı. "Hâlâ öyle bakıyorsun özellikle de bana."

"Hak ediyorsun." dedim. "Kıçım herkesin ağzına malzeme oldu. Hak ediyorsun."

Dudaklarını yanağımdan çekti. "Çok değişmiştin, Kyungsoo." dedi kaşlarını çatarken. Uzun süren karanlık onda aydınlıktı. "Kendini kimseye yaklaştırmıyordun, evet ama bununla birlikte orada burada benden nefret ettiğini oldukça belli ediyordun."

Bununla birlikte okulun tuvaletinin duvarına yazdığım, Jongin ile ilgili bir yığın rahatsız edici laflar aklıma geldi.

"Nereden çıktı şimdi bu?!" dedim, sanki hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi.

"Sana daha çok söverdim de sprey bitiyor yazısının hemen altında, ufacık yazdığın annene özür notun gözümden kaçmadı." Hay bin taşak aşkına. "Bunu yapan başka kim olabilir?"

Başımı göğsüne gömdüğümde güldü. "Harbiden..." dedi "Sırf pantalonun yırtıldığı için mi benden nefret ettin?"

"Hayır." dedim boğuk çıkan sesimle. "Senden nefret etmem, kendime olan kızgınlığımdandı. "

"Nasıl yani?"

"Eğer seni uzaklaştırmasaydım, her şey daha farklı olabilirdi. Ama elimde değildi. O gün revirde bana dediklerin doğruydu. Duvarlar kendiliğinden inşaa oldu sesimi duyuramadım..." Jongin'in üstünden kalktım. "Sen de değiştin." dedim. "Suratsızsın!"

"İnkar edemem." dedi. "Paran olunca, mutlusun sanıyorlar."

"Mutlu değil misin?" Kafasını olumsuzca salladı. "Eee?" dedim anlamayarak. "Paran var?"

Güldü. "Param var ama sevgiyi hissetmedikçe, yalnızsın."

"Jongin." Gözlerini bana çevirdi. "Depresyonunuz bile benim tatilim." dedim. "Sinirlenince kırdığın telefonlar, kalbimi kırıyor haberin olsun."

"Ben sinirlenince telefon kırmıyorum."

"O zaman bina yıkıyorsun." O gözlerini kısıpta gülmesen olmaz mıydı?

"Annem ve baban bu yaşıma kadar çocuk yerine, işlerini büyüttü. Tek çocuğum ve inanır mısın bir kere bile annemin dişlerimi fırçalamam için uyarıda bulunduğunu, babamın bisiklet öğretmek için hevesli olduğu bir gün görmedim. Bana gece uyurken masalı bile, sesli kitaplar okudu." Gözlerini mavi pofuduk battaniyemde gezdirdi. "Benim üstümü örtmek için annem, babam yerine hizmetliler geldi." Elimi elinin üstünde gezdirdim. "Parayla her istediğini alabiliyorsun fakat annenin veya babanın şefkatini asla alamıyorsun."

Elektrikler geldi. Net göremediğim yüzü aydınlandı. Gözleri dolu dolu.

"Duygularını bile parayla getirildiğini zannediyorlardı. En iyi okul, en iyi öğretmenler, en iyi kıyafetler, en iyi çevre. Her şey plana göre çizgiyi asla geçemezsin. Biliyor musun?" dedi kafasını yanlara salladı ve güldü. "Annem vücudu bozulur diye kardeşimi daha doğmadan öldürdü. "

"Aman tanrım." Elimle ağzımı kapattığımda, duyduklarımın korkunçluğuyla affalladım.

"Popüler olabilirim ama hepsi boşuna." dedi, "Zengin olabilirim ama hepsi boşuna." Elimi tuttuğunda sıkıca karşılık verdim. "Uzaktan seni izlemek hepsinden kötü. O galerimdeki fotoğrafların hepsini ben çektim. İster sapık de, ister katil."

Yağmur damlaları cama vurmaya başladıkça ritimler çoğaldı.

"Üç senedir içimde tuttuğum ne varsa neredeyse söyledim." dedi. "Benimle gerisini duymak ister misin?"

"Bu bir çıkma teklifi mi?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Evet." dedi. "Kabul ediyor musun? Benimle çıkar mısın?"

"Nereye?" dedim. "Asansöre mi?"

"Tanrım." dedi suratını buruşturarak. "Hiç değişmemişsin. Hâlâ iğrenç esprilerin var."

"Değişen ben değilim." dedim. "Sen de değilsin." Omuz silktim. "Değişen yıllar ve zaman."

"Cevabını söyle."

Gök gürültüsü birden kulağımda patladığında, yerimde sıçradım. Ağzımdan beklemediğim için çığlık kaçarken, Jongin sinirle kahkaha attı. "Şaka gibi!" dedi. "Şimdi bunun sırası mı ya!"

"Sana gel diyen mi oldu?!" Hemen çirkefleşebildiğimi söylemiş miydim? Sonra aklıma gelen şeyle kulaklarıma kapattığım ellerimi çektim. "Hem senin Chanyeol'ün telefonlarını neden açıyorsun?"

Gözleri pörtlediğinde, benden gizlenen bir şeylerin olduğunu anlamam uzun sürmedi.

"Hemen anlat!" Ev botlarımı çıkartıp silah olarak kullandığımda ellerini havaya kaldırdı.

"Ben suçsuzum!" dedi. "Chanyeol, Baekhyun'u evine bırakırken telefonunu arabamda unuttu ben de açmak zorunda kaldım, yemin ederim!"

Cidden hemen de anlatmıştı. Etkim büyüktü.

"Chanyeol neden o divayı evine bırakıyor?" Gözlerimi kıstığımda,  gözlerini kırpıp işaret parmaklarını birbirine sürtmüştü. "Olamaz." dedim kendimi geriye çekerken. "Saçmalama Jongin, Chanyeol bir ayna kadar düz!"

"Aynalar bazen görmek istemediklerimizi göstermez." dedi. "Seni, benim gibi homofobik zannettiği için böyle bir kimlik yaratmış. Baekhyun ve bizimkilerle gayet yakın bir ilişkisi var." Suratını buruşturarak devam etti. "Pekala, Baekhyun ile daha yakın."

Sinirlenmemiştim aksine üzülmüştüm. Chanyeol dinlemiyormuş gibi yapsamda, bana her şeyini anlatırdı. Tek arkadaşı ben zannederken o gözdelerle takılıyordu. Kızmadım.

"O tepsi popoyu öldüreceğim." dedim telefonuma uzanmaya çalışırken.

"Kyungsoo, dur." Jongin omzumdan geriye doğru çektiğinde, koltuğa geri yaslandım. "Sana anlatacaktı. Zaman ver ona."

"Üç sene oldu ya!"

"Onlar 4 aydır birlikte." dedi. "Hem zaten ben de yeni yeni öğrendim sayılır."

"Ne kadar süredir biliyorsun?" Gözlerimi kıstım.

"Üç aycık." Dudaklarını incelttiğinde "Evet." dedim, "Cidden yeni öğrenmişsin."

"Kyungsoo." Kollarımı göğsümde birleştirdiğimde, gök gürültsü tekrar kulaklarıma doldu. "Sarılmak ister misin?"

Kafamı hayır dercesine salladığımda somurttu. Önüme dönüp televizyonun siyah ekranına baktım. Her şeyi hızlı öğrenmiş ve yaşamıştım. Uzun bir yolu nefessice koşmuş ve hiç su molası vermemiş gibi hissediyordum. Soluksuzdum. Dilim damağım kurumuştu. Evet Jongin'e karşı birşeyler hissediyordum fakat ben bunu hep nefretle karıştırmıştım. Kim Jongin sevemeyeceğiniz biri değildi. Fakat bir erkek olarak her şeye kızların baktığı, o klişelerden farksız tablolardan bakamazdım. Herkes bana görünmezliğimden bakmaya çalışırken, ben onun karşısında öylece dikiliyordum. Benim ne yapmaya çalıştığımı, neden yaptığımı, neler hissettiğimi... Her şeyi biliyordu. Ben ona ters ters bakarken ve hiçbir şey anlamazken o bana tertemiz bakıyordu. Hâlâ annesini kaybetmeyen Kyungsoo'ya bakıyordu. O hâlâ şans kurabiyelerinden nefret eden çocuğu seviyordu. Galerisinde fotoğraflarımı saklıyordu. Yıllardır benim duvarlarıma kimseye gözükmeden tırmanmaya çalışıyordu. İster sapık diyeyim, ister katil.

Kim Jongin beni seviyordu.

Benden ne fazla ne az.

***

Hayatta hep bir anı değiştirmek istediğiniz veya geri sar tuşuyla hatalarınızı yeniden yapmamış olmayı istersiniz, eminim. Bugün ben de istedim. Mesela yanımda mavi pofuduk battaniyemle uyuya kalan Jongin'i izlediğim dün geceye dönmek istedim.

"Duydunuz mu? Kim Jongin'in annesi çocuğunu öldürmüş!"

Jongin o zaman bebekden farksızdı. Yüzünden huzurlu olduğu açıktı. Yanımda uyuyordu ve ben kirpiklerini izlemeye başlamıştım.

"Kim Jongin, kardeşini istememiş!"

"Kim Jongin ve ailesi!"

Arada sırada kasılıyordu uykusunda. Ona masal anlattım. Kırmızı başlıklı kızın ormana tek başına çıkacak kadar ve bir kurtla arkadaş olacak kadar salak olduğunu söyledim.

"Kim Jongin!"

Ona uyuyan güzelin, kırmızı başlıklı kızdan nefret ettiğini söyledim. Büyükannesinin avcıyla işi pişirdiğini söyledim.

"Bunu nasıl yaparsın?" Öyle bakma. "Sana her şeyi anlattım."

Ona parasını bana vermesini söyledim. Eğer verirse, onun annesi olabileceğimi söyledim. Şaka yaptığımı da ekledim.

"Babamdan göremediğim şevkati, sana gösteriyordum." Bunu bana yapma. "Bunu yapmış olamazsın." Sus. "Cevap versene! Neden?!"

Ona, onun getirdiği şans kurabiyelerini aslında sevdiğimi söyledim.

"Bana cevap ver, Kyungsoo!"

Ona,
...onu sevdiğimi söyledim.

***

İnsanlar her zaman yaraları deşer. Ellerine bir şey geçmez ama bunu yapmak bir nevi hobidir. Hakkınızda atıp tutarlar. İnanırlırsa onlara vay halimize.

"Özür dilerim." dedi Jongin. "Çok sinirliydim. Kyungsoo özür dilerim."

Jongin benim pantalonumun yırtıldığı soyunma odasındaki oturakta dizleri üstüne çökmüş ağlarken, sesimi çıkarmadım. Şu sıralar susuyordum. Chanyeol'e iyi davranıyordum. Gözlerinin her teneffüs Baekhyun'u aradığını ona söylemiyordum. Benim için endişeleniyordu. Artık hiç izlemediği pornoları bana anlatmıyordu. Okul bir hafta sonra Kim Jongin'in ailesinin peşini bırakmıştı. Jongin'in bana geldiği gecenin hemen öncesinde, annesi hamile kaldığını ve aldırdığını söylemiş Jongin'in sinirle arabasını alıp kafa dağıtmak için arkadaşlarıyla buluşmaya gitmesini sağlamıştı. Sarhoş olan arkadaşına bunu  o anki sinirle söyledikten hemen sonra, arabaya sarhoş Baekhyun ve Chanyeol ile birlikte binip uzaklaşmıştı. O gittikten sonra arkadaşı bağıra çağıra öğrencilerin oluğu partide sırrını söylemişti.

"Sorun değil." dedim elimi dizlerime koyup. "Sen iyi misin?"

"Hayır!" diye bağırdı. "Çok pişmanım sana o gün öyle davranmamalıydım! Ben–Ben özür dilerim Kyungsoo."

Gülümseyerek omzunu sıktım. "Sorun değil." dedim yeniden. "Kızgındın." Göz yaşlarını ellerimle sildim. "Üzgündün." Omuz silktim. "Cidden, sorun değil."

"Beni affetmedin." Beni tanıyorsun Jongin.

"Babam evde, gitmem gerek."

Babam iş için gittiği Peru'dan dönmüştü ve ben yalnız kaldığım günlerin hıncını kafasının etini yiyerek alıyordum.

"Kyungsoo, beni affetmedin!"

Son pişmanlık neye yarar?

***

Her şeyden önce derslerime öncülük tanıdım, saatlerdir çalışıyordum. Ara vermiyordum. Babamın tüm ısrarlarına rağmen başımı kitaplardan kaldırmadım.

"Seni görmek isteyen biri var." Babam başını odamın kapısından uzattığında "Kim?" dedim.

"Chanyeol olmadığı kesin..." dediğinde kaşlarımı çattım. "...ve pembe saçlı."

Merdivenlerden inerken gözlüğümü çıkardım ve gözlerimi kaşıdım. İki haftadır okula gidip geliyor, ondan kaçıyordum. Yaptığı şey fazla büyütebileceğim bir olay değildi fakat bunu sevdiğiniz biri yapınca üstesinden gelmeniz zorlaşıyordu. Kendinizi aynı soruları ona sorarken buluyordunuz.

Nasıl böyle bir şeye inanabildin?

"Neden buradasın?" dedim. Uykusuzdu. Jongin uyumadığı zamanlar, saçlarını alnına doğru düşürürdü.

"Sonunda benimle konuşabildin." dedi. Elinde küçük bir paket tutuyordu. Üstündeki blazzer ceket ona bol geliyordu. Bacaklarını saran kot pantolonu tüm vücut hatlarını ortaya seriyordu. "Sana bazı şeyler getirdim." Paketi bana doğru uzatırken devam etti. "Pişmanlığım sen sustukça daha fazla artıyor Kyungsoo... Yine de üzgün olduğumu ve seni sevdiğimi bilmeni istiyorum."

Bunu zaten biliyordum. Elindeki paketi bana uzattığında sorgularcasına, sabahları birlikte uyansam sesimi çıkartmayacağımı bildiğim yüzüne baktım.

"Bunları sana aldım." dedi. "Çöpe atma."

Paketi elime tutuşturup gitmek üzere harekete geçti. Yüzümden çekemediği bakışları torbayı elimde sıkmama neden oldu. Yine bakıyordu. Yine gözlerinden anlattı olan biteni. Gözlerini kapattı anlattıkları yarım kaldı. Ağzını açtı bu sefer, sonra kem küm etti. Konuşmasına gerek yoktu. Dudaklarını birbirine bastırdı.

"Şans kurabiyelerini senin için aldım." Arkasını dönmeden hemen önce devam etti. "Paket bu sefer siyah." dedi. "Kimseden saklama."

Saçlarına rüzgar vurduğunda, adımlarını hızlıdırarak evin kapısından uzaklaştı.

Paketi kimseden saklamadım.

Siyah paketi kendime sakladım.

***

Parmaklarımın arasında oynattığım kalem ders kitabının üstüne düşmeden hemen önce sinirle homurdandım. Giriş kapımın hemen yanında çalışma masam vardı. İki kişilik yatağım, büyük camın hemen önündeydi. Fazla büyük olmayan banyomun kapısı lacivert, odamın duvarları ise pastel tonlarında sade fakat göz doyurucu füme tonundaydı. Duvarlarımın üstünde kendi fotoğraflarım, anne ve babamın fotoğrafları yer alıyordu. Kendi fotoğrafım büyük boydu. Hayır kendini beğenmiş değilim yanlış anlaşılmasın. Kendime aşığım.

Yatağım demişken, 5 tane yastıkla yatar sabah kalktığımda 1 tanesiyle kalırdım. Dağınık yatarım ve şu an yatağım dağınık halde annem olsa kızardı ama annem yok. Hemen depresif moda girmeyelim. Alıştım mı? Hayır ama bir süre sonra yaşamayı öğreniyordunuz. Ne kadar onunla birlikte yok olsam keşke desem de, öğreniyordum. Dağınıklık demiştim en son, işte dağınıklığın içinde siyah paketim vardı.

Hani şu Jongin'in getirdiği.

Derse odaklanmaya çalışıyordum. Dum. Gözümün ucu yatağama kaymasaydı odaklanırdım da. Tamam, inkar etmeyeceğim. Deli gibi o şans kurabiyelerin içinde ne yazdığını merak ediyorum. Tekerlekli koltuğu geriye itip masadan kalktığımda derin bir nefes aldım. Küçük adımlarla yatağa yaklaşmaya başlarken, kendimi bir anda yatağın üstüne atlarken buldum. Merak, her şeyi hızlandırır emin olun.

Torbadan çörekleri çıkartıp yatağın üstüne bıraktım. Ellerim şans kurabiyelerin bulunduğu paketi açarken, heyecandan dişlerimle kendimi kemiresim vardı.  Kurabiyeler sonunda görüş açıma girdiğinde nefesimi dışarı vererek ikiye böldüm. İçinden düşen ince kağıt parçasını okumaya başladım.

Hayatımdaki karanlık boşluğa ışık tutuyorsun, gözlerini kapatma.

Gülümseyerek ikinci kurabiyeyi ikiye böldüm.

Gök, yüzünde.

"Aptal." Üçüncü kurabiyeye geçtim.

Kaçıncı baharsın?

"Kaçıncı kırosun?" dedim aynı şekilde ve dördüncü kurabiyeyi böldüm.

Seni manyak gibi özlediğimi söylersem, saçmalamış olur muyum?

"Hem de çok." Beşinci kurabiye.

Her şey ani olmuş olabilir fakat benim üç yılım sen...

Yatakta bacaklarımı genişçe açıp kurabiyeleri önüme çektim.

Özür dilerim; mavi pofuduk battaniyene, battaniye dediğim için.

Kafamı yanlara sallayarak gülerken, yazılanların saçma olup olmadığına karar vermekte güçlük çekiyordum.

Gözde kıçlılardan Kim Jongin, pembe donunu beğendi.

Bu iş gittikçe garipleşmeye başlıyordu. Son 2 tane kalan kurabiyelerden birini daha elime aldım.

Sana para verebilirim, annem olabilirsin.

Başımı geriye atıp kahkaha attığımda, gülüşüm yarıda kesildi. O gece yanımda uyurken uyanık olabileceğini hiç düşünmemiştim. Aptal herif. Eğer bunu söylediğimi duymuşsa-

Ben de seni seviyorum, Kyungsoo. - Peşinde koşan ezik.

Parçalanmış kurabiyelerin üstüne elimi koyduğumda, saçlarımın havada sallanmasına sebep olarak başımı öne doğru eğdim. Düşünmem gereken, anlamam gereken pek çok şey varmış gibiydi. Ama düşünürsem geç kalacağımı hissediyordum. Şu yaşıma kadar yani on yaşımdan sonrasını sayalım çünkü onun öncesinde burnumu karıştıran veledin tekiydim. Her şeyi olmasa da bazı şeyleri kavrayabileceğim zamanlarda, düşünmeden hareket ettim. Eğer çok düşünürsem, her şey bir anda tersine çevriliyor ve ağzımdan dışarıya elimle sündürdüğüm sakız kadar uzuyordu. Jongin'i seviyor muyum bilmiyorum ama içimde domino taşlarını dizmek kadar sinir bozucu sıkışmalar yaşıyordum. Hani şu kelebekler uçuşuyor dediklerinden. Hayır ben kelebek yutmadım. Kelebeğin içimde nasıl hareket ettiğini bilmiyorum. Ayrıca, bu ne saçma bir örnek. Ben sevince aptal gibi sırıtır ayaklarımı birbirine sürterdim. Tıpkı şu an olduğu gibi.

"Siktir." Ayaklarımı sürtmeyi keserken yüzümde ki gülümseyi sildim. "Anne özür dilerim ama birkaç kurabiyeye kanamam!"

***

"Odan güzelmiş." Odama girdiğinde, sanki mesaj attığım an ev kapısında soluğu almamış, zorla içeriye girmemiş gibi davranıyordu.

Bilinmeyen numara;
Odanın ışığı yanıyor?

Kyungsoo;
Ne? Kimsin?

Bilinmeyen numara;
Kim Jongin.

Bilinmeyen numara;
Hey,
Kyungsoo?

Bilinmeyen numara;
İçeriye alsana beni.

Bilinmeyen numara;
Üşüyorum Kyungsoo.

Kyungsoo;
Acındırmayı bırak,
Üşürsen üşü bana ne Jongin.

Bilinmeyen numara;
Dışarıda kar yağıyor Kyungsoo.
Lütfen.

Kyungsoo;
Yağarsa yağsın sanane, Jongin.

Bilinmeyen numara;
Yan komşunuzun köpeği varmış, sevimli gözüküyor.

Kyungsoo;
Varsa var Jongin.
O köpeğe yaklaşma sakın.

Bilinmeyen numara;
Neden ki? Şu an sevmek için çağırdım.
Üstüme doğru koşarak geliyor, cidden şirin.

Kyungsoo;
Siktir.

"Özür dilerim ama aptal mısın ya?!" Jongin'i üstünü başını parçalayan köpekten zor kurtarmıştım. "O köpek sevimli yüzünün arkasında şeytanları var!"

Saçları dağılmış, kıyafetleri yer yer sökülmüştü. Fakat gülümsemesini kaybetmeden bana bakmaya devam ediyordu.

Ceketini çıkarttığında kahkaha attı. "Yani ufak da olsa bir canavara dönüşebiliyor, öyle mi?" Başımı salladım. "Bu biraz tanıdık geldi. "

Omuz silktiğimde, aklıma gelen ayrıntıyla ateş saçan gözlerimi ona çevirdim. "Sen bana laf mı attın şimdi?" dedim.

Yatağa gözü kaydığında, parçalanmış kurabiyeleri görmenin sevinci gözlerine yansıdı. Gülümsemesiyle nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. "Okumuşsun!" dedi. "Affettin mi beni?!"

Yatağın üstüne çıkıp tüm delilleri toplamaya başladım. "Yoo, ne okuması?"

"Kyungsoo!" dedi yatağın yanına çöktüğünde. "Hadi ama."

"Kıçın kadar konuş Jongin."

Gülümsedi.

Ve hiç susmadı.

***

"Evine gitmeyi düşünmüyor musun?" dedim, çalışma masamda oturmaya devam ederken. Jongin yatağımı işgal ediyordu.

"Hayır." dedi. "Evdekiler büyük ihtimal uyku öncesi meditasyona başlamıştır. "

"Uyku öncesi meditasyon?" dedim koltuğumu ona doğru döndürdüm. Tanrı şahit, yatağım üstündeki beden, yastığımın üzerinde dağılan pembe saçlar burnumdan akmaya hazır kanın habercisiydi.

"Evet." dedi gözlerini dört bir yana astığım fotoğraflarda gezdirirken devam etti. "Bu şekilde rahat ve güzel rüyaların başrol oynadığı huzurlu bir uyku çekebilirlermiş." Duraksadığında gözlerini bana çevirdi. "Bunların hepsi saçmalık benim için."

"Neden?" dedim kaş çatarak.

"Uyumayı severim. Fakat uykuya dalmam çok uzun sürer. Ama o gün..." Gülümsedi. "...evinde, yanı başında uyuduğum geceler kadar huzurlu uyku çekmemiştim. "

"Uyku düzensizliğin için beni ve evimi kullanıyorsun yani?"

Sinirle oturduğunda kaşlarını benimki gibi çatmıştı. "Romantiklik nedir bilir misin?" diye sordu.

"Çiçek." dedim.

"Başka?"

"Çiçek."

"Hayır Kyungsoo." dedi. "Başka şeyler, geniş düşün."

"Çikolatalar." dedim. "Çikolatalardan ve çiçeklerden nefret ederim." Omuz silktim. Yerimde bir tur döndüm. "Nefret ettiğim her şeyde romantizm var."

"Sevdiğin bir şey var sanki."

"Var." dedim alaylı suratını taklit ederken. "Mavi pofuduk battaniyemi seviyorum ve kendine aşığım, ondan sonracığıma geçen yaz japonyadan gelen manga ansiklopedimi seviyorum, seni seviyorum bir de babamın yetişkin içerikli polisiye dizilerini seviyorum–Bunu söylememem gerekiyordu be!" Hızımı alamadan özele girdiğimde elimi yüzüme vurdum. Jongin'e baktığımda ağzını beş metre açmış bana bakarken buldum. "Yetişkin içerik dediğim de, sadece öpüşme canım o da yanaktan." dedim. Bir de ekledim. "Eheheh."

Hipnozun etkisinde kalmış gibi bakarken kaşlarımı çattım. "Hey!" Elimdeki kalemi yatağa doğru fırlattım. Sallamadı. "Ya Jongin! Beni dinlemiyor musun?"

"Yetişkin içerik." dedi. Başımı salladım. "Yanaktan." dedi bu sefer.

"Evet." dedim. Yataktan fırladı. Hemen sonra karşımda dikildi.

"Yetişkin içerik öyle olmaz." Gözleri dudaklarıma kaydı. Gözlerim dudaklarına kaydı. "Yetişkin içerik, kesinlikle öyle olmaz." dedi. Kendine inandırmaya çalışır gibi bir hali vardı. Çekim zımbırtısı denilen boktan şey beni buldu. Göndermedim onu içeriye aldım. "Nasıl olur?" dedim. Yürek yemişim sanki. Sonra Jongin bana sorumun cevabını bilmiyormuşum gibi göstererek anlattı. O da yetmedi hissettirerek anlattı. Dudaklarını öyle sert bastırıyordu ki, dudaklarıma karşılık vermemek elde değildi. Yerseniz.

Dudaklarımı sömüren dudaklarını itmedim aksine, onu yakalarından tutup bacaklarımın arasına çektim.  Her şeyi bıraktım. Tüm giriş ve gelişmelere "Siktir." çektim.

"Küfür etmek yok." Öpüşmeye ara verdiğinde, hızla inip kalkan göğüs kafeslerimiz birbirine çarptı. Tüm giriş ve gelişmelere tekrar "Siktir." çekip, Kim Jongin'in dudaklarına asıldım.

Anne özür dilerim ama, kitabın sonunu okumam gerek.

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
481K 55.6K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
4.1K 327 8
"Kimsin sen?" "Düşüncelerinin çığlığını duydum." "Saçmalama." "Saçmalamıyorum, onları gerçekten duydum. Yardım istiyorlardı. Ben de yardım edebiliri...
92.8K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.