Egoist ♕

By KitapOkuyanSizofren

617K 22.8K 5.6K

Tamam, ben gidiyorum Kaç bakalım Yankı Efendi nereye kadar kaçacaksın Hadi görüşürüz Buse Görüşürüz Echo Echo... More

Egoist ♕
Egoist -1-
Egoist -2-
Egoist -3-
Egoist -4-
Egoist -5-
Egoist -6-
Egoist -7-
Egoist -8-
Egoist -9-
Egoist -10-
Egoist -11-
Egoist -12-
Egoist -13-
Egoist -14-
Egoist -15-
Egoist -16-
Egoist -17-
Egoist -18-
Egoist -20- ♕İtiraf♕
Egoist -21-
Egoist -22-
Egoist -23-
Egoist -24-
Egoist -25-
Egoist -26-
Egoist -27-
Egoist -28-
Egoist -29-
Egoist -30-
Egoist -31-
Egoist -32-
Egoist -33-
Egoist -34-
Egoist -35-
Egoist -36- ♕İtiraf♕
Egoist -37-
Egoist -38-
Egoist -39-

Egoist -19-

13K 573 115
By KitapOkuyanSizofren

EGOİST AİLEMİZ GÜNDEN GÜNE BÜYÜYOR ^_^  VE BEN KÖTÜ YAZARINIZ OLARAK KÖTÜ YERLERDE BİTİRMEYE DEVAM ETSEM Mİ DÜŞÜNÜYORUM. NEYSE BÖLÜMÜN ORTALARINA DOĞRU KARAR VERİRİM :DD BİLİYORUM ÇOK KÖTÜYÜM. NEYSE HADİ UZATMAYIM BEN

***İYİ OKUMALAR***

“Alo Buğra?” sesim artık iyice kısılmıştı. Yankı yaklaşın 5 dakikadır baygındı ve daha da kötüsü göğsündeki bıçak yarasını görmüştüm.

“Buse? Sesin gelmiyor.”

“Abi kurtar onu bayıldı ve cevap vermiyor” ağlamaya başladığımda Buğra birkaç küfür mırıldandı.

“Buse sakin ol abicim, şimdi neredesiniz, bahsettiğin kişi Yankı mı?”

“Abi ben yemin ediyorum böyle olsun istemedim” dedim ve ağlamamı sıklaştırdım.

“Buse sakin ol ve beni dinle, neredesiniz?”

“Biz sahil ve ormanın birleştiği bir yerde arabadayız. Ama Yankı cevap vermiyor. Ben de sanırım ben de…  bilincim kapanıyor.”

“Buse kapılardan birini açmaya çalış. Buse abicim her şey yoluna girecek.” Arkaya doğru uzanıp zorla kapılardan birini açtım. Nefesim git gide yavaşlıyordu.

“Buğra kurtar onu.” Dedim zorla. Ellerimi Yankı’nın hareket etmeyen bedenine doladım ve kafamı boyun girintisine yerleştirdim. Nefes alıyordu ama cevap yoktu. Belki de duyuyordu ama cevap veremiyordu. Kanamasını durdurmak için bıçak yarasına yatmıştım.

“Beni bırakmazsın değil mi Yankı? Beni bırakırsan seni asla affetmem” dedim ve gözlerimi kapattım. Telefon hala açık olduğundan Buğra’nın bağrışları geliyordu.

“Hayır Buse, dayan Buse uyuma, UYUMA!”

∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞

“Durumları ne!” Buğra’nın sesi kulağımda yankılandı. Gözlerimi yavaş yavaş açmaya çalıştım ama açtığım gibi geri kapandı. Sırt üstü yatırılmıştım ve ağzımda bana devamlı hava püskürten bir şey vardı. Sedyedeydim sanırım çünkü ayak sesleri ve tekerlek dönme sesleri duyuyordum. Herkes koşturuyordu.

“Kızın bilinci açık ama oğlanınki hala kapalı.” Sesi kaba bir adam konuşmuştu. Sesler zaten hayal meyal duyuluyordu.

“Buse? Dayan güzelim.” Buğra’nın sesi yeniden duyulur hale gelmişti. Konuşmak istiyordun ama buna ne gücüm de de takatim vardı.

“Nabzı durdu doktor bey. Oğlanın nabzı durdu” bu cümle kalbimdeki bütün damarların aynı anda sert ve acı bir şekilde pompalanmasına neden oldu. Her tarafım uyuştu.

“Ölme Yankı.” Cümlesi çıktı ağzımdan fısıltıyla. Kimsenin duymadığına bahse bile girebilirim.

Tekerlek sesleri bittiği zaman bip bip sesleri başladı. Yakından gelen ses bip bip sesleriydi fakat uzaktan biiiiiiip sesi geliyordu.

Yankı ölüyor muydu?

Hayır, o ölmez ki o ölemez. Beni bırakmaz ki o.

“Kalp masajı etkili değil.” Demeye kalmadan ses yeniden eski halini aldı.

“Acil 6 ünite 0 pozitif kan getirin.” Zaten gerisi de yok…

∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞ ∞∞

“Şhh kendine geliyor”

“Bi başından çıkın kızın. Nefes alamayacak şimdi” bu Buğra mıydı. Ben neredeyim ya?

Gözlerimi açtım, ilk başta göremiyordum. Gözümü birkaç kez kırptım ve etrafıma üşüşen insanları gördüm. Buğra, Bora, Zehra, Özgür, Rüzgâr, Selay, Koray ve annem. Ahh tabi ya başka kimin hastanesinde olabilirdik ki.

“Kızım iyi misin?” gözlerimi kapattım ve açtım.

“Pardon siz kimsiniz” dedim boğuk bir sesle. Suratlarına bön bön baktım. Hepsinin ağzı bir karış açık bana bakıyorlardı.

“Ne?” diye bağırdı Buğra.

“Şaka yaptım ya. Ama şu halinizi görmeliydiniz” dedim ve boğuk sesimle kahkaha attım. Hepsindeki rahatlama gözle görülürdü.

“Yankı nerede. Durumu nasıl” dedim istemsizce. Annem serumumu ve oradaki bazı cihazları kontrol etti ve elindeki şeye rapor etti.

“Seninle gelen şu çocuk, durumu ilk başta kötüydü. Ama kontrol altına alındı. Ameliyatı iyi geçti. Şuan yoğun bakımda durumu iyi. İki saat kadar sonra normal odaya alırlar.” İçimdeki huzursuzluk geçmemişti.

“B-ben duydum. O ölmüştü, kalbi durmuştu…” dediğimde annem sözümü kesti.

“Çok güçlü bir kalbi var. İlk başta durmuş olabilir ama sonradan tekrardan çalıştı. Demek ki kaybedemeyeceği insanlar var.” Dedi ve kapıya yürüdü.

“Benim işlerim var yavrum.”

“Ne zaman çıkabilirim”

“Çıkabilirsin ama çıkmak isteyeceğini sanmam, arkadaşın burada sonuçta” dedi ve göz kırptı. Anne! Sen ne ima ediyorsun abimin yanında ya.

Annem dışarı çıktığında abim elimi tutup anlımdan öptü.

“İyi misin kızılcık” dedi ve geri çekildi ben de oturur pozisyon alacakken ayağımdaki ağrıyı fark ettim. Ayağım sargılıydı.

“Hadi tamam anlıyorum bayıldın da ayağına ne yaptın kızılcık” dedi ve ayağıma baktı.

“Ayaz’a tekme attım, art arda” dedim duygusuz bir sesle. Ruhum acısa da bedenime yansıtmadım.

 Abim yanıma oturup bana sımsıkı sarıldı. Elimi sırtına atarken gözlerimden düşen damlalara mani olamadım. Hemen çaktırmadan silmeye çalıştım.

“Yankı seni korumuş ama bak, ona güvenmeni söylüyordum Buse. Aptal bir tanışma faslınız olmuş olabilir ama ona güven. O iyi biri bak seni korumak için yaptıklarına bak”

“Tamam. Sakin, ona güveniyorum nokta. Şimdi bana bi tekerlekli sandalye bulabilir misin?” bana mal mısın Buse dermiş gibi baktı.

“Ne Mert’i ziyaret edeceğim” dedim. Buğra ayağa kalktı ve dışarı çıktı. Kardeşini tanıyordu. Eğer o hayır dese bir yolunu bulur ve yine de buradan dışarı çıkardım ben.

“İyi misin Buse” bu soru Bora’dan gelmişti.

“Şu iyi misin muhabbetlerinden nefret ediyorum. Kötü olsam sanki bir iyiliğiniz dokunacak” dedim kaba bir şekilde.

“Valla ben de söylemekten nefret ederim fakat prosedür icabı” dedi ve ikimiz de kahkaha attık.

“Mert kim?” dedi Selay. Ne oldu erkek ismi duyunca gözlerin açıldı falan.

“Buradaki arkadaşlarımdan biri. Ve o eee kör” dedim. Hepsi şaşırdı. Ne daha önce hiç mi kör arkadaşı olan biri duymadınız.

Birden kapı açıldı ve Buğra sandalyeyi önüme itti.

“Ben hallederim ya ben bu hastanede büyüdüm. Sizden bir isteyim var, hepiniz evinize gidin. Ben kafa dinlemek istiyorum bakın sapasağlamım. Eğer endişelenecek biri arıyorsanız bu kişi Yankı. Bıçaklanan o ben sadece bayıldım ve ayağımda bir hasar var. Ama o kadar mühim değil tamam mı? Şimdi hepiniz defolun. Hem bir şey olursa burada annem falan var.” Hepsi ayaklandı ve kapıdan dışarı çıktılar.  Buğra yanıma geldi ve anlımdan öptü.

“Senden çok otoriter bir anne olur” dedi ve gülümsedi. Ellerimi boynuna sardım ve yanağından öptüm. Isırmak istedim ama kendime mani oldum. Başka zaman Buse.

“Tamam, şimdi defol” gülerek kapıdan dışarı çıktı. Serumumu çıkartıp sandalyedeki serum asma yerine astım ve yavaşça sandalyeye oturdum. Kapı açık olduğu için dışarı çıktım ve ilerlemeye başladım. Birden bire gördüğüm görüntü karşısında dona kaldım.

Cam pencereye iyice yaklaştım ve ellerimi pencereye koydum.

Yankı.

Yatıyordu, vücudunda bir sürü kablo vardı ve göğsünde bir bant. Ağzında ona hava veren bir şey vardı. Gözleri o kadar yabancıydı ki. Kapalı olmasına rağmen çökmüştü resmen. Saçları karmakarışıktı. Bu Yankı olamazdı, heybetli ve asil Yankı’nın bu yatanla alakası yoktu.

“Ah be Yankı” dedim ve kafamı cama yasladım. Burada fazla görünmemem lazımdı. Son bir kez çökmüş olan Yankı’ya baktım ve asansöre bindim.

Tuşa bastıktan sonra köşeye sindim. Bu tekerlekli sandalyeyi kullanmayı çok iyi biliyordum. Küçükken Uluç ile bu koridorlarda yarış yapardık. Azar işitirdik tekrar yapmayacağımızı söylerdi ama yine yapardık.

Çocukluk aklı işte.

Asansör durduğunda aşağıya indim ve Mert’in odasına girdim.

“Mööört” diye içeri daldım. Mert her zamanki yatakta oturmuştu tepki vermedi. Demek ki müzik dinliyordu. Ben de mal mıyım neyim kulaklıklarını görmüyorum sanki.

“Meeert” diye bağırdım ama tepki yok.

“Ulan bok mu var da bu kadar yüksek sesle dinliyorsun müziği” diye söylenerek yanına gittim ve kulaklıklarını çektim.

“Dünya ile iletişimini niye kopartıyorsun”

“Buse?”

“Yaa Buse. Neden bu kadar yüksek bu müzik bakalım?”

“Can sıkıntısı ya ne yapayım” dedi ve yana doğru kaydı. Hemen sandalyeden kalktım ve yanına oturdum.

“Buse o ne?” sandalyenin sesini duymuş olacak ki soruyu onun üzerine sordu.

“Ufak bir kaza geçirdim de tekerlekli sandalye” dedim bana inanmadan sorusunu yineleyen Mert’e bütün olayı anlattım. Valla çok üşendim ne anlattığımı yazmayacağım.

“Peki, şuan Yankı nerede”

“Yoğun bakımda büyük ihtimalle şimdi normal odaya almışlardır.” Bir ara ona da uğramam gerekiyor.

“Seni çok önemsiyor” dedi imalı bir sesle

“Bana bir şey olursa Buğra onun ebesini… sen anla artık”

“Tabi canım he he.”

“Benim karnım aç ben kafeteryaya gidiyorum” dedim. Yataktan inmeden önce yanağına hızlıca bir öpücük kondurdum.

“Bir şey ister misin?”

“Sağol premses fakat bir kahveye hayır demem” dedi ben de ayağımı biraz oynattım. İyi durumdaydı. Sandalyeyi ittirdim ve hastane terliklerini giydim. Yürümeye başladım. Aşağı kata indim ve bisküvi aldım. Kahveyi yukarı kattaki makinadan alacaktım. Cebime sıkıştırdım ve yukarı kata çıktım. Koridorda ilerlerken açık bir kapıdan bağrışmalar geliyordu. İyice oraya ilerledim.

3-4 tane hemşire birini oturtturmaya çalışıyordu.

“Hayır, beyefendi dikişiniz henüz çok yeni. Kalkamazsınız”

“Siktirtme yarasını. Ben gideceğim.” Bu ahh

Yankı?

“Beyefendi o serumu çıkartmayın” dese de Yankı çekip çıkarttı.

“Beni burada tutmaya hakkınız yok”

“Gidemezsiniz daha taburcu olmadınız” Yankı ise onları dinlemeden bağlı olduğu kabloları koparırcasına çıkarttı.

“Yankı?” hışımla bana döndü. Durmuştu, donmuştu.

“Buse? İyi misin?” onu böyle görmek içimi burkmuştu. O mükemmel çocuk gitmiş acı çeken bir çocuk gelmişti.

“Asıl sen iyi misin? Senin yatağında olman gerekiyor” benim konuşmamı fırsat bilen hemşireler hızlıca sakinleştirici yaptılar. Yankı biraz sendeleyip yatağa oturdu. Hemşireler hemen kabloları yeniden bağlayıp serumu taktılar.

“Anlamıyorsunuz, gitmek istiyorum” derken zorla yatırdılar. Biraz direndi sonra da gözleri düşmeye başladı.

“Lütfen, bizi biraz yalnız bırakır mısınız?” dedim hemşirelere. Yankı’nın sakinleştiğine emin olan hemşireler dışarı çıktılar. Hele bi çıkmasınlar. Benim annem başhemşire canım.

Yankı’nın yanına gidip orada durdum. Göğsündeki yara bandına dokunduğumda ürperdi.

“İyi misin Buse?” dedi kısık bir sesle. Ellerim saçlarını ne ara düzeltmeye başladı bilmiyorum.

“Sakin ol Yankı, ben iyiyim” dedim ve elim suratında oyalanmaya başladı. Elimi çekmek istemiyordum. Suratındaki her bir noktaya dokunarak hissetmek istiyordum.

“Kural ihlali, bana dokunuyorsun” dedi ve yamukça sırıttı. Zaten gözleri kapandı kapanacaktı.

“Beni öptüğün hatırlıyorum Yankı Leventoğlu” gülümsemesi sürerken elimi tuttu.

“Rol değişimi, benimle yatar mısın?” normal zamanda olsak bu cümleyi çok kötü şeylere yorabilirdim fakat şu durumda kesinlikle ikinci anlamda kullanmamıştı.

“Kay bakalım Leventoğlu” dedim ve yanına yattım. Gözlerini tamamen kapatmıştı ve soluk alışverişi düzene girmişti.

“Teşekkürler Kiss”

“Her zaman Echo” sonra zaten ben de gözlerimi kapattım. Göğsümdeki kafası ve belimdeki kolları her ne kadar beni ölümüne heyecanlandırsa da uykum baskın gelmişti.

∞∞ ∞∞ ∞∞ BİRKAÇ ∞∞ ∞∞ ∞∞ SAAT  ∞∞ ∞∞ ∞∞ SONRA ∞∞ ∞∞ ∞∞

Gözlerimi açmadan önce bacağıma bir şey batıyordu. Bu da ne ya.

Huzursuzlanarak elimi cebime attım. Çıkarttığım şey karşısında şok oldum. Hayırrrrr.

Bisküvim.

Hem de ezilmiş ya uff.

Beş saniye kadar etrafı taradım. Yankı beni sıkıca sarmış ve kafasını boyun girintime gömmüştü. Elimdeki bisküviyi yere attım ve kıpırdamamaya çalıştım. Gayet de huzursuzdu. Bu çocuğu ne zaman uyurken görsem kaşları çatık zaten.

“Yankı?” huzursuzca kıpırdandı ve kafasını –sanki mümkünmüş gibi- daha da çok bana yasladı.

“Yankı uyan” tepki yok.

“Yankı öleceeem ya”

“Yankı boğuluyorum” bunları kısık sesle söylemiştim.

“Yankı UYAN!” diye hızlı bir şekilde bağırdım. O kadar hızlı söyledim ki ‘Ynkı uyn’ gibi bir şey oldu.

Birden bire kafasını kaldırdı ve kollarını açtı. O kadar ani olmuştu ki sırtına ellerimi sarmasaydım yataktan aşağıya düşecekti.

“Yankı, ahh çok ağırsın şimdi düşeceksin… Yankı kendini çeksene yatağa… Yankı düşeceeen öleceeen şimdi. Aman be” tam Yankı’yı bırakmıştım ki kendini hızlıca öne doğru attı ve düşmekten son anda kurtuldu.

“Böyle mi uyandırılır” dediği zaman ona ‘Biç, sutupit, idiyot.’ Bakışı attım.

“Valla nasıl uyandırmaya çalıştığımı öğrenmek istiyorsan üst satırlarda yazıyor git oradan oku” dediğimde bana garipçe baktı.

“Aman be takma sen beni zaten Buse kim ki?”

“Uğruna canımı verebileceğim tek kız” dediği zaman şaşkınlıktan suratına bakamadım bile. Kızarmıştım. Bu çok büyük bir iltifattı.

Duymak istediğim ilk insandan duyduğum en güzel iltifattı.

“Aç mısın?” konu değiştirmede üstüme yok.

“Saat 5 den beri yediğim 6. Serum. Sence?” dedi kolunu göstererek.

“Sen nereden biliyorsun?”

“Sabah 5te uyandım da ondan. En son…” dedi ve yanımda duran saate baktı “yarım saat önce değiştirildi”

“Vay ibne ben uyandırmaya çalışsam uyanmazsın” dedim ve kafasına vurdum. Biraz güldü sonra suratı düştü.

“Ne oldu” dedim kısık bir sesle. Yatakta oturur pozisyon aldı

“Hala bana güvenmiyor musun?” dedi buruk bir sesle. Ben de otururken,

“Hayır, sana güvenmiyorum” dedim katı bir sesle. Suratını iyice düşürdü.

“Sana ölümüne güveniyorum” dedim ve sıkıca sarıldım. Ellerim sırtına değdiği zaman dövmesini hissettim. Uzunca bir süre sarıldık. Bu kokuyu ömür boyu içime çekebilirdim. Yanağım çıplak omzu ile boynunun birleştiği yere değiyordu. Orayı ısırmamak için kendimi o kadar zor tutuyordu ki, ahh galiba dayanamayacağım.

“Ahh Buse ne yapıyorsun”

“Ben bir vampirim ve artık sen de” dedim ve daha çok ısırdım. Bilmiyorum çok garip fantezilerim var. Uluç’u da öpmek yerine ısırırım ben mesela.

“Buse bence buna bir son ver” dedi dişlerini sıkarak.

“Neden ki” dedim hala ısırırken

“Sana parti çıkışı arabada dediğim şeyi hatırlıyor musun?”

“Hangisini” derken hala ısırıyordum. Ama sert ısırmıyordum. Sadece diş izlerim kalırdı büyük ihtimalle. Morarabilir de.

“Hani sizden farklı olduğumuzla ilgili, erkek ırkı olarak” kafama dank etmesiyle hemen geri çekildim ve suratımı eğdim.

Aman Allah’ım tahrik olmuştu.

İkinci defa

Ve benden

“Çok çok özür dilerim gerçekten” derken bile suratına bakamıyordum. Ama içten içe içimdeki Buse kıkırdıyordu. Elli ton serisindeki Ana’nın tabiri ile içimdeki tanrıça kahkahalarını atıyordu.

Senden tahrik oldu

Erkekler her boktan tahrik olur

Ama sen farklısın be Buse

Ben de aynıyım canım.

Sen ne dersen de bu çocuk seni se-vi-yor.

Şat dı faking maut

Uf be İngilizce hocan Allah’a şirk mi koşmuş bu ne biçim İngilizce.

“Özür dilemene gerek yok. Benim elimde olan bir şey olsa hay hay…”

“Yankı lütfen kes.” Dedim ve ellerimle suratımı kapattım.

“Yüzüme bakar mısın?” dedi ve eliyle çenemi tuttu.

“Bunu abin görmese iyi olur” dedi ve omzunu gösterdi. Oha! Onu ben mi yaptım.  32 dişimin 32 si de çıkmıştı ve hem kızarmış hem de morarmıştı.

“Oha be Uluç’ta hiç böyle olmamıştı” dediğimde bana gözlerini pörtleterek baktı.

“Sen bunu Uluç’a da mı yaptın” dedi. Owwç Yankı?

KISKANDIN MIĞĞĞ?

Yirim ki a kıskandı beni. Dur biraz aha çıldırsın.

“Ben insanları hep ısırırım ki. Garip bir hobi diyebilirim”

YANGINA KÖRÜKLE GİDEN BUSE’NİN HAZİN SONU.

Yazacağım kitabının adını buldum hadi eyv.

“Buse!”

“Ne var!”

“Bu çok iğrenç”

“Ney çok iğrenç”

“Her önüne geleni ısırman”

“Eee sen her önüne gelenle yatıyorsun. Bu iğrenç değil mi?” evet şuandan itibaren ben de seni kıskanıyorum Yankı.

“Sana kim dedi birileriyle yattığımı”

“Ne bileyim sen bad boysun mutlaka kız atıyorsundur.” Dediğimde gerçekten tipi görülmeye değerdi. Bu sözler her ne kadar içimi burksa da çaktırmadım.

“Ben bad boy fana değilim Buse. Kafandan bir şeyler kurgulayıp dile getirme. Bu saçmalıktan başka bir şey değil.” Dedi hafif sesini yükselterek. Bu cidden koymuştu. Bana üstü kapalı şizofren demişti. (Ne var bana her gün diyorlar hem de üstü açık)

Hışımla ayağa kalktım. Ayağım biraz acısa da aldırmadım ve hızla kapıya yöneldim.

“Buse”

Ne Buse ne Buse. Anan Yankı anan.

Kapıyı açıp hışımla dışarı çıktım ve sertçe çektim.  Bir ses duydum ama duyduğuma o kadar da emin değildim.

“GİTME!”

Şizofren olabilir miyim acaba?

Uff Buse sen sağlıklısın be şizofren olan senin yazarın

Oh be giderayak laf sokuyorsun?

Uf bi git be senle şimdi uğraşamam Zehra.

Aa terbiyesize bak be ben senin yazarınım benimle saygılı konuş. Yoksa valla atarım seni 43. Kattan ölürsün. Siz ne kadar terbiyesiz karakterlersiniz be. Yankı bir sen iki. Yazara şiddete hayır.

Zehra sen ne diyon allasen

Tamam ya Zehra kim ki zaten

(Yazarınız ilgisizlikten ölüyor da can sıkıntısı burayı hiç yaşanmamış sayın)

Odama girdiğimde içerdeki insan topluluğunu gördüm.

Oha be bizimkiler ve yeni bizimkiler içeride hem de benim için. Duygulandım be.

“Ooo Uluç Bey de gelmiş hıhh” dedim ve yatağıma yürüdüm. Yatağıma otururken Uluç da yanıma oturdu.

“Buse, Busem iyi misin” ya niye herkes aynı soruyu soruyor aq

“İyiyim amık iyiyim” evet tam olarak amık olarak telaffuz ettim hani amk diye yazılan var ya heh ondan.

“Ulan eşek bizi çok endişelendirdin” dedi ve kafama vurdu Uluç.

“Sanki bir taraflarınıza takılıyorum bebeğim” dedim ima ile.

“Siz Merve hanımla çok meşgulünüz” dediğimde Uluç boğazını temizledi. Kaş göz yaptı ben de etrafa baktım.

Aaaa Merve de burada.

Çok ta lülü amık.

“Selam Merve fakat bu tartışmanı yapılması gerekiyor.”

“Sorun değil, hak etmiştir” dedi ve gülümsedi. Merve’den aldığım gazla Uluç’a döndüm.

Uluç ağzı bir karış açık Merve’ye bakıyordu.

“Şimdi burayı terk et Uluç. Ama önce dur” dedim ve kolunu ısırdım.

“Bunu hak ettin” dedim ve onu yataktan aşağıya ittim.

“Evet, niye hepiniz buradasınız be” dedim.

“Seni ziyarete geldik” dedi Özgür.

“Bari yarınız Yankı’ya gideydi” dedim. Uff bak yine Yankı dedim. Sinir kat sayım yine arttı.

Hararet kat sayın olmasın o

Kapa çeneni sürtük

Ok. Bb.

“Birazdan ona gideceğiz.” Dedi Buğra. Gözleri bir farklıydı ama.

“Tamam, şimdi gidin. Ben de geleyim hatta” dedim Buğra’ya pis pis bakarken. Hepsi ayaklandı.

“Buğra sen bi kalsana” dedim ve ayağa kalktım herkes sırayla dışarı çıktı.

“Neler oluyor Buğra” dedim imalı bir şekilde.

“Sen söyle istersen”

“Neyi?”

“Sabah 5’ten beri hastanedeyim.”

“Yani” neler oluyor be.

“Sen neden Yankı’yla yattın bakalım.” İşte sıçtım yhaa

“Ne-ne?” dedim sakince

“Sizi gördüm, gayet de rahat yatmıştınız böyle sarmaş dolaş falan”

“Terbiye sınırını aşma Buğra. Abim olabilirsin ama bu imalara layık bir şey yapmadım ben. Eğer senin gözündeki Buse bu kadar alçaksa devam et” dedim ve hışımla odadan çıktım

“Buse”

Kapıyı sertçe çarpmadan önce o sesi duydum

“GİTME!”

Kahretsin ya bir günde iki kişiyi böyle bıraktım. Hemen Yankı’nın odasının kapısının önünde durdum. Yankı beni fark edince içeri gidim ve Ecmel’in yanına oturdum. Ecmel kafasını boynuma koydu. O sırada içeri Buğra girdi.

“Y-Yankı omzun” dedi Buğra.

Kahretsin. Sıçtım.

Yankı bana baktı ama soğuk bir şekilde tekrar Buğra’ya döndü.

“Piç Ayaz ondan kaçarken omzumu ısırdı” gözlerimi kapatmış nefesimi tutuyordum. Bu sözler karşısında nefesimi bıraktım.

Bir dakika bana dolaylı yoldan piç mi dedim sen?

“Peki sen nasılsın.” Dedi kaşlarını çatarak Buğra. Nolur bir şeyler çakmasın nolur.

“İyi bir uyku çektim sabah dinç ve moral dolu başladım, sanırım iyiyim.” Dedi. Ah be Yankı sıçtın sıvıyorsun da haberin yok.

“Hadi ya nasıl iyi bi uyku bu” Buğra ima ile Yankı’nın üstüne giderken Yankı pes etmeden devam ediyordu.

“Yanımda duran bir melek vardı sürekli. Gece boyu benimle kalan bir melek, moral meleğim” işte artık geri dönüş yok. Ayağa kalktım ve cama yürüdüm.

“Ben artık buradan atlayayım herhalde bence daha iyi olur” ben, Buğra ve Yankı dışında herkes anlamsız gözlerle bana bakıyordu.

“Bence de atla Buse. Seni bu kat kesmez hatta birkaç kat daha çık” dedi Buğra dişlerini sıkarak.

“Hadi o zaman eyv. Ben kaçar” dediğim zaman Yankı’nın sesi beni durdurdu.

“Buse dur” olduğum yerde durdum.

“Evet, konuşmamız bitsin öyle atlarsın”

“Burada neler oluyor biri anlatsın” dedi Uluç hışımla.

“Onlar biliyor o yeter” dedi Buğra bizi ima ederek.

“Abi yemin ederim aramızda hiçbir şey yok. Yankı işte dengesiz…” dediğimde Buğra bağırdı.

“Eğer aranızda bir şey varsa adam gibi söyleyin. Biriniz var biriniz yok demesin. Yalansız, ben de anlayışla karışlayım.” Yankı’nın amacı ne?

“Yok” dedim kesin bir sesle.

“Dün akşam Yankı biraz olay çıkartıyordu, sakinleştirici verdiler yanında kalmamı istedi, ben de kaldım. Hepsi bu. Eğer bana inanmıyorsan ben de artık senin kardeşin değilim. Beni okulundaki küçük fahişelerle karıştıran birine abi demem ben…” dememle yanımdaki duvara bir yumruğun inmesi bir oldu. İlk defa bu kadar sinirli görüyordum onu. Yankı ayağa kalkmaya yeltendi ama Rüzgâr ve Bora onu tuttular.

“Onu rahat bırak Buğra” dedi Yankı

“Sen bu koruma işini çok ciddiye aldın galiba Yankı”

“Ben abime bir söz verdim. Onu herkesten koruyacağım, gerekirse senden bile” Buğra sinirle kapıyı çarparak dışarı çıktı. Miray da peşinden gitti.

Yere çöktüm ve cenin pozisyonunu aldım. İlk defa insanların karşısında ağlıyordum. Mesela ben Deniz’in Güray’ın hatta Burçak’ın karşısında hiç ağlamamışımdır. Beni hiç ağlarken görmemişlerdir. Bu bir ilk oluyordu.

Abimi çok seviyordum. Kahretsin Yankı’yı da.

İkisi de birbirinden beterler.

“Bizi yalnız bırakır mısınız?” dedi Yankı sakince

“Bunu yapmayacağımı biliyorsun” dedi Uluç

“Uluç… lütfen” dedi Merve. Ve hepsi birden dışarı çıktılar.

“Buse?” dedi ve ayağa kalktı Yankı. Üstündeki bütün o kabloları çekti ve serumunun inesini de çekerek çıkarttı. Yavaşça geldi ve yanıma oturdu.

“Özür dilerim Buse”

“Dileme”

“Teşekkür ederim o zaman”

“Etme”

“Neden”

“Çünkü bir şey yapmadım. Sen de yapmadın”

“Bizi gördü. Saat 4-5 sularında kapıyı açıp içeri girdi. Bir süre bizi inceledikten sonra sakince dışarı çıktı” Yankı biliyordu…

“Ya benimle bir daha konuşmazsa” dedim ve kafamı omzuna koyarak ağlamaya başladım. Bu omuz ısırdığım omuz.

“Biz Buğra ile ne kavgalar ettik. Hepsine rağmen benimle konuşuyor. Ki siz kardeşsiniz seninle hiç küser mi o?”

“Ama benim hakkındaki görüşü değişti. Beni bir fahişe olarak görüyor. Seni de hain” dediğimde kapıdan ses geldi.

“Ben senin için bir dakika şüphe etmedim.” Karşıma dikildi ve çömeldi.

“Ben sadece sevdim. İnsanları sevdim ve değer verdim. Bunun için bana lakaplar takacaksan tak, küseceksen küs. Ama sen benim hep abim olarak kalacaksın” dediğimde bana öyle bir sarıldı ki nefessiz kaldım.

“Ne yaparsan yap ne olursan ol ben hep senin abin olacağım” dedi ve ağlamalarım arttı.

“Ve sen it herif, seni taktir ediyorum. Buse’yi cidden iyi koruyorsun”

“Ben sevdiğim her insanı korurum” dedi soğukkanlı bir şekilde.

“Eşek herif. Annen özlemiş seni sana ulaşamamış beni aradı.”

“Ben ararım şimdi onu” vay be Yankı annesine düşkün müydü?

“Karnım aç benim saat kaç”

“Biraz daha oyalanırsan öğle yemeyin soğuyacak.” Dedi Yankı ve gülümsedi. Etrafıma baktığımda masanın üstündeki tepsiyi gördüm.

“İyi de bu senin”

“Serumlar iştahımı kapattı”

“Saçmalama Yankı yemelisin” dedi Buğra.

“Yiyeceğim ama bir şartla” dedi imalı bakışlarla.

“Neymiş şartın” dedi pis pis bakarak Buğra.

“Şimdi hepiniz ama istisnasız hepiniz defolup okula gideceksiniz” Yankı? Sen?  Yoksa? Baş? Başa? Kalmamızı? Mı? Sağlamaya? Çalışıyorsun?

“Peki, zaten dersleri özledim” dedi ve kapıdan dışarı çıkmadan önce göz kırptı.

“Görüşürüz kızılcık”

“Görüşürüz Çakma Patch” ve kapıyı çekip gitti. Ben de Yankı’nın yatağına oturdum –yattım-

“Hey o benim yatağım” dediğinde kokusunu içime çektim

“Belli ben kokuyor” dedim gülerek. Yanıma yattı ve kokladı

“Evet, sen gittiğinde kim arkadaşım oldu sanıyorsun, kokun.”

*Müthiş bir utanma duygusu yüklü bir surat ifadesi*

Hemen hemşire çağırma butonuna bastım. 2 dakika 33 saniye sonra –evad saydım var mı?- hemşirenin biri geldi. Ben de benim yemeğimin buraya gelmesini istedim.

Sonra ikimiz de kucağımıza tepsilerimizi aldık ve yemek yemeye başladık. Arada o kadar güzel espriler geçiyordu ki kendimi ikinci bir benin yanında hissettim.

“Buse?”

“Ahahaha”

“Yeter çok güldün”

“Ahahahah ama ne yapayım. Çorba resmen burnundan çıktı ahahaha”

“Buse?”

“Efendim?”

“Çok güzelsin.”

“Biliyorum”

“Buse?”

“Efendim?”

“… Neyse”

“Söyle ya içinde kalmasın”

“Söylenebilecek bir şey değil ki bu”

“Nasıl bir şey.”

“Böyle bir şey” dedi ve boynumdan öptü. Hem de uzunca. Şuan bildiğiniz kalp atışım saniyede 4858’e çıkıtı. Burnunu da oraya sürüyüşü kesinlikle anlatılmaz bir duyguydu.

“Buse?” dedi dudaklarını tenime değdirerek

“Efendim?” dedim soluk soluğa. O kadar heyecanlanmıştım ki nefes almayı unutmuşum.

“Seni asla bırakmayacağım” dedi ve boynumu yeniden öpmeye başladı.

“İstesen de bırakamazsın Echo”

BÖLÜM SONU

EVET ARKADAŞLAR ÇOK DEPRESİF BİR BÖLÜM OLDU. VALLA BU HİKAYEYİ MİZAH KATEGORİSİNDEN ÇIKARTIP DEPRESİF –TABİ ÖYLE BİR KATEGORİ VARSA- KATEGORİSİNE KOYACAĞIM. UZUN SÜREDİR BÖLÜMLER ÇOK KISAYDI BİRAZ UZATTIM. ÇÜNKÜ YAZMAK İLK DEFA BU KADAR ZEVK VERDİ.

BUSE’NİN YAŞADIĞI BÜTÜN DUYGULARI YAŞAYARAK YAZDIM RESMEN. BU BÖLÜMDE BUSE HANGİ DUYGUYU YAŞADIYSA YAZARKEN BEN DE YAŞADIM VE BU MUHTEŞEM.

BU ARADA ARKADAŞLAR SOMA’DA ŞEHİT OLAN BÜTÜN MADENCİLERİMİZ İÇİN DUALARINIZI EKSİK ETMEYİN. GERİDE KALANLAR İÇİN SABIR DİLEYİN. BU CİDDEN BÜYÜK BİR OLAY.

#SOMA

#TÜRKİYEÜŞÜYOR

#KALBİMİZSOMADA

Continue Reading

You'll Also Like

437K 16.2K 51
Barış Abi kendimi bildim bileli bana Küçük Şeytan derdi. Aynı mahallede büyümüştük kendisi polis olmuşken bende ona buna borçlu, belalı bir tip olmuş...
1.2M 55.2K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
89K 4.7K 24
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
2.2M 149K 57
Bilinmeyen: Biz evlendiğimizde bir futbol takımı kurunca Rusya mı olacaz Türkiye mi? Bilinmeyen: Bence ortada buluşalım Karadeniz Milli takımı olsun ...