Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 20

17.6K 929 47
By whysoserious46

Uzun bir aranın sonunda tekrardan güncellemeye başladım. Daha önce açıklama yaptığım gibi komiteler bittiği anda yazmaya geri döndüm. 

Ethan

Bugün kendimi bir küvet saf alkolde boğsam yine de bu berbat ruh halimi düzeltemezdi. Uyuşturamazdı bile. Teresa'nın magazin sitelerinde, dedikodu bloglarındaki fotoğraflarına bakarken bile aklımdaki kişi Claire'di. 

Böyle olmaması gerekirdi. Teresa'nın nerede olduğuna bakacak olursak. 

Dedikodu blogları gizli bir sevgili ile buluştuğunu bu kıyafetle ölü ziyaretine gidilmeyeceğini savunuyorlardı. Onlar John'ı ve bize giyim konusunda aşıladıklarını bilmiyorlardı ki. 

Bir sayfa trans kız arkadaşıyla görünmekten korktuğunu söylerken bir başkası haftalar önce başka bir kadınla onu beraber gördüğünü yazıyordu. Bir tanesi ise... Sonunda birlikte olduğumuzu. Bu konuya bel bağlamış o kadar obsesyonlu kişi vardı ki. Yıllardır bıkmadan usanmadan bizi birbirimize yakıştırıyorlardı. 

Bazı duyarsız moda yorumcuları sadece kırmızı elbisesini, kombinini yorumluyorlardı. Paltosunun mevsiminin nasıl geçtiğini... Bazıları ise bunun cesur bir moda yönlendirmesi olduğunu savunuyor kombini nasıl tamamladığını göstererek görünüşün işlevin önüne nasıl geçtğini ve saf moda olduğunu savunuyorlardı. 

Hiçbiri o lanet mozalenin ne kadar soğuk olduğunu bilmiyordu. 

"Kabul etti. " dedi Teresa odaya girerken, telefonundan başını kaldırmadı. 

"Ne?" dedim gerçekten şaşırmıştım. Claire böyle bir şeyi nasıl kabul etmişti ki? Ben kesinlikle etmezdim, Tess de öyle. 

"Yüzünü bu şaheser haline getirdiği için kime teşekkür etmem gerek?" diye sordu benimle aynı anda. Ama ben cevap vermeyince konuşmaya devam etti. Bir yandan da kaşımdaki yarığa bakarken. "Ona sordum. Yalnız kalmak istemediğimi bir arkadaşa ihtiyacım olduğunu söyledim." dedi Teresa. Yalnız kalmaktan korktuğunu iki gün önceye kadar fark edemediğim için hala kendimi affetmiş değildim. Kendimi Claire'den uzaklaştırmaya o kadar odaklanmıştım ki Teresa'nın birilerine ihtiyacı olduğunu görememiştim. Ama Claire- Claire'in bunu kabul etmesinin altında başka bir neden yatıyor olmalıydı. Teresa'dan alacağı uzun soluklu intikamını planlıyor olamazdı değil mi? Belki de delicesine bir arkadaş istiyordu.

"Kabul etmesi tuhaf." dedim Teresa'ya bir kadeh uzatırken. Başıyla reddetti. Bu da tuhaftı. "Sen etmezdin ya da ben."

"Kolay affediyor." diye onayladı başıyla. Elimde iki kadehle arkasından bakakalmıştım. "İlginç bir özellik kötü ya da iyi olarak nitelendiremem. O günkü olayda kıza bile üzüldü." dedi bir yandan giyinme odasına doğru ilerlerken.

"Kızı öldürebilirdin. " dedim arkasından. Ama hiçbirimiz bunu düşünmemiştik. Claire haklı olabilirdi. Biraz abartmıştı. Fazla abartmıştı.

"Ah, bana bir rahat verir misin? " dedi Teresa ardından biraz sessizlik oldu. Üzerinde bir gecelikle yeniden odaya girdi. "Claire bile daha sonra konuyu açmadı."

"Çünkü hatırlamıyor. " dedim elimdeki viskiyi tepeme dikerken. Teresa'nın bana olan bakışlarını ancak bu şekilde kaldırabilirdim. Ya da üç tanesiyle daha. 

"Ne?" dedi benimle aynı tonda, bana doğru yürürken. "Çok içiyorsun." diye yorum yaptı elimdeki bardağı aldığı sırada. Ofladım. Kendisine doldurduğum kadehe uzandım. "Ne yaptın?" diye sordu karşıma otururken. 

Şehre doğru dönüktük. Yağmur yağacaktı, renkli bulutlar toplanmaya başlamıştı. Teresa da renkli bulutların kapatmaya başladığı ışıklara bakıyordu. Göz ucuyla Tom'dan gelen aramayı reddettiğini gördüm. 

Claire benden ayrıldığını söylemiş miydi acaba? Onu mu soruyordu? İç çektim. Keşke zihnini okuyabilseydim. Teresa'nın yanında olmayı onu duyamadığım için bile seviyordum ama şimdi içten içe... "Ethan, beni umursamıyor musun?"

"Ayrıldık." dedim elim otomatikman sehpaya gitti ama Teresa çoktan diğer kadehi de almıştı.

"Biliyorum. " dedi kendine güvenli bir şekilde. Zevk alıyordu sanırım. Yüz ifadesini okuyamıyordum.

"Claire mi söyledi?"

"Söylemesine gerek yoktu. Senin de söylemene gerek olmadığı gibi. " dedi bana doğru uzanırken. Telefonu tekrar titrese de umursamadı. "Neyin olduğunu anlamayacak kadar seni tanımıyor muyum sence?" Yarım bir gülümseme yüzünü kapladı. Bana acıyor muydu? Bu gülümseme ayrıldığımıza sevindiğini göstermiyordu. "Şarj aletini bırakmış olamaz. "

Claire'i her şeyden esirgediğimizi belirtmeden edememişti. Ben de farkındaydım kıza yarı esir hayatı yaşattığımızın ama telefon kontrol edemeyeceğim bir element olurdu. 

"Can sıkıcı olmaya başladın. " dedim gülümseyerek. Gülümsemekten başka ne yapacağımı bulamamıştım. Duygularım beynimin algılayabileceğinden daha hızlı ve yoğun olarak değişiyordu. Claire benden ayrılan ilk kız değildi, niye böyle hissediyordum öyleyse? 

Tess'in eli ensesine giderken başımı geriye attım. Hayalet ağrısını biliyordum. Asla söylememişti ama yıllardır görüyordum; ne zaman fazla bir şeyler hissetse eli oraya gidiyordu. Bir şey söylemek üzereydi. Tepkimden mi korkuyordu?

"Belki de biraz ısrarcı olman gerekiyordur. " dedi en sonunda, ilk yağmur damlaları pencereye düştüğünde. Mor. Mavi. Yeşil. Kırmızı.

"Tess! Sen değil miydin ilk hayırdan sonra ısrar edilmez diyen?" İtiraz edecek gibi oldu ama kendi tavsiyesine karşı da çıkamadı. Saçlarını geriye topladı, ön taraftakileri kulağının arkasına verirken.

" Buna karşı çıkamam biliyorsun, ama bu kendini affettirmemeye çalışman anlamına gelmez. En azından bu durumda." Kendi çıkarı da söz konusu olduğunda haklı olarak kendi lehine olan durumu savunacaktı. Ama Claire benimle çıkmasa bile Tess'in onunla arkadaş olmaya devam etmesi gerekiyordu. Aynı odaya taşınma kararından bir anda vazgeçmezdi.

"Sana ne ki? " diye sorduğumda Teresa'nın tek kaşı kalkmış sert bakışıyla ödüllendirildim. Ben de farkındaydım bunun en az on tane daha güzel söyleme yolunun olduğunun ama en etkili ve öz hali buydu. "Anlaşmamız devam edecek zaten." dedim hala aynı odada yaşayacakları gerçeğini sindiremiyordum. Bacaklarını tekli koltuğun üzerinde topladı. 

"Peki o zaman neden hafızasını sildin?" Güzel, konuyu saptırıyordu. Cevap vermeyeceğini tahmin etmem gerekirdi aslında ama şansımı denemek istemiştim.

"Ben yapmadım. Yani en azından bilerek. Hani size söylemiştim ya zihnindeki bir şeyi açtım sanırım diye. İşte o zaman başka bir şeyi de tetiklemiş olmalıyım."

"Harika, Ethan bir şeyi de düzgün yapsan. Duvardaki yazıyı okuyabilmişti. Tekrar sormamız gerekiyor. Miles onu suçlayacak başka bir şey yapmadan. Özellikle sen yüzünü dağıttıktan sonra." Teresa'nın bunu bu kadar kolay tahmin edebilmesine alınsam mı sevinsem mi bilemesem de başımla onu onayladım. Mecliste bizimle yüzleşmesinden sonra onu antrenman yaparken yakalayıp ringde karşısına çıkmıştım. İyiydi. Hakkını vermek gerekiyordu. Ben daha güçlü vuruyordum. Ama o daha sık vuruyordu. Yine de galibiyetimi kabul etmişti. İlk önce yüzüme kanla karışık tükürmeden önce. Bir gözüm hala yarı kapalı haldeydi.

Sorun şuydu ki Claire ile yüz yüze gelirsem ne yapacağımı bilmiyordum. Claire'in ne yapacağını da tahmin edemiyordum. O gün mecliste o kadar rahat bir şekilde zihnime girmişti ki. Bizi izlediğini çok geç olana kadar fark etmemiştim. Savunmalarım açıktı ama Claire hiç fark ettirmeden girmeyi başarmıştı. Teresa onun tehlikeli olabileceğini düşünmüştü, o zaman ona karşı çıkmıştım. Miles da aynısını söylüyordu, bir şey bileceğinden değildi gerçi de. Sırf o bunu savunduğu için bile tersini savunabilirdim. Ama Claire'in ne yapabileceğini bilmiyorduk.

Teresa ağabeyi gibi olacağını düşünüyordu. Haklı olarak. John'ın güçleri farklı bir seviyedeydi. Tıpkı Claire'in yaptığı gibi zihnimin içinde dilediği gibi gezmesine engel olamıyordum. Ama o bile her zaman geldiğini hissettirirdi. Zihnimin etrafındaki kalkanlara çarptığını hissederdim, nasıl kolaylıkla yıkıp geçtiğini. Beni eğitiyordu. Onun gibi olabilmem için. Sonra...

Asla onun gibi olamazdım. Yüzlerce insanın iç sesi kafatasımın içinde yankılanırken o kadar sakin duramazdım. Onlarınkilerin arasına basitçe kendilerine ait olmayan düşünceler yerleştiremezdim.

Claire yapabilirdi. Gözlerinde görüyordum. Uyandığından beri benimsediği maskesi bazen düşüyordu. O anlarda görünüp kaybolan cevheri yakalayabiliyordum. John'ın soğuk sakinliğine karşı Claire'in farklı bir şeyi vardı. Adını koyamadığım bir şey. Miles'tan saklamamız gereken bir şey.

Miles birçok sırrımızı biliyordu. John'a ne olduğu da bunlardan biriydi. Yardımını istemek zorunda kalmıştık çünkü Teresa ölüyordu. Bir başkasını öldürmek güçlerimizin bizi yok etmesini sağlıyordu. Miles bunu biliyordu. John'ın gerçekte neden öldüğünü biliyordu. John kendi hayatını ve bir başkasınınkini alarak Tess'i yaşama döndürmüştü ama yardıma ihtiyacımız vardı. Miles olayı örtbas etmiş, sonra da herkese Teresa ile birlikte düştüklerini söylemiştik.

Miles sırf bu yüzden bile bizden nefret edebilirdi, ediyordu da. Her şeyin üstünde olduğumuzu düşünüyordu. Ama yine de bana neden özel bir kin beslediğini anlayamıyorlardı.

Katili bulmamız gerekiyordu.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Teresa ben bir anda kalkıp kapıya doğru yönelince.

"İçmeye." diye yalan söyledim. "Burada ne yapsam karışıyorsun."



"Teresa kafayı yiyordu." dedi Tom bir anda arkamda belirerek. Elimden kayan kupayı yere düşürmek üzereyken yakaladım.

"Bir gün birisini öldüreceksin. " dedim kupanın tekrar elime yükselmesini izlerken.

"Özür dilerim. Bir daha ki sefere kapıdan gireceğim." dedi yanıma gelip masanın üzerindeki fotoğraflara bakarken. İkimiz de biliyorduk ki girmeyecekti. "Gidip bir yerlerde sızacağını düşündü." Bir tabure çekip yanıma otururken bakışlarını benden ayırmadı. "Ya da birileriyle. Zar zor bir fark oluşturuyor ama. "

"Sen ne düşündün?" diye sordum tek kaşımı kaldırırken. Körkütük sarhoş olmaya karar verirsem yanımda onu götüreceğimi biliyordu. Birinin bizi eve getirmesi gerekiyordu. Yeteneklerim ve içki konusunda şöyle bir problem vardı: Belli bir dereceye kadar insanları duymamı engelliyordu onu geçince... Şey, cehennemdeki iblisler salınıyordu diyelim. Güçlerim kontrol edemeyeceğim bir noktaya geliyordu. Bir bardak su istesem herkes bana su vermek için yarışıyordu.

"Düşünemedim. " dedi tekrar önüne bakarken. Avuç içlerini gözlerine bastırdı. "Ne yapacağını tahmin etmedim." Bu yüzden endişeliydi. Ne yapacağımı tahmin edememişti. Serseri mayın. Aklından geçenleri okudum. Düşündüğü ihtimalleri. O zaman omuzlarındaki gerginliği gerçekten anladım. Özür dilemek istedim ama düşünceleri benim suçum değildi. Benden bunları umduğuna göre- "Neredeydin? Daha önce burada değildin."

"Buradaydım. " dedim konuyu bırakır umuduyla. Uzatmamalıydım. Gelmişti çünkü merak etmişti. Gelmişti. "Peki. Madem buradasın yardım et." dedim karşımızdaki beyaz tahtayı gösterirken. Claire burada olsa kesinlikle itiraz ederdi. Tekrar ve tekrar bunun bizim işimiz olmadığını söylerdi. Pekala, tamam ama Miles da bir gelişme kaydetmemişti henüz. Ve onun aksine bizim suçlu olmamızı istemiyordum.

"İkimiz de berbat arkadaşlarız. Seni bir yerlerden toplamak yerine Tess'in yanında olmamız gerekliydi." dedi dişlerini sıkarak. Tess berbat bir gün geçirmişti. Ona destek olmamız gereken bir türden. Ama benim de günüm daha az berbat değildi. Tom gözlerini kıstı. "Ne zaman beyaz tahta aldın?"

"Almadım. Toplantı odalarından birinden yürüttüm."



Bir kız. Kolları, vücudu dikenlerle, sarmaşıklarla kaplı. Yüzündeki çiçekler; aralanmış dudaklarından, sarmaşıkların ve dikenlerin birbirlerine sarıldığı bileklerinden akan kanla, saçlarıyla aynı renk. Gözleri... Birisi mavinin belki de en değişik tonu. Sadece değil mavi ama turkuaz olmaktan çok uzak, göz bebeğine doğru gri, dışında altın renkli bir halka. Mor şimşekler... Diğeri geriye dönmüş sadece akı var. Hayır. Hayır. Göz akının bu renk olması imkansız. Saf beyaz. Neredeyse parlıyor.

Başıma vuran bir boyun ağrısıyla uyandım. Tüm masa telefonum yüzünden titriyordu. Gözlerimi kırpıştırdım, telefon çalmaya devam ediyordu. Kağıtların arasından telefonu bulana kadar üç kere daha çaldı. Ayağımla Tom'u dürttüm. Üzerindeki kağıtları havaya fırlatarak uyandı. "Tess arıyor. "

"Açsana beni niye uyandırıyorsun? " dedi sanki yatağındaki konforunu bozmuşum gibi. Telefon çalmayı bıraktı. Onu geri aradım.

"Umarım bir yerde ölmüşsündür de o yüzden açmamışsındır. " dedi diğer taraftan Tess. Tom hafifçe güldü.

"Seradayım, Tom sana mesaj atmıştı. " dedim bir yandan kağıtları toplarken.

"Dün gece!" diye bağırdı Tess. Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Beni delirteceksin. " dedi daha sakin bir sesle. "Ne yapıyordun serada?" diye sordu. Tom dudaklarını oynatarak ona anlatmamı söyledi. Dediğini yaptım. "Oraya geliyorum. Claire'i de getiriyorum. İtiraz edersen kafanı koparırım. "

Tuvale ihtiyacım vardı. Rüyam resme dökülme için yalvarıyordu. Unutmadan en azından taslağını geçirmek istiyordum. Telefonu kapatır kapatmaz normalde boş tuvallerin olduğu yere doğru yürüdüm. Kalmadığını daha önce fark etmem gerekirdi. Yine de eskiz defterlerinden birine uzandım. Unutmak istemiyordum.

"Ne yapıyorsun? " dedi Tom elim defterin üzerinde kaymaya başlayınca. Başını salladı. "İnanamıyorum. "

"İlham. " dedim başımı geri çevirirken. "Rüyamda gördüm. " Elleriyle saçını düzeltmeye çalıştı. Hala uyuyor gibi bir hali vardı, ellerini gözlerine götürdü.

"Obsesifsin biliyorsun değil mi?" dedi etrafta dolaşmaya başlarken. En sonunda pencerenin önüne giderek saçlarını kontrol etti. Daha sonra tekrar yürümeye başladı. Kendine gelmeye çalışıyordu.

"Hayır. Bu obsesiflik değil. Unutmak istemiyorum sadece." Başıma dikilip çizdiğime baktı. Git gide daha fazla portre çizmeye başlamıştım. Bir şeyler bana ilham veriyordu. Buna sevinsem mi bilemiyordum. Tom tekrar yürümeye başladı. Neden etrafta dolaşıp durduğunu anlayamıyordum ama kesinlikle tepemde dikilip her el hareketimi izlemesinden iyiydi. Bu aniden gelen ilhamlara dayanmayı öğrenmem gerekiyordu serada daha fazla zaman geçirmeye başlarsam Teresa bundan mutlu olmazdı kesinlikle.

Tam olarak onu düşündüğüm sırada Teresa elinde burritolarla Claire ile birlikte içeri girdi. Claire'in yüz ifadesine bakılırsa Tess tarafından zorla uyandırılmıştı. Tom masanın üzerinde yer açmaya çalıştıysa da pek başarılı olamadı. Claire içini çekerek eskiz defterlerini, dosyaları ve kalemlik olarak kullandığım iki kupayı kucağına topladı. Düşürecekti. Maket bıçakları ve kretuarların olduğu kupayı çenesiyle tutarken etrafta onları koyacak bir yer aradı. Gözlerimiz kısa bir süreliğine buluştu. Bakışlarımı Teresa'ya çevirdim. Claire'e bakarak belli belirsiz gülümsüyordu. O da burayı toplamaya çalışmanın nafile olduğunu biliyordu. Nasıl olduğunu anlamadığımız bir şekilde her seferinde daha dağınık ya da kalabalık oluyordu. Yine de Tess Claire'i taklit ederek etraftaki kalabalığın en azından bir kısmını düzenlemeye çalıştı. Birkaç küçük saksıyı bitkilere zarar vermemeye dikkat ederek daha büyük saksıların içine koydu. Ama hala gözlerini Claire ve onun kucağındaki bir dolu malzemeden ayırmıyordu.

"Kağıtların ve dosyaların olmadığı her yerde saksılar var, çünkü." dedi üçümüzün de etrafı toplamaya çalışmasını izlediğimizi fark edince. Teresa boştaki dirseğiyle Tom'u dürtünce Tom esneyerek iki kızın masada yer açma çalışmalarına katıldı. Bana da bakış atınca ayağımla çöp kutusunu masanın altına ittim. Claire etrafa bakındı, birkaç tur kendi çevresinde döndü. En sonunda köşedeki dolabın üzerine koymak için parmak uçlarına kalkıp yukarı uzandı. Çenesiyle dengelediği kupa üzerine doğru kaydı. Aptal. Yüzüne düşmeden önce durdurmaya çalışsam da kapağı olmayan bir kretuar alnını çizerek yere düştü. Havada asılı duran kupaya sonra da yerdeki kretuara baktı. Alnındaki yara birkaç saniye içinde hiç iz bırakmadan kayboldu. Yine de kalp atışlarımı boynumda hissetmiştim. Nefes aldım, gözlerimi devirerek.

"Gözünü çıkarabilirdin." dedi Tess Claire'in aksine bana doğru bakarken. Kupanın havada süzülmesine izin vererek, kupayı yerine döndürdüm. Claire çok umursuyor görünmüyordu ya.

"Çok fazla tepki veriyorsunuz." dedi kendisine bir tabure çekip otururken.

"Bunu diyen de çiçekleri öldürdüm diye gözyaşı döken kişi." dedim nefesimin altından. Teresa nereden bulduğunu anlayamadığım kahvesinde boğuldu. Tom bir anda tavanın ne kadar ilginç olduğunu fark etmiş olacak ki skylightı inceliyordu. (Skylightın Türkçesine baktım arkadaşlar fakat dilimize de böyle geçmiş -skylight çatı sistemi olarak-.) Claire öfkeyle bana baksa da bir şey söylemedi.

Teresa karşı duvardaki tablonun yere çakılmasıyla yerinden sıçradı. Elini kalbine götürdü. Tom sonunda harekete geçmeye karar vererek dosyaları düzenli bir biçimde masaya yaydı. "Ne zamandan beri tahta var burada?" diye sordu Tess bir taburenin üzerindeki saksıyı başka bir masanın altında bulduğu boşluğa koyduktan sonra oturarak. Tom hafifçe güldü.

"Konferans salonlarından birinden çalmış. "

"Çalmak sayılmaz. " diye düzelttim Tom'u. Claire'in nefesinin altından belli belirsiz güldüğüne yemin edebilirdim. Tess sadece iç çekip başını iki yana sallamakla yetindi.

Yazıyı sormamız gerek. dedi Teresa zihnimde. Gözlerimle onayladım. Tom'un üzerinden uzanıp duvardaki yazının fotoğrafını buldum. Claire'e uzattım. Claire gözlerini kırpıştırdı. Kafasının başka yerde olduğunun farkındaydım ama fotoğraf karşısında bu kadar sersemleyeceğini düşünmemiştim. "Oku." dedim, Teresa boğazını temizledi. Claire sadece başını kaldırdı ve gözlerini benimkilere sabitledi.

Daha nazik.

"Sanırım bunu okuyabiliyorsun? " diye sordum Teresa'nın yorumundan sonra. Birbirimizin yanında düzgün davranmayı öğrenmemiz gerekiyordu. Özellikle de benim sanırım. Claire fotoğrafı elimden çekti, göz temasını bozmadan.

"Siz okuyamıyor musunuz? " diye sordu. Başka bir dilde olduğunun farkında değildi. Kimse çözememişti. "Gece yarısını geçti...Geç kalmış doğum günü hediyen?" diye okudu. İlk başta yanlış anlamamıştık, en azından bu iyi bir şeydi. Tom ile Teresa aralarında bir şeyler konuşuyordu en sonunda Teresa sesini yükseltti.

"Doğum günümün ne zaman olduğunu herkes biliyor!" Pekala herkes biraz abartı olsa da çoğunlukla doğruydu. Tom şakaklarını ovdu.

"Nasıl okuyabiliyorsun? " diye sordu Tom. Claire ona bakarak gözlerini devirdi. Tahta kalemine uzandı ve fotoğrafın arkasına adını yazdı.

"Sen bunu nasıl okuyabiliyorsun?" diye sordu Tom'un görmesi için yukarı kaldırırken. Teresa güldü. Tom'un o kargacık burgacık harfleri okuyup okuyamadığından emin olamasam da ben de güldüm. Ama Claire'in hiçbir yüz kası oynamamıştı. "Yazan her kimse benim bunu okuyabildiğimi biliyor olmalı. "

"Senin burada olduğunu da biliyor olmalı." dedim onu onaylamak için başımı sallarken. Daha da önemlisi Claire'in kim olduğunu biliyor olmalıydı. Tom'un omzularının gerildiğini gördüm. Claire'in böyle insanlarla bağlantısı varsa bu pek hayra alamet olamazdı.  Bunu ben de biliyordum bilmesine ama Claire'e bakınca beynim çalışmayı bırakıyor kalbim böyle bir şeye imkan vermiyordu.

"Ne kadar oldu dört ay mı?" diye sordu Tom bir şeyler düşünmeye çalışıyordu. Kafasının içindekiler başımı döndürecek hızda hareket etmeye başlamıştı.

"Beş. " diye düzelttim Claire ise aynı anda "Beş ay." dedi.

"Beş aydır burada olduğunu daha önce burada olmadığını bilen aynı zamanda bu tuhaf harfli şeyi okuyabildiğini bilen biri olmalı." dedi Tom öne doğru eğilerek. Claire dikleşti.

"Tuhaf harfli değil. " dedi hepimizi şaşırtarak. "Sadece sen okuyamıyorsun diye tuhaf olmaz." dedi Claire bakışını ellerine kaydırarak. Tom bir şey söylemek üzereyken Teresa dirseğine dokundu.

"Tamam, ne olduğunu bilmediğimiz dili geçiyoruz. " dedi Teresa, Tom'un önüne geçmek için bir adım atarken.

"Hala Claire'in o dili nereden bildiğini bilmiyoruz. " dedi Tom hemen ardından da Teresa'nın öldürücü bakışlarına maruz kaldı. Claire cevap vermedi. Ellerine bakmaya devam ediyordu. Korkusu tüm vücuduma akın ederken tek istediğim şuradan uzaklaşmaktı. Duyguları çok fazlaydı.  "Yani Gölgeler'in kendi aralarında kullandığı bir çeşit şifre de olabilir şu noktada." diye devam etti Tom. Claire'in onlardan biri olduğuna hala oldukça iknaydı.

"Gölgeler demişken, Martin'den haber yok mu?" diye sordum hızla konuya dahil olmak için. Teresa'nın omuzları gerilmişti, gözlerini kısarak bana bakıyordu.

Tom beni duymamış gibi konuşmaya devam etti. "Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?" diye sordu. Claire sadece iç geçirmekle yetindi. "Sıfır yani?" Claire neden cevap vermiyordu anlamıyordum ki. Bunları söyleyen ben olsam kesinlikle kavga etmişti bile benimle.

Yine de kendimi Claire ile Tom'un arasına yerleşirken buldum. Gerçekten beynim çalışmıyordu, duygularımız bu denli karışırken.

"Ne söylememi bekliyorsun?" diye sordu başını masaya koyduğu dirseğiyle desteklerken. Bu sorunun Tom'dan çok bana yönelik olduğuna neredeyse emindim ama kanıtlayamazdım. Bir yandan da sağ şakağını ovuyordu. "Nasıl kanıtlayabilirim ki?" Kesinlikle zihnimdeydi. Öyle olmalıydı. Varlığını neden hissedemiyordum? Elinin titrediğini gördüm, belli belirsizdi ama oradaydı. 

Doğrulup ayağa kalktı. "Ben gidiyorum. Benden başka birini suçlayacak olursanız haber verin. " dedi kapıdan çıkarken. "Ya da vermeyin. Umurumda değil. "

Peşinden gittim. Ancak ona yetiştiğimde yapatığım şeyi düşünme fırsatım olmuştu. Claire yarı düşmüş gözlerle bana baktı karşısına geçtiğimde. Diyeceklerimi duymayı bekliyordu, tamam da ne diyecektim? Hiçbir şey düşünmeden sadece aptalca peşinden gitmiştim.

"Kimse seni suçlamıyor." dedim. Deme ya! Aklıma söyleyebilecek başka hiçbir şey gelmemişti.

"Sen belki. " dedi geriye doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi açtı. Şu an yapmam gereken en son şey olabilirdi ama dudaklarına saldırmamak için kendimi zor tutuyordum. Ayrılmıştık. Vücudum kabul etmek istemese de ayrılmıştık! " Ama diğerleri için aynı şeyi söylemen senin için bile deli cesareti olur. "

"Sana ne oldu böyle?" dedim ayrılığımızın üzerinden daha yirmi dört saat geçmeden aramızdaki şeyler garip bir hal almıştı bile. Gerçi garip olan sadece konuşmalarımız değildi. Claire'in davranışları bütünüyle karakterinden uzak duruyordu.

"Ayrıldık diye her şeyi kendine bağlama." dedi Claire. Tanrım! Nasıl hissedemiyordum beynime pençelerini geçirdiğini? Etrafımdaki kalkanları güçlendirdim. "Ethan nasıl biri olduğumu bilmiyorsun ki. Ben bile bilmiyorum nasıl biri olduğumu." dedi tekrardan yürümeye başlarken. Yine peşinden gittim. Kahrolasıca beynim devreye ne zaman girecekti acaba?

"Bilmiyor musun?" dedim tekrar önüne geçerek. Devamını nasıl getirmem gerektiğini bilmiyordum. Kısmen haklıydı. Hafızasını kaybetmeden önce nasıl biri olduğunu bilmiyordum. O da bilmiyordu, doğru. Ama... ama çiçekleri öldürdüğünü düşünüp ağlayan birinin... Teresa'yı yaptıklarından sonra kolayca affedebilen birinin...

"Tom'un gözlerinin içine bakarak yalan söyleyebilen birinin..." dedi Claire bir anda. Kalkanımı nasıl bana hissettirmeden delip geçebiliyordu? Kafayı yemek üzereydim! Enerjimin bir kısmını daha savunmaya odakladım. Claire'i durdurabiliyor olmam gerekiyordu. Söyledikleri daha sonra beynimde anlam kazandı. Ya- Yalan mı? Gözlerimi kırpıştırdım. Bütün bunların absürd bir rüya olmadığına emin olamıyordum. "Yalan söyledim." dedi gözlerini benimkilere kilitleyerek. Bir çeşit meydan okuma gibiydi yüz ifadesi. "Parça parça anılarım rüya olarak geri geliyor."

Baş ve işaret parmaklarımı gözlerime götürdüm. Söylemem gereken şeyi bulmaya çalışıyordum. Ne söylemek istediğimi biliyordum ama söylemem gerekenin o olmadığının farkındaydım. "Claire-" diye söze başladım sonsuzluk gibi gelen birkaç saniyelik gecikmenin ardından.

"Boşver. " diye sözümü kesti ve bana omuz atarak geçip gitti. Tekrar arkasından gitmedim. İstediğim tek şey onu duvara yaslayıp-

Teresa'nın sesli bir şekilde iç çektiğini duydum. Koridorun diğer ucunda kapının pervazına yaslanmış bana bakıyordu. Kelimelerin beynimi terk ettiği o çaresiz anlarımı görmüş müydü acaba? Ona doğru yürüdüm. Birazdan yapmak üzere olduğu yorumları duyunca anlayacaktım Claire'le konuşmaya çalışmaktaki üstün başarımın ne kadarına tanık olduğunu.

"İyice ne yapacağını şaşırdın." dedi Teresa oldukça yargılayıcı bir ses tonuyla.

"Hiçbir b*ku şaşırdığım yok." dedim tekrardan masanın başına yürürken. Teresa'nın beni takip etmediğini bilmesem bile Tom'un bana bakışından anlayabilirdim. Tess'in ayak sesleri duyulduğunda arkasından seslenen ben olmamıştım.

"Sen nereye gidiyorsun?" dedi Tom kollarını iki yanında kaldırırken. Teresa cevap vermedi. Tom birkaç dakika öylece durdu, benimle göz göze gelince iç çekti ve o da kendisini seradan teleportladı.

Continue Reading

You'll Also Like

171K 8.3K 61
İNSANIN RASTGELE SALLADIĞI NUMARA HAYAT DEĞİŞTİRİR Mİ Kİ BENİMKİ DEĞİŞTİ...
34.3K 3.5K 21
Alexis, tesadüfen eline geçen bir saat sayesinde zamandan çok ama çok uzun yıllar öncesine, bir orta çağ kontunun evine gittiğinde kendini bir anda b...
1.1M 56.6K 68
--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini yabancı bir evrende bulur. Kafasındaki bi...
961K 46.7K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...